18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / IIAYIR OKTAY AKB •tulSusan, Kurtulur mu? Sessizliğin erdemi öteden beri bilinir. "Sözgü- müşse sükût altmdır" deüniş atalarımız. Boşuna dememişler elbet. Bir bilclikleri varmış. Yalnız ata- larımız mı? Çinli Lao-Tzu, "Çok bilenler konuş- maz. Çokkonuşanlarbilmez" deyip çıkmış işin için- den. Senancour ise "Insanların bazen birbirleri- ne söyleyecek sözü yoktur, ama yine de konuşur- lar" demiş. öyledir, sabahtan akşama kadar ko- nuşuruz! Konuşuruz da ne söylerizsanki, işeya- rayan, biranlamı bulunan? Boş gevezeliktir hep- si hemen hemen! Biliriz c e bunu. Ama gel de çe- neni kapat, sus! Hazreti Alî'nin öğüdünü dinleye- bilene ne mutlu: "Çok lonuşmayınız, herkesin gözünden düşersiniz." "Susan kurtulur." Bu da Peygamberimizin bir sö- zü. Susan kurtulur! Gerçekten de kurtuluyor su- san! Kafaların İçindekini4kuyamıyorlardaondan! Bir gün onu da becerecekler. Bir gizli ışık tutacak- lar, ne var ne yok kafanızdan geçen hepsini ak kâ- ğıda dökecekler. O zaman vay sen neler neler dü- şünüyormuşsun meğer, gel bakalım buraya de- yip atacaklar içeri. Düşürıme suçu da eklenecek, o zaman düşünce suçunun yanına! Düşünce su- çu, düşünmesuçu, konuşmasuçu, sonundaya- şama, var olma, soluk alna suçu da çıkacak or- taya! Başkasının havasırıı nasıl çalıyorsun soluk alıpvermekleîDinleyenlerzaten var soluk alıpve- rişleri! Nasıl dinliyorlarsajdinliyorlardiyorduk, bil- miyorduk. Neyse uygarlık; ilerledikçe bilimsel açık- lamalar da o denli yaygınlaşıyor. Kimsenin teke- linde kalmıyor teknik ara Böcek var, odanızın bi dediniz, ne söylediniz, kendi kendinize mırıldan jığınız şarkıya, çocuğu- plar... ' yerine koydular mı, ne ;arınızla tartışmanızdan nuzu azarlamanıza kad; katle yansıtır. Bir de duvargeçen var ' her şeyi tam bir sada- Marcel Ayme'nin Du- vargeçen romanının kahramanı gibi yürüyerek du- varları aşan masal kahrananı değilse de ona ben- zer bir ilginç araç bu. Evnizin duvarınayapıştırı- verdiler mi o duvargeçenil, tamamdır işiniz. Ne aşk mırıldanması, ne öfke beiğrışması, ne işbaşında- ki politikacılara karşı sevjgili sevgisiz sözcükler... Evinizin içinde, yatak odanızda başbakanı yerdi- niz, bilmem hangi bakarjıı tatlı olmayan sözcük- lerle andınız diye çekilirsjniz sorgulara. "Sen hü- kümete sövmüşsün ha" deryetkili size. "Efendim, ben bizim hükümete sövmedim. Yunan hüküme- tiydi benim kızdığım, böyle hükümeti bilmem ne yapayım dedim" diye istediğiniz kadar kaçamak yapın. O yetkili de sizden bizden biri değil mi? "Ulan ben bilmez miyim hanci hükümeti bilmem ne yapmak gerektiğini!" de/iverecektir size o fıkra- daki gibi... Yok yok, dahabitmedi; kulakvarbirde!.. En müt- hişi bu. Parktasınız, biraçjacın dibindefısıl fısıl cil- veleşiyorsunuz. Fark ettiler, bu kadınla erkek ne konuşuyor, kimi çekiştiri/or? Sözde âşık pozun- dalar, ama zehir hafiyeler yutar mı! Vardır bir iş, işin içinde! Aldık terbiye büyü <lerimizden, gördük kurs der, uzatırlaro kulağı sizo. Yandınız, bütün o sev- gi dolu sözler, hatta öpüş sesleri gider o kulağın içine. Bu arada bir de îıevgilinize "Evleneceğiz ama memleketin bu duıumunda nasıl geçinihz, ne yaparız, hele sağlam bir düzen kurulsun" da dedinizse, kulak başka kulağa iletir bu sözleri. Kulağınızdan çekip atarlar biryerlere sizi, ver he- sabı diye... Saplama var bir de! Bu eski yöntem. Telefon hattından gizli bir paralel hat çalınıverir, so- kaktaki hattan ya da sşntraldan. Telefonunuzu açtınız mı, bir çat sesi duyulur hemen. Ne dedi- niz, ne dediler, kiminle nerde, ne zaman buluşa- caksınız anlaşılmıştır. Hem bakın, bilim adamları geçmiş yüzyılların ko- nuşmalarını da bulup yakalayacaklarmış! Evren- de hiçbir şey yok olmazkuralıgereğince...Napol- yon neler söyledi metresi Marie Valevska'ya aşk gecelerinde, plağa alace klar, satışa çıkaracaklar. VVashington geceleri nasıl horlardı, karısı nasıl küfrü basardı. Bir gün g îlecek Bush'un da Bla- ir'in de gizli konuşmalar nı! Evet, sessizlik erdemc ir. Susan, kurtuluyor! En iyisi, bir söyleyip beş dinlemek. Az, çok az konuş- mak. Ne gereği var boş gevezeliklerin! Susalım bay- lar, susalım. Çenenizi ya da kaleminizi tutun, kur- tulun yeni, eski tüm yasalardan, cezalardan!.. Ülkemizde sermaye-emek ilişkileri... Yrd. DOÇ. Dr. EngİIl ÜNSAL Maltepe Üni. HukukFak. Öğr. Üyesi B ir ülkede sermaye-emek ilişkileri- nin konumu o ülkede demokrasi- nin nasıl ve kimin yararına işledı- ğinedair sağlam bilgilerverir. Sos- yal devletin varlığı, gelir dağılı- mının sağhklı olup olmadığı, çalışanlann örgüt- lenme düzeyi, bu örgütlerin demokratik oluşu- ma katılımı gibi konular sermaye-emek ilişki- leri ile yakından ilgilidir. Ülkemizde bugün anayasada özünü bulan sosyal devletin giderek yok olmaya başlaması, gelir dağılımrnın emek- çiler aleyhine bozulması, çalışanlann örgütle- rinin ülke yönetimindeki etkilerinin en düşük düzeyde kalması, yoğunlaşan işsizliğin yakın bir gelecekte suç oranını daha da arttırmada ve sosyal patlamalann nedeni olmada etkili ola- cağı verileri sermaye-emek ilişkilerinin sağlık- lı olmadığı yolunda ciddi işaretler vermektedır. Önce Devlet Istatistik Enstitüsü'nün (DÎE) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine dayanarak genel bir durum değer- lendirmesi yapalım, sonra ne yapılması gerek- tiğine değinelim. DÎE'nin 24 Şubat 2005 tarih ve 30 sayılı haber bültenine göre Hanehalkı İş- gücüAniketi2004IV. DönemAnket Sonuçlan'na göre ülkemizde 15 ve daha yukarı yaş nüfüsu 50.189 milyon olup bunun 24.297 milyonu ge- çimini emeği ile sağlamak için çalışma paza- nna emeğini sunmakta, bunlardan ancak 21.870 milyonu bir iş bulabilmiş olup 2.428 milyonu işsiz konumunda gözükmektedir. Aynı kaynak işsizlik oranrnı yaklaşık yüzde 10 ve eksik is- tihdam oranını da yüzde 3.1 olarak vermekte- dir. Aslında işsizlik oranının özelleştirmeler, şirket evlilikleri, Türk şirketlerinin yabancılar tarafından satın alınması nedeni ile daha yük- sek ve yüzde 20 dolayında olduğu sanılmakta- dır. Burada ürkütücü olan, kayıt dışı çalışanlar- la ilgili olarak verilen orandır. DlE'ye göre top- lam istihdamın, yani 21.870 milyon çalışanın yüzde 52.3'ü (11.480 milyon çalışan) hiçbir sosyal güvenlik kurumunun kapsamında olma- dan, devlete bir kuruş bile vergi ödemeden çok ilkel koşullarda çalıştınlmaktadır. Ankara Ti- caret Odası'nın Derin İstihdamRaporu'na gö- re kayıt dışı çalışanların kayıt altına alınması du- rumunda vergı, sigorta primi, işsizlik sigorta- sı primi olarak devlet brüt yıllık en az 13.9 kat- rilyon lira gelir elde edecektir. (Cumhuriyet 15 Kasım 2004, Ekonomi Sayfası.) Aynı kaynak, yanında on işçi çahştıran ve sadece asgari üc- ret ödeyerek kayıt dışı işçı çahştıran bir işvere- nin yılda devletten 26 milyar lira kaçırdığını be- lirtmektedir. Bu resmi bulgular Türkiye'de ça- lışanlann nasıl sahipsiz olduğunu çok açık bir bıçimde ortaya koymaktadır. Kayıt altmda çalışanların örgütlenme duru- muna bakarsak çok ilginç bir durumla karşı karşıya kalınz. 2821 Sayılı Sendikalar Yasası gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan- lığı'nca düzenlenen istatistikler 18 Ocak 2005 gün ve 25705 Sayılı Resmi Gazete'de yayım- lanmıştır. Buna göre 28 işkolunda toplu iş söz- leşmesi yapabilmek için gerekli olan yüzde 10'luk işkolu barajını 50 sendika aşmıştır. Bu sendikalann 2.901.943 işçiyi üye yaptığı Ba- kanlık'ça kabul ve ilan edilmiştir. Bu sayı SSK kapsamında çalışan işçilerin yüzde 58. 37'sini oluşturmaktadır. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böy- le bir orana ulaşılamamıştır. Dolayısıyla bu bir dünya rekorudur ve böyle olduğu için de ista- tistiki bir yalandan başka bir şey değildir. Bu oran ülkemizde sendikalann sahte üye yazımı- nm ve Çalışma Bakanlığı'nın da buna aracılık ettiğinin açık bir kanıtıdır. Ülkemizde gerçek- te sendika ödentısi ödeyen sendika üye sayısı 700 bin dolayındadır ve bu sayı giderek azal- maktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanhğı Ça- lışma Genel Müdürlügü verilerine göre ülke- mizde 2001 yılında 104 işçi sendikası, 49 işve- ren sendikası, 4 İşçi sendikası konfederasyonu ve 1 işveren sendikası konfederasyonu bulun- maktadır. Özellikle işçi sendikalannın bir bü- rünlükten uzak olması, onlann sosyal, ekono- mik ve siyasal sorunlardabirlikte hareket etme- sini ciddi biçimde engellemekte ve bu neden- le hükümetler üzerindeki olası etkileri en alt dü- zeye inmektedir. Oysa sendikalar bir ülkede sosyal adaletin sağlanmasında, gelir dağıhmı- nın sağhklı olmasında en etkili olabilecek ku- ruluşlardır. Türk sendikalan bu amacı gerçek- leştirebilecekleri güçten ve konumdan çok uzak- tadır. Küreselleşme olgusunun ülkemizdeki ser- maye-emek ilişkilerini, Avrupa'da olduğu gibi, çok olumsuz etkilediği tartışmasızdır. Avru- pa 'da da güç yitiren sendikalar kazanılmış hak- lanndan ödün vermeye zorlanmakta ve bu ödün- ler verilmektedir. Bu nedenle toplusözleşmeler sıfır zamla bağıtlanabilmekte, işçiler aynı üc- rete daha çok saatlerle çahşmaya zorlanmak- tadır. Ülkemiz işverenleri kayıt dışı çahşmarun yanında, kayıt içinde işçilerin sendikalardan uzak durmasını ya da sendikalardan istifa et- mesini istemektedir. Bu konuda aykırı bir tu- tum sergileyen ve çalışanların anayasal hakla- rma saygılı Madeni Eşya İşverenleri Sendika- sı'ııın (MESS) yöneticilerinin davraraşını not et- mekte yarar var. Sermaye-emek ilişkilerimizdeki bu olumsuz durumun elbette demokrasimizin gelişmesine de olumsuz yansımalan olacak ve demokrasi varsıllar yaranna işleyecektir. Demokratik ya- pınm çağdaş kurumlar üzerinde yükseldiğini unutmamak gerekir. Bu ilişkileryumağını sağ- hklı kılabilmek için 2821 ve 2822 Sayılı Sen- dika ve Toplu İş Sözleşmesi yasalannın bir an önce değiştirilmesi gerekir. tşverenlerimizin, AB tarafından uygulamaya konulan Avrupa Şirke- ti modelini çok iyi incelemeleri ve çağdaş bir yaklaşımla işyerlerinde sosyal diyaloğu yaşa- ma geçirmeleri gerekir. Değişen dünyada işve- renlerimiz de değişmelidir. Yasa mı, Hile-i Şeriye mi? tbrahim TÜRKEŞ Hukukçu-Fdsefeci Gece yanyı geçtikten son- ra birdenbire havaya yayılan keskin bir amonyak ve çürük yumurta kokusu, bir düğün töreni nedeniyle sahile yakın (Fethiye) tesisin bahçesine toplanmış insanları şaşkına çeviriyor. Herkes ne olup bit- tiğini anlamaya çalışırken bir görevlnin durumu "ola- ğana uygun" bulan açıklama- sı ile gerçek anlaşıhyor: Bu tesis, bütün "aük" ve "ar- tık"lanm, gecenin yansın- dan sonra denize boşaltmak- ta ve bu "çevre suçu", uzun- ca bir zamandır işlenmeye deyam edilmektedir. Ülkemizin tüm kıyıları, "terihser ve "kültürer zen- ginliklerle dolu tüm yörele- ri, ne yazık ki ardı arkası ke- silmeyen bir "çevre" ve "imar" kirliliği saldırısı ile karşı karşıyadır. Yerel yöne- timlerin çok azı, çevre ve imar konulanndaki yetkile- rini, "kamuyaran"ve "ka- UMUTHA! mu hizmetr doğrultusunda kullanabilmektedir. Onları yetkilerini bu doğndtuda kul- lanmakta duraksamaya sevk eden nedenlerden biri, "par- ti çıkarı", "adaın kayırma", "eşraf nüfiızu" gibi "yerel baskı" unsurlan ise de bir o kadar daha öııemli neden, "yetkTlerinin dayanağı olan yasalara, yasa koyucu tara- fından sindirilmiş olan "hi- le-i şeriye" mantığıdır. Hile- i şeriye, yasanın "1901$"™, "özü"nü, "amacı"nı, "for- mül" ve "formalite" düzen- bazlığına boğduran "soysuz- laşmış" medrese zihniyeti- dir. Bu zihniyet, "anayasa" ile engellenen, "yasa" ile "suç" sayılan bir eylemi, ay- nı veya farklı bir yasada yer alan başka bir hükümle "meş- nı" sayabildiği gibi, yasak- ladığı sonucu bir başka yol- dan elde edebilmektedir. Ne yazık ki bu zihniyet, son yıl- lann bütün yasalaştınna ha- reketlerine sinmiş görünmek- tedir. Bir "belediye yasası" çı- karılmıştır, bu yasanın 14. maddesinde "tarih", "kül- tür" ve "tabiat" varlıklannı konımak, belediyelerin zo- runlu görevi olmaktan çıka- nlmış, "belediyelerbunlann korunmasını sağlayabilir" denilmiştir. Oysa, anayasa- nın 63. maddesi "Devlet, bun- ların korunmasını sağlar" demekle, bu konuda "emre- dici norm" koymuştur. Işte "kamu yararı"nı değil, "ranfı ve "imaryağmasrnı ön planda tutan belediyeci- lik anlayışına "meşruluk" kazandırmaya yönelik bir hi- le-ı şeriye örneği. "Haâne arazileri" ile ilgili yasa çıka- nlmıştır, bu yasada 49 yıllı- ğına kiralanmış ve üzerinde "tesjs" bulunan "kıyTların te- sis sahiplerine satılacağı ön- görülmüştür. Oysa anayasa- nın 43. maddesi "kıyTlarda mülkiyeti "devlet"e, "yarar- lanma"yı "kamu yaran"na özgülemiştir. tşte ülkenin kı- yılarını "rant yağma"sına açan belediyecilik anlayışı- na meşruluk kazandırmaya yönelik bir hile-i şeriye ör- neği daha. Fethiye'de beledi- yenin lütfu (!) ile "kıyTya ko- nuşlanan bir tesis, bu "ih- san"a duyması gereken "ve- fa borcu" ile bağdaşmaz bir şekilde, beledıyeyi saf dışı edipkendisi "Hazûıe'ninki- racısı" olabilmişse nedeni buyasadır. Gene "dilleredes- tan" bir Ceza Yasası hazır- lanmıştır, fakat "temel kav- ram"lan ile onlardan ne an- laşılabileceğıni belirlemenin "hukuk tekniği"nden önce "hukukfelsefesi" ile donan- mış kafaların işi olduğu göz ardı edildiği için yüze göze bulaştırılmış, sonunda yü- rürlüğü ertelenmiştir. Bütün bunlar "yasa"dır. Fakat "hukuk" değildir. Hu- kuku yasaya indirgeyen zih- niyet, onun felsefi içeriğini "fornıüT ve "formaüte" dü- zenciliğinde kaybettirdikçe, hukuk adına yapılan iş kaçı- nılmaz şekilde hile-i şeriye- ye ya da Batı'daki adı ile "kazvistik"e dönüşecektir. Bizde yapılan da budur. Içtikleri "anayasal ant" gereği, asıl görevleri "çev- re"yi, "doğa"yı, "orman"la- rı, "layı"ları korumak olan siyasetçilerimiz, çıkardık- lan yasalarla "orman kat- lianu"nı özendiriyor, yeşil alanları "konutalanı"na çe- viriyor, "kıyıyağması''na yol açıyorsa, şimdi onlara sor- mak gerekir. Bir yanda "ko- ruma" üzerine içilmiş ana- yasal ant, diğer yanda "yağ- ma" ve "tahribafa ödün ve- renyasal düzenlemeler! Bir yanda "hortumadamardan gjrdjk" diyen "hamaset", di- ğer yandan hortumcuya ge- tirilenörtülü "af"lar! Bütün bunlar "yasayapma" mıdır, yoksa ünlü "Şark kurnazu- ğTnın simgesi olan hile-i şe- riye midir'' Aras Cargo'dan ESAS'lı hizmetler GERI DONUŞLU KARGO 1 mf u Gönderinizİ alıcısına ulaştınyor, teslim alındı belgesini, imzalanan evrağınızı ya da 2 kg'a kadar olan geri dönecek kargonuzu size geri getiriyoruz. Üstelik gidiş -dönüş tek fatura ve yalnızca +5 YTL'ye... 2K6A KMMR IY7L 0216 538 55 55 www.arascargo.comARAS CARGO, BİR ARAS HOLDİI IG KURULUŞUDUR önemtaşır- PENCERE Çığrından Çıkan Konu... Ermeni soykırımı iddiaları önümüzdeki günler- de Türkiye Cumhuriyeti'nin başına daha büyük bela olacak!.. Çünkü bu savın içeriği artık değişti; şantaj sila- hı mı, intikam aracı mı, pazarlık metaı mı, gelece- ğe yönelik bir tasarımın ilk siyasal adımı mı, belli değil... 1915'te yaşanan "tehcir" olayının bir kıyıma yol açtığı gerçek!.. Ancak bu olgu bir soykırım mı?.. Yoksa dünya haritasının çoğu bölgelerinde yüz yıldan bu yanagözlenen felaketlerden biri mi?.. 'Mu- katele' (karşılıklı kıyım) denen olayın boyutları ve gerçeği ne?.. • Birkaç gün önce gazetelerde, Mustafa Kemal'in 26 Şubat 1921 'de Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit'e verdiği bir demeç yayımlandı... Ne diyordu Atatürk: "- Rus ordusu 1915'te bize karşı büyük taarru- zunu başlattığı sırada o zaman Çarlığın hizmetin- de bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimi- zin gerisindeki Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düş- manın üstünlüğü karşısında çekilmeye mecburkal- dığımız için kendimizi iki ateş arasında görüyor- duk. Ikmal ve yaralı konvoylarımız katlediliyor, Türk köylerinde terörhüküm sürüyordu. Bu cina- yetleri işleten, saflarına eli silah tutan tüm Erme- nileri katan çeteler, silah ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlehn sulh zamanından itibaren ken- dilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmaz- lıklardan istifade ve bu maksada matuf olarak bü- yük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinde yapıyorlardı." 26 Şubat 1921 'de şöyle konuşuyor Mustafa Ke- mal: "- Ingilizlehn sulh zamanında ve harp sahasın- dan uzak olarak Irlanda 'ya reva gördüğü muame- leye kayıtsız kalan dünya efkârı, almaya mecbur kaldığımız tehcir kararı için bize karşı haklı itham- da bulunamaz. Iftiraların aksine, tehcir edilenler hayattadır ve bunlardan ekserisi Itilaf Devletleh bi- zi tekrar harp etmeye zorlamasalardı, evlerine dönmüş olurlardı." Tarihe dikkat!.. Mustafa Kemal Paşa 26 Şubat 1921'de konu- şuyor.. 1915: Tehcir.. 1917: Bolşevik DevrimL 1921: Ankara'da konuşan Kemal Paşa, 23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi'nin reisidir... Tehcir'den sonra Ermeniler Suriye ve Lübnan'a doğru zorunlu olarak göç etmişlerdi; Ingiltere'nin başını çektiği Itilaf Devletleri "Türkiye'yi savaşa zorlamasalardı" dönerler miydi?.. • Bugün bu tür soruların olumlu yanıtlar yerine tartışma getireceği bellidir; yenilgiden sonra işgal edilen Anadolu'da Ingiliz, Fransız, Italyan ve Yu- nanlıların neler yaptıklarına ilişkin kapsamlı irde- lemelere de gerek var... 1912 Balkan Savaşı'ndan 1922'ye dek 10 yıl sürekli ateş çemberinde yaşayan Türklere Ba- tı'dan yansız gözlerle bakılması olanaksız... Ancak gün geçtikçe bu olanaksızlık yoğunlaşı- yor; düşmanlık, kin ve nefret tohumlarını dıştan ve içten ekmekte kimileri birbirleriyle neredeyse ya- rışıyorlar... f^^ ÜMOTKA! Axess ile iflerİAİi 50 her f ha-f+û içi 4 çekili* Kakkı Ahmet Ozer "Cumhuriyet Sürecinde Toplumsal Kesitler ve Şiir" 12 Mayıs 2005 Perşembe 18.30-20.00 umsag Toplantı Salonu GAZETECILIK Pans Caddesi No- 14 Kavaklıdere - Ankara Tel- (0312) 417 77 20 pbx Faks: (0312)417 57 46 e-posta:[email protected] wwwumag.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle