25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2005 PAZAR 10 P A Z A R Y A Z I L A R I d'shabC« cumhuriyet.com.tr Sürgün heryerde yalnızdır M ilyonlarca insanıtnız takılmış bir göçmen bulutun kanadına ve arkasında binlerce yıllık tarihiyle güzelim Anadolu'yu bırakarak Avrupa'ya savnılmuş yıllar önce. Uzaklaştıkça büyüyor çoğunun gözündc vc gönlünde ülkemiz. Avrupa'nın bütün ülkelerinde aradıklan geride bıraktıkları Türkiye aslında. Benim de Brüksel'dcki evimin penceresi bazen Istanbul'a, bazen de Tokat'a bakıyor. Adımızın nasıl telaffu/ edildiğinin bilinmediği diyarlardaki geçici yabancı diller kalıcı yabancıhklarımızı saklamaya yetmese de sadece resnıen değil, fiilen de Belçikalıymışız gibi kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. En son bir yıl önce Brüksel-Frankfurt yolunda, otomobilimde Ziiltü Livaneli ve Sezen'den dinlediğim ve her keresinde gözlerimin yaşardığı "her durakta her uykuda/ sürgün her nefeste yalnızdır" parçasinı artık dinlemcye cesaret edemediğimi söylcscm beni anlar tnısınız? Flafta içinde, Studio Oyuncuları'nın kuruculanndan tiyatrocu, yazar ve yönetmen Şahika Tekand'la, 26 Ocak'ta Türkiye Festivali'nın final etkınliği olarak Brüksel üüzel Sanatlar Sarayı - Bozar'da sahnelenecek "Oidipus Sürgünde" oyununun tanıtımı içın geldiği Brüksel'de sohbet ederken oyundakı "Sürgün, bir insan ile doğup büyüdüğu yer ;u asında, bcnlik ile benliğin gerçek yuvası arasıiHİa zorla açılmış olan onulmaz bir gediktir. Özündeki kederin üstesinden gelmek ıııüınkün depdir... Sürgünde elde edilen kazanımlar sonsuza dek arkada bırakılmış bir şcyin kaybedilmesiyle sürekli olarak baUalanır..." tümcelerıni anımsıyorum. Avrupa'daki Türkleri de bu bağlamda değerlendirmemiz gerekmez mi? Onlar sürgün edilmedıler ama geri dönüşü olmayan bir şekilde her şeyi Türkiye'de bırakarak Avrupa'ya geldiler. Sürekli olarak bir şeyler kazanırkcn aslında bir şeyleri de kaybetme duygusunu yaşıyorlar. Oidipus Sürgünde'nin kahramanı Oidipus, Atina'ya kabul edilebilmek ıçin önyargıları aşmak zorunda kalıyor. Avrupa'daki ortalama bir Türk vatandaşı da her gün, 2500 yıl öncesinde olduğu gibi, bu tür önyargılara maruz kalıyor. Bazı insanlar kendı bedenlerinde sürgünler ve gittikleri yerlere de onu taşıyorlar. Dünyada da milyonlarca Oidipus var zaten! lşte o yüzden "Sürgün her yerde hep yalnızdır". Tekand beni anlıyor, BRÜKSEL ERDİNÇ UTKl "Sadece Avrupa'da yaşayan Türkler açısından değil, bütün dünyada bu 'öteki'lik meselesi var, neye göre öteki? Ötekilik fazlaea oynanmış bir künu haline geldi. İçi buşaltıldı. I lallnıki birine göre öteki ve kendi içinde öteki olmak meselesi prensiplere dayalı, inançlara dayalı, sizi tanımlayan özeüiklere dayalı bir şeydir. Ben oyunda empati eksikliğini anlattım. Sadece kültürel farklıhklar olarak değil, biz birey bireye de bunu kaybettik. Ama sürgün olma ya da yabancı addedilme durumu çok trajik bir durum. Sürekli kendinizi savunmak durumunda kaldığınız bir hayat çok üzücü. Bu, Türldye'dcki bir aydın için de geçeıli. Bir yere göre yabancıysanız, bunu hep yaşıyorsunuz. Ama benim oyunum şunu yapıyor tabü: Soruları sormak ve cevapları aramak cesareti gösterildiğinde birbirine göre farkh olan şeyler de birbiriıû kabul cdebiUr. Kendisi olmaktan vazgeçmeksizin. Eğer herkes içiıı geçeıli ilkeler ve doğrular varsa dünyanın neresinden olursanız olun yan yana gelebilirsiniz." Oyunda, insanların duyarsızlaştırılmasına karşın sorgulayın, mesajı veriliyor. Bir arkadaşım Tekand ile buluşmamızdan önce, "Etranmda olanlan öğrenmek istiyorum ama bunu yapınca huzursuz oluyorum. Sorgulamayıp yaşamak da beni huzursuz eder" diyerek benim de düşüncelenmi özetlemiştı. "Huzurve huzuısuzluk birlikte olmadan yapabilirler mi" diye soruyorum Tekand'a. "Huzur aramak huzııı su/lugu göze almakla mümkün. Gerçeğe ulaşma çabası en kıymetli şey. Bunu kaybedersek her şeyi kaybederiz" diyerek beni rahatlatıyor "Günümüzün tragedyasını" ise "İlkelerimizi kaybetmek. Dünyayı değiştirebileceğimize inanmayı kaybetmek. İnsanların soru sormayı kaybetmiş olnıası" diye özetliyor. Sohbetimiz "huzurlu" olmasa da "mutlu son"la bitıyor. Tekand umutlu konuşuyor: "Aslında her birey yaşamı fark etmek, yaşanu değiştirmek, küçük alanlarda da olsa mutlu olmak ve ilcıiemek şansına sahiptir. Peki bunu niye yapamıyor? Soru sormayı unuttu, mesele bu. Dünyayı değiştirme potansiyeli her zaman var. Ben çok basit bir yerde, elimizi uzatsak altında olduğuna inanıyorum." Elımi uzatıyorum ve altında yüreğımi buluyorum. Daha paylaşımcı ve insancıl bir dünya ıçın akıntıya yürek çekmeye devam etmekten başka da seçeneğimiz yok! erdincutku(« binfıkir.be Karlann anımsattıklarıT"*v ışarıda kar yağıyor. / 1 Yumuşacık, ağır ağır, JLS lertemiz ve sıcak. Insanın içini sımsıcak saran bir tarafı var karın, bembeyaz soğuğuna, kendine rağmen. Küçüklüğümden bcri kış ayları ve kar bir ılıklık verir içime. Muşmulayı, kestaneyi, kabak tatlısını ve soğuk geceyi ısıtan sıcak yorganımı çağnştırır. Yahut da tatil edilen okulları, dışanda oynanan kartopunu, buz kesen ayaklan, kalorıferin üstüne dizilen eldiveııleri, berelerı, ıslanmış çorapları, pencerc önünde ısınmayı. Yıllar var ki muşmula yemedim, hatta neredeyse tadını unuttum çocukluğumun bu meyvesinin. Hatırladığım kadarıyla çok sevilen, dört başı mamur bir meyvc değildi, ama ben nedense severdim bu çok çekirdekli, az etli, ekşımtrak meyveyi.Türkiye'de hâlâ yetişiyor mu bilemiyorum, burada hiç görmedim. Dışarıya çıkıp kartopu oynamayalı da epey oldu, ama biz büyüklerin hayatını ne kadar zorlaşlırsa da, bir çocuk gibi karı sevmekten hiç vazgeçemedim. Şimdi de böyle sıcacık bir kar — — - yağıyor dışanda, içimi ılık ılık ısıtıyor, çocukluğumun sıcacık kış günlerini bir bir geri getiriyor. Sanıyorum, karın çağnştırdığı bir başka duygu da dışanda öylesine vahşi, afTctmez bir doğa varkcn evlerimizde sıcacık oluşumuzun verdiği güvcn duygusu olsa gerek. Pencereden scyredcbilme ayncalığına, sıcacık kaloriferimizin, sobamızın önünde ısınabilme lüksüne sahip olmamız. "İçeride, güvende" olmanın rahatlığıyla, karı scvebilmenin bize tanınmış bir ayrıcalık olduğunu bile düşünmeden. Küçük şeyler diye düşündüğümüz şcylerin aslında ne denlı büyük şeyler olduğunu bilmeden. Piyangodan şaııslı bıleti çekerek doğduğumuzu, doğum yerimizin bile bir "büyük ikramiye" olduğunu unutarak. 17 Ağustos Marmara depremi bana, çocukluğumdan beri beni neşelendircn karın aynı zamanda nc kadar da acımasız ve zorlu olabildiğinı anımsatmışü, tepesinde çatısı olmayanlar için. O zaman karı sevdığım için utanmıştım. 26 Aralık 2004'te Sri Lanka'da, Tayland'da, tindonezya'da bir anne, bir çocuk, bir baba, torununu kurtaramamış bir dcde olmak. Ya da Maldiv Adaları'nda tatil yapan bir turist. Bilemiyorum, belki de doğal olarak, Batı insanı kendini Endonezya'daki annenin yerine değil dc Maldiv'de tatil yapan turistin yerine koyarak felaketzedelere büyük bir sempati duydu, acılarını hissetti. Benim görebildiğım kadanyla medyaııın ilgi odağı, daha çok bölgede tatil yapan, mesela balayına gitmiş turistler ve hikâyeleri oldu. Orada yaşamlarını ya da en yakınlarını kaybeden halk ise tüm bu sempatıye rağmen "150 bin" rakamından ıbaret kaldı. Zaten yerel yönetımler bile Batılı turistlerin aranmasına ya da kimliklerinin belirlenmesine öncelık verdiler. Anlaşılan, Batılı hayatlar daha kıymetliydi. Şimdi dünyanın hemen her yerinden yardımlar yağıyor. Zengin devletler birbirleriyle — — — yanş yapıyor. Depremden önce de çok kolay olmayan yaşam, depremden sonra çok büyük acılarla devam ediyor ve yüz binlerce insanın geri dönebileceği bir çatısı artık yok.. Yaşamlannı kurtarabilen turistler evlerine döndüler. Felaketi televizyon ekranlannda izliyorlar. Araya reklamlar giriyor. Bir kozmetik reklamı, gülen yüzler. Sonra da yeni çıkan bir araba modeli hızla yol alıyor güzel yollarda. Sonra yine Endonezya geliyor ekrana. Şaka gibi. Oyun gibi. Orada öyle bir dramın yaşandığına inanası gelmiyor insanın, bu araba reklamından sonra. Küçük şeylerle mutlu olmak diye bir söz vardır hani. Aslında küçük şeyler diye bir şey yok. Yaşıyorsak ve sevdiklerimız de yanımızda ise hele bir de sağlıklıysak piyangodan büyük ikramıyeyi kazanmışız demek kı. ükurlarımızın 2005 yılının büyük ıkramiyelerle dolu geçmesi dıleğıyle, iyi pazarlar... TORONTO •*•BERNADEMİRYOL Rusya'da emeklüer isyanetti Rıısya'nın Saint Petersburg kentinde dün binlerce emekli dev bir protesto gösterisi yaptı. Emekli maaşlarındaki kesintileri ve sosyal güvenlik sisteminc getirilen kısıtlamaları protesto cdcn cmekliler, Saint Petersburg'un ana caddesini traflğe kapattı. Eylcın sırasında polis olağanüsrü güvenlik önlemleri aldı. (Fotoğraf RIİUT1İRS) Arabalar ve alabalıklar!~TT" onstanz Gölü'nden mC Stuttgart'a dönmek için _/. \ ~ Alb tepelerinı aşmak gerek. Tabıi Sıngen ya da Ulm üzerınden otobanı kullanarak, daha çabuk da varabılirsinız Stuttgart'a. Fakat Meeresburg, Sigmarıngen, Reutlingen üzerinden giden ara yolu takip ederseniz Güney Almanya'nın güzelliklerıni yaşarsınız. Az ötede, Donaueschingen'de yeryüzüne çıkmış Tuna Nchrı kıyısında biraz dınlenir, tepelerde yükselen şatoları, manastırları hayranlıkla seyredersıniz, zamanınız bolsa çıkar ziyaret edersiniz. Kimi yamaçlarda küçük telefenklere, güneşli havada kayak yapanlara hayranlıkla bakarsınız. Stuttgart'a bir saat kala Lıchtenstein yöresi yemek molası içın en uygun yer. Burada kale kalıntılarını gezmek, "Sisler Mağarası" ile "Ayılar İni" adlı ikı derin mağaraya girmek damlataşlar arasında yüzlerce metre yerin altma inmek ilginç ve de heyecan vericı. Soğuk, sonsuz derinlikler ürpertici. Tekrar yeryüzüne çıkınca şöyle bir nefes almak da rahatlatıcı. Kalenin az ötesinde, küçük bir köyde, eski bir yapı buralara gelenlerin ilgisıni çekıyor. Yüz yıllık bu beyaz bina eski birtrikotaj fabrikası. Şimdi kapısında "Otomobil Müzesi" yazıyor. 1934 modeli Rolls- Royce'lar, 1912 ve 1933 modeli Mercedes'ler, 1924 modeli Peugeot, 1934 modeli Austin, Opel, Fiat'lar... Ve daha birçok "old-timer" otomobıller. Bu paha bıçilmez değerler karşısında yalnız eski otomobil meraklıları heyecanlanmıyor. Zengin bir fabrıkatör, 194O'lı yılların sonunda onları toplamaya başlıyor. Aradan geçen uzun sürede yüzün üzerınde otomobilin sahibi oluyor. Yıllarca önce boşaltılmış bu trikotaj fabrikası şimdi onun "müzesi". İki katlı tarihi yapının bütün salonları pınl pırıl eski otomobiller ve motosikletlcrle dolu. Köşe salonlardan bınnde de 2. Dünya Savaşı'ndan kalma askeri aıaçlar duruyor. Kuzey Afhka çöllerindeki savaşlara katılmış bu ılgınç kamyonlar ve cipler kum renginde... Yol ormanlann içinden STUTTCART * * . AHMETARPAD geçıyor, kıvnla kıvrıla, dımdık iniyor. Ağaçların dallarından dökülen karlar asfaltı beyazlaştırmış. Aşağılarda dar bir vadı, küçük bir dere. Berrak sulan hızla akıyor. Pırıl pırıl. Taş bir köprü, üzerinde çocuklar. Ekmek atıyorlar deredekı alabalıklara. Kıyısında alabahk lokantalan. Ycmek molası için en güzel yer. Yanında bol patates salatası, şarabı ya da birasıyla taptaze bir alabahk... Kızartrna olabilır, haşlama da. Honau, alabahk yemek isteyen büyük kent insanlarının özellikle hafta sonlannda akııı eltiğı, lokantalannı doldurduğu küçük bir köy. Tepesindeki Lichtenstein kalesinin kalıntıları ürpertici görünüyor. Aşağı yııvarlanmamak içın yamacın sivrisine yapışmış. Alb tepeleri kayak merkezleri, ormanı bol yamaçlan, derınlikleri ürpertici mağaralan, ortaçağ kaleleri, rahipli manastırlanyla ılgınç bir yöre. Hele Rolls- Royce'ları ve alabalıkları ile... www.ahmet-arpad.de PARIS hekimi G eçen salı giinü postacı resmi damgalı bir zarf bırakmıştı. Iflah olmaz bir "ürküntü" ile açtım. Hükümetin "Sosyal Sigortalar ve Hastalık Saııdıkları Reformu" bızım eve dc girmışti. 6 sayfalık formüllerıtı başlığı -özetle- "Aile Doktoru Bildirimi"ydi. . Fransa tüm "ülkedaşlanna" (yurttaşlar artı yabancılar) a/amı sağlık hizmetlerini sağlayan toplumlar sıralamasında, Dünya Sağlık Örgütü'nün 2 yıl önccki verilerine göre en başında geliyor. Ancak sakinleştirici ilaçlarda ABD'den sonra dünya ikincisi, antibıyotilderde Avrupa şampiyonu, ilaç bağımlısı Fransızlann bu pahalı tutkusunu frenlcmek gerekiyordu. Önce sosyalist Lionel Jospin, sonra liberal- muhafazakâr Jean-Pierre Ralîariıı hükümeti bir dizi reform yapmayı denediler. Sosyal sigortalar açığının, AB'nin koyduğu kamu harcamalan sınırının artarak aşılmasına neden baş kalemlerden olması sağ sol hükümctlcri sürekli aynı yakıcı sorunla karşı karşıya bırakıyordu. "Gediknasıl kapanacak?..." "İktidarsız" bir kcsim solun, "zenginlerden alın" tıradıyla "açgözlü" neoliberal sağın "köküne kadar özel" çığlıkları arasında gerçekçi yol bulmak pek kolay değildi. 1997de "EnıeklilikReformu" yapayım derken ıktıdan sola kaptıran muhafa/akâr Alain Juppe örneği de belleklerden kolayca silinmeyecek denli canlıydı. Sosyal söylemde geleneksel solla boy ölçüşebılen Cumhurbaşkanı Jacques Chirac sadık başbakanı Raffarin'ı yeni reformlarda ihtiyatlı(l) adımlar atmaya teşvik ctti. Sosyal kazanımlarını yıtırmeyi pek sevmeyen Fransı/ları önce sosyal sıgorta kasalarındaki bütçe vahametıne ikna etmek gerekiyordu. AB destekli yoğun bir kampanya yaşaııdı. Şimdılık kamuoyu durumu kavramışa benzıyordu. İş, doktor ve ilaç kullanımındaki _ ısraf ve suiistimalin önünü almaya gelmışti.. 38 tnılyonu 16 yaşın üstünde 61 milyon Fransız (artı 5 mılyon yabancı) elektronik yeşıl "hayati kart'Marı ile 10 senedir fişlenmeye adaydı. 2007'de hepımiz merkezı sağlık sısteminde mükemmelen (!) fışleneceğiz. Yeşil kartlarımız gerçek sağlık (kimlik) kartımız olacak. Yetkililere göre, aklına esenin aklına yatan doktora gittiği, neredeyse gönlüııce tedavi gördüğü özgürlükler ortamı biraz aşırıydı. Mademki tek tek bireylerin bılgileri de tek merkezde toplanmaya başlamıştı. Sıra her hastaya, pardon her sıgortalıya şahseıı sorumlu doktor bulmaya gelmışti, yanı aile doktoru... Fransa'da her sıgortalı sağlığına yılda ortalama 1793 huro harcıyor, 10 kişıden 9'u 40 paket ilaç tüketıyor. 1793 liuro'nun yüzde 81 'i hastaya hastalık sandığınca geri ödenıyor veya lıasta başlangıçta yalnızca yüzde 19'unu ödüyor. Her iki durumda da sigortalı ek kamu veya özel sigorta sandıklarına aıdat ödüyorsa çoğu zaman masrafını yüzde yüz geri alıyor veya baştan hiç para ödemıyor. Hastane masraflarının dışında en yüksek kalem ilaçlar olduğundan hükümet sorumlu aile doktoru aracılığıyla ilaç tüketıminı denetım altına almak istiyor. Sigortahlar mart sonuna kadar "Aile Doktoru BildirimT doldurup, doktorlarına im/alatıp sosyal sıgorta merkezlenne iletmek zorundalar. Iletmezlerse sağlık giderlerinın ödenmeme riski var. Reform için gerekli konvansiyonu bu hafta çoğunluğu temsil eden üç sendika ve hastalık sandığı imzaladı. Tarifeleri daha önce serbest bırakılan uzman doktorlara karşın, tabipler odasına kayıtlı 55 bin aile hekimının vizite ücretinın dondurulması iki azınlık sendikasını tedirgin ediyor. Hcm meslek haysiycti hem de gelirleri adına meslektaşlarını bıldırımlcri imzalamamaya çağırıyorlar. Hükümet bu engelı atlatırsa bir taşla birkaç kuş vurmuş olacak. Yalnızca sigortahlar değil, doktorlar da denetime girmiş olacak... Lıbeıal piyasa ekonomısı yeni bir mevzı mi kazanacak? Yoksa sosyal refah devleti çağına uygun yeni biçimlere mi bürünecek? Her şey sigortalıların bilinç ve mücadele azmine bağlı... ugur.hukum(a paris.com UGIJRHUKUM G®leri • Sergi • Atölye • S©n®tevi Saygun DURA "BENİM GERÇEGİM" "MY REFLECTED REALITY" 13 OCAK -13 MART 2005 I'.TANIUJI KMÜC.RAF MtKKt/l Tarlubaşı Bulvarı No272 Beyoglu T +90 (212) 238 11 60 G A I t H I S İ N A N M İ R T A Ş "Yükümü Bıraktığım Yer" I 13 Ocak - 26 Şubat 2005 Tııphanc Gjl.ita Munıhanesı Cad No 175 Beyoğlu/Istanbul Tel 0212 244 91 41-42 / Fax 2449144 ınyılteJgriU'rıbmvıl com tr wwwgalerıbınyıl com tr (Gateri 16 Ocak Pazar guniı saat: 12.00-1630 arasi açıkhr,) S A N A T G A L E R I S I S S A N A T E V I XEL1'05SANAT SERGİLERİ HÜLYA KÜPÇÜOĞLU - İCLAL ERENTÜRK TÜLAY EKLER - TÜRKAN KARALİ YÜKSEL 14 OCAK-3 ŞUBAT 2005 a Mah Motla Cad Gııneş Apl No 1 <> K.ıt 1 Od K.ıılıköy İSTANİJUL I 0?1b 450 17 6S • Fa* 0216 i'ıO 1 / 68 DOLUCA EYLUL SANAT GALERİSI FEYZA HÜLYA GÜNEL SAİT GÜNEL Resim & Seramik Sergisi 11 Ocak - 31 Ocak 2005 NIŞANTAŞI AKKIRMAN SK NO 59 ŞIŞU/ISTANBUL Tel (212)231 68 46-231 69 56 e-maıl eylulsanatgalensı@yahoo com ınlo@eylulsanatgalerısı com GALERI ve SERGI (0212) 293 89 78 perareklam@perareklam.com tr _> Atmı/v/ıftff/ı@.w/>ı'/tı/ı/f//e.conı (0212) 2}),1 5! bakraçt^" 1 SANAT İGALERİSI SEMA ÇULAM (Resim) SEFER ÖZTÜRK (Keçe) 03 Ocak - 28 Ocak 2005 Tel 0216 362 18 26 Fax 4109197 Sınan Ercan Sok No 38 Oztor Sıtesı BBIok 81090 Kozyatağı Istanbul www bakrac com Pazar harıç açıgız 11 00 18 00 AKIF POROY Resim Sergisi 11 Ocak 5 Şubat 2005 o A L t R 1 CDA Husrev Gerede Cd N 102/8 (HrmSk) ly» IST Tel: 259 22 08 www galerıoda com HoBi ISMAIL BIRET RESİM SERGİSİ 14 OCAK - 10 ŞUBAT 2005 Valıkonagı Cad Pasaj 73 Nışantaşı 80200 Tel (0212)2252337 • Fax (0212)2966470 www hobıgalerı com • ınfo@hobıga!erı com OBSESYON N E S N E L E R I VE DEĞIŞİM Arzu Çılgın 6 Ocak- 12$ubat2005 DENIZ MUZESI SANAT GALERİSI Akaretler / Beşiktaş - İstanbul (0212) 327 43 45 (Galeri girişi Barbaros Hayrettin iskelesi yanındaki kapıdandır) (Pazar dahil hergün 10.00 - 18.00 arasında açıktır.)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle