22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 EKİM 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER gVEI/HAYIR SAL Türklen'den un Türklere! "Ben ülkemi pazarlamakla adeta mükellefim" diyen kişinin ve onun gibi düşünenlerin okuma- sına: 1922 yılındaki Türkiye'nin işte gerçekleri: "13milyonnüfus. llkelbirtanm. Sıfırayakınsa- nayi. Madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve var olan demiryollan yabancı şirketleıin yöneti- minde. Ülkede 153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var. Halkın yalnız yüzde 7'si okurya- zar. Bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil. Eko- nomik bakımdan yan sömürge. Kişi başına ge- lir 4 lira, kişi başına ortalama kamu harcaması 50 kuruş. Altyapı her alanda yetersiz. Bilim ha- yatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde. Ana- dolu, yetersizmedreselerin elinde. Heryanda ta- hkatlar, tekkeler, dergâhlar. Yasalarçağın gerek- leıinin gerisinde. Kadınlann ilke olarak toplum- sal hayatlan ve hiçbir haklan yok. Kadınlann da bir gün erkekler gibi doktor, mühendis, avukat, belediye başkanı, milletvekili, bakan olabilecek- lerini hayal etmek bile zor. Ne seçme haklan bu- lunuyor ne de seçilme. Kısacası, vatandaş sa- yılmıyoriar. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda ortaçağı yaşıyor..." "Şu Çılgın Türkler" kitabında Turgut özak- man, Cumhuriyet yönetiminin teslim aldığı bir ülkeyi, Türkiye Cumhuriyeti'ni kısaca böyle an- latıyor. Ama birkaç yıl sonra neler gerçekleştirilmiş bu yoksul ülkede, onu da ekliyor: "3 Mart 1924'te Halifelik ve Din Işleri Bakan- lığı kaldınldı. Tevhidi Tedrisat, eğitimin birteşti- rilmesi yasası kabul edildi. Bu çok önemli iki devrimi, çağın gerektehne uygun yeni insan ye- tiştirmeyi, akla ve bilime öncelik vermeyi, Ana- dolu aydınlanmasını gerçekleştirmeyi amaçlayan devhmlerizledi. Atatürk öldüğünde Türkiye de- mir-çelik ve milli sanayiini kurmuştu. Uçak ve denizaltı yapabiliyordu. Limanlar ve demiryolla- n millileştirilmiş, 3000 km. yeni demiryolu yapıl- mıştı. Son 15 yılın ortalama kalkınma hızı yüzde 10'dur. Halkevleri ve Millet Mektepleri açılmış, üniversite reformu yapılmış, çağdaş yasalaryü- rürlüğe girmiştir. Yenidevlet, kadınlaraolanbor- cunu ödemiş, kadınlarerkeklerle eşit haklara ka- vuşmuştur..." Ozakman'ın "Şu Çılgın Türkler"\ bir kez daha uyardı... Şaşkınları, korkaklan, yağcılan, sapkın düşüncelileri, inkârcılan, ülkeyi yeniden çagdışı yollara sürüklemek isteyenleri!.. Şu çılgın Türk- ler, nasıl bozgunlardan, yenilgilerden, umutsuz- luklardan yepyeni, canlı, güçlü, yeni bir Türkiye yarattılarsa bugün de bizleri bekleyen bir görev var; çılgınlıklanmızı akıl ve bilim yöntemleriyle gerçekleştirmek, gerilikleri, geri kafalılan tarihten gelen derslerle yok etmek... "Şu Çılgın Türkler"\ boşuna değil, on binlerce yurttaşın yırtar gibi okuması! Bu kitabın sayfala- nnda kendini, onurunu, kişiliğini bulması. Kuva- yı Milliye anlayışında yeni bir güçle bir araya gel- mek istemesi. 'Herkes Görevini, Yerini BilsinL' Demokrasi, yurttaşlann, kurumlann yönetimde söz sahibi olduklan, 'çoğulcu, katılımcı' bir rejimdir. Bireyler ve kurumlar açısmdan eleştiride bulunmak, demokrasilerde doğal bir haktır. Siyasal yönetimi uyarmak, kişisel ve kurumsal bir yükümlülüktür. O. Doğu SÎLÂHÇIOĞLU H isselerini devrettiği bisküvi şirketinin ürünleri ile ülkesi- ni herhakk kanşürarak "Ben ülkemi pazarlamakla mükel- lefim (yükamlöyum)'' diyen bir başbakamn son söylemi; üniversite rek- törlerine karşı, "Herkes görevini, yerini bil- sin ve bulunduğu görevingereğiniyerine ge- tirsnT oldu. Ardından -Başbakan böylesöy- lerse bakan ne söylemez örneği- bir bakan rektörleri gösteri yapmakla suçlayarak "50'ye yakm insamn adeta bir gösteri, protesto tav- n içerisinde gelmiş olması, gösteri boyutu- nun öne çıkmasına sebebiyetvermiştir" de- di!.. Bir başbakanın ve bir bakanın bulunduk- lan konumlan borçlu olduklan akademik eği- tim kurumlannın en üst düzeydeki görev- lilerine yönelik söylemlerinde, "herkes", "insan", "gösteri" gibi sözcüklen kullanma- lan, doğrusu ışgal ettıklen makamlann ko- numuyla hiç bağdaşır olmamıştır. Bu söy- lemler toplumun her kesimince yadırganmış- tır!.. Bu ifadeler, bu ülkenin aydınlık gele- ceğini hayal ederek türlü zorluklar içinde gö- rev yapan tüm üniversite öğretim üyeleri- ni; onlardan aydınlanma ışığı bekleyen üni- versite öğrencilerini; çocuklannı umutla ünıversıtelere gönderen ana-babalan yüre- ğinden yaralamıştır. Türkiye'de üniversite yönetimlennı hedef alan böyle bir çıkış 1960'tan bu yana ilk kez yaşanmaktadır. En üst düzey büimsel mevldlere ulaşmış; aka- demik kariyer sahibi olmuş bilımsel kim- likli kişilerin; başbakanlar ve bakanlar ta- rafindan bu ve benzeri sözcüklerle anıldığı bir başka ülke daha ohnamıştır. Atatürk'ün 1937 de, "Van'ın, üniversHe- siyle modern bir kültürşehriolması" yolun- dakı vasiyeti ile; Saidi Nursi'nin 1907'de, "Van'da bir medrese açümasr hülyası ara- sında doğduğu söylenen mücadelenin ne- denlerini, Mehmet Faraç, "Cumhuriyet"te ortaya koydu. Nursi'nin emeli olan "Med- reset-üz Zehra"yı açmak için ilk aşamada "ZefaraEğitimVafi"nı kuranlann, etnik ay- nlıkçı -vedetsJamogrup olan "Hîzbuflairia ilişkilerini gözler önüne serdi... Bilenler bi- lir ama, özet bir anımsatmada bulunmanın sakıncası yok! Saidi Nursi, Osmanh ve Cumhuriyet döneminde yaşamış (1877- 1960): - Bölücü nitelikli "Şark ve KüntistaıT gazetesinin yazan, - Gerici nitelikli "31 MartAyakJanmasTnın tertipçisi, - Aynlıkçı nitelikli "Kürt Teaü Cemiye- ti"nin kurucusu, - Kutsal "Kııvayı Milliye Hareketi"nın bozguncusu, - Varlık nedenimiz "Ulusal Kurtuluş Sa- vaşır> nuı karşıtı, - Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Atatürk'ün amansız düşmanı, - Nurculuk hareketinin akıl hocası, - Osmanlı döneminde akıl hastanesine yatınlmış, - Cumhuriyet döneminde tsparta/Barla'da zorunlu ikamete tabi tutuhnuş, - Öldüğünde Urfa'da gömühnüş, - Sağlığında oy getirmesi amacına yöne- lik başbakanlarca eli öpülmüş, - Hakkında bir eskı cumhurbaşkanı tara- fından: "SaknNursi büyük âfimdirL Büyük bir Kuran müfessiridir. 'Büyük âlim değil- dır' diyenin alnııu kanşlanm" diye övgüler düzülmüş bir kişi!.. Ve bu kişilikte bir insanın köhneleşmiş bağ- naz düşünceleri, bugün Türkiye Cumhuri- yeti'nin gündeminde olan bir olayı şekillen- diriyor: "VanYüzüncüYılÜniversitesiRek- töröProfesörDoktorYücel Aşkın'm tutuk- 21 Ekim - 6 Kasım tarihleri arasında yurtdışında harcamalarınızı CardFinans'la yapın, 5 kat ParaPuan* kazanın. Kazandığınız ParaPuan'larla istediğiniz havayolundan uçak bileti, Varan'dan otobüs bileti alın ya da üye mağazalarda bedava alışveriş yapın! Olaya ilişkin tepki gösteren; doğru duruş sergileyen; "Rektörter KomitesTnın başın- da bulunarak açıklama yapan; Van'a gelişı sırasında tekbir sesleriyle "protesto ettiri- len", aracı saldınya uğratılarak "yumruk- latonlan"; tutuldu Aşkın'ı ziyaret etmeden önce "üstü aratdan" YÖK Başkanı Profe- sör Doktor Erdoğan Teziç'in bir "Anayasa profesörü" olması da, işin utanç vericı bir ayn boyutu!... Ne var ki büyük özverilerle, idealist dü- şüncelerle, yoğun çabalarla, bu ülkenin yük- seköğretim kurumlarında türlü yokluklar içinde bilimsel gelışme için emek harca- yan; öğrencilerine bir şeyler kazandırmak için çaba harcayan; bu ülkede kutsal bir gö- rev yerine getirdiğine inanan; eğitim ordu- muzun en üst düzeydeki öğretmenlerinin de geçmişte bir yerde yanlış yaptıklan or- taya çıktı!.. Bu nasıl bir eğitim sistemidir ki; başba- kan olan, bakan olan bir kişi, o makama ge- lişinde emek sahibi olan, yetişmesine kat- kı sağlayan eğitim kurumlanna ve o ku- rumlann öğretmenlerine karşı böyle bir üs- lupla söylemde bulunabiliyor!.. Herhalde öğretmenlerbu söylemlen duyduklannda on- lar için: "Başbakan olmuş, bakan olmuş, ama iyi öğrenci olamamış" diye düşünmüş- lerdir. Peki "Bana bir kelime öğretenin kölesi ohırum" diyen kımdı?.. Meydanlarda nutuk atarken "Biz milli, manevi değerkre bağn- yız" diyenler kimlerdi?.. Kim olduğu belli olmayan adamlann önünde diz çökerek mutlu mürit edasıyla fotoğraf çektirenlere ne oldu?.. Savunulan değerlere bağlılık ne- rede kaldı?.. Eylemler ve söylemler neden birbirinden farklı duruma geldi?.. Demokrasi, yurttaşlann, kurumlann yö- netimde söz sahibi olduklan, "çoğulcu", "kaühmcı" bir rejimdir. Bireylerve kurum- lar açısmdan eleştiride bulunmak, demok- rasilerde doğal bir hakür. Siyasal yönetimi uyarmak, kişisel ve kurumsal bir yükümlü- lüktür. Bir yönetimde eğer bu "uyan" ya- pılmıyorsa, yapılamıyorsa, toplum engelle- melerle karşı karşıya bırakılmışsa, o zaman o yönetim demokratik değil, "antidemok- ratik" bir yönetimdir. Vatandaşlık ve kurumsallık görevlerini yerine getiren birey, kurum ve kuruluşlara karşı, yöneticilerin "Herkesyerini bilsin" gi- bi sözleri, demokrasilerde yerbulamaz. Bu söylemancakanödenıokratikyönetinıkrde geçerti olabinr. Demokrasilerde yanhşlan gören bireyler, kurum ve kuruluşlar, bu gi- dişe dur demekle yükümlüdürler. Bir ülkede siyasal yönetim, yaptıklannın doğru olduğunu düşünerek -ya da yanlış oldugunu bile bile- uyaranlann seslerini kısmaya kalkarsa uçurumun kıyısına gel- diğini anladığında iş işten çoktan geçmiş olur. Türkrye'de hiçbirsiyasalyönedmin, icraan- m doğru zannedip de, geçmişte yaşanılmış üzüntülerin benzerini bu ulusa yeniden va- şatmaya hakkı yoktur- Yapılanlan çabuk unutmak,suçhüanbağtşlamakgflriçok fark- h bir toplumsalyapısıolan Türk ulusu, 1960 önceandeprofesöıiere "KaraCüppelfler'' di- yerek kendi elim yollannı kendileri çizen yö- neticilerin hazin sonunu gördüğünde, yüre- ği sızlamıştır!.. Bu soylu (asıl) ulus, geçmiş- te bir kısım siyasal yöneticilerin eylemle- rine, söylemlerine karşı olsa da onlann kö- tü sonlannı görmekten hiçbir zaman mut- lu olmamıştır. Bugün de mutlu bir yaşamı ve mutlu bir geleceği hak ettiğine inanmak- tadır. Bu arada, YÖK'e de birgörev düştüğü bel- li olmaktadır. "İmam Hatip Liseleri" ve "HukukFakülteleri"nin öğretim program- lan konu ve kapsamlanna, eğer mümkün- se "söylem nezaketi" diye bir ders eklenme- lidir!.. Eklenmelidir ki, sonradan başbakan ve bakan olacak öğrencıler, toplumun önünde öğretmenlerine karşı nasıl konuşulması gerektiğini öğrensinler; onlan yetiştiren öğ- retmenler de mahcup ohnasın!... /•'/• , ^ k"z>;m PENCERE Kadınlar ve Töreler... Töre ne demek?.. Toplumda ahlak düzeni yerine kurallaşmış ge- lenek ve göreneklerin tümü... Evin kızını baba başlık parasıyla satarsa töreye uygundur; ama kız birini sevmiş de birlikte kaç- mışlarsa ailenin namusunu temizlemek için 'infaz' gerekli... Son günlerde medyada töre üzerine araştırma- lar, yoklamalar yayımlanıyor, öteden beri rîepimi- zin bildiği gerçekler ortaya döküldükçe, sözüm ona uygaıiaşmış seçkin, kuluçkasındaki ördekyu- murtasından palaz çıkmış tavuk gibi şaşınyor... Töre cinayeti toplumun büyük bir kesiminde do- ğal sayılıyor; bu yüzden hapishaneye düşmüş ka- til koğuşta saygı görür... • Peki, bu töre nasıl değişebilirdi?.. Yurttaş öğretimden geçirilebilseydi; Köy Ensti- tüleri'ne kilit vurulmasaydı; ağalık, aşiret, tankat dü- zeni yıkılsaydı, töre değişirdi... Çok partili düzen (demokrasi değil) tarikatlan güçlendirdi, dincilik egemenleşti, töre, cinayetle- rinin kültürü beslendi, güçlendi... Kadını örtünmesı gereken günah kaynağı ve ikinci sınıf yaratık sayan gerici töre bugün Hükü- metin Başbakanı ve Bakanlannın beyinlerine işle- miştir.. Türban, Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükümeti'nde egemen... • Hindistan'ın "The Tımes of India" gazetesin- den bir haber: "Biheşmiş Mılletler Nüfus Fonu'nun (UNFPA) 2005yılı raporu, kadınlann gerekli konumlara gel- meye başlamalan nedeniyle Hindistan'daki sağ- lık hizmetlerinin iyileştığini göstehyor. Anayasa- da 1993yılında yapılan değişiklikparlamentonun yüzde 33'ünün kadın olmasını şart koşuyor. Bu- gün yerel dernek ve sağlık kuruluşlannda da bir milyonu aşkın kadın çalışıyor. Kadınlann siyaset, iş ve sosyal yaşamdaki et- kinliğinın artmasının, kamuoyunun gündemine oturan konulann değişmesi, yolsuzluğun azalma- sı ve iş idaresınde disiplinin sağlanması gibi olum- lu etkileri oldu. Buna şaşırmamak gerek. Parla- mentodaki kadın sayısının en yüksek olduğu Is- veç (yüzde 45), Norveç (yüzde 38), Finlandiya (yüzde 37) ve Daniman\a'da (yüzde 36) insan hak- lan geçehiğı ve kalitesı yüksek seviyelerde..." (Cumhuriyet, 24 Ekim 2005) Türkiye'deki Mecıs'te kadın milletvekili ha var, hayok... • Laik Cumhuriyet'in 82'nci yılında türban kavga- sı gündemin ne yazık ki ükemizde birinci madde- sine oturuyor.. Bu yazıyı bir habeıie noktalayalım: "Çokeşli AKP'li milletvekili sayısı 5'e yüksel- di..." (Hürriyet, 24 Ekim 2005) Peki, çokeşli erkek ne demek?. Töre demek!.. Cumhuriyet Yemeği tlhan Selçuk ve gazetemiz yazarlannın da aramızda olacağı geleneksel Cumhuriyet yemeği 29 Ekim 2005 Cumartesi günü Armada Otel'de yapılacaktır. İZLENCE 21.00-21.30 Kokteyl 21.30-24.00 Balo Yemeği, Tango ve Vals KOOP-C Yönetim Kurulu (Smokin ya da koyu renkli giysiyle gelinmesi önerilir.) Davetiyeler KOOP-C Merkezi'nden sağlanabilir. 1 Kişi 40 YTL Limitsiz tçki Adres: Basın Sarayı Kat:4 Cağaloğlu-îstanbul Tel: (0212) 514 18 08 - 09 Fax: 520 50 23 e-posta: koop_c@yahoo.com *5 kat ParaPuan uyaulaması, CardFinans Business hariç tüm CardFinans ve Finansbank Kredi Kartları'yla yapılan harcamalar iqin geçerlidir. K.K.T.C'de yapılan harcamalar ve nakit avans iflemlerı, kumarhane harcamaları, ınternetten yapılan ajışverişler ve yurtdışı nakit avans işlemlerı kampanyaya dahil değildir. ERDAL ATABEK yönetiminde AİLE-ÇOCUK SEMİNERLERİ (Sorun Çözme Odaklı Interaktif Atölye Çalışması) Haftada bir buluşma, iki saat, dört haftalık programlar Tanrtım toplantısi: 12 Kasım 2005 Cumartesi Saat 10.30 Tanıtım toplantısı ücretsiz ve ilgi duyanlara açıktır. ıvuru: Koordinatör Av. ÖZLEM ETÖZ Yer: Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Seminer Salonu Altıyol, Sanatçılar Sokağı-Kadıköy Tel: Özlem Etöz 0216 340 73 70 Faks:0216 340 73 71 e-mail:ozlemetoz@ttnet.net.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle