25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Karadeniz üzerine söyleşi Emekli Amiral Tanju Erdem ile Montrö Sözleşmesi ve Karadeniz üzerine bir küçük söyleşi: Montrö Sözleşmesi’nin bugün için önemi nedir? Bu sözleşmenin temelinde, Karadeniz’de kıyısı olan devletlerin harp gemilerine Türk boğazlarından geçişte belirli koşullarda serbesti sağlanması var. Buna karşılık sözleşmede, Türk boğazlarından Karadeniz’e girecek yabancı harp gemilerinin tonajlarının, geçişlerinin ve Karadeniz’de kalışlarının sınırlandırılması gibi Karadeniz Bölgesi’nin güvenliğini sağlayıcı hükümler de var. Bunlar aslında Karadeniz’de barışın sürmesine hizmet eden hükümler olarak bugün de geçerliliğini koruyor. Dolayısıyla Montrö, istikrar sağlayan, yaşayan bir sözleşme. Ama Amerikalı kimi sözcüler ‘‘Karadeniz’de bizim de hakkımız var’’ demeye getiriyorlar. Amerika niye burada üslenmek ister ki? İki nedeni olabilir: Rusya’yı en yumuşak karnından tehdit edici bir konumda olmak. Diğeri de, bölge ülkeleri ve enerji hatlarına yönelen kontrol isteği. Bir başka deyişle, Genişletilmiş Ortadoğu Politikası’nın bir gereği olarak vurucu veya caydırıcı gücünü oraya yerleştirmek. Türkiye bu olasılıkları düşünerek 1998’de başlayan ve 2001’de imzalanan bir anlaşmayla Karadeniz’de ‘‘Donanma İşbirliği Görev Grubu’’ adı altında bir oluşum yarattı. Bu gruba bütün Karadeniz’e kıyısı olan devletler (bunlara Yunanistan ve Azerbaycan da dahil) üye. Grubun temel görevi, Karadeniz’de ABD’nin de üzerinde özellikle durduğu terör ve uyuşturucu kaçakçılığını kontrol etmek. Bunun yanı sıra dostluk ve işbirliğini, güven ve anlayışı arttırıcı donanma gezileri, müşterek tatbikatlar, mayın operasyonları gerçekleştirmek de grubun işlevleri arasında. Anlaşılacağı üzere Karadeniz’de, Montrö Sözleşmesi’nin yanında bugün için istikrarı sağlayıcı bir deniz anlaşması daha var. Dolayısıyla Amerika’nın bu denizde bulunmasının hiçbir gerekçesi yok. Tek bir gerekçesi olabilir. O da, ABD’nin kendi emperyal, global stratejisinin heves ve hedefleridir. Bu emperyal hedefler bugün Karadeniz’deki mevcut barış durumunu da ortadan kaldırıcı birtakım karışıklıklar yaratabilir. Türkiye ne yapmalı? Türkiye’nin Montrö’yü delmeye yönelecek yaklaşımlara kesinlikle imkân vermemesi gerekiyor. Referanduma katılım SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kıyılarımız gidiyor AKP’nin hazırladığı Kıyı Kanunu Tasarısı’nın neler getirdiğini Şehir Plancıları Odası Başkanı Buğra Gökçe ile konuştuk. Çıkardığımız notların dökümü aşağıda: Kıyılarda geçmişte yapılmış kaçak yapılar için örtülü af getiriliyor. ‘‘Bütünleşik kıyı planı’’ tanımıyla kıyı ve arkasındaki alanlara marina, otel, alışveriş merkezi yapılmasına olanak tanınıyor. Böylece Galataport, Haydarpaşa gibi tasarımlar ve onların benzerlerine kapılar tümüyle açılıyor. 1972 öncesi yapılmış yapılar ile 19861992 arasında şu anda yürürlükteki Kıyı Kanunu’na aykırı yapılmış ve kıyıya 1020 metre yaklaşan yapıların meşrulaştırılmasının önü açılarak kıyı çizgisi 100 metre yerine kaçak yapıların bulunduğu hizaya (1020 metreye) çekiliyor. Su alanı olarak tarif edilen ada ve adacıkların (Galatasaray adası gibi) kıyılarında da yapılaşmaya izin çıkarılıyor. Böylece Boğaziçi gibi özel alanların siluetlerine zarar verebilecek yapılaşmalara olanak sağlanıyor. Enerji ve sanayi tesisleri, kıyı şeridine yakın ya da onun içinde yapılabilir konuma getiriliyor. Karar verilmiş bir kere... Kıyın kıyın kıyılarımıza kıyılacak. Ey vatandaş! ‘‘Emeklilik yaşının 68’e, prim gün sayısının 9 bine çıkarılmasına... Emeklilik maaşlarının yüzde 23 ile yüzde 33 oranında azaltılmasına... Aylık geliri 127 YTL olan herkesten 64 YTL sağlık sigortası primi alınmasına... Prim ödeyemeyenlere sağlık hizmeti verilmemesine... Muayene, tetkik ve tedavinin her evresinde katkı payı adı altında ek ödeme istenmesine... Temel teminat paketi adı altında, bazı hastalıkların sigorta kapsamı dışına çıkarılmasına... Sağlığın hak olmaktan çıkarılmasına... Memur aylıklarının GSS prim kesintisi nedeniyle yüzde 5 oranında düşmesine...’’ karşı mısın? Öyleyse, Türk Tabipleri Birliği’nin öncülüğünde başlatılan ‘‘Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’’ referandumuna katıl, ‘‘Hayır’’ oyunu ver! Top ‘İslamcı Sahada’ Kalır mı? Woody Allen’ın son filmi ‘‘Maç Sayısı’’nı gördüyseniz, açılış sahnesini hatırlarsınız. Top havada, tenis kortunun tam ortasındaki ağın üstündedir. Küçücük bir ivme, sonsuzluk kadar uzun gelen bir salise için havada asılı kalan topun sahanın öte ya da beri yanına inmesini sağlayacak; maçın kaderini belirleyecektir. Film baştan sona bunun üzerine kurulu. Top hangi yanda kalacak? Ve ‘‘kader ivmesini’’ hangi şartlar belirleyecek? İşte Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ‘‘AB senaryoları’’ da buna benziyor. Top, kortun ortasındaki ağın üzerine dek gelmiş. Ama havada. Hangi yana inecek? Ve o ivmeyi ne belirleyecek? ABTürkiye Gazeteciler Konferansı’nda bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman gazeteciyle konuştum. Üç senaryodan söz ettiler: ‘‘Kâbus senaryosu’’ (sürecin çıkmaza girmesi), ‘‘mutlu son senaryosu’’ (mecrasında seyretmesi) ve henüz ortada olan, yeni tanım, yeni şekillendirmelerle belirlenecek 3. senaryo... Kimse ‘‘mutlu son senaryosu’’ çizemiyor. ‘‘Kâbus senaryosunu’’ düşünmek herkese ürperti veriyor. Ve topun hangi sahada kalabileceğine dair bir tahmin yürütemiyorlar. Umutların 3. senaryoya bağlandığı hissediliyor. Beklentiler, hiç olmazsa ‘‘kâbus senaryosunu’’ engellemeye endeksli... ‘‘Financial Times’’tan Frederick Studemann Schulenburg, en büyük endişenin, ‘‘Türkiye’nin İslamcı kampa kayması’’ olduğunu söylüyor. ‘‘İngiltere’nin ABD ile paylaştığı en büyük korku bu!’’ diyor. İngiliz gazeteci, TürkiyeAB ilişkisinin bir köşesine açık ve net biçimde ABD’yi ekliyor. Ve Londra ile Washington penceresinden ‘‘Türkiye’nin AB projesi’’nin öncelikle ‘‘jeopolitik açıdan’’ değerlendirildiğini söylüyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun alt komisyonunda, sessiz sedasız bir tasarı görüşülüyor: ‘‘Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı’’. Tasarı, bir tür ombudsmanlık kurulmasını öngörüyor. Bizde idareyi, idari yargı denetlermiş, kimin umurunda! Avrupa Birliği söyledi diye, Ömer Dinçer’in kamu yönetimi reformuna sokuşturmuşlardı ‘ombudsmanlığı’. Reform veto edilince de tek başına tasarı yaptılar. Kamu Yönetimi Uzmanları Derneği, alt komisyondaki görüşme İdari yargıya çelme ler sırasında uyarıları sıralarken özellikle konuya dikkat çekti: ‘‘Ombudsmanlık kurumu, çoğunlukla ‘idari yargı’ sisteminin bulunmadığı ülkelerde etkinlik kazanmaktadır. Oysa ülkemizde etkin bir idari yargı sistemi bulunmakta olup ombudsmanlık kurumuna gerek yoktur. Tasarıdaki biçimiyle kamu denetçiliği kurumuna dava açma süresinde yapılan başvuru, dava açma süresini durdurmaktadır. Tasarıya göre, ‘başvurunun kamu denetçiliği kurumu tarafından reddedilmesi, ilgili idarenin kurumun önerisi üzerine 30 gün içinde herhangi bir işlem tesis etmemesi veya eylemde bulunmaması, kurumun inceleme ve araştırmayı başvuru tarihinden itibaren 6 ay içinde sonuçlandıramaması halinde durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlamaktadır’. Tasarıya göre ayrıca, ‘kamu denetçiliği kurumuna ya pılan başvurunun olumlu olmaması durumunda, kişi hakkını idari yargı organlarında aramaya çalışacaktır’ denilmektedir. Belirtilen hususlar ise kişinin dava açma süresinin uzamasına, mahkemeden alacağı kararın gecikmesine neden olmaktadır. Başvuru, bir hak elde edilmesini sağlamayacağı gibi dava yoluyla elde edilebilecek olan hakkın da gecikmesine yol açabilecektir.’’ İdari yargıyı yok sayıp siyaseten ‘‘atanmış’’ ombudsmanlık getiriyorlar. Hak arama yolları zorlaşsın diye... ‘Sultan Erdoğan’ bukalemun gibi... ‘‘Deutsche Welle’’nin Türkiye muhabiri Gunnar Köhne, Frederick Studemann gibi, Alman hükümetinde de benzer kaygılar olduğuna dikkat çekiyor: ‘‘Türkiye’nin AB projesi karaya oturursa Sarkozy gibi rahatlayanlar; ‘Off nihayet bu yükten kurtulduk!’ diyen siyasetçiler çıkacaktır. Ama Alman hükümetinin pozisyonu bu değil. Hükümetin sosyal demokrat kanadı özellikle, Türkiye’nin destabilizasyonundan büyük endişe duyuyor. Schröder’in sağ kolu sayılan Dışişleri Bakanı Steinmeier örneğin, İslam dünyası ile ilişkilerinde Abdullah Gül’le işbirliğine önem veriyor. Sosyal demokratlar bu ilişkinin çıkmaza girmesini hiç arzu etmezler. Sorun, Erdoğan’ın bukalemun gibi değişen kimliği... Erdoğan bir günden diğerine değişen bir kimlik yapısı içinde. Her an ‘milliyetçiİslamcı kartı’ çıkarabiliyor. Örneğin danışmanlarını değiştiriverdi. Sahnede Zapsu yok. Davutoğlu var. Bu yalnız Türklere değil, Avrupalılara da ‘mesaj’ yolluyor! Benim şu an duyduğum tek söz, ‘kriz’. Kime sorsam AB ile yaz sonunda ‘kriz’ bekliyor. Kıbrıs ve de müzakere başlıklarına eklenmesi düşünülen ‘siyasi kriterler’den kaynaklanan bir ‘kriz’ bekleniyor. İki taraf da bunu biliyor. Ancak duvara toslamayı engellemek için hiçbir şey yapmıyorlar. Türkiye’de seçim arifesinde ‘AB ile kriz çıkarmak’ Erdoğan’ın işine gelmez. İktidara ‘ABABAB’ vaadiyle geldiler çünkü. AB ile kriz, medyanın Başbakan’a karşı tavır alması ve ekonominin sarsılması demektir. Ama Erdoğan gene de bunu engelleyemeyebilir. Çünkü ‘dediğim dedik’ biri. ‘Sultan’ gibi hareket ediyor. Sonuç itibarıyla bu tren raydan çıkmaz. Ama durur. Durkalk, durkalk.. böyle gidecek bu iş...’’ ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Hâkim ve Savcıların Emekli Aylıkları (1) SORU: Aynı üniversitede benim gibi profesör olan bir arkadaşım, hâkim emeklisi olan babasının bir sorunu olduğunu bana iletti. Babası bugün 80 yaşın üstünde ve 1979 yılında Yargıtay üye yardımcısı olarak 30 yıl hizmetten sonra emekli olmuş. Geçenlerde, emekli aylığı alırken bir banka görevlisi, kendisine, aldığı emekli aylığının daha fazla olması gerektiğini, çünkü bankadan aylık alan diğer hâkim emeklilerinin, ondan fazla emekli aylığı aldığını söylemiş. Bu konuda arkadaşım, babasının sorununu bana aktardı. Ben de belki ilgilenirsiniz diye size aktarıyorum (Z.B.) YANIT: TC Emekli Sandığı emekli aylıklarının hesaplanması , biraz karmaşıktır. Emekli aylıklarının hesaplanması ve özellikle üst düzey görevliler için bu hesaplama işlemi daha da karmaşık bir durum alır. Onun için bu konunun ayrıntılı olarak yanıtlanması gerektiği görüşündeyim. 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Yasası’nın 15. maddesine göre ‘‘hâkim ve savcılar”: 1) Üçüncü Sınıf, 2) İkinci Sınıf, 3) Birinci Sınıfa ayrılmış, 4) Birinci Sınıf, olmak üzere dört sınıfa ayrılır. (Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş hâkim ve savcılar birinci sınıf olurlar.) 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 111. maddesinde ‘‘Devlet memurlarına tanınan sosyal hak ve yardımlara ilişkin hükümlerin’’ hâkim ve savcılara da’’ eksiksiz uygulanacağı vurgulanmıştır. Tüm kamu görevlilerine tanınan sosyal hak ve yardımlardan birisi de ‘‘emeklilik hakları’’dır. Bu hak 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın ‘‘Emeklilik Hakları’’ başlıklı 187. maddesinde açıklanmaktadır. ‘‘Devlet memurlarının emeklilik ve mâlullük hallerinde kendilerinin, ölümleri halinde dul ve yetimlerinin sahip bulundukları haklar emeklilik kanunlarıyla düzenlenir.’’ Personel yasaları kapsamında çalışan kamu görevlilerinin emeklilik hakları da, 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası ile düzenlenmiştir. Bu hakların neler olduğu, Emekli Sandığı Yasası’nın 13. maddesinde açıklanmaktadır. Bu haklar: ‘‘a) Emekli aylığı; b) Adi malullük aylığı; c) Vazife malullüğü aylığı;. d) Dul ve yetim aylığı; e) Harp malullüğü zammı, f) Toptan ödeme, g) Emekli keseneklerinin geri verilmesi; (...) j) İkramiyeler’’den oluşmaktadır. Kuşkusuz, TC Emekli Sandığı’nca ödenen ‘‘emekli aylığı’’ ile ‘‘emekli ikramiyesi’’ hâkim ve savcıların da gelecek güvencelerini sağlayan hakların en önde gelenlerindendir. Günümüzde, emekli aylıkları, sekiz ayrı aylık ödeme biriminin toplamına göre hesaplanıp ödenmektedir. Görev aylıklarına yansıyan ödeme birimleri oldukça çeşitlidir. Bu ödeme birimlerinden en çok sekizi makam tazminatı ödenen görevlerden emekli olanların emekli aylıklarına yansımaktadır. Bu ödeme birimleri: 1) Genel Gösterge Aylığı, 2) Ek Gösterge Aylığı, 3) Kıdem aylığı, 4) Taban Aylık, 5) Özel Tazminat, 6) Makam Tazminatı. 7) Temsil Tazminatı, (Makam tazminatı göstergesi en az 7.000 ve üstünde olanlara ödenmektedir. 8) Görev Tazminatıdır (Görev tazminatı makam tazminatı ya da yüksek makam tazminatı göstergeleri en az 6.000 ve altında olanlara ödenmektedir. Emekli aylıklarında ‘‘ek göstergeler’’ büyük önem taşır. Emekli aylıklarına yansıyan ‘‘özel tazminat’’ oranlarını ek göstergeler belirlemektedir. 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Yasası’nın 42. maddesi ile eklenen ‘‘I Sayılı Ek Gösterge Cetveli’’, ek gösterge uygulaması yönünden hâkim ve savcıları beş gruba ayırmıştır. Hâkim ve Savcılar 1. GRUP: Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Birinci Başkanı, Danıştay Başkanı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Danıştay Başsavcısı 2. GRUP: Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay üyeleri, Danıştay üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili, birinci sınıf hâkim ve savcılıkta üç yılını doldurup Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilme hakkını kaybetmemiş olanlar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı 3. GRUP: Birinci sınıfa ayrılmış, bu sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren de meslekte üç yılını doldurmuş, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilme hakkını kazanmış birinci sınıf hâkim ve savcılar 4. GRUP: Birinci sınıfa ayrılmalarına karar verilmiş olup da birinci derece aylığını almış olan hâkim ve savcılar 5. GRUP: Diğer hâkim ve savcılar Ek Özel Gösterge Tazminat ‘Özel statü de çok zor!’ Bu ‘‘durkalk’’ yöntemi mevcut konjonktürde Avrupa’nın işine geliyor. Avrupa başkentlerinin önünde ne yapacaklarını bilmedikleri bir ‘‘adaylık’’ dosyası var. Kalkıp kalkıp duran, durduğu her istasyonda da âdeti olduğu üzere yıllanan ‘‘kara tren’’ Türk vagonu konvoyun ucuna eklenecek mi eklenmeyecek mi? Eklenirse nasıl eklenecek? Genişleme, anayasa, bütçe kriziyle cebelleşen Avrupa, bunu düşünmek için böylece zaman kazanmış olacak. Peki bunun sonu ‘‘özel statü’’ye varır mı? ‘‘Le Monde’’dan Daniel Vernet, ‘‘Özel statüde Türkiye için ilginç hiçbir şey göremiyorum’’ diyor. ‘‘Konu malların serbest dolaşımıysa Gümrük Birliği bunu sağlıyor. Türklerin talebi ‘masada’ olmak. Bunun karşılığında yalnız, ‘Masada olmayacaksınız ama size işçilerin serbest dolaşımını teklif ediyoruz!’ denebilir. Ama üye ülkeler bunu da istemiyor. Ankara’yı özel statüye ikna etmek çok zor!’’ Bu durumda ortada yalnız farklı entegrasyon hızlarıyla halkalarından oluşan ve 1.2.3. derecede üyeliklerden meydana gelen yeni bir AB örgütlenmesi kalıyor ki uzun dönemde belirlenecek olan bu opsiyon da yazının başında sözünü ettiğim ‘‘3 senaryo’’nun çerçevesini çiziyor. Aldığımız ilk işaretler, bize bu istikameti gösteriyor! HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com 8.000 % 200 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Nisan www.mumtazarikan.com 7.600 % 200 5.800 4.800 4.000 % 150 % 150 % 130 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Argoda kar1 şılıksız elde edilen çıkara 2 verilen ad. 2/ 3 Batman’ın Hasankeyf il 4 çesini sular al 5 tında bıraka 6 cak olan ba7 raj... En kalın erkek sesi. 3/ 8 Duyarlı. 4/ 9 Yayla ya da bahçe kulübesi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Asaf Halet Çelebi’nin 1 T U R N A G Ö Z Ü A Z A T bir şiir kitabı... Kuzu 2 A S İ L A V E N Ü sesi. 5/ ‘‘Oğuz ’’: 3 K A T Yazarımız... Kafiye. 4 I R H A İ N A ÇMA 6/ Balkanlar’da yaşa 5 R E D E A V A L E K yan Müslüman bir 6 halk. 7/ Afrika’da ya 7 G Ö V E K U L A şayan, bacakları be 8 A C U N İ MA J yaz çizgili bir hay 9 G Ü L K U R U S U van... İşve, cilve. 8/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Kuran’da bir sure. 9/ ‘‘Işıncılık’’ da denilen soyut resim akımı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Argoda pis, kötü ve kaba adam. 2/ Bir renk... Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük otobüs. 3/ Karadeniz yöresine özgü, mısır unu, peynir ve tereyağıyla yapılan bir yemek. 4/ Bir peygamber... Suni. 5/ ‘‘ ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’’ (Ziya Paşa)... Önüne getirildiği birimi binle çarpan yabancı önek. 6/ Bir Asya ülkesinin başkenti... En kısa zaman süresi. 7/ Bölmeli göçebe çadırı... ABD halkından olan kimse. 8/ Eritre’nin başkenti. 9/ Duman lekesi... İlave... ‘‘Çok sarhoş.’’ anlamında argo sözcük. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle