Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 7 HAZİRAN 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
NATOISTANBUL DORUGU 2004
jBehice Boran, ABD ile yapılan ikili anlaşmalara kimsenin sahip çıkmadığına dikkat çeker
'Utangaçişbirlikçiler'
Arz ve talep dengeleri
Ş
LJ4SUR CANKOÇAK
-5-
TtP sözcüsü BehiceBoran ın konuş-
masının devamı...
Şimdi ikili anlaşmalara geliyorum.
B*J ikili anlaşmalar ve Amerikan üs-
leari konusunu, TÎPdahaMeclis'egir-
mı
eden önce ortaya atnnştı. Meclis'e
gixdıkten sonra da hükümet progra-
mxnın eleştirisinde bu konulan Mec-
lis"e getirmiş, ikili anlaşmalann ve
Ajmerikan üslerinin ulusal bağımsız-
hğamız ve egemenliğımiz bakımından
zararlannı, tehlikelerini belirtmişti.
O zaman sayın başbakan, hemen kür-
süye firlamış, "Türkiye'de Amerikan
üsieri yoktur, NATO üsleri vardır; ak-
sini söylemek ulusal çıkarlara zarar
ve«Tr" demişti.
C E N S O R U ÖNERCESİ
Sayın Milli Savunma Bakanı da
oturduğu yerden, "yalan" dıye ba-
ğırmıştı. Biz ileri sürdüğümüz görü-
şün ve tezlenn doğru olduğunu ka-
nıtlamak için -çünkü biliyorsunuz,
program eleştirisinde de diğer önem-
lı konularda olduğu gibi, altı kişi ko-
nuştuktan sonra derhal bir yeterlik
önergesi geliyor, kabul ediliyor ve
hükümetin son söyledıği sözlere mu-
halefet yanıt vermek olanağmı bula-
mıyor- bize "yalan" dıye bağınldığı
zaman. "Ulusal çıkarlara aykın şey-
ler söylüyorsunuz" dendıği zaman,
hükümet programının eleştinsi sıra-
sında, bunlara yanıt vermek olanağı-
nı bulamamıştık. Bunun üzerine bır
sözlü soru verdik. Sözlü soruya ya-
nıt vermek için, hatınmda yanlış kal-
madı ise, hükümet önce 1.5 aylık bir
süre istedi.
O süre geçtı, bir defa daha süre ol-
du. o süre de geçti. Ondan sonra otu-
rum arkasına oturum, sözlü soru öner-
gesini vermiş olan partili arkadaşımız
burada bulunduğu halde hükümet
temsilcilen hiçbir zaman Meclis'te
bulunmadılar ve sözlü soru önerge-
sinı konuşmak, tartışmak mümkün
olamadı. Daha sonra Amerika ile Tür-
kiye'nin ilişkileri üzerinde yine par-
tili bir arkadaş bir gensoru önergesi
verdi.
'BîZ İMZALAMADIK'
Fakat bu önerge kabul edilmediği
ıçın ve parti sözcüsü olarak ben ko-
nuşurken süre çok kısaltıldığı için,
bu konu yine aynntılanyla o zaman
da aydınlatılamadı. Şimdi artık görü-
yoruz ki hükümet de Amerikan üsle-
rinin varhğını kabul etmiştir ve bun-
lann Türkiye'nın çıkarına olmadığı-
nı da kabul etmiştir.
Çünkü bir kere ne zaman bu üsler
konusu, ikili anlaşmalar sorunu söz
konusu olsa, hükümet temsilcileri da-
ıma belirtmek gereğini duyuyorlar.
-Bunlardan hicbirisi btdm zamanı-
mızda imzalanmadı."
4
Paşalar da iislere giremez'
' imdi geJiyontm üsler konusuna. Bir
S defa Sayın Dışişleri Bakanı bu
» üslerden ortak savunma tesisleri olarak
söz ediyor ve diyor ki, "Bu tesislerin sırf
Amerika Birleşik Devletleri'nin
savunınasına ve çıkarlanna hizmet ettiği,
bu tesislere, hangi kademede olursa olsım
hiçbir resmi Türk yetkilisinin girmesine
izin verilmediği gerek basmda, gerek
Meclislerimizde birçok defalar iddia ve
ifade edilmiş ve hükümetimiz bu konuda
ağır eleştirilere hedef olmuştu. Bu konu,
ilgili makamlanmıza mensup yetkilüer
tarafindan NATO Aniaşması çerçevesinde
imzalanınış anlaşmalara göre kuruimuş
bulunan bu tesislere gidilnıek suretiyle
yerinde incelenmiştir."
Konunun ikinci. can noktası. Türk
yetkililerinin böyle izin aİ3rak ara sıra
incelemek için üslere girip girmemesi
değildir. Parti olarak. en yüksek Türk
yetkilileri dahi üslere giremiyor iddiastnı.
bu üsferin ne derece bizim kontroiümüzün
dışmda olduğunu gösterme amacıvla en
aşırı bir ömek olarak üeriye sürdük. Yani,
bu derece bizim kontroiümüzün
dıştndadır demek istedik. Fakat tutalun ki,
her gerektiğı veya istendiği zamart,
Geııelkurmay Başkanhğı'ndan izin
alınarak Türk yetkiiileri üsiere girebiliyor.
i )Bu üsler Amerikanın
kumandasında olduğu sürece. Amerikan
kumandanlar da Pentagon'a bağh
olduklan sürece, kararlar ortak alınmadığı
sürece orayayetkililerin girip girmemesi,
îşi çok hafîfe almakhr.
Demek ki bunlann imzalanmış ve
uygulanmış olması pek itibar verici
Sir olay değildir ki, bu hususu her za-
man belirtmek gereğini duyuyorlar.
Kaldı ki Sayın Dışişleri Bakanı yap-
üğı konuşmada. bu ikili anlaşmala-
nn dağınık olduğunu, uygulamada
sıkıntı çıkacağını. hatta bazı madde-
lerinin düzeltilmesı ve düzenlenme-
si gerektiğini ve bu düşünceyle de bu
anJaşmalann gözden geçirilmesi için
Amerika'ya öneride bulunulduğu,
hatta bütün ikili anlaşmalann bağla-
nacağı bir ana tasan meydana getiril-
diğini belirtti. Çok hafif önlemlerle
de olsa, demek ki ikili anlaşmalann
bizim tümüyle çıkarlanmıza uygun ol-
mayan taraflan olduğunu, Dışişleri Ba-
kanlığı kabul etmiş oldu.
Sayın Dışişleri Bakanı'nın belirt-
tiğine göre bu ikili anlaşmalar 54 ta-
ne imiş. Üçü 1950'den önce imza-
lanmıştır. 31 'ı 1950-1960 arasında
imzalanmıştır. 20"si ise 1960-1965
yıllan arasında imzalanmıştır. Bu sa-
yılar konusunda, mazur görsünler.
benim sayılanm biraz farkiı. 1950'den
önce ünzalanan ikili anlaşmalar 3 de-
ğil 5'tır. Binncisi 23 Şubat 1945'te,
ikincisi 27 Şubat 1946 da. üçüncüsü
7 Mayıs 1946'da, dördüncüsü 12 Tem-
muz 1947 de ve beşincısi 4 Temmuz
1948'de.
ABD AŞKINA NATO'YA
BILE BY-PASS
Şimdi bu anlaşmalann kısaca dev-
letler hukuku bakımından niteliğı
üzerinde durmak ısterim. Biraz önce
konuşan Sayın CHP Sözcüsü de (Ni-
hat Erim) aynı görüşü, bakışı bir şe-
kilde ıfade ettıler: "Bu ikili anlaşma-
ehice Boran: 1959
aniaşması daha korkunç-
tur. Orada yine Amerikan iç
hukukuna atıf vardır. Amerikan
Kongresi'nce kabul edilmiş olan, adına
'Eisenhower doktrini' denilen doktrine atıf
vardır ve buna dayanılarak Türkiye'de,
Türk hükümeti istediği takdirde, Türki-
ye'nin içişlerine Amerika'nın silahlı
müdahalede bulunması hakkı
tanınmıştır.
lardevlet hukukuna uygun mudur,de-
ğfl mkür, bunlan bilmiyoruz" dediler.
Bizce hiç de bu soru böyle belirsiz de-
ğil, ikili anlaşmalann devletler hu-
kukuna aykın olduğu, gayet açık ve
seçik ortadadır. Bırincisi, devletler
hukukuna göre iki taraf arasında ya-
pılan bir anlaşmada o anlaşma hü-
kümlen, taraflardan birinin iç huku-
kuna dayandınlamaz, iç hukukuna
atıfta buİunulamaz. Oysa ikili anlaş-
malarda, hiç değilse metinlerinı bil-
diğimiz, örneğin 1947 anlaşmasının
metni, 1959 anlaşmasının metni eli-
mizde var, her iki metinde gayet açık
ve seçik olarak Amerikan iç hukuku-
na atıf vardır. Sonra ünlü 4. mad-
de var ki, Johnson, mektubunda bu-
na dayanarak bizim onlardan aldığı-
mız silahlan, bizim Kıbns'ta kullan-
mamıza engel olmuştur ve o madde
de açık seçik gösteriyor ki. Türki-
ye'nin egemenlik haİdanna açıkça
aykın bir hükümdür. Bu bakımdan
devletler hukuku bakımından geçer-
li sayılacak anlaşma değildir.
MiAMİDE ASKERİ ÜS
1959 aniaşması ise büsbürün kor-
kunçtur. Orada da yine Amerikan iç
hukukuna atıf vardır. Amerikan Kong-
resı'nce kabul edilmiş olan, adına
'Eisenhavver doktrini" denilen dokt-
rine atıf vardır ve buna dayanılarak
Türkiye'de, Türk hükümeti istediği
takdirde, Türkıye'nin ıçişlenne Ame-
rika'nın silahlı müdahalede bulun-
ması hakkı tanınmıştır kı, bu da dev-
letler hukuku bakımından. uygun bir
anlaşma olarak kabul edilemez. Bu
bakımdan. bu anlaşmalann devletler
hukukuna uygun olmadığı çok açık
olarak ortadadır.
Devletler hukuku bakımından
önemlı olan bir diğer nokta da. anlaş-
ma yapan taraflar, karşılıklı birbirle-
rinin egemenlik ve bağımsızlık hak-
lanna saygılı olurlar, eğer egemenlik
haklanna bir kısıtlama olacaksa bu,
mutlak bir karşılıklılık kuralı üzerin-
den olur.
Gerçi öyle formüle edilmiştir
ki, kâğıt üzerinde kuramsal olarak
vardır gibi görünür. Çünkü Türkiye,
Amenka diye söz edilmez, kuramsal
olarak. bir karşılıklılık varmış gibi
görünür. .Ama elbette ne Türkiye'nin,
hatta ne de Batı Avrupa devletlerinin
Amerika'da üs kurması söz konusu ol-
mamıştır.
Yarın: 1967'den
2004'e yanıtsız sorular
ABD, öteki müttefiklerini denetim altında tutmak için her zaman güçlü konumda olduğu NATO'yu kullandı
Doğu'yakarşı Batı'yı korumak
CinSEVTAKALES
Bugüne kadar olanlan geleceğe yansıtarak
aılaıâlı sonuçlar çıkarabilirmiyiz? Hayır. çün-
kü vınnın NATO'su geçmiştekinden farklı
clacağa benziyor. NATO yetkilileri bunu açık
a;ık fade ediyorlar.
Bııönceki genel sekreter Robertson. 2003
Kasım'ındaki veda konuşmasında "NATOar-
tk tabamın NATO'su ohnayacak" demişti.
Eski^ı gibi olmayacak da ne olacak?
Bınun ipuçlanna ABD'nin NATO nezdin-
akı iaimi temsilcisi Nfcholas Burns'ün ko-
Eişıralarında rastlıyoruz. Burns 29 Nisan
2)04 te îsveç Ekonomi Fakültesi'nde yaptığı
"ıraBsatianticRelations" (Atlantık-Ötesi Iliş-
'Jer adlı konuşmada. 2000li yıllarda NA-
"D'ntın durumunu tahlil ederken, iki önemli
oayiî Atlantik-Ötesi ilişkileri derinden etki-
lediğni ve etkilemeye devam edeceğinı belirt-
t Bular, 11 Eylül ve Irak Savaşı'dır.
1 ] Eylül olayındamüttefiklerinin ABD'nin
çığnfi üzerine vakit geçirmeksizin teronzme
krşı >avaş cephesi içinde yenni aldığını, bu-
B k£rşılık Irak Savaşı'nın ittifakı bir krize
sriiklediğini ifade eden Burns, bu tespıtler-
^ ünya hâkimiyeti Avrasya'nın hâkimiyetinden geçiyor. Ortadoğu
fk^k petrollerini denetim altma almak, belli başlı rakipleri petrol de-
I I nizinin uzağmda tutmak. Bunu yaparken Avrupa 'dan
¥/W kopmamak, Rusya ile diyaloğu sürdürmek ve Ortadoğu'da
^ İsrail'in varlığını sürdürmesini sağlamak. NATO'yu güneye ve
doğuya doğru sürmeye çalışanların niyeti de bu...
den yola çıkarak NATO'nun önümüzdeki he-
deflerini şöyle sıralıyor:
%/ Afganistan'daki uzun-enmli banşı koru-
ma operasyonunu güçlendirmek,
• NATO'nun Irak'ta askeri sorumluluğu üst-
lenmesi,
• NATO'nun Islam dünyası ve Israil'le iliş-
kilerini güçlendirmesi, banş sürecinde taraf-
lara yardımcı olması,
^ NATO ile AB'nin Irak Savaşı'nda ger-
ginleşen ilişkilerini yumuşatmalan,
%/ Bunun için NATO'nun Bosna'da askeri
varlığını sürdürmesine AB 'nin destek olma-
sı,
f/ NATO'nun Avrupa savfunmasınuı ana
gövdesi olarak kalması,
• ABD'nin NATO'nun merkezi yapısını sa-
vunmaya devam etmesi,
i/ NATO'nun Rusya'yla özel ilişkiler sür-
dürmeye devam etmesi...
NATO'nun geleceği konusunda ABD"nin ta-
sa\
r
vurlannı dile getiren Burns, önüne koydu-
ğu hedeflere dayanarak NATO'nun yannını çiz-
meye çalışıyor. Bunıs'e göre NATO'nun Av-
rupa'da yoğunlaşması yapıcı bır sonuç doğur-
mayacaktır; NATO doğuya ve güneye yönel-
melidir
0
Işte "yeni NATO" ya da NATO'nun "yan-
nı" denen şey bu.
Istanbul Zırvesi'nde bunlar ele alınacak.
Burns'ün dayatmalannın öteki adı Büyük Or-
tadoğu Projesi'dir. Bakalım "yanlış hesapBağ-
dat'tan döner" Türk atasözünü Burns e kım
hatırlatacak?
SoNUÇ
20. yüzyılın ikinci yansında gerçekleşen
Atlantik ittifakı'nin giyasal ve askeri örgütü
olan NATO'da ABD her zaman güçlü konu-
munukorudu. Batrnın(kuzey)çıkarlannı do-
ğuya (güney) karşı siyasal, askeri alanda ko-
ruyan NATO'yu. ,4BD bir yandan da öteki
müttefiklerini denetim altında tutmak için kul-
landı. De Gaulle Fransası'nın NATO'nun as-
keri kanadından çıkmak isteyişinin altında ya-
tan neden budur.
Sovyetler Birliği'nin dağılışından sonra NA-
TO'yu Doğu A\Tupa'yı ele geçirmede bir koz
olarak kullanan ABD. bu amacına ulaştı. Do-
ğu AvTupa"nın Sovyet Bloku'ndan kopan es-
ki üyelerini denetımı altına aldı.
Günümüzde dünya hâkimiyeti Avrasya'nın
hâkimiyetinden geçiyor. Ortadoğu petrolleri-
ni denetim altına almak, belli başlı rakipleri
petrol denizınin uzağında tutmak ve Rusya, Hin-
distan, Çin vb. büyük stratejik rakıpleri tehdit
altında bulundurmak... Bunu yaparken de Av-
rupa'dan kopmamak, Rusya ile diyaloğu sür-
dürmek ve Ortadoğu"da israil'in varlığını sür-
dürmesini sağlamak...
NATO'yu güneye ve doğuya doğru sürmeye
çalışanların niyeti budur.
İ t t İ
petmlfiyaflm
çüdırttu..
Prof. Dr. TOLGA YARMAN
Yıl 1980. OPEÇ (Petrol Üreten Ülkeler Birli-
ği) üyesi ülkeler, petrol fiyatını, varüi (tonun
sekizde biri), yuvarlak hesap 10 dolardan 35
dolara yükselteli, petrol endeksli Batı ekonomi-
len alt üst olalı, bir yıl kadar olmuştu. Başta
petrol üreticisi Arap ülkeleri, genelde ise
OPEÇ ülkelerinin, dünyaya egemen olması.
bilhassa Batılı ülkeler tarafından istenen, "ser-
bestphasailkelerinin" altını çıziyorlar... Ken-
dilerinin, Batılı ülkelerden, elektronik eşyadan
beyaz eşyaya, otomotiv ürünlerinden silaha va-
nncaya kadar, çok geniş bir yelpaze içinde yer
alan tüm ürünleri, Batılılann belirlediği fiyat-
lardan satın aldıklanna dikkat çekiyorlar... Bu
durumda, hemen neredeyse tümünün yegâne
metası durumunda olan petrolün, gün günden
daha fazla azaldığı ve biteyazmakta olduğu ge-
rekçesi ile, "petrol fi^aûnı", "arz ve taJep den-
geJeri" çerçevesınde. ıstedıkleri gibi yükseltme-
ye "haksahibr olduklannı ileri sürüyor... Böy-
İelıkle, petrol fiyatını (1973'te, vanli 3 dolar-
dan 8 dolara çıkarttıktan sonra) ikinci kez
(1979'da ve bu sefer daha da fahiş bir rrüktar
olarak. varili 10 dolardan 35 dolara), yükseltme
karannı alıp, inatla uygulamada tutuyorlardı.
Tam o günlerde. 1980'de Münih'te toplanan
XI. Dünya Enerjı Konferansı'nda, ülkemizi
temsilen bulunduğumuz sırada, konferansın bi-
limsel havası ile katiyyen bağdaştınlamayacak
bir gelişmeye, oradaki hemen herkes gibi, şaş-
kınlık içinde tanık oldum. Bir kanlımcı kürsü-
den. OPEÇ üyelerinin temsilcilerine dönük, fi-
yatlann Batılı ülkeler tarafından kabul edile-
mez derecede yükseltilmiş olduğunu kastede-
rek sağ elinin işaret parmağını da tehdit üslubu
ile. öne arkaya hareket ettırerek, "Be\1er, ateşk
ovTiamavv
nız" deyi-
verdı. Sa-
lona. bır
buzdağı
düşmüş
gibi oldu.
O halde işte.
"serbestpi-
vasa ekono-
misiııi'"ge-
çerli kılmaya
yönelik iddia
ve çıkışlar,
"numarav-
dı"\e "dün-
ya ekonomi-
si" ancak
"Banhlaruı
istediği ka-
dar serbest"
olabilırdi
demeye kal-
madı, tran-
Irak Savaşı
çıktı. Daha
doğrusu çı-
^ ^ nerjinin ya da
diğer can alıcı
herhangi bir
metanın olduğu
yerde, mutlaka
"siyaset" vardır. Hatta
"kirli siyaset" vardır.
Hatta hatta, "kanlı
siyaset" vardır. Dünya
banşı, bugünkünden
çok daha sağlam
temellere
oturtuluncaya kadar,
hayatta kalabilmek
üzere, herkes kendi
başmın çaresine
bakmak zorundadır;
demek ki, biz de
başımızın çaresine
bakmak zorundayız.
kanldı.
Taraflar, daha çok silah alabilraek için, petrol
arzını çoğalttılar. Buna bağh olarak petrol fi-
yatlan düştü. Batılılar. petrol satın almak üzere
ödedikleri petro-dolarlan, silah satarak geri al-
dılar. Satılan silahlar savaşta telef oldukça, Iran
da Irak da daha daha fazla petrol sattılar, daha
daha çok silah aldılar.
Ticarette, önceleri petrol fiyatının yükselme-
sinden dolayı sıkışıp bir anlamda "deüye" dön-
müş ofan Batılılar (savaş sırasında, taraflardan
biri, bir parça üstünlük edinecek olsa, öbür ta-
rafa daha çok silah sahlmak suretiyle, herhalde,
"gerekli ince a\"arlann" yapıldığı hususu aynca
saklı olarak), son toplamda, apaşikâr kârdaydı-
lar. Iran da Irak da savaşın bedeli olarak. öde-
dikleri yüz milyar dolar tutarlar bir yana, asıl,
onbinlerce gençlerini yitirdiler. Yuvarlak çey-
rek yüzyıl öncesi, Türkiye'de ve burnumuzun
dibinde meydana gelen gelişmeleri hanrlatmış-
ken hele şimdi artık, şu temel teoremi dikkate
getirmemiz gayet yerinde olacaktır.
Teoreiîî: Enerjinin ya da diğer can alıcı
herhangi bir metanın olduğu yerde, muhakkak
"siyaset" vardır. Hatta "kirli siyaset" vardır.
Hatta hatta, "kanh siyaset" vardır.
Son olarak, Irak'a yapılan müdahale sürecin-
de, durum hemen hiç değişmiş değildir. YıJlar
önce kitle imha silahlarını üretip, Irak'a satan-
lar, sanki bu silahlan kendileri imal edip satmış
değillermiş... Sanki. hak'uı bu silahlan Iran
üzerinde. keza kendi halkı üzerinde kullanma-
sını alttan alttan dürtenJer, hatta bu silahlar o
evrede kullanıldığında ses çıkartmayan, daha
da fecisi ses çıkartmak isteyenlerin ağızlannı
kapatmak isteyenler, yine kendileri değillermiş
de... Bu silahlan, bundan önce Irak'ı yöneten-
ler kendi kendilerine, imal etmişlermiş gibi...
Bölgeyi bu silahlardan anndırmanın ve burada-
ki diktatörlerın yerine demokrasiyi getirecek
olmanın havarisi olduklanru fûtursuzca ileri sü-
rebilmektedirler... Şimdilerde petrol fiyatlan-
nın yenıden, varili 40 dolann üstüne çıİcması bu
çerçevede, gerçekten çok ilginçtir. Bu durumda
şu temel teorem, açıkça ortaya çıkmaktadır.
TeOteni: Dünya banşı. bugünkünden çok
daha sağlam temellere oturtuluncaya ve sahı-
den kurumsallaşıncaya kadar, "ormanda"
ayakta, hatta hayatta kalabilmek üzere. herkes
kendi başının çaresine bakmak zorundadır; de-
mek ki, biz de kendi başımızın çaresine bak-
mak zorundayızdır.
iirecek
İ