18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Amerikan ve İngiliz medyasının yayımladığı Irak haberleri işgalci güçlerin tekelinde Gerçekler yansıtılmıyor ? Irak’a ilişkin haberler işgalcilerin ağzıyla veriliyor ve çoğu onları övüyor. İşgale karşı çıkan sesler dikkate alınmıyor. Tıpkı Iraklıların ABD askerlerinin işkence yaptığına, kimyasal silah kullandığına ilişkin söylediklerinin dikkate alınmadığı gibi... SAMİ RAMADANİ* Basra Yıkıldıktan Sonra... Benzer çok sayıda olayda olduğu gibi bir İslam ülkesi Irak’ın, Amerika ve İngiltere tarafından işgaline, binlerce cana, ülkenin tümüyle yakılıp yıkılmasına, tüm zenginliklerinin de hoyratça talan edilmesi karşısında kılını kıpırdatmayan koskoca İslam âleminin, küçük bir ülkede, adsız bir çizerin üç kuruşluk karikatür müsvettesinin dünya İslam coğrafyasının neredeyse tümünü sokaklara dökmesine, ortalığı yakıp yıkmasına, onlarca insanın ölüp gitmesine yol açması doğrusu akıl alacak gibi değildir. Uygun ortam olmadan küçük bir kıvılcımın ormanı ateşe vererek çok sayıda ülkeyi bir anda yangın yerine çevirmesi, kuşkusuz kolay değildir. Biraz da bu yüzden asıl mesele, olayın kendisi kadar, işlerin dehşet boyutlarına tırmanmasının kaynağında yer alan ‘‘uygun ortamın’’ nasıl oluştuğunun, dahası oluşturulduğunun sağlıklı bir biçimde saptanmasıdır. Olay, hiç kuşku yok, bir provokasyondur. ‘‘Kışkırtmalara kapılmayın’’, ‘‘gaza gelmeyin’’ çağrıları yerinde bir uyarıdır. Ama ne yazık ki yeterli olmaktan uzaktır. ‘‘Provokasyona, gaza’’ gelmeye çoktan hazır insanlara ‘‘Basra yıkıldıktan sonra’’ yapılan çağrıların fazlaca kıymeti harbiyesi olmadığı ortadadır. Çünkü bu tür olaylar, kışkırtmalara uygun ortam devam ettiği sürece kaçınılmazdır. Bu tatsız olaya ‘‘medeniyetler çatışması, medeniyetler ittifakı’’ çerçevesinde bakmanın, dinciliğin gündemde tutulması, uluslararası arenada boy gösterme hevesi dışında dişe dokunur bir yanı da yoktur. Asıl amaç herkesin bildiği gibi, W. Bush’un terörün kökünü kurutmak için İslam dünyasına demokrasi getirme hayali ‘‘Büyük Ortadoğu’’ tasarısı içinde yer alan ‘‘Ilımlı İslam Modeli’’ni bu fırsatla yeniden vitrine çıkarmaktır. Daha da önemlisi laik cumhuriyeti ufak ufak temellerinden kemirerek ülkeye şeriatın dayatılmasını amaçlayan ‘‘Ilımlı İslam Modeli’’nin aynı zamanda, İslam dünyasının her türlü kışkırtma karşısında bağışıklığını ortadan kaldırmaya yönelik ‘‘uygun ortamın’’ yaratılması ya da güçlendirilmesindeki etkin rolüdür. Her türlü kışkırtmaya hazır ortamın yaratılması ve sürdürülmesinin temel kaynağını ise ‘İslamın siyasileştirilmesi’ oluşturmaktadır. AKP, kurulduğundan bu yana, tıpkı aynı yola baş koyan selefleri gibi İslamın siyasileştirilmesi konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamış, aymaz siyasilerimizin gözleri önünde, kimi zaman eğilip bükülerek, kimi zaman takıyyenin de takıyyesini yaparak, demokrasiyi araç olarak kullandıklarını saklayıp gizlemeden yoluna devam etmiştir, etmektedir. ??? Dünya Barışı İçin Dinler Konferansı Başkanı, aynı zamanda France 2 televizyonunun İslam yayınları sorumlusu Galip Binşeyh’in, aşağıda özetlemeye çalıştığımız görüşleri, karikatür olayına ve olayın temel nedenlerinin irdelenmesine önemli ipuçları getiriyor: ‘‘İnsanların, ne olursa olsun, inançlarına saygı temel bir kavramdır. Bu saygı göz ardı edilirse, gerekli önlemlerin alınmasında yargı gibi demokratik merciler mevcuttur. Bu yüzden ArapMüslüman dünyasında ortaya çıkan ölçüsüz tepkiler İslamın imajı için felakettir. Bu ise çizerlerde İslamın özünün ve onun peygamberinin mesajının, yapısal olarak şiddet ve terör mesajı içerdiği düşüncesini güçlendirmektedir. Oysa bu düşünce, bütünüyle dayanaksızdır. Her Müslümanın şiddet ve terör çağrısına yanıt verdiği savı da keza, mesnetsizdir. İslam hiyerarşisinin çoğu zaman şiddet girişimleri karşısında sessiz kalarak bir bakıma destek verdiği söylenebilir. Gerçek şu ki, İslam ve onun peygamberinin imajına zarar verenler her zaman meczuplar, yobazlar, kendinden geçmiş öfkeli caniler olmuştur. Biz Müslümanlar eğer açık, net, kaçamaksız bir duruşu benimsemiş olsaydık, bugünkü olaylar başımıza gelmezdi. Gösterilerin dinsel mi yoksa siyasi mi oldukları sorusuna gelince, bize göre her ikisi de söz konusudur. Dinin ideolojileştirilmesi her türlü dinci ve siyasi harekete yol açmaktadır. Bu olayların medeniyetler çatışmasını tırmandırması olasılığı ise kuşkusuz yok sayılamaz. Ama çatışmanın kaynağında, daha çok kültürsüzlüğü ve cehaleti aramak gerekir. Medeniyetler arasında çatışma yoktur. Benim inancıma göre Batı uygarlığı denilen uygarlık İbni Sina, İbni Rüşd ve Farabi’ye çok şey borçludur. Bu gerçeği göz ardı ettiğinizde, bu, medeniyetler düzeyinde bir çatışmaya izin vermeniz anlamına gelir. Arap ve Müslüman olarak medeniyetler çatışmasından kurtulmalı, özünde sağlıklı ve yapıcı olmak koşuluyla eleştiri kavramını benimsemeyi öğrenmeliyiz.’’ AP eorge Bush ve Tony Blair’in Irak’ı işgal etmelerinin üzerinden üç yıl geçti. Bu ikili hâlâ savaşın başlamasının nedenlerinden biri olan yanlış bilgilendirme ve aldatma kültürünü sürdürüyorlar. Var olmayan ilerleme süreci, mezhep ayrımcılığı yapılan bir seçimden duyulan suni mutluluk ve ülkeden çekilineceğine dair yalanlar... Aslında işgal ve işgalcilerin kullandığı parçalayönet taktikleri kimyasal saldırı, işkence, ölüm mangalarının kurulması, adam kaçırma, sivillerin bombalanması, suyun kirlenmesi, uranyum tüketimi gibi felaketlere neden oldu. Tahminen 100 bini aşkın kişi öldü ve Irak halkının günlük yaşamı her geçen gün daha kötüye gitti. Olup bitenin birçoğu İngiliz ve Amerikan medyasında yer almıyor. Yer alsa da çok küçük görülüyor medya tarafından ve fazla ‘‘içerikli’’ olmuyor Irak halkının çilesini anlatan bu haberler. Irak haberlerinin başlıkları ise Ebu Musab el Zerkavi’nin estirdiği teröre, Saddam Hüseyin’in yargılanmasına ve ülkeden birlikleri çekme stratejisine ayrılıyor genellikle. Geçenlerde BBC’nin bir radyo programına katıldığımda, George Bush’un kendi ağzıyla bir gerçeği kabul ettiğini anımsattım. ABD Başkanı, kazara da olsa başka bir ülkenin işgalinde olan bir ülkede adil ve özgür bir seçimin düzenlenemeyeceğini açıkladı. Tabii bahsettiği ülke Irak, işgalciler ise ABD ve İngiltere değildi. Bush, ‘‘Suriye’nin işgalindeyken Lübnan’da özgür ve adil bir seçim ortamı sağlanamaz’’ demişti açıklamasında. BBC’nin editörlerinden biri nazikçe bana, ‘‘Üzgünüm Sami, ama burada olumlu bir yaklaşımla yayın yapıyoruz. Eminim seni gelecekte fırsat olduğunda yine davet ederiz’’ dedi. G REUTERS IRAKLILAR YAŞADIKLARINI UNUTMAYACAK Irak’taki Ebu Garib Hapishanesi’nden dünyaya yansıyan işkence görüntüleri günlerce gündemde kaldı. Medya, Iraklı tutukluların yakınlarına kulak verseydi ABD’nin sergilediği vahşet çok daha önce ortaya çıkabilirdi. Bu görüntülerden yola çıkarsak Aşure Günü onbinler halinde Kerbela’daki İmam Hüseyin Türbesi’ne yürüyen Iraklılar işgalci güçlerin sivillere uyguladığı zulmü uzun süre unutmayacaktır... İşin doğrusunu söylemek gerekirse bu konuya ilişkin haber yapmak zor ve tehlikeli bir şey. Batılı medya kitle imha silahlarına ilişkin aldatma ve savaş öncesi söylenen diğer yalanları bildirme konusunda uzun süre ayak sürüdü. İşgalcilerin ağzıyla verilen ve onları öven haberler hâlâ çoğunlukta. Irak’ta işgale karşı çıkan sesler ise dikkate alınmıyor. Saklanan gerçekler ABD birliklerinin Irak’ta beyaz fosfor kullandığının ortaya çıkmasından birkaç ay önce BBC muhabiri Paul Wood 2004 Kasımı’nda Felluce’den yaptığı haberi şöyle savunuyordu: ‘‘Editörlerimin de söylediği gibi askeri operasyon süresinde haftalarca görev yaptım ve bu zaman zarfında kullanımı yasak olan herhangi bir silahın kullanıldığına tanık olmadım. Bu nedenle kimyasal silah kullanıldığına dair haber yapamayız.’’ ABD’nin bombardımanından kurtulan mülteci ve doktorlar kimyasal silah kullanıldığını ve insanların ‘‘eriyerek’’ öldüğünü söylüyordu ancak BBC için olaya birebir tanık olan Iraklıların sözleri objektif olarak kabul edilmiyordu. Bu insanların iddialarını yüzde yüz doğru kabul etmek yanlış olabilir ama söylenen şeyin en azından araştırılmaya ve yayımlamaya değer olduğu kesin. Böyle, medyanın ilk başta umursamadığı bir başka örnek daha var. Iraklıların söylediklerine işgalden kısa bir süre sonra yer verilseydi, dünya, ABD’nin Irak’taki hapishanelerde yaptığı işkenceyi de bir yıl önce öğrenecekti. Ancak Amerikan askerleri şiddeti gözler önüne seren görüntüleri sızdırana kadar göremedi dünya olup biteni. Ayrıca birçok Iraklı ABD önderliğindeki işgal güçlerinin ölüm mangalarını ve özel milis güçlerini kontrolleri altında tuttuklarını ve terör saldırılarına göz yumduklarını söyledi. Hemen hemen her hafta gözleri bağlı, elleri kelepçeli adamlar yan yana yatar şekilde bulundu. Her birinin başına birer kurşun sıkılmıştı. Bu insanları sistematik şekilde kim öldürüyordu, kim işkence yapıyordu? Şimdiye kadar ölen 200 bilim adamı ve akademisyeni kim öldürdü? Yönetimle bağlantısı olmayan Iraklılar, bu işlerde ABD birliklerinin ve ABD destekli kötü güçlerin parmağı olduğundan emin. Ölüm mangaları Iraklıları destekleyen açıklama, iki ABD’li generalden geldi. Bu iki general, ölüm mangalarının varlığını itiraf etti ve geçen şubat ayında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ABD’nin eğittiği altı gizli milis grubunun varlığından bahsedildi. Bir dönem özel harekât timinin başında olan emekli bir general Wayne Downing de ölüm mangalarının 2003 Martı’ndaki işgalden hemen sonra faaliyet göstermeye başladıklarını açıkladı. Ancak tüm bunlara rağmen işgalcilerin ‘‘Sünniler Şiilere karşı’’ mantığı gündemi belirliyor ve gerçeklerin üzerine set çekiyor. Günlük haberlerin kaynağı genellikle işgalci güçlerinin basın sorumluları veya yeşil hatta kamp kuran büyükelçilik yetkilileri oluyor. Irak’ta kitle imha silahı bulunduğuna dair yalan, İngiltere’yi ahlaki değerleri hiçe sayan, gayrimeşru bir savaşa sürükledi. Savaş hakkındaki yanlış bilgiler ise Irak’ta üs ve birlik tutmanın zeminini hazırladı. Suni bağımsızlık görüntüleri ve kısmen çekilme planları, perde arkasında petrolü özelleştirme planları yapan, ‘‘bağımsız’’ bakanları kontrolleri altında tutan ABD’li danışmanları gören ve ABD’lilerin kalıcı üsler inşa edişine tanık olan Iraklıları ikna etmez. Birçok Iraklıyı sadece tamamen çekilmek memnun edecektir. Ve, özgürlük ve bağımsızlık ufukta yoksa şiddet dalgası Afganistan’dan Filistin’e kadar yayılacaktır. (The Guardian, İngiltere, 8 Şubat) * Saddam yönetiminin siyasi sürgünlerinden. Şimdi Londra’daki Metropolitan Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Hıristiyanlar Hamas’ın zaferinden rahatsız değiller DAVUT KÜTAP ilistin seçimlerinin sonuçlarının yankıları işgal altındaki topraklarda sürüyor. İşin ilginç yanı, liberal çevrelerden de olumlu tepki alıyor. Zaman geçtikçe taşlar daha iyi yerine oturuyor ve Filistin halkının neden Hamas’ı seçtiği anlaşılıyor. Halkın çoğunluğunun Hamas’a oy vermesinin en önemli nedenlerinden biri, Filistin yönetiminin adının yolsuzlukla anılması. Adalet bakanının basın toplantısında yaptığı açıklamaya bakılırsa incelenen onlarca yolsuzluk davası var ellerinde. Bu da yıllarca yolsuzluk yapanların hiçbir bedel ödemediğini, yargı önüne çıkmadığını ortaya koyuyor. Filistin halkına ait 700 milyon dolar gasp edildi. En önemlisi de yolsuzluk yapanlar hakkında seçim sonrasında soruşturma açılması. Soruşturmaları yürüten resmi makamlara sorarsanız bunun nedenini ‘‘Seçim sürecini etkilemek istemedik’’ diye açıklıyorlar. Tabii işin gerçeği, hiçbirinin reform, yolsuzlukla mücadele sözü veren Hamas’ın seçimi kazanacağını düşünmemiş olması. Hamas’ın zaferini kutlayanların çoğunluğu yolsuzluktan arınmış bir iktidar döneminin başladığını umuyor. Seçim sonrasında Ramallah’ta düzenlenen, medyanın rolüne ilişkin bir konferansta Hamas’ın en önem verdiği noktalardan birinin iktidarın yaptığı atamalara ilişkin usulsüzlükler olduğu vurgulandı. Aynı konferansta, seçimi kaybeden siyasilerin, Hamas yönetimi devralmadan önce son bir usulsüzlük örneği sergileyerek kendilerini önemli görevlere atadıklarına dikkat çekildi. Seçim sonrası yapılan en önemli tartışmalardan biri, yeni seçim kanununa ilişkin. Yeni yasa, adayların yüzde 50’si F nin çoğunluk, yüzde 50’sinin ise nispi sisteme göre belirlenmesini öngörüyor. Bir uzman, El Fetih’in, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın adayların hepsinin çoğunluk oylarıyla seçilme isteğini reddedip bu yeni yasaya destek vererek Hamas’ın ekmeğine yağ sürdüğünü savundu. Abbas’ın savunucusu olduğu seçim sistemi geçerli olsaydı El Fetih’in birçok bölgede daha fazla milletvekili çıkarabileceğinin altını çizdi. El Fetih saldırganlaşabilir Seçim sonuçlarının yankıları arasında bir ilginç nokta daha dikkatimizi çekiyor. Filistin’de yaşayan az sayıda Hıristiyan, İslamcı bir hareketin seçim kazanmış olması nedeniyle panik havası içine girmedi. Hamas’tan da onlara olumsuz bir tavır gelmedi. Beytüllahim ve Ramallah’ta Hıristiyan vali adayları, Hamas kanadından belediye meclisi üyelerinin de desteğini alarak vali seçildiler. Hamas daha ılımlı bir tavır sergiledikçe ve geçmişte Filistin yönetimlerinin imza koyduğu anlaşmalara saygı gösterdiğini yineledikçe El Fetih’in savaşçılarının İsraillilere saldırmak için daha fazla nedeni olacak gibi görünüyor. Filistinliler seçim sonrası tartışmalarını sakin bir tutumla sürdürüyor. Şimdilik liberal Filistinliler muhafazakâr Hamas’ın zaferi hakkında şaka yapmakla yetiniyorlar. Hamas’a dahil olan siyasiler de şimdiye kadar farkında olmadıkları gerçeklerle tanışacaklar. Bu gerçekler ve bir sonraki seçimi kaybetme korkusuyla Filistin halkının iyiliği için çalışmak zorunda kalacaklar. Birçok kişinin sıkça dile getirdiği gibi: ‘‘Eskisinden daha kötü olamaz!’’ (Jordan Times, Ürdün, 1011 Şubat) Araştırmalar burç yorumu gibi... raştırma haberlerini, özellikle de beslenmeye ilişkin yeni bir çalışmanın sosağlıkla ve beslenmeyle ilgili olan nuçlarında gözler önüne serildi. Yıllardır ları yıllardır okumamız sonucu bize kalp ve damar sağlığı için ve bazı edindiğimiz deneyim, bunların haftalık kanser türlerinin riskini azaltmak için yağburç yorumları, cinsel ilişkide uyuma iliş dan, özellikle de katı yağdan uzak durkin testler ve tarot falları kadar değişken mamız gerektiği söylendi. Ancak sekiz yıl süreyle 49 bin kadının ve güvenilmez olduğunu ? Bilimsel izlendiği bir araştırmanın gösterdi. Dolayısıyla da dikkate almaya değmeye araştırmalar insana ne bu hafta yayımlanan socek nitelikte olduklarını... yapacağını şaşırtıyor. nuçları az yağlı ürünlerle beslenmenin kanser ve kalp Örneğin bir yıl kalbiBir gün bir gıdanın hastalığı riskini azaltmaniz için proteinin kötü olzararlı olduğunu dığını ortaya çıkardı. Bu duğu söyleniyorsa, yapabileceğiniz en kötü şey savunan bir araştırma son araştırma, bilimsel çaaraştırma sonucuna uyup yayımlanıyor, ertesi lışmalara olan inancı iyice sarstı. pirzola ve bonfileyi ağzıgün aynı gıdanın Ancak araştırma sonuçnıza bile koymamanızdır. Ya da ‘‘Karbonhidrat kalp yararlı olduğunu... ları kapsamındaki ‘‘Dilediğinizi yiyin’’ önerisi, basınsağlığını tehdit ediyor’’ deniyorsa, bütün yıl makarna ve ekmekten da konuya ilişkin çıkan haberleri okuyan uzak kalmanızdır. Çünkü bir yıl sonra baş herkese cazip geliyor gibi görünüyor. Baka bir araştırma sonucu yayımlanabilir ve lık kızartması ve tartar sos ya da bir hamaslında diyet kolanın bizi öldürdüğünü öğ burger ve patates kızartmasına ne dersiniz? renebiliriz. Araştırmalar arasındaki bu çe(Hindustan Times, Hindistan, 10 Şubat) lişki, en yakın geçmişte yağ oranı düşük A Günlük beslenmede yağ içeren gıdaları azaltmanın kalp hastalıkları ve kanser riskini azaltmadığına işaret eden araştırmaya güven duyanlar bol bol hamburger, sosisli sandöviç, patates kızartması, cips yedikleri ‘mutlu günlerine’ geri dönebilirler! (REUTERS) CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle