27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK DU3UST TA3İATLI İSTAN3UL AEDULCANEAZ' IS HA.3ÎKÎJLAD2 KAC2HALAHI \/ KISIM TEKMİLİ BÎPJSS ALPlNı HAj3£W.£K.î HEPEM OLPU... Doktor AşiretAlınç Çanakkale Savaşı kahramanı babası Hasan Tahsin'i anlattı ÖÖÖlmedenmezarakoydular onu• Doktor Alınç, Çanakkale Savaşı sonrası aldığı yara sonucu öldüğü sanılan babası Hasan Tahsin'in toplu mezara konulduğunu söyledi. Babasıyla aynı adı taşıyan ve yakın arkadaşı olan Hasan Tahsin'in, kefenle gömülmesini istediği için mezardan çıkanlan Tahsin yaşama bir tesadüfle döndü. Tahsin daha sonra milli mücadeleye katıldı. ! Liseöğtmdsi Metin, 11 Eylül'ün Amerikm tophanuna etkileriniUtaplaştmh ür. Aşiret Alınç. BAR1ŞDOSTER Çanakkale Savaşlan'nda Türk as- kerinin gösterdıği kahramanhk, şiir- lere, kıtaplara, fılmlere konu olurken cephede görev yapan Hasan Tahsin adlı Türk subayının yaşam öyküsü, diğer yüzbinlerce örnek gibi, sava- şın ne zor koşullarda kazanıldığını göstermesi açısmdan derslerle dolu. Ozverinin, yurtse\ r erliğın ve kahra- manlığın destanlaştığı Çanakkale'de savaşan Hasan Tahsin'in, adeta mu- cize eseri nasıl hayatta kaldığını ve Mılli Mücadele'ye nasıl katıldığıru, oğlu Dr. Aşiret Alınç Cumhuriyet'e anlattı. Babasının 1896yıhndadoğduğu- nu ve 1908 yılında Harbiye "den me- zun olduğunu belirten Alınç, "Si- perterin çok yakın olduğu savaş ala- nında, babam karşdıkh ateşin azal- dığı bir anda kafasını çok az siperden kaldınnca, İngilizier ateş ediyor ve kafasının sağ tarafina aldığı kurşun- la düşüyor. Inginzlerde miğfer var, bizimkilerde yok. Babamın öldüğü- nü sanıp,tophı mezarlardan birine ko- yuyorlar. Kjsa süresonra babamın ya- kuı arkadaşıveadaş»olanHasan Tah- sin getip babamın nerede olduğunu soruyor. Veri öğrendikten sonra da enıirerine "Toplu mezardan çıkann. Hiç olmazsa yarasını temizleyip, ke- fene koyup. öyle gömelim' diyor. Mezardançıkanncababamınsağ ol- duğunu görüp, hemen tedavi alöna ahyorlar. Babam böyle kurtuluyor" diye konuştu. İnglllz düşmana mektup Cephede babasının bir Ingilizle çok yakın mesafede karşılaştığını ve babasına ateş eden Ingilizin. hedefi tutturamadığını, daha sonra babası- nın ateş edip Ingilizi öldürdüğünü ifade eden Alınç, üstündekı nişanlar- dan, ölen îngilizin bir lord olduğu- nun anlaşıldığını, babasının da îngi- lizin tüm eşyalannı, üzerinden çıkan adrese gönderdiğıni vurguladı. "Ba- bam. öldürdüğü kişinin ailesine yaz- dığı mektupta, olavı anlatnuşve' Eğer ben öldürmeseydım, oğlunuz beni öldürecekti. llk ateşi o açh, ama o ka- dar heyecanlrydı ki, elleri ritredi. Tam karşımda olmasına rağmen beni vu- ramadı. Sonra ben ateş açtım ve öl- dürdüm' diye yazmış" dedi. Mllll mücadele gunlerl Milli Mücadele'ninbaşında baba- sının, kömürcükıhğma girip Sinop'a giden bir gemiye binerek Mustafa Ke- malve arkadaşlanna katıldığıru söy- leyen Alınç, "Babamın hem Çanak- kale MadalyasL hem İstiklal Madal- yası vardı. Süveyş Harekâü'nda 7 kurşunyarasıalmıştT diye konuştu. Atatürk'ün sofrasında yemek yiyen subaylardan olan ve Çumhuriyet'in ilanından sonra Harbiye'de tarih öğ- retmenliği yapan babasının, hiçbir zaman bir ev sahibi olmadığını, hep kirada oturduklannı vurgulayan Alınç, "Babam bir Ku\w Mifiîye- ciydL Yapüklaruu sorduğumuzda, 'Bugün de olsa. aynı şeyi yapanm' derdi. Kendisi için hiçbir şey isteme- yen oyiğitVaafe Kuşağı'ndandL Kur- may Okulu'nagirmesiiçintanınan haktan bile yararlanmamışü. 87 ki- lodagüreşşampiyonuydu. \\ırduğu- nu devirirdi, ama kanncayı intitmek- ten kaçmtrdT şeklinde konuştu. Alınç. Süveyş Harekâtı'nda yaralanan ba- basma. ilk tedavinin bir Bedevi ça- dınnda yapıldığını, kendı adının da bu sayede konduğunu söyledi. Alınç. şöyle devam etti. *Babam,teuavisindeyanümcı olan Bedevi'ye teşekkür edip ona Senın ıçin ne yapabilirim" diyesormuş. Be- devi de 'llk doğacak çocuğuna, be- nim adımı venrsın" diye yanıtlamış. Bu nedenle babam, annemin tüm iti- razlanna karşın adımı Aşiret koy- muş. Kız kardeşimin adı da Alango- ya'dır. Vefalı ve sözünün eri olmak. babam için çok önemli değerlerdi." NO BLANK CHECK Denis Dunıl Metin, Başkan George W. Bush ve savaş karşıtı gösterüerin küçük ve dağmık olduğunu söyledi. 'Halkyönetimi sorgulamadı'İstanbul Haber Servisi -11 Eylül saldınlan sonrasmda, Amenkan toplumunu ve ülkesine olan bakışını inceleyen Türkkökenli Amerikalı lise ö|rencisi Denis Durul Metin, yaşadığı felaketlere, Irak işgali sonrasındaki gelişmelere ve dünyanın artan tepkisine karşın, Amerikan toplumunun ülkesinin yönetimini sorgulamadığıru söyledi. ABD ve bu ülkeyi yönetenler hakkındaki düşüncelen- ni "Şu Bizim Büyük Llkemiz!" adlı kitapta toplayan Me- tin, Amerikalılann fabrikasyon bilinç üretimine uygun tep- ki verdiklerıni ve Bush yönetiminın dünyayı silahla dü- zene sokma politi- kasını destekledik- kitle imha silahlan var* yalanıyla, saldınya uygun ortam yaratıldığının altını çizen Metin, ABD yönetinünin, Suri- ye ve Iran'ı da o günlerde sık sık gündeme getirdiğini, ama özellikle İran'ın, bir Irak olmadığını da çok ıyi bildiğini anlattı. Başkan Bush ve savaş karşıtı gösterilerin küçük ve dağınık olduğunu kaydeden Metin, "Bush, sokaktaki in- sanlann ve gazetecflerin Irak'taki durumla ilgili sorulannı yanrtlayamıyor. Bu sorulan hep 11 Eylül'ü bahane ederek geçiştiriyor. Sokaktaki Amerikah, dünyadaki Amerikan karşıüığmdan, ken- • Türk kökenli ABD'lı Denis Durul Metin, yurttaşlannm Bush yönetiminin dünyayı silahla düzene sokma lerinı voırguladı. 11 Eylül2001saldınla- n olduğu zaman, 15 yaşına yeni basmış bir lise öğrencisi ol- duğunu söyleyen Metin, "Herkes gibi ben de dehşete kapddım. Amerikalı- lann ola> a duvgusal yaklaşmalan. nedenlerini hiç sorgula- mamalan beni şaşırttnışta. Nefret her şeyin üzerine çıkın- ca, akıl magtup oldu" dedi. 11 Eylül sonrasmda ABD yönetimindeki şahinlerin he- men "birileriniişareteniklerini'' ve dönemin Irak lıderi Sad- dam Hüseyin'i işe kanştırmak için çok çaba gösterdikle- rini anımsatan Metin, savaş için psikolojik gerekçelerin ha- zırlanıp, Amerikaklann önüne konduğunu ifade etti. "Irakta politikasını desteklediklerini vıırguladı. Metin, Irak savaşı için psikolojik gerekçelerin hazırlanıp Amerikalılann önüne konduğunu belirtti. di ülkesini hiç so- rumlututmaz.Fran- sclann McDonald's hamburgerüıi pro- testo etmelerini bi- le, 'Fransızlar bizi kıskanıyor' şekün- deaçüdadüar"diye konuştu. Irak işgalinin başladığı dönemde Bush'un arkasındaki halk desteği- nin yüksek olduğunu, bu nedenle Demokrat Parti'nin hiç sesini çıkaramadığıru \-urgulayan Metin, şöyle devam et- ti : "ÖzeDikle Felluce'deki direniş sonrasmda. halk deste- ği azaldı. Demokratlann da sesi yükselmej e başladı. Be- ni en çok sevindiren olaylardan biri, Tûrkiye'de 1 Mart tezkeresinin reddedflmesiy di Bu. .\merikan basnunda çok çirkm yorumlara neden oİdu. Çünkü tezkerenin geçeceğine inanr\orlardı." I ENTERNET /MEHMET SÜCÜ mehmet(§ cumhuriyet.com.tr Onun adını ilk olarak 18 yıl önce duy- duk. Israil'in nükleer sırlannı açığa çı- karan bir casus olarak tanıdı tüm dün- ya. Israilli bir Hıristiyandı Mordehay Vanunu. Ortadoğu'nun en ceberrut devleti olan israil'in nükleer programı- nın oluşturulmasında ve geliştirilme- sinde önemli bir rol oynayan Vanunu, Fas'tan Israil'e göç eden bir Yahudi ai- lesinin 11 çocuğundan biri. Askeriiği- ni yaptıktan sonra, Negev Çölü'ndeki bir araştırma merkezinde çalışmaya başlayan Vanunu, çalıştığı Dinamo ad- lı merkezin aslında Israil'in nükleer si- lah üretme projesinin önemli bir ayağı olduğunu öğrendi. Dokuz yıl bu mer- kezde önemli görevlerde bulunan Va- nunu'nun ABD'den, zenginleştirilmiş U 235 çalınmasında rol oynadığı da öne sürülür. Ancak sonradan Hıristi- yanlığı seçen bu teknisyen, bir yandan çalışıyor bir yandan da Ben Gurion Üni- /ersitesi'nde felsefe eğitimi alıyordu. Kendisinin daha sonra 'vicdan krizi' Dİarak tanımladığı bu dönem, Vanu- •ıu'nun Israil hükümetinin politikalann- jan rahatsız olmaya başladığı sürecın je başlangıcı oldu. 1954 doğumlu teknisyen 1985'te ça- Bilgide Saydamlık ve Vanunu lıştığı Dinamo Araştırma Merkezi'nden kovuldu. Aldığı 7 bin 500 dolartık taz- minatla Nepal, Burma ve Tayland'ı zi- yaret etti. Sonra da hayatında yeni bir dönüm noktasını teşkil edecek olan Avustralya'ya gitti. Orada taksi şoför- lüğü ve bulaşıkçılık gibi işlerde çalıştı. Kilise'deki rahiple dost oldu ve bir sü- re sonra Hıristiyan olmaya karar verdi. 1986'da Anglikan olarak vaftiz edildi. Kovulmadan önce kendi ifadesiyle fabrikada bulunan 200 nükleer bomba- dan 60'ının fotoğraflannı çekti. 1986 yılında artık bir barışçı olan Vanunu, elindeki fotoğraflarla Ingiltere'ye gitti. Bu- rada Sunday Tımes'dan bir gazeteci ile tanışan Vanunu bildiklerini ona ak- tardı. Hikâyeyi ilginç bulan gazete, 1986 yazında Israil'in inkâretmesine rağmen gizlice nükleer silah ürettiğine dair id- diaların doğruluğunu araştınması için muhabiri Peter Hounam'ı Vanunu'nun bulunduğu Sydney'e gönderdi. 12 gün süren görüşmeler sonunda Vanunu'nun da Hounam ile biriikte In- giltere'ye giderek bildiklerini Banş Ha- reketi'nde yer alan nükleer alanda uz- man bilim adamlarıyla paylaşması ko- nusunda uzlaşıldı. Ama hikâye Sun- day Times'da yayımlanmadan önce Mordehay Vanunu izini kaybettirdi. Da- ha sonra MOSSAD ajanlannın aman- sız takibi sonucu Israilli teknisyen Ro- ma'da yakalandı. Vanunu, aslında Ro- ma'ya bir kadınla buluşmaya gitmişti. Ama bu kadın ne yazık ki (srail ajanı- dır. Daha sonra Vanunu, MOSSAD'ın genel merkezine getirildi ve önüne 5 Ekim'deyayımlanan Sunday Times ga- zetesi kondu. Gazetede Israil'in nükle- er silah programına ilişkin haber yer alıyordu. Kapalı bir mahkemede vatana iha- net ve casusluk suçlanndan yargılan- dı. Buraya kadar bir savaş karşıtının MOSSAD ajanları tarafından yakalan- masını anlatan Vanunu'nun yaşamöy- küsü burdan sonra bambaşka bir bo- yuta kaydı. Yakalandıktan sonraki ilk bir ayı, küçücük bir odada zifiri karanlıkta geçti. Yerdeki bir şiltenin üzerinde kâh uyuyarak, kâh uyanık; sorgulanarak. Sorgulayanlar Vanunu'nun kimliğini giz- lemek istiyordu. Bıyık bırakmaya, akıl hastalarının giydiği tipte bir kep giy- meye zorlandı. Adını bile değiştirmeye çalıştılar. Duruşmalar sürerken bir gün Vanu- nu, içinde bulunduğu araçta avucunu açıp cama dayadı. Avucuna "Vanunu, 30 Eylül 1986 tarihinde Roma'da ka- çınldı ve hapsedildi" yazılıydı. O gün- den sonra cezaevi aracının camlan si- yaha boyandı. Sonuçta suçlu bulundu ve mahkûm edildi. Cezasının ilk on bir buçuk yılını tek başına hücrede geçir- di. Bu süreçte, gece ile gündüzü ayırt edememesi için tepesinde 24 saat ya- nan bir florasan lamba bulunuyordu. ABD'Iİ bir aile bu dönem Vanunu'ya sahip çıktı ve onu manevi çocuklan ilan ettiler. Israilli teknisyenin hayatta kalma- sının en büyük nedeni belki de bu aile oldu. Vanunu ile zaman zaman görü- şebilme olanağı da bulan ailenin bas- kısı Israil hükümetini zorda bıraktı. Geçen günlerde cezasını tamamla- yan Vanunu serbest bırakıldı. Ancak Ortadoğu'nun en ceberrut devleti, in- sanlığı tehdit eden silahlannı dünyaya duyuran bu adamı bir türiü affedeme- di. Şimdi Vanunu yaşayacağı kentten aynlamayacak, ülke dışına çıkamaya- cak, herhangi bir elçiliğin 100 metre yakınına sokulamayacak.. değil gaze- tecilerle, herhangi bir yabancı ile bile ko- nuşması yasak. 2001 senesindeNobelBanşödülü'ne aday gösterilen Vanunu'nun haklanna kavuşması için internetten başlayarak yayılan bir insan hakları kampanyası ise dünyayı sarıyor. Bu kadar tartışmalara neden olan Dinamo Araştırma Merkezi aslında ne- dir? Negev Çölü'nde bulunan bu mer- kezin aslında bir reaktör olduğu öne sürülüyor. Dinamo reaktörünün sızıntı ihtimalinin yüksekliği nedeniyle dün- yanın en tehlikeli nükleer reaktörlerin- den birisi olduğu belirtiliyor. Olası bir sı- zıntı Kıbns'a kadar bir etki alanına sa- hip. Reaktörün, ilkel koşullanyla birçok çalışanının ölümüne neden olduğu bi- liniyor. DUZYAZI ORHAN BİRGtT Sonuçları Okumak Okumadan, fetva vermekte sanınm en önde gi- den bizim insanımız olmalı. 24 Nisan akşamına ka- dar bir dizi tuzağından haberli olduğumuz Annan Planı'nı, Tûrkiye'de sorumlu bürokratlar dahil, tek kimsenin bütünü ile okumadığını nihayet Sayın Başbakan bile, oylama sandıkları kapanmadan önce itiraf etti. "Dışişleri bürokratlannın kendisi- ne 150 sayfalık bir özet verdiklerini, başbakan ola- rak bu metni okuyarakyola çıktığını" söyledi. KKTC Başbakanı Talat'ın, o 150 sayfayı da oku- yup okumadığı meçhul. Belki de ABD ve AB ileri gelenlerinin, usta pazarcılar gibi "Böyle bir planı başka tezgâhta as/a bulamazsınız" demış olma- ları sonucunda, halkına 24 Nisan'da sandığa atı- lacak "evet" oylan ile, güneyde birteşmeye can atan Rum kardeşleri ile kucaklaşacaklarını, o andan iti- baren de çekilen tüm sıkıntılann sona ereceğini san- mış olmalıdır. Ama Türkiye'yi yönetenler de, KKTC'de hükü- met sorumluluğunu üstlenenler de, zaten 1 Ma- yıs'ta otomatikman AB üyesi olacak Rum devle- tinin, Türklerle, eşite yakın koşullarda bile bir çatı altındatoplanmayacak kadar koşullanmış olduğu- nu göremediler. Bunu gören ve açıkça söyleyen Denktaş'ın ise kendisi gibi düşünenlerin yüzde 35.1 oy almış ol- malannı gerekçe göstererek istifasını isteyebildi- ler. Hem de daha kesin sonuçlar alınmadan. Ta- lep Talat'tan geldi. Ancak telefon kayıtlan, KKTC Başbakanı ile TC Başbakanı ve Dışişleri Bakanı ara- sında hızlı bir fıkir alışverişi olduğunu elbette gös- terecektir. Zaten, Erdoğan ile Gül'ün kuşdilini an- dıran konuşmalan da, Denktaş'ın cumhurbaşkan- lığmı boşaltmasını, dahası güneye göç etmesini is- teyen sokak kalabalığı ile aynı telden çalıyordu. KKTC yurttaşlan, uzun yıllardan beri süregelen statükonun verdiği usanç ile, 24 Nisan referandu- munda 'evetçiler' koalisyonunda birleştiler. Bu so- nucu saygı ile kabul etmek, elbette koalisyonu oluşturan güçlerin birliğini tek tek okumaya engel olmamalıdır. Kuzey evetçileri "AB'ye girmeyi, kurtuluşun tek yolu olarak gö- renler. Bu sonuca ulaşmak için iki yıldır adadaki sistemli beyin yıkamasında eğitilenler. AB ve Ati- na 'nın çıkarian doğrultusunda parasal destek alan- lar. Denktaş'tan bıkanlar. UBP'nin uzuniktidardö- neminde burnu havaya kalkan kimi politikacılara meydan okuma fırsatı bulanlar. Talat'ın Amerikan dergilerinde yayımlanan sayfiye evlerinin fotoğ- rafları ile Bayrak televizyonunda, evsiz kalacak Türkiye asıllı göçmenlere üstü kapalı vaatlerle bir düş perdesi gibi sunduğu konut ilanlanna kapı- lanlar. Ve nihayet CTP artı DHP gibi ilenci so/cu- iann emrine girmek için Şeyh Nazım Kıbnsi 'nin, 'hayır' demenin şeytanla işbihiği yapmak olduğu safsatasma kapılanlar..." Yüzde 64.8 alan bu koalisyon, güneyin 'hayırcı' cephesi karşısında elbette kendilerinin AB'ye ve ABD'ye karşı iyi niyetli hareket ettiklerini göster- mektedir. Ancak bu rakamsal sonuca bakarak, Denktaş'ı saf dışı bırakmak ıçin M. Ali Talat'ın 24 Nisan gecesi oynamak istediği oyun, tek kelime ile çirkinlik sergilemiştir. öyle bir oyun aslında Karen Fogg planında 14 Aralık 2004 seçimleri için de yürürlüğe konulmak istenilmişti. Bugün AB'nin adadaki sınırı olacağın- dan söz edilen Yeşil Hat, kuzeyden ve güneyden tıpkı Beriin'deki 'Utanç Duvan' gibi karşılıklı gös- terilerte yıkılacak ve Denktaş istifaya zorlanacak- tı. Yeri gelmişken o seçimde, Talat'ın aldığı yüzde 35.18 oy ile başbakan olduğunu ve demokrasiler- de bu oranın eğılimleri göstermek açısmdan hiç de küçümsenecek birsonuç olmadığını anımsayalım. Tıpkı, Rauf Denktaş'ı da cumhurbaşkanlığına ta- şıyan son seçimlerde kendisine yüzde 43.68 oy ve- rildiğini, Talat'ın ise sadece yüzde 10.03 ile san- dıkta kaldığını hatıriatmakta yarar olduğunu söy- lemek gibi. 24 Nisan gecesi, ilerieyen saatlerde halkoylama- sını Denktaş'ı KKTC Cumhurbaşkanlığı'ndan gön- dermek için bir tür çoluk çocuk öncülüğünde baş- latılmak istenilen provanın, Ankara'da hükümete de yapılan kimi güçlü telkinler sonunda yerini sağ- duyuya bırakması, elbette yapılması gerekli tek yol olmuştur. Gerçi AB de, ABD de bundan son- ra dış ilişkilerinde Denktaş kâbusu yerine, Talat'ı karşılannda görmek isteyeceklerdir. Ama unutul- mamalıdır ki Talat bu ilişkilerinde ne açıktan KKTC Başbakanı kartvizitini kullanabılecektir ne de artık o ünlü Yavuz Sabuncu anayasası, bir kâğıt par- çasından öteye anlam ifade etmeyeceği için cum- hurbaşkanı ile KKTC Cumhuriyet Meclisi'nin yet- kilerine el koyabilecektir. Üstelik Talat, arkasında Denktaş'ın direniş gün- lerinden gelen geçmişi bulunmadığı ve yine ada- daki Türk toplumunun tek dereceli oylan ile seçi- lerek cumhurbaşkanlığına gelmediği için Batılıla- nn zoraki de olsa kullandıklan "Kıbrıs Türk Toplu- mu Lideri" hitabına da uzak kalmak zorundadır. Oldu mu ya? Bu nedenle yapılacak olan halkoylaması sırasın- da, "Türklerevet, Rumlarhayırderse, KKTC'yita- nımalan için ısrariı bir kampanya açarız" diyen Ankara'ya "Sözünüzü tutmanızı bekliyoruz" uya- rısı ile çağrıda bulunmaktır. Ama, Ankara'daki hü- kümet bu konuda tam bir pişkinlik içinde hareket ediyor. Bir taraftan Islam ülkeleri, öte yandan Türk cumhuriyetlerinde hızlı bir eğilim yoklaması ya- parken öte yandan bu konudaki başvuruların Ta- lat tarafından gerçekleştirilmesi ağır basıyor. Oldu mu ya? Hem Rumların güçlü bir hayır di- yeceğini görmeden paçaları sıvayacak, buna rağ- men alınan sonucu son elli yılın en büyük diplo- matik zaferi diye ilan etmeye kalkacaksınız hem de Talat'ın sırtını okşayarak "KKTC'yi tanıtma mis- yonunu sen üstlen" diyeceksiniz... Üstelik daha dün bir bugün iki. BBC televizyo- nu gibi Ingiltere'nin resmi ağzı olan kuruluşlarda ambargonun kalkmasının bile güç olduğu yolun- da yorumlar başladığını da bile bile... Faks: 0212- 677 07 62 obirgit(« e-kolay.net YEŞİL MUMYA Firavunların, Ehramların gizlerini anlatan roman P. HUBERT'ten çeviren O. AKBAL Yeni çıktı ŞİMŞEK YAYINLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle