08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Haydi AB ile Masaya! 3 Ekim 2005'e ne kaldı? Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ni tanımaya söz verdik mi, vermedik mi? AB'ye girebilmek koşullarını gö- rüşmeye başlayacak mıyız, yoksa başlamayacak mıyız? Daha, bir temsilci bile atayamadık? AB'Iİ- lerle baş başa oturup tartışacak, AB isteklerini uy- gulamanın yollarını arayacak mıyız, yoksa konuyu boş sözlerle geciktirecek miyiz? Adamlar işin ucunu bırakmıyorlar! Ikide bir ülke- mize geliyorlar, soruyorlar, bakanlarımızı sigaya çe- kiyorlar; ne duruyorsunuz, yoksa AB'li olmaktan vaz mı geçtiniz? Gide gide konu AB'den yana görün- mek gibi bir oyun biçimine dönecek.. Herkes an- layacak ki, AKP'nin, AB'ye üye olmak için bazı ya- saları gerçekleştirmek çabası, kendi özel hesabı- na bir çalışmadan başka bir şey değilmiş?.. AB istiyor, dediler; önce askerin sesini kısmak is- tediler. Hangi asker, yurt, ulus, bağımsızlık konu- larında bir şeyler söylediyse, uyarılar yapmaya kalk- tıysa türlü yollardan susturulmaya çalışılmadı mı? Koca koca komutanlar sudan bahanelerle kamu- oyunda güç durumlara düşürülmek istenmedi mi? Türkiye her şeyden önce askerine güveniyordu. Halka sorulduğunda en çok güvenilen kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu ortaya çıkmıyor muy- du? Bir de şu günlerde sorsalar, ne gibi bir yanıt alınabilir? Elbet yine de Türk askeridir güvencemiz. Başka kime güvenelim?.. AKP'ye mi, onun hü- kümetine mi, bakanlarına mı, turist gibi gezip do- laşan Başbakan'ına mı? llk günden beri aklı erenler biliyorlardı, yazıyor- lardı, söylüyorlardı AKP'nin, AB'ye girme istekleri bir oyundur diye!. AB'nin de, kendi özel çıkarı adı- na bu tutumu değerlendirmesinin aynı oyun oldu- ğunu!.. Bayramlarettik, meydanlan dolduruptaşırdık, kut- lamalar!.. AB'ye gidiyoruz, işte söz verdik, baglan- dık, onların da iznini aldık, 3 Ekim'de görüşmeler başlayacak. AB'nin bizden istediklerini bir birtar- tışacağız, görüşeceğiz. önce Rum Kıbrıs'ın varlı- ğını kabul edeceğiz! Türk Kıbrıs'tan vazgeçece- ğiz!.. Daha ne istiyorlarsa, hepsini!.. Din dersleri kalk- sın mı, diyorlar; nüfus kâğıtlarında din bölümü ya- zılmasın mı, diyorlar; sendikaların, özgürlüklerin, ka- dın haklarının güçlendirilmesini mi istiyorlar; işimi- ze geleni isteriz gelmeyeni gerilere atarız mı? Avrupa Birliği niye Türkiye'yi arasına alsın? Film- lerde, yerlerde sürüklenen kadınlarımızı görmüyor- lar mı? Her işimizin sahte ya da sanal olduğunu bil- miyorlar mı? Hangi Batı ülkesinde içkiden insan- ların öldüğü görülmüş? Hangi uygartoplumdabir başbakan "Kitap okuyan arkadaşlar sefalet için- de" buyurmuş? Hangi toplumda işlerinden atıl- mak istemeyen emekçilerle devletin güçleri karşı karşıya getirilmiş? Haydi, AB ile görüşme masasına!.. Hani AB'li ol- mak istiyordunuz, buyrun tartışmaya!.. Yoksa, vaz mı geçtiniz? "Bizbizeyeteriz" mi diyorsunuz? Biz- leri uyuttuğunuz gibi, yabancıları da uyutacağınızı mı sanıyorsunuz? Ulusal Bilinç, Dil ve Aydm Kimliği "Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır." Prof. Dr. CengİZ ERTEM Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi D ünyanın pek çok yöresinde nimser. Yaşadığım şu çarpıcı örneği verme- yoksulluğun pençesinde yaşa- ma tutunmaya çalışan milyon- larca insan var bugün. UNI- CEF'in son raporlanna göre BURSA CUMOK'TAN ÇAGRI MUSTAFA BALBAY'LA SÖYLEŞÎLÎ KAHVALTT Sen gelmezsen bir eksiğiz! Yer: Kafe Espri, Çekirge Cad. Artış Apt. 9/8 Bursa (SSK tl Müd. - Kıcı Otel arası) Tarih: 12 Mart 2005 Saat: 10.30 tletişim: ADD Bursa Şubesi Tel: (0224 223 83 68) Çağdaş Eczacılar Derneği Tel: (0224 256 50 25) Halıl üvalı Iel: (0536 930 53 38) Ali Yeniay Tel: (0505 776 14 54) Ederi (Kişi Başı): 10YTL dünyadaki çocuklann yansı açlık, savaşlar ve AIDS yüzünden ölüm kalım savaşı ve- riyor. Her gün 29 bin çocuk önlenebilir has- talıklardan ölüyor. Bu ömekleri aynntılı bi- çimde artırmak olası. Zaten hepimizin ko- layca ulaşabileceği gerçekler bunlar. Gü- nümüz dünyasında savaşlar, haksızlıklar bitmedi. Bu olumsuzlukların nedeni olan sömürü düzeni tüm acımasızhğıyla sürüyor. Yayıl- macıhk hız kesmedi. Anamalcıhk, yabanıl- hğından (vahşetinden) bir şey yitirmedi. 19. yüzyılda gemi azıya alan Batı sömürgecili- ği ve yayılmacıhğı günümüzde biçim değiş- tirerek "çağdaş sömürgecilik" ya da "yeni sömürçecflik" adı altında sürmektedir. ''Çağ- daş'' ya da "yeni sömürgedlik''te sömürge- ci devletler başka ulusların topraklannı ele geçirmeden de, kancayı takmak istedikleri toplumlann ekonomilerini, kültürlerini ve en önemlisi dillerini egemenlikleri altına alıp yozlaştırarak o uluslan yine sömürgeleşti- rebilmektedirler. Siyasal açıdan sömürge olmaktan çıkmış ülkelerde de tehlike geç- miş sayılmaz. Sonaylarda, Fildişi Sahili'nde bunun bir örneği yaşandı. Bu ülkedeki si- yasal çalkantılar sırasında gerillalar, Fran- sız üssünde dokuz Fransız askerini öldürdü- ler. Bu tür olaylarda başka devletlere, eyle- me geçmeden önce diplomatik çözümü öne- ren Fransa, hemen ertesi gün, herhangi bir resmi yazışma ya da diplomatik ilişkiye ge- rek duymadan otuz Fildişi Sahili insanını gö- zünü kırpmadan öldürebilmiştir. Bu olay basınımızda yok denecek kadar az yer aldı. Neden çekiniyoruz? Batı dünyasının toplu kıyım boyutuna varan eylemlerini ayrıntıla- nyla halkımıza duyurup niçin tartışma or- tamına taşımıyoruz? ABD Irak'taki yabanıl yüzünü saklamaya bile gerek duymuyor. Ama biz, bunu, ulus çapında korkusuzca ir- deleyemiyoruz. Başta ABD olmak üzere, sömürgeci-yayılmacı güçler "yenisömürge- cilik" biçimleriyle dünyayı yönetip yönlen- diriyorlar. Batılı güçler kendi düzenlerini kurabil- mek için dili ve kültürü bir araç olarak kul- lanmasını çok iyi bilirler. Dilin ve kültürün yozlaşıp değişmesiyle insanın kafa yapısı- nın, algılayış ve davranış biçimlerinin deği- şeceğini çok iyi bilirler. Sömürgeciliğin alt- yapısının hazırlanmasında hedef toplumun dilinin ve kültürünün sömürgecinin çıkarla- rı doğrultusunda biçimlendirilmesi temel il- kedir. El atılan toplumdaki dilsel ve kültü- rel yozlaşma giderek öyle bir noktaya vanr ki toplum kendi kimliğini yitirir, kendi de- ğerlerine yabancılaşır, kendisini sömürenin öğretilerini, düşünce yapısını ve davranış bi- çimlerini kendi öz değerleriymiş gibi be- dengeçemeyeceğim: Ankara'da Atatürk Bul- van üzerinde bulunan şimdiki Büyük Çar- şı'nın yerindeki, eskiden kentın en gösteriş- li sineması olan Büyük Sinema'da izlemiş ol- duğum, Kore savaşlarını konu edinen bir Türk filmini anımsıyorum. Baş oyuncu Ay- han lşık, üzerinde sivil giysisiyle, yardım ettiği Koreli bir kadının, filmin sonlanna doğru, bu yardımlarından dolayı kendisine "öyleyse sen bir Türk subayısm" dıye sorma- sı üzerine gömleğini, düğmelerini kopanr- casına açıp içindeki Amerikan bayraklı fa- nilasını göstererek "Hayır, şerefli bir Ame- rikan subayı" diye haykırdığında, salonun bu sahneyi nasıl alkışladığına, daha o yeni yet- me çağımda, şaşkınlıkla tanık olmuştum. Geçmiş yıllarda, New York'taki özgürlük heykelinin ülkemizdeki ortaöğretim kıtap- larına kapak resmi yapılması ıstenirken bu- nun uzun sürede nasıl bir sonuç doğuracağı düşünülmüş müydü acaba? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi ve ulusal dili Türkçe, köklü bir tarihe ve kül- türe sahip bir toplumun dilidir. Bu nedenle sağlam temeüer üzerinde durmaktadır. An- cak bu temellerin yıpranmaması için çaba gös- terilmesi gerekir. Dışa bağımlı toplumlar bu bağımlılıklannı kırıp kendi yollannda iler- leyemedıkleri sürece, zaman içinde yozlaş- maya, o toplumu oluşturan insanlar da top- lumun bütünlüğünü sağlamaktan uzak, ken- di çıkarlan peşinde koşan, kendilerine ve kültürlerine yabancılaşmış bireyler olarak kalmaya mahkûmdurlar. Dilimiz ulusal bi- linç desteğini arkasına alarak temellerini ko- ruyabilir. Ulusal dil... Atatürk bunu çok açık ve hiçbir tartışma- ya yol açmayacak biçimde dile getirmiştir: "Ulusalduygu iledilarasmdaktbağçokkuv- vetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerinen zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını koruması- nı bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarnıalıdır." Atatürk'ün bu sözlerini ulus sevgisini bir yana atmadanboşlayamayız. Ulus olmanın önemli koşullarından biri dildir. Ulusal kim- lik ulusal dille kazanılır. Şu günlerde, ken- dilerini aydın sanan, ulusal değerleri kü- çümsemekle Batılılaşacağına inanan pek çok kişinin dilimizi de küçümsediğine, ge- lişme, ilerleme yolunda Türkçeye önem ve- renleri yabancı dil düşmanlığı ile suçladı- ğına tanık olmaktayız. Sadri Maksudi'nin Türk Dili İçin adlı kitabından günümüz Türkçesine uyarlayarak ahntıladığım şu tümceler, içimizdeki bilinçli bilinçsiz Batı düşkünlerine bir Batılının yanıtı niteliğin- dedir. Breslau Üniversitesi'nden C.Brockel- man şunları söylüyor: "Dil, bir ulusun özelliklerinin sadık ayna- sıdır. IJlusal benliğini, ulusal onurunu bilinç- le kavrayabilecek düzeye ulaşmadıkça, hiç- bir ulus siyasal ya da manevi yönden kendi- sinden üstün olan yabancı ulusların kültürel etkisine ve bu kültürün taşıyıcısı olan yaban- cı sözlerin ulusun diline giımesine engel ol- mak gerekliliğini kavrayamaz." Dilimiz, ülke içinde, bir yandan tutucu çevrelerin, yenileştirme çabalannı engelle- me girişimlerine, öte yandan sahte aydınla- nn bu çabalan küçümsemelerine ve bunla- ra kayıtsız kalmalarına karşı direnmek zo- rundadır. İçinde Türkçemizin de yer aldığı ulusal değerlerımizi abarttığımız yolunda bize eleştirilerde bulunan Batılı toplumların, kendi dillerine ulusal bilinçle nasıl sahip çık- tıklarına güzel bir örnek, yine Brockelman tarafından veriliyor ve bu örnek, sömürgeci devletlerin yurtiçindeki destekçilerine yine çarpıcı bir yanıt oluyor: " Yabancı bir kültürün etkisi alnnda kalına- nın ulusal şerefve onura karşı bir durum, bir düşkünlük olduğu anlaşıldığı gün, Alman ulusu içinde, atalaruı kalıtı olan dilin arılığı- IU, öz Almanca olmasmı yeniden sağlamak isteği ve eğilimi doğdu. Gerekon yedinci yüz- yıluı dil kurumları, gerekse bugünkü Alman- ya'nın dil kurumları kutsal bir anıaç saydık- lan Alman dilinin anlığı, temizliğj için belki gereğinden bile ileri gjtmişlerdir." Ulusal dilimiz Türkçe, yazınsal ve bilim- sel açıdan yeterli anlatım gücüne sahiptir. Üs- telik Türkçenin ulusal dil olması yolundaki çabalar, dilbilgisiyle ilgili araştırmalar henüz çok yeni, yüzyılını bile doldurmadı... Böy- leyken bu alanda, kısa zamanda büyük bir aşama gösterdiği de birgerçek... Atatürk ile birlikte yeni bir devlet, devletiyle bütünleş- miş yeni bir toplum yaratılmış, bu bilinçle ulusal dil olarak Türkçeye önem verilmiştir. Sonuç Bu arada, önemle belirtilmesi gereken bir nokta var: Türkçenin geliştirilmesi süreci içinde, Batı dillerinin geliştirilmesi süre- cinde yaşananlardan farklı bir boyut yaşan- mıştır ülkemizde. Ulus bilincine karşı olan- lar Türkçenin gelişimine ve ulusal dil olma- sına da karşı çıkmışlar, Türkçenin yetkin ve üstün bir dil olmasmı engellemeye çalış- mışlardır. Bu engellemeler, toplumu ümmet çizgisi- ne çekmek isteyenlerin, Atatürk devrimle- rini özümseyemeyenlerin (hazmedemeyen- lerin) Türk Dil Kurumu'nu, Atatürk'ün ka- htını, hem de onun adını kullanıp, çiğneye- rek 1983 yılında kapatmalanyla doruk nok- tasına ulaşmıştır. Unutubnamalıdır ki ulusal dil, bir toplu- mu ayakta tutan ortak, birleştirici, Batılıla- nn "taşıyıcı" dedikleri dildir. Toplum yapı- sının bütünlüğü bu dille sağlanır. Son sözü- müz şudur: Ulusal dilimiz Türkçenin geliş- mesini engelleme girişimleri boşunadır. Cum- huriyetle birlikte yeni anlayışla başlayan bu gelişim sürecini durdurmaya kimsenin gü- cü yetmez. Yeter ki, Batılı güçlerin ve içimiz- deki destekçilerinin "ulusalkavramlann gü- nümüzde artık bir değeri kalmadığT yolun- daki aldatmacalarına kanmadan, dilimize sahip çıkalım ve bu yolda sürdürülen dev- rimsel çabalan ara vermeden destekleyelim. AB0N6 I999-E000 ABONE 200I-E00E AB0N6 E003-E005 PENCERE Kadın ile Erkek Eşitliği mi?.. 'Dünya Kadınlar Günü' nedeniyle yapılan gös- terilerde polisin şiddet kullanması ortalığı ayağa kaldırdı... Ülkemizde bulunan 'AB Troykası', gazetelerin yaz- dığına göre 'dehşete düşmüş'... Neden?.. Televizyona yansıdığı kadarıyla, polisimiz, yere düşen kadın göstericiyi 'Allah yarattı' demeden dö- vüyormuş... Medyada da kimisi diyor ki: - AB'ye böyle mi gireceğiz?.. Kimisi inadına konuşuyor: - Ne olmuş yâni?.. AB'de yasaklara uymayan göstericilere polis daha da sert davranır... Kimisi olaya yukardan bakıyor: - Konuyu büyütmeyin canımi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü eylemlerinde 'da- yakyiyen gösterici' tartışması öne çıkınca, kadın- erkek eşitliği güme gitti, 'polis sorunu' ve AB bi- rinci sıraya oturdu. • Kadın hakları bir anlamda 'kadın-erkek eşitliği' demektir. Kadın-erkek eşitliği Batı'da da tastamam yok!.. Geçmişin ağır mirasıyla yüklü günümüzde, en uy- gar toplum bile bu yolda yaya kalıyor. Ya biz ne durumdayız?.. Evlere şenlik konumdayız... Dinciliğin yükseldiği, Islamcılığın iktidara otur- duğu bir ülkede kadın kimdir?.. Kadının adı yoktur. • Şeriat hukukuna göre kadın mirasta erkekten dü- şük pay alır.. Kuran-ı Kerim Hazreti Muhammet'in evliliği konusunda özel kurallar koyar, Peygamber için bir düzine kadına dek cevaz vardır. Sıradan Müslüman isedörtkadınlaevlenebilir... Müslüman koca karısını boşamak istiyorsa iki sözcük yeterlidir: - Boşol!.. Türkiye'de kadın dinsel hukukun açık eşitsizli- ğinden ancak Kemalist devrimin Medeni Hukuku'yla kurtulmuştur, bu sonuç laiklik ilkesi sayesinde ger- çekleşmiştir. • Ama bütün bunlar, türban kavgasıyla gizlen- mekte, örtülmekte, hasıraltı edilmekte, kadın öz- gürlüğü dinci tesettürün kavgasında yok edilmek- tedir. Oysa kadın-erkek eşitliği dinci hukukun aşılma- sı ve laik yasaların benimsenmesiyle de gerçek- leşebilecek bir amaç değildir; bireylerin ve toplu- mun zamanla bu alandaki insanlık ve özgürlük kültürünü benimsemesiyle hayata geçirilebilecek bir yaşam biçimidir. Töre cinayetleri ortadan kalkmadan, kim kadı- nın özgürlüğünden dem vurabilir?.. Kadın başını özgürce açamadan, kim kadın-er- kek eşitliğinden söz açabilir?.. Bir ülke düşünün!.. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Başbakan eşiyle birlikte televizyona çıkmış, günün anlam ve önemi üzerine konuşacak... Başbakan'ın başı açık.. Eşininki kapalı... Başbakan ne diyor: - Kadın-erkek eşitliği!.. Şekspir'in trajedisi, Molyer'in komedisi bu tür bir devlet gösterisinin yanında yaya kalmaz mı!.. Türkiye inanılmaz bir bunalımın çelişkilerinde mantıksızlığın çukuruna düşmüş, debeleniyor... Elbette içinde çırpındığımız deli gömleğini par- çalayıp, kadın-erkek, insan gibi yaşamanın solu- ğunu ciğerlerimize çekeceğiz. 'Tokal Glbl Bir Kltap! Yalnız Turkıye'nın değıl, Rusya, Çekoslovakya, Yugoslavya dahıl, ABD'nın 'demokratlaştırdığı daha doğfusu 'parçaladığı1 ülkelerın yaşadığı 'serencsm' gozler önune serılıyor kuralları, uygulama bıçimı, ödenen paralar, kullanılan kurum ve kuruluşlar. vs, vs .." ,„„.;,,, Anlli llhin "Bu kltabın her sayfası, blze indirilmiş şamar glbldlr." U. Emln Değer Tel : 0212.528 66 89 Fax: 0212.519 84 85 Güncellenmiş 5. Basım Ç I K T I Tum Kitapçılarda Tek Dağıtım ALFA 0212.512 30 46-513 87 51 İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 13 Mart 2005 Pazar Saat: 11.00 -14.30 "Bağımsızlık benim karakterimdir" Gazi M. KEMAL ATATÜRK '12 Mart 1971'den AB Önünde Esas Duruşa TÜRKİYE" konulu konferansta Sayın Prof. Dr. İZZETTİN ÖNDER ile buluşuyoruz. SEN GELMEZSEN BÎR EKSİĞİZ Yer: MAKSEV Maltepc Kültür Eğitim ve Çevre Vakfi, Yalı Mah. Sahil Yolu Rıhtını Cad. No: 10 Maltepe İletişim - Bilgi: www.cumok.org Namık K. Boya: 0532 281 54 54 - 0216 368 33 56 Ufiık Yalçın: 0542 652 15 00 - 0216 326 49 21 Açık biife kahvalu bedeli: 13- YTL'dir. c-posta: İslanbulfi cıınıok. org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle