25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2005 CUMA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI, *>. Avrtpa'ya Soyunurken KLİŞELER ne kadar sık kullanılırsa o kadar sjkıcı olur. Denizcilik bayramlannda, biri kabo- taj hakkı öbürü de Preveze Zaferi dolayısıyla sa- dece ıki kez duyulsa pek tepki vermeyen "üç tarafı denizlerle..." klişesi, günlük yazılardan televizyon programlarına kadar olur olmaz her yerdeveherzamankullanılıncatuhafkaçmıyor mu? Şimdi onun yerini "Avrup&'ya girmek üzere o/duğumuz... "sözleri aldı. Üstelik, sonuçta gi- rip girmeyeceğimiz pek belli olrnadığı, ama "üzere" olmadığımız kesin olduğu için, bu söz yalnız sıkı ve tuhaf olmakla kalmıyor, güldürü- yor da insanlan. Ama, işin bir de ciddi ve teh/ikeli olan bir ya- nı var. özellikle de bürokrasiyi ilgilendiren bir yanı. Siyasilerin ve en başta iktidar mensuplannın böyle klişeler kullanmalan ve ülkeyi "AB'ye gi- rer duruma getirmiş olmakla övünüp gerçek- ten giriyormuşuz gibi davranmalan doğaldır da, bu yoldaki müzakerelere hazırianan ya da ka- tılan bürokratların aynı havaya girip gereğinden fazla heyecanlanarak işgüzarlık etmeleri doğal sayılamaz. Bu konuda en son haber şu: Türkiye'nin ça- lışma mevzuatını ILO denen Uluslararası Emek örgütü'ne üye AB ülkelerinin standartla- nna uydurmak üzere kurulan komisyon, yaban- cılann sendika başkanı olamayacaklanna iliş- kin yasağı kaldırmayı kararlaştırmış. Neden? Daha doğrusu, niçin şimdi? Tam üyelik böyle birdüzenlemeyi gerektiriyor olsa bile, kimilerine göre on, kimilerine göre on beş yıl sonra gerçekleşecek, kimilerine göre de hiç gerçekleşmeyecek bir üyelik için şimdiden paçaları sıvamak, hattâ hemen suya girecek- miş gibi pantolon çıkarmak niye? AB'nin gözü- ne girmek mi? Yabancı sendika başkanı bulma- nın mantrğı var mı? Petrol ya da telekomünikas- yon alanlan gibi stratejik üretim dallanndaki ku- ruluşlan yabancılara satacaksınız, sonra da ora- lardaki sendikalann da başına yabancılann geç- mesine zemin hazırlayacaksınız; olacak iş mi- dir bu? Ucunun açık olduğu resmen söylenen bir süreçte geri dönülmez siyasal ödün vermek ne denli yanlışsa, devlet yapınızı ve toplum ya- şamınızı kökten etkileyecek yasa değişiklikle- rine de sırf AB'ye giriş gerektiriyor diye vaktin- den önce kalkışmak da o kadar yanlıştır. Kıb- ns'tan ve Ege'deki davalannızdan vazgeçtikten sonra dövünmek nasıl para etmeyecekse, ça- lışma yaşamında derin yaralar açacak değişik- liklere girişmenin ardından o yaraları da iyileş- tirmek çok zor olacaktır. Gözlerini AB'ye üyelik aşkı bürümüş ve o yoldan içteki emellerine eriş- meyi kurmuş olanlarla birlikte çalışan bürok- ratlann bunlan söyleyip yanlış gidişlere engel ol- maları gerekmez mi? Van'da Yeşeren Hukuksuzluk Av. Celal ÜLGEN Y argı geleneğinde cumhuriyet savcılan savsözleriyle konu- şur. Van Başsavcı Vekili, Van Yüzüncü Yıl Cniversitesi Rektörü Prof. Dr. YüceJ Aş- km için soruşturma başlattığı zaman uzun uzun basına bılgı vererek bu geleneğin dı- şına çıkmış ve yadırganmıştı. Önce Sayın Rektör'ün tarihi eser kaçak- çılığı yaphğını, bınlerce kaçak tarihi eser bu- lunduğunu açıklamış ve soruşturmanın ana temelinin bu yön olduğunu belirtmişti. Bu- nu tutturamadı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü'nün koleksiyonu kayıtlı çıktı. Ama karalama çamuru atılmıştı bir kez. Temiz- lenmesi güçtü... Soruşturma aşaması tamamlanmadan sav değişiverdi. "Ihaleye fesat kanştınnak", "resmi belgedesahtecilik" ve "suç işkmek ereğiyle örgüt kunnak" savıyla rektör tutuk- landı. Rektör hakkındaki kovuşturma tutuksuz yapılabilirdi. Tutuklama, Yeni Ceza Muha- kemesi Yasası'nın 100. maddesınde sayılan bir önlemdir. Sanık ya da kuşkulunun kaç- maması, soruşturma ile ılgili kanıtlan etki- lememesi, karartmaması için bu önleme başvurulabilir. Bu önlemin Rektör Yücel Aşkın için uygulanmasına gerek var mıy- dı? Işte üniversiteler, barolar ve kamuoyu bu konuda duyarlık göstererek rektör hak- kında bu önlemin uygulanmasını üniversi- te - siyasi iktidar ve YÖK - siyası iktidar çe- kişmesınde yanlı bir uygulama olarak yo- rumladılar. Yargı bağımsız değil miydi? Yargı ba- ğımsız olsaydı bu durum asla oluşmazdı. Yar- gıtay Başkanı'nın yeni adli yıl açış konuş- ması sırasında Damştay'a karşı anlamsız yüklenişi olmasaydı, basında barolann, Ba- rolar Birliği'nin bu konudaki yakınmalan yer alacaktı. O günden sonra tartışması as- la sürmeyen Yargıtay Başkanı'nın o sözle- ri yapma bir gündem yaratarak temel sorun- lann basında yer almamasını sağladı. Evet. Yargı bağımsız değil... Van olayla- n bunun tipik bir örneğidir. Devekuşu gibi kuma gömemediğimiz yanımız dışandakal- mıştır. Üniversitelerin, YÖK'ün, barolann ve bi- lim çevrelerinin yükselen sesi, tepkisi so- ruşturma ya da kovuşturma için değildir. Tepki yargı bağımsızlığına düşürülen göl- geyedir. Bu gölge o denli açık ve nettir ki, bunu bir savcırun ya da yargıcın kişisel ku- suruna, hukuku yanljş uygulamasına bağ- layamamaktayız. Van olayı, başlamasından bugün geldiği son aşamasına değin bu fo- toğrafi açık olarak vermekte. Bu arada tutukJamaya ve tutuklama biçi- mine itiraz eden kurum ve kuruluşlar Van 'da- ki üniversiteleri medreseleştirme çabalan ile çağdaşlığa ve laiklik ilkesine karşıtlıklann güç birliğinden de söz ettiler. Gerçekten boş inanlann, kara öfkelerin, çağdışı kalmış ortaçağ düşüncesinin bilime ve çağdaşlığa saldınsuıdan başka bir şey değildir bu du- rum. Tutuklama karanna bu denli itirazın ve tep- kinin bir başka nedeni de var kuşkusuz. AB'ye girme çabalan içinde yer alan uyum yasalannda ve ceza yasalanndakı köklü de- ğışikliklerde tutuklama eski statüsünden çı- kanlmış ve geçici bir önlem niteliğine ka- SevilenDeyişler... B ilge kişi hiçbir zaman rahatsız ol- maz ya da telaşlanmaz. Çevresin- de hiçbir düzensizlik bulunmaz. Kendi kendisinin efendisi olarak çevresın- deki her şeyi doğallıkla denetler. Hiç has- ta olamaz, acı çekmez, başı ağnmaz, üşüt- mez veya doğadan kendine gelen hiçbir rahatsızlığa yakalanmaz. Huzursuz ve uyumsuz bir zihin uzun sü- re sağlıklı kalamaz. Zihnimiz aynı musluk gibidir. Temiz su isriyorsak, depoyu temiz suyla doldurma- lı, kendimizi iyi düşencelerle beslemeliyiz. Zihnimizın bahçesinı ihmal ettiğimizde olumsuzluklar ve acılar, birikir. Kendine karşı samimi ol. Gerçek içiniz- dedir. Bir kimse size zarar verdiğinde lüt- fen bakış açuıızı değıştirin. Hastalıklarhuzur ve uyum yokluğundan do- layıdır. Ve ınsan tüm yaşamı boyunca, has- talık ve uyumsuzluk yaratmakla uğraşır. Kendinizi yorgun ya da bitkin hissetiği- nizde yeniden dolmaya çalışuıız. Yeniden dolmamn 3 yolu vardır: - Elleri soğuk suya sokmak. - Toprağa yerleşmek. - Ağaçlar arasında dolaşmak. Iri bir ağaca yaslanın ağaçla bırlikte yaşam gücünü his- sedin. (Sol el alıcı, sağ el vericidir.) Eller iletkendir.. GulserenALÇI vuşturulmuştu. Yeni Ceza Muhakemesi Ya- sası 'nda, tutuklama salt belli suçlar için uy- gulanabilecek bir önlem olarak düzenlen- mişti. Işte burada da sözde bir suç dayana- ğı bulunmuş ve tutuklama "Suç işlenıekere- gryleörgütkurmak'' yani "çetekurmak'' su- çuna dayandınlmış görüntüsü verilmek is- tenmiştir. Çete ikiden fazla kişi demektir. tki kişiyle çete ohnaz. Bu çetenin diğer ortak- lan neredeydi? Nıye başka tutuklama olmamıştı? Bu so- rular yanıtsız ve havada asılı kalmaktadır. Burada gözden kaçan önemli bir sorun da- ha bulunmaktadır. Anayasanın 19. madde- si bir kimsenin özgürlüğünden edilmesi için yani tutuklanması için işlediği sav olarak ile- ri sürülen suçla ilgili kuvvetfi beürtinin bu- lunmasını gerekli görmüştür. Yeni Ceza Muhakemesi Yasası'nın 100. maddesinde ise kuvTetii kuşku'dan söz edihnektedir. Kuv- vetli kuşku ile belirti arasında büyük ayn- lıklar vardır. Kuşku ile tutuklama olmaz. Kuşku çok öznel ve keyfi bir durumdur. Keyfi uygulamalara çanak tutar. Yasanın tutuklama ile ilgili maddesinin bu açıdan da değerlendirilmesi gerekmektedir. Tüm ülke barolan ve Barolar Birliği ile birlikte gittiğimiz Van'da düzenlenen basın toplantısı sonrasında dönüş saatine değin Is- tanbul Barosu Başkanı Kazım Kokuoghı ile birlikte Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'la tutukevinde görüş- me olanağı bulduk. Rektör iyiydi ve başı dik- ti. Olaylan kutsal uğraşısmın bir sonucu olarak görüyordu. Her şeye karşın Türkiye bir hukuk dev- letidir. Hukuk devletinin tüm kurum ve ku- nıluşlan ayaktadır. Yakın bir zamanda ger- çek anlaşılacaktır. Bir değinme de tüm il barolannı ve Tür- kiye Barolar Birliği'ni Van'a götüren Van Cumhuriyet Başsavcısı'nın bir tümcesine iliş- kin yapmak istiyorum. Van Cumhuriyet Başsavcısı, bir stajyer avukata "Van Baro- su avukatiannınyansı PKK'bdir" anlamın- da bir söz etmiştı. Buna tepki olarak Van'day- dık. Van, konumu gereği önemli bir bölgede bulunmaktadır. Kamu görevi gören bir ku- rumun, Van Barosu'nun avukatlanna "Bun- lar PKK'Bdir" yaftasını yapıştırmak büyük bir sorumsuzluk örneğiydi. Başsavcının bu yakıştırmasma yanıtı, Van Atarürk Anıtı'nın altında yazılı bir tümce veriyordu. "V^nh, Erzurumlu,Diyar- baknt, TrabzooJu,tstanbullu, Makedonya- h hepsi aynı kanın aynı soyun insanlandır." Söz tam olarak usumda kaldığı kadanyla böyleydı. Altında ise Mustafa Kemal Ata- türiiyazılıydı... PENCERE Pişpirik... Kimi zaman dış politikada matrak numaralar olur, kurnazlıkla safoşluk karşılıklı pişpirik oynarlar... Bizimkiler Ankara'da tedirgin olmuşlar, elçilikten bir Amerikalıyı çağınp sormuşlar: - Kuzey Irak'tan Mesud Barzani neyin başkanı sı- fatıyla Beyaz Saray'a kabul edildi?.. Safoşluk mu bu soru?.. Vakt/yle Recep Tayyip neden ve hangi srfatla Baş- kan Bush tarafından ağırlanmıştı?.. Hiçbir resmi srfatı yoktu... • Amerika bölgedekı taşlarla oynuyor, Talabani'yi Bağdat'ta kullanıyor, Kuzey Irak'ta Kürdistan De- mokratik Partisi Başkanı Barzani'yi Beyaz Saray'a çağınyor ve terör örgütü PKK'yi gereğinde kullan- mak üzere elinin altında tutuyor... Bu oyun satranç değil... Pişpirik!.. Ancak Amerika pişpiriği bile iyi oynamıyor... • Türkiye'de pişpirik nasıl oynandı?.. Üç yıl önce üçlü koalisyonun başındaki Başbakan Ecevit'e Amerika sordu: - Ben Irak'a savaş açacağım, Güneydoğu Anado- lu'dan girmeme 'evet' diyor musun?.. - lıııh... Bush bunun üzerine Ecevit hükümetindeki Ke- mal Derviş'i kuflanarak Türkiye'deki iktidan yıktı; kendisine 'ıııh' değil 'evet' diyen Recep Tayyip'in AKP'sini iktidar yolunda destekleyip koltuğa oturt- tu... Bizim ülkemizdeki ağırlıklı kesimde genel kanı ne- dir: - Amerika ne isterse Türkiye'de o olur... • Ancak Türkiye pişpiriğinde Bush'un işleri iyi gider- ken birden tersine döndü; Amerika Irak'a kuzeyden girecekken, Meclis'te bu yetkiyi kotaracak olan tez- kere reddedildi... Vay sen misin tezkereyi Meclis'ten çıkaramayan!.. Recep Tayyip Bush yönetiminin gözünden düştü... Ama AKP'nin seçeneğı henüz yok... Nasıl oluşur?.. • Politika piyasasında 'ulusalcılık' diye bir şeyler söyleniyor... Ulusalcılık, eskı deyişle milliyetçilik, Frenkçesiyle nasyonalizm... Bugün Türkiye'nin başındaki iktidar ümmetçi!.. Ulusalcılık (nasyonalizm), ümmetçiliğe (dinciliğe) göre ilericidir; ama, enternasyonalizme göre gerici- dir.. Ümmetçilik, yani dincilik, bu gidişle ulusaicılığı da- ha da güçlendirecek... Pişpirik oynayanlar ellerindeki kâğrtlara iyi bak- sınlar; çünkü bu gidişle 'elimde tutayım' derken Tür- kiye'yi büsbütün kaybedebilirler. AVRUPA E1 5TANDARTLARI Diğerkampanyalara sorun. Hem indirim yapıyor, hemdeArstil standartlannı sunabillyorlar mı? *Kampanyamız stoklarla sınırlıdır evinizde yeni standartlar MiL,ssaıllcn 330 Bebek Odası Takımı Osaka Yatak Odası Takımı Lin Oturma Takımı Koç
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle