25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Düğme 13. Adalet ve Demokrasi Haftası Uğur Mumcu, ilk baskısı bundan 22 yıl önce (1984) yapılmış ‘‘PapaMafyaAğca’’ kitabında, Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın dışında Mehmet Şener’den söz eder. Mumcu’ya göre Mehmet Şener, İpekçi cinayetinden önce Ağca’ya talimat verip silah sağlayan kişidir ve İsviçre Federal Mahkemesi’nin 22 Mart 1983 tarihli kararı ile Türkiye’ye geri verilmesi reddedilmiştir. Aynı Mehmet Şener hakkındaki Türkiye’deki gıyabi tutuklama kararı, Ağustos 1999’da ‘‘yasal zamanaşımı süresi dolduğu’’ gerekçesiyle kaldırılır. Uğur Mumcu kitabında, Yalçın Özbey’den söz eder. Mumcu’ya göre Özbey, hem Mehmet Şener’in, hem de Ağca’nın takım arkadaşıdır ve kaçakçı Abuzer Uğurlu ile sık sık görüşen sağcı bir militandır. Ağca’nın, Özbey ile bankada ortak hesabı bulunmaktadır. Aynı Özbey, Türkiye tarafından kırmızı bültenle aranır, Almanya’da iki MİT görevlisinin aldığı ifadesinin ses kayıtlarının imha edildiği ortaya çıkar. Belçika tarafından Türkiye’ye iade edilmez, 2000’de de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, hakkında yeniden dava açılmasına gerek duymaz. Özbey, şimdi Brüksel’de ticaret yapmaktadır. Uğur Mumcu kitabında, Oral Çelik’ten söz eder. Uğur Mumcu’ya göre Abdi İpekçi cinayeti ve Papa suikastını yönlendiren ve Ağca’nın tutuklu bulunduğu askeri cezaevinden kaçmasını organize edenlerdendir. Aynı Oral Çelik, 1996’da Türkiye’ye iade edilir, hakkında açılan davalar zamanaşımından düşer. Çelik, şimdi işadamıdır. Uğur Mumcu kitabında, dönemin Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Musa Serdar Çelebi’den söz eder. Uğur Mumcu’ya göre Musa Serdar Çelebi, Ağca’ya yurtdışında yardım eden kişilerin başında gelir. Aynı Musa Serdar Çelebi, Almanya’da tutuklanır, sonra serbest bırakılır. Bu kez zamana daha uygun bir örgütün, Türk İslam Birliği Teşkilatı’nın başına geçer. Çelebi, şimdi Almanya’da kitap yazıyor. Onların hepsi, ama hepsi serbestçe dolaşırken, biz yarın onlarca, yüzlerce, binlerce ölümüz ile birlikte Uğur Mumcu’yu, Abdi İpekçi’yi, Muammer Aksoy’u anacağız. 13. kez adalet isteyeceğiz, 13. kez demokrasi isteyeceğiz! di idam cezası yaftası altında, iş kurdular, çoluk çocuk sahibi oldular, idam cezaları yıkana yıkana sabun gibi tükendikten sonra ‘yakalandılar’. Yakalananlar ya gözaltına alındıkları emniyet binalarından ellerini kollarını sallayarak ‘kaçtılar’ ya da ‘yanlış’ yargı kararlarıyla cezaevlerinden salıverildiler.’’ 12 Eylül ortamında İlhan Erdost öldürüldüğünde Talip Apaydın, bir şiirinde ‘‘Hiç bu kadar kirlenmedi gökyüzü’’ demişti. Muzaffer İlhan Erdost, ‘‘gökyüzünün o günden bugüne zaten kirli’’ olduğu kanısında... Tek bir farkla: ‘‘Şu var ki, hiç bu kadar kirlenmemişti yeryüzü. Yeryüzü ve insanlık.’’ Düğme, sık sık gündemimize girer. Hiç iki yakamız bir araya gelmez ama, düğmemiz hep oradadır, durur, bekler... Son günlerde ‘‘düğme’’miz yine pek gözde... Kimi gazetelerde yayımlanan haberlere bakılırsa, birileri düğmeye basmışmış ya da basacakmış... O ünlü şubat bunalımının öncesinde de benzer tartışmalar yaşamıştık. Mülkiye dergisinin OcakŞubat 2001 sayısının kapağı ‘‘düğme’’lerle doluydu hatta. Derginin o zamanki Genel Yayın Müdürü Dr. Serdar Şahinkaya, ‘‘Kapaktaki düğmeler sizi şaşırttı biliyorum’’ diye girmişti başyazısına: ‘‘Okuyucularımızdan kimileri bu düğme tartışmalarına taraf olmamak lazım geldiğini bildirebilirler. Ama gelin görün ki ya da gelin sorun ki nedir bu ‘düğme’ler? Kapaktaki düğmelerin farklı formda, farklı renkte olduğu dikkatinizi çekecektir. Bizim tavsiyemiz herkesin ‘düğme’sine sahip çıkması. Sahip çıkılsın ki, ‘Düğmeye kim bastı?’ tartışmalarına katkıda bulunulsun..’’ Güncel bir gelişme dikkatini çekmiş Prof. Dr. Sinan Sönmez’in... Bugünden o parçayı alıp, geçmiş düğmeli günlere ilikleyiverdi: ‘‘En iyi borçlanma stratejisine sahip ülke olarak değerlendirilen Türkiye’ye geçen günlerde ödül verildi. Ödülü Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı aldı. Bu ‘anlamlı’ ödül beni Şubat 2001 krizinin hemen öncesine götürdü. Kriz öncesinde Türkiye’ye yine aynı ödül verilmiş ve yine ‘yüksek donanımlı’ ekonomi bürokratları o ödülü gülücükler içinde almışlardı. Ardından da büyük kriz patlak vermişti...’’ behicak?yahoo.com.tr SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ‘Sanal Muhtıra’ (2) ‘‘ETA’nın çeşitli saldırıları, bir darbe (Tejero), iki Irak savaşı ve (demokrasiye geçiş yıllarında) sivil güçlerin denetimine girmeyi göğüsleyen ve makul bir mecraya giren ‘ordu sorununu’; Zapatero hükümeti tekrar açmayı başardı. Silahlı Kuvvetler bu ülkede çeyrek yüzyıldır siyasi tartışmalara bulaşmamıştı. General Mena ‘Pandora kutusunu’ açalı beri, ordu kamuoyunda kansız bir cepheye girdi. Asker, İspanyolların büyük çoğunluğu gibi devletin sorumsuz sürüklenişinden had derecede tedirgin, endişeli ve rahatsız....’’ ABC gazetesinde ‘‘Ordu Sorunu’’ (19 Ocak) başlığıyla yayımlanan bir köşeyazısı, bu satırlarla başlıyor. ‘‘Ordunun kamuoyunda açtığı kansız cephe’’den kasıt, çoğunluğu emekli generallerden oluşan irili ufaklı ordu mensubunun gazetelere gönderdikleri ‘‘Mena’ya destek açıklamaları ve mektupları’’. ‘‘ABC’’ gibi sağ yayın organlarına gönderilen bu mektuplar, bir askeri törende ifade ettiği siyasi değerlendirmeler nedeniyle görevden alınan General Jose Mena Aguado’nun ‘‘şahsı adına konuşmadığını, askeri çevrelerde geniş yankı bulan görüşlere tercüman olduğunu’’ dile getiriyor. İspanyol usulü postmodern durum... Anlayacağınız postmodern bir durum var ortada. Tanklar yerine ordu görüşlerine sempatiyle bakan ‘‘sağ yayın organları’’ devreye sokulmuş. Katalan özerk yönetiminin ‘‘yeni özerklik statüsü’’ kapsamında ileri sürdüğü taleplere karşı, ‘‘kamuoyunda’’ ordu desteklitaze bir ‘‘cephe’’ açılmış... Bu yazıyı okur okumaz, sosyalist iktidara yakın bir gazeteden; ‘‘El Pais’’den bir arkadaşı aradım. İspanya’da gerçeklerin ‘‘sağ’’ ve ‘‘sol’’ profili hep farklıdır çünkü. Ancak arkadaşımın yorumu da ‘‘ABC’’de ifade edilen görüşlerden değişik olmadı. O da General Mena olayının ‘‘münferit vaka’’ kategorisinde ele alınamacağını söyledi ve şunları ekledi: ‘‘Mena uluorta konuşmamalıydı. O çıkışı yapmamalıydı. Ama generalin görüşlerinin, Silahlı Kuvvetler tarafından geniş çapta paylaşıldığı anlaşılıyor ki bunlar kamuoyunun da katıldığı endişeler. (Katalan partilerin desteği ile ayakta duran) Zapatero hükümeti çaresiz. Aşırı tavizkâr bir tavır içindeler. Katalan özerk yönetimi ile müzakereleri şeffaf olmayan yöntemlerle, otel lobilerinde sürdürüyorlar. Bu, kaygıları arttırıyor. Mena, askeri birlikler içinde önde nabız yoklaması yapmış. Uyarısını bu yoklamalardan sonra, ‘felaketle bitebilecek tavizler zincirini’ kırmak adına yapmak gereği hissetmiş. Mesele budur!’’ ‘‘Yanlışlık’’la tahliye edildiğinde bilinçle ve ısrarla bu yanlışa karşı çıkılmasaydı eğer, Mehmet Ali Ağca bugün dışarda olacaktı. Daha önce bize zorla izlettirilen film de geri sarılacaktı bir anlamda. Ağca, gazeteci Abdi İpekçi’yi öldürmüştü ve TİHAK Yönetim Kurulu üyesi Muzaffer İlhan Erdost, İpekçi’nin öldürüldüğü günü ‘‘Türkiye’de bir askeri darbe ortamı yaratılması amacıyla başlatılmış bulunan iç savaşın tırmandırıldığı tarih’’ olarak tanımlıyordu: ‘‘Amaç, ‘komünist’ olarak nitelendirilen solun, özellikle CHP’nin iktidarını çökertmek, solun demokratik gücünü oluşturan kişi, kuruluş ve kitleleri bedensel olarak ortadan kaldırmaktır. Askeri darbe pla Yanlışlık ve Kirlilik nı NATO’ya aittir. NATO ile korunan sistemi korumak bahanesi altında 6 bine yakın insan yaşamını yitirecektir. ABD/Pentagon, CIA ve Gladyo, Türkeş’in MHP’si, Ülkü Ocakları, bu planın üstten alta genişleyen şemasını oluşturur.’’ Amaca ulaşıldıktan, darbe de yapıldıktan sonra ne mi oldu? Yine Erdost’un söylediklerine dönelim: ‘‘Askeri darbe ortamının oluşturulması sürecinde kendiliklerinden cinayet işleyenler ipe bile gittiler. Görevlendirilenler, görevlendirenler tarafından korunmakla kalmadılar. 12 Eylül yönetimi tarafından ‘vatan kurtarıcı’ olarak yeniden görevlendirildiler. Ye ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Emekli Sandığı ve ‘İsteğe Bağlı Sigorta’ (2) 21 Eylül 2004 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 5234 sayılı yasa ile 1 Ocak 2005’ten geçerli olarak ‘‘isteğe bağlı iştirakçilik’’ uygulamasına başlanmıştır. Bu değişiklikle, ‘‘İştirakçi ve isteğe bağlı iştirakçi’’ olanlar Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile isteklerine bakılmaksızın ilgilendirilir. 1) İsteğe bağlı iştirakçilikten, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na bağlı olarak ‘‘en az on yıl çalıştıktan’’ sonra, memurluktan çıkarılmış olanlar, 2) Herhanagi bir nedenle memurluktan ayrılmış olanlar yararlanabilecektir. Bunun yanı sıra: A) 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasası, B) 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası, C) 2802 Hâkim ve Savcılar Yasası, D) 3486 sayılı Uzman Jandarma Yasası, E) 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi Hakkında Yasa Hükmünde Kararnameler (Sözleşmeli Personel Kararnamesi) kapsamında çalışan, TC Emekli Sandığı iştirakçileri de, ‘‘657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olanlar ile aynı esaslar çerçevesinde bu uygulamadan yararlanabilirler.’’ Bu konumda olanlar: ‘‘Memurluktan ayrıldıkları tarihten itibaren altı ay içinde yazılı olarak sandığa başvurmaları ve emeklilik keseneği ve kurum karşılıklarını ait olduğu ay içinde sandık hesabına yatırmaları şartıyla başvuru tarihini takip eden aybaşından itibaren sandıkla ilgilendirilirler.’’ (Ancak, ‘‘Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü’’ bulunanlar bu haktan yararlandırılmaz.) Bunların emeklilik keseneklerine, emeklilik keseneğine esas aylık, derece ve kademeleri ile ayrıldıkları göreve ilişkin ek göstergeleri esas alınır ve sandığa, emekli keseneği ödedikleri her yıl için bir kademe ilerlemesi ve eğitim durumları itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre yükselebilecekleri dereceyi geçmemek şartıyla her üç yıl için bir derece yükselmesi uygulanır. Ancak, bu süreler tekrar sandığa tabi bir göreve başlayanlar için de geçerli olmak üzere emeklilik ikramiyesinin süre ve miktar yönünden hesabı ile kazanılmış hak aylıklarının tespitinde dikkate alınmaz. Bu şekilde sandıkla ilgilendirilenler bu kanunun uygulanmasında isteğe bağlı iştirakçi olarak kabul edilirler. Ancak ‘‘isteğe bağlı iştirakçi’’ olanlardan, toplu ya da aralıklı olarak ‘‘toplam altı aydan daha fazla süreye ilişkin emekli kesenekleri ile kurum karşılıklarını süresinde ödemeyenlerin isteğe bağlı iştirakçilikleri sona erer.” Ayrıca ‘‘Sandıkla ilişkilendirilme isteğinden vazgeçtiğini yazılı olarak sandığa bildirenlerin de isteğe bağlı iştirakçiliklerine başvuru tarihini takip eden aybaşından itibaren son verilir.’’ TC Emekli Sandığı dışında, ‘‘Diğer sosyal güvenlik kurumları ile zorunlu olarak ilgilendirilmelerini gerektirir görevlerde çalışmakta olan ya da çalışmaya başlayanlar ile diğer sosyal güvenlik kurumlarından veya sandıktan kendi çalışmasından dolayı aylık bağlanmış olanlar isteğe bağlı iştirakçi olamazlar. Bunlardan diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışmaya başlayıp bu görevleri sona erenler de altı ay içinde yazılı olarak isteğe bağlı iştirakçi olmak üzere başvuruda bulunabilirler.’’ Özetle, 5234 sayılı yasa ile 1 Ocak 2005’te TC Emekli Sandığı’na, en az 3.600 gün kesenek ödeyenlere ‘‘isteğe bağlı iştirakçi’’ olma hakkı tanınmıştır. ‘Balkanlaşma’ tehdidi ‘‘Felaketle bitebilecek tavizler zinciri’’ ile ifade edilen tehlike; ‘‘İspanya’nın Balkanlaşması’’. Bu, İspanya’nın tarihi kâbusu. Sorun, neredeyse artık üstü kapalı bağımsızlık isteme noktasına gelen Katalanlarla bitmiyor. Katalanlara verilecek yeni özerklik statüsünün ardından, Bask’lar da mevcut statülerinin gözden geçirilmesini ve genişletilmesini talep ediyorlar. ‘‘Tarihi sorun’’ Katalanlar ve Bask’ların ardından Endülüs, Galiçya gibi diğer özerk bölgelerin de yeni yeni taleplerle piyasaya çıkma olasılığı; İspanya’da kâbus senaryosunu gündeme getiriyor ve ‘‘parçalanma’’ paniği yaratıyor. Mena, bu kâbusa parmak basıyor. Demokratik değerleri sahiplenen, ‘‘Asker siyasi konulara girmemelidir’’ diyen kesimler dahi bu yüzden içten içen bölünüyor. Demokratik duyarlılıklarından kuşku duyulmayacak insanlar, ‘‘political correctness’’ siyaseten doğru olmak adına çıkıp ‘‘General haklı!’’ demeye yanaşmasalar da; dile getirilen görüşlerin doğruluğunu düşünmekten kendilerini alıkoyamıyorlar. Ve işlerin kör bir noktaya sürüklenmesinde ‘‘siyasi iktidarı’’ Zapatero hükümetini sorumlu tutuyorlar. Burda hemen şunu eklemek lazım. Orduyla kenetlenmeye her daim hazır olan İspanyol sağı; 2004 Mart’ındaki İslamcı terör olaylarından sonra sürpriz bir oy sıçramasıyla işbaşına gelen ‘‘sosyalist iktidarı’’ hazmetmiş değil. Mena olayını Zapatero’yu yıpratmak için fırsat görüyorlar. Ancak bu, Başbakan’ın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Ordudaki rahatsızlıkların tespit edilememesi, ‘‘ön alınmaması’’ kuşkusuz siyasi iktidarın zaafı. 45 yaşındaki Zapatero, parti içi ‘‘kuşak çekişmesinin’’ kurbanı. Zapatero ve genç arkadaşları, İspanya’da demokrasiye geçişin mimarlığını yapan ‘‘eski kuşak’’ liderleri saf dışı bıraktı. Buna, o yıllarda mucizevi bir dönüşüme imza atan Gonzalez dahil. Zapatero ekibi, devlet anlayışı ve deneyimiyle tarihe geçen Gonzalez’e sırt çevirmeyip; onu bir biçimde devreye soksaydı, bu ‘‘anokronistik olayla’’ karşı karşıya kalmayabilirdi. Gonzalez üstelik, Katalonya Özerk Hükümet Başkanı Pasqual Maragall’ın yakın arkadaşı. Uzun yıllar birlikte siyaset yaptılar... Ama ‘‘Kleopatra’nın burnu’’ meselesi... Tarih böyle yazılıyor. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Uzun saplı 1 tava. 2/ Yüz metrekare tu 2 tarında alan ölçüsü birimi... 3 Tamirat. 3/ Fiz 4 yolojik bir ra 5 hatsızlığın şiddetli yinelen 6 melerle ortaya 7 çıkan nöbe 8 ti...Eski Mısır’da güneş 9 tanrısı. 4/ Mardin yö1 2 3 4 5 6 7 8 9 resine özgü, kızartıla 1 K I R K AMB A R rak hazırlanan içliköf2 R O Z E te... Dürüst, iyi ahlak U R A L 3 H A H A M T A V lı. 5/ Ege Bölgesi’nde A R A F D Ü ünlü bir antik kent... 4 O T O R İ T E Tecrübeli, usta. 6/ Bir 5 S O L O müzik türü... Ege Böl 6 E L N İ K A H gesi’nde taze sarı in 7 M A T cire verilen ad. 7/ Ka 8 E S E D K A NO fiye... Kırklareli’nin 9 K I R K B A Y I R Demirköy ilçesinde, ‘‘tabiatı koruma alanı’’ kapsamına alınan bir göl. 8/ Bir nota... Telli bir çalgı... Sarı renkli ve verimli bir balçık. 9/ Bıldırcına benzer bir kuş... Kenar süsü. Burçin ve Sema’nın biricik oğulları Çetin Kuzey Poyrazlar, 21 Ocak’ta aramıza katıldı. Kuzey bebeğe sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileğiyle! POYRAZLARBALKAYA AİLELERİ YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tahin, pekmez ve yağla yapılan bir tür yiyecek. 2/ Argon elementinin simgesi... Uyma, boyun eğme. 3/ Tohumlarından yağ elde edilen bir bitki. 4/ Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir halk oyunu... Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri. 5/ Kars yakınlarında ünlü eskiçağ kenti... Paramızı simgeleyen harfler... Uzaklık işareti. 6/ İçine çiçek konulan kap... İskambilde bir kâğıt. 7/ Şarkı, türkü... Asya’da bir ülke. 8/ Uzak... Büyük savaş davulu. 9/ Japonların ulusal dini Şintoizm’in en büyük tanrıçası. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle