Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2005 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Haydi AB ile Masaya!
3 Ekim 2005'e ne kaldı?
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ni tanımaya söz verdik
mi, vermedik mi? AB'ye girebilmek koşullarını gö-
rüşmeye başlayacak mıyız, yoksa başlamayacak
mıyız? Daha, bir temsilci bile atayamadık? AB'Iİ-
lerle baş başa oturup tartışacak, AB isteklerini uy-
gulamanın yollarını arayacak mıyız, yoksa konuyu
boş sözlerle geciktirecek miyiz?
Adamlar işin ucunu bırakmıyorlar! Ikide bir ülke-
mize geliyorlar, soruyorlar, bakanlarımızı sigaya çe-
kiyorlar; ne duruyorsunuz, yoksa AB'li olmaktan vaz
mı geçtiniz? Gide gide konu AB'den yana görün-
mek gibi bir oyun biçimine dönecek.. Herkes an-
layacak ki, AKP'nin, AB'ye üye olmak için bazı ya-
saları gerçekleştirmek çabası, kendi özel hesabı-
na bir çalışmadan başka bir şey değilmiş?..
AB istiyor, dediler; önce askerin sesini kısmak is-
tediler. Hangi asker, yurt, ulus, bağımsızlık konu-
larında bir şeyler söylediyse, uyarılar yapmaya kalk-
tıysa türlü yollardan susturulmaya çalışılmadı mı?
Koca koca komutanlar sudan bahanelerle kamu-
oyunda güç durumlara düşürülmek istenmedi mi?
Türkiye her şeyden önce askerine güveniyordu.
Halka sorulduğunda en çok güvenilen kurumun
Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu ortaya çıkmıyor muy-
du? Bir de şu günlerde sorsalar, ne gibi bir yanıt
alınabilir? Elbet yine de Türk askeridir güvencemiz.
Başka kime güvenelim?.. AKP'ye mi, onun hü-
kümetine mi, bakanlarına mı, turist gibi gezip do-
laşan Başbakan'ına mı?
llk günden beri aklı erenler biliyorlardı, yazıyor-
lardı, söylüyorlardı AKP'nin, AB'ye girme istekleri
bir oyundur diye!. AB'nin de, kendi özel çıkarı adı-
na bu tutumu değerlendirmesinin aynı oyun oldu-
ğunu!..
Bayramlarettik, meydanlan dolduruptaşırdık, kut-
lamalar!.. AB'ye gidiyoruz, işte söz verdik, baglan-
dık, onların da iznini aldık, 3 Ekim'de görüşmeler
başlayacak. AB'nin bizden istediklerini bir birtar-
tışacağız, görüşeceğiz. önce Rum Kıbrıs'ın varlı-
ğını kabul edeceğiz! Türk Kıbrıs'tan vazgeçece-
ğiz!.. Daha ne istiyorlarsa, hepsini!.. Din dersleri kalk-
sın mı, diyorlar; nüfus kâğıtlarında din bölümü ya-
zılmasın mı, diyorlar; sendikaların, özgürlüklerin, ka-
dın haklarının güçlendirilmesini mi istiyorlar; işimi-
ze geleni isteriz gelmeyeni gerilere atarız mı?
Avrupa Birliği niye Türkiye'yi arasına alsın? Film-
lerde, yerlerde sürüklenen kadınlarımızı görmüyor-
lar mı? Her işimizin sahte ya da sanal olduğunu bil-
miyorlar mı? Hangi Batı ülkesinde içkiden insan-
ların öldüğü görülmüş? Hangi uygartoplumdabir
başbakan "Kitap okuyan arkadaşlar sefalet için-
de" buyurmuş? Hangi toplumda işlerinden atıl-
mak istemeyen emekçilerle devletin güçleri karşı
karşıya getirilmiş?
Haydi, AB ile görüşme masasına!.. Hani AB'li ol-
mak istiyordunuz, buyrun tartışmaya!.. Yoksa, vaz
mı geçtiniz? "Bizbizeyeteriz" mi diyorsunuz? Biz-
leri uyuttuğunuz gibi, yabancıları da uyutacağınızı
mı sanıyorsunuz?
Ulusal Bilinç, Dil ve Aydm Kimliği
"Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal ve zengin
olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en
zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek
bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarmalıdır."
Prof. Dr. CengİZ ERTEM Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
D
ünyanın pek çok yöresinde nimser. Yaşadığım şu çarpıcı örneği verme-
yoksulluğun pençesinde yaşa-
ma tutunmaya çalışan milyon-
larca insan var bugün. UNI-
CEF'in son raporlanna göre
BURSA CUMOK'TAN ÇAGRI
MUSTAFA BALBAY'LA
SÖYLEŞÎLÎ KAHVALTT
Sen gelmezsen bir eksiğiz!
Yer: Kafe Espri, Çekirge Cad. Artış Apt. 9/8 Bursa
(SSK tl Müd. - Kıcı Otel arası)
Tarih: 12 Mart 2005 Saat: 10.30
tletişim: ADD Bursa Şubesi Tel: (0224 223 83 68)
Çağdaş Eczacılar Derneği Tel: (0224 256 50 25)
Halıl üvalı Iel: (0536 930 53 38)
Ali Yeniay Tel: (0505 776 14 54)
Ederi (Kişi Başı): 10YTL
dünyadaki çocuklann yansı açlık, savaşlar
ve AIDS yüzünden ölüm kalım savaşı ve-
riyor. Her gün 29 bin çocuk önlenebilir has-
talıklardan ölüyor. Bu ömekleri aynntılı bi-
çimde artırmak olası. Zaten hepimizin ko-
layca ulaşabileceği gerçekler bunlar. Gü-
nümüz dünyasında savaşlar, haksızlıklar
bitmedi.
Bu olumsuzlukların nedeni olan sömürü
düzeni tüm acımasızhğıyla sürüyor. Yayıl-
macıhk hız kesmedi. Anamalcıhk, yabanıl-
hğından (vahşetinden) bir şey yitirmedi. 19.
yüzyılda gemi azıya alan Batı sömürgecili-
ği ve yayılmacıhğı günümüzde biçim değiş-
tirerek "çağdaş sömürgecilik" ya da "yeni
sömürçecflik" adı altında sürmektedir. ''Çağ-
daş'' ya da "yeni sömürgedlik''te sömürge-
ci devletler başka ulusların topraklannı ele
geçirmeden de, kancayı takmak istedikleri
toplumlann ekonomilerini, kültürlerini ve en
önemlisi dillerini egemenlikleri altına alıp
yozlaştırarak o uluslan yine sömürgeleşti-
rebilmektedirler. Siyasal açıdan sömürge
olmaktan çıkmış ülkelerde de tehlike geç-
miş sayılmaz. Sonaylarda, Fildişi Sahili'nde
bunun bir örneği yaşandı. Bu ülkedeki si-
yasal çalkantılar sırasında gerillalar, Fran-
sız üssünde dokuz Fransız askerini öldürdü-
ler. Bu tür olaylarda başka devletlere, eyle-
me geçmeden önce diplomatik çözümü öne-
ren Fransa, hemen ertesi gün, herhangi bir
resmi yazışma ya da diplomatik ilişkiye ge-
rek duymadan otuz Fildişi Sahili insanını gö-
zünü kırpmadan öldürebilmiştir. Bu olay
basınımızda yok denecek kadar az yer aldı.
Neden çekiniyoruz? Batı dünyasının toplu
kıyım boyutuna varan eylemlerini ayrıntıla-
nyla halkımıza duyurup niçin tartışma or-
tamına taşımıyoruz? ABD Irak'taki yabanıl
yüzünü saklamaya bile gerek duymuyor.
Ama biz, bunu, ulus çapında korkusuzca ir-
deleyemiyoruz. Başta ABD olmak üzere,
sömürgeci-yayılmacı güçler "yenisömürge-
cilik" biçimleriyle dünyayı yönetip yönlen-
diriyorlar.
Batılı güçler kendi düzenlerini kurabil-
mek için dili ve kültürü bir araç olarak kul-
lanmasını çok iyi bilirler. Dilin ve kültürün
yozlaşıp değişmesiyle insanın kafa yapısı-
nın, algılayış ve davranış biçimlerinin deği-
şeceğini çok iyi bilirler. Sömürgeciliğin alt-
yapısının hazırlanmasında hedef toplumun
dilinin ve kültürünün sömürgecinin çıkarla-
rı doğrultusunda biçimlendirilmesi temel il-
kedir. El atılan toplumdaki dilsel ve kültü-
rel yozlaşma giderek öyle bir noktaya vanr
ki toplum kendi kimliğini yitirir, kendi de-
ğerlerine yabancılaşır, kendisini sömürenin
öğretilerini, düşünce yapısını ve davranış bi-
çimlerini kendi öz değerleriymiş gibi be-
dengeçemeyeceğim: Ankara'da Atatürk Bul-
van üzerinde bulunan şimdiki Büyük Çar-
şı'nın yerindeki, eskiden kentın en gösteriş-
li sineması olan Büyük Sinema'da izlemiş ol-
duğum, Kore savaşlarını konu edinen bir
Türk filmini anımsıyorum. Baş oyuncu Ay-
han lşık, üzerinde sivil giysisiyle, yardım
ettiği Koreli bir kadının, filmin sonlanna
doğru, bu yardımlarından dolayı kendisine
"öyleyse sen bir Türk subayısm" dıye sorma-
sı üzerine gömleğini, düğmelerini kopanr-
casına açıp içindeki Amerikan bayraklı fa-
nilasını göstererek "Hayır, şerefli bir Ame-
rikan subayı" diye haykırdığında, salonun bu
sahneyi nasıl alkışladığına, daha o yeni yet-
me çağımda, şaşkınlıkla tanık olmuştum.
Geçmiş yıllarda, New York'taki özgürlük
heykelinin ülkemizdeki ortaöğretim kıtap-
larına kapak resmi yapılması ıstenirken bu-
nun uzun sürede nasıl bir sonuç doğuracağı
düşünülmüş müydü acaba?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi
ve ulusal dili Türkçe, köklü bir tarihe ve kül-
türe sahip bir toplumun dilidir. Bu nedenle
sağlam temeüer üzerinde durmaktadır. An-
cak bu temellerin yıpranmaması için çaba gös-
terilmesi gerekir. Dışa bağımlı toplumlar bu
bağımlılıklannı kırıp kendi yollannda iler-
leyemedıkleri sürece, zaman içinde yozlaş-
maya, o toplumu oluşturan insanlar da top-
lumun bütünlüğünü sağlamaktan uzak, ken-
di çıkarlan peşinde koşan, kendilerine ve
kültürlerine yabancılaşmış bireyler olarak
kalmaya mahkûmdurlar. Dilimiz ulusal bi-
linç desteğini arkasına alarak temellerini ko-
ruyabilir.
Ulusal dil...
Atatürk bunu çok açık ve hiçbir tartışma-
ya yol açmayacak biçimde dile getirmiştir:
"Ulusalduygu iledilarasmdaktbağçokkuv-
vetlidir. Dilin ulusal ve zengin olması ulusal
duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk
dili, dillerinen zenginlerindendir; yeter ki bu
dil bilinçle işlensin.
Ülkesini, yüksek bağımsızlığını koruması-
nı bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarnıalıdır."
Atatürk'ün bu sözlerini ulus sevgisini bir
yana atmadanboşlayamayız. Ulus olmanın
önemli koşullarından biri dildir. Ulusal kim-
lik ulusal dille kazanılır. Şu günlerde, ken-
dilerini aydın sanan, ulusal değerleri kü-
çümsemekle Batılılaşacağına inanan pek
çok kişinin dilimizi de küçümsediğine, ge-
lişme, ilerleme yolunda Türkçeye önem ve-
renleri yabancı dil düşmanlığı ile suçladı-
ğına tanık olmaktayız. Sadri Maksudi'nin
Türk Dili İçin adlı kitabından günümüz
Türkçesine uyarlayarak ahntıladığım şu
tümceler, içimizdeki bilinçli bilinçsiz Batı
düşkünlerine bir Batılının yanıtı niteliğin-
dedir. Breslau Üniversitesi'nden C.Brockel-
man şunları söylüyor:
"Dil, bir ulusun özelliklerinin sadık ayna-
sıdır. IJlusal benliğini, ulusal onurunu bilinç-
le kavrayabilecek düzeye ulaşmadıkça, hiç-
bir ulus siyasal ya da manevi yönden kendi-
sinden üstün olan yabancı ulusların kültürel
etkisine ve bu kültürün taşıyıcısı olan yaban-
cı sözlerin ulusun diline giımesine engel ol-
mak gerekliliğini kavrayamaz."
Dilimiz, ülke içinde, bir yandan tutucu
çevrelerin, yenileştirme çabalannı engelle-
me girişimlerine, öte yandan sahte aydınla-
nn bu çabalan küçümsemelerine ve bunla-
ra kayıtsız kalmalarına karşı direnmek zo-
rundadır. İçinde Türkçemizin de yer aldığı
ulusal değerlerımizi abarttığımız yolunda
bize eleştirilerde bulunan Batılı toplumların,
kendi dillerine ulusal bilinçle nasıl sahip çık-
tıklarına güzel bir örnek, yine Brockelman
tarafından veriliyor ve bu örnek, sömürgeci
devletlerin yurtiçindeki destekçilerine yine
çarpıcı bir yanıt oluyor:
" Yabancı bir kültürün etkisi alnnda kalına-
nın ulusal şerefve onura karşı bir durum, bir
düşkünlük olduğu anlaşıldığı gün, Alman
ulusu içinde, atalaruı kalıtı olan dilin arılığı-
IU, öz Almanca olmasmı yeniden sağlamak
isteği ve eğilimi doğdu. Gerekon yedinci yüz-
yıluı dil kurumları, gerekse bugünkü Alman-
ya'nın dil kurumları kutsal bir anıaç saydık-
lan Alman dilinin anlığı, temizliğj için belki
gereğinden bile ileri gjtmişlerdir."
Ulusal dilimiz Türkçe, yazınsal ve bilim-
sel açıdan yeterli anlatım gücüne sahiptir. Üs-
telik Türkçenin ulusal dil olması yolundaki
çabalar, dilbilgisiyle ilgili araştırmalar henüz
çok yeni, yüzyılını bile doldurmadı... Böy-
leyken bu alanda, kısa zamanda büyük bir
aşama gösterdiği de birgerçek... Atatürk ile
birlikte yeni bir devlet, devletiyle bütünleş-
miş yeni bir toplum yaratılmış, bu bilinçle
ulusal dil olarak Türkçeye önem verilmiştir.
Sonuç
Bu arada, önemle belirtilmesi gereken bir
nokta var: Türkçenin geliştirilmesi süreci
içinde, Batı dillerinin geliştirilmesi süre-
cinde yaşananlardan farklı bir boyut yaşan-
mıştır ülkemizde. Ulus bilincine karşı olan-
lar Türkçenin gelişimine ve ulusal dil olma-
sına da karşı çıkmışlar, Türkçenin yetkin ve
üstün bir dil olmasmı engellemeye çalış-
mışlardır.
Bu engellemeler, toplumu ümmet çizgisi-
ne çekmek isteyenlerin, Atatürk devrimle-
rini özümseyemeyenlerin (hazmedemeyen-
lerin) Türk Dil Kurumu'nu, Atatürk'ün ka-
htını, hem de onun adını kullanıp, çiğneye-
rek 1983 yılında kapatmalanyla doruk nok-
tasına ulaşmıştır.
Unutubnamalıdır ki ulusal dil, bir toplu-
mu ayakta tutan ortak, birleştirici, Batılıla-
nn "taşıyıcı" dedikleri dildir. Toplum yapı-
sının bütünlüğü bu dille sağlanır. Son sözü-
müz şudur: Ulusal dilimiz Türkçenin geliş-
mesini engelleme girişimleri boşunadır. Cum-
huriyetle birlikte yeni anlayışla başlayan bu
gelişim sürecini durdurmaya kimsenin gü-
cü yetmez. Yeter ki, Batılı güçlerin ve içimiz-
deki destekçilerinin "ulusalkavramlann gü-
nümüzde artık bir değeri kalmadığT yolun-
daki aldatmacalarına kanmadan, dilimize
sahip çıkalım ve bu yolda sürdürülen dev-
rimsel çabalan ara vermeden destekleyelim.
AB0N6
I999-E000
ABONE
200I-E00E
AB0N6
E003-E005
PENCERE
Kadın ile Erkek
Eşitliği mi?..
'Dünya Kadınlar Günü' nedeniyle yapılan gös-
terilerde polisin şiddet kullanması ortalığı ayağa
kaldırdı...
Ülkemizde bulunan 'AB Troykası', gazetelerin yaz-
dığına göre 'dehşete düşmüş'...
Neden?..
Televizyona yansıdığı kadarıyla, polisimiz, yere
düşen kadın göstericiyi 'Allah yarattı' demeden dö-
vüyormuş...
Medyada da kimisi diyor ki:
- AB'ye böyle mi gireceğiz?..
Kimisi inadına konuşuyor:
- Ne olmuş yâni?.. AB'de yasaklara uymayan
göstericilere polis daha da sert davranır...
Kimisi olaya yukardan bakıyor:
- Konuyu büyütmeyin canımi,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü eylemlerinde 'da-
yakyiyen gösterici' tartışması öne çıkınca, kadın-
erkek eşitliği güme gitti, 'polis sorunu' ve AB bi-
rinci sıraya oturdu.
•
Kadın hakları bir anlamda 'kadın-erkek eşitliği'
demektir.
Kadın-erkek eşitliği Batı'da da tastamam yok!..
Geçmişin ağır mirasıyla yüklü günümüzde, en uy-
gar toplum bile bu yolda yaya kalıyor.
Ya biz ne durumdayız?..
Evlere şenlik konumdayız...
Dinciliğin yükseldiği, Islamcılığın iktidara otur-
duğu bir ülkede kadın kimdir?..
Kadının adı yoktur.
•
Şeriat hukukuna göre kadın mirasta erkekten dü-
şük pay alır..
Kuran-ı Kerim Hazreti Muhammet'in evliliği
konusunda özel kurallar koyar, Peygamber için
bir düzine kadına dek cevaz vardır.
Sıradan Müslüman isedörtkadınlaevlenebilir...
Müslüman koca karısını boşamak istiyorsa iki
sözcük yeterlidir:
- Boşol!..
Türkiye'de kadın dinsel hukukun açık eşitsizli-
ğinden ancak Kemalist devrimin Medeni Hukuku'yla
kurtulmuştur, bu sonuç laiklik ilkesi sayesinde ger-
çekleşmiştir.
•
Ama bütün bunlar, türban kavgasıyla gizlen-
mekte, örtülmekte, hasıraltı edilmekte, kadın öz-
gürlüğü dinci tesettürün kavgasında yok edilmek-
tedir.
Oysa kadın-erkek eşitliği dinci hukukun aşılma-
sı ve laik yasaların benimsenmesiyle de gerçek-
leşebilecek bir amaç değildir; bireylerin ve toplu-
mun zamanla bu alandaki insanlık ve özgürlük
kültürünü benimsemesiyle hayata geçirilebilecek
bir yaşam biçimidir.
Töre cinayetleri ortadan kalkmadan, kim kadı-
nın özgürlüğünden dem vurabilir?..
Kadın başını özgürce açamadan, kim kadın-er-
kek eşitliğinden söz açabilir?..
Bir ülke düşünün!..
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Başbakan
eşiyle birlikte televizyona çıkmış, günün anlam ve
önemi üzerine konuşacak...
Başbakan'ın başı açık..
Eşininki kapalı...
Başbakan ne diyor:
- Kadın-erkek eşitliği!..
Şekspir'in trajedisi, Molyer'in komedisi bu tür
bir devlet gösterisinin yanında yaya kalmaz mı!..
Türkiye inanılmaz bir bunalımın çelişkilerinde
mantıksızlığın çukuruna düşmüş, debeleniyor...
Elbette içinde çırpındığımız deli gömleğini par-
çalayıp, kadın-erkek, insan gibi yaşamanın solu-
ğunu ciğerlerimize çekeceğiz.
'Tokal Glbl Bir Kltap! Yalnız Turkıye'nın değıl, Rusya, Çekoslovakya, Yugoslavya
dahıl, ABD'nın 'demokratlaştırdığı daha doğfusu 'parçaladığı1
ülkelerın yaşadığı
'serencsm' gozler önune serılıyor kuralları, uygulama bıçimı, ödenen paralar,
kullanılan kurum ve kuruluşlar. vs, vs .." ,„„.;,,,
Anlli llhin
"Bu kltabın her sayfası, blze indirilmiş şamar glbldlr."
U. Emln Değer
Tel : 0212.528 66 89
Fax: 0212.519 84 85
Güncellenmiş
5. Basım
Ç I K T I
Tum Kitapçılarda Tek Dağıtım ALFA 0212.512 30 46-513 87 51
İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI
13 Mart 2005 Pazar Saat: 11.00 -14.30
"Bağımsızlık benim karakterimdir"
Gazi M. KEMAL ATATÜRK
'12 Mart 1971'den AB Önünde Esas Duruşa TÜRKİYE"
konulu konferansta
Sayın Prof. Dr. İZZETTİN ÖNDER
ile buluşuyoruz.
SEN GELMEZSEN BÎR EKSİĞİZ
Yer: MAKSEV Maltepc Kültür Eğitim ve Çevre Vakfi,
Yalı Mah. Sahil Yolu Rıhtını Cad. No: 10 Maltepe
İletişim - Bilgi: www.cumok.org
Namık K. Boya: 0532 281 54 54 - 0216 368 33 56
Ufiık Yalçın: 0542 652 15 00 - 0216 326 49 21
Açık biife kahvalu bedeli: 13- YTL'dir.
c-posta: İslanbulfi cıınıok. org