Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MART 2005 PERŞEMBE
+
CUMHURİYET SAYFA
17
Erdoğan: "Kiınse
beni Ankara 'da
tııtatruız!"
Bakalun ne kadar
Isaçacak!
Elektronik posta: denizsom@cumhuiiyetcom.tr www.denizsom.com Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Polis, türbanlılara nazik
davranıyormuş...
"Cünkü onlarnanik vapıvor!"
Diyarbakır
(jggl Dicle Üniversitesi
(§? Fen Edebiyat
J ı Fakültesitarih
bölümüne ilişkin sorular
oldukça yalın: "Tarih
bölümü başkanının
uzmanlık alanı ilahiyat
mı; tarih bölümünde
İlahiyat Fakültesi'nden
kaç öğretim üyesi ders
veriyor; tarih bölümünde
Atatürk Uygulama ve
Araştırma Merkezi
Müdürü niye derslere
giremiyor; tarih yüksek
lisans derslerini de
ilahiyatçılar mı veriyor?"
vrupa Birliği ne kadar birlik içinde? Avrupa
Birliği'nin önde gideni Ingiltere'nin bu bir-
likteki dirliği ne âlemde? Bu soruları Antal-
ya'daki dostlardan Yılmaz Dikbaş yanıt-
larken "Bağımsız Britanya Için Eylem örgütü"nden
söz ediyor. örgütün amacı, Ingiltere'yi Avrupa Bir-
liği'nden çıkarmak. Gerekçesi ise aynen şöyle:
"Eğer Britanya kendi kendini yöneten demokra-
tik bir rejim olarak ayakta kalmayı arzu ediyorsa, Av-
rupa Birliği'nden çıkmalıdır."
Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik aşağılama-
ya varan dayatmalarını reddedenleri, ulusal onur-
dan söz edenleri "paranoyak" olarak suçlayan çev-
reler, Ingiltere'deki bu örgütü hiç kuşkusuz demok-
rasinin gereği olarak tanımlayacaktır. Ama biryan-
dan da Avrupa Birliği karşıtı Ingilizlere burun kıvırıp,
bunu üç beş "marjinal" tipin beyhude çabası ola-
rak görecektir.
Herkesin gözlüğü kendi gözüne!
Yalan dolan
Yılmaz Dikbaş'ın aktardığına göre, örgüt kendini
anlatırken şöyle diyor:
"Bu tutumumuzdan bizim Avrupa karşıtı olduğu-
muz anlamı çıkmaz. Zaten bu yakıştırma, bizim kar-
şıtlarımızın ortaya attığı aptalca bir söylemden baş-
ka bir şey değildir. Tam tersine örgütümüz, Avrupalı
komşularımızla dostça ilişkileri desteklemektedir."
örgütün başında Sir Richard Body bulunuyor;
üyeleri arasında "sir"ler, "lord"lar, Işçi Partisi'nden
Muhafazakâr Parti'ye kadar milletvekilleri ve sıra-
dan Ingiliz yurttaşları yer alıyor.
Hiç de paranoyak marjinal tipler değil!
Şöyle diyorlar:
"Hedefimiz, Avrupa Birliği buyruklarının Ingilizya-
salarının üzerine çıkmasına yol açan 1972 Avrupa
Toplulukları Yasası'nı ortadan kaldırmaktır. Bu sağ-
landığında, yeniden bağımsız yönetimimize kavu-
şacağız. Ingiltere özgür ve bağımsız bir devlet ola-
rak Avrupa'daki komşuları ve dünyanın her yanın-
daki ülkelerle, Avrupa Birliği'nin dayattığı kısıtlama-
lar olmaksızın ticaret yapma olanağına kavuşacak-
tır."
Neymiş? Ticaret!
Diyorlar ki: "Hedeflerimize ulaşmak için yasal
kampanyalar yürütüyoruz, Avrupa Birliği üyeliğinin
ülkemize verdiği siyasi ve ekonomik zararları açık-
lıyoruz. Avrupa Birliği'nden çıkmakla sağlanacak
çok sayıda kazançlarımızı anlatıyoruz."
Neymiş? Siyaset!
Peki Türkiye'de siyasi ve ekonomik sermayeleri-
ni dışa bağlayan çevreler ne yapıyor?
Bu soruya Yılmaz Dikbaş, "Türk halkını yalan
bombardımanı altında tutuyorlar" yanıtını veriyor.
Yalan mı!
Gözaltı
Ankara polisinin,
mahkeme tarafından
kanıtlanmış hatasını
tekrarlayarak Kültür-
Sen Genel Başkanı Bilal
Şimşir'i gözaltına
alması üzerine emekli
büyükelçi ve yazar Dr.
Bilal N. Şimşir, "Geçmiş
olsun telefonları
alıyorum. Isim
benzerliği yüzünden zor
durumda kaldım" diyor.
Yakında bu tür sorunlar
olmayacak;
sendikacıların yanında,
hükümete muhalif
yazarlar, çizerler, emekli
büyükelçiler zamanının
bir kısmını karakolda
geçirecek; sonrasını
hapishanede!
SESSİZ SEDAS1Z (!)
FAYOALI S/USILER. :
TARLA BAKIM1
TAfZLALAGIN EN OJYütC
EÜŞAVlkl/ ZARARLI OTt/VSD/lZ
7Z\t2.LADAN U$y/IZ <S£LA1£Z.
LAA//MAS/ cZEfZMi<.7lZ ...
£>!EA7atnBAS/ VE <?T HAiCLAe/
OLAVZA'tfHOkBt C3/BI
7İJCZ.-4V/A/ZA/34B/MA
yOAOZ/tZ ...
zvd/E3^/C2/./ 07-nuez...
~>*1 -TJ£A>irzi-B3S7Hl^-
~7-E/rtlZL7&/fiJ JZ4İ.ICI OLAMSI
?iS/AJ ZAIZAtZl. 1 OTLAIZISJ ÜÖl^-
CEB/YLe S/12LH-?TE' SCKOIA1E-
Bedava deterjanın mis gibi kokusu
Televizyonda bir reklam var. Bir erkek
oyuncu, kuruması için ipe asılmış ça-
maşırların önünde duruyor. Elinde bir
kutu deterjan. Kokluyor. Mis gibi. Kok-
J
ladıkça kokluyor. Konuşmaya fırsat bu-
lamıyor. Mis gibi kokunun keyfiyle ken-
dinden geçip bayılıyor.
Bu reklamdan yola çıkılarak düşünül-
müş bir varsayım mı yoksa yaşanmakta
olan gerçekler mi bilemiyorum ama in-
ternetten gelen ileti, Istanbul'da giderek
artan hırsızlık olayları nedeniyle dikkati
çekiyor.
özellikle Istanbul'un Kadıköy bölge-
sinde, evin kapısı çalınıyor. Konuşması
ve kıyafeti düzgün kişi ya da kişiler de-
terjan tanıtımı yaptığını söylüyor. Piyasa-
da bilinen markalardan birinden söz edi-
yorlar. Üç kiloluk bir kutu deterjan vere-
ceklerini bildiriyorlar. Bir de form uzatı-
yorlar. Sizin yapacağınız, deterjanı kul-
landıktan sonra formdaki soruları yanıt-
lamak. Bir hafta sonra uğrayıp, doldur-
duğunuzformu alacaklarını belirtiyorlar.
Temiz pak insanlar. Bilinen bir marka.
Deterjan bedava. Marketlerde de bir şey
yedirip fikrinizi soruyorlar ya, "Peki" di-
yorsunuz...
Kapakları açık iki kutu deterjan çıkar-
tıyorlar; farklı kokuda üretildiğini söylü-
yorlar; hangisini tercih ettiğinizi soruyor-
lar; "koklayın" diyorlar. Uzatılan kutuyu
kokluyorsunuz ve reklamdaki gibi bayı-
lıyorsunuz. Reklamdan tek farkı, küt di-
ye yere düşmüyorsunuz; hırsızlar sizi tut-
tuğu için başınızı yere çarpmıyorsunuz!
Yüksek Yerilim Hattı
Sahte ilaç, sahte rakı, sahte
zeytinyağı; sahte hayat. Biz de zaten
yaşıyormuş gibi yapryoruz!
erdincutkuciyahoo.com
Türban ve Kadın Haldarı
Prof.Dr.ZEKİARTKAN
1980'li yıllarda Türkiye'nin
gündemine oturan, daha doğ-
rusu sanal olarak yaratılan tür-
ban konusu, aradan çeyrekyüz-
yıl geçmesine karşın hâlâ öne-
mini ve güncelliğini koruyor. Ül-
kenin okur-yazarları ikiye ayrıl-
mış durumda: Kimileri bunu,
mahremin dışa açılması olarak
görürken kimileri de dinsel bir
simgenin topluma dayatılması
olarak algılamaktadır. "Tesettür"
yani dinsel örtünme, inanılması
güç bir sektör haline gelmiş, tür-
banı tamamlayan giysiler, yerle-
ri süpüren geniş kesimli parde-
süler oldukça işlek bir pazar bul-
makta gecikmemiştir.
öncelikle şunu kabul etmek
gerekir ki, türban dinsel bir kim-
liğin, tarikatların simgesi haline
gelmiştir. Onca yazıldığı, çizildi-
ği gibi türbanın Anadolu'dayüz-
lerce yıldan beri analarımızın,
bacılarımızın başlarına örttükle-
ri yazma, neçek, başörtüsü vb.
ile hiçbir ilintisi yoktur. Bugünün
yöneticileri, ülkemizin bunca
olumsuz koşullar içinde bulun-
duğu, Lozan'ınyıkılmayaçalışıl-
dığı, aşiret reislerinin her gün
Türkiye'yi tehdit ettiği bir sırada,
işlerini güçlerini bırakıp türbanı
topluma dayatmaya çalışıyorlar.
Hem de bunun birtakım toplum-
sal gerginliklere yol açacağını bi-
lerek...
Türbandaki direnme acaba
kadın haklarıyla mı ilgili, yoksa
insan haklarıyla mı bağlantılı?
Aslında Türkiye'de kadın hakla-
rının ortaya çıkışı ve tarihsel ge-
lişimi göz önüne alınırsa, türban
konusundaki inat ve direnme
modemliği değil, tutuculuğu ve
gericiliği çagrıştırmaktadır.
1720'de Fransa'ya elçi olarak
giden Yirmi Sekiz Çelebi Meh-
met Efendi bu ülkede kadınla-
rın itibarı erkeklerden üstün ol-
makla haddinden ziyade hürmet
gördüklerini yazmaktan kendini
alamamıştır. Ancak Türkiye'de
kadın hakları, Tanzimat döne-
mindegündemegeldi. Bunusa-
vunanların başında Namık Ke-
mal gelmektedir. O ve onun gi-
bi düşünen aydınların çabalarıy-
ladır ki sınırlı da olsa kadınlara ki-
mi haklar tanındı, kızlara özgü
okullaraçıldı. Ikinci Meşrutiyet'te
kadınların sınırlı da olsa çalışma-
larına olanak verildi. Ama bunlar
yeterli değildi. Atatürk'ün de yi-
nelediği gibi Fikret, elbet sefil
olursa kadın alçalırbeşer.. dize-
sini söyleyecek kadar kadın hak-
larından yanaydı.
Ziya Gökalp, Ikinci Meşruti-
yet döneminde sosyal, ekono-
mik, kültürel ve hukuksal yön-
den kadın haklarının en büyük
savunucusu olarak ortaya çık-
mıştır. Kadının her yönden er-
kekle eşit haklara sahip olması
gerektiğini işleyen bir bilgindir.
Gökalp tesettüre de karşıydı.
Talat Paşa, zaman zaman ken-
disine takılır: "Ya hoca, demek
biz bu kadınların başlarını aça-
cağız!" Talat Paşa, Türk'ün ya-
nına eş olarak aldıgı kadının ya-
malı bohça gibi dolaşmasından
nefret ediyordu. Gökalp, kadın
hakları konusunda son derece
kökten düşünüyordu. Kadının
iğnesinden yaptığı süngü ile
kendi haklarına sahip çıkması
gerektiği üzerinde duruyordu:
Diğer haklar için milli mahke-
meler açmışız.
Aileyi bırakmışız medresenin
elinde...
Bilmem niçin kadınlığa ait iş-
ten kaçmışız
Ya onun da biremeğiyok mu
Türk ilinde?
Yoksa o mu iğnesinden kanlı
süngü yaparak
Haklarını pençemizden ihti-
lalle alacak...
Kadınların erkeklerle eşit hak-
lara sahip olması, Cumhuriyet'in
temel ilkeleri arasında yer al-
maktadır. Atatürk'ün bu alanda
gösterdiği çaba bir destandır. 0,
bütün engellere karşın bu yolda
inanılmaz zor bir savaş verdi.
Çünkü kadın hakları tanınma-
dıkça, kadını kölelik altında tutan
kurallar yıkılmadıkça, önyargılar
sürdükçe toplumsal bir kurtuluş
söz konusu olamazdı.
Atatürk, Türk kadınının Kurtu-
luş Savaşı'nda yaptığı görevi de
tarihsel çerçevesine oturtmak-
tan geri kalmamıştır.
Dünyanın hiçbiryerinde, hiç-
birmilletinde Anadolu köylü ka-
dınının üzerinde kadın mesaisi
zikretmek imkânı yoktur ve
dünyada hiçbir milletin kadını
"Ben Anadolu kadınından daha
fazla çalıştım, milletimi kurtulu-
şa ve zafere götürmekte Ana-
dolu kadını kadar gayret gös-
terdim" diyemez. Yıne Atatürk,
henüz Cumhuriyet ilan edilme-
den şunu görüyordu: "Çok bü-
yük şükranla görüyoruz ve gör-
mekteyizki heryerdehanımla-
rımız erkeklerle fikir ve nur yo-
lunda müsabaka edercesine
yürüyorlar. Yine şükranla ifade
etmek lazımdır ki, hiçbir yerde
kadınlarımız erkeklerin aşağı-
sında değildir. Hemen her yer-
de kadın ve erkek seviyesi ara-
sında bir denklik görmekte-
yim..."
Bu denklik Cumhuriyet döne-
minde daha da gelişti. Türk ka-
dını kılığıyla kıyafetiyle de toplum
içinde gerçek yerini aldı. Bunu
açıklamaya bile gerek yoktur.
Bugünkü tesettür yarışını ne-
reye oturtmak gerekiyor? Ger-
çekten savaşım kadının toplum-
daki gerçek yerini belirlemek mi
yoksa onu Tanzimat öncesi bir
konuma getirtmek midir? Eğer
bu bir hak ise neden hep erkek-
leri ilgilendiren bir konu olmak-
tan kurtulamıyor? Bugün Istan-
bul'un Çarşamba, Fatih, Eyüp
vb. semtleri birer Kum kentine
dönüşmüştür. Görünüm ürper-
ticidir. Hiçbir dinsel görevi olma-
yan acayip kılıklı insanlar sarık-
larıyla, cüppeleriyle, şalvarlarıy-
la, çember sakallarıyla sokak-
larda boy göstermektedir. Yaş-
ları 12-15 olan çocuklar softa
kisvesiyle yine bu sokakları ar-
şınlamaktadır. Henüz ergenlik
çağına girmeyen 10-12 yaşla-
rındaki kız çocukları çarşafa bü-
ründürülmektedir.
Devletin "hizmet verdiği ya
da hizmet aldığı yer" önerileri
birer aldatmacadır. "Milliyetçi,
mukaddesatçı" partilerin de
söylemi budur. Kaldı ki bugün
türbanın girmediği yer de kal-
mamıştır. özel televizyonların
yanında TRT de bu modaya
kendini kaptırmıştır. Amaç, Tür-
kiye haritasında türbanın girme-
diği yer bırakmamaktır...
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak/ı turk.net
ÇtZGlLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraciut mynet.com
HARBt SEMİHPOROY semihporoyCayahoo.com
HAYAT EPtK TİYATROSU MUSTAFA BÎLGIN hayatepik a mynet.com
BIZDE /VYftlMCILIK OLMAZ BACI
EVDE NEYSE,
SOKAKTA DA ODURL
TARİHTE BUCÜN MÜMTAZARIKAN lOMart www.nniinUtz-urikun.cotn
D/KTATÖR LON NOL."
'DB euGÜfJ, KAMBOÇYALI GENERAL LOM NOL,
İ DEVLET BAÇHANUSmfi ATAtH. LON N0L,19Sİ
DE, 2AMANIN KRALI N0BO0OM ŞIUANLK TAKAFINDAKS
8İH £YAL£T VALILİSİNE GBTİRİLIŞİNDEN £ONEA,PO-
LİTİKA İLE ASKBR.ÜĞİ BitStiKTE YAPMAYA &AÇLAMIŞ-
VBu ABADA,BAKANLIK Ye BAÇBAKANLIK. 6ÖE£Vte
&NPE PE 8ULUNMUÇ, SOSYAL/ST EBİLİMLİ NORO-
DOM StHANUK'UN PEVLETBAÇKANLIĞINDAN DÜŞÜ-
RÜLMESİMDE 8AÇROLU OyNAMtçn (-f9?O) . LON
HOL, DAHA SOM/SA, MECLİS PEMETfMt OLMAYAN
SİR. ASICERf YpNETİM HUIHPÜ. ANCAK BU RE7İM
UZUN ÖhAÜRLÜ OLMIVACAK, KENDİSİNE ZAIZŞt SA-
I/AŞAAJ /CfZ/L KEME/S 8İRUICLERİ KAM8OÇYA 8AŞ-
k-BMTİSIE GlflMEDEN ÜLKEYİ TE&CEDE/SEK HAWAII
YE KAÇACAKT/. ÇVarıda eft ve. çocuklanyla ŞSrütûyoi*!
DÜZ ÇİZGİ
ÜMİT ZİLELİ
Tarihçi Olmak Kolay Değil!
VVashington Post'a niçin içleniyoruz hiç anlamadım?
Türkiye'yi yüzyılın "soykınm listesi"n\r\ başına koy-
muşlar. Koyarlartabii! Içerden bu denli destek bulur-
larsa niçin koymasınlar?!..
Sabancı Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Halil
Berktay'ın sözleri tek başınayeter de artar bile!.. Berk-
tay, 1915 olaylannı açıkça "Etnik Temizlik" olarak
gördüğünü söylüyor. Gelin tarihçi Berktay'ın Milliyet
gazetesinde yer alan ve bir tarihçiye hiç yakışmaya-
cak sığlıktaki söyleşisini inceleyelim:
Berktay daha söyleşinin başında, Osmanlı'nın ruh
halini incelerken önyargısını yapıştırıyor:"... Kendisi-
nihep mazlum ve kurban gören çok öfkeli vepat-
lamaya hazır bir Türk milliyetçiliği oluştu. 1912-
13 Balkan Savaşları bu açıdan bir dönüm nokta-
cıoldu..."
Berktay, daha 1. Dünya Savaşı başlamadan Yunan-
lılara, Rumlara yönelik etnik temizlik başladığını, 100
bine yakın Rumun burunları kanamadan Yunanistan'a
gittiklerini Halil Menteşe'nin anılarına dayanarak an-
latıyor. Sonra da Izmir'de de benzer şeyler olduğunu
belirterek bir tarihçiye hiç yakışmayacak şu saptama-
yı yapıyor:
- Bu olaylar Ermeni katliamlannın silahsız pro-
vasıdır. O sırada Ermeni tehciri planlanmıştı de-
miyorum, ama sonuç olarak böyle bir tecrübe
vardı...
Gördünüz mü tarihçiyiü! Neresinden tutsak acaba?
Tarihçi Berktay, Balkan harbinden söz ediyor, ama ya-
şanan trajediden tek cümleyle olsun bahsetmiyor. Bal-
kanlar'da 1 milyonun üzerinde Türk ve Müslüman aha-
linin katledildiğini ve göçe zorlandığını görmezden ge-
liyor. Amerikalı nüfus tarihi uzmanı Prof. Justin Mc-
Carty'nin, "1912-1922 tarihleri arasında Anado-
lu'da savaş ve çatışmalarda 2 milyon 462 bin
Müslüman, 584 bin Ermeni ölmüştür" saptaması-
nı ise hatırına bile getirmiyor!
Ama tarihçi Berktay, Izmir'de yaşanan göç olayları
için "Ermeni katliamlarının silahsız provasıdır" yargı-
sını kullanmaktan zerre kadar çekinmiyorü!
Tarihçinin kaynağ» roman olunca!
Devam edelim; tarihçimiz, "tehciremri"r\\r\ yalnız-
ca Doöu Anadolu'daki savaş bölgesiyle sınırlı olma-
dığını.Tznik, Izmit ve Çorlu'dan da alınanlar olduğunu
iddia ediyor. Buradaki anahtar cümle "alınanlar!" Üs-
telik eksik söylüyor, Istanbul'dan da "alınanlar" ol-
muştu! Yaklaşık200 kadar Ermeni "bağımsız Erme-
ni devleti kurmak için Doğu'daki olayları kışkırt-
mak" suçundan gözlem altına alınmıştı. Eğer Berk-
tay'ın iddia ettiği gibi soykırım olsaydı, Orta ve Batı
Anadolu'da yaşayan Ermeniler arasından seçmece
"alınanlar" mı olurdu, yoksa tümü tehcir mi edilirdi?
Ayrıca Ittihat ve Terakki içinde yüksek konumlarda
bulunan ya da Istanbul'da yaşayan Ermenilere yöne-
lik "emir" olmaz mıydı?!..
Tarihçi Berktay, Ittihatçıların kurduğu Teşkilat-ı Mah-
susa'nın "ErmeniSoykınmı"nda başrolü oynadığını is-
patlamak için de bakın ne diyor:
- Kemal Tahir, Kurt Kanunu romanında Teşki-
lat-ı Mahsusa fedailerinin "SanPaşa"yıyani Mus-
tafa Kemal'i öldürmelerine nasıl ramak kaldığını
anlatır.
Işte tarihçinin sarsılmaz kaynağı! Berktay katliamın
yapıldığına başlıca delil olarak ise Talat Paşa'nın, Di-
yarbakır Valisi'ne çektiği, "Ermenilere yönelik ted-
birlerin asla diğer Hıristiyanlara uygulanmama-
sı" yolundaki telgrafını gösteriyor. Yargısı da şu:
- Talat, tedbirderken dolambaçlı yoldan "Diğer
Hıristiyanlara dokunmayın, Ermenilere bildiğini-
zi yapmaya devam edin" demeye getiriyor...
Pes doğrusu! Berktay, üç sözcükle geçiştirdiği
"Gizli emirler var" iddiasını ise nedense örneklemi-
yor! Asıl vahim noktaya gelelim; Berktay, "Bütün u-
lus devletlerin oluşumunda acılı ve karanlık say-
falar olduğunu" söylüyor. Ermeni olayları Kurtuluş
Savaşfnın başlamasından 5, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluşundan ise 8 yıl önce meydana gelmişti. Tarih-
çimiz, hiç sıkılmadan kuruluşundan yıllar önce gerçek-
leşen olayları Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilendirmeye
yelteniyor. Tıpkı, hiç utanmadan Kurtuluş Savaşı'nı
yöneten Mustafa Kemal'e, idam hükümlüsü olduğu,
işgal altındaki Istanbul'da Divan-ı Harp'te ifade verdi-
rip "Ermeni katliamı yapıldı" laflarını söyleten bazı
Batılı yazarlar gibi!!!
Artık başladı; "Türkiye üzüntüsünü açıklasın, ye-
ter" baskıiarı artarak sürecek. Özellikle içeriye dikkat;
yakında şöyle başlıklar görürseniz hiç şaşırmayın:
- Bir özürden ne çıkar!
e posta: umitzilelifVı gmail.com
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2
SOLDANSAĞA:
1/ Ince kesilip
galeta ununa
ve yumurtaya
bulanarak kı-
zartılmış dana
yadatavuketi.
2/Verdi'ninta-
nınmış bir ope-
rası... İlkçağda
birçok Ortado-
ğu toplumunda
tapınılan tanrı.
3/ Safran, am-
ber ve misk kanştmla-
rak yapılan güzel bir
koku... Boru sesi. 4/
Işık akısı birimi...
Alanya ilçesi yakının-
da bir çay ve baraj. 5/
Dolma yapmak için
hazırlanan karışım...
Karahindibanın sebze
olarak yenen yaprakla- 8
rı. 6/ Genellikle don- 9
durmanın yanında ye-
nilen bir tür tatlı bisküvi. 7/Ne olduğunu anlama, gös-
terme, kararlaştırma... "Hayır" anlamında kullanılan
söz. 8/ Bilımsel bir gerçeği doğrulamak amacıyla ya-
pılan işlem... Atasözü. 9/ Yapma, etme... Alan Parker
tarafından filme de aktarılan ünlü bir müzikal.
YIJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Baharatlı sirkeye yatırılmış koyun etinden yapılan
şiş... Yapısına girdiği sözcüğe "iki, çift" anlamı katan
yabancı önek. 2/Nikel elementinin simgesi... Şalva-
rın üstüne giyilen ve önde uzun iki parçası olan giysi.
3/Ölüm cezası... Sığınn altı ayhktan bir yaşına kadar
olan yavrusu. 4/tsrail'debirgöl. 5/Felsefedekikuşku-
culuk öğretisinin eski adı. 6/Eski dilde bulut... Bir şe-
yin en yüksek ve sivri noktası. 7/Birnota... Denize uza-
nan dar ve alçak kara parçası... Silisyum elementinin
simgesi. 8/Eskiden "arkeoloji" anlamında kullanılan
sözcük. 9/ Kapalı bir yerin ısısını ayarlayan aygıt...
Düz ve geniş arazi.