18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MAYIS 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ U L X U J \ kultur(« cumhuriyet.com.tr 15 Yönetmen Ataman'ın Karanlık Sular'la Lola'dan yıllar sonra aramıza dönüşünün ürünü Gidecek yerimmivar?.. SUNGU ÇAPAN Genelde neredeyse on y rinin benzeri konulara ve tü mışa benzeyen sinemam ldır bırbi- "lere sıkış- zdaki tek tıpleşmenin ve tekseslilığiıı sınırları- nı zorladığı, bir "ilk film,"den pek umulmayacak ustalıktakı fcörsel dü- zeyi ve öncii nitelığıyle bîlleklerde yer etmiş Karanlık Sular la (1993) çıkış yapan yeni kuşak, okı llu yönet- menlerimızden Kutluğ At»man, er- genlik sorunlanyla cınsel klımlık ara- yışının labirentlerinde, karşı cinsle hemcınsi arasında, tanı ikı arada bir derede kalakalmış, Berlinl^ yakışıklı bir Tiirk delikanlısının melodramatik hikâyesini, ödün vermeksizın cesurca anlattığı ıkinci filmı Lola ve Bilidi- kid'le çıtayı daha da yütseltmışti 1998'de. Heteroseksüellerin borusjjnıın öttü- ğü şu yaşadığımız erkek egdnıen dün- yada, giinümüzün Berlin' fönunda geçen bu yumuşak delikanh hıkâyesi aracılığıyla, eşcinsel ve travestilerin karşılaşabıleceğı birtakım 4urumları, ensest tabusuna d,okunarak yüreklice perdeye yansıtm^nın üstesınden ge- len, ama nedense'bizde gösi erildiğin- de yeterince değerlendirilmeyıp doğ- ru dürüst üstünde durulmadan geçış- tirilen Lola'yla zaten her çektiği fil- mi meraklısına merakla bskletecek cınsten, yetenekh ve vızyon sahıbi bir senanst-yönetmerı olduğunu kanıtla- mıştı Ataman çoktan. Bir gençlik hlkâyesl 19)9 Yönetmen: Kutluğ Ataman / Senaryo: K. Ataman, Perihan Mağden'in romanından / Kamera: Emre Erkmen / Müzik: Rep- likas / Oyuncular: Hül- ya Avşar, Vildan Ata- sever, Feride Çetin, Tuğçe Tamer, Gönen Bozbey, Sezgi Mengi, Murat Prosçiler, Sa- vaş Akova, Cengiz Sezici, Uğur Baltepe, Yeşim Ceren Bozoğlu / Yalan Dünya Film (UIP) Bildiğimiz kadanyla Film Festivali'nden e ne filmlere verilen gelenek Bear ödülüyle dörıen, Torim ve Lezbiyen Filmler Festiv; iyi film seçilen, New York Fest Festivali'nde de bırincı nü kazanan ancak bızde ha giyi pek bulamayan Lola'ı belkı biraz da kırgınlıkla film çalışmalarına ara verer 21. yüzyılı 8.5 saatlik Unplugged, Peruk Takan Ruhumu Asla vb. gibi malarıylakarşılamıştı. Son sa Küba belgeseli ya da açtığı gibisinden sergileriyk mışti adından. Şimdi den'in romanından serbest yarak Hülya Avşar'ın geniş bir oyuncu kadrosuyl ği, bizim bermutad seyretmı erçekçi, canlı bir anlatım tutturmuş Kutluğ Ataman'ın filmografisinde çok önemli bir aşama değilse de, diyecek lafı olan, üslup sahibi, zevkli bir yönetmenin elinden çıkma "Iki Genç Kız", seyre değer, başarılı bir üslup denemesi gibi geldi bize. Ataman'ın daha iyi filmler yapacak bir yönetmen olduğu izlenimim sürüyor, sürecek gibi. Berlin şcinst 1lik üstü- îel Teddy Eşcinsel li'nde en taki New iködülü- c ettiği il- dan sonra, pıyasa işi Ataman, Somilıa B. Kadınlar, çalış- /ıllarday- iiondra'da söz ettir- Peıilıan Mağ- uyarla- başıı ıı çektiği, çevirdi- :kte biraz video geç kaldığımız üçüncü filmi tki Genç Kız'la karşımıza geliyor ve seyirciyi derhal avucuna alıvererek baştan so- na ilgiyle izlenen, kanlı canlı perfor- mansların sergilendiği, karakter ağır- lıklı bir gençlik hikâyesi anlatıyor gü- nümüzden. Ataman'ın kahramanları, farklı katmanlardan, farklı yapıdaki ama aynı (17-18 gibi) yaşların sorun- larıyla yüz yüze gelen, yeniyetmeliğin sancılanyla kıvranan iki zamane genç kızı, ortak bir arkadaşlarının (Tuğçe Tamer) tanıştırdığı Behiye'yle (Fe- ride Çetin) Handan (Vildan Atase- ver). Behiye'yle Feride'nin ortak payda- ları, ikisinın de sürdürdükleri hayat- larından memnun olmayışlan, kaç- mak ısteyişleri. Ikisinin de "ruhun- da birer Pamuk Prenses yatıyor" oysa. Sınik baba, mızmız anne ve ka- fayı bir an önce köşe dönmeye tak- mış, baskıcı ağabeyden oluşan dar ge- lirlı aile ortamından kaçmak isteyen, bozuk ağzını her açışında öfke kusan, arabalı, burjuva çocuklarından hiç hazzetmeyen, otorite karşıtı, saldır- ganlığı bazen şirretliğe varan, bitirim ve isyankâr Mahmutbeyli Behıye, Boğazıçı'nde İngilızce çevirmenh- ği'ni kazanmış, cin gibi bir varoş kı- zı. Handan'sa zengin erkeklere met- reslik yaparak geçinen Leman'ın (Hülya Avşar) apartman dairelenn- de telefonla ıstenen pizzalar yedirip şımartarak büyüttüğü, Akmerkez benzen alışveriş merkezlerine odak- lanmış bir yaşamın müdavımı olan sanşın, bebek şuhluğuna sahip çıtır kızı. Handan'ın geleceğını garantiye al- mak için onu mutlaka okutmaya, üni- versite sınavına hazırlamaya çabala- yan, yolıın yansını dönmiiş, nafile an- ne Leman, kızının eve getirdiği erkek Fatma tavırlı, kırmızı saçh, asi Behi- ye'den hıç hazetmıyor, ama kızına İn- gilızce öğreteceği için ses çıkarmı- yor. Handan'ın kurs parasını veren ışadamı Şevket Bey'le doğum günü- nü kutlamayı beklerken sürekli kıkır- daşıp kaynaşarak aynı çatlak frekans- ta buluşan iki genç kızın tehlıkeh ya- kınlaşmasını sineye çekiyor. Birbıri- nin kankası oluveren kızların bu ani yakınlaşmasında belli belırsız bir cin- sel çekımden söz edilebilir belki. Be- hıye, Handan'ın yıllar önce Avustral- ya'ya çekmış gıtmiş babasının izıni araştırırken Handan ikı zengin deli- kanlının cinsel nesnesi olacağı seviş- me deneyiminden hiç memnun kal- mıyor Mahmutbey'dençıkıpBoğazi- çi Universıtesi'ni kazanarak ilk sınıf atlama hamlesini yapmış Behiye'nin daha güçlü göründüğü, Handan'ı di- lediğınce çekip çevırdiği bu "genç kız yakınlaşnıasf' hıkâyesinde ka- zanan, bebeksı, saf, masum görünü- şüne karşın sinsi Handan olurken Le- man'ın arkadaşı Nevin (Gönen Boz- bey) tarafından varoşlara geri posta- lanan Behiye sisteme yenik düşüyor fılmın yonımlara açık finalınde. Oyuncuların karakterlenne beylik deyişle tam da cuk oturduğu filmde Hülya Avşar'la birlikte başrollen üst- lenen 2 genç oyuncu (Vildan Atase- ver'le Feride Çetin) da, bir yandan ai- le cehenneminin anaforuna kapılmış- ken öte yandan ergenlik dönemi so- runlarının boğuntusundaki ikı genç kızın ölçüsüzlüğünü, abuk sabuklu- ğunu, kafa karışıklığını, korkulannı, endişelerını, heyecanlarını yansıtan, kanlı canlı performanslar çıkanyor Ancak Vildan Atasever bir adım ön- de, yönetmenin geleceğın Filiz Akın'ı diye söz ettığı Beatrice Dal- le dudaklı Feride Çetin ıse, Atasever kadar inandırıcı olamıyor. Sonuçta oyuncu yönetiminden mekân kullanı- mına, çerçevelemelennden montajı- na ve Nazan Öncel, Kibariye şarkı- lan da eklcnmış, Replikas'ın özgün müziğine kadar sıradışı bir film "İki Genç Kız". Seyre değer bîr film Hülya Avşar bilekendini aşmış. Ge- nelde iki genç kızın hıkâyesine dahil olan bütün erkeklerın olumsuz yansı- tıldığı, dolayısıyla femınist denebile- cek bir yaklaşımın ağır bastığı, ama piyasanın beklentılenne de uygun ko- tarılmış fılmın csas trajık karakterı de Avşar'ın canlandırdığı "olduğu yer- de sayan" nafile anne Leman aslın- da. Masum ve fettan Handan onca ço- cuksuluğuna karşın Leman'a annelik ediyor, erkeklerden her darbe yedi- ğınde filan. Gerçekçi, canlı bir anla- tım tutturmuş Kutluğ Ataman'ın fil- mografisinde çok önemli bir aşama değilse de, diyecek lafı olan, üslup sa- hibı, zevkli bir yönetmenin elinden çıkma "îki Genç Kız", seyre değer, başarılı bir üslup denemesi gibi geldı bize. Ataman'ın daha ıyı filmler ya- pacak bir yönetmen olduğu izlenimim sürüyor, sürecek gibi. Yeni Başlayanlaı\..Yeni Başlayanlar. ST» Lanet/Cursed Wes Craven'ıııyönettiği filrr debaşrol- lerı Christina Ricci, Jesse E isenberg, Joshua Jackson paylaşıyor. Mehtaplı bir Los Angeles gecesınde k ıranlıklar- dan fırlayan bir şey Lllıe (Christina Ric- ci) ve Jimmy (.lesse liısenbeıg) kardeş- lerin arabasının yoldan çıkaıak bir şa- rampole yuvarlanrnasına sebe p olıır. Ka- zanın ardından Ellie ve Jimmy, kendıle- rini bir anda yükselen bir fısiksel güç, güçlenmiş hassasiyet ve inkâ- edilemez bir çekıcilıkle donatılnuş bı lurlar. Bu laneti; yoluna çıkân her şeyi tamamen yok etmeden önce sona erdr/melerı ve sırrı çözmelerı gerekmektedı r Ölümcül Çözüm/ Le Couperet CostaGavras'ınyönetmenlisiniyapt ğı filmde Jose Garcia, Kaıjin Geordy Monfils rol alıyor. fabrikasında yönetıcı olan Bıfuno ı- Viard, Bir kâğıt D. on CAN K TABF.VTNDK FTKÎNUKL DHVAM EDIYOR M(D ı h ı"|) tııın ılk <7 KİM DİVHA ÇI Ta Saat Yer: Ko nuşınaular ( ıı, h l t . b ı v ı Urıı. •ıh •Al _ ı ı (1(1 1' beş yıl, işverenlerine ve şirket ortaklan- na sadakatle hizmet ettıkten sonra, bir gün şırketin 'ckonomik sıkıntı'ya gır- mesı neden göstcnlerek kapı önüne ko- nur. Üç yıl boyıınca iş bulamayan Bru- no'nun artık tek misyonu, hayatta kal- mak, gerek kendisinin gerekse kansı ile çocuklarınm rahatını korumaktır. Kebab Connection Anna Soul'un yönettiği filmde başrol- leri Denis Moschitto, Nora Tschirner, Güven Kıraç paylaşıyor. Aklını yitirmiş bir Bruce Lee hayranıyla kendınden emin bir tiyatro öğrencisı adayı arasın- daki sıra dışı aşk hikâyesini konu alanı film, kültürler arası çatışmayı da miza- hi bir dille ele alıyor. Cennet'in Krallığı/ Kingdom of Heaven Ridley Scott' ın yönettiği filmde başrol- lerı Orlando Bloom, David Thevvlis, Marton Csokas paylaşıyor. Filmde, ai- lesi ve ınancmı kaybeden acılı bir baba olan demirci ustası Ba- lian'ın (Orlando Bloom) kaderi- nin bir şövalye olarak değışmesi anlatılıyor. Ibelınli Godfrey (Li- am Neeson) Doğu'da savaştığı Haçlı seferlerinden vatanı Fran- sa'ya dönmüştür. Balian'ın ba- bası olan Godfrey, gerçek şöval- yelığın ne olduğu konusunda oğ- lunu yetıştirir ve onu destansı bir yolculuğa çıkanr. BUGÜN C an KiLibcv 1 S<. v.ıl s ı h ı n I b t . ı h ı i " > ı i . i ı ı ı i " t JI u k I )uni/if . ıld 1 u >•, 1 ,1 ınh ı! • AKM Konser Salonu'nda 19.30'da İDSO'nun Alpaslan Er- tüngealp yönetımındeki konseri. Solistler Bahar Biricik (keman) ve Melıh Balçık (kontrbas) • AKM Büyük Salon'da 20.00'de İDOB'dan 'Fantastik' adlı genç- lik müzikah. (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY'de 19.30'da tstanbul Otantik Tiirk Müziği Topluluğu'ndan 'Birlik- te Söyleyelim: Aşk Şarkıları' aA- h konser. (0 212 232 98 30) İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Müziğin mucizesi. •. 'KORO', müziğin birleştırici gücünü sorunlan aşmak için yaşa- mın içine katabilmeyi anlatıyor. Fransa'da, sorunlu çocukların top- landığı bir okulda yaşananlar, ço- cuk yaşlarında güç koşullarda ya- şamak zorunda kalan insanların trajedisini ele almış. Bakımsız bir okulda öğrenim gören erkek ço- cuklar, sıkı bir denetim altında tu- tulmaktadır. Okul müdürü Rachin, baskıcı yönteminin itiraz kabul et- mez savunucusudur. Okulun eği- tim ilkesini 'aksiyon-reaksiyon' sözcükleri oluşrurmaktadır. 'Etki- tepki' ilkesine göre, çocukların yapacağı her olumsuz hareket he- men karşılığı olan cezayı görmeli- dir. Bu cezalar dayaktan hücreye kapatmaya kadar uzanmaktadır. Çocuklar, yaşlarının gereği, deği- şik nedenlere dayalı tepkilerinin dışavurumuyla birçok yaramazlık yapmaktadır. Ama bütün bunlara müdürün verdiği yanıt hep aynı- dır: Etkiyi yapan tepkiyı görür. Eğer yanlışı yapan ortaya çıkmaz ya da ihbar ediîmezse bütün okul sırayla hücre cezasına çarptırılır. Daha hafif cezalar, ziyaret yasağı, izin iptali gibi yasaklamalardır. Bir müzik öğretmenl... Ve bir gün, okula bir müzik öğ- retmenı atanır: Mösyö Clement Mathieu. Bu şişmanca, saçları dö- külmüş, babacan tavırlı öğretmen belli ki daha iyi bir okulda ış bula- mamıştır. Gelir gelmez de okulun durumunu bir olayla kavrar, oku- lun emektar hademesine bir tuzak hazırlanmıştır, bu da gözünün ya- ralanmasına yol açmıştır. Müdür gene okulu toplar, cezalan yağdı- rır. Okulda bütün bunlara karşın Koro filminden bir sahne. disıplin sağlanamamaktadır. Ço- cuklar alaycı tavırlarla yeni öğret- mene adını koyarlar: 'Kelkafa'. Öğretmen Mathieu düşünür, bir y- ol bulmaya çalışır ve bir koro oluş- turmanın iyi olacağma karar verir. tlk günlerin acemilikleri aşılınca birlikte şarkı söylemek çocuklann da ılgısını çeker. Içlerindeki en ha- şarı çocuklardan Morhange, ina- nılmaz sesiyle ortaya bir mucize gibi çıkar. Annesi garsonluk yapan çocuk, koronun solisti olacaktır. 'Koro', başka hiçbir yoldan ken- dilık değeri kazanamamış çocuk- lara özdeğer kazandırmıştır. Her çocuk, 'koro'da bir yeri, bir değe- rı olduğuna inanmış, işlev kazan- mış, varlıkları ile yokluklan birbı- rinden farklı olmuş, zarar vermek- ten başka bir yolla varlıklarını hem kendılerı fark etmış hem de başka- larına fark ettırmiştir. tşte en bü- yük başarı bu eğitici yöntemi bu- lup uygulayabilmektir. Artık 'okul korosu' oluşmuştur. En haşarı çocuk bir müzik yetene- ği olarak parlamaktadır. Elbette her şey gene de çok kolay olmaya- caktır. Gerisini filmde görmenızi öneririm. Ağlamaktan utanmayın Yaşam inişli çıkışlıdır. Kayıplar ve kazançlarla geçecektir. Elbette bu çocuklar da büyüyecektir. Içle- rinden birisi bir orkestra şefi ola- caktır. Gene aynı okuldan bir arka- daşı ona bir İcitap getirecektir. O zamanki müzik öğretmenleri bu dönemi anlatan bir kitap yazmıştır. Film böyle başlayacaktır. Yönetmen Christophe Barra- tier tek sözcükle 'muhteşem' bir film yapmış. Ne dekor, ne tanın- mış oyuncu ne de basıt oyalamaca, sadece ınsanlarla ilgili, insanlar için bir film. Gıdin, görün ve ağ- lamaktan utanmayın. Utanılacak olan ağlamak değil, bunların ya- şanıyor olmasıdır. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Değişim Rüzgârları Değişim son günlerde sıkça telaffuz edilen bir söz- cük. Ulke yönetiminden sanat yönetimine her alan- da değişim rüzgârları esiyor. Ne var ki, her değişimin olumlu yönde olduğunu iddia etmek güç. Dilerseniz, biz bardağın dolu tarafından başlayalım. Yani, olum- lu örneklerden... Son günlerde artan -daha doğrusu suni olarak arttırılan- siyasal gerilime inat, 1 Mayıs gösterileri son derece olgun bir atmosferde gerçek- leşti. Birbirinden çok farklı görüşleri savunan grup- ların büyük bölümü birbirine tahammül etmeyi öğren- miş gibiydi. Bu başarıda en büyük pay hiç kuşkusuz gösterileri düzenleyen emekçi konfederasyonlarının- dı. Geçen yılki gibi kitle bölünmemiş, tek bir güç ola- rak çıkılmıştı alanlara. Ellerinde "1 Mayısı Seviyo- rum", "Işimi Seviyorum", "Işyerimi Seviyorum" vb. sloganlar yazılı pankartlar vardı, her zamanki "Kah- rolsun..." sloganları yerine. Bu değişimden rahatsız olan arkadaşlarımız var. Sevgi, sınıf bilincinin geliş- mesine engelmiş gibi. DİSK Başkanı Süleyman Çe- lebi'nin bu cesur tavrını alkışlıyorum. "Kahrolsun" sloganları ile yürütülen bir kampanya yerine sevgi slo- ganlarını yeğlediği için. Istanbul'daki mitingde sanatçılar da vardı. Yazar- lar, çizerler, müzisyenler, plastik sanatçıları, sinema- cılar, tiyatrocular... Son yıllarda toplumsal olaylarda sık sık bir araya geldiğimiz duyarlı sanatçılar. Peki, ya ötekiler? Onlar gene yoktular... Ertesi gün, özerk Sanat Konseyi'nin 5. kurultayın- da da durum değişmemişti. Sanatın özgürlüğünü ve özerk kurumlaşmayı savunmak için bir araya gelen bir avuç insan... Şu sıralarda, tüm sanatçı örgütlerin- de aynı havanın egemen olduğunu söyleyebilirız: Da- ğınıklık, yılgınlık, bıkkınlık. Tek tek örgütler bu ko- numda olunca, ortak programlar, ortak hedefler et- rafında buluşmaları kolay olmuyor elbette. Gene de, epey yol aldığımızı, hazırlanan bir yasa önerisinin tüm sanat örgütlerinin görüşlerine açıldığını ve bir aylık bir süre sonunda taslağa son halinin verilerek kamuoyunun, hükümetin ve siyasi partilerin görüş- lerine açılacağını söyleyebilirim. Yasa taslağı, sanat dallarına ilişkin desteklerin siyasal iradeye bağlı ol- maksızın, nesnel ölçütlerle verılebilmesini sağlamak amacıyla tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, özerk bir kurum kurulmasını öngörüyor. 'Türkiye SanatKu- rumu' adıyla oluşturulması önerilen bu kurumun yö- netiminde sanat örgütlerinin ve uzmanların ağırlıkta olması, demokratik ve saydam işleyişin temel olma- sı gerekiyor. TÜBİTAK Yasası ile kurumun özerkliğine darbe vu- ran son değişimden sonra, hâlâ özerk bir kurum ha- yali içınde olmamız ne derece gerçekçidir, sorgula- yabilirsiniz elbette. Ama, mevcut durumu kabullen- mek yerine, gerçekleşmesi için bir süre beklememiz de gerekse, daha ileri bir yapılanmayı savunmaktan başka çaremız yok galiba. Her değişimin olumlu yönde olmadığını en başta söylemiştik. Ama, değişimde risk faktörü var diye statükoya sarılmak, RTÜK'ü, YÖK'ü, mevcut eğitim sistemini kayıtsız şartsız savunmak daha mı iyi? El- bette, mevcut durumun ilerisine gitmek yerine, geri- sine gitmeyı hedefleyen değişimler de geliyor gün- deme. Bu durumda, değişıme toptan karşı çıkmak yerine, değişim rüzgârlarını olumlu yöne çevirmek için uğraş vermek daha doğru değil mi? Milli Eğitim Bakanı, eğitim sisteminde radikal de- ğişimler öngörüyor. Eğitim sistemimizdeki ezberci anlayışı değiştirmek istediğini söylüyor Hüseyin Çe- lik. Bu değişıklik önerilerini tartışsak, farklı öneriler- le bu çalışmaya destek versek ne kaybederiz? Mü- zik ve resim derslerinin zorunlu ders olmaktan çıkar- tılacağı söylentisi bir süredir basında sıklıkla dile ge- tiriliyor. Sayın Bakan, böyle bir niyetleri olmadığını açıklayarak tartışmalara nokta koydu. Ama, bizim işımiz bununla yetinmek olamaz, işin üstüne gitme- liyiz. llköğretimdeki müzik ve resim derslerinin işle- yişinden bizim bir sıkıntımız yok mu? Bana göre olmalı... Marş ezberletmekle öğrenci- nin müzik zevkini geliştirdiğimizi iddia edebilir mi- yiz? Ya da, mevcut resim-iş dersleri ile öğrencinin be- ğenisini, algılama kapasitesini geliştirdiğimizi söyle- yebilir miyiz? Bu dersler yerine, ilköğretimin ilk yılın- dan ortaöğretimin son yılına kadar devam edecek bir 'Sanat Kültürü' dersi konsa ve çocukların iyi birer iz- leyıcı, dinleyici ve okur olmaları için temel bir eğitim verilse daha iyi olmaz mı? Sanat dersinin zorunlu ol- ması yararlı mıdır, yoksa çocuğu iyice uzaklaştırır mı konusunda, uzmanların tartışmasına açıldıktan son- ra bir karara varılsa daha sağlıklı olmaz mı? Niyetim, değişimi tartışan bir oyundan, Istanbul Şehir Tiyatroları'nda başlayan 'Danton'un ölümü' oyunundan söz açmaktı. Haftaya bu tema üzerinden devam ederiz. [email protected] K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle