18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2004 PAZARTESİ DIZI 30 Sabahattin SELEK MİLLİ MİİCADELE AğllStOS, Türkiye'nin varoluş tarihinde dönüm noktasıdır. "Başkumandanlık Meydan Muharebesi"ni çeşitli boyutlanyla anıp anlayabilmek ve mantığını kavrayabilmek, ülkemizin bugün içinde bulunduğu noktada ufuklanmızı yeniden açabilecek bir tarihsel bilince sahip olmakla eşdeğerlidir. 30 Ağustos'ta yenılgi, Anadolu'da Türklerin yok oluş sürecinın başlaması anlamını taşıyordu; bu meydan savaşını yalnız harbin askeri sınırlan içinde düşünmek kısır bir yaklaşımı vurgular. Sabahattin Selek'ın "Milli Mücadele -l lusal Kurtuluş Savaşı" (Örgün Yayınevi, 2002) adlı kitabından derlenen 30 Ağustos'a ilişkin bu yazısı, "ya herru ya merru" anlamına gelen meydan savaşına milletin hazırlanışını, sıyasal havanın orduya etkisini. taraflann dunımunu, SUNUS Türkiye cephesindeki komutanlann bakışlarını ve tereddütlennı, "Büyük Taarruz" öncesini ve savaşın çeşitli bakışlardan yansıtılmasım dile getiriyor. Ismet Paşa ile Trikopis arasındaki görüşme ise Yunan tarafının ilginç görüşlerini yansıtıyor. Milli Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sona erişi, ancak Ingiltere'nin "mağlubiyeti" bir kader ve bir bütün olarak kabul etmesiyle mümkün olmuştur. 30 Ağustos zaferinin büyük kumandanı Mustafa Kemal Paşa ise bu aşamadan sonra laik Türkiye Cumhuriyeti'ni çağdaş uygarlığa armağan edecek olanaklan sağlamış bulunuyordu. Dünü bılmeyen. bugünü anlayamaz. 30 Ağustos Meydan Muharebesi'ni 2004 yılında anlayamayan, 21 inci yüzyılın Türkiye'ye neler hazırlamakta oldugunu bilemez... 30 Ağustos 1922'yi, 2004'te geçmişin bir zaferi değil, bölgemizin kan ve ateşle sarsılan coğrafyasında geleceğin bir pusulası olarak ele almakta saymakla birmez yararlar vardır. Cumhuriyet Yurdun dört bir yanından mütareke koşullarmın kabul edilmemesi için Meclis'e telgraflar yağar Ulus zafere hazırlanıyorf n yıldır aralıksız sürüp gelen harplerin millette K.J uyandırdığı bıkkınlığı, yılgınlığı ve yaptığı tahribatı tasvire girişmek gereksiz bir gayret olur. Yalnız, son defa Sakarya Muharebeleri sırasında milletten istenen fedakârlığı, tekâlifi milliye emirlerini, aralıksız askere alınan ve ölmek üzere cephelere gönderilen insanları düşünmek yeniden girişilecek kesin sonuçlu bir büyük taarruzun gerektirdiği millet desteğini sağlamanın güçlüğünü anlamaya yeter. M ustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'un, milleti, Mec- lis'i ve Ordu'yu hazırlamakla mümkün olacağına inan- mıştı. Nitekirn, Sakarya'dan sonra yapılan çalışma- lann bu hedefi güttüğünü görmekteyiz. Gizli oturum- larda Başkumandan'ın yaptığı konuşmalar, icra ve- killerinin ve reisinin Meclis tarafindan seçilmesini sağ- layan kanunun kabulü, Rauf Beyin İcra Yekilleri Re- isliği'ne seçilmesi, mütareke ve banş ümidinin kınlması, ar- ka arkaya çıkanlan kanunlar vesilesiyle yapılan görüşme- ler, Meclis'i taarruz psikolojisine hazırlamıştır. Bundan çok daha önemli olan, milletin ve ordunun hazırlanışı idi. Şimdi, bu ikı husus üzerinde duracağız. MiLLETİN DESTEĞI On yıldır aralıksız sürüp gelen harplerin millette uyandırdığı bıkkınlığı, yılgınlığı ve yaptığı tah- ribatı tasvire girişmek gereksiz bir gayret olur. Yalnız, son defa Sakarya Muharebeleri sırasın- da milletten istenen fedakârlığı, tekâlifi milli- ye emirlerini, aralıksız askere alınan ve ölmek üzere cephelere gönderilen insanları düşün- mek yeniden girişilecek kesin sonuçlu bir bü- yük taarruzun gerektirdiği millet desteğini sağ- lamanın güçlüğünü anlamaya yeter. Karşı ih- tilâl hareketlerinin kanlı bir şekilde bastınl- masının, küçük bölge ayaklanmalan karşı- sında gösterilen haklı şiddetin, Istiklâl Mahkemeleri'nce memleketin her ta- rafindan verilen ağır mahkûmiyet ka- rarlannın, Milli Idare'ye karşı millet üzerinde yarattıgı hoşnutsuzluğu da aynca göz önünde rutmak gerekir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, mil- let orduya yeniden asker verecek ve yeni mali külfetlere katlanmaya davet edi- lecekti. ÜTUN YÜK ANADOLU'DA... SİYASİ HAVANIN ORDUYA ETKİSİ B atı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa gerek itilaf dev- letlerınin banş teklifleri gerekse taarruz hazırlık- lannın uzaması sebebiyle Büyük Millet Mecli- si'nde kendisini gösteren menfi havanın ordu- yu nasıl etkilediğinı şöyle anlatmaktadır: "MechVte ve etrafta menfi bir hava var. Ordunun uzun zamandan beri neden taar- ruz etmediğini sonıyorlar. Bu arada >leclis'ten nıe- bus heyetkri orduya gelmiş ve her tarafla temas et- ntiştir. Bir seferinde Mecüs'ten gelen heyetin ba- şuıda Ali Fuat Paşa vardı. An Fuat Paşa Mosko- va'da büyükelçilik yapnktan sonra Ankara'ya « dönmüş veMecoYegirerekReis \ekili olmuşta. Ba- na Rauf Bey 'den haber getirdi, selam getirdi, sevgi- ler getirdi Her nedense, bundan evvel geöp Anka- ra'ya dönen hey etkrden birisi ile yapüğun konuş- malar vanhş aıüaşılnuş, benim ordunun karar- lannda ve istikbale ait olan ümklimizin münakaşasuıda ısranm ve inadun bahis konusu olmuş. Ali Fu- at Paşa bundan bahsede- rek, Rauf Bey, İsmet Pa- şa neden bu kadar inat ediyor, ısrarediyor, bunu sor anla, dedi. Şaşırdnn ben. Neden inat ediyo- rum, ısrar edivorum? di- ye sordum. Oyle anladım ki, ordunun yapacağı hare- ketkr hakkmda bir şüphe hasıl ol- maması için dikkatti bulunmam dile düşmüş. Bunu söylemek isti- yorlar. An" Fuat Paşa'nm aıüatük- lannı hi nivette kabul ettim ve B Trakya'dan, Istanbul bölgesinden ve tz- mit-Eskişehir- Kütahya-Afyonkarahisar çiz- gisinin batısında kalan geniş bölgeden as- ker ve vergi alınamıyordu. Bütün yük Ana- dolu'nun fakir kısmına ve aşağı yukan 7 milyon insana düşüyordu. Hal böyle iken 22 Mart tarihli mütareke teklifinin millet üzerinde gevşetici bir et- ki yapması mukadderdi. Bu sebeple, mü- tareke şartlannın millete iyice anlatılma- sına ve etkisiz bırakılmasına çalışılmıştır. O devrin imkânlanna ve şartlanna göre gerçekten güç olan ve propaganda alanı- na giren bu faaliyet, kaçınılmaz bir zorun- luluk idi. Halkı uyandırmak için, Müda- faa-i Hukuk teşekkülleri, belediye reisle- ri, eşraf harekete geçirildi. Her taraftan mü- tareke şartlannın kabul edilmemesi için B.M. Meclisi"ne telgraflar yağmaya baş- ladı. Ilk işaret Ankara Belediye Reisi AB Bey'in imzalannı taşıyan telgraf oldu. TELCRAF TRAFİĞİ... 31 Mart 1922 tarihli bu uzun telgraf aşağıdakı cümle ile sona ermekte idi: "...Hükümetin bu hususta vâki olacak her rür- lü emirlerine ve yükleyeceği mükellefıyeti yapma- ya ahdü peyman eylemiş olan muhterem halkımı- zm bu bapta da muhterem vekiUerine zâhir ve mu- in olduklannı bir defa daha teyiden arz ederiz." Telgraf metinleri, başta "Hâİdmiyet-i MUfiye" ol- mak üzere, gazetelerde yayımlatılıyordu. Mütâreke konusu, resmi olarak 22 Nisan'da kapandığı halde, telgraflar aralıksız 1922 Haziranı'na kadar sürmüştür. Tespit edebildiğimiz son telgraf Bozanic eşrafın- dan gehnişti. Meclis'te 3 Haziran günü okunan bu telg- raf aynen şöyledir: "Sevgffilzmk,EdirneveBursanuza saldıran hunhâr düşmamn mavi paçavrasını istemeyiz. Misak-ı Milli haricinde yapılacak herhangi bir sulhu is- temeyiz, Bu uğurda al bayrağın gölgesinde öleceğiz. Yaşasm Misak-ı Milli, yaşasın hakkı uğrunda fedâyı cânı cana minnet bilen ulu Türk MiDetL" Kamuoyu ve hatta Meclis, harbin devamına bu suret- le hazırlanırken, şüphesiz hükümet başka tedbirler de al- makta idi. Önemli olarak, çıkanlan af kanunlan düşmana karşı toparlanmada alınan tedbirler arasındadır. YARIN: TAARRUZ PLANI HAKKINDA TARTIŞMALAR kendisine dedim ki: Rauf Beyefendi'ye hürmetierimi söyle. Behemehal muzaffer ol- mak için bütün tertipleri anyoruz. Orduya dışandan bedbinük havası girmesin. Şinıditik burada böyle bir şey yok. Kendisine söylersin, Başvekil olarak ve geride bulunan bir arkadaş ola- rak, arkadaşlar olarak bir tek vazifeleri var. O da, MecnVin ve miDetin orduya olan iamadııu, zafere olan itimaduu mu- hafaza ernıekur. Anlatmak istedigim, Sakary a'dan beri bu bir seneye ya- km müddet zarnnda karşdaşılan güçlüklerin hududu yok- hır. M. Kemal Paşa, yine bir cepheye «elişinden önce ba- na, geleceğim, cephede şurada bulunacağun diye haber verdi. Ben de, bu cephe gezisinde başuıdan itibaren va- nında bulunmam için bir emrin var nu, size refakat ede- yim, cepheyi beraber gezetim mi, diye sordum. Hayır de- di, sen vazifene bak, ben geleceğim, gördüklerimi sonra seninle konuşurum. Gekti, cephenin muhtenfyeıierini doiaşo, sonra oturduk, konuşruk. Bana gördüklerini, muhtenf kumandanlarla yapüğı münakaşalan anlatü. Herkesle münakaşa ederek geüyor. O esnada İtilaf Devletkri'nin birtakım şartlaıia bir müzakere teklifleri vardı. Konuştuğu bir kumandandan bahsederek, iş bitiyordiye adam seviniyor, dedi Nerede,iş na- sıl bitiyor? Sonra bana sordu: "Yalnız bir şeye şaşıyorum, sen nasıl emniyet ediyorsun?" Neyi kastettiğini anlayamadım, sordum. Bunun üzerine dedi ki: "Cephenin bir ucundan gınyorum, öteki ucuna kadar yalnız başına dolaşıyor ve herkesle konuşuyorum. Kumandanlar, amirin böyle dolaşıp çahşmasına itimat etmezler." Yan şaka, yan ciddi konuşuyorduk. Kendine çok güveniyorsun, dedL Evet, güveniyorum ama kendinıden ziyade sana güveniyorum, dedim ve sözkrime ilave ettim: "Istediğini serbestçe göresin, bunu ıstiyorum." Bu ufak misaHeri, ordunun ne kadar kuvvetü bir siyasi propaganda ve siyasi teikin karşısında bulundugunu göstermek için veriyorum." Taarruz planırun adı'Sa'd hareketi'unan ordusu. Sakar\ 7 a'dançe- kildikten sonra Eskışehir - Af- yon hattını tu- tarakbirsavun- ma muharebe- sine göre hazırlanmaya başlamış ve mevzilerini tahkıme girişmişti. Baş- kumandan Papuias, öte- den beri Anadolu içleri- ne akın yapmaya taraftar değildi ve Eskişehir - Af- yon hattının savunulma- sı ile yetinilmesini isti- yordu. Şimdi olaylar onu istediği noktaya getirmiş- ti. Fakat, Yunan ordusunun içinde bulundu- ğu moral bozukluğundan ve Afyon bölge- sinde girişilecek bir Türk taarruzundan en- dişe duymakta idi. Papulas'a bu endişelerinden dolayı hak ver- mek gerekir. Çünkü Yunan ordusu gerçekten büyük bir moral çöküntü içinde idi. Daha ön- ce belirttiğimiz üzere, ordu içine girmiş olan siyasi akımlar büyük bir zaaf işareti idi. Sakar- ya muharebesi ile neticelenen ileri harekât, Sa- karya'da uğranılan yenilgi, sonra tekrar geri çekilme. orduyu hem yormuş hem yıpratmıştı. Ağır zayiata uğrayan Yunan ordusunda savaş is- teği en düşük seviyeye inmiş bulunuyordu. Üs- telik başkumandanın morali daha da bozukru. Hükümetine verdiği bir raporda şöyle diyordu: "Bu askerden daha fazla fedakârük beklenıek akıl kân değildir. Herhalde Anadolu seferi, müm- kün olduğu kadar çabuk son bıümahdır." Papuias, İsmet Paşa'nın da belirttiği gibi, da- ima ordunun başında bulunan, karar verebilen, fakat direnme gücü zayıf, morali çabuk bozulan bir kumandandı. Yunan hükümeri de General Pa- pulas'ın değerini gereği gibi anlamıştı. 1922 yılı Haziran ayında Papuias emekliliğini isteyince, bu ısteği hemen kabul edildi ve başkumandanlıktan aynldı. Papulas'ın yerine General Hacı Anesti, Anadolu ordusu başkumandanlığına tayin edildi. General Papulas'ın Afyon bölgesinden büyük Mustafa Kemal, Kocatepe'den "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emrini vermiş ve Türk ordusu bu emre uyarak Yunan askerini îzmir'den denize dökmüştü. Izmir'e giren Türk büiiklerinden biri Kordonboyu'nda yürüyüş halinde» (9 Eytiil 1922) bir tehlike beklemesi ve bundan endişe duyması da makul sebeplere dayanıyordu. Bu bölge, tzmir'e gi- den demiryolu ile dığer yollann başlangıç noktası- nı teşkil ediyordu. Afyon'un güneybatısına yapıla- cak büyük bir Türk taarruzu, bu yollan keserek Yu- nan ordusunun geri çekilme imkânlannı ortadan kal- dırabilirdi. Bu düşüncelerle daha Papuias zamanın- da, Yunan ordusunun cephede yerleşmesi, büyük kuvTetlerinin Afyon bölgesinde toplanması şeklin- de tespit edilmişti. TÜRK ORDUSU Türk ordusuna gelince; Sakarya zaferi, ordunun ge- lecek harekâtını tayin etmiş bulunuyordu. Bu hare- kât, büyük bir taarruzla Yunan ordusunu yenmek ve Anadolu'dan atmak şeklinde ifade edilebilir. Türk ordusunun baskısı altında Eskişehir - Afyon hattına çekilen Yunan ordusu, yeni mevzilerine yer- leştikten sonra Başkumandan Gaa Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Kumandanı ismet Paşa'ya Yunan ordusuna yapılacak taarruz için gerekli planın hazır- lanmasını emretti. Cephe kumandanının hazırlayıp 10 Ekim 1921 'de Başkumandanlığa ve Genelkur- may Başkanlığı'na teklif ettiği taarruz planının adı "Sa'd hareketi'1 idi. Hareketin ekseni üzerinde bulu- nan "Sandıldrmn Arapça ılk harfı olan "Sa'd", ta- arruz hareketini izlemek için planın adı olarak seçil- mişti. Bu plana göre Yunan ordusunun Eskişehir - Afyon cephesinde iki kolordu bulunacak ve bu ko- lordular düşmanı cepheden tespit edecekti. Yakup Şev- ki Paşa emrindeki bu iki kolordudan kurulu 2. Or- du, düşmanı cepheden tespit ederken, AH thsan Pa- şa'nın emrindeki 1. Ordu ile Afyon'un güneybatısın- dan kuzeye doğru, Afyon - Uşak hattına kesin so- nuçlu bir taarruz yapılacak ve düşman kuzeye atıla- rak Izmir'le irribatı kesilecekti. Taarruz planı, kesin sonuç abnak bakımından son derece uygun birplandı. Başan sağlanmadığı takdir- de Türk ordusu için büyük tehlikeler yaratabilirdi. Taarruz planı, o zaman, kumandanlar arasında bü- yük tartışmalara ve sonra da günümüze kadar ula- şan dedikodularayol açmıştır. Tartışmalar, tabii pla- nın başansızlık halinde yaratacağı tehlikelerden doğ- muştu. Cünkü Türk ordusunun büyük kısmı düşma- nın güney kanadına taarruz edecek şekilde ters bir cephe tutmuş oluyordu. Dedikodular ise başan sağ- landıktan sonra taarruz planının kimın tarafindan hazırlandığı tartışmalarından çıkmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle