18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
^SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 2004 CUMA 14 KULTUR [email protected] Vedat Günyol Anadolu'nun uygarlıklar gömüsünün en dayanıklı kazıbilimcilerinden biriydi Ateşlerden yanayanaMRTUĞRUL EFEOĞLXJ 9 Temmuz 2004 günü ölen Vedat CjünyoTun insancıl anısı, içimde bir ışık firtınası yaratü. Bu fârtınanın dar- madağınık sürükleyişi içinde onun es- kri bir yazısıyla yenıden. karşılaştım. "Vırmi altı yaşımdayken biır kez okumuş olduğum bu yazıyı, bir d e şimdi, elli Iki yaşımda okudum. Ya^rı, Kültür Ba- kanlığı'nın Ulusal Kültür adlı üç ay- lık dergisinin 1978 Temmuz sayısın- . da yayımlandığında Vedat Günyol alt- mış yedi yaşında imiş, şLmdi hesapla- dım. Yazısının başlığı 'Hıimanist KüJ- * tûr'... Vedat Günyol dendiğinde Türk aydınının belleğinde uyanıveren ilk imge, işte bu iki sözcüğîin oluşturdu- ğu sözcede belirir. Şu da var ki bu söz- ce yalnızca Vedat Günyol 'u ve onun ilk yol arkadaşlan olan Orfcan Burian'ı, Halikarnas Bahkçısı'nı, Sabahattin Eyuboğhı'nu, Azra Erhat'ı çağnştır- makla kalmaz; bu sözce, 1923'tenbaş- layarak Türkiye'nin her yanına yayı- lan geniş ve güçlü ışığın hepsini çağ- nştınr. Anadolunun özündeki hümanlzma Bu ışığın kaynağı, Mustafa Kemal Atatürk'tür. Işığın erimi, baştan başa bütün Türkiye, dipten dibc bütün Ana- dolu'dur... Eskil çağlara dek katman katman inen uygarlıklar gömüsü olan Anadolu. Vedat Günyol bu gömünün en daya- nıklı kazıbilimcilerinden bıri olmuştur. ilk yol arkadaşlan çoktan göçüp gittıler. Ama o, bu göçüşlerden sonra yalnızlı- , ğadüşmedı. Doksan üç yaşındayken bi- le, on yedi on sekız yaşlanndaki genç- lerle, yenıyetmelerle, dahası küçücük çocuklarla çok doğal, yapmacıksız arka- ' daşlıklar kurabılmeye doğuştan yatkın bir insandı Vedat Günyol. Yatkın diyorum, çünkü söz konusu ettiğim yazısının son tümcesı şudur: "Hümanizmaya en yatkın. en eherişü bir ulus olarak övünebiliriz." Vedat ', Günyol, insanlan sevmeye en yatkın, , en elverişli insanlardan biriydi. Alın- üladığım tümcesinin üstündeki tümce- lerine bakalım: "Evet, işte hümaniz- ' manınözü,anahtan,kilidiburada.va- edat Günyol yumuşak biçemini, güler yüzlü insancıllığını ve tükenmeyen dayancını yanlış anlamamak gerekir. Vedat Günyol deli dolu çıkışlan olan biri değildi. Insana olan inancı derin, tapınışı gizliydi. Mevlana gibiydi Vedat Günyol, içi içindeydi. ni insanda,insan sevgisinde. Yunus'lar- la on dördüncü yüzyıkian beri Türk hal- kmın içinde, \iireginde,düşünde, canın- da, canının içinde kÖk salmış, yeşer- dikçe yeşermiş. dallanmış budaklan- mış bir hümanizma rutumu, anlayışj, tutkusu var... Bütün sorun bu tutkûyu, bu rurku ateşini diri tutmakta." 0 yıllarda bir ateş vardı ülkemizde, dipdıri insanlan her gün yakan bir ateş. Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, Türki- ye'nin her yerinde kan ve ateş vardı. Artık bitti, yaralar sanldı, geçmiş unu- tuldu derken on beş yıl sonra bu kez Sıvas'ta harlanan bir ateşti bu... Bu ateş, Vedat Günyol'un sözünü ettiği ateş değildi. Bu ateş, Vedat Gün- yol'un sözünü ettiği tutkulu insanse- verlik ateşinin düşman kardeşi olan bir ateşti. Vedat Günyol bu ateşleri gö- re göre, bu ateşlerden bağn yana ya- na yaşayan ve her şeye karşın acıyla da olsa gülümseyebilen bir insandı. On- ca kıyımlar ortasında yaşayan bir in- sanın, herkesi şaşırtan o güler yüzlü iyimserliğini, hiçbır biçimde kınlma- yan umudunu böylesıne denn bir inanç- la dıpdiri tutmuş olmasına ne denir?! Deli miydi, kaçık mıydı Günyol, yok- sa yaşamın gizini derinden sezen bir dâhi miydi?.. sezglsl ince, soluğu güçlüydü Sezgisi ince, soluğu güçlü, inancı bütün bir din adamı gibi miydi yoksa? Kendine özgü bir dindar, bir dıni bü- tün?.. Neden olmasın, belki de öyley- di. Ama onun sezgisi, dayanıkJı solu- ğu, pekişmiş inancı, içi boş düşlemler- den oluşmuyordu kuşkusuz. Bilime, sanata, ekine öyle değer veriyordu ki somut gerçek üzerine yamlması nere- deyse olanaksızdı. Ama onu anlamak için onun biçemini bilmek gerekirdi. Bilmeyenler de olmuştur, niteldm ol- du! Vedat Günyol, düzeltmeni olduğum Türk Dili Dergisine, daha doğrusu derginin iyesi ve yönetmeni Ahmet Miskioğhı na bir yazı vermişri dergi- de yayımlanması için. YdmazGüney'ın kısa bir yazısıydı bu, Yılmaz Güney el yazısıyla yazmıştı yazıyı. Yazıda Ve- dat Günyol'dan saygıyla ama gizli bir küçümsemeyle söz ediyordu Yılmaz Güney. Küçümseme de demeyelim, ama Günyol'un somut toplumsal ger- çekliği anlayamadığını sezdirmek is- tiyordu. Çünkü Yılmaz Güney, yıllar önce, Vedat Günyol'un çıkarmakta ol- duğu Yeni Ufuklar dergisini kenar semt- lerde, yoksul işçilerin, beş parasız iş- sizlerin yaşadıklan çamurlu dar so- kaklarda, kupkuru kahvelerde büyük bir coşkuyla satmaya koyulmuştu. "Kimse almryordu dergjvi", dıyordu Yılmaz Güney, "hiç künse"! Işte bu yüzden, çok sevdiği ve çok saydığı Vedat Günyol'u biraz icüçüm- ser gibiydi. Üzüldüm. Benim gibi üzülenler de olmuş. Birkaç arkadaşı, o yazıyı geri çekmesini istemiş Vedat Günyol'dan. Ahmet Miskioğlu da bu isteğe uyarak yazıyı yayımlamadı. Somut gerçekliğin ayrımındaydı Oysa, Yılmaz Güney'in sandığının tersine, Vedat Günyol altmış yedi ya- şında bile somut gerçekliğin olabildi- ğince aynmında olan "hümanist" bir düşünür, bir yazardı. 'Hümanist Kül- tür' başlıkh yazısının ilk paragrafında 'Hümanizma' anlayışını şöyle tanım- lar: "Insana, insancahğa yöneiüc, insa- nı her şeyin ölçüsü yapan. yapmaya ça- uşan bir tutumun adıdır hümanizma; insanuı kafa gücüne, dünyayı anlama, dolayısıyla değiştirme gücüne sarsıl- maz bir inancın adubrf Bu tanımdakı 'insanın kafa gücü', 'dünyayı anlama', •dünyayı değiştir- me' ve 'sarsılmaz inanç' sözleri üze- nnde enıne boyuna düşünmek gerekir Vedat Günyol'un düşünsel yapısını, kınlmaz direncini iyi anlamak için. Gene söz konusu etriğim yazısında, ThomasMann'ın görüşlenne destek ve- rir. Vedat Günyol, "Thomas Mann hü- manizmayi bağnazhğın karştü bir an- layış ve tutum olarak ele ahr" dedikten sonra, Mann'ın insanlan eyleme yönel- ten çağnsını, "Bu hümanizma döğüş- ken, atak, eylemci bir hümanizma ol- mahdır" biçimınde tanımlar. Bu yüz- den, onun yumuşak biçemini, güler yüzlü insancıllığını ve tükenmeyen da- yancını yanlış anlamamak gerekir. Ve- dat Günyol deli dolu çıkışlan olan bi- ri değildi. tnsana olan inancı derin, tapınışı gizliydi. Mevlana gibiydi Vedat Günyol, içi içindeydi. 1969'da başlayıpyalnızca 11 kezyapılabilen festivalin canlandınlması isteniyor Altınkoza için Adanalılar ayakta . SAVAŞ KÜRKLÜ ' ADANA-AJnnkozaFibnFestivali,uzun bir aradan sonra yine Adana'nın, Adana- lının gündeminde. Bir yerel gazetenin, "Festivafimize sahip çıkabm" kampanya- sıyla başlayan hareket, tüm kentte_konu- şıdurken, Adanalı sanatçılarNebflOzgen- tûrk ve Demir Karahan'ın da katılacağı 'Altmkoza' konulu panelin 17 Ağustos'ta Adana milleU ekilleri, kent yetkilileri, sa- nayici ve işadamlan ile Çukurova Üniver- sitesi'nden çok sayıda öğretim görevlisi- nin katılımıyla gerçekleştirileceği öğre- nildi.Bir dönemler kentin simgesi haline gelen ve büyük ilgi gören Altınkoza Film Festivali'nin yeniden gündeme gel- mesi, ilgili çevrelerce mem- nunlukla karşılamrken, BİT dönemler nasıl, ne zaman ve ne şekilde gerçekleşti- rileceği konusun- daki düşünceler 17 Ağustos'taki pa- nelin ardından somutlaşacağmı. Belediye destekliyor \ kentin simgesi haline gelen ve büyük ilgi gören Altınkoza Film Festivali'nin yeniden nasıl, ne zaman ve ne şekilde gerçekleştirileceği konusundaki düşünceler 17 Ağustos'taki panelin \ ardından somutlaşacak. Konuyla ilgili ilk açıklama ise Adana Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Hasan Gülşen'den geldi. "Alünkoza Adana'nın simgelerinden biri- dir" diyen Gülşen, düşüncelerini şöyle açıkladı: "Büyükşehir beledrvesi olarak zaten Al- tmkoza'>i\ıl içine yayarak çeşitn' kültür ve sanat etkinJiklerivle gündemde tutmaya çaltşı>onız. Ancak Altmkoza Film Festiva- M'nin yeri ayndır. Biz, Alünkoza'nm film ve miizik şenliği olarak gerçekleşmesin- den yanavTZ. Bunun için de maddi nıane- vi her rüıiü katkryı kovmaya hazmz." Gülşen, Adana'da yaşanan depremler ve bazı ekonomik nedenlerden dolayı uzun süre ara verilen festival ve şenliklerin iyi bir çahşmayla 2005 yılı için programa alı- nabileceğini de belirtti. Bu arada. yerel Bölge gazetesinin öncü- lük ettiği 'FestivaMmEesahipçıkahm' kam- panyası kapsamında ilk adımın 17 Ağus- tos'ta ahlacağı öğrenildi. Adanalı sanat- çılar Nebil Ozgentürk ile Demir Kara- han'm da kahlacağı, hemen tüm millet- vekilleri ile kent yetkilileri, sanayici ve işadamlan, kültür sanat çevrelerinden ba- zı kişiler ile ÇÜ'den çok sayıda yetkili ve öğretim görevlisinin çağnlı olduğu 'Altmkoza' konulu panelin Alhnkoza için ahlacak ilk adun olması bekleniyor. Anımsanacağı gibi, 1969 yılında Metin Erksan'ın 'Kuyu' filminin birinciliğiyle başlayan Altınkoza Film Festivali'nde, 1970te YJmazGüney'in OJmut', 1971'de yine Yılmaz Gü- ney'in 'Ağıt', 1972'de Yılmaz Duru'nun 'Kara Doğan', 1973 te Ö. Lütfı Akad'ın 'Gelin' adlı fılmleri birin- ci olmuştu. Çeşitli siyasi ve / ekonomik neden- ^ lerden uzun süre ara verilen festival, 1992'de ^ yeniden düzenlenmiş ve **""* oyılYusufKurçenK'nin'Ka- rartma Geceleri' Alhnkoza'yı al- mışh. 1993'teMemduhÜn'ün'Zıklanıın Kökü'. 1994 te YavuzÖzkan'm 'BirSon- baharHikâyesi', 1995te ZaferPar'm 'So- ğuk Geceler', 1996'da Tunç Başaran ın 'Sen de Gitme' adlı fıhnlerinin ödül aldı- ğı yanşma son olarak 1997'de yapılmış ve o yıl da Zeki Demirkubuz'un 'Masumiyet' adlı filmi Altınkoza'ya değer görülmüş- rü. Adana \e Ceyhan'da 1998 yılında ya- şanan deprem nedeniyle ertelenen festival, o günden bu yana çeşitli sanat çevreleri- nin sık sık gündeme getirmesine karşm ya- pılmazken, büyükşehir belediyesi sponsor- luğunda, yıl içine yayılarak yapılan etkin- likler 'Altmkoza' adı alhnda gerçekleş- tiriliyordu. Yapı Kredi Kâzun Taşkent Sanat GaJerisi, 15 Ağustos'a dek 'Yapı Kredi Resim Koleksiyonu: Çağdaşbr' sergisini ağırhvor. Sergkk.40 sanatçmın tuval üzerine çahşmalanna yer veriliyor. 1900'lerden bugünlere, bu sergryfe, Türk resminin getişinünden önemH bir kesit veipuçlan sunuluyor sanatseverlere. |9001eıxleıı J.bugüne çağda^arKültür Ser\isi - Yapı Kredi Kâzun Taşkent Sanat Galerisi. 15 Ağustos'a dek *Yapı Kredi Resim Koleksiyonu: Çağdaşlar' sergisini ağırhyor. Sergide, 40 sanatçının tuval üzerine çahşmalanna yer veriliyor. 1900'lerden bugünlere, bu sergiyle, Türk resminin gelişiminden önemli bir kesit ve ipuçlan sunuluyor sanatseverlere. Sergide, Cevat Dereü, Ali Avni Çelebi, Zeki Faik lzer, Maide Arel, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Abidin Dino, Ferruh Başağa, Şükriye Dikmen. Adnan Vannca. Levla Gamsız Sarptürk, Mustafa Esirkuş, fbrahim Balaban, Nejad Metih DevTİm, Neşet Günal, Adnan Türani, Turan Erol, Ömer Uluç. Özdemir Altan. Tülay Tura Börteçene, Devrim ErbU, Özer Kabaş. Mehmet Güleryüz, Oya Katoğlu, Neş'e Erdok. Zafer Gençaydın, Utku Varnk, Adem Genç, Uraut Türker. Mustafa Atüntaş. Ekrem Kahraman, Seüm Cebed, Sali Turan, Fatmaer Tülin, Enün Çizene, Can Göknil, Yavuz Tanyeh', Yiısuf Taktak, îbrahim Çiftçioğlu, Aydm Ayan, Ertuğrul Ateş'in yapıtlan yer alıyor. Eleştirmen Kaya Ozsezgin, sergi için hazırlanan kataloğun önsözünde, ülkemizde banka koleksiyonlan üzerine genel bir bakış sunuyor ve Yapı Kredi'nin koleksiyonu ile sanat galensinin geçmişi üzerine bilgi veriyor. Özsezgin'in koleksiyondan derlenen bu sergiye yaklaşımı şöyle: "Yapı Kredi Bankası'nın koleksiyon sergisi, kamnıca, bir gerçeği de açıkça ortaya koymaktadır: Kuşak aynmları, ashnda sanaün bir arada yaşama ve üretme olgusu tenıelindeki gerçek işlevini pekiştirici oünamn ötesinde, kendi başına bir aynm değiL Aksine, bir kuşağın ötekinden aldığı ve sonraki kuşağa aktardığı, sanaün yapısalhğı içindeki bir bütünün aynlmaz parçalandır.*' (0 212 252 47 00) YAZI ODASI SELİM İLERİ Masallar (4) Nihayet öyle bir dönem geldi ki, bütün masallarda, hemen hemen bütün masal-romanlarda yenik düşü- rülen "peçeli" Oranjin -benim için, her nedense- si- yah giysilere bürünmüş olarak belirdi ve hayatın kar- şısında durdu. Oranjin kötücüllüğüyle, kötülük dolu hayata mey- dan okuyordu. Kusset ürkünç nefretleriyle, kötülük- lerini, çirkinliklerini örtbas etmiş hayata meydan oku- yordu... Masallardaki kötü kişileri, çok tuhaf ama, gönlüme daha yakın buluyordum. Gerçi kötülüğün kıvamını onlar ölçüsünde azdıramazdım. Azdırmak şöyle dur- sun, o kıvama erişmeme imkân yoktu. Sadece kötüm- serliğe, karamsarlığa sürükleniyordum... Okumayazmayı iyice öğrendikten sonra bir masal- romanlatanıştım. Bana ablamın çocukluğundan kal- mış bu romanı artık annem okumuyordu. Kitabın adı Mavi Kuş'tu. Yazan da, yanlış hatırlamıyorsam, Com- tesse de Segur, hani Gramofon Hâlâ Çalıyor'da an- dığım kontes yazar. (Gramofon Hâlâ Çalıyor'da Mavi Kuş'u da anmış olabilirim. Fakat bu neyi değiştirir ki? Mavi Kuş'u bir kez daha yazmak ıstiyorum. Bazı şeylerin yıldızı sön- dü, perisi kaçtı sanınz. Onlann bizden el ayak çekti- ğini düşünürüz. Sonra yeniden peşlerine düşeriz. Yıl- dızlan sönmemış, perilen kaçmamıştır. Hepsi bizi ses- sizce bağışlar.) Mavi Kuş'ta marazi duyarlıklarımın bir yenisini keş- fedecektim. Mesela kötücül Oranjin'e nasl yakınlık duy- duysam, Mavi Kuş'ta da, aşkı uğruna bütün eziyet- lere göğüs geren, işkencelere aldınşsız kalan 'ez;7c sevgili' büyüleyecekti. Aşk uğrunda ezilmek, küçük düşmek, gururunu çiğnetmek, gitgide tükenmek, acılarla, özverilerleyok ohnakalabildiğine çekici gelirdi. Aşkı hiçbirzaman mut- luluk saymaz, tam tersine, acı çekmek için aşkı birfır- sat bilirdim. Durup dururken, ortada hiçbir sebep olmamasına rağmen, sadece -Evet, öyle!- ağlayabilmek için Ma- vi Kuş'un en acıklı özveri sayfalannı okur ve 'ezik sev- gili', elinde çok ağır demir asa, dağlann doruklanna yol alırken artık sevinç gözyaşlanmı tutamazdım. Yine bir masal kitabında, Çariık Rusyası masallan derlenmişti. Hatta bir masalın yazan koskoca Puş- kin'di. Puşkin'in büyük bir şair olduğunu bizimkiler- den öğrenmiştim. Şimdı sözünü açmak istediğim ma- sal, galiba onunkıydı. Masalın konusunu hatırlamıyorum. Kişilerini, evle- rini barklannı, dağlannı ormanlannı hatrlamıyonjm. Fa- kat derin bir hüzün koşup duruyor. Hüznü hatırlıyo- rum. Sonu hüzünle biten ilk masal! Mavi Kuş bile nice ezıyetten, acıdan, gönül üzgün- lüğünden geçtikten sonra mutluluğa erişiyordu. Daha Andersen'i okumamıştım. Andersen'den sonra hayat kadar acı masallar olabileceğini kavra- yacaktım. Yine de, bir karşıtlık gibi; yaz ögleden sonrası güz günlerine evrilmeden, annem musluğu kapayıp, ten- cereyi ocağa oturtup odaya dönmeden, Prenses Ro- zet'in ipek çoraplan, saten iskarpinleri eskimeden, yırtılıp bozulmadan, ufak bir kutuya yerleştirilmiş pır- lantalar, zümrütler, değerli takılar, bilezikler, yüzükler anlamsızlaşmadan, Prens Şarman asıl güzetliğini kö- tülük dolu oluşundan edinmiş Oranjin'i terk etmeden, siyah dantel peçesiyle Oranjin bir kupa arabasından fıriayarak taşlara, ormanlara savrulmadan, Rozet par- lak taşlann bezediği bir taç takmadan, Oranjin'le Kus- set yaralanmadan önce, gönlüm son bir kez mutlu- luğa.. mutluluklara kanmak isterdi. Ama o zaman odayı hep ekşi lahana kokusu kap- lar, kış gelir, evimiz güneş ışığından iyice uzak düşer, odalar, ev soğur; annem de eski yünlü elbisesini san- dıktan çıkarır, giyerdi. Öneriler Kitap/ Bozkjrkurdu, Hermann Hesse, Kamuran Şi- pal'in çevirisi, Yapı Kredi Yayınlan. (Hesse'nin unutul- mayacak bir romanı.) CD/Yan Yana Fotoğraf Çektirelim, Nazan Öncel, Hitt Müzik. (özellikle "GülPansiyon", "BeniHatııia", "Ne- reye Böyle" şarkılan.) Şiir ve tiipkülerle Cemal Süreya • Kultür Senisi - Cemal Süreya Kültür Sanat Derneğı, Üvercinka Şiir Bahçesi'nde her pazar gerçekleştırdiği şiir-türkü dinletilennde bu hafta Yılmaz Arslan, Hikmet Inan ve Mustafa Köz'ü ağırlayacak. 8 Ağustos'ta, 17.00-20.00 saatleri arasındaki dinletiye, aym zamanda şair olan, Melih Cevdet ve Rıfat Ilgaz gençlik ödülleri sahibi Emrah Altuıok da müzisyen kimlığiyle kattlacak. (0 216 330 61 21) İlkçağın ilk tuvaletli yeraltı kenti • NEVŞEHtR (XA) - Nevşehir'in Acıgöl ilçesinde bulunan ve ilkçağın ilk tuvaletli yeraltı kenti olan Tatlarin Yeraltı Kenti tanıtım bekliyor. Acıgöl ilçesine bağlı Tatlarin Beldesi Belediye Başkanı Mesut Baydemir. Tatlarin Yeralh Kenti'nin, Anadolu'da tuvalet geleneğinin 5 bin yıllık geçmişe sahip olduğunu gösterdiğini belirtti. Yeraltı kentinin MÖ 3 binli yıllarda Hititler döneminde kullanılmaya başladığınnı belirlendiğini bildiren Baydemir, şunlan söyledi: "Hititlerden sonra Roma'dan kaçan ilk Hıristiyanlar taranndan sığuıma amaçlı kullanılan yeralh kenti, 3 kattan oluşuyor. Bir katı kışlık ihtiyaçlann saklandığı yer olarak kullanılan yeraltı kentinin bir katını insanlar yerleşim yeri olarak, bir katını ise tuvalet olarak kullanmışlar. tlkçağm tuvaletli ilk yeraltı kenti olarak bilinen Tatlarin Yeralh Kenti'nde kullanılan tuvaletlerin bugünkü klasik tuvaletlere benzerlik göstermesi, Anadolu'daki tuvalet geleneğinin geçmişini kamtlıyor." Yeralh kentinin tanıtunı ve turizme kazandınlması açısından belediye imkânlannm yetersiz kaldığını ifade eden Baydemir, yılda ortalama 5 bin turistin yeralh kentini ziyaret ettiğini, bu sayıyı arttırmak istediklerini kaydetti. BUCUN I BEYOĞLU StNEMASFnda 'Beyoğlu Sineması 9. Onat Kutlar Şenliği' kapsamında 'Konuş Onunla' adlı filmin gösterimi. (0 212 251 32 40) • KALAMIŞ'ta 21.00 de 'HI. Açık Hava Staema Gösterimleri' kapsamında 'Işıklar Sönmesin' adlı film. (0 212 349 77 68)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle