23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 AĞUSTOS 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JV U J-J J. U .K. kultur(acumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUIN A1SDAÇ Laura Branigan ÖMÜ • Kültiir Servisi - Ünlü pop müzik sanatçısı Laura Branigan'ın öldüğü bildirildi. Branigan'ın menajeri John Bowers, 47 yaşındaki sanatçının perşembe günü evinde uyurken öldüğünü söyledi. Branigan'ın resmi internet sitesinde, sanatçının ölüm nedeni olarak beyin anevrizması gösterildi. Branigan, 1982 yılında kendisini üne kavuşturan 'Gloria' şarkısıyla platin plak almıştı. Şarkı 36 hafta pop listelerinin ilk sırasında yer almıştı. 'CHIPS' gibi bazı televizyon diziîeriyle 'Mugsy's Gils' ve "Backstage' gibi filmlerde oynayan Branigan, aralannda 'Solitaire', 'Self Control' ve 'How Am I Supposed to Live VVithout You'nun da bulunduğu 7 albüm çıkardı. Branigan'ın şarkılan 'Flashdance' ve 'Ghostbusters' gibi gişe başanlan elde etmiş filmlerde kullanıldı. 2002 yılında Janis Joplin'in 'Love' adlı müziİcalinde rol aldı. Uma Thurman 'dövüşmeyecek 1 • ANKARA (AA) - tnternetteki "hollywoodreporter" sitesinin haberine göre, "Kill BiU" serisinin intikamcı "gelini" Uma Thurman'ı seyirci bu kez daha sakin bir rolde izleyecek. Thurman, "Prime" adlı yapımda Meryl Streep'in canlandırdığı terapistinin oğluna (Bryan Greenberg) gönlünü kaptıran ve bu aşk için mücadele eden 30'lu yaşlardaki bir kadını canlandıracak. Daha önce rol için seçilen, ancak senaryoyu beğenmediği için yapımcılarla anlaşmaya varılamayan Sandra Bullock'm yerini alan Uma Thurman, kısa süre içerisinde rolüno^ hazırlanarak kamera karşısına geçeceK. TÜPkiye'nin ilk cam bölümü • ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) - Anadolu Üniversitesi (AÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi'nde açılacak olan Türkiye'nin ilk cam bölümü, 15 öğrenciyle öğretime başlayacak. Cam Anasanat Dah Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ekrem Kula, bölümün ülkedeki güzel sanatlar fakültelerinin seramik ve cam bölümlerindeki cam öğretici eksikliğıni gidereceğini, kurulacak bölûmde, teknik, estetik ve yaratıcı açıdan tam donanımlı cam tasanmcıları yetiştireceklerini belirtti. Kula, 'Öğrencilere cam sanatının tüm teknikleri bilimsel olarak öğretilecek. Cam bölümü, tasanmcı yetiştirmesinin yanı sıra öğrencilerin gelecekte cam endüstrisindeki işletmelerde tasanmcı olarak çalışmalanna imkân sağlayacak' dedi. 2004-2005 öğretim yılında açılacak olan bölümde, endüstriyel cam tasanmı konusunda faaliyet gösteren Paşabahçe Cam Fabrikası'nda cam ustası Yusuf Görmüş ve cam sanatçısı Nasuf Cömert, uygulamalı derslerde öğrencilerle birlikte çalışacak. James Bnovvn'a ödül • Kültür Senisi - James Brown, The Clash, Morrissey ve Ray Davies gibi efsaneler 'Mojo Ödülleri töreninde onurlandırıldı. Müzik endüstrisi uzmanlan ve 50 bin müzikseverin katıldığı bir anketle belirlenen, müziğeuzun yülar emek verdikleri için ödül alan konuklardan, kısa süre önce hayatmı kaybeden Soul Krah James Brovvn'a 'Yaşam Boyu Başan Ödülü' verüdi. Morrisey 'îkon Ödülü'nün sahibi olurken Ray Daviesde 'En lyi Şarkı Sözü Yazan' seçildi. Törende, The Clash grubu üyelerinden Mick Jones da hazır bulundu. Diyarbakır'dan Avrupa'ya • DİYARBAKIR (AA) - Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde çahşan ve daha önce Türkiye'yi Viyana'daki 'Hans Gabor Belvedere Şan Yanşmasında solist olarak temsil eden Pervin Çakar'a Avrupa'dan teklifler geliyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde 2003 yüından beri solist olarak görev alan ve 'Arşın Mal Alan' ile 'Yeugeni Onegin' operalannda koroda bulunan Cakar, yeni sezonda Haendel'in son operası olan "Deidemia'da Nerea, 'Saraydan KJZ Kaçırma' operasında ise Blondchen rollerini üstleneceğini ifade etti. Bilkent Üniversitesi'nde yapılan elemelerde, '23. Uluslararası Hans Gabor Belvedere Şan Yanşması' için finale kalarak Vıyana'da Türkiye'yi solist olarak temsil ettiğini belirten Çakar. "Italya'nın Roma, Floransa ve Venedik kentlerinde iki önemli operada dinleti yaptım. Vıyana'da bulunduğum sırada Houston Grand Opera Studio tarafindan Amerika'ya davet edildim. Oralarda uzun süreli bulunmam için burs almam gerekiyor" dedi. Okumak,yaratıcı deneyimJohn Fowles, sevdiğim, daha da ötesı bağlandığım bir yazardır. Ondaki çekim gücünü hayata/insana yakmlığında bulurum... Ama aslolanı, bunu öylesine bütünleyici bir bakış, duygu/anlam yoğunluğuyla verir ki; her bir anlatısında başka bir renk/doku bulursunuz... Bu da o çekim odağının zenginleştirici boyutudur. Zamanın derinliklerinden çağcıl bir ses getirir, Fowles. John Fowles'u okurken romanın yüzyılırmzdaki gerçekliğinin ne anlama gelebildiğini düşünüyorsunuz... Fowles, bir köprii kurar. Dünün romanını asla yadsımaz... Oradan yansıyanlara ekledikleriyle bugünün dünyasını, insan-doğa, insan- insan gerçekliğini sorgulayıcı bir bakışla anlatır. Romanlanndaki baskın karakterlerde gözlenen ahlak eleştirisi, psikolojik boyutun sorgulanışı, roman düşüncesinin neleri içerip içermediğini de anlatmaktadır. Fowles, yazdıklan üzerine kafa yoran, roman yolunu farklı disiplinlerle besleyen, sürekli biçem arayışında olan bir romancıdır. lyi bir anlatıcı olmak için hayatm içinde ohnak yeterli değildir. Oradan devşirdiklerini hangi potada eritip hangi imbikten geçireceğin önemlidir. 'Mega-Avrupalı...' Romancı, hayata/insan gerçekliğine kendi ulusal sınırlan, salt kendi kimlik duygusunun penceresinden bakamaz, bakmamalı da. Anlatısını oluşturan renkler, kendi dilinin, yurdunun özelliklerini taşır. Ama insani durumlar, yaşamsal gerçekler bir Ingiliz'e, Fransız'a, Türk'e göre olamayacağına, değişemeyeceğine göre; romancının buradaki asal kaygısı o insanlık OKUMA ÖNERİLERI * John Fowles: Abanoz Kule, Çev.: Münir H. Göle, Iletişim Yay, 1990, 125 s.; Koleksiyoncu, Çev.: Münir H. Göle, 1992, 306 s.; Ağaç ve Doğanın Doğası, Çev: KetnalDoğan, 1996, 126 s.; Büyücü, Çev.: Münir H. Göle, 1995, 800 s., Afa Yay.; Fransız Teğmenin Kadını, Çev.: Aslı Biçen, Ayrıntı Yav., 1995, 425 s.; Yaratık, Çev.: SerdarRifat, Yapı Kredi Yay., 1995, 479 s.; Zaman Tüneli: Denemeler ve Notlar, Çev.: Süha Sertabiboğlu, Avrıntı Yay., 2004, 480 s. BELLEK KUTUSU "Bence hümanizm esas olarak, şiddete karşı bir nefret taşımak ve onu kınamaktır. Bu bir anlamda, uzlaşma felsefesidir. Günümüzün dünyası, toplumsal, siyasal ve kişiselyönden tam bir çomak sokulmuş eşekansı yuvasıdır. Bence insanoğlunun, diğer türlere karşı korkunç tavrı da dahil olmak üzere, en birinci hatası, hümanizmden yoksun olmasıdır." John Fowles durumlannın nasıl/ne biçimde anlatıldığıdır. Fowles, bunu, kendi yazı evreninde çözmüş, hatta bu konudaki düşüncelerini, anlatılannın ötesinde yazınsal denemelerinde de dile getirmiştir. Onun şu düşünceleri, bu bağlamda, ilginçtir: "Ben bir Ingiliz yazan olmak istemiyorum: Avrupah yazar olmak istiyorum, mega-Avrupalı (yani Avrupa artı Amerika artı Rusya. Artı, öz olarak Avrupa kültürüne sahip daha neresi varsa). Bu, kendi boyunu aşan hırslara kapılmak değil, yalnızca sağduyudur. Sırf İngiltere'de okunsun diye yazmamn amacı nedir? Ben lngiliz de olmak istemiyorum. tngilizce benim dilim, ama ben mega-Avrupahyım. Atlas durumu: Dünyayı omuzlarında taşımak. Her yazar bunu hissediyor olsa gerek; yarattığı dünya onu ezer, yere yapıştırır. Kitabı okurken bunu bazen hissedersiniz." Doğrusu, Fowles'un hangi anlatısıni' romanını okursanız okuyun, bu düşüncelerini pekiştiren bir boyut bulursunuz. Üstelik Fovvles, birçok okuma katmanı sunar size... Dünya yazan olma kaygısı Yazarın yazınsal birikimi, sizin karşınıza okuma deneyimi olarak çıkar. Yazdıklanndan kolayca kopamazsıruz. Alttan alta akıp duran sağlam bir öyküleme, onun üzerinde beliren olay-örgüsü, bir üste çıkan anlamsal/düşünsel boyut, bunlan serimleyen roman karakterlerinin özellikleri... îşte bu noktada öylesine bir yazarla karşı karşıya ohn Fovvles'u okurken romanın yüzyılımızdaki gerçekliğinin ne anlama gelebildiğini düşünüyorsunuz.. Fowles, bir köprü kurar. Dünün romanını asla yadsımaz... Oradan yansıyanlara ekledikleriyle bugünün dünyasını, insan-doğa, insan-insan gerçekliğini sorgulayıcı bir bakışla anlatır. olduğunuzu hissedersiniz ki; Fowles, gelir yapıtlanyla başucu yazannız kesilir. Bugünlerde elimden düşürmediğim yazınsal denemeleri/söyleşilerinden oluşan Zaman Tüneli kitabı, bağlandığınız bir yazarı karşınızda bütün yönleriyle görmenizi sağlayacak bir birikimle yüklü. Okurken hep düşünmüşümdür, yazın ortamımızda, böylesine damıtılmış düşüncelere sahip kaç romancımız var... Kaç yazanmız dünya yazan olmak kaygısıyla yazma serüvenini anlamlandırıp taçlandırıyor... Kutsi Erguner 9 Eylül'de Sultan Abdülmecit Köşkü tasansı kapsammda arkadaşlanyla bir konser verecek Dünya'nın 'nefesi' neyde SELCEN AKSEL Bugüne dek bir neyzen, müzisyen olarak otantik ve çağdaş yaklaşımlarla farklı çalış- malar yaptı. Ülkemiz ve yurtdışında tanı- nan 'Ney' ustamız Kutsi Erguner'le, mü- ziği ve son tasanlan üzerine konuştu. - "Ney çalmayı, doğru deyişle 'ney üf- lemeyi' alışılmadık bir usta çırak ilişki- siyle öğrendiniz diyebilir miyiz? KUTSİ ERGUNER - Neyle bağım aile- vi, dedemin babası Hasan Efendi, dedem Süleyman Erguner, 53'te vefat eden, 'De- de Süleyman Erguner' diyoruz kendisine ve babam Ulvi Erguner. Küçük kardeşim Süleyman Erguner... Müzisyen ve neyzen bir aileye mensup olmam, kendijenerasyo- numun ulaşamadığı kültürel ortama, ailem aracılığıyla ulaşma olanağı sağladı. Bugün ney öğrenmek için çeşitli olanaklar var. A- ma, eğer 'bu iki dönem arasında köprü kurmuş bir sanatçı' sayılıyorsam, onur duyanm. - Neyin 'kültürel ortamı'nı açıklama- nız, nerelere dek uzanıyor? ERGUNER - Bunun içerisinde tabii ta- savvuf müziği, Osmanlı mirasmı da içeren bir müzik birikimi var. Hatta, tarihte çok da- ha geriye uzanan... Bu süreçte gelişmiş bir literatürün müziğe yansıyan, müziğini yan- sıtan bir enstrüman. Ve, 'salt bir müzik enstrümanı.' Ses tmısı ve tekniğiyle, basit bir kamış borunun, nefesin uzantısı haline gelip sözsüz bir müzik ortaya koyması. Mevlana'nın dediği gibi, ebediyetten yine bir ebediyete yolculukta duyulanhasret, ay- nlık gibi hislerin, gizli de olsa tercümanı olan... Ses tınısının aücü - Bu kültürden kişiler için geçerli sayı- libilir mi bu etki? ERGUNER - Bu durumun kültürel şart- lanmayla ilgisi var tabii, ama o kültürel şart- lanmanın da geçmişi var, Mevlana'nın mes- nevisinde ve rubailerinde de izine rastladı- ğımız... Bunun ötesinde, neyin, dünyamn neresinde çalınırsa çalmsın, insanlara aynı • Neyin, dünyamn neresinde çalınırsa çalmsın, insanlara aynı duygulan nakledebilen bir gücü var. Aralıklan, melodik yapısı, aynca ses tınısının ve renginin etkisi, neyde birleşen güç kaynaklan. Elde olan malzeme, repertuvar o kadar zengin ki. değerlendirilmesi üzerimize borç. Güncel bir kültürel yaşam her ülkede var, ama zenginleşebilmesi için bazı verilerin de ulaşılabilir olması gerek. duygulan nakledebilen bir gücü var. Avru- palılara ney üflüyorsunuz. kültürel şartlan- maları ohnamasına rağmen aynı hislere ve heyecanlara ulaşabiliyorlar. - Bu nereden kaynaklanıyor sizce? ERGUNER - Müzik enstrümanı ve bağ- lı olduğu 'müzik dünyası'... Aralıklan, melodik yapısı, aynca ses tınısının ve ren- ginin etkisi, neyde birleşen güç kaynakla- n. - Bugüne dek farklı projelere de imza attınız, genel anlamda yapılması ve yapıl- maması gerekenler nedir sizce? ERGUNER - Bir kişinin olanaklanyla, bir enstitünün, devletin olanaklan çok fark- lı. Elde olan malzeme, repertuvar o kadar zengin kfc değerlendirilmesi üzerimize borç. Güncel bir kültürel yaşam her ülkede var, ama zenginleşebilmesi için bazı veri- lerin de ulaşılabilir olması gerek. Birisi Mevlevi kültüründen yola çıkarak pop ya- pacaksa otantik halini de biİmeli. Dinleyen seyirci de yapılanın sanat düzeyini bilme- li. Bu kültürel verileri, kendi otantik çerçe- vesi içerisinde Türk insanına ulaşılır bir du- ruma koyamadığımız sürece, sentez adma ortaya çıkan her tür müzik, ilk rüzgârda ko- pup uçacaktır. Yozlaşmanın bir nedeni de bu. Bağlantının akademik düzeyde olması ve halka indirilmesi kopukluğu ortadan kal- dırmanın tek yolu. - Sentez ve kültürel ortamınuz söz ko- nusu olursa, dikkat çekmek istediğiniz neler var? . r ERGUNER - Bugün maddi durumu iyi olan Türk insanının bir bölümünün kültür dünyası aynı ölçüde zengin değil. Herkesin göbek atıp eğlendiği, müziğin de sadece o ortam için var olduğu gibi bir durum... Top- lumun 63 milyonu aynı değil, düşünmek is- temiyoruz. Türk entelektüelinin, aydmmın, sanatçısının, yazannın daha uyanık davra- nıp kısır döngünün içinden kurtulması ge- rek. Bir sanatçı olarak tam anlamıyla ger- çek dinleyiciye ulaşamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Halka açık konser vermeyi çok istedim; yurtdışında örneklen var. Bir arşlv olusturmak - Son dönem projeleriniz var, birini Türkiye'de gerçekleştiriyorsunuz... ERGUNER - Yapı Kredi Bankası'nın Sultan Abdülmecit Köşkü Projesi kapsa- mmda bir çalışma yapıyoruz. Bütün partis- yonlar yazıldı, bir 'tasarım' yaptım daha çok. Doğaçlama caz yaptım, yaşayan mü- zik haline getirdik... Donizetti Paşa'nın Mecidiye Marşı'nı örnek vereyim, caza uyarladık, Uluslararası bir caz orkestrası ve geleneksel saz ustalanyla. îçerik ve yorum açısından başarılı olacağını düşünüyorum. Bir projenin dayanağı olmah, aksi halde şe- kilci ve kitch olabiliyor. Başka projelerim var, Berlin'de Goethe'nin Divanı'nı -or- yantalist şiir denemesidir- gazel ve kaside biçiminde okutuyorum Almanca olarak. - Yurtdışında öğrencileriniz de oluyor mu? ERGUNER - Önyargısız, sadece egzo- tik bir ilgi değil. Öğreniyor, ders bile veri- yorlar daha sonra. Batı sanatı, rafine bir sa- nat, ama ters yönde bir etkileşimin de ol- ması gerek. Batı'nın birtakım değerleri al- ması, kabul etmesi, ona da bir yer ayırma- sı söz konusu. - Arşiv çalışmalanna bakışınız ne? ERGUNER - Türkiye'de bir koleksiyon kaydedip yayımlamak istiyorum. Klasik ney icralannın arşivinin olması çok önem- li, bir altyapı olusturmak açısından. Yaşa- ması gereken, yaşayabilecek bir müziği ya- yımlamak belki de... ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle