27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA -I- CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2003 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER ARADA BİR Prof. Dr. JNECDET TARKA1V Emekli Öğretim Uyesi VıflarmCumhuriyet Okuru... Yaşarken pek ayurüına varamasak da, zaman su gi- bi akıp gıdiyor... Cumhuriyet gaze*tesiyle, Kandı'Kı KJZ Lisesi'nde pa- rasız yatılı (o zamarnn deyimiyle, Leyfî Meccanl) öğren- ci olarak öğrenim gordüğüm yıllarda (1942-46) tanıştım. üse son sınrfa gelincefen şubesineaynlan 12 öğren- ciden bıri de bendim. Çoğumuz "yatılı"; benim gibi ai- lesiIstanbul'daolrnayan bazılanmızda "daimiyahlı" öğ- renciydik; çok özel tıaller dışında, sürekli okulda kalır, hafta sonlannı da okıulda geçinrdik. Sadece ikı arkada- şımız gündüzlü (ne>harî) idi. Bunlardan biri PerTan; Kan- lıca'dan vapuria gelir, Kandilli tepesine tırmanarak ara- mıza katılırdı. Işte o son öğreni m yılımızda (1945-46), aramızda pa- fB toplayarak Cumhuriyet gazetesini düzenli bir şekil- de almaya başladık. PefTan'ın her gün okula gelirken getindiği gazetemiz elcjen ele dolaştınlarak okunurdu. Sa- nınm en iyi okuyuculardan biri bendim. Derslerde ön sı- ralarda oturur ve öğretmenlerimizi dikkatle dinleyerek çizgisizsan defterime kısa notlar alırdım. özelliklefen derslerinde, konulan unutmadan, btr kez de kitaptan oku- yup notlanmın eksi k yanlannı tamamlar; çok gerekme- dikçe kitaplan tekrar açmaz, o kısa notlanmdan çalışır- dım. Demek o genç yaşımda (17), kendimce, bana za- man kazandıran birçaJtşma yöntemi geliştirmişim. Oyüz- den, geceki çalışma saatlerimızde (mütalâa), çoğunluk kitapfara kapanıp çalı şırken ben Cumhuriyet okurdum. Günlerimiz iki kişilik tahta sıralarüzerinde geçerdi. Otur- maktan yorulduğurn ya da sıkıldığım zamanlar, boş bir sıra bulur, onun otumna parçası üzerine yüzükoyun ya- tar, gazeteyi de yere koyar öylece okurdum. Gazetede- ki ana haberlerle köş«e yazılannın tümünü gözden ge- çirdikten sonra, ilgı dıryduklanmı hemen okuma alışkan- lığımı işte o günlerdte, on yedi yaşın o bahar kadar gü- zel günlerinde kazandım. Her şey iyiydi, hoştu da. ekonomi alanındaki yazıla- n pek kavrayamazdım. Fakat nasıl olur!? En ağırfen ders- lerinin bile üstesinden gelebilen ben (!), bunlan kavra- makta nasıl olur da zorianırdım? Bu olamazdı; olmama- lıydı!.. Karar verdim; o tür yazılan inatla okumayı sür- dürdüm. Birsüresorıra, kıyıdan-köşeden birşeyleran- lamaya başladım, zamanla ufkum açıldı... Demek insan böyle ögreniyormuş!.. Işte o günlerden beri Cumhuriyet okurum. Ondan kim bilirdahanelerögnendim!.. Onunlasevindim; onun- la üzüldüm; sıkıntılı günleri ve güzellikleri, Cumhuriyet ailesi ile birlikte yaşayarak bugünlere ulaştfm... Dile kolay; "elliyır ögretmenlik yaptıktan sonra emek- li olduğum şu son yıllanmda, sabahlan uyanır uyan- maz, ilk iş olarak, kapırna bırakılan Cumhuriyet'i alıyor; sayfalannm tümünü gözden geçirip ilgimi çeken yazı- lan okumadan güne başlayamıyorum. O benim en ya- kın dostum ve arkadaşım. Her Cumhuriyet okurunun yaşamında, gazetemizle ilgili ne ilginç öyküler vardır, kim biliri.. Fakat eminim or- tak biryanımız var: Cumhuriyet'siz yapamayız, yaşaya- mayız!.. Bu nedenle, maddi-manevi büyük sıkıntılan göğüsleyerek ve inanı Iması güç çabalar harcayarak, Ata yadigân gazetemizı yaşatıp bu günlere ulaştıran tüm Cumhuriyet çalışanlanna binlerce teşekkür, sevgi vesaygılar... Nice 80 yıllara!.. Amerika'ya 'Hayır' Demek 1990'larda Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve "idealist olmayan" dünya düzeninin icadıyla, doğal akış, •'stratejik" ilişkilerin bütünüyle ortadan kaücması olmalıydı. Oysa, tam tersine çok daha fazla ülke Amerika'nın stratejik ortağı olduklan iddiasıyla öne çıktılar. M.K. BHADRAKUMAR Hindistan 'm EskiAnkara Büyükelçisi de; geneJlemek gerekirse, demok- ratik yönetim biçimlerinin çok az rastlandığı bölgelerde konumlan- mış, demokrasiyle yönetılen ülke- ler. Daha derin bakıldığında her iki ülke de, uzun tarihleri, gelenekle- ri ve bugünJerine ait sevinç ve üzün- tülerinin beslendıği toplu bilinçle- riyle uyumlu olarak kaderlerini şe- killendirebılecek kar naklan bann- dıran kadim topraklar. Özetle her ikisi de canlı bir kamuoyuna, ulu- sal çıkarlannı neyin duşturduğu konusunda beliı li bir görüşe ve zor bir dünyada hayatta kalabilmenin güçlü dürtülerine sahipler. Hindistan, baştan beri Irak'ın Amerikalılar tarafından işgaline muhalif bir tutum sergiledi. Yapı- lan bazı anketler, işgale karşı olan- lann kamuoyunun yüzde 80'ini oluşturduğu sonucunu verdi. Yine dehükümet yurriçuıde, mayıs ayrn- da Amerikalılann, Hindistan'ın as- ken birlikJer göndererek Irak'ın "istikrara" kavuşmasına destek vermesi önerisinin ardından nere- deyse iki ay süren uzun tartışma- lara girişti. Hindistan'ın sömürge- ci güçler altında bastınlmış bir ko- ioni olarak geride bıraküğı 300 yıl- lık tarihi göz önüne alındığında Amerikahlann böyle bir teklifte bulunmuş olmalan bile şaşırtıcı. Paradoksun açıklığa kavuşturul- ması gerekli. Son yirmi yılda, Hin- distan ekonomik liberalleşmenin eşiğindeyken (TurgutÖzaTın cum- hurbaşkanlığına rastlar) hafıfe alın- mayacak büyüklükte bir Hindis- tan orta suııfı ve girişımci işadamı topluluğu ortaya çıktı. Tüketim kültürünü yücelten, sırursız kapı- talizm ve serbest pazara ınanan bu grup, şehirli Hindistan elitinin önemli bir yüzdesini oluşturdu. Şimdi bu grup, siyasi çevrelerde nü- fuzunu kullanan, kendi geleceğıni uluslararası burjuvazinin parçası olarak gören, mümkün olan her doğrultuda Hindistan'ın Ameri- ka'yla yakın ilişkide olmasına ve böylelikle dünya ekonomisının iti- ci kuvvetleri arasında yerini bulma- S oğuk savaş döneminde, ulus devletler arasında oldukça ayncalıklı ko- numda bulunan işbirli- gi örüntüsü, "stratejik" ilişkilerle tajın edılmekteydi. Bu te- rim uluslararası ilişkilerde nadir kullanılırdı. Uluslararası güçler ko- relasyonu üzerinde etkisi muhtemel dinamiklere ve kabiliyete sahıp üiş- kileri ima ederdi. Ülkelerin deha ve yeteneklerini bir düzen içinde bir- leştirecekleri ve bunu küresel dü- zeyde paylaşılan ıdeolojik ve stra- tejık bir mücadele üzerinde odak- landıracaklan ölçüdeki ulusal çıkar- lann ahengi anlamına gelirdi. Çok daha önemlisi, stratejik ilişkiler bir ihtiyaç ve mütekabiliyet dengesi üzerine orurtulurdu. 1990'larda SovyetlerBirliği'nin çöküşü ve -idealistolmayan" dün- ya düzeninin icadıyla, doğal akış, "stratejik" ihşkilerin bütünüyle or- tadan kalkması olmalıydı. Oysa, tam tersine çok daha fazla ülke Amerika'nın stratejik ortağı olduk- lan iddiasıyla öne çıktılar. Hindis- tan gibi bazı ülkeler, Amerika'nın "doğal müttefikT olduklannı iddia edecek kadar ileri gittiler. Bu, Sov- yetler Birlıği sonrası uluslararası ya- şamın gerekJerinden doğan tehli- keli bir mantıktı. Irak savaşı ani bir uyanış gibi geldi. Amerika tek taraflı olarak karar verip, Irak'ı vurmak ve işgal etmek yönündeki ulusal çıkarlan doğrultusunda ilerlerken "stratejik ortaklan"nuı hemen hepsi ikılem- lere sürüklendiler. Hem Ameri- ka'nm geleneksel. zamanla karut- lanmış, sağlam müttefıkleri; hem de kulüp lıstesine yenı girmiş olan- lar, değişen düzeylerde, Ameri- ka'yla sürdürdüklerini düşündük- leri "stratejik ortaktoğın" artık be- lirli koşullara bağlanması gerekti- ğini algılamaya mecbur edildiler. Bu düzen değişikliği bağlamın- da, Hindistan ve Türkiye gibi ül- kelerin kendilerini içinde bulduk- lan durumda çarpıcı benzerlikler söz konusu. Hindistan da Türkiye sına saplantılı bir topluluk halini al- dı. Bu arada aynı grup, Amerika'yı en çok "çit bekçilerinin" rahatsız ettiğini hiç önemsemedi. Yine, tıpkı Türkiye'deki gibi, Hindistan'da da özellikle medyada, Hındıstan'ıneğeruluslararası iliş- kilerin dışında bırakılmak istemı- yorsa vagonlannı Amerikan ker\r a- nına eklemesi gerektiğirü, Ameri- ka'ya dostça yaklaşmak içın dış politikasında "öldürücü güdüler" banndırmasını savunan behrguı bir "dedikodu sınıfi" oluştu. Bu lobi, Amerikan liderliğınm en yüksek düzeydekı ağzından, Hindistan'ın, savaşın en dramatık sahnelerinden biri olan, Türkiye ve tran'a kom- şu Kuzey Irak'a (Amerikan biriık- lerinden sonra Irak'taki en büyük birlik olacak) 17.000 asker gön- dermesini istedigini sürekli vurgu- ladılar. Amerika'run bölgenın po- litikalannın karar masasında Hin- distan'a verdiği önemin hafife alın- dığını savundular. Hindistan'uı, sa- dece Irak'a asker göndermek ko- nusundaki konumunu iyi değer- lendırmek suretiyle bile, bir NA- TO gücü ya da AB üyesi olma ar- zuları bulunmamasına rağmen, Amerika tarafından yönetilen 21. asır dünya düzeninde yer alarak kazanacağı sayısız avantajın liste- lerirü çıkardılar. Yine Türkiye'dekı gibi, Hindis- tan'da da, Amerikalılann "'memnun kaimamalan" halinde neler olabi- leceği üzenne düşünen bir görüş de mevcut. Aslında Hindistan (aynı biçimde Türkiye de) kendıni böy- le felaket senaryolanndan uzak tu- tabılmelı. Bir üİke kendı ulusal \ız- yonu konusunda tek yürek kala- bildiği sürece, dış güçlerin müda- haie yoluyla yapabıleceklen, her du- rumda sınırlı kalacaktır. Hindistan da Türkiye gibi, son yıllarda, ulusal güvenliği ve ba- ğunsızlığına yönelik önemli tehdit- lerle karşı karşıya kaldı. Hindistan için Keşmir meselesi hâlâ bir teh- like. Hindistan'a dost bir Ameri- ka 'nın sorunun uzun soluklu çözü- münde çok faydalı olacağı yönün- deki görüşler hâlâ dillendıriliyor. Kıdemli bir Hindistan siyasi göz- lemcisinin geçenlerde yazdığı gi- bi, maalesef, Amerikalılann bıze ait siyasi denklemleri yeniden yarat- ma kabiliyetlerine büyük inanç duymak gibi saf bir yönelim gös- teriyoruz. Elbette, tarihin annmış bilgeliği Hindistan ya da Türkiye gibi ülkelerin çıkarlarının merke- zine yapılan tehditlerle yüzleşmek- ten başka biralternatıfleri olmadı- ğını ve trenın vagonlannda seya- hatin başkalannın varmak ıstedık- leri yerde biteceğini, kendi istedik- leri yere ulaşmak için lokomotifte olmalan gerektiğini gösterecektir. 14 Temmuz'da Irak'a asker gön- dermek konusunda Amerika'ya "hayır" derken Hindistan tam da bunu yaptı. Karann ardında önem- li dört sebep yatıyordu. Öncelikle, Hindistan'ın ulusal çıkarlan, Ame- rika'nın talebiyle çelişiyordu; ikin- ci olarak, Hindistan'uı kendi ülke- lennin yabancılar tarafından işga- linı kabul etmeyen Irak halkıyla geleneksel ve yakın ılişkilerini gö- zetmesi gerekıyordu: üçüncü ola- rak, Hındistan İrak üzerinde tepki- len artan Körfez ülkeleriyle uzun süreli bağlanna değer veriyordu; dördüncü olarak, Hindistan kendi sınırlan dışına asker göndermeyi an- cak bir Birleşmış Milletlerkarany- la düşünebilırdi ve böyle bir karar yokru. Hindistan hükümeri asker göndermeme karannı "Amerika'yla güçfenen bağiarw drvalogıştğmda" aldığını, ancak tarihin bu trajik dönemecinde, Hindistan'ın, Irak halkına sadece insani yardım kap- samında destek verebıleceğini açık- ladı. 14 Temmuz karan sonrasında bazı şeyler açıklığa kavuştu. Hin- distan hükümetinin karan yurtiçin- de, sadece rahat bir soluk olarak değil, büyük bir kamuoyu desteğiy- le karşılandı. Bütün taktik avantaj- lan bir yana, Hindistan'uı sayısız özlemlerine rağmen, yurtıçinde kabuJ görmeyen bir dış politikadan vazgeçilmesiyle, içinde bulun- duğumuz küreselleşme çağında çok ihtiyaç duyduğumuz tejitahn- mış oldu. Hindistan'ın, kurucusu Gandhiden bu yana çok değış- tığini, ama acılar içinde doguşunun tanhini de unutmadığıru kanıtladı. Amerika 'nın da kabul ettiğı gibi, Hindistan da kendi ulusal çıkar- lannı etkileyen konularda, kendi bağımsız kararlannı alma hakkına sahiptir. Amerika, karar karşısın- da incinmiş olsa bile, en azından kınldığını göstermedi. Çok büyük olasılıkla, Hindistan ve Amerika, Irak savaşı konusun- daki büyük fikir aynlıklanna rağ- men, önümüzdeki dönemde ikili ilışkilenni biraz daha güçlendir- mek için çaba harcamaya devam edecekler... (bhadrakumar(a botmaiLcom) G E R Ç E K Z A M A N L I P G L İ S İ Y E *».. II II 4 BDLUM PEŞ PEŞE İLK S EZ D N l i v'-\ / - ^ •ı V X " , k www.cnbce.com Amerikan Yardımlan Amerika İçindir... HER P A Z A R 2 D : D D İKİNCİ SEZDN EYLÜL'DE BAŞLIYDR ^ Niyazi ÖZBELLl G erçekte Amerikan Yardımlan, kalkman ve >oksul ülkelerin kazançlannı Amerika'ya ak- tarmak için bir araçtır. Bu- güne kadarAmerikan Yardı- rm alarak, dünyada kalkın- mış hiçbir ülke yoktur. Şim- diki durumda Venezüella ve Türkiye gibi ülkelerin çok büyük borç altında olmalan da Amerikan Yardım andlaş- malannı dikkatle inceleme- den kabul etmiş olmalann- dandır. Ben, 1962 yılından 1970yıhnakadarMaüye Ba- kanhğı, Hazine Genel Mü- dürlüğü'nde, Amerikan Yar- dımlan Teknik Yardım Şu- besi Başkanı olarak çahştım. Ondan önce de 1948'den 1953'e kadar Ankara'da Amerikan Askeri Yardım Ku- rulu'nda (tercüman) olarak çalıştım. Şimdi de 1970'den beri 33 yıldır Amerika'da- yım. Bunlardan sözetmemın nedeni Amerikahlan ve Ame- rikan sisteminin nasü çahş- oğını tecrübelerimleöğrendi- ğimi belirtmek içindir. Amerikan Yardımlan, îkin- ci Dünya Savaşı'ndan sonra başlamıştır. Ikinci Dünya Sa- vaşı'ndan sonra, Türkiye've yapılan yardımlar ekonomik kalkınmamız için değil. faiz- le borç alarak Amerika 'dan tank. top, uçak ve silah gibi askeri malzeme satın almak için kullanılmıştır. Bugün bi- leAmerika'nın en büyük ge- liri, başka memleketlere. özel- likle yoksul memleketlere as- ken malzeme satmakla elde edilmektedir. Bu yıl bile, si- lahsahşında Amerika dünya birincisidir. Görünüşte .Ame- rika bütün dünyaya banş ge- tirmek istiyor. Şurası bir ger- çek ki, dünyada banş olsa, Amerika kimseye silah sata- mayacaktır. Amerika. diğer memleketlere dahaçok silah satabilmek için. Polonya. Çe- koslovakya gibi bazı Balkan memleketlerini NATO teşki- latına üye yapmaya uğraş- maktadır. Hatta Kürtleri de fe- derasyon için kışkırtması ile- ride satabıleceği silah pazar- Iannı artırmak içindir. 1960'larda ben Maliye Ba- kanlığı'nda Amerikan Yar- dımlan (AİD) ithalat şube- sinde çalışırken. faizli borç ile aldığımız bütün paralar, sa- dece Amerika'dan ithal et- mek için kullanılırdı. Aynı mallan, öbür ülkelerde çok daha ucuz olsa bile, Ameri- ka'dan borçlanarak aünış ol- duğunuzparalan kullanamaz- dınız. Teknik yardun da ay- nı şekilde idi. Üniversite üs- tü master ya da doktora eği- timi için seçilmiş olan kim- seler, ancakAmerikan üniver- sitelerine gidebilirlerdi. Ay- nı para ile A\Tupa'mn en iyi üniversitelerinden hiçbirine bir kişi dahi gönderilemezdi. Kısacası Amerika'dan borç ile aldığımız paralan, ne ka- dar pahalı olursa olsun. ancak Amerika için kullanabilirdi- niz. Her şey Amerikan kuru- luşlannın çıkan içindi. Bugün bile hiçbir şey de- ğişmiş değildir. Bu nedenle Amerika. yardım sistemini kullanarak, kalkınmak için uğraşan memleketlerin ka- zançlannı Amerika "ya aktar- maktadır. Avnca, birçok memleket- lerin katılması ve mali katkı- lan ile kurulmuş olan NA- TO, Dünya Bankası, IMF gi- bi uluslararası teşkilatlann başuıdaki kimseler, daima Amerikalıdır. Pek tabıi her insan önce kendi ülkesirün çıkannı düşünür. Bu neden- le bu kuruluşlarda bile önce Amerika'nın çıkan göz ö- nünde tutulur.Amerikan piya- sasında. antlaşmalann çeki- ci kısımlan bü\'ük harflerle, olumsuz kısımlan da büyü- teçle bile zor okunabilecek, (fine prints) küçük harflerle yazılır. Bu sebeple Ameri- kan anlaşmalarmı imzalama- dan önce her bölümünü çok dikkatle okumak gerekir. Ümit ederimhükümetimiz de kalkınma için, Amerika- nın dürüstlüğüne güvenmez ve bundan sonra yapacağı an- laşmalarda yukanda izah et- meye çalıştığım gerçekleri daima dikkatle göz önünde bulundurur. PENCERE Musluman Muslumamn Baş Belası mıdır?.. Ankara'dan Ali Dündar 14 Ağustos 1976 gün- lü "Pencere"yi yollamış; yazının başlığı: "Müslümanla Müslüman..." Okurum mektubunda diyor ki: "Sevgili Selçuk Babam Osmanlı Imam- Hatiplisiydi, 'Islam ken- di kurdunu kendi canından üretir, kanıyla besler' dedikten sonra Ziya Paşa'nın 'Diyan küfrü gez- dim beldeler kâşaneler gördüm / Dolaştım mülkü Islamı nice viraneler gördüm' dizeleriniyinelerdi. Dosyalan karıştınrken senin yazı geçti elime; hem babamı hem Ziya Paşa 'yı andım." • Yazıdan bir bölüm: "Bağdat, Kanuni Süleyman döneminde Os- manlı Imparatoriuğu topraklanna katıldı; 382yıl Ba- bıâli yönetiminde kaldı. Birinci Dünya Savaşı'nda Ingilizler 3-B planını yürüriüğe koydular. 3-B 'den birincisi Bağdat, ikin- cisi Batum, üçüncüsü Bakû idi. Londra bu üç önemli noktayı ele geçirerek Ortadoğu ve Asya 'da egemenliğini sürdürecekti. Ne var ki B'lerden yalnız birincisi Anglosakson emperyalizminin elinde kalabildi. Ekim devrimiy- le Ânadolu Kurtuluş Savaşı, planın tümüyle uygu- lanmasını önledi. Ingilizler 12 Mart 1917 günü Bağdat'a girdiler. Halil Paşa kumandasında Türk ordusu çekiliyor, bazı Araplar evlerinin kapısına çıkmış dua ediyor- lardı: '- Allah Sultan'ın askerine yardım etsin!' Bazı Araplar da, ordu şehirden çıkmadan has- taneye saldırmışlardı. Ağır yaralılar ve ağırhasta- lar doktoriaria biriikte hastanede bırakılmışlardı. Araplar Türk ordusu çekildi' haberini duyarduy- mazsaldınya veyağmaya geçtiler. Kolu bacağı kı- nkyaralılan kollanna bacaklanna ip takarak sokak- larda sûrüyoriar, değerii eşyalan talan ediyoriar- dı." • Fırsat buldu mu Müslüman Müslümanın canına okur, yukardaki yazıda bu gerçek işlenmiş... Birkaç satır daha: "Yakın tarihimiz benzer acı olaylaria doludur. Bi- rinci Dünya Savaşı'nda Haiife-i Ruy-i Zemin Sul- tan Reşat Hazretleri 'cihat' ilan etmişti, ama, Müslümanlar düşmana karşı birieşememişlerdi. Araplar Ingilizlerie işbiriiğiyaptılar.' Islam bilinci' sö- mürgeci Hıristiyana karşı Türklerie Arapları bü- tünleştirememişti. Aradan altmış yıl geçmiştir; bı- rakınız Türklerie Araplar gibi ayn uluslan; Müslü- manlık, Araplaria Araplan bütünleştirip birieştire- miyor." Değişmiş bir şey var mı?.. Irak'ın kuzeyinde Müs- lüman, Amerika ile birlikte, ortasındaki ve güneyin- deki Müslüman ayn türküler çığınyorlar. • Yazının yayımlanmasının üstünden çeyrek yüz- yılı aşkın bir zaman geçti... Angloamerikan emperyalizmi artıkAmerikan gü- dürnünde ve komutasında daha beter... Irak işgal edildi... Türkiye'deki sözüm ona Islamcı iktidar, işgalde Hıristiyan hesabına jandarmalık yapıp parsa top- lamak için herşeyi göze almaya hazır... Oysa bu iktidann Imam- Hatipli Başbakanı man- galda kül bırakmıyordu: "Camiler kışlamız Kubbeler miğferimiz Minareler süngümüz Müminler askerimiz." Demek ki bu dizeleri söylerken, RTE, Müslüma- nı silahla donatıp Müslüman üzerine göndermeyi düşünüyormuş... LtMOVIJh üif)lonuıliqııe Tiirkivc Labirentler gözünüzü korkutmasın. Çıkış o ko6or kolay ki? ASO-tSHAİL VE GERÇEK l YOL HAflİTAURI" Le Monde Diplom€rtique Türkiye, 16. sayısıyla bayilerde İRAK SAVAŞI VE BÜYÜK DEVLET YALANLARI IGNACIO RAMONET DOSYA: "TÜRKIYE'OE YENİ MUHAFA2AKÂRLIK' W* MUtiAFAZAKÂfUAR STRATEJt W ftLS£R ÎJol-el GÜMÜŞLÜK - BOORUM Bodrum'un doğal kalan son koylanndan KOYUNBABA'OA 1 Kişi T.P. - 39.000.000 TL 0-6 yaş ücretsız, 6-12 yaş % 50 indirimli, açık büfe kahvaltı, ögle yemeği, 5 çayı, açık büfe akşam yemeği, çocuk ve büyükler için havuz, TV salonu, bar, şark köşesi Gazeteniz, kitaplannız bizden Tel: (252) 388 66 27 GSM. (0532) 265 78 45 VVOflLD CARD VE BONUS CARD'INIZA TAKSİT OUNAĞf
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle