14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EYLÜL 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA Dlzt 'Dâhiçocuk' olarakdoğan ve 'dâhiçocuk' olarakölen besteciyiolağanüstü küan, hereserindekiumııtışığıveaydınhk SalzbumldaMozarttudaısu 27 Ocak 1756. Wolfgang Amade- us Mozart, Salzburg'da doğdu. Bebek ağladt mı, susturmanın yolu, babanın keman çalmasıydı. Üçyaşında piyanoda tek parmakla 'guguk' şarkısını çaiıyordu. Bu yılki Salzburg Festivali'nin tartışılmaz doruk olayı 'La Traviata' operasıydı. Günümüzün erkek egemen toplumunu sahneye taşıyan operada yıldızlaşan ise Violetta rolündeki Anna Netrebko... "Günümüz Callas"ı diye tanımlanan sanatçı ve yorumu, müziğin, tiyatronun ve operanın büyüsünü ortaya koyuyor. anılmıyorsam. ilk kez Hakkâri'ye gittiğimde, (70'li yıl- lann sonlaruıdaydı ve ben nicedir, on yılı aşkın bir süre- dir gazetecilik ve tiyatro eleştirmenliğini bir arada sür- dürüyordum) Güneydoğu'nun gerçekleriyle burun buru- na geldiğimde şu karan almıştım: Bundan böyle tıyatro yazılanna, sanat ve kültür yaşamına ilişkin yazüara pay- dos. Ülkemde bunca önernli sorun varken sanatla falan uğraşmak büyük bir lûkstü, böyle bir hakkım yoktu ve olmamahydı! Sevgüi okurlar, bu karan aldım ama aradan otuz yıl geç- ti, bir türlü uygulayamadım, hâlâ da uygulayamıyorum... Ülkemde ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaratıcı gü- cün, dehanın ipuçlannı, izdüşümûnü yakaladım mı ya da tanık oldum mu, dayanamayıp onu okurlanmla paylaşmak için can atıyorum. Belki de Ayşegül Yükserin dediği gibi, "sanaü bir yaşama biçiml yaşamı derinliğrvle ahmlama bi- çimi,yaşamı büinçli kılma biçimi olarakbaş taa ettiğjmden", bu huydan vazgeçemiyorum. Üç gûn boyunca sizleri Salzburg Festivali'ne götürece- ğim. Burada. yaşadıklanmızı unutmakya da buradan uzak- laşmak için değil, yaşadıklanmızı dahaiyi yorumlamak, de- ğerlendirmek için, farklı yaşam tarzlanna pencere açmak ya da kısaca soluklanmak için... GEÇMÎŞTEN CÜNÜMÜZE Her yaz bir ay süren Salzburg Festivali'nde, yüz seksen konser, opera, tiyatro temsıli arasında. benım dört gün için- de sığdırabildiğım beş olay, elbet festivalin çok minik bir parçasıydı. Ancak seçimimi kaçırulmaz olarak, festivalin en çok ses getiren, en geniş yankı uyandıran, doruktaki eserler ve gösterilerden yana yaptım. Örneğin, Alman di- lininklasikoyunlannınklasikyorumlannı içeren, kapalı me- kânlarda ya da Salzburg'un unlü barok katedralinin önûn- deki alanda sunulan tiyatro olaylanyla ve festivalin en id- dialı, çağdaş, deneysel "yeniyi'' arayan genç bestecüerin "Sab- burg Pasajlan" diye tanınan programıyla ilgilenemedim. Bu sonuncusu. iki yıldır sûrdürülen bir program ve fes- tivalin özüyle örtüşüyor. 192O'de kuruldugunda, bir avuç genç sanatçının amacı Viyana'nın klasik ve "yaşb" egemen- liğınden uzakta yeniyi aramaktı. (Bkz: 27 Ağustos Cum- huriyet'teki yazım.) Ancak 1938'de Alman ordulan Salz- burg'u işgal edip Avusturyanın Almanya'ya ilhakı tamam- SALZBURG Zeynep Oral landığında, festivalin çehresı değişecekti. Yıllardır burada emek vermiş Max Reinhart Bruno VValter, Arturo Tosca- nioi ve Hofmannsthal'e artık yer yoktu. Salzburg Festiva- li.Nazilerinpropaganda gösterisine dönüşecekti. "Festival" sözcüğû bile yasaklanacak, "Sevmçtçinde Güçlenme" prog- rarrıı başlatılacaktı. (Hıtler bıle gelmış, Salzburg yakınla- ruıda e\i var.)... 1945-55, Amenkalılann buraya yerleştı- ği dönemde Salzburg Festivali toparlanmaya çalıştıysa da bunu pek başaramadı. EFSANEVİ ŞEF KARAJAN Bu fesm alı dünyaya açan, doruklara taşıyan ve "uçura- cak" olan, efsanevı şef, usta maestro Herbert Von Kara- jan dı. Festivalin sanat yönetmenlığıne geldiği 1957"den 1989'da ölümüne dek olayuı tek hâkimiydı. Muhteşem Karajan eşsrzdi. harikaydı, karizmatikti ama diktatördü. Çok da pahalı zevkleri vardı. Zenginlerin, ans- tokratlann, jet sosyetenin buluşma merkezi, ancak de\ ba- ğışlarda bulunanlara sağlanan biletler, yıldız isımlere öde- nen astronomık paralar. plak şırketleriyle ticari ilişkiler, fa- hiş fiyata biletler... Bütün bunlar eleştınyi de kaçınılmaz kıhyordu. Karajan'dan sonra, SalzburgFestıvali ayaklan dahayere basan bir çizgiye getirildi. Yalnız "ağu-toplar"a değıl, genç yeteneklere de fırsat venldı. Başanyı garantilemışlerden da- ha çok risk almaya yöneldı. Bilet fiyatlan ucuzladı. (Ucuz- ladı dedimse: Bugün en pahahsı 380, en ucuzu 20 Euro ara- sında değişiyor.) Büyük olaylann televizyondan naklen ya- yınıyla geniş kitlelerin gönlü kazanıldı. Işte bugünkü genel sanat yönetmeni Peter Ruzkka'run iki yıl önce başlattığı "SalzbıırgPasajlarr dünyanın her ye- rinden yeni bestecilere olanak sağlamasıyla, yukanda an- lattığım çerçeve içinde önemli bir işlevi, bir misyonu yeri- ne getirir oldu. ÇlCIR AÇAN DÂHİ Salzburg, Mozart" ın doğduğu kent ya. yolculuğa çıkar- ken yanıma, NadirNadi'nın "DostumMozarf kitabını al- mayı elbet unutmadım. Özellikle genç Mozart"ın annesine ve babasına yazdığı mektuplardan bol bol yararlandım. (Elimde "Dostum Mozart"ı gören A\-usturyalılar, kitabın 1985'te yazıldığını. onlarca baskı yaptığını söylediğimde daha da şaşınyorlardı.) Eğer MilosForman'ın o eşsiz fılrru "Amadeus'' olmasay- dı, Mozart kitlelere bunca mal olur muydu bılemiyorum. Ama inanın Avusturya'da Mozart tutkusunun, Nadir Nadi'nin kitabı ya da Milos Forman'ın filmiyle ügisi yok. Müzik yet- kinliği dışında sonsuz gençliği, "dâhiçocuk" olarak doğup "dâhi çocuk" olarak ölmesiyle, sürekli kendiyle yanşması ve kendini aşmasıyla ilgili... Bana soracak olursanız, Mozart tutkusunun gerisinde ya- tan ise en karamsar eserinde bıle bir umut ışığı yakmış ol- ması... Önümüzdekı yıl, Mozart'uı250. doğumyıldönümü olduğundan bu tutkuyu bol bol paylaşacağız. Salzburglu besteci \e kemancı Leopold Mozart'ın oğlu Vv'olfgang Amadeus, dört yaşuıda klavsen çalmaya, beş ya- şında beste yapmaya, altı yaşında Avrupa turnesınde kon- ser vermeye, on yaşvnda Salzburg'da müzık eğitimi alma- yabaşladı... 13"ünde ilkoperasını besteliyor; 15'indeVi- yana'da sarayın "konzertmeister''ı oluyordu. Ancak ne za- man nerede başı sıkışsa, yetkılilerle anlaşmazlığa düşse, ge- lıp doğduğu kent Salzburg'a sığınıyordu. 35 yaşında. yokluk ve yoksulluk içinde Viyana'da öldü- ğünde, genye 600'ü aşkın eser bırakıyordu: Senfoniler, konçertolar. operalar, sonatlar, oda müziklen vb... Salzburg Festivali'nde iki Mozart operası izleyecektim: "Süıirtinüt" ve "CoaFaniUtte" (Hepsı Böyle Yapar). Bun- lan yann anlatacağun. Önce sizleri festivalin doruk nokta- sı olan "La Traviata" ile baş başa bırakmalıyım. Hiçsolmayankamelyalar 'Guguktan stkdınca baba kucağında ditediğini çaiıyordu. kıandre (Oğul) Dumasmn "KameK'ah KadnT romanını Vtrdiyeni operası için kullanma karan verdiğinde opera dünya- sında alışılmadık bir iş yapıyordu 1 . Kral- lar, tannlar değil, yaşayan sıradan insan- lara, geçmişe değil, bugüne yöneliyor, kâ- inatı sorgulayan bir kurmacayı değil, çok konuşulan güncel bir *skandal"ı ele alı- yor, toplumun dışladığı "hafî&neşrep" bir kadını eserin merkezine yerleştiriyordu... O gün bugün Verdi'nin dehasıyla, müzi- ğiyle, dillerden düşmeyen aryalanyla, dün- ya opera repertuvannda baş tacı edılen, çok popüler olan "La Traviata''yı o kadar çok izledim, melodramdanrock, "heavy metal", punka öyle farklı yorumlannı dinledım ve gördüm ki artık bu operada beni hiçbir şey şaşırtamaz sanıyordum... YanıuTuşun. Salzburg'da tüm gazeteler, dergiler, on- lardan söz ediyordu. Tüm vitrinlerde onla- nn fotoğraflan, plakçılarda onlann plakla- n..." "La TraNİata"run biletleri karaborsada bin beş yüz (150 değil 1500) Euro'>'a saüh- yordiL Onlar dediğim, Violetta rolündeki AnnaNet- rebko ile Alfredo rolündeki RoiandoVHazoa tlki Rus soprano, ikincisi Meksikah tenor... Anna Netrebko'yu belki anımsayanınız olur: 1998 ya da 99'da Istanbul Müzik Festiva- li'nde, Marinski-Kirov Topluluğu'nun kon- serinde Aya Irini'de söylemişti. O zaman bu kadar ünlü değildi. Bugün ona "Günümûzün CaJlas"ı diyorlar. Yalnız soluk alıp verir gi- bi şarkı söylemiyor, aynı zamanda dört dört- lük bir oyuncu. Roiando Vülazon ise Placi- do Domingo'nun vârisi olarak görülüyor, sı- cacıkromantikbirtenor. (Plaklan Türkiye'de de çok tutuluyor.) Bu genç ikili, dünya ope- ra sahnelerinin ideal çifti durumunda... "La Traviata" yorumuyla, oyunculuğuyla, sahne düzenlemesiyle, erkek egemen toplumu günümüze taşımıştı... ERKEK ı Henüz keman dersi almamışt ama orkestrada birinci kemandı. EGEMEN TOPLUM Baştan başhyorum: Viyana Devlet Opera Korosu, Viyana Fi- larmoni Orkestrası ve Mozarteumn Orkest- rası'nı îtalyan maestro Carlo Rizri yöneti- yor. Eseri sahneye koyan Ahnan WiDy Dec- ker, minimalist bir yorum getirmiş. Ama hepsibu kadar değil. Sahnede bomboş ve bembeyaz bir alan. Arkası beyaz bir duvarla çepeçe\Te çevTe- lenmiş, boş bir alan. O boşlukta ve beyaz- Ukta tek cisim. dev bir saat... (Sahne tasan- mı ve kostüm yönetmenin sık sık birlikte ça- hştığı Wo^angGussmann'uı.) "La Traviata'' Paris'ınburjuvalannın, yük- sek sosyetesinin eğlenceli ziyafetiyle başlar. Şık tuvaletli hanunlar, şık beyler... Hayır efendim,burada kalabahk koro, erkeği ve ka- dınıyla herkes erkek kılığında. Siyah pan- tolon, siyah ceket, siyah kravat. Sonuna dek de öyle kaldılar. (Çingeneler korosunda bi- le kostüm aynı, yalnızca yüzle- rine maske tuttular.) Yönetmen. baştan sona, bir an olsun bize erkek egemen bir toplumun kurallanna göre dav- ranıhnası gerektiğini unuttur- muyordu, unutturrnayacaku. Vi- oletta, o davete (yani sahneye) o erkek omuzlannın, kollarının. ellerininüzerinde yükselmiş kır- mızı bir kanepenin tepesinde, ateş kırmızısı kombinezondan farksız giysisiyle geldi. Daha ilk andan kurallara uymayan tavn- nı görüntüsünden çok şarkıla- nyla içimize yerleştirdi. Onu eller üzerinde yükselten, yücelten aynı insanlar işlediği '"suç" karşıhğında onu cezalandırmaktan, lanetlemekten. onu dibe itmekten geri kahnayacaktı. (Üçüncü perde: Arka duvann üstünde yüz kişilik "erkek" ko- ro, duvann altında -ya da dipsiz bir kuyu- nun dibinde- dışlanmış minıcik bir kadın.) MŞK CENNETİ Violetta'nın "suçu", âşık ohnaktı. Erkek- ler topluluğuna değil, tek erkeğe, Alfredo'ya âşık olmuştu. Ödsınin o *aşk yuvasr t ikin- ci perde) görülecekbir şeydi: Bir anda o boş beyaz alanın çe\Tesi ve üstü, rengârenk ka- melyalarla kaplandı (projeksiyonla). Boş alandaki kanepenin üzerinde aynı desenli bir örtü. îki çocuktan farksız oynayan, sevi- şen Violetta xe Alfonso'nun iç çamaşırlan üzerine giydikleri aynı renkli, kamelya de- senli kimonolar... O renk, kamelya, ışık ve aşk cennetıne Alfredo'nun babasuıın gelmesıyle tümrenk- ler önce solmaya, sonra karaımaya başladı. Siyah beyaz bir film izler gibiydik. Sonraher şey karardı. Beyaz da yok oldu. Violetta, pa- zarlığı kabul etmiş, kendini feda edecekti. Baba rolünde yine çok usta bir sanatçı Amerikah bariton Thomas Hampsonu izle- dik. Zatenyönetmen, tüm eseri bu üç karak- ter üzerine odaklamıştı... Üçü de geçen yuzyılın değil, günümü- zün insanlan gibiydiler. Yönetmen onlar aracıhgıyla, sonsuzyahnhk içinde günümüzde toplum ahla- krrun ikiyüzlülüğünü ortaya ko- yuyordu. Otoriterbaba erkekegementop- lumun kurallannı yerine getirdik- ten sonra yanlışını anlasa da. Vi- oletta"dan özür dilese de artıkçok geçti. Violetta, operanın o eşsiz arya- sını, <4 Addk)ddpassato n hayatave- _ da ettiği aryayı, bütün oyunbo>'un- ca sahnede duran ve fınalde sah- nenin ortasına gelen de%- saatinekranınauzan- mış, akreple yelkovan arasına sıkışıp kalmış söyledi. Sevgilisi onu kollanna alsa, gelece- ğe ilişkin en güzel düetlerini yapsalar bile ar- tık çok geçti. Perde indığinde 2500 kişi ayağa firlamış aUaşhyordu. (Alkış, hiç abartmıyorum yanm saat sürdü!) tşte müziğin, tiyatronun, operanın büyüsü! Kim demiş, kamelyanın ömrü 24 saattir diye! Sahnedeki kamelyalar yüz yılı aşkın süredir yaşıyor! S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle