Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NİSAN 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Kundaklananlar
Köy Enstitülü emekli öğretmen Ab-
dullah Kaygısız, acılı yaşamöyküsünü
kitaplaştırdığı "Ateş Çembe/f'ndeTür-
kiye öğretmenler Sendikası'nın (TÖS)
1968 Kayseri kongresine düzenlenen
saldırıyı anlatır. Kışkırtılmış ve çoğunlu-
ğu işçi ile çıraklardan oluşan bir grup,
kongrenin düzenlendiği salonu kundak-
lamaya çalışmaktadır.
Benzin buharı ve duman ortalığı sa-
rarken, dışarıda saldırganlar ellerinde
sopalar ve kesici aletlerle beklemekte-
dir. Köy Enstıtüsü kökenli TÖS Başka-
nı Fakir Baykurt ve arkadaşları, ellerin-
de kırılmış sandalye ayakları, üstleri baş-
ları paramparça, kendilerini korumaya
çalışmaktadırlar.
Aniden saldırganlardan biri salondan
içeri girer. Abdullah Kaygısız, o anı ve
sonrasında gelişenleri şöyle aktanr "Sal-
dırganın elindeki kesici aletler alındı ve
biryere oturtuldu. Soluksoluğa nefes
alıyordu. Kırılan buzdolabından çıkarı-
lan birsan Frukoyu ağzı kuruyan insan-
larbımryudum alaraknefes almaya ça-
lışırken, Fakirmüdahale etmişti. 'Dost-
lar, bu işçi kardeşimiz bizden dahayor-
gun, bakın kan ter içinde. Lütfen bu ar-
kadaşa verelim o içsin, biraz susuzlu-
ğunu gidersın' dedi. O işçi Fruko şişe-
sini dikip son damlasına kadaryudum-
larken Fakir'ın 'Iç yavrum iç, sen bura-
ya gelmedin, seni buraya gönderdiler'
sözünü hiç unutamam."
Yarın kuruluş yıldönümünü kutlaya-
cağımız Köy Enstitüleri yalnızca kapa-
tılmakla kalmamıştır. Omuzlarında hep
soaımlulukyükütaşımış, insancadeğer-
lerle yüklü bir öğretmen kuşağı da kun-
daklanmıştır.
Hekimlenin çığlığı
Hekimlerde bıçak kemiğe dayandı
demek! TürkTabipleri Birliği'nin (TTB) "Ar-
tık Yeter!" başlıklı duyurusu, kendi de-
yimleriyle adeta bir "Nereye kadar?"
çığlığı: "Bu çağrı; kurumların çökertil-
masiyetmezmiş gibieğitim hastanele-
rindeki3 bin uzman, başasistanı birge-
cede sürme girişiminde bulunarak, ku-
rum hekimliklerinde görevyapan 5 bin
meslektaşımızın gsleceğini belirsizleş-
tirerek, 45 bin 100pratisyen hekimin en
azından yansını işsizliğe, diğar yarısını
ise günde 24 saat 7 gün çalışmaya zor-
layarak, Kamu PersonelKanunu ile tüm
hekimler ve sağlık çalışanlanna iş gü-
vencesizsözleşmeliistihdamı esas ala-
rak, dahası hekim ve sağlık çalışanları-
nı asgari ücretin 3 katına kadar ücret-
lerle, birkaç aylığına taşeron firma işçi-
lerine dönüştürmeye çalışarak, çalış-
ma ortamımızı tahrip eden sevgisiz,
hürmetsiz uygulamalara ıtirazımızdır."
Hekimler ne istiyorlar?
Sürgünlerin önünü açan Atama ve Na-
kil Yönetmeliği'nin ilgili maddelerinin
kaldırılmasını istiyorlar. İş güvencesiz,
sözleşmeli istihdamı sağlayan "Kamu
Personel Kanunu" taslağı dahil tüm gi-
rişimlerin durdurulmasını istiyorlar. Insan-
ca yaşayabilecek, adil bir ücretlendirme
polıtikasının sağlanmasını istiyorlar. 15
yeni tıp fakültesi açma girişimlerinin dur-
durulmasını istiyorlar. Sağlığı birhakol-
maktan çıkarıp kişilerin sorumluluğuna
bırakan "genelsağlık sigortası kanun ta-
sarısının" geri çekilmesini istiyorlar...
Hekimler ne yapacaklar?
Acil hizmetler ile çocukların, hamile-
lerın, diyaliz hastalarının, yoğun bakım
hastalarının ve kanserli hastalann acil ol-
masa bile her türlü tıbbi tedavisi aksa-
tılmamak koşuluyla, yanı "iyi hekimlik"
sorumluluğunu unutmadan 21 Nisan
Perşembegünü mesleklerine, gelecek-
lerine ve sağlık hakkına sahip çıkacak,
dolayısıyla hızmet sunamayacaklar!
Yani hekimler, 21 Nisan'da g-ö-rev
yapacaklar.
IŞIK KANSÜ
Oyun belliTBMM Başkanı Bülent
Arınç'ın, Meclis'te 1995'te
okunan "Yunanistan'ın
Ege'de karasularını 12mile
çıkarmasının savaş nedeni
sayılacağına" ilişkin bildirinin
artık kaldırılması gerektiği
yolundaki açıklaması yakla-
şık bir haftadır tartışılıyor.
Dışişleri'ndeki kimi kay-
naklara bakarsınız, Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül,
Arınç'ın sözlerine katılmıyor.
Abdullah Gül'ün açıklamala-
rına da bakarsanız, Dışişle-
ri Bakanı "ortadan" gidiyor:
Iç kamuoyuna "Türkiye'nin
Ege sorunlarıyla ilgili tavrı
bellidir ve bunda da herhan-
gi bir değişiklik söz konusu
değildir" derken, To Vima
gazetesine verdiği demeç ile
de Yunanistan'a "TBMM
Başkanı'nın tavrı, Meclis'in
ve halkın duygularını ortaya
koyuyor" iletisini gönderiyor.
Olup biteni sanırız en açık
biçimde DYP Genel Başka-
nı Mehmet Ağar yorumla-
dı: "Anlaşılan odur ki, hü-
kümet, tıpkı Kıbrıs konusun-
da olduğu gibi, AB ile sür-
dürdüğü tavizci müzakere-
ler sonucunda, Yunanis-
tan'ın taleplerini de kabul
etmek hususunda baskı al-
tındadır. Bu baskı sonucu
şimdi kendi yapamadığını
Sayın Meclis Başkanı'na
söyleterek kamuoyumuzda
bir tartışmayı başlatmak ar-
zusundadır."
Kanatsız Demokrasi
UĞURCANKOÇAK
O kadarfarksızlar ki birbirlerin-
den, hangi milletvekilinin hangi
partiden ayrılıp neden diğerine
gittiği sorunsal olarak sadece "li-
deri sevmemek", "başbakanla
görüşememek", kısaca "adam
yerine konmamak" gibi bahane-
lerle açıklanabiliyor. AKP'den ay-
rılanları bir kenara koyun. Bu par-
ti aynı Özal'ın partisi gibi bütün
yurt çapında çıkar ortaklığı kur-
muş, bir iki sermaye grubunun
menfaatları ile bütünleşmiş mih-
raklartarafından rengine, geçmi-
şine, ırkına, cinsine bakmadan
ama eski partilerden özenle se-
çilmiş kişilerden oluşturulmuştur
ve yine ANAP gibi elbette bu par-
ti de toplum içinde "misyonerlik
görevini" tamamlayınca veya tü-
müyle deşifre olunca dağılıp gi-
decektir. Bu çok partili rejime geç-
tiğimizden beri böyledir. Demok-
ratik rejimlerde pek yadırgana-
cak bir durum değildir bu, çün-
kü sonuçta demokrasi "sınıflar
arası dengeyi" ve hatta uzlaş-
mayı sağlayan rejimdirtanım ola-
rak.Sermaye yani para, yönetti-
ği kişileri kendi konjonktürel ko-
numuna göre şekillendirir, kulla-
nır veya bir kenara iter. 200 yıllık
Batı demokrasisi iki savaş arasın-
da geçirdiği deneyimlerle bunu acı
şekilde halkın kendisine ödetmiş
ve sağ-sol bölünüşünü "pazar
ekonomisinin" cangılında dene-
tim altına almıştır. Her iki kesim
de bu ekonomik yapının ürünü ol-
dukları gibi sonucu olmak ve can-
gılı yönetmek görevini de üstlen-
mişlerdir. Sosyalizmden çark
edenler ise aynı ekonomik yapı-
nın yönetimine "soldan"talip olan
"sosyal demokrat" aktörler ola-
rak kendilerine rol biçmişlerdir.
Bizdeki durumun da hiçbir şekil-
de bu şemadan ayrıklığı yoktur.
Fark sadece sermayeye hizmet
aşkıyla" yanıp tutuşan oyuncula-
nn değişmesi yerine tümüyle par-
tilerin değiştirilmesidir. Arada bir
ordu hizaya gir komutu verir, ba-
zılannı da genel istek doğrultusun-
da bir kenara iter ama "para" yö-
neteceği yönetici insanları kendi
bildiğince seçtiğinden adı değiş-
mişleryeniden işbaşına gelebilir.
Bu politikalar sonucu ya "5
sente muhtaç" duruma girmişiz-
dir ya da "borç faizi ödemek için
hiçbirkuşağın ömrüyetmediğin-
den torunlarımızın torunlarına
milyonlarca dolarlık cirolar" yap-
maktayızdır. Sosyal demokrasi-
nin ise sağcı aktörlerden hiçbir far-
kı yoktur. Hepsi tek tek "iyi nite-
likli" olan bu insanlar sağcı bir
görüşe göre organize olmuş par-
tilerde bir araya gelerek, bazen
sosyal demokrat, bazen demok-
ratik sol, bazen Anadolu solu, kı-
saca sağdan gelip solcu olmaya
kalkışan hilkat garibesi partiler
kurar veya böylelerine girerler.
Türkiye'de çok partili rejime
geçildiğinden beri bu oyun böy-
le oynanacaktır denilerek tüm si-
yasi aktörlere ezberletilmiştir. Bu
ezberin bozulduğu tek durum 27
Mayıs sonrasında kurulan Mec-
lis ve yapılan anayasa olur. 61
Anayasası ile aralanan kapıdan
içeri biraz olsun gerçek demok-
rasi ışığı girmiş, seçim sistemi ve
siyasi partiler kanunu değişmiş;
halkın tüm kesimlerinin ve bir tek
oyun bile değerlendirildiği bir se-
çim sistemi sayesinde asılmak-
la,boğdurulmakla, yasaklanma-
larla, hapislerle budana budana
güdükleşen ve artık yeşeremez
denilen sosyalist sol Meclis'e yüz-
de 3 gibi bugüne göre bile iyi sa-
yılabilecek bir oranla girmiştir.
Gerçekdemokrasinin bu süreç-
te tüm ezberleri bozduğu ve de-
mokrasinin gerçekleşeceği ilk
mekân olan Meclis'e demokra-
tikkalite" kazandırdığı bilinmek-
tedir. Gerçek anlamı ile sol düşün-
ce kapitalist pazar ekonomisinin
yarattığı sosyal dengesizliğin çö-
zümünü bulacak yolları açmak-
tır. Bu noktada önce sosyal de-
mokratlaşarak, ardından demok-
ratik sollaşarak, ardından sıra-
dan ve baskıcı birdevletçiliği be-
nimsemiş "tehlikeli" bir sol ola-
rak kapitalizmin yollarını temizle-
meye girişmiş bir orta-soldan
bahsetmediğimiz ortadadır.
Demokrasi ancak böylesi olu-
şumların Meclis'te temsil edilme-
si ile olanaklı olacaktır. Bundan na-
sıl bu kadar emin olabildiğimiz
sorusunun yanıtı ise TlP'in 40 yıl
öncesinden dilegetirdiği heryan-
lışın faturasının bugün nasıl bü-
tün millete ödetildiğini yaşıyor ol-
mamızda kendini bulmaktadır.
Geçenlerde yazdığımız gibi ABD
bu ülkenin topraklarını işgal altın-
datutuyor diyerek bayrak açma-
mızı eleştirenler şimdi bu ABD
üslerini Pentagon'akullandırmak
için istedikleri rahatlıkta davra-
namıyorlar çünkü bizzat halkın
kendisi bunlara engel oluyor. Do-
ğu mitingleri ile Kürt sorununa ilk
kez akla uygun çözüm yollarını
öneren TlP'in demokratik açılım-
larını dinlemeyenler şimdi çok
daha ağır bedelleri "Türk"üy\e
"Kürt"üy\e yoksul halkları birbi-
rine kırdırarak gene demokrasi-
ye ödetiyorlar. Bu örnekler abar-
tısız yüzlerce örnekle çoğaltılabi-
lir. Ama esas olan gerçek anlamı
ile sol bir parti bu Meclis yaşamı-
nın içine girmezse bu demokra-
sinin sürekli yerlerde sürünmeye
devam edeceğidir. Unutmamak
gerekir ki kamuoyu yapıcısı ola-
rak çalışan sivil toplum örgütle-
rinin vazgeçilmez varlığı siyasi
anlamda temsil niteliği kazan-
mazsa gün geçtikçe güçlenen
orta sınıf ideoloijleri "din" ya da
"milliyetçilik" kisvesi altında ta-
lep karşılayıcı olarak ortaya çı-
kacaktır. Işin ikinci yönü ise böy-
le bir sol partinin olmaması ne-
deniyle binde 3 oranını bile ya-
kalayamamış bir solun nasıl Mec-
lis'e gireceği sorusudur. İnsan-
lar ancak kendi düşüncelerini
Meclis'te temsil edebilecek bir si-
yasi sisteme sahip, bir siyasi par-
tiler ve seçim kanununa sahip-
seoylarını düşündükleri gibi dü-
şünenler için kullanacaklardır.
Yoksa istikrar sağlamak üzere
yüzde 10'luk barajların ardından
yürütülen bir siyasi ortamda "oyu-
ma zarar gelmesin" diyerek is-
temedikleri bir partiye oy veren
ya da son seçimlerde görüldü-
ğü gibi yüzde 45'i sırf bu neden-
le oy vermeye bile gitmeyen in-
sanları düşünecek olursak bu
seçim sistemini savunmanın ve
hatta içinde yeralmanın demok-
rasiye hiçbir katkı sağlamaya-
cağı ortadadır.
Erken seçim laflarının telaffuz
edildiği şu günlerde bu işin sınır-
larını zorlamanın ve Meclis'te ger-
çek bir sol parti olmasının bir yo-
lunu bulmak için yazmaya ve dü-
şünmeye devam edeceğiz anla-
şılan. +
Yerel Yönetimler Araştır-
ma Yardım ve Eğitim Der-
neği'nin (YAYED) yayımladı-
gı "Bölge Kalkınma Ajans-
lan Nedir, Ne Değildir" baş-
I1K.J1 kitap, Türkiye'nin başı-
na geçirilmek istenen olası
"çuval"\ar\ açığa kavuştur-
mak açısından çok dlkkat
çekici.
örneğin, YAYED Başka-
nı Deniz Sayın kitaptaki
makalesinde "Amaç ve kat
edilen yol, halktan gizlen-
mektedir" demiş ve uyarı-
Ozerk bölge çuvalı
larını peş peşe sıralamış:
"Hizmet ve görev alanlan
saytlarak sınırlandınlmış;
uluslararası antlaşma ve
şartlarla sınırları yumuşa-
tılmış, yetkileh eritilmiş bir
merkezi idarenin; yasama
yetkisi sınırlandınlmış ulu-
sal yasama meclisinin bu-
lunduğu biryerde ve üste-
lik Dünya Tîcaret örgütü,
Dünya Bankası, IMF ve
OECD gibi küresel örgütle-
rin 'vesayeti' aitındaki bir
devlette özerk bölge ida-
relerini yeniden değirlen-
dirmekgerekmektedir. Böy-
le biryapıyı göz ardı ede-
rek; özerk bölge idareleri-
nin norm koyma yetkisinin
sınırlı olduğunu söylemek,
bölge anayasasının olma-
ması nedeniyle özerklikle-
rinin yeterli olmadığından
söz etmek; bölgelerin ulu-
sal mecliste temsil edilme-
yişini dayanakyaparaküni-
ter yapının sürdüğünü söy-
lemekyeterliolmayacaktır.
Yeni dünya düzeninde,
özerkbölge idareleri ve bu
yapının siyasal etklleri ye-
niden sorgulanmalı, değer-
lendirilmelldir."
Deniz Sayın, fazla yoru-
ma girmeden tepemizdeki
çuvalı göstermiş, "Çuval-
lanıp çuvallanmamak eli-
mizde" der gibi...
KÎM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakditurk.net
__-:—- £^p—1^1==.
ÇtZGtLİK KÂMtL MASARACI kamilmasarach"mynet.com
t
HARBt SEMİHPOROY semihporoyi'i yahoo.com
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BIUUN hayatepik(wmynet.com
Ç0CU6UMU ANCA SEN
*' ÎYİ EDERMİ$SİN
C 7 DOKTORHANIM AbhA,
SCAHtUYE DÖNEMİ 6ÎBt
s--' iAÇILIP SAÇ11MASAN
tYtYDtl..
TARtHTE BUCÜN MÜMTAZARIKAN 16 Nimuı tvurw.mumtas-arikan.com
YAZAR ANATOLE FRANCE
fr/. ÖZEL
SAGNAK
NtLGÜN CERRAHOĞLU
AB'ye Veda mı?
Brüksel'de, 17 Aralık zirvesini birlikte izlediğim Avru-
palı gazetecilerden biri aradı dün: "Ne oldu? Bu iş bit-
ti ml?" diye...
"Bunu da nerden çıkardın?" diyemedim. Dinledim sa-
dece. Zirve koridorlarında birlikte koşuşturduğumuz
meslektaşım devam etti:
"Aradan yalnız dört ay geçti. Bambaşka bir ülke var
karşımızda. 17 Aralık öncesinde Türkiye'de Kopenhag
kriterleri ve reformlardan başka şey konuşulmuyordu.
Erdoğan, Gül, sanayiciler, aydınlar, basın yekvücut
'Avrupa'dan tarih almaya' kilitlenmişti. Kamuoyu, ko-
ro halinde bu projeyi destekliyordu. Yapılan tüm kamu-
oyu yoklamaları yüzde 70 ağırlıkla, Türkiye'yi Avru-
pa'nın enAB 'ci ülkesi gösteriyordu. Bu kadarkısa sü-
rede her şey nasıl değişti? Avrupa nasıl buzdolabına
kaldırıldı ve unutuluverdi? TürkiyeAvrupa'dan uzaklaş-
mak için elinden gelen her şeyi yapıyor şimdi!"
Boşa alınmış araba gibi
Avrupa başkentlerinde şaşkınlık ve tepki yaratan tüm
gelişmeleri sonra art arda sıraladı Avrupalı meslektaşım:
"Hükümetbaşmüzakerecikonusunda ipe un sermek-
le işe başladı. Ankara'daki ilk troika toplantısı, kadın~
lann meydan dayağından geçirilmesiyle karşılandı. Da-
yağın yarattığı şok, en yüksek mercilerin ağızlarından
Türkiye'ye iletilirken, bu kez de piyasaya gazetecileriçin
ağırhapis cezaları öngören bir TCK çıktı. Karikatürist-
ler dahil önüne gelen gazeteciye dava açan Erdoğan;
mesleklerini icra eden basın mensuplanna 'Avnıpa'ya
servis yapıyorsunuz, ülkeyi ispiyonluyorsunuz' diye
gözdağı vermeye başladı. Hükümeti sorumluluğa da-
veteden TÜSİAD'ı 'işinize bakın' diyepayladı. Yetme-
di, Orhan Pamuk'ı/n kitaplannın toplatılması gibi fa-
şizan önerilerle gündeme gelen devlet görevlilerine
karşı hiçbirişlem yapılmadı. Türkiye'de neler oluyor?'
derken Trabzon daki linç teşebbüsü patlak verdi. Sal-
dırganlar yerine kurbanların tutuklanması, bardağı ta-
şıran son damlaydı. Absürt bir Kardak krizi de cabası.
Şok üstüne şok. Nereye kadar? Neyapmak istiyorAn-
kara?".
Bilsek! Biz de bu sorunun cevabını arıyoruz: "Anka-
ra ne yapmak istiyor?"
Meseie Brüksel'in 17 Aralık'ta verdiği "ucu açık" ya-
nıtsa, tepki böyle gösterilmez. Komisyon'un 6 Ekim ra-
pomnda,Türkiye'yesunulan7(vavpaperepeM///n/h"sı-
nırları belliydi. Perspektifin muğlaklığı, Ankara'yıtatmin
etmediyse, yapılacak şey, "şartların kabul edılmez ol-
duğunu" mümkün olan en seri tavırla Brüksel'e iletmek-
ti. 17 Aralık'ta müzakere tarihi alınamazdı belki ama
AKP hükümetinin içerde, dışarda saygınlığı ve inandı-
rıcılığı artardı.
Başlıca tasaları, "uygarlık çatışmasını bertaraf et-
mek" olan AB çevreleri iseerya da geç, Türkiye'nin önü-
ne daha makul bir öneriyle gelmek zorunda kalırdı.
Ankara kriterlerinin ne olduğu anlaşıldı
AKP hükümeti oysa bunun tam tersini yaptı. Brük-
sel'in "bon pour l'orient" (Şarka yeter) şartlarını; olabi-
lecek en alaturka tutumla yan cebine attı. "Tarih alalım
da sonrası Allah kerim!" diye düşündüler.
Bu bir yandan ülke içindeki AB karşıtlarının elini
güçlendirirken; AKP içindeki çözülmeler ve tereddüt-
lerdearttı. Iktidarpartisinden kopmalar başladı. "Dö-
nüşü olmayan biryola giriyoruz. Acaba doğru bir iş
mi yapıyoruz?" şeklinde kuşkular ortaya çıktı. Ve AB
projesi sahipsiz kaldı. AB yolundaki Türkiye şimdi boş
vitese takılmış bir araba gibi son sürat duvara doğru
gidiyor.
17 Aralık arifesinde Erdoğan hatırlayacaksınız: "Ta-
rih almazsak dünyanın sonu değil. 'Kopenhag kriterle-
rini Ankara kriterleri' yapar, yolumuza devam ederiz..."
diyordu. Aradan geçen dört ay içinde "Ankara kriterle-
rinin" ne olduğu anlaşıldı. AB projesinin boşlanmasıy-
la birlikte ortalığı hemen bir "derin devlet" muhabbeti
aldı. "Derin devleti" yakından, içerden tanıyan tanıklar,
reçeteyi verdiler:
"Boşluk doğarsa durumdan vazife çıkartan derin
devlet devreye girer!"
Işte "teM/Were"dayananAByolculuğu, bu kadar olu-
yor. "Uygarlıkprojesidir" öerken, projeye sahip çıkacak
bir siyasi sınıf ve devlet adamı lazım. AKP'nin "projesi"
kısa soluklu "taktikle" sınırlıymış; generalleri devre dışı
bırakmak, dine yer açmak ve oy avcılığından ibaret bir
"taktik"m\ş meğer. 17 Aralık'tan bu yana geçen dört ay,
bu açıdan çok öğretici oldu.
Avrupa'nın "bon pour l'orient" şartları ile "Ankara
kriterleri" arasında sıkışıp kalmak... Ne kötü kader!
BULMACA SEDATYAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/Civanperçe-
mi bitkisinin,
yalnız Ulu-
dag'dayetişen
beyaz çiçekli
bir tüm. 2/Sı-
vas'ınbirilçe-
si... fskambil-
deki dört
renktenbiri.3/
Mayalı ha-
murdan yapı-
lan ve sac üze-
nndepişirilenbirtür
yufka. 4/ Mikroskop
camı... tçine süt sağı-
lankap. 5/Dumanle- 3
kesi... "Bir — sesi
duymaya göreyim /
İki gözüm iki çeşme"
(Orhan Veli). 6/ Ka-
tılmış, ulanmış par- 8
ça... llgieki... Iticine- 9
den, güdü. 7/Lozan Antlaşması'nın yapıldıği sa-
ray... Yabanıl hayvan bannağı. 8/Yankı... Tayin. 9/
Eskiden dervişlerin başlanna giydikleri, tiftıkten
yapılmış takke.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Halk dilinde anason bitkisine verilen ad. 2/Kir-
li ışler yapan bir örgütün başı... Dantel ya da na-
kış ipliği yumağı. 3/Ürenin kanda birikmesi so-
nucu ortaya çıkan hastalık... İnci Aral'ın bir roma-
nı. 4/Parlak kırmızı renkte bir süs ta$ı... Kayak. 5/
Konut... Gözü kapall inanılan düşünce; dogma. 6/
Bırpeygambere inanan insanlannrümü... Hitit. II
Eskiden şairi bilinmeyen şiirlenn altına yazılan söz-
cük... Bir zaman birimi. 8/"— derdim var birbi-
rinden seçilmez / Bir ayrılık bir yoksulluk bir
ölüm" (Karacaoğlan)... Bir şeyi unutmamak için
parmağa bağlanan iplik. 9/ "Anna —": Tolstoy'un
ünlü romanı.