25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MART 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU BERTAN ONARAN 15 GÜZELİN ARDINDA İki yorumcu, iki söyleşi... Geçen hafta İş Sanat Konser Salonu’nda son sadım senfoniyi dinlerken: yıllarda adından çok söz ettirmiş iki yorumcuyu ‘‘Çalgı, müziğin anlatımıdinledik: Piyanist Ivo Pogorelich ve klavsenci, nı sağlayan bir araçtır. Yoşef Trevor Pinnock. Her ikisiyle de ilk kez Tür rumcu, çalgısını konuştukiye’ye gelişlerinde birer söyleşi yapmıştım. On rurken ona ruh katmalıdır. yıl öncesine dayanan bu söyleşileri çıkarıp oku Çalgı ister tarihi olsun, ister mak, şimdi sanatçıların vardığı noktayla karşılaş yeni olsun. Yapıtın ruhunu yansıtmaktır önemli olan... tırmak açısından ilginç oldu. On beşinci İstanbul Festivali’nde biletleri ilk tü Ortaçağdan bir yapıtı anlakenen olay JeanPierre Rampal (flüt), Trevor mak, Wagner’in müziğini anPinnock (klavsen) konseri olmuştu. Hatta dinleyi lamaktan daha zor. Kurgu ciden gelen aşırı istek üzerine festival komitesi bir olarak yalın görünse de o zade ek konser düzenlemişti. Ne var ki ek konserde manın kendine özgü dinamihasta olarak sahneye çıkan Rampal, ertesi günkü ğini, çalgılarının ses rengini ve asıl konseri çalamadı. Onun yerine Pinnock, tek yine kendine özgü duyarlılığını Trevor Pinnock başına bir klavsen dinletisi sunacaktı. Nasıl da bilmek gerek... Bütün teknik etyağmur yağıyordu o gün. Ona karşın dinleyicile kenlerin üstünde müzikteki en önemli şey onun ruhudur... Besteci olarak rin çoğu, ‘‘Rampal çalmazsa sağlam bir çatı kurmuşsanız, döneriz’’ diyerek Aya İriyorumcuya dilediğiniz özni’den geri döndüler. Ve dünyanın en ünlü klavsencilerinş Sanat Konser Salonu’nda gürlüğü verebilirsiniz. 18. den birinin, Pinnock’un resitayüzyılın müziğindeki sağlam geçen hafta son yıllarda dış yapı, tarih boyu her beslini kaçırmış oldular. 1946, İngiltere doğumlu sanatçı, müzik adından çok söz ettirmiş iki teciye örnek olmuştur. Beseğitimine Canterbury Kated yorumcuyu dinledik: Piyanist teci kurallar koymalı, o çerrali’nin korosunda başlamış. Ivo Pogorelich ve klavsenci, çevenin içinde yorumcu doÖnce org çalıyormuş, birden ğaçlama da yapabilmeli. Buşef Trevor Pinnock. Her gün en başarılı caz yorumklavsene dönüşmüş ilgisi. Gerek solist gerekse o sıralarda ikisiyle de ilk kez Türkiye’ye cuları belli bir disipline bağgelişlerinde birer söyleşi lı olan kişilerdir. Tümü de ne kurduğu ‘‘English Concert’’ topluluğunun yöneticisi olarak yapmıştım. On yıl öncesine yaptığını, nasıl bir armonik verdiği konserlerde üne kavuşbütünlük içinde çaldığını bidayanan bu söyleşileri lir. Başıboş bir doğaçlama muştu. Pinnock’la konser sonçıkarıp okumak, şimdi rasında bir söyleşi yapmıştım. değildir duyurdukları müMutlaka ‘‘English Concert’’ sanatçıların vardığı noktayla zik... Ben müziğin dönemlere bölünmesine karşıyım. topluluğu ile İstanbul’a gelmek karşılaştırmak açısından istediğini söylemişti. Bu topluMüzik zaman dilimleriyle ilginç oldu. kısıtlanamaz. Her zaman inluğu tıpkı özgün Barok dönemde olduğu gibi köşedeki klavsesanlar müzik yapmışlardır. ninden yönetiyordu. Geçen hafta onun Camera Bu devam edegelmiş, devam etmekte olan bir ta Salzburg’u yönetişini izlerken bu gelenekten şey. Benim için her çağın müziği yenidir. Elime yetişmiş bir şefin orkestranın ruhuna nasıl egemen ilk kez aldığım bir partisyona göz atmaya başolduğuna tanık oldum. Kuşkusuz Camerata üye layınca, yepyeni bir çağ çıkar karşıma. Yepyeni lerinin de birlikte çalmadaki üstün başarıları bir bir yolculuk.’’ gerçekti. Ama Pinnock’un yarattığı atmosferle (Her Eser Bir Yeni YolculukturMilliyet Sanat dersanki Mendelssohn’un yazdığı her bir nota yeni gisi15 Temmuz 1987) den yaşama kavuştu, rengârenk anlamlar kazandı. Onun yıllar önce söylediklerini parça parça anım www.evinilyasoglu.com Ivo Pogorelich, Aliza Kezeradze ve Arın Karamürsel bir arada. Aylin Özgül Aylin Özgül’ü, İstanbul Fotoğraf Merkezi’nde açtığı Vapuristanbul sergisiyle tanıyıp sevdim. Adının çağrıştırdığı kadar özgün görüntüler yakalayıp bize aktarmıştı. Aylin, 1966’da Ankara’da doğmuş; Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nde sahne ve görüntü sanatları eğitimi görmüş. Gültekin Çizgen’le birlikte yaptığı bir gezide fotoğrafa vurulmuş; ‘‘dünyaya fotoğrafça bakmanın, bu duyguyu insanlarla paylaşmanın sınırsız haz ve heyecanını tatmış.’’ 20002002 yılları arasında İFSAK’ta renkli ve siyahbeyaz seminerlerine katılmış, oradaki ‘‘Şehir Hatları Vapurları’’ konulu siyahbeyaz belgesel çalışmasında yer almış. Bu çalışmanın sonunda daha uzun süreli, daha geniş kapsamlı bir çalışma yapmayı kararlaştırmış. O arada yolu ister istemez İstanbul Fotoğraf Merkezi’ne düşmüş; Nevzat Çakır ile Mehmet Kısmet’in öğrencisi olmuş. ??? Aldığı eğitime uygun bir işe girmiş, Metal Yapı adlı kuruluşun tanıtım bölümünde görev almış. Hep söylüyorum ya, ömrümüz Demokritos’un o güzelim ikilisince belirleniyor: olasılıkgereklilik; Aylin için doğrusu çok verimli çalışmış bu ikili: Hem büyük bir tutkuyla sevdiği bir hüner, uğraş edinmiş; hem de bu beceriyi en güzel değerlendirebileceği bir işe girmiş. Milyarlarca insana düşmeyecek bir talihle, işyeri, biriktirdiği güzel görüntüleri dört dörtlük bir kitapta toplamasını sağlamış. Ben nice usta ressam ya da fotoğrafçı tanıdım yaşamım boyunca, değil böyle bir kitap, şöyle ele gelir bir kitapçık yüzü göremeden göçüp gittiler bu dünyadan. Çektiği, seçip bize sunduğu görüntülere bakınca, Aylin’in önce kendini, yaşadığı dünyayı, üzerindeki canlı cansız varlıkları; sonra özel olarak İstanbul’u, denizini tepesini, koyunu martısını, gemisini coşkuyla sevdiği görülüyor. Ne mutlu! ??? O ince uzun gemilerde gelip gidenleri, çalışanları sevecen gözüyle kucaklayıp görüntülemiş; sabahın ilk seferinde, erken kalkıp uykusuna doyamamış insanların pabuçlarını çıkarıp sıralara uzanışı; belki artık kullanılmadığı için çiçek bahçesine dönüştürülmüş Fener iskelesini; bekleme salonundan çıkıp talkı yola doğru yürüyenleri; iskele önünde balık ayıklayıp satanları; önünde hazır bekleyen iki tostuyla görkemli semaveri; makine dairesinin ortasındaki boş koltuğu; giden geminin ardından gelecek sefere kadar işsiz ve yalnız kalan karlı çanı; hamsili pilavın başına çökmüş insanları; onların yiyeceği pilavı karıştıran aşçıyı; bir Boğaz iskelesinin yanında yatan üç kayığı; yakında belki tarihe kavuşacak Haydarpaşa Garı’nın sanırım kaptan köşkünden görünüşünü; belli belirsiz Sarayburnu görüntüsü önündeki üç çalgıcıyı; kolu bilezik, elleri yüzük dolu gazete okuyan hanımı; çaydanlığın önüne sıralanmış güleryüzlü emekçileri; güvercin dolu iskelede giden gemiye bakan adamı; Kaptan Gündüz Aybay gemisi geçerken bir ağacın dibinde karda oturan kadını; Kadıköy vapurundan Haydarpaşa Garı’na değil de denize bakan adamı; arabalıyla karşıya geçerken yorgun atının üstünü örten, torbasını boynuna geçirmiş meyveciyi; uzaklaşan gemisi, uçuşan martıları, kargasıyla Beşiktaş parkını sergiyi gezemeyenler için sunuyor bu özenli kitap. ‘‘Ben bir İstanbullu olarak, tüm İstanbul halkının sevgilisi bu kıymetli kültür mirasını belgeleyerek gelecek nesillere aktarmaya gönüllü oldum. (...) Yaşadığımız çağın gereklerini yerine getirirken geçmişimizden bize miras kalan kültür hazinelerimizi, geleneksel değerlerimizi teknolojinin acımasız ve tüketici sürecine kurban etmememiz gerekir’’ diyor Aylin. sbonaran?yahoo/hotmail.com İ ‘Herkes bir görevle doğar, ben de piyanistim’ Pogorelich’i son on yıl içinde birkaç kez canlı olarak dinlemiştim. Kayıtlarından Schumann’ın Senfonik Etütleri ve özellikle Ravel’in Gaspard de la Nuit’si bayıldığım yorumlardır. 1986’da ilk kez Türkiye’ye geldiği sıralarda adından en çok söz ettiren piyanistlerden birisiydi. On altı yaşından beri hocası ve sonradan da eşi olan ünlü Rus piyano pedagogu Aliza Kezeradze hayattaydı ve ona çok büyük destek oluyordu. Ivo Pogorelich (1958), Kezeradze ile 1980’de evlenmiş ve 1996’daki ölümüne dek onunla birlikte yaşamıştı. Piyanist Arın Karamürsel de Kezeradze’nin öğrencilerindendi. Pogorelich ve Kezeradze’nin 1986’da İstanbul’a gelişlerinde üçünün birlikte resmini çekmiştim. Önceki hafta İş Sanat Salonu’ndaki konserinde Chopin’in Op. 62, No. 2, Mi Majör Nocturne’ünü ve Op. 58, No. 3, Si Minör Sonat’ını çalarken onu içim burkularak izledim. Acı çeken bir insanın giderek ağırlaşan adımlarla kendi dünyasına kapanışını sergiliyordu. Dinleyiciyle arasına ördüğü yüksek duvarın ardında, kendisi için, kendi tempolarında ve kendine göre bir Chopin çalıyordu. Onunla yaptığım yıllar öncesi konuşmadan tek tük cümleler anımsadım: ‘‘Ben konserlere gidip, plak dinleyip belli etkiler altına giren bir müzikçi değilim. Yeni bir eseri kendi hayal gücümü kullanarak çözerim... Konser bir özveridir. Çok şey verirsiniz bir konser boyunca. Sonuç korkunç bir yorgunluk... Hiçbir zaman beste yapmayı düşünmedim. Bence herkes bir görevle yükümlü doğar. Ben piyanistim... Resitalleri, sahnede tek başına olmayı yeğ tutarım. Orkestra da iyi, ama şefler olmasa! Bence dünyanın en ünlü şefleri bile çok kötü. Oradan oraya uçmaktan orkestrayla çalışacak zamanları yok... Benim piyanodaki üslubum gelenekselden kaynaklanıyor. Güçlü ve önemli bir piyano okulundan yetiştim. Yirminci yüzyıl başında bazı bestecipiyanistler (Prokofiyef, Rachmaninof, Bartok, Şostakoviç ve Stravinski gibi) geleneksel ‘‘pianizm’’ kavramını çağımıza aktardılar. Piyano sesinin geniş ola naklarını araştırıp piyanodan neredeyse bir orkestra sesi üretebilen bir stil geliştirdiler. Benim ‘‘pianizm’’im, stilim de bu doğrultuda yönlendi. Hiçbir stile bağlı kalmadan, her stil içinde yeniden kendi yaratıcılığımı denemeye çalışırım.’’ (9 Temmuz 1986, Cumhuriyet) Pekineller TEVİTÖL için çalıyor Türk Eğitim Vakfı bünyesinde hizmet veren ve sadece üstün yetenekli çocukların okuduğu özel lisenin (TEVİTÖL) kültür zenginliği için büyük bir konser veriyor Pekineller. Ünlü caz piyanisti Jacques Lousier’nin de katılımıyla gerçekleşecek BachCaz programının tüm geliri bu lisenin müzik biriminin kurulmasına gidecek. Pekineller, kendileri de Almanya’da böylesi bir okulda eğitim gördüklerinden zengin bir kütüphanenin ve kültür boyutunun ne denli yararlı olduğuna tanık olmuşlar. Bu akşamki konser saat 19.00’da İş Sanat’ta yer alacak. Biletler Biletix’te satılmakta. Yazar Yaman Koray yaşamını yitirdi Kültür Servisi Marmaris Karacasöğüt’te yaşayan ünlü yazar Yaman Koray, teknesinde elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirdi. ‘Deniz Ağacı’ ve ‘Büyük Orfoz’ gibi çok satan romanların yazarı 71 yaşındaki Yaman Koray bugün öğle namazının ardından Gökova’nın Akyaka beldesinde toprağa verilecek.1935 yılında İstanbul’da doğan Koray, Kadıköy Saint Joseph Fransız Lisesi’ni birincilikle bitirdi. ‘‘Deniz Ağacı’’, ‘‘Gelin Taşı’’, ‘‘Mola ve Sığırcık’’ gibi kitapları yazdı. Bazı eserleri çeşitli gazetelerde yayımlandı. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nı Ahmet Öztürk Levent kazandı Kültür Servisi Beşiktaş Belediyesi ile Karikatürcüler Derneği işbirliğiyle düzenlenen ‘11. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nda ödüller önceki akşam Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılan törenle verildi. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Başkan Vekili Kemal Çiloğlu, karikatürcü Ercan Akyol, karikatürcü Kadir Doğruer, karikatürcü Musa Kart, karikatürcü Salih Memecan ile karikatürcü Tonguç Yaşar’dan oluşan seçici kurul, birinciliği Ahmet Öztürk Levent’e, ikinciliği Sami Caner’e, üçüncülüğü de Musa Gümüş’e verdi. Kabataşlılar Özel Ödülü Sadık Pala’nın, Dünya Yayıncılık Özel Ödülü Mustafa Bora’nın, BJK Özel Ödülü Abdülkadir Uslu’nun, Karikatürcüler Derneği Özel Ödülü Muhammet Şengöz’ün, Nehar Tüblek Ailesi Özel Ödülü Ayşe Kızmaz’ın oldu. Usta çizerler katıldı Yarışmada birinciliği kazanan karikatür. Ödüllerin sahiplerine sunulma sından önce, Nehar Tüblek’in uzun ve üretken sanat yaşamı süresince çalıştığı dergi ve gazetelerde onunla birlikte çalışan arkadaşları söz aldılar. Usta çizerlerden Orhan Doğu, Musa Kart, İbrahim Ersaraç, gazeteci yazar Hasan Pulur, Tüblek’in yakını Ertuğrul Acun, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Arolat, Karikatürcüler Derneği Başkanı Raşit Yakalı, Tüblek’le çalıştıkları yıllardan anılarını, onun sanatı ve yaşama, insana bakışı üzerine düşünce ve duygularını davetlilerle paylaştılar. Hepsinin vurguladığı, Tüblek’in toplumun her kesiminden insanın anlayabileceği yalınlığına rağmen son derece etkili karikatürlere imza atmış olduğuydu. Onu tanıyan herkesin belirttiği bir nokta da, karikatürleri üzerinde odacıdan genel yayın yönetmenine herkesin görüşünü alışıyla, çalışma arkadaşları ve tanıdığı herkese insancıl, incelikli yaklaşımıyla tam bir beyefendi olduğuydu. Tüblek’in genç çizerlere kendilerini kırmadan nasıl yol gösterdiğini de anlatan arkadaşları, onun nitelikli yapıtlarının bugün bile güncellik ve gücünü koruduğunu belirttiler. Törenden sonra, MSÜ öğrencilerinden oluşan Nova Von Quartet’ten flüt dinletisinin ardından, davetli ve sanatçılardan oluşan kalabalık izleyici topluğuluğu, akşamı kokteylle noktaladı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle