19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İngiltere’de İşçi Partisi’nin ayrımcılıkla başa çıkabilmek için dini devlet okullarını kapatması gerekiyor Laiklik kadının koruyucusu POLLY TOYNBEE Çevre Ve Çocuklar Mutlu Değil! Gelmiş geçmiş yönetimlerin, özellikle de dört yıllık AKP iktidarı döneminde çevre sorunlarına olduğu gibi, çocuklar ve gençler arasında tırmanan şiddetin zerrece ciddiye alınmadığı kimsenin saklısı değildir. Günümüz insanına ve gelecek kuşaklara nasıl bir dünyanın reva görüldüğünü anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Her şey oluruna bırakılmış, çevrenin kirlenmesi, çocukların dünyasındaki şiddet kimsenin umurunda değil. Daha da kötüsü başta yöneticiler olmak üzere kimse kapıya dayanmış felaketin ayırdında değil. Bu yüzden büyük kaygı kaynağı olması gereken bu iki önemli konuda, hastalığın sağlıklı teşhisine yanaşan olmadığı gibi, sorunun kaynağına inen önlemlerin alınması ve titizlikle uygulanmasına çaba gösteren de yok. Çevrenin kirlenmesi, çocuklar arasında tırmanan şiddetin ertelenmesi mümkün olabilirmiş gibi, alınmasında ‘artık çok geç’ evresine gelip dayanmış hemen devreye sokulması gereken önlemlerin bile inanılmaz bir fütursuzlukla ‘ertelenmesinde’ sakınca görülmemektedir. Örneğin iklimleri altüst eden ozon tabakasındaki gediğin rekor düzeylerde genişlemesi karşısında sanki bir başka gezegende yaşıyormuş gibi “Bizim için sorun yok” diyebilen bir zihniyetle doğanın, çevrenin sakınılması nasıl mümkün olacaktır? Açıkça görülen o ki, ülkede kirlenmemiş hava, su, denizin kalmamasına karşın ‘arındırma’ yükümlülüklerine bilmem kaçıncı kez ‘zaman’ tanıyarak hoyratça kirletilen çevre yerine rant adına açıkça kirletenlerin yanında yer alınmakta ve onların, caydırıcı cezaların hışmından korunmasına tüm hızıyla devam edilmektedir. ??? Okullardaki şiddeti, yoksulluğun, işsizliğin, eşitsizliğin sürekli tırmanmasının, televizyon dizilerinin, programlarının ve aile çevresinin giderek yozlaşmasının derin etkilerini gözardı edip sorunu cep telefonlarını yasaklamakla çözüme ulaştırmak da keza, havanda su dövmekten öte anlam taşımaz. Üstelik bu iki önemli yaşamsal sorun salt ülkemizin değil, hemen tüm dünyanın sorunudur. Dünya basınında yer alan bilimsel veriler, sözü edilen iki konuda durumun vahametini yeteri açıklıkla ortaya koymaktadır. Kölelikle savaşan uluslararası sivil toplum örgütü ‘Antislavery International’ dünyada halen 12 milyon ‘köle’ bulunduğunu açıklamıştır. Bunların 8 milyondan fazlası çocuklardır. Çocuk kölelerin büyük bölümü pornografi ve fuhuş örgütlerinin istismarındadır. Ayrıca zorla çalıştırılan ve düzenli askeri birliklerde görevlendirilen de cabası. ??? Sudan ve Birmanya çocuk köleliğinde başı çeken ülkeler arasında. Londra’da köleliğin lağvı için düzenlenen bir seminerde insanlığın hâlâ kanamaya devam eden bu onulmaz yarasına parmak basılmıştır. Yine, aynı konuda 11 Ekim 20’da New York’ta BM Genel Kurulu’na bizzat örgüt tarafından hazırlanan kapsamlı bir araştırma sunulmuş bulunuyor. Genel Sekreter Kofi Annan’ın isteği üzerine hukukçu ve eski bakan Brezilyalı Paulo Sergio Pinherio’nun yönetiminde ilk kez çocukların da katıldığı araştırmanın sonuçları tek kelimeyle dehşet boyutlarında. Eski çocuk savunucusu Claire Brisset’nin Le Monde’da yer alan yazısında belirttiğine göre (11 Ekim 20) sadece 2000 yılında cinayete kurban giden reşit olmayan çocuk sayısı 53 bin. Bunların 3 bin 500’ü 15 yaşın altında ve gelişmiş ülke çocukları. Cinayetlerin çoğu hemen her yerde 04 ve 1517 yaş arasında. Çoğunluğunu ise yoksul özürlüler grubuna ait sakat çocuklar, etnik azınlık mensupları, sığınmacılar, sokak çocukları ve reşit olmayan suçlu çocuklar oluşturuyor. Brisset’ye göre bu cinayetler çocuklara karşı şiddetin sadece küçük bir bölümü. Cinsel şiddet, bedene yönelik cezalar, cinayetlere oranla çok daha fazla. 2000 yılında 73 milyon erkek ve kız çocuğu, özellikle aile çevresinde cinsel ilişkiye zorlanmış. Pornografi ve fuhşun çocuk kurbanlarının sayısı 2 milyon gibi ürkünç düzeylerde. Bir milyonu uluslararası pazarda alınıp satılmakta. 50’den fazla ülkede çocuklara verilen bedensel cezalar yasal. Bazı ülkelerde çocukların idamı, uzuv kesme, recm, kırbaç cezaları yürürlükte. Ekonomik istismar ise 220 milyon çocuğu kapsıyor. Evde şiddete maruz kalan çocukların sayıları 133 ila 275 milyona ulaşıyor. Askere alınıp ağırlıkları kadar silahları taşımaya zorlananların sayıları ise 300 bin. Dünyada ve bizde, çocuklar da çevre de mutlu değil. Büyükler de bir zamanlar çocuk olduklarını çoktan unutmuşlar! B u, İşçi Partili politikacılar için gerçek bir sınav oldu. Yıllardır ilk defa kadın hakları konusunda zor bir seçim yaşandı ve çoğu başarısızlığa uğradı. İki ilke çelişti; dini azınlıklara saygı ve kadınların eşitliği. İşçi Partisi’nin önde gelenleri korkaklık ya da dürüstlük gibi farklı nedenlerden ötürü durumu kavrayamadı. Üst düzeyde ise sessizlik hâkimdi. Din, ayrımcılık ve eğitim konusunda Başbakan Tony Blair kendi dindarlığı ve “kişisel tercihi” yanlış anlaması yüzünden partisinin doğru yoldan sapmasına neden oldu. Kadınların peçelerin arkasına saklanması kadar temel bir şey söz konusu olduğunda bunun kötü bir uygulama olduğunu söylemek gerçekten o kadar zor mu? Bazı ırkçılar Müslümanlara saldıracak diye peçenin kabul edilebilir olduğunu düşünmek için bir neden yok. Peçe kadınları eşyaya dönüştürüyor. Kâbil sokaklarında burkaların ardında görünmeyen kadınlara özel bir saygı gösterilmemesi çok sarsıcı. Aksine kaldırımlarda yüz yüze bir iletişim olmaksızın neredeyse ikincil bir insan gibi erkekler tarafından itiliyorlar. Kirklees’te İngiltere Kilisesi’nde çalışan kadın öğretmen iş görüşmesinde peçesini çıkarmıştı. Şimdi ise erkeklerle karşılaşabilir diye okul koridorlarında peçeyle dolaşıyor. Bu, çocuklara kadınların kurban, erkeklerin saldırgan rolüne yönelik nasıl bir mesaj veriyor! Peçe elbetteki tüm eğitim kurumlarında yasaklanmalı ve bunu Toplum Bakanı’nın söylemesi de yüzünden edepsiz olamaz. doğru bir yaklaşım. Prescott, Hewitt, Kelly, Peçe, tasarımı itibarıyla Hain ve diğerleri bu sınavda fazlasıyla ayrımcı. Peçenin kadınların “seçimi” ideolojisini anlamak için olduğunu söyleyerek Müslüman olmaya gerek başarısızlığa uğradı. yok, çünkü kadını kapama Konunun bundan ibaret ve kontrol altına alma olduğuna gerçekten Hıristiyan toplumunda ve inanabilirler mi? Irkçılığa diğer tüm kültür ve dinlerde yönelik bir gerginlik ve neredeyse evrensel bir kızgın Müslümanlar uygulama. Batılı kadınlar konusunda korku duyuluyor. bundan kurtulmak için çok Kadın hakları konusunda çaba harcadılar. Yakın bir Harriet Harman şunları zamana kadar kadınlar söyledi: “Eğer eşitlik burada mal ve ayartıcı istiyorsanız saklanmadan muamelesi görmelerinin İngiltere’deki peçe tartışmaları toplum içinde olmalısınız. yanı sıra erkekler tarafından Peçe kadının toplumda gerginlik yaratıyor. sahip olunarak, saklanarak eşit koşullarda katılımının ve “alçakgönüllülüğün” kurallarıyla güçsüz önünde engeldir”. “Seçim” konusundaki bırakıldılar. Kadınların bedenleri dinlerin saçmalığa gerek yok. Onun gibi feminist savaş bayrakları oldu; Papa onları çocuk öncüler çoğunlukla onlar hakkında “tuhaf yapmaya zorladı, Kuran kadınların ve kadınsı olmayan” şeklinde “düşünmeyi dövülmesine izin verdi, Çin’de ayaklarının seçmiş” baskı altındaki kadınlara karşın bağlanması mecbur tutuldu. kadın hakları için savaştılar. Kişisel seçimlerin kültür tarafından belirlenmesi konusunda Harman’ın yaklaşımı akıllıca: imsenin yüzü edepsiz değil Kadınlar gerçekten toplumun onlara verdiği Jack Straw peçeyi, kendi seçim bölgesinde rolleri seçiyorlar mı? Harman, kızların politik giderek arttığı bir zamanda sorguladı. Kimse bir hareket olarak peçe takmasını kabul bunu sokakta yasaklayamaz, o zaman moda edilmez bulan Müslüman kadınlarla görüşen diktatörlüğü nereden son bulur? tek kişi değil. Eğer tüm “iyi” Müslümanlar Ancak öğretmenler ve öğrencileri, kamu inançlarını boyun eğmeyle yerine getirilerse görevlileri ve müşterileri arasında devlet, bu diğer kadınların “seçimine” bir tehlike kadınların saklanmasına izin vermemeli. oluşturur. Milletvekili Linda Riordan Hiçbir vatandaşın yüzü, cinsiyet peçeli pek çok kadın seçmenle konuştuğunu, çoğunun kendini baskı altında hissettiğini ve peçenin kendi seçimleri olmadığını söylüyor. Yalnızca tek bir yanıt kalıyor: Bütünüyle laik bir devlet. Hükümetin ülkeyi böylesi bir bataklığa sürüklemiş olması şaşırtıcı. Durum on yıl öncesinden çok daha kötü. İşçi Partisi, Blair dine daha fazla siyasi etkinlik kazandırırken ve devlet okullarının üçte birini dini kontrol altına bırakırken hiçbir şey yapamadı. Hıristiyan ikiyüzlülüğü Hıristiyan ikiyüzlülüğü yoksul çocukları dışlarken diğerleri kendi din okullarını talep ediyorlar. Leicester İslam Akademisi gelecek yıl devlet okuluna dönüştürülüyor. Okul müdürü bir radyo programında tüm kızların çarşaf ve türbanı okul üniforması olarak giymesi gerektiğini söyledi. Bu noktada pek de seçimden söz edilemez. İşçi Partisi’nin bundan sonraki lideri büyüyen ayrımcılıkla başa çıkabilecek cesarete sahip olacak mı? Öyleyse önce dini devlet okullarına son vermesi gerekiyor. Guardian/ICM anketine göre seçmenlerin yüzde 64’ü hükümetin dini okullara fon vermesine karşı. Okulların ayrımcılıktan kurtulması, aslında adil olma meselesi. Müslümanlar en kötü okullara ve en yoksul topluluklara sahip. Ve giderek büyüyen tecrit ve öfkenin getirdiği tehlike içindeler. Peçe ise bu tehlikenin başka bir totemi. (Guardian, İngiltere, 17 Ekim) İngilizceden çeviren: Elçin Poyrazlar K M URAT KURNAZ’IN SUÇLAMALARI Gerçekler ortaya çıkarılsın HANSJÜRGEN LEERSCH M urat Kurnaz’ın suçlamaları çok ağır. Alman Silahlı Kuvvetleri’nin bir suçu olup olmadığını soruşturmalar gösterecektir. Ancak daha şimdiden ortaya çıkan bir şey var: Alman hükümetinin, Afganistan’daki olaylarla ilgili pek az bilgisi bulunuyordu. Parlamento ise ondan çok daha az bilgilendirilmişti. Afganistan’da işkence yapmakla suçlanan Alman komandolarının, her yurttaş gibi, tersi kanıtlanmadığı sürece önce suçsuz oldukları kabul edilmelidir. AlmanTürk Murat Kurnaz’ın suçlamaları gerçekten de ağır, ama şu ana kadarki soruşturmalardan herhangi bir kanıt çıkmış da değil. Olayın aydınlatılmasını zorlaştıran ise Kurnaz’ın bizzat kendisidir. Murat Kurnaz, kendi askerlerini koruyan Savunma Bakanlığı ile işbirliği yapmayı kabul etmiyor. Asıl soruşturmalar bitmeden önce, ortaya bir başka sonuç çıktı. Alman hükümetinin, elit askerlerinin Afganistan’da yapıp ettikleri hakkında anlaşılan pek bir bilgisi yoktu. Fakat asıl skandal parlamentoyla ilgilidir. Parlamento, hemen hemen hiç bilgilendirilmemişti. Olacak iş değil, Meclis Savunma Komisyonu’ndaki milletvekilleri, Alman askerlerinin Afganistan’daki bir Amerikan hapishanesinin muhafızlığını üstlendiğini tam beş yıl sonra öğreniyor. Alman Silahlı Kuvvetleri, bir parlamento ordusudur, gizli bir ordu değildir. İşin doğası gereği, Federal Meclis’e, ordusunun etkinlikleriyle ilgili raporlar verilmesi gerekir. Hem de hiçbir boşluk bırakılmadan. (Die Welt, Almanya, 19 Ekim) Almancadan çeviren: Osman Çutsay The Guardian, 20 Ekim Şiilerle Sünnilerin arasında ne fark var? JEFF STEIN on birkaç aydır Washington’daki terörle mücadele uzmanlarıyla yaptığım söyleşilerde şu temel soruyu yöneltiyorum: “Bir Sünni ile Şii arasındaki farkı biliyor musunuz?” “Köşeye sıkıştırma” sorusu mu? Belki de. Ama savaşın en temel kuralı düşmanını tanımaksa eğer, bu soru hiç de uçuk değil. Ve konuştuğum yetkililere hemen, dinsel değil en temel şeyi sorduğumu söylüyorum: Bugün kim hangi tarafta ve her biri ne istiyor? Ölümcül 1400 yıllık ŞiiSünni rekabeti yüzünden Irak, biri Suudi Arabistan ve diğer Sünni ülkeler, diğeri Şii İran tarafından desteklenen iki düşman devlete bölünme tehdidiyle karşı karşıya. Tamamen çökmüş bir Irak, İsrail ve Avrupa’yı vurabilecek durumdaki El Kaide militanlarına barınak oluşturabilir. Ve, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Lübnan ve Filistin topraklarında destek bulan ve olası bir nükleer güç olan İran’dan gelecek tehdit, El Kaide tehdidinden çok daha farklıdır. S En ufak bir fikirleri yok Terörle mücadeleden sorumlu yetkililerin bu rakipleri birbirine düşürecek fırsatlardan yararlanamayacaklarını düşünmek aptalca gibi gelebilir. Ama şu ana kadar görüştüğüm ABD’li yetkililerin bu konuda en ufak bir fikri bile yok. Ve bu sadece istihbarat ve polis yetkilileri değil, casusluk örgütlerimizin yönetiminde önemli roller üstlenen Kongre üyeleri için de geçerli. İşin en temelini bilmeden görevlerini nasıl yapabilirler ki? Hizbullah” diye ipucu verdim. “Onlar 2005’te Federal Soruşturma Bürosu’nun neydi?” Hulon bir deneme yaptı: “Sünni (FBI) terörle mücadele şefi olan Gary Bald, mi?” Yanlış. El Kaide? “Sünni.” Doğru. iyi bir yönetici olmanın bu alanda uzman Biz güven içinde uyurken El Kaide’yi olmaktan daha önemli olduğunu öne sürmüştü. Birkaç ay sonra FBI Sözcüsü John düşündüğü için gözüne uyku girmeyen seçkin ajan Bay Hulon, en azından İslamın Miller’a, Bald’ın bu sözleri hakkında ne Kabil’iyle Habil’i arasındaki korkunç düşündüğünü sordum. Bay Miller, “Bir kavganın Irak’ı iç savaşa sürüklediğini liderin, örgütü ileri götürmesi gerekir” biliyordu. Ama biz, bazı Kongre üyeleri gibi dedi. “O lider 11 Eylül sonrası dünyasında ona da bu tür şeyleri bilmesi için para bir antiterör operasyonu yürütüyorsa, ödüyoruz. Temsilciler Meclisi teknik ve etkili olabilmek için Usame bin Ladin’in taktik istihbarat alt komitesinin başkan bütün açıklamalarını ezbere bilmesi ya da yardımcısı olan Cumhuriyetçi Alabama Urduca bilmesi gerekmiyor...” Milletvekili Terry Everett’i ele alalım. Ona Elbette ben Urduca okumayı ya da Bin birkaç hafta önce, Ladin’in yazılarını “Bir Sünni ile sormamıştım. Şiinin arasındaki Birkaç hafta önce yine erörle savaşımdan sorumlu farkı biliyor FBI’nın nabzını çoğu yetkili, düşmanıyla ilgili musunuz” diye yokladım. Uzun bir pek bir şeyler öğrenmeye sordum. Bay Everret söyleşinin sonunda, meraklı değil. Bu da hafifçe kıkırdadı, bir büronun yeni ulusal an düşündü: “Biri güvenlik şubesinin uykularımızı kaçırmaya yeter. bir yerde, diğeri şefi Willie Hulon’a, başka yerde. Yok onun konumundaki yok, doğrusunu söylemek gerekirse, bir insan için Sünnilerle Şiiler arasındaki bilmiyorum. Sanırım dinlerinde farkları bilmesinin gerekip gerekmediğini farklılıklar var, farklı aileler ya da ne sordum. Hulon, “Evet, elbette farkları bilmek iyi olur” dedi, “Hedeflerinin kimler bileyim...” Everett hiç değilse anlatmamı istedi. Ona kısaca Hz. Muhammet’in olduğunu bilmek önemli”. Bu, 2005’le ölümünün ardından yaşanan ayrılmaları, karşılaştırıldığında büyük ilerleme sayılırdı. İran’la Irak’ın ağırlıklı olarak Şii olduğunu, Hulon’dan farklılıkları saymasını istedim. Müslüman dünyasının geri kalanının Şaşırdı. “Temeli inançlarına ve kime çoğunluğunun Sünni olduğunu anlattım. inandıklarına dayanıyor” dedi. “Ve Everett, “Bütün bunlar bizim orada Sünnilerle Şiiler arasındaki çatışmalara ve yaptıklarımızı çok güçleştiriyor, sadece kime inandıkları konusundaki Irak’ta değil bölgede de” dedi. farklılıklara.” Peki, ona yardımcı olmak için CIA’nın Müslüman ajanlar bulmasına ve elde bugünü sordum. İran hangisi, Sünni mi Şii edilen bilgileri çözümlemesine ilişkin mi? Bir an için düşündü Hulon. “İran ve performasını izleyen istihbarat alt komitesinin başkanı olan Cumhuriyetçi Virginia Milletvekili Bayan Jo Ann Davis de, Sünnilerle Şiiler arasındaki farkı bilip bilmediğini sorduğumda şaşırdı. Biliyor muyum acaba? “Biliyor muyum acaba” diye bana sordu. Derin düşüncelere dalan Davis, “Biliyorsun, bilmem gerekir” diyerek bir deneme yaptı: “Onların temel dinsel inançlarına ilişkin bir fark bu. Sünni Şiiden daha radikal. Ya da tam tersi. Ama galiba Sünniler Şiilerden daha radikal.” El Kaide liderleri hangi mezheptendi peki? “El Kaide en radikal olanıydı, o zaman Sünnidir” diye yanıtladı Davis. “Yanılıyor olabilirim, ama doğrusu bu sanırım.” Ona, istihbarat kurumlarının denetlenmesinden sorumlu Kongre üyelerinin bunları bilmesinin önemli olup olmadığını sordum; böylece üst düzey yetkililerin abartılarının önüne geçebilirlerdi. Davis, “Çok önemli” diye yanıtladı. “Çünkü El Kaide’nin varlık nedeni inancı. Ve insan düşmanını tanımalı.” Hepsi böyle değildi elbette. Sorumu kolayca yanıtlayan istihbarat yetkilileriyle Kongre üyeleri oldu. Ama Kongre ve istihbarat örgütlerinde sorumu sormayı sürdürdükçe karşılaştığım boş bakışlar da artıyor. Terörle savaşımdan sorumlu çoğu yetkili, savaştığımız düşmanla ilgili pek bir şeyler öğrenmeye meraklı değil. Ve bu da uykularımızı kaçırmaya yeter. (New York Times, ABD, 17 Ekim) İngilizceden çeviren: İrem Sağlamer T CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle