14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Demiryolları Demir Cevherimizi Taşıyamıyor Türkiye’de üretilen demir cevheri mevcut durumda fabrikalarımıza kadar demiryolu ile taşınıyor. Bu durum Ereğli için geçerli değil, buraya cevher denizyoluyla geliyor ve Ereğli DemirÇelik Fabrikaları’nda çoğunlukla ithal demir cevheri kullanılıyor. Diğer iki büyük fabrikamız olan İSDEMİR ve KARDEMİR’de ise daha çok yerli demir cevheri kullanılıyor. PENCERE ‘Atatürk Suçlu!..’ Aşağıda okuyacağınız yazı 12 Nisan 1991’de bu köşede yayımlanmış; dostum Engin Aydın geçen hafta sonu bir kopyasını bana verdi... 91’den bu yana 15 yıl geçti; Atatürk düşmanlığı daha da koyulaştı, yoğunlaştı, iktidara geçti; Türkiye elden çıktı, çıkacak... Yazı güncelleşti, biraz kısaltarak bir kez daha yayımlamayı düşündüm... Yazının adı: “Atatürk Suçlu!..” ? Sağa sola bakıyorum, gazete, kitap, dergi okuyorum; Atatürk’e saldırı, taşlama, yergi, eleştiriden geçilmiyor; anlıyorum ki Atatürk büyük suç işlemiş... Niçin? ? Çünkü dünya görüşünde, evrene bakış felsefesinde, ideolojik içeriğinde ‘Aydınlanma’yı yeğlemiş Atatürk, ‘Akıl inançtan, bilim dinden bağımsızdır’ demiş. A benim canım Mustafa Kemal’im, uygarlığın ışığına neden yüzünü dönersin? İran’a bak, Suudi Arabistan’a bak!.. Bırakaydın, bağnazlığın dipsiz kuyusunun bostan dolabında dönenseydik. En büyük suçunu ‘Gerçek yol gösterici bilimdir’ diyerek işledin. Atatürk suçlu... “Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini” Gazi Paşa görmezlikten geleydi; “İngiliz muhibbi” olaydı, “Amerikan mandacılığı”na sarılaydı; “Ya istiklal ya ölüm” deyip ortalığa atılarak pişmiş aşa neden soğuk su kattı? Atatürk suçlu... Osmanlı, Sevr Antlaşması’nı kuzu kuzu imzalamışken bizlere Konya Ovası yetmez miydi? Denizi zaten sevmeyiz, dağların gerisine çekilip bozkırda otururduk. Eloğlu vatanın minarelerine çan takar, bizim cami yaptırma dernekleri de Haymana bölgesinde çalışmalarını yoğunlaştırırdı. Nemize gerek İstiklal Savaşı? Nemize gerek İzmir, Aydın, Edirne, Çanakkale, İstanbul? Nemize gerek Lozan, a Mustafa Kemal Paşa? Atatürk suçlu... Sevgili Mustafa Kemal, kadın hakları senin neyine? Bak, şimdilerde genç kızımız başına türban dolarken sana da verip veriştiriyor. Yurttaşlık Yasası çıkardın, erkek karısını iki sözcükle boşayamıyor; ama kadın kara çarşafa girip sana beddua ediyor. Hukuk devrimini neden yaptın Kemal’im? Atatürk suçlu... Çünkü cumhuriyeti ilan etti. Haydi padişah efendimize kıydı, hilafete neden dokundu? Laik devletten daha büyük günah olur mu şu darı dünyada Gazi Kemal’im?.. Atatürk suçlu... Osmanlı’nın cengâverliğinden bizi soyutladı; 1923’ten bu güne “Yurtta barış, dünyada barış” diye yaşamak erkekliğimizi öldürmedi mi? Biz korkak mıyız a Gazi Paşa? Savaşçılıktan nasıl vazgeçeriz? Senin en büyük suçun barışçılık değil mi? Atatürk suçlu... Çünkü 1923’te kurulan cumhuriyete 1925’te başkaldıran Şeyh Sait’e el sürmeyecekti; hilafetçi Saidi Nursi’yi başkente buyur edip devletin başına oturtacaktı. On bir yıl süren savaşlardan sonra temelini attığı devleti, İngiliz işbirlikçisi şeyhlere, aşiret reislerine, seyyitlere lokma lokma sunarak, parça parça edecekti. A benim Mustafa Kemal Paşam, ayaklanmalara karşı neden beyaz teslim bayrağını çekmedin de üstlerine yürüdün? Atatürk suçlu... Öyle bir cumhuriyet kurmuş ki, bir türlü yıkılmıyor. 21’inci yüzyıla yaklaşıyoruz, devleti Amerika’ya teslim edemedik, parçalayamadık; bu yüzden Gazi’ye çok kızıyoruz, cumhuriyetin harcını sağlam karmış diye öfkeleniyoruz. Atatürk suçlu... Yetmiş yıl önce bağımsız bir cumhuriyet kurmuş, bize bırakmış; yarım yüzyıldan beri laik cumhuriyeti çağdaş demokrasiye yakışır bir düzeye getiremedik; bu yüzden öfkelendikçe yarım yüzyıl öncesine dönerek Atatürk’e veriştiriyoruz. Atatürk suçlu... Çünkü canım Mustafa Kemal, bizim adam olacağımızı sandı, biz cüdam olduk; başımızı dik tutacağımıza, Ortadoğu’da “süper yabancı devlet”in taşeronluğuna soyunduk; içimizdeki aşağılık duygusunu Atatürk’ü eleştirerek gidermeye çabalıyoruz. Son Uyarılar İtalya’da bir Prodi çıktı, 17 partiyi bir araya getirdi, iktidarı ele geçirdi... Biz, üç partiyi belli bir çizgide yan yana getiremiyoruz! Kaç seçim geçti. Atatürk’ün, Cumhuriyet ilkelerine, devrimine bağlı olduğunu sandığımız, gerçek demokrasiden yana görünen partilerimiz, liderlerimiz, hep yenik düştü... Yüzde otuz dört oyla TBMM’yi ele geçiren AKP’ye karşı bunca yenilginin nedeni, kendilerini ‘sol’ ilan eden CHP, SHP, DSP’nin ayrı ayrı seçime katılmalarıdır!. Programlarına bakın, söylemlerini dinleyin, yayımladıkları programlarını okuyun.. amaçları, özlemleri, hedefleri birbirine benzer, nerdeyse birbirinin tıpkısı!.. Baştakilerin tutkuları mı, çıkar hesapları mı, akıl eksiklikleri mi, gerçek ulus sevgisinden yoksunlukları mı, nedir, ayrı ayrı seçimlere katılıp, iktidarı her zaman sağ partilere, hele beş yıl öncekindeki gibi seçmenin yalnızca dörtte bir oyunu almış AKP’ye bırakmaları... ??? İşte halk, işte seçmen, işte meydanlar dolusu yükselen sesler, özlemler, gösterilen hedefler, amaçlar: “Türkiye laiktir, laik kalacak”.. CHP , DSP , SHP’nin üyeleri, yandaşları değil yalnız, bu çizgiyi savunan nice insanımız ülkenin şeriatçı kafaya teslim edilmemesini istiyor!.. Büyük bir ders, bir uyarı, bir anımsatma, bir araya gelin, bir araya gelmenin yolunu bulun, ey Baykal’lar, Sezer’ler, Karayalçın’lar! Kemalist çizginin boyuna yenik düşmesi, laik cumhuriyet karşıtlarının hükümeti, belediyeleri, giderek de Çankaya’yı ele geçirmelerine seyirci mi kalacaksınız? Yine “hep ben, hep biz, hep benim partim” diye direnecek misiniz? ??? Adam açıkça belli etti.Yerine kimin geleceğini bile açıkladı. Şeriat yanlısı olduğu gençlik yıllarından beri kamuoyunca bilinen biri, Atatürk’ün, İnönü’nün koltuğuna kurulunca, bugün birbirleriyle çekişenler, Atatürkçü, Cumhuriyetçi olduklarını dillerinden düşürmeyerek yurttaştan oy isteyenler, bir yıl sonra hangi duruma düşeceklerini hiç mi düşünmüyorlar! Bugün ellerinde olanak var, fırsat var; kısır duygulardan arınmak, belli bir çatı altında buluşarak halkımızın özlemlerini, umutlarını yaşatmak!.. ??? CHP, DSP, SHP, İP ve öteki partiler, çağdaşlıktan, Cumhuriyet, Atatürk ilke ve devrimlerinden yana bütün güçler, Çankaya’nın şeriatçı kafadaki bir kişinin ya da kişilerin eline geçmesini önlemek sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar! Hep yazdığımız gibi, iş işten geçmeden!.. Prof. Dr. Hüseyin ÖZTÜRK Türkiye Demir Çalışma Grubu ürkiye Demir Çalışma Grubu, rildi. Böyle güzel bir toplantı salonunu bizeylül ayında Hasançelebi demir lere açmasından dolayı belediye başkanına çalıştayını yaptı. Hasançelebi, ne kadar teşekkür etsek azdır. Bir ayda bitirilen bu inşaat bir inancın Türkiye’nin düşük dereceli en büyük demir yatağının bulun abideleşmesi bence. Toplantıya Malatya duğu yer. Ülkemizdeki demir cevheri üre Valisi, İnönü Üniversitesi Rektörü, Hekimtimimiz yılda 45 milyon ton civarında. han Kaymakamı, Hekimhan Belediyesi BaşOysa üç demir çelik fabrikamız olan ER kanı, Güzelyurt Belediye Başkanı, Jeoloji DEMİR, İSDEMİR ve KARDEMİR fırın Mühendisleri Odası ve Metalurji Mühendisları yılda 10 milyon ton civarında demir leri Odası katıldı. cevherini eritiyor. Hasançelebi yatağı Görüldüğü gibi fabrikalarımızın cevher Üç gün süren teknik konuşmaların ardınihtiyacının yarısını yurtdışından ithalle karşılıyoruz. Artan cevher fiyatları bir yana, ül dan iki gün ise bölgedeki maden yataklakemizde istihdam oluşturması nedeniyle rına teknik gezi düzenlendi. Demir çalıştayurtiçi madenciliğin mevcut durumu çok yımızda en çok konuşulan konu Türkiye’nin önemli. Oysa yıllardır cevher üretimimiz en büyük rezervli Hasançelebi yatağının ne de ciddi bir artış yok.Üretim yılda 35 mil zaman işletmeye alınacağı oldu. Fizibilite yon ton arasında olacak şekilde oynamak raporları tekrar masaya yatırıldı. Yataktata. Son on yıla baktığımızda fabrika ihtiyaç ki nikel ve bakır değerlerinin de önemli ollarının hiçbir zaman yarısının ülke içinde duğu vurgulandı. Bununla birlikte toplantıda altı çizilen ve çalıştay sonuç bildirgeüretilmediğini görüyoruz. sine de geçen demiryolu taşımacılığındaki Demir çalıştayı acıklı halimizi buradan halkımız ile payBu gidişi değiştirmek için bazı girişim laşmak istiyorum. Türkiye’de üretilen demir cevheri mevcut ler olmakta. Örneğin Hasançelebi, Bingöl’deki Avnik, Sakarya’daki Çamdağ, He durumda fabrikalarımıza kadar demiryolu kimhan’daki Deveci yatağında cevher üre ile taşınıyor. Bu durum Ereğli için geçerli timi adına girişimler var. Her yönüyle Tür değil, buraya cevher denizyoluyla geliyor kiye demir madenciliğini irdelemek için ve Ereğli DemirÇelik Fabrikaları’nda çoHasançelebi Belediye Başkanlığı’nın ev ğunlukla ithal demir cevheri kullanılıyor. sahipliğinde bir demir çalıştayı düzenlen Diğer iki büyük fabrikamız olan İSDEdi. Çalıştay için küçük bir belde belediyesi MİR ve KARDEMİR’de ise daha çok yerolan Hasançelebi’de modern bir konferans li demir cevheri kullanılıyor. salonu da inşa edilerek toplantıya yetiştiÖzellikle Sıvas ve Malatya bölgesinden T üretilen demir madeni, demiryolu ile ve her biri 55 ton alan vagon katarları ile fabrikalara ulaştırılıyor. Buradan kamyonlarla taşıma ekonomik olmuyor. Vagonla taşıma fiyatları ise ton başına yaklaşık 12 dolar civarında. Mevcut durumda ise üretilen yerli cevheri fabrikaya taşımaya vagonlar yetmiyor. Cevherin taşınması gecikince istasyonlarda stoklama alanı sorunu çıkıyor veya demiryollarından kiralanan stok alanları nedeniyle şirketler demiryollarına fazladan ücret ödemek zorunda kalıyor. Modernize edilmeli Peki, ülke ihtiyacımızı karşılamada önemli iki yatak olan Deveci ve Hekimhan devreye girerse cevher fabrikalara nasıl taşınacak, işte bu soruya yetkili hiç kimse cevap veremiyor. Öyle ki ERDEMİR uzmanları boru hattı şeklinde Malatya’dan İskenderun’a bir taşıma sistemini bile düşünmekte. Görülen o ki demiryollarımız kendini oluşturan demiri fabrikalara taşımada yetersiz kalmakta. Eskiyerek hurdaya çıkan vagonların yerine ise yeni vagonların alınmadığı söyleniyor. Ülkemizde yıllardır ihmal edilen demiryollarının zaman geçirilmeden modernize edilmesinin önemi ortada. Birkaç rakam verirsek dünyadaki halimiz daha iyi anlaşılır. 2004 yılında dünyadaki demir cevheri üretimi 1 milyar tonun üzerinde. Bizim üretimimiz ise 4.8 milyon ton. Çin’in 2004 yılındaki demir cevheri üretimi 310 milyon ton. İthal ettiği ise 208 milyon ton. Yani Çin yılda 508 milyon ton cevheri eritip demirçelik üretiyor. Biz 5 milyon tonu zorlukla taşıyoruz. Fabrikalar gün gelir hammadde sıkıntısına düşerse ne yapacağız? Kendi madenimizi neden taşıyamıyoruz? Anadolu’yu dünyaya bağlayan kan damarlarını sağlıklı tutmak hayati önemde, yoksa karayolu pek çok bölgemiz için ekonomik bir taşıma işlevi göremeyecek. ‘O’ ve Biz Atamızın doğumunun 125. yılını kutladığımız bu günlerde, ben Atatürk’e buradan şöyle seslenmek istiyorum: Benim gibi, sana yürekten sahip çıkanlar yine çoğunlukta ülkemizde. Sen, bizlerin bu ülkedeki tek övünç ve onur kaynağımızsın! Seni yitirmektense ya da seni yitirtmek isyenlere yenik düşmektense, bizler, kanımızı son damlasına kadar akıtmaya hazırız! Bundan hiç kuşkun olmasın! konuşma yaparak katılan ünlü İtalyan tarihçi Prof. Romain Rainero, Atatürk’ü, İtalyan öğrencilere şöyle tanıtmıştı: “20. yüzyılın ‘gelişmiş’ bir ülkesinin lideri olan Mussolini ile ‘gelişmemiş’ bir ülkenin lideri olan Atatürk, tarihte aynı dönemlerde yerlerini almıştır. Bunlardan gelişmiş bir ülkenin lideri olan Mussolini, ne denli gerici bir kişiliğe sahip idiyse; gelişmemiş bir ülkenin lideri olan Atatürk ise o denli ilerici görüşlerin sahibiydi.” İtalyan ulusunun ne denli ‘ulusalcı’ olduğu göz önüne alınırsa, İtalyan profesörün bu söylediklerinin de ne denli büyük bir önem taşıdığı tahmin edilebilir. Sanırım, yabancı uluslar, Atatürk’ümüzün değerini ve önemini bizlerden çok daha iyi kavramışlar ve O’nu, “20. yüzyılın dâhisi” olarak nitelemişlerdir. Milano’da görev yaparken, Kuzey İtalya’nın “Brescia” isimli küçük bir kentinde dolaşıyordum. Kentin meydanında yer alan kilisenin merdivenlerinden çıkan bir papazı durdurarak, kendisine kilisenin tarihçesi ve Hıristiyanlık dinine ilişkin bazı sorular yöneltmiştim ki, papaz, bana hangi ülkeden olduğumu sordu. Ona Türk olduğumu söylediğimde, tepkisi şöyle olmuştu: “Demek ki Atatürk’ün ülkesindensiniz!” O anda boğazıma bir şeylerin takıldığını, heyecandan ve mutluluktan gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. Orta Avrupa’nın küçük bir kentinde yaşayan sıradan bir papaz, büyük Atatürk’ü tanıyor ve o yüce insandan söz ederken, onun da benim gibi gözleri ışıldıyor ve yüzü aydınlanıyordu. Sevimli papaz, sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Türkiye ya da Türk denilince, benim aklıma ilk gelen Atatürk’tür. O büyük insan, sizler ve ülkeniz için çok güzel işler yaptı; ancak sizler, ne yazık ki O’nun değerini yeterince anlayamadınız ve hatta bir kısmınız, O’na sırtınızı bile çevirdiniz! Atanıza, O’nun istediği ve umduğu ölçüde, sahip çıkamadınız!” Şunu hiç abartmadan söyleyebilirim ki, Norveç’ten Güney Afrika’ya, Meksika’dan Japonya’ya değin yurtdışında görevle bulunduğum tüm ülkelerde, ‘sokaktaki adam’, Atatürk’ümüzü tanıyor ve O’ndan büyük bir övgü ve hayranlıkla söz ediyordu. “Niçin” diye soruyordu yabancılar; “Niçin bu büyük insanı bizlere yeterince tanıtmıyorsunuz?” Şuna hiç kuşkum yok ki, Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü dış dünyaya tanıtabildiğimiz ölçüde, bizim ülkemizin de dünyadaki itibarı ve saygınlığı o denli artacaktır! Atamızın doğumunun 125. yılını kutladığımız bu günlerde, ben Atatürk’e buradan şöyle seslenmek istiyorum: Benim gibi, sana yürekten sahip çıkanlar yine çoğunlukta ülkemizde. Sen, bizlerin bu ülkedeki tek övünç ve onur kaynağımızsın! Seni yitirmektense ya da seni yitirtmek isyenlere yenik düşmektense, bizler, kanımızı son damlasına kadar akıtmaya hazırız! Bundan hiç kuşkun olmasın! Bizler, ancak Sen yaşadıkça, yaşamayı istiyoruz! (*) Babam Hamdi Tuncer, aynı zamanda, yine Atatürk’ümüzün huzurunda oynanan ilk Türk operası olan Özsoy’da başrol oynamıştı. 2005/3826 TALİMAT Satılmasına karar verilen ve aşağıda bilgileri belirtilen taşınmazın tamamı açık artırma suretiyle satışa çıkarılmıştır. TAPU KAYDI: Satılmasına karar verilen gayrimenkul, Gaziemir Tapu Sicil Müdürlüğünün 11.04.2005 tarih ve 340 sayılı yazısına göre, İzmir İli,Gaziemir İlçesi, Atıfbey Mahallesinde kain 1226 ada, 16 parselde kayıtlı, 2224,00 m2 miktarlı 5 Bloklu 4 kat 40 daireli kargir apartmanda kat mülkiyeti 1/40 arsa paylı Bl Blok 3 no’lu bağımsız meskenin tamamı. İMAR DURUMU: Satışa konu meskenin içinde bulunduğu gayrimenkul; Gaziemir Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğünün 29.03.2005 tarih ve 00605/1203/708 sayılı imar durum belgesine göre: 1226 ada 16 parsel sayılı taşınmaz blok nizam inşaat nizamında 5 katlı gayrimenkul. HALİHAZIR DURUMU: Satılmasına karar verilen İzmir İli, Gaziemir İlçesi, Atıfbey Mahallesinde kain 1226 ada, 16 parselde kayıtlı, 2224,00 m2 miktarlı 5 Bloklu 4 kat 40 daireli kargir apartmanda kat mülkiyeti 1/40 arsa paylı Bl Blok 3 no’lu bağımsız meskenin içinde bulunduğu bina betonarme olarak inşa edilmiş olup her katta 2 daire bulunmakta satılmasına karar verilen daire 1.kattadır. Binanın üzeri kiremit örtülüdür.Mesken olarak kullanılan daire; 3 oda 1 salon, mutfak, banyo ve wc den ibaret olup, odaların tabanı rabıta kaplıdır.Bütün duvarlar kağıt kaplamadır. Mutfaktaki bütün dolaplar laminant kaplı ve hazır mutfaktır. Mutfağın tabanı ve duvarları seramik kaplıdır. Banyo tabanı kalebodur duvarlar l/2 oranında fayans kaplıdır. Koridor tabanı seramik kaplama olarak yenilenmiştir. Banyoda lavabo, klozet ve küvet bulunmaktadır. Dairenin kapıları ahşap doğrama olup yağlı boyalıdır. Pencereleri arka kısımdakiler ahşap ön cephedekiler alüminyum doğrama olarak yapılmıştır. Elektrik ve suyu mevcut olan mesken yaklaşık 81.00 m2 alanlıdır. MUHAMMEN KIYMETİ: Satışa konu meskenin nitelikleri, tapu kaydı, imar durumu, ulaşımı, konumu, alanı, semti, semt içindeki yeri, yol, su ve elektrik gibi belediye hizmetlerinden yararlanma durumu, çevrede oluşan emsal değerleri ve bilinen rayiç değerler ile rağbet derecesi göz önüne alınarak birlikte değerlendirmesi yapıldığında meskenin değeri arsa payı da dahil olmak üzere 78.000,00YTL dir. SATIŞ ŞARTLARI: 1. Birinci satış 15/ 1/2007 günü, Saat 11001115arasında, İzmir Adliye Binası 3.İcra Müdürlüğü’nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve varsa rüçhanlı alacaklıların alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla, 2. satışı 25/ 1/2007 günü saat 11:0011:15 arasında aynı yerde yapılacaktır. Bu arttırmada takdir edilen kıymetin %40’ını satış masraflarını ve rüçhanlı alacaklıların alacağını geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2. Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verebilir. Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masrafları, KDV, tahliye ve teslim giderleri öncelikle müşteri tarafından ödenir. Birikmiş emlak vergisi ve cezalan ile tellaliye ve tapu satım harcı satış bedelinden müşteriye iade edilir. 3. İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (İİK. m. 126 gereğince ilgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dahil olan iddialarını, dayanağı belgeler ile onbeş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi taktirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5. Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği taktirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6. Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/3826 Tal. sayılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 08/11/2006 (Basın: 55841) İZMİR 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKUL SATIŞ İLANI Doç. Dr. Hüner TUNCER ve Biz”, 1934 yılında Ankara’daki “Halkevi Sahnesi”nde, Yüce Atatürk’ün huzurunda oynanan ve başrolünü sevgili babam Hamdi Tuncer’in (o zamanki adıyla Hamdi Selçuk) oynadığı oyunun ismiydi.(*) Bu oyun, Atatürk Devrimleri’ni konu almakta ve Atamızın gerçekleştirdiği devrimler, teker teker, izleyicilere bir piyes halinde sunulmaktaydı. Atatürk’ümüzün doğumunun 125. yılı, yurtdışındaki temsilciliklerimizde bir dizi etkinlikle kutlanmakta ve yabancı uluslara, bu büyük insanın dehası ile düşünceleri ve devrimleri anlatılmakta. Dışişleri Bakanlığımızın düzenlediği bu etkinlikler çerçevesinde, ben de Varşova’da ve Sofya’da “Atatürkçü Dış Politikanın İlkeleri” konulu birer konferans verdim. Varşova Üniversitesi’nde verdiğim konferansta, Polonyalı öğrencilerin büyük bir merak ve ilgiyle konferansımı dinlediklerine ve konferansın sonunda, bana, Atatürk’ümüze ve ülkemize yönelik ilginç sorular yönelttiklerine tanık oldum. Sofya’da düzenlenen etkinliğe ise ilgi daha da büyüktü. Bunda, doğaldır ki, Büyük Atatürk’ün 19131914 yıllarında “O Sofya’da ‘ataşemiliter’lik yapmasının rolü büyüktü. Bulgar televizyonunun gerçekleştirdiği bir “Atatürk Belgeseli”nin ardından, ben ve bir Bulgar profesör, salonu tıka basa doldurmuş olan Türklere, soydaşlarımıza ve Bulgarlara, Atatürk’ün dış politika ilkeleri ile Atatürk dönemindeki TürkiyeBalkan Devletleri ilişkilerini anlattık. Bu, bana yıllar önce 1988 yılında, Milano’da İtalyanlarla birlikte andığımız bir “10 Kasım” gününü anımsattı. O sırada, Milano Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı görevini yürütmekteydim ve Atamızın ölümünün 50. yıldönümünde, her yıl “Kemalizm” dersinin verilmekte olduğu Milano Üniversitesi’nde bir etkinlik düzenlemeyi düşünmekteydim. Bu önerime Başkonsolosum pek ‘sıcak’ bakmamıştı, çünkü bir İtalyan üniversitesinde, Atatürk’ün ölüm gününü anma etkinliğine ne derece ilginin olabileceği konusunda kaygılıydı. 10 Kasım 1988’de, Milano Üniversitesi’nde Başkonsolosluğumuzun düzenlediği etkinliğe ilgi öylesine büyük olmuştu ki, toplantının yapıldığı 500 kişilik salon tümüyle dolmuş ve öğrenciler, yerlere dahi oturarak etkinliğimizi izlemişti. Benimle birlikte etkinliğimize bir CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle