28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 HAZİRAN 2004 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DIZI ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK \ TA İS 2? yj z •s 1 Bİ.4.TLT TAN3UL ŞN-3I5I CZHALAHI 3ÎHDEN Sakallı Celâl, evinde komünistliğin belgelerini arayan ama bulamayan komisere başını işaret eder: Gücünüzyetiyorsaaçın- y ültür Servisi - Baba tarafından dedesi / Kolağası Ahmet Kaptan. Osmanlı / sınırlan ıçindekı Bosna'da çocuk yaşta V "Dersaadet"e (İstanbul) getirilıp ^ ^ devşınlmış ve deniz subayt olarak • ^ yetiştırilmiştı. GÖriicü usulüyle evlendirildiği Anadolulu Fatma Hanım'dan 1852 yıhnda "Denizciler Bölgesi" olarak bılinen Kasımpaşa'ya bitişik "Piyale" mahallesindeki evlerinde bir oğlu oldu. Babası Ahmet Kaptan'ın, 12 yaşına geldığınde "Mektebi Bahriye"ye kaydettirdiği Hüseyin Hüsnü ağırbaşlı kişiliği ile kendini se\ dırecek ve "Harbiye Sınıfi", "Güverte Mühendisüği'' ve "Deniz KurmaynğT derken 53 yaşında "Birinci FerikBğe" (Öramıral) kadar yükselecektır. Artık, sırasıyla Bahriye Mektebi ve Mektebi Tıbbıye Nâzın ve nıhayet Bahriye Nâzırfdır. Ruslarla 1878 savaşına katılarak isim yapmış, Girit Deniz Kumandanlıgı'nda bulunmuş ve Akdeniz Fılo'sundaki görevi sırasında, o tarihlerde Mıdıllı mutasarnfı w Vatan Şairi" Nanuk Kemal'le dostluk kurmuş itibarlı ve sevilen bir komutan. DoKUNAKLI BİR SAVUNMA Berlin "şehbendeıüği'' (Konsolos) ve "Divaıu Muha"sebat" (Sayıştay) Reisliğinde de bulunan Aksaraylı "Deli" Mehmet Paşa'nın ilk evliliğinden tek kızı Melek Hanım'dan beşi erkek altı çocuğu olur. Hüseyin Hüsnü Paşa nın: Kemal, Cemal, "SakallT Celâl, Nihal, Cemik \e Bilal. Kemal ve Cemal babalannın yolunu tutarak deniz subayı olur ama.. ikisi de gizli birer "jöntürk"tür. Abdülhamit "jurnalcikrinin" gammazladığı Cemal Kaptan, babasının nâzırhgı sayesinde kellesini kurtaracak ama.. Rodos'ta kalebentliğe mahkûm edilmekten kurtulamayacaktır. Trablusgarp savaşmı fırsat bılen ttalyanlar Rodos'a el koyunca isyan bayrağı açan adalı Türklerin başında Cemal Kaptan vardır ve yakalanıp görürüldüğü îtalya'da öylesine dokunakh bir savunma yapar ki, askerî mahkemenin lyı kalpli hâkimi "Senin yerinde o b a m b e n d e s e n i n ^ da\Tanırdım.L" dıyerek yurduna dönmesine izin verir. /" •Sakallı Celâl, okumak için gittiği Fransa'dan yurda dönüşte, öğretmenlik yapmak için Üsküp Idadisi'ne atanır. Burada öğrencileri tarafından çok sevilir ama onlara futbol oynattığı için görevinden azledilir. Çünkü Üsküplü yobazlann gözünde çocuklann ayaklanyla topa vurması Yezitlerin Kerbela'da Hüseyin'in kopardıklan . kellesini tekmelemekle eştir... Sakalh CetâTin ağabeyi Cemal Kaptan. Bahriye Nâzın Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa. 'Müspet ilmin kanıtlamadığı safsatalara inanmayın' A• AgaDeyinin İdamdan kurtularak mahkûm edilmesi ve UZenne titrediği kardeşinin dramatik ÖlÜmÜyle lkl darbe yiyen eenc Celâl bir de ÇOk sevdlğl okullinun, gözlerinin önundeyanıp kul Olmasina tanikllk klı makine mühendisliğinde olan genç Celâl, o tarihlerde her kapıyı açan "Mektebi Sultani" diplomasmın yanına bir de "Sorbonne diplomasr ekleyemez ama, yıllar akıp geçtikçe karadan kırçıla sonra da beyaza dönüşecek olan sakalını Paris'te "koyuverir". Artık o "Sakalh CelâTdir ve ölünceye kadar da bu "alameti farikası" ile tanınacak ve anılacaktır. Yurda dönüşte, ülkenin "herhangi bir yerinde" öğretmenlik yapmak üzere "Maarif Nezaretine" başMirur ve Fransızca ve felsefe okutmak üzere "Üsküp idadisTne atanır. Burada, yıllar sonra Yapı ve Kredi Bankası'nı kuracak olan "Prevezen" Kâzmı'? ın da (Kâzrnı Taşkent) ıçlennde bulunduğu öğrencileri tarafından çok sevilecek ama onlara "futbol oynattığı için" görevinden azledilecektir! Çünkü, Üsküplü yobazlann gözünde çocukJann ayaklanyla topa vurması Yezitlerin Kerbala'da, Hazreti Hüseyin'in, kopardıklan kellesini tekmelemelerini andırmaktadır. 'BöYLE DE KONUSULMAZ Kİ...' Benzer durumlar, daha sonra öğretmen olarak gönderildiği Kastamonu, Izmit ve Ankara "sultanTlerinde de başını ağntmaya devam edecektir: "...Kastamonu IJsesi'nde öğretmenken öğrencileri, efendim diyorlar, sizin anlatüklannızla Ulûm-u Diniye" (Din bilgisi) hocasının anlatüklan birbirini tutmuyor! Ona göre dünya öküzün boynuzlannda durmaktadır! Oysa siz böyle demiyorsunuz... Ona göre dünya bir günde kurulmuştur! Siz başka türlü söylüyorsunuz. Şimdi biz din hocasının sorulannı nasıl cevaplandırahm?* Sakallı Celâl: "İmtihanda bu gibi sorularia karşılaşırsanız, 'Aklın ve müspet ilmin kanıtlamadığı safsatalara inanmıyoruz' diye yazarsınız.-" karşılığını veriyor. Öğrenciler de onun öğütlerine göre hareket edınce ış büyüyüp tahkikat konusu yapılıyor. Sakallı Celâl Bey kendını savunması için Istanbul'a Maarif Nezaretı"ne çağnlıyor. Burada kendisine "Celâl Efendi deniyor, "söyledikleriniz doğru ama.. böyle de konuşulmaz ki_" Ve, olay kapatıhyor... IşçiMkte de rahat vertnezler CEMİLE . MARY OLUR "Mektebı SultanTyı bır arkadaşmın - ıstemeden de olsa - burnunu kırmak dışında kazasız belasız bıtıren Celal e karşılık aynı okuldaki sporcu kardeşi Nihal, barfiks çalışırken kafa üstü düşüp hayatını kaybeder. Ailenin tek kız çocuğu Cemile'ye gelince. Kaydolunmak istendiği İngiliz Okulu'na o tarihlerde Müslüman öğrenci kabul edilmediğinden isminin, "ebeveynine'* haber bile verilmeden "Mary"ye çevrilmesi Osmanlf nın ne hazin durumlara düştüğünü gösterir. Ağabeyinin idamdan kurtularak kalebentliğe mahkûm edilmesi ve üzerine titrediği kardeşinin dramatik ölümüyle iki darbe yiyen genç Celâl, bir de çok sevdiği okulunun. gözlerinin önünde yanıp kül olmasina tanıklık edecektir. Üstelık dıploma almasına birkaç ay kalmışken. Neyse ki, okul kısa sürede yeniden yapılıp kapılannı açacak ve müdürlüğe getirilen Tevfik Fikret onu "nıuallim muavini" olarak yanına alacaktır. Muallim muavinliğini, Paris'in ünlü "Sorbonne"unda "siyasal biHmler" öğrenimi görmek ıçın devlet tarafından Fransa'ya gönderilmesi izler. B YARIN: AŞKLARI, ARKADAŞLARI Celâl Be>, ağabeyi Cemal Kaptan'ın tonınu Nihal Dörter ile. u olaylar onu öğretmenlikten soğutmasa da. aklı, birikimi ve bilgisiyle kazanamayacağmı anladığı ekmeğini bilek gücüyle kazanmaya zorlayacaktır: tşçi, ateşçi ve makinist olarak! Ama ona buralarda da rahat yoktu. Orhan KaraveB'nin "Sakalh Celâl/Bir Bilinmeven Ünlü'nün Yaşam Öyküsü"nden bir bölüm: "...Maaşını fabrikadaki bir arkadaşına vernüşti Elin bollaşınca ödersin' diyerek. Adanun dört çocuğu % ardı, eşi hastaydı ve yan aç yaşadığuu herkes bütyordu. Çok geçmeden, Ayduı'da karakol'a çağnldığını öğrendL Bir zavaDj işçiye yardun elini uzatnuşü ya, 'Bu adam eski komünistlerdendir' diye ihbar etmişlerdi ponse. Konüser, 'Evinde arama yapacağız' diyerek palaskasuu kuşandı. Tabancasını beline taktı ve yanına iki 'memur' alarak Celâl Bey'e: - Düş önümüze!.. Bizi evine götür, dedi. GittUer. Her tarafiı dkük didik aradı polisler. Bir köşede sessizce olup biteni izleyen Celâl Bey sonunda dayanamayıp: - Allah aşkuıa komiserim, siz e^imde ne anyorsunuz, diye sordu. - Fakir işçilere yardım ediyormuşsunuz! -Eeee? - Yani komünistmişsin! Biz de bunun belgelerini' anyoruz! - Fakirlere, çaresizlere yardım etmek ne zamandan beri komünistlik oldu? Hem, siz benim komünistliğimin belgelerini aradığınızı söyleseydiniz ben sizleri yormadan yerini" gösterirdim. Ke>iflendi komiser: - O halde göster! Celâl Bey ciddi bir taMrla sağ elinin kocaman işaret parmagını yavaş vavaş yııkan kaldırdı. Gür saçlı başının ağaran şakağma da>ayarak: - tşte burada! dedi. Önce pek anlayamadı komiser. Celâl Bey acı acı gülerek devam etti: - Belge melge yok polis efendi. Varsa da buradadır! Gücünüz yetiyorsa açıp ahrsınız. Yoksa, hay di size güle güle!.." DUZYAZI ORHAN BİRGtT 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyüka- nıt'ın, yakın çevresi dışında duyulmasını isteme- diği bir olayı, iznini almadan anlatacağım için ön- celikle kendisinden özür dilemeliyim. İlk bakışta, Büyükanıt ailesinin özel yaşamını ilgilendirirgibi gö- rülse de, anlatacaklarım yaşadığımız evrenin o de- ğişmeyen, en sürekli ve en muntazam yürüyen yasası ile bire bir ilgıli. Hatta yasanın ta kendisi. Yaşar Büyükanıt bir hafta, on gün kadar önce istanbul GATA Hastanesi'nde tedavı görmekte olan kayınvalidesini sonsuzluğa uğurlamış. Olay- dan beş altı saat sonra da aynı hastanenin bir baş- ka odasında yatan kızı doğum yapmış. Eşinin rahmetli annesi, bir süre daha yaşasay- mış, torununun çocuğunu da görecekmiş. Ya da olayın bir başka yönü ile Bayan Büyükanıt anne- sini yitirirken aynı gün içerisinde anneanne olmuş. Benzer bir gözlemi, Sevim Birgit'in son teda- visi sırasında ben Florence Nightingale Metropo- litan Hastanesi'nin koridorlannda ya da lobisinde yaşadım. Eşim altı aydır akciğer kanseriydi; ama yapısal durumu nedeniyle hastalığını kendisine açıklamamak için hekimlerle anlaşmıştık. Astım ve anfizeminden söz ediyor; son dönemlerde yü- rüme güçlüğü çekmesini de, kemik erimesinin so- nuçlan olarak değerlendiriyorduk. Hastanenin üçüncü katı, genellikle onkoloji has- taları için ayrılmış. Sevim de orada kalıyordu. Za- man zaman odasından çıkıp giriş katındaki holde dolaşarak stres atıyordum. Giriş kapısında, Dışbank Genel Müdürü Sevgili Faik Açıkalın'lakarşılaştım. Annesi ve kardeşi ile birlikteydi. Faik, parlamen- toda yakın arkadaşlık yaptığım, aynı sitede otur- duğumuz Denizli Milletvekili llhan Açıkalın'ın oğ- lu. Oğlan babalığının yanında birkaç saat önce dünyaya gelmiş kızlarını kucaklamanın tatlı telaşı içindeydiler. Benim öykümü öğrenince annesinin de yakın dostu olan Sevim'i ziyaret etmek istedi- ler. Eşimin perişan bir durumda yattığını söyleye- rek izin istedim. Renkli balonlar ve lolipoplu sepetler Hastane yaşamının bir ilginç yanı da, dünyaya yeni adım atan bebekler için aile bireylerinin ge- tirdikleri çiçek sepetleri olmalı. Kız ya da erkek be- beğe göre mavi ya da pembe renkli iki küçük ba- lonun bağlı olduğu, lolipoplarla süslenmiş sepet- ler. Onlann yanı sıra öteki hastalara iletilmek iste- nilen geçmiş olsun söylemlerinin sözcüsü olmak için getirilen bildiğimiz çiçekler. Asansörlerden lyi- leşerek çıkan hastalar; yoğun bakıma ya da mor- ga ındirilenler. Anne kucağında dünyaya gelmiş ol- manın ilk merhabasına, ağlayarak başlayan bebek- ler... insanoğlu, günümüzde uzayı yerleşme amacıy- la fethe çalışsa da ölümsüzlüğe çözüm bulamıyor. Bulamayacağını da elbette biliyor ve bu bınyıllar- dır işleyen kurala sadece baş egiyor. Ne yapacak- sınız ki? Daha doğrusu, ne yapabileceksiniz ki? Bü- lent Ecevit, 1954 yılında, rahmetli Metin Toker'in yayımladığı ünlü haftalık Akis dergisinde çıkan Ya- sa şiirinde, evrenin bu değişmek şöyle dursun es- kimek bilmeyen kurallarını anlatır: "elmalarda diş izi/senindirbu dişlem/yapıldı ha- neneJgereken jşlem/metekler de tanıkJsuçlusun/iş- bu yasa hükmünce/sen bir insanoğlusun/insa- noğlu/ MADDE BlR/dünyaya gelmelidir/ MADDE İKl/sevmeli sevilmeli/dünyayı cenne- tin kendisi bilmelidir/ MADDE ÜÇ/yaşama sevgisinin/kökleri gönlün- de/insanoğlu günün birinde/ölmelidir/dönmelidir dudaklarında/buruk bir elmanın tadıl (Dördüncü madde okunamadı)/ işbu yasayı/kim yürûtür bilinmez/bilinmeyen ellere/karşı gelinmez." 29 Mart 1927 günü asker bir babanın dördün- cü çocuğu olarak dünyaya merhaba diyen Sevgi- li Sevim, Yasa şıirinin tüm gereklerini yerine getir- di. Sevdı ve sevildi. Ve üçüncü madde uyarınca da 31 Mayıs 2004 günü öldü. Dudaklannda buruk bir elmanın tadı var mıydı bilmiyorum. Ezberimde olan tek şey, bilinmeyen ellere karşı gelinmeyeceği gerçeği. O gerçeği, kim bilir kaçıncı kez artık daha iyi anlıyorum. Milyarlarca âdem gibi bu gerçeği tekrarlayarak yaşamın sürekli dönen çarkları ıçinde beni ara- yan, dayanma gücü veren dostlara, sizler sağo- lun diyorum. Faks: 0212- 677 07 62 [email protected] BAKIRKÖY3.AİLE MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2004 66 KararNo: 2004 225 Mahkememızde görülmekte olan vası tayını davası sebebıyle; Mahkememızce verılen 2004 66 Esas. 2004 225 karar sayılı 19.03.2004 tanhlı karar ile, İstanbul ili, Bahçelıevler llçesı. Bahçelıevler Mahallesı, Cilt No: ~ı. Hane No: 1003'de nüfusa kayıtlı bulunan Ahmet Necatı ve Fatma Şazimet kızı. Öl.10 1932 doğumlu mahcur Nurhayat Ottaş'ın kısıtlanmasına ve TMK'nun 419 son fıkrası uyarınca kendisine yine aynı yerde nüfusa kayıtlı bulunan Necatı ve Nurhayat oğlu. 08.06.1961 doğumlu olan oğlu Tünay Ottaş'ın vası olarak atanmasına, karar venlmış olduğundan ış bu karara ıtırazı olanlann kanuru süresı içensuıde ka- nun yollanna başMirmalanna, aksi takdirde kararın kesinleşeceâı hususu ılanen teblig olunur. 25.03.2004 Basm: 25416" ÇATALCA1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2003 182 Davacı Ibrahım Parlak vekılı Av. Nesımı Öz\anş tarafından Serpıl Parlak aleyhıne açılan boşanma da- vasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğınce, tüm aramalara rağmen adresı tespıt edilemeyen Serpıl Parlak'ın adına duruşma günü ve dava dilekçestnin ilan yolu ile duyuruknasına karar venlmiş olup, Hıdıraga mah. No- 17 Çorlu adresinde bulunan da\alı Serpıl Parlak duruşma günü olan 25.06.2004 günü saat 11,40'ta Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahke- mesı duruşma salonunda hazır bulunması \eya ken- disıni bir vekille temsil ettirmesı aksı halde HUMK.nun 213 ve 377 maddelen uyannca duruş- maya gelmedıği takdirde yargılamaya yokluğunda devam edilıp hüküm verileceği hususu dava dilek- çesının ve duruşma gününün teblıği yerine geçmek üzere ilanen duvurulur. Basın: 25408
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle