18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 NİSAN 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Nükleer enerjinin en akılcı çözüm olduğunu savunanların atıkların zararlarına karşı ise bir programı yok Dünyanın ‘enerji’ savaşı ürkiye’de neredeyse 40 yıldır hemen her hükümet döneminde tartışmaya açılan nükleer santral yapma planları yine gündemde. Nükleer santralları programına aldığını açıklayan hükümet, 5 santral kurmayı planlıyor. Nükleer santralların kurulacağı yerler konusunda çeşitli kentlerin adı geçiyor. T Ancak daha önce nükleer santral kurulması için lisans almış olan Akkuyu ve Sinop’un adı ön plana çıkıyor. 26 Nisan 1986 ‘‘Çernobil faciası’’ndan sonra artan kanser vakalarıyla karşı karşıya kalan Karadeniz’de adı nükleer santral ile anılmaya başlanan Sinop bu duruma tepkili. Ancak bir yandan da Türkiye’yi yakın gelecekte bekleyen enerji krizi, durumu biraz karıştırıyor. Türkiye’ye enerji krizleri ile boğuşmaması için en akılcı ve ucuz çözümün nükleer santrallar olduğunu savunanların karşısında yine çevreciler var. Nükleer santralları savunanlar, bu enerji türünün en ucuz ve akılcı çözüm olduğunu ve dünya devlerinin karşısına ancak bu güçle çıkılabileceğini düşünüyorlar. Ancak radyoaktif atık sorununa ve çevreye zararlarına karşı sunabildikleri bir program yok. Nükleer enerji karşıtlarının en güçlü argümanı ise 1986 yılında yaşanan Çernobil faciası. Çernobil sonrası kanser olaylarının arttığına işaret eden araştırmalar, nükleer karşıtlarının çoğalmasına yol açıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinin çözemediği nükleer atık sorunu ve küresel ısınma tehdidi karşısında hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerin yönelmeye başladığı yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı da nükleer enerji karşıtlarının elini güçlendiriyor. TAEK’in denetleme görevi Nükleer santrala üç aşamalı lisans ürkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Okay Çakıroğlu, kurumun, çevrenin ve insan sağlığının radyasyonun zararlı etkilerinden korunmasının teminatı olduğunu söyledi. Çakıroğlu, nükleer santralın kurulma sürecinde TAEK’in üstlendiği düzenleme ve denetleme faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Çakıroğlu, nükleer santralların ulusal ve uluslararası güvenlik ilkeleri doğrultusunda, saha seçiminden işletmeden çıkarılana kadar her aşamada çevrenin ve insan sağlığının radyasyonun zararlı etkilerinden korunmasını sağlayacak şekilde tasarlanıp inşa edildiğini ve işletildiğini anlattı. Türkiye’de nükleer alandaki düzenleyici ve denetleyici faaliyetleri yürüten Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun, toplum ve çevreyi olası radyolojik zararlardan korumak için gerekli bütün sürdürülebilir ve etkin koruma önlemlerinin işletici tarafından alınmasını sağlamakla yükümlü olduğunu anımsatan Çakıroğlu, ‘‘Bu amaçla, TAEK kurulacak olan nükleer santralların en az AB ve uluslararası güvenlik, kalite standartlarına uygunluğunu garanti altına alacak ulusal mevzuatı geliştirmeye yönelik faaliyetlerini yürütmekte olup nükleer santralların kurulması aşamasında nükleer güvenliğin sağlanmasına yönelik lisanslama ve denetim faaliyetlerini yürütecek’’ dedi. Çakıroğlu, ulusal mevzuata göre bir nükleer santralın lisanslanmasının üç aşamada T Çernobil faciası, 20. yılında tüm dünyada protestolarla yeniden gündeme taşındı. Çernobil sonrası kanser olaylarının arttığına dikkat çeken araştırmalar, nükleer karşıtlarının çoğalmasına yol açıyor. TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu. LİSANS AŞAMALARI gerçekleştiğini dile getiren Çakıroğlu, bu aşamaları şöyle anlattı: ‘‘İlk aşama olarak nükleer santralın kurulacağı sahanın lisanslanması gerekmektedir. Saha lisansı verilirken saha ve çevresinin tesise olası etkileri, tesisin çevreye olası etkileri, nüfus dağılımı ve acil durum planlarının uygulanabilirliği hususları değerlendirilir. İkinci aşamada, nükleer santralın tasarımının güvenlik standartlarına uygun olduğunu gösteren güvenlik analiz raporu ile inşaat sürecine ilişkin sunulan kalite temin programı gibi belgeler Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından ayrıntılı bir şekilde değerlendirilerek kurucuya inşaat lisansı verilir. Lisanslamanın üçüncü aşaması, işletme lisansıdır. Bu aşamada işletmeye alma, yakıt yükleme ve tam güce çıkarma TAEK’in iznine bağlıdır ve kurucunun bu faaliyetleri kurum tarafından gerçekleştirilen denetimlerle yakından izlenir. İşletme lisansı sürecinde, kurucu tarafından sunulan güncelleştirilmiş güvenlik analiz raporu ve gerçekleştirilen testlere ilişkin raporlar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilerek, nükleer santrala işletme lisansı verilir.” 244 bin yıl süren tehlike ükleer kelimesi ‘‘çekirdeksel’’ anlamına geliyor. Burada kastedilen, ‘‘atom çekirdeği’’. Atom, santimetrenin yüz milyonda biri ebadında. Atom çekirdeği ise yüz binde biri. Atom çekirdeğinde, ‘‘nötronlar’’ ve ‘‘protonlar’’ denilen temel parçacıklar bulunuyor. Örneğin ‘‘doğal uranyum atom çekirdeği’’nde 92 proton, 146 nötron olmak üzere toplam 238 parçacık var. Bu çekirdeğe, Uranyum238 ya da U238 Çekirdeği deniyor. Bu çekirdeğin etrafında 238 elektron bulunduran atoma ise U238 atomu deniyor. Gerçekte, doğal uranyum, bir tek U238’den oluşmuyor. Doğal Uranyum’da, yüzde birden daha az oranda olmakla beraber, U235 de bulunuyor; bu atomun çekirdeğindeki nötron sayısı, öncekinin nötron sayısından üç tane daha az. Proton sayısı ise aynı. Zaten uranyumu ‘‘uranyum’’ yapan, çekirdeğindeki 92 proton ve çekirdek etrafında, olağanda yer alan 92 elektron. U235 atom çekirdeği, eğer uzaydan gelen ışınımda dahi mevcut olabilecek bir nötron ile çarpışırsa parçalanabiliyor. O za N man çok büyük bir enerji oluşuyor; buradan ayrıca, 2 ile 3 kadar yeni nötron ortaya çıkıyor. Bu nötronlar, komşu U235 atom çekirdekleriyle çarpışma sonucu, yeni çekirdeksel parçalanmalara yol açabiliyor, böylelikle çok kısa bir sürede, adına ‘‘zincirleme tepki’’ denilen bir süreç ortaya çıkabiliyor. Atom bombası işte böyle patlıyor. Söz konusu enerji o kadar büyük ki 365 kilogram U235 ile Keban Barajı’nın ya da 1000 megavat gücündeki bir santralın, bütün bir yıl boyunca sağladığı kadar enerji üretmek mümkün. Söz konusu olan bir kömür ya da doğalgaz yakan türden bir termik santral olursa üretilen enerjinin yaklaşık üçte biri ancak elektrik enerjisine çevrilebilmekte. Çekirdeksel parçalanma, beraberinde radyoaktif çekirdeklerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bunlardan bazıları çok uzun yarı ömürlü. Örneğin Sezyum137 Çekirdeği’nin yarı ömrü 30 yıl. Başka bir deyişle, ortaya çıkmış olacak Sezyum137 çekirdeklerinin yarısının içlerindeki fazlalık enerjiyi atarak rahatlamaları için gerekli süre 30 yıl. Ancak ‘‘10 yarı ömürlük bir süre’’ geçerse radyoaktif çekirdeklerin etkinliği iyice zararsızlaşıyor. Bu süre, Sezyum137 çekirdekleri için 300 yıl. Bir nükleer reaktörde, örneğin U238’in bir nötron yutması sonucu, Pu239 Atom Çekirdeği de oluşabiliyor. Bu çekirdek, 94 protonlu ‘‘Plütonyum Çekirdeği’’, 245 nötron bulunduruyor. Bu çekirdeğin yarı ömrü 24 bin 400 yıl. Yani Plütonyum Atom Çekirdekleri’nin rahatlamaları için yaklaşık 244 bin yıla ihtiyaç var. Bu durumda, bir nükleer reaktörden çıkacak atıkların, nesiller ve nesiller boyunca güvenli bir biçimde saklanabilmesi gerekli. Nükleer atık sorunu da buradan kaynaklanıyor. Yeryüzünde halen, yaklaşık 400 Keban Barajı gücünde, elektrik enerjisi üretmekte olan nükleer santral çalışmaya devam ediyor. Bir nükleer santralın enerji üretim biçimi, herhangi bir termik santralın çalışma prensibinden farklı değil. Nükleer enerji, yalnız ağır atom çekirdeklerinin parçalanması ile oluşmaz. Hafif atom çekirdeklerinin kaynaşması sonucunda da oluşabilir. Milyonlarca derecelik yüksek sıcaklıklara ulaşabilirlerse, hafif atom çekirdekleri, aralarındaki itme kuvvetini yenebilir, böylelikle kaynaşabilirler. Buradan büyük bir enerji açığa çıkar. Nükleer enerji derken ağır atom çekirdeklerinin, özellikle nötronlarla parçalanmalarından çıkan enerjiyi olduğu kadar yıldızlardaki gibi hafif atom çekirdeklerinin, çok yüksek sıcaklıklarda kaynaşmalarından çıkan enerji de kastediliyor. Birincisi, atom bombasının kökenindeki enerji; ikincisi ise hidrojen bombasının kökenindeki enerji. Birincisi kontrol edilebiliyor, nükleer santrallarda dizginlenebiliyor. İkincisi ise henüz kontrollü bir enerji üretimine getirilebilmiş değil. Elektrikte dışa bağımlı bir ülkeyiz... ürkiye’nin kişi başına yıllık elektrik enerjisi tüketimi 2 bin 150 kilovat/saat. Bu değer sırasıyla 12 bin 300 kilovat/saat ve 6 bin kilovat/saat olan ABD ve AB ortalamalarının, 2500 kilovat/saatlik dünya ortalamasının çok altında. Türkiye’nin bugünkü kurulu elektrik gücü 39 bin 611 megavat olup 2005 yılında bu kurulu güçle 161 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretildi. Bu elektrik üretiminin yüzde 41.3’ü doğalgaz, yüzde 27.3’ü kömür, yüzde 26.1’i hidro, yüzde 5’i ise akaryakıt ile sağlandı. Burada doğalgaz ile akaryakıt, toplamın 46.3’ünü buluyor ve bu da Türkiye’nin elektrik gereksiniminin neredeyse yarısının dışa bağımlı olduğu anlamına geliyor. Bu saptamalara göre Türkiye, kişi başına elektrik tüketimin T de dünya ortalamasının altında, üstelik bu elektrik gereksinimini karşılamak için bile dışa bağımlı bir ülke olarak gözükmekte. Enerji Bakanlığı’nca 20062015 yıllarına yönelik biri düşük, biri yüksek olmak üzere iki senaryo hazırlandı. Düşük senaryoya göre, bu dönemde ortalama tüketim artışının yüzde 6.3, yüksek senaryoya göre ise yüzde 8.4 olacağı öngörülüyor. 19812000 döneminde elektrik tüketiminin yılda ortalama yüzde 8.7 arttığı göz önüne alınırsa bu öngörülerin gerçekçi olduğu ortaya çıkıyor. 2005’te 161 milyar kilovat/saat olan tüketim, düşük senaryoya göre 2010’da 216 milyar kilovat/saate, 2015’te 294 milyar kilovat/saate, yüksek senaryoya göre ise 2010’da 242 milyar kilovat/saate, 2015’te 356’ya ulaşacak. SÜRECEK CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle