25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 MART 2005 PERŞEMBE + CUMHURİYET SAYFA 17 Erdoğan: "Kiınse beni Ankara 'da tııtatruız!" Bakalun ne kadar Isaçacak! Elektronik posta: denizsom@cumhuiiyetcom.tr www.denizsom.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Polis, türbanlılara nazik davranıyormuş... "Cünkü onlarnanik vapıvor!" Diyarbakır (jggl Dicle Üniversitesi (§? Fen Edebiyat J ı Fakültesitarih bölümüne ilişkin sorular oldukça yalın: "Tarih bölümü başkanının uzmanlık alanı ilahiyat mı; tarih bölümünde İlahiyat Fakültesi'nden kaç öğretim üyesi ders veriyor; tarih bölümünde Atatürk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü niye derslere giremiyor; tarih yüksek lisans derslerini de ilahiyatçılar mı veriyor?" vrupa Birliği ne kadar birlik içinde? Avrupa Birliği'nin önde gideni Ingiltere'nin bu bir- likteki dirliği ne âlemde? Bu soruları Antal- ya'daki dostlardan Yılmaz Dikbaş yanıt- larken "Bağımsız Britanya Için Eylem örgütü"nden söz ediyor. örgütün amacı, Ingiltere'yi Avrupa Bir- liği'nden çıkarmak. Gerekçesi ise aynen şöyle: "Eğer Britanya kendi kendini yöneten demokra- tik bir rejim olarak ayakta kalmayı arzu ediyorsa, Av- rupa Birliği'nden çıkmalıdır." Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik aşağılama- ya varan dayatmalarını reddedenleri, ulusal onur- dan söz edenleri "paranoyak" olarak suçlayan çev- reler, Ingiltere'deki bu örgütü hiç kuşkusuz demok- rasinin gereği olarak tanımlayacaktır. Ama biryan- dan da Avrupa Birliği karşıtı Ingilizlere burun kıvırıp, bunu üç beş "marjinal" tipin beyhude çabası ola- rak görecektir. Herkesin gözlüğü kendi gözüne! Yalan dolan Yılmaz Dikbaş'ın aktardığına göre, örgüt kendini anlatırken şöyle diyor: "Bu tutumumuzdan bizim Avrupa karşıtı olduğu- muz anlamı çıkmaz. Zaten bu yakıştırma, bizim kar- şıtlarımızın ortaya attığı aptalca bir söylemden baş- ka bir şey değildir. Tam tersine örgütümüz, Avrupalı komşularımızla dostça ilişkileri desteklemektedir." örgütün başında Sir Richard Body bulunuyor; üyeleri arasında "sir"ler, "lord"lar, Işçi Partisi'nden Muhafazakâr Parti'ye kadar milletvekilleri ve sıra- dan Ingiliz yurttaşları yer alıyor. Hiç de paranoyak marjinal tipler değil! Şöyle diyorlar: "Hedefimiz, Avrupa Birliği buyruklarının Ingilizya- salarının üzerine çıkmasına yol açan 1972 Avrupa Toplulukları Yasası'nı ortadan kaldırmaktır. Bu sağ- landığında, yeniden bağımsız yönetimimize kavu- şacağız. Ingiltere özgür ve bağımsız bir devlet ola- rak Avrupa'daki komşuları ve dünyanın her yanın- daki ülkelerle, Avrupa Birliği'nin dayattığı kısıtlama- lar olmaksızın ticaret yapma olanağına kavuşacak- tır." Neymiş? Ticaret! Diyorlar ki: "Hedeflerimize ulaşmak için yasal kampanyalar yürütüyoruz, Avrupa Birliği üyeliğinin ülkemize verdiği siyasi ve ekonomik zararları açık- lıyoruz. Avrupa Birliği'nden çıkmakla sağlanacak çok sayıda kazançlarımızı anlatıyoruz." Neymiş? Siyaset! Peki Türkiye'de siyasi ve ekonomik sermayeleri- ni dışa bağlayan çevreler ne yapıyor? Bu soruya Yılmaz Dikbaş, "Türk halkını yalan bombardımanı altında tutuyorlar" yanıtını veriyor. Yalan mı! Gözaltı Ankara polisinin, mahkeme tarafından kanıtlanmış hatasını tekrarlayarak Kültür- Sen Genel Başkanı Bilal Şimşir'i gözaltına alması üzerine emekli büyükelçi ve yazar Dr. Bilal N. Şimşir, "Geçmiş olsun telefonları alıyorum. Isim benzerliği yüzünden zor durumda kaldım" diyor. Yakında bu tür sorunlar olmayacak; sendikacıların yanında, hükümete muhalif yazarlar, çizerler, emekli büyükelçiler zamanının bir kısmını karakolda geçirecek; sonrasını hapishanede! SESSİZ SEDAS1Z (!) FAYOALI S/USILER. : TARLA BAKIM1 TAfZLALAGIN EN OJYütC EÜŞAVlkl/ ZARARLI OTt/VSD/lZ 7Z\t2.LADAN U$y/IZ <S£LA1£Z. LAA//MAS/ cZEfZMi<.7lZ ... £>!EA7atnBAS/ VE <?T HAiCLAe/ OLAVZA'tfHOkBt C3/BI 7İJCZ.-4V/A/ZA/34B/MA yOAOZ/tZ ... zvd/E3^/C2/./ 07-nuez... ~>*1 -TJ£A>irzi-B3S7Hl^- ~7-E/rtlZL7&/fiJ JZ4İ.ICI OLAMSI ?iS/AJ ZAIZAtZl. 1 OTLAIZISJ ÜÖl^- CEB/YLe S/12LH-?TE' SCKOIA1E- Bedava deterjanın mis gibi kokusu Televizyonda bir reklam var. Bir erkek oyuncu, kuruması için ipe asılmış ça- maşırların önünde duruyor. Elinde bir kutu deterjan. Kokluyor. Mis gibi. Kok- J ladıkça kokluyor. Konuşmaya fırsat bu- lamıyor. Mis gibi kokunun keyfiyle ken- dinden geçip bayılıyor. Bu reklamdan yola çıkılarak düşünül- müş bir varsayım mı yoksa yaşanmakta olan gerçekler mi bilemiyorum ama in- ternetten gelen ileti, Istanbul'da giderek artan hırsızlık olayları nedeniyle dikkati çekiyor. özellikle Istanbul'un Kadıköy bölge- sinde, evin kapısı çalınıyor. Konuşması ve kıyafeti düzgün kişi ya da kişiler de- terjan tanıtımı yaptığını söylüyor. Piyasa- da bilinen markalardan birinden söz edi- yorlar. Üç kiloluk bir kutu deterjan vere- ceklerini bildiriyorlar. Bir de form uzatı- yorlar. Sizin yapacağınız, deterjanı kul- landıktan sonra formdaki soruları yanıt- lamak. Bir hafta sonra uğrayıp, doldur- duğunuzformu alacaklarını belirtiyorlar. Temiz pak insanlar. Bilinen bir marka. Deterjan bedava. Marketlerde de bir şey yedirip fikrinizi soruyorlar ya, "Peki" di- yorsunuz... Kapakları açık iki kutu deterjan çıkar- tıyorlar; farklı kokuda üretildiğini söylü- yorlar; hangisini tercih ettiğinizi soruyor- lar; "koklayın" diyorlar. Uzatılan kutuyu kokluyorsunuz ve reklamdaki gibi bayı- lıyorsunuz. Reklamdan tek farkı, küt di- ye yere düşmüyorsunuz; hırsızlar sizi tut- tuğu için başınızı yere çarpmıyorsunuz! Yüksek Yerilim Hattı Sahte ilaç, sahte rakı, sahte zeytinyağı; sahte hayat. Biz de zaten yaşıyormuş gibi yapryoruz! erdincutkuciyahoo.com Türban ve Kadın Haldarı Prof.Dr.ZEKİARTKAN 1980'li yıllarda Türkiye'nin gündemine oturan, daha doğ- rusu sanal olarak yaratılan tür- ban konusu, aradan çeyrekyüz- yıl geçmesine karşın hâlâ öne- mini ve güncelliğini koruyor. Ül- kenin okur-yazarları ikiye ayrıl- mış durumda: Kimileri bunu, mahremin dışa açılması olarak görürken kimileri de dinsel bir simgenin topluma dayatılması olarak algılamaktadır. "Tesettür" yani dinsel örtünme, inanılması güç bir sektör haline gelmiş, tür- banı tamamlayan giysiler, yerle- ri süpüren geniş kesimli parde- süler oldukça işlek bir pazar bul- makta gecikmemiştir. öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki, türban dinsel bir kim- liğin, tarikatların simgesi haline gelmiştir. Onca yazıldığı, çizildi- ği gibi türbanın Anadolu'dayüz- lerce yıldan beri analarımızın, bacılarımızın başlarına örttükle- ri yazma, neçek, başörtüsü vb. ile hiçbir ilintisi yoktur. Bugünün yöneticileri, ülkemizin bunca olumsuz koşullar içinde bulun- duğu, Lozan'ınyıkılmayaçalışıl- dığı, aşiret reislerinin her gün Türkiye'yi tehdit ettiği bir sırada, işlerini güçlerini bırakıp türbanı topluma dayatmaya çalışıyorlar. Hem de bunun birtakım toplum- sal gerginliklere yol açacağını bi- lerek... Türbandaki direnme acaba kadın haklarıyla mı ilgili, yoksa insan haklarıyla mı bağlantılı? Aslında Türkiye'de kadın hakla- rının ortaya çıkışı ve tarihsel ge- lişimi göz önüne alınırsa, türban konusundaki inat ve direnme modemliği değil, tutuculuğu ve gericiliği çagrıştırmaktadır. 1720'de Fransa'ya elçi olarak giden Yirmi Sekiz Çelebi Meh- met Efendi bu ülkede kadınla- rın itibarı erkeklerden üstün ol- makla haddinden ziyade hürmet gördüklerini yazmaktan kendini alamamıştır. Ancak Türkiye'de kadın hakları, Tanzimat döne- mindegündemegeldi. Bunusa- vunanların başında Namık Ke- mal gelmektedir. O ve onun gi- bi düşünen aydınların çabalarıy- ladır ki sınırlı da olsa kadınlara ki- mi haklar tanındı, kızlara özgü okullaraçıldı. Ikinci Meşrutiyet'te kadınların sınırlı da olsa çalışma- larına olanak verildi. Ama bunlar yeterli değildi. Atatürk'ün de yi- nelediği gibi Fikret, elbet sefil olursa kadın alçalırbeşer.. dize- sini söyleyecek kadar kadın hak- larından yanaydı. Ziya Gökalp, Ikinci Meşruti- yet döneminde sosyal, ekono- mik, kültürel ve hukuksal yön- den kadın haklarının en büyük savunucusu olarak ortaya çık- mıştır. Kadının her yönden er- kekle eşit haklara sahip olması gerektiğini işleyen bir bilgindir. Gökalp tesettüre de karşıydı. Talat Paşa, zaman zaman ken- disine takılır: "Ya hoca, demek biz bu kadınların başlarını aça- cağız!" Talat Paşa, Türk'ün ya- nına eş olarak aldıgı kadının ya- malı bohça gibi dolaşmasından nefret ediyordu. Gökalp, kadın hakları konusunda son derece kökten düşünüyordu. Kadının iğnesinden yaptığı süngü ile kendi haklarına sahip çıkması gerektiği üzerinde duruyordu: Diğer haklar için milli mahke- meler açmışız. Aileyi bırakmışız medresenin elinde... Bilmem niçin kadınlığa ait iş- ten kaçmışız Ya onun da biremeğiyok mu Türk ilinde? Yoksa o mu iğnesinden kanlı süngü yaparak Haklarını pençemizden ihti- lalle alacak... Kadınların erkeklerle eşit hak- lara sahip olması, Cumhuriyet'in temel ilkeleri arasında yer al- maktadır. Atatürk'ün bu alanda gösterdiği çaba bir destandır. 0, bütün engellere karşın bu yolda inanılmaz zor bir savaş verdi. Çünkü kadın hakları tanınma- dıkça, kadını kölelik altında tutan kurallar yıkılmadıkça, önyargılar sürdükçe toplumsal bir kurtuluş söz konusu olamazdı. Atatürk, Türk kadınının Kurtu- luş Savaşı'nda yaptığı görevi de tarihsel çerçevesine oturtmak- tan geri kalmamıştır. Dünyanın hiçbiryerinde, hiç- birmilletinde Anadolu köylü ka- dınının üzerinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtulu- şa ve zafere götürmekte Ana- dolu kadını kadar gayret gös- terdim" diyemez. Yıne Atatürk, henüz Cumhuriyet ilan edilme- den şunu görüyordu: "Çok bü- yük şükranla görüyoruz ve gör- mekteyizki heryerdehanımla- rımız erkeklerle fikir ve nur yo- lunda müsabaka edercesine yürüyorlar. Yine şükranla ifade etmek lazımdır ki, hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerin aşağı- sında değildir. Hemen her yer- de kadın ve erkek seviyesi ara- sında bir denklik görmekte- yim..." Bu denklik Cumhuriyet döne- minde daha da gelişti. Türk ka- dını kılığıyla kıyafetiyle de toplum içinde gerçek yerini aldı. Bunu açıklamaya bile gerek yoktur. Bugünkü tesettür yarışını ne- reye oturtmak gerekiyor? Ger- çekten savaşım kadının toplum- daki gerçek yerini belirlemek mi yoksa onu Tanzimat öncesi bir konuma getirtmek midir? Eğer bu bir hak ise neden hep erkek- leri ilgilendiren bir konu olmak- tan kurtulamıyor? Bugün Istan- bul'un Çarşamba, Fatih, Eyüp vb. semtleri birer Kum kentine dönüşmüştür. Görünüm ürper- ticidir. Hiçbir dinsel görevi olma- yan acayip kılıklı insanlar sarık- larıyla, cüppeleriyle, şalvarlarıy- la, çember sakallarıyla sokak- larda boy göstermektedir. Yaş- ları 12-15 olan çocuklar softa kisvesiyle yine bu sokakları ar- şınlamaktadır. Henüz ergenlik çağına girmeyen 10-12 yaşla- rındaki kız çocukları çarşafa bü- ründürülmektedir. Devletin "hizmet verdiği ya da hizmet aldığı yer" önerileri birer aldatmacadır. "Milliyetçi, mukaddesatçı" partilerin de söylemi budur. Kaldı ki bugün türbanın girmediği yer de kal- mamıştır. özel televizyonların yanında TRT de bu modaya kendini kaptırmıştır. Amaç, Tür- kiye haritasında türbanın girme- diği yer bırakmamaktır... KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak/ı turk.net ÇtZGlLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraciut mynet.com HARBt SEMİHPOROY semihporoyCayahoo.com HAYAT EPtK TİYATROSU MUSTAFA BÎLGIN hayatepik a mynet.com BIZDE /VYftlMCILIK OLMAZ BACI EVDE NEYSE, SOKAKTA DA ODURL TARİHTE BUCÜN MÜMTAZARIKAN lOMart www.nniinUtz-urikun.cotn D/KTATÖR LON NOL." 'DB euGÜfJ, KAMBOÇYALI GENERAL LOM NOL, İ DEVLET BAÇHANUSmfi ATAtH. LON N0L,19Sİ DE, 2AMANIN KRALI N0BO0OM ŞIUANLK TAKAFINDAKS 8İH £YAL£T VALILİSİNE GBTİRİLIŞİNDEN £ONEA,PO- LİTİKA İLE ASKBR.ÜĞİ BitStiKTE YAPMAYA &AÇLAMIŞ- VBu ABADA,BAKANLIK Ye BAÇBAKANLIK. 6ÖE£Vte &NPE PE 8ULUNMUÇ, SOSYAL/ST EBİLİMLİ NORO- DOM StHANUK'UN PEVLETBAÇKANLIĞINDAN DÜŞÜ- RÜLMESİMDE 8AÇROLU OyNAMtçn (-f9?O) . LON HOL, DAHA SOM/SA, MECLİS PEMETfMt OLMAYAN SİR. ASICERf YpNETİM HUIHPÜ. ANCAK BU RE7İM UZUN ÖhAÜRLÜ OLMIVACAK, KENDİSİNE ZAIZŞt SA- I/AŞAAJ /CfZ/L KEME/S 8İRUICLERİ KAM8OÇYA 8AŞ- k-BMTİSIE GlflMEDEN ÜLKEYİ TE&CEDE/SEK HAWAII YE KAÇACAKT/. ÇVarıda eft ve. çocuklanyla ŞSrütûyoi*! DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Tarihçi Olmak Kolay Değil! VVashington Post'a niçin içleniyoruz hiç anlamadım? Türkiye'yi yüzyılın "soykınm listesi"n\r\ başına koy- muşlar. Koyarlartabii! Içerden bu denli destek bulur- larsa niçin koymasınlar?!.. Sabancı Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Halil Berktay'ın sözleri tek başınayeter de artar bile!.. Berk- tay, 1915 olaylannı açıkça "Etnik Temizlik" olarak gördüğünü söylüyor. Gelin tarihçi Berktay'ın Milliyet gazetesinde yer alan ve bir tarihçiye hiç yakışmaya- cak sığlıktaki söyleşisini inceleyelim: Berktay daha söyleşinin başında, Osmanlı'nın ruh halini incelerken önyargısını yapıştırıyor:"... Kendisi- nihep mazlum ve kurban gören çok öfkeli vepat- lamaya hazır bir Türk milliyetçiliği oluştu. 1912- 13 Balkan Savaşları bu açıdan bir dönüm nokta- cıoldu..." Berktay, daha 1. Dünya Savaşı başlamadan Yunan- lılara, Rumlara yönelik etnik temizlik başladığını, 100 bine yakın Rumun burunları kanamadan Yunanistan'a gittiklerini Halil Menteşe'nin anılarına dayanarak an- latıyor. Sonra da Izmir'de de benzer şeyler olduğunu belirterek bir tarihçiye hiç yakışmayacak şu saptama- yı yapıyor: - Bu olaylar Ermeni katliamlannın silahsız pro- vasıdır. O sırada Ermeni tehciri planlanmıştı de- miyorum, ama sonuç olarak böyle bir tecrübe vardı... Gördünüz mü tarihçiyiü! Neresinden tutsak acaba? Tarihçi Berktay, Balkan harbinden söz ediyor, ama ya- şanan trajediden tek cümleyle olsun bahsetmiyor. Bal- kanlar'da 1 milyonun üzerinde Türk ve Müslüman aha- linin katledildiğini ve göçe zorlandığını görmezden ge- liyor. Amerikalı nüfus tarihi uzmanı Prof. Justin Mc- Carty'nin, "1912-1922 tarihleri arasında Anado- lu'da savaş ve çatışmalarda 2 milyon 462 bin Müslüman, 584 bin Ermeni ölmüştür" saptaması- nı ise hatırına bile getirmiyor! Ama tarihçi Berktay, Izmir'de yaşanan göç olayları için "Ermeni katliamlarının silahsız provasıdır" yargı- sını kullanmaktan zerre kadar çekinmiyorü! Tarihçinin kaynağ» roman olunca! Devam edelim; tarihçimiz, "tehciremri"r\\r\ yalnız- ca Doöu Anadolu'daki savaş bölgesiyle sınırlı olma- dığını.Tznik, Izmit ve Çorlu'dan da alınanlar olduğunu iddia ediyor. Buradaki anahtar cümle "alınanlar!" Üs- telik eksik söylüyor, Istanbul'dan da "alınanlar" ol- muştu! Yaklaşık200 kadar Ermeni "bağımsız Erme- ni devleti kurmak için Doğu'daki olayları kışkırt- mak" suçundan gözlem altına alınmıştı. Eğer Berk- tay'ın iddia ettiği gibi soykırım olsaydı, Orta ve Batı Anadolu'da yaşayan Ermeniler arasından seçmece "alınanlar" mı olurdu, yoksa tümü tehcir mi edilirdi? Ayrıca Ittihat ve Terakki içinde yüksek konumlarda bulunan ya da Istanbul'da yaşayan Ermenilere yöne- lik "emir" olmaz mıydı?!.. Tarihçi Berktay, Ittihatçıların kurduğu Teşkilat-ı Mah- susa'nın "ErmeniSoykınmı"nda başrolü oynadığını is- patlamak için de bakın ne diyor: - Kemal Tahir, Kurt Kanunu romanında Teşki- lat-ı Mahsusa fedailerinin "SanPaşa"yıyani Mus- tafa Kemal'i öldürmelerine nasıl ramak kaldığını anlatır. Işte tarihçinin sarsılmaz kaynağı! Berktay katliamın yapıldığına başlıca delil olarak ise Talat Paşa'nın, Di- yarbakır Valisi'ne çektiği, "Ermenilere yönelik ted- birlerin asla diğer Hıristiyanlara uygulanmama- sı" yolundaki telgrafını gösteriyor. Yargısı da şu: - Talat, tedbirderken dolambaçlı yoldan "Diğer Hıristiyanlara dokunmayın, Ermenilere bildiğini- zi yapmaya devam edin" demeye getiriyor... Pes doğrusu! Berktay, üç sözcükle geçiştirdiği "Gizli emirler var" iddiasını ise nedense örneklemi- yor! Asıl vahim noktaya gelelim; Berktay, "Bütün u- lus devletlerin oluşumunda acılı ve karanlık say- falar olduğunu" söylüyor. Ermeni olayları Kurtuluş Savaşfnın başlamasından 5, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan ise 8 yıl önce meydana gelmişti. Tarih- çimiz, hiç sıkılmadan kuruluşundan yıllar önce gerçek- leşen olayları Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilendirmeye yelteniyor. Tıpkı, hiç utanmadan Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Mustafa Kemal'e, idam hükümlüsü olduğu, işgal altındaki Istanbul'da Divan-ı Harp'te ifade verdi- rip "Ermeni katliamı yapıldı" laflarını söyleten bazı Batılı yazarlar gibi!!! Artık başladı; "Türkiye üzüntüsünü açıklasın, ye- ter" baskıiarı artarak sürecek. Özellikle içeriye dikkat; yakında şöyle başlıklar görürseniz hiç şaşırmayın: - Bir özürden ne çıkar! e posta: umitzilelifVı gmail.com B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 SOLDANSAĞA: 1/ Ince kesilip galeta ununa ve yumurtaya bulanarak kı- zartılmış dana yadatavuketi. 2/Verdi'ninta- nınmış bir ope- rası... İlkçağda birçok Ortado- ğu toplumunda tapınılan tanrı. 3/ Safran, am- ber ve misk kanştmla- rak yapılan güzel bir koku... Boru sesi. 4/ Işık akısı birimi... Alanya ilçesi yakının- da bir çay ve baraj. 5/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Karahindibanın sebze olarak yenen yaprakla- 8 rı. 6/ Genellikle don- 9 durmanın yanında ye- nilen bir tür tatlı bisküvi. 7/Ne olduğunu anlama, gös- terme, kararlaştırma... "Hayır" anlamında kullanılan söz. 8/ Bilımsel bir gerçeği doğrulamak amacıyla ya- pılan işlem... Atasözü. 9/ Yapma, etme... Alan Parker tarafından filme de aktarılan ünlü bir müzikal. YIJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Baharatlı sirkeye yatırılmış koyun etinden yapılan şiş... Yapısına girdiği sözcüğe "iki, çift" anlamı katan yabancı önek. 2/Nikel elementinin simgesi... Şalva- rın üstüne giyilen ve önde uzun iki parçası olan giysi. 3/Ölüm cezası... Sığınn altı ayhktan bir yaşına kadar olan yavrusu. 4/tsrail'debirgöl. 5/Felsefedekikuşku- culuk öğretisinin eski adı. 6/Eski dilde bulut... Bir şe- yin en yüksek ve sivri noktası. 7/Birnota... Denize uza- nan dar ve alçak kara parçası... Silisyum elementinin simgesi. 8/Eskiden "arkeoloji" anlamında kullanılan sözcük. 9/ Kapalı bir yerin ısısını ayarlayan aygıt... Düz ve geniş arazi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle