12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Kadın hakları ve tesettür T ürkiye’de kadın hakları konusunda ilk adım, Cumhuriyetin ilanından kısa süre önce öğretmen Nezihe Muhiddin’in girişimiyle atıldı. Ancak 15 Haziran 1923’te kuruluşu kararlaştırılan ‘‘Kadınlar Halk Fırkası’’na kadınların siyasi hakları olmadığı gerekçesiyle izin verilmiyor. Cumhuriyetle birlikte Mustafa Kemal’in öncülüğünde başlatılan ‘‘laik eğitim’’ seferberliği ile desteklenen, kadın haklarını yerleştirmeye, yaygınlaştırmaya ve korumaya yönelik yasal düzenlemeler gerçekleştiriliyor. 1950’li yıllardan günümüze uzanan çok partili hayatla birlikte popülist ve din eksenli politikalar, her alanda olduğu gibi kadın haklarında da ilerlemeyi durdurup adım adım geriye götürüyor. Bugün gelinen noktada ise kadın hakları ve özgürlüğünün inanç özgürlüğü adına ‘‘tesettüre’’ indirgendiğini, bunun da türbanla siyasi simge haline getirildiğini görmekteyiz. Bu eğilimin toplumda giderek güçlenmesi sonucu, ‘‘Çağdaş Türk Kadını’’nı yaratma hedefinden, aile içinde, eğitimde kızerkek; toplumsal yaşamda kadınerkek ayrımı, çalışma hayatında ve siyasette yaratılan fırsat eşitsizlikleri ile giderek uzaklaşılıyor. Türk kadınına seksen yıl önce tanınan hak ve özgürlükler neden bu hale geldi, getirildi? Bize göre bu sorunun en net cevabı, ‘‘erkek egemen Türk toplumunda kadın hak ve özgürlükleri’’nin erkeklerce belirlenmiş, bu hakların kullanılması ve geliştirilmesinin ‘‘erkeklerin inisiyatifi’’ne bağlı kalmış olmasıdır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda onun ilkelerine olan ‘‘ideolojik bağlılık’’ giderek zayıflamış, bugün Cumhuriyet okullarında eğitim almış kimseler, laik Cumhuriyet karşıtı hareketleri destekler duruma gelmişlerdir. Kadın eli sıkmayan, türban yasağı nedeniyle kız çocuklarını, eşlerini Türkiye’deki okullara, üniversitelere gönderemeyen (!), siyasilerin yön verdikleri bir toplumda çağdaş kadın haklarından söz edilebilir mi? ‘‘Çağdaş kadın, çağdaş erkekle var olabilir’’ tezinden yola çıkan Çağdaş Kültür ve Sanat Derneği (Çorlu) olarak, bu konuları 9 Mart Perşembe akşamı (yarın) 18.30’da Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası’nda Bedri Baykam’ın da katılacağı konferansta irdeleyeceğiz. İlgilenen ve olanakları elveren Cumhuriyet okurlarının katılımından mutluluk duyacağız. Aysel ERGÜNEY 12 Eylül Paşası Türkiye, birkaç kuşağın düşünsel belleğini yok etmiş, yüz binlerce insanı hapishanelere göndermiş, binlercesini işkencelere uğratmış, yüzlercesini yargısız infazlarda katletmiş, onlarcasını idama mahkum edip asmış bir darbenin liderlerini yargılayamıyor. Darbecilerin anayasaya yerleştirdikleri bir madde onların yargılanmalarını önlüyor. Özetin özeti; 12 Eylül devam ediyor. Darbeden en büyük zararı görmüş kuşağın, belleklerini yitirmemiş ‘‘delikanlıları’’ bir gölge gibi darbecilerin peşindedirler. Yitirmiş olanlar uslu çocuklar gibi paşayı alkışlıyorlar. 12 Eylül’ün magazinleşmiş paşasının konuştuğu salona alınmayan en genç kuşak ise her şeyin farkındadır. Yine de darbeciler ve koruyucuları şimdilik güçlüdürler. Güçlü oldukları, medyanın tutumundan bellidir. Kendilerine uzunca bir süreden beri ‘‘liberal’’ demeyi uygun gören eski solcuların, sayfalarında, ekranlarında yeni darbelere karşı ‘‘kahramanca’’ çarpıştıkları büyük medya, darbenin bir numaralı liderini güzelleme çabasına girişmiş durumdadır. Eski ‘‘solculardan’’, ‘‘neoliberallerden’’ bu güzelleme gayretine karşı pek fazla ses çıkmamaktadır. ??? Neden çıkmıyor? Durumlar karışıktır. Darbenin yargılanması, darbenin arkasındakilerin açıkça ortaya çıkmasına, ‘‘our boys’’ diyenlerin şimdiki herzeleri ile eski herzeleri arasındaki illiyet rabıtasının sırıtmasına yol açabilir. Oysa bugün ABD ile, neoconlarla iyi geçinmekte yarar vardır. Sahte bir demokrasi mücadelesi ile görünüşü kurtarmak mümkündür. AB’ye sırtınızı dayayıp ABD’nin Irak’a, bölgeye ‘‘barış ve demokrasi getirme çabasını’’ alkışlayabilirsiniz. Derin ortaklıkları görmezden gelebilirsiniz. Hem ihtimal dışı bile olsa, ‘‘muhtemel’’ darbelere karşı ucuz kahramanlık yapmak, hem de eski darbeleri magazinin parıltısı içinde güzellemek mümkün olabilir. Paşa ne demiş; ‘‘O günkü koşullar olsa yeniden yaparım’’ demiş. Keh! Keh! Keh! ‘‘Otuz şu kadar kişinin idam hükmünü imzalarken elim titremedi’’ demiş. Hoh! Hoh! Hoh! ??? Sırtını 12 Eylül hükümlerinin sürmesinden mutluluk duyanların desteğine dayamış 12 Eylül paşası konuşuyor. Konuşana değil, konuşturana bakmalı. Meclis’te büyük bir çoğunluğa sahip AKP, neden 12 Eylül yasaklarını anayasadan temizlemiyor? Neden darbecilerin yargılanmasının önündeki engelleri temizlemiyor? Yeni darbelerin önlenmesinin eski darbecilerin yargılanmasından daha iyi bir yolu olabilir mi? Yoksa liberal aydınlarımızın, eski komünistlerimizin tarife sığmaz dayanışmasına mazhar olan AKP, darbelere karşı değil mi? Yoksa başka tür bir darbenin, başka tür bir ‘‘değişimin, dönüşümün’’, gücünü emperyalist Büyük Ortadoğu Projesi’nden alan bir ‘‘sivil darbenin’’ peşinde midir? Hem darbelere karşı olmak hem de 12 Eylül paşalarını yargılamamak nasıl bir şeydir? Eski paşaları koruyup kollamak, yeni paşaları savcılara havale etmek hangi türden bir kurnazlığın belirtisidir? Ülkemizi ‘‘kırk katırkırk satır’’ açmazına sürükleyenlerin derdi ne? Hızla yuvarlandığımız eğimli arazide, duyduklarımız, gördüklerimiz ne türden bir takıyyenin fotoğrafıdır? Sakın bu gidişin işareti ‘‘ılımlı İslam’’, parolası ‘‘şeriat’’ olmasın! eposta: [email protected] Karalama T ürkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, Atatürk ilke ve devrimlerine ve anayasamızın başlangıç ilkelerine aykırı pek çok eylemde bulunan ve bulunmaya devam eden kişiler ülkeyi yönetmeyi sürdürmekte, Haklarında açılan davalardan dokunulmazlık zırhı ile korunanlar Meclis’te, dokunulmazlıkları sona erdiğinde de yargılanmamak için yasal düzenlemeler yapılmakta, Bölücü örgüt lehine söylem ve eylemlerde bulunanlar hakkında herhangi bir işlem yapılmamakta, Ülkemizin toprakları dahil varlıkları yabancılara peşkeş çekilmekte, iken; Güneydoğu’da yıllardır canları pahasına görev yapan Mehmetçiklerimizin “uyum yasalarıyla” görev yapamaz hale getirilmesi yetmiyormuş gibi, görevini yapmaya çalışanları da sözde demokrasi ve hukuk adına karalanmaya çalışılması tahammül sınırlarımızı zorlamaktadır. Şemdinli’de başlayan ve diğer ilçelerde de ortaya çıkan ayaklanma hareketlerinden dolayı gözaltına alınan, tutuklanan, yargılanan hiç kimse yokken, bölücü teröre destek veren eylemlerden dolayı hiç kimse yargılanmazken (belediye başkanları dahil), irticai eylemlere müdahale edilmezken, savcılarımız Cumhuriyet savcısı unvanını taşımaya nasıl devam edecekler? Olgay KOCATEPE Kadriye EREN Şişli Belediyesi’nden eğitime destek Amaç yıpratmak S on zamanlarda AKP içindeki bazı milletvekillerinin de içinde bulunduğu bir grupça Şemdinli olayları bahane edilerek, bu ülkeye canı pahasına emekleri geçen çok değerli Büyükanıt Paşamıza ve O’nun mensubu olduğu Şanlı Ordumuza leke sürülmek isteniyor. Türk halkı ordusunu ve O’nu yöneten Atatürkçü komutanlarını canı yürekten seviyor ve güveniyor. Büyükanıt paşamızın sözlerinde hiçbir suç unsuru ve art niyet yoktur. Bunların amacı; Paşamız için uzun bir yargılama süreci başlatarak boş yere Paşamız ve Ordumuzu yıpratmaktır. Gerçekte AKP ye karşı mesafeli duran Büyükanıt paşamızı Genelkurmay Başkanı olacağı 30 Ağustos 2006’ya kadar yıpratmaktır. Bizlerin tek öğrenmek istediği; Bu çarpıcı uyduruk iddiaları ortaya atanların kimliği, hangi örgüt ya da tarikatlarla ilgili oldukları, herhangi bir menfaat elde edip etmedikleri,TSK’ye neden bu kadar kin beslediklerinin araştırılması ve kamuoyuna açıklanmasıdır. Sizlerin bu oyuna engel olacağına inanıyoruz. Mehmet ÇEKMEZ Şişli Belediyesi’nin eğitime destek çalışmaları kapsamında Nişantaşı’nda 110 yıldır eğitim veren Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu, yeni bir konferans salonuna kavuştu. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, birçok ünlü ismi yetiştiren okula, 300 kişilik konferans ve çok amaçlı bir salon yaptırarak hizmete sundu. İlçe Milli Eğitim Müdürü Nevzat İspirli, öğretmen ve öğrencilerin hazır bulunduğu açılış toplantısında konuşan Sarıgül, ‘‘Eğitim ve öğretime yaptığımız katkılar durmaksızın devam edecek. Çünkü öğrenciler bizim geleceğimizdir’’ dedi. Toplantının sonunda Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu Okul Aile Birliği tarafından Sarıgül’e eğitime desteklerinden dolayı teşekkür plaketi sunuldu. E LEŞTİRİLER Solda birlik tartışılırken Öztin Akgüç’ün hakkı var Köşe yazarımız, genelde solun AB yanlısı olmasına bakmayarak neden kendisinin karşı olduğunu özetle şöyle anlatıyor: 1 Kopenhag kriterleri arasında aday ülkenin güvenilir bir pazar ekonomisine sahip olması ve AB içerisinde rekabet basıncına ve pazar güçlerine karşı koyacak kapasiteye sahip olması aranmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi sosyalizmle bağdaşmadığı gibi özellikle gelişmekte olan bir ekonomi için yıkıcıdır. 2 Küreselleşme süreci içinde olası rekabet tekelci rekabettir. Pazar ekonomisi, beraberinde devletin küçülmesini, özelleştirmeyi gerektirir. Bunun sonucu da, biz ekleyelim, işsizliktir. 3 Denilebilir ki fiyat mekanizmasına bazı düzenlemeler getirebilir. Bu da sonuçta, kapitalizmin kısmen onarımından başka sonuç vermez. Kaldı ki AB’nin ekonomik şablonuyla bağdaşacağı da kuşkuludur. 4 Serbest piyasa ekonomisi azgelişmiş ekonominin aleyhine işliyor. Gümrük Birliği Anlaşması sonucu Türkiye önemli ticaret açığı veriyor, dış borçlar hızla artıyor, işsizlik oranı yükseliyor, sanayi giderek montaj sanayii haline geliyor. İthalat iç üretimin yerini alıyor, ekonominin ortalama büyüme hızı uzun vadede düşüyor. Ben, ulusal devlet ve ulusal egemenliği bir yana bırakmıyorum ve Akgüç’ün yazdıklarına şunları eklemek istiyorum: Serbest piyasa ekonomisi ile sosyalizm ve sosyal devlet arasında çelişki, bugün AB’nin temel sorunlarından biri. Zengini zengin fakiri fakir yapan bu düzen Avrupa solunu da karşısına alıyor. Fransa merkezli, küreselleşme karşıtı ATTAC örgütü, ‘‘Avrupa Anayasası, Avrupa halklarının değil, büyük sermayenin anayasasıdır.’’ dedi. Fransız halkı bu nedenle anayasayı onaylamadı. Çünkü, özelleştirmeler sonucu AB’de işsizlilerin sayısı 20 milyonu buldu. Türk solunun büyük bölümü ise, ‘‘demokratik, uygar, zengin bir Avrupa’’ romantizmi yaşıyor. Ayaklarımızı yere basmak zamanı gelmedi mi? Batı’nın bir küreselleşen emperyalizm vahşi kapitalizm dönemi yaşadığını, serbest piyasa ekonomisinin geri teptiğini göz ardı edemeyiz. Biraz da kafamızı doğuya ve güneye çevirsek, Asya’da ve Güney Amerika’daki hızlı ve bağımsız kalkınma modellerine baksak olmaz mı? Atatürk, Batı’dan iyi olanı alalım ama hiçbir zaman sömürge koşulları kabul etmeyelim demişti. Bugünkü Avrupa, tekelci sermayesi Avrupası bize ‘‘Seni ancak 1015 yıl sonra alırım, tünelin sonu açık,’’ deyip, bir yığın olumsuz şartlar koşarken, Türk solu nasıl hâlâ AB’den demokrasi ve refah umabilir? Sosyalizmi bırakıp emperyalizmle uzlaşmaya yönelen bir sol mu gelişiyor bizde? Doç. Dr. Yıldız SERTEL Beyaz olimpiyatlar Ü Üç seçeneğimiz var B öyle başlıyor Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği İzmir Şubesi’nden aldığım kartın üzerindeki özlü tespit ve devam ediyor: ‘‘Ya olup bitenleri yok sayacağız, Ya uzaktan seyredip yalnızca şikâyet edeceğiz, Ya da bir ucundan tutmak üzere işin içine gireceğiz.’’ Siz hangisini yapıyorsunuz dostlar? Her gün gazetenizi okuyup söyleniyor ve ne yapacağınızı bilemiyor musunuz? Ben kendi adıma her gün tespit yazılarını okumaktan bıktım. Eğer siz de bu durumdaysanız birkaç küçük öneri: Mal ve hizmet seçerken yerli şirketleri tercih edebilirsiniz. Örneğin ben artık uzunca bir süredir CocaCola içmiyorum. En yakın CUMOK toplantısına katılabilirsiniz. Ve toplantıda, ben ne yapabilirim diye sorabilirsiniz. Belki gazetemizden bir tane fazladan alıp bir dernek, kıraathane gibi yerlere bırakabilirsiniz. ÇYDD’ye gidip bir miktar da olsa aylık ödeme yapabilirsiniz. Ve belki siz de bir önerinizi bu sayfaya yazıp gönderirsiniz... ‘‘Bir ucundan tutmak üzere işin içine girenlerin’’ artması dileği ile... Turgay ÖZTÜRK Sayın Oktay Akbal’ın 28 Şubat 2006 tarihinde, köşesinde çok güzel bir yazısı yayımlandı. Yazının sonlarına doğru şöyle diyordu Sayın Akbal: ‘‘Allah adına savaşlar çıkar, Allah adına cinayetler işlenir. Allah adına soygunlar yapılır. Allah adına yığınlar aldatılır. Allah adına oy istenir. Allah adına örgütler kurulur, Allah adına, hep Allah adına...’’ ‘‘...Allah adını dilinden, kaleminden düşürmeyenlere yakından baktığınızda çoğunun sözü özüne güvenilmeyen kişiler olduğunu görürsünüz.’’ Bu satırlardan dolayı kendisini kutluyorum. Vermek istediği iletiyi en güzel biçimde özetlemiş. Zaten hep böyleleri değil mi Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimine düşman kesilerek tarikatsiyasetticaret üçgeninde bu güzel ülkeyi fır döndürüp istedikleri gibi cirit atanlar. Sade vatandaşımızı din bezirgânlığıyla kandırıp din üzerine siyaset yapanlar. Ayhan DAYAN Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 lkemizin Kış Olimpiyat Oyunları ile tanışma öyküsü; 1936 yılında Almanya’nın Garmisch Parten Kirchen Kayak Merkezi’nde yapılan oyunlarla başlıyor. Türkiye’yi Kış Olimpiyatları’nda ilk kez temsil etme şerefine erişen 9 sporcumuz Münih’te gazetecilere ‘‘Biz kazanmaya değil öğrenmeye geldik’’ diye demeç verince, Alman basını tarafından ‘‘Olimpiyat idealizmine en layık ekip’’ olarak adlandırılmışlardı. Aradan tam 70 yıl geçti. 1968 Fransa/Gronoble Olimpiyatları’na 12 sporcu ile katılarak rekor sayıya ulaşıp, Japonya/Nagano’da bir sporcu ile temsil edildik. Geçen 70 yıllık süreçte öğrendik mi, öğrenmedik mi? Yoksa öğrenme süreci devam mı ediyor? 1998 yılında İstanbul’da ‘‘Kayak Sporu Nasıl Gelişir’’ adlı bir panel düzenlendi. Panele katılan dünya kayağının başındaki (FIS Başkanı) Gian Franco Kasper konuşmasında ‘‘Neredeyse sıfırdan başlamak zorunda olduğunuzun farkındayım’’ demişti. O günden bu güne ne yapıldı? Kayak yaygınlaştı mı? Turizm kayağı için evet diyebiliriz. Ancak performans kayağı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Yıllar su gibi geçiyor. Kocaman bir 70 yıl. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip, karlı dağları ve kardan kapalı yolları ile bizim ülkemiz. Bugün olimpiyatı düzenleyen İtalyanların mazisi çok eski değil, neredeyse bizim kadar. 1901 yılında sınırları aşıp İtalya’nın bir köyüne giren kayakçıları görenler ‘‘şeytanlar, şeytanlar’’ diyerek panik yaşamışlardır. Aynı İtalya, 1930’da Sestrieres’te dünya şampiyonası, 1956’da Cortina’da olimpiyat düzenleyip, 1987’de Alberto Tomba gibi bomba sporcuları ile dünya kayağında boy gösterdiler. Ve işte İtalya şimdi de beyaz olimpiyatlara ikinci kez evsahipliği yapıyor. Ya biz? Yavuz TANYERİ KOŞULLAR CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle