28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2003 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nadip Nadi Çizgisi! "...bizbu adamlara karşı durmasını bilelim ve göğ- sümüzü gere gere onlara seslenelim...." Böyle diyordu "Ben Atatürkçü Değilim" kitabın- da... Oysa en sağlam Atatürkçüydü. En içten, en bilinçli... "Çağdaş uygarlığa sırt çevirmek Atatürkçülük- se, biz Atatürkçü değiliz... Hayatta en hakiki mür- şit ilim değilse, biz Atatürkçü değiliz... Vıcdan ve fikir özgürlüğü doğruyu aramak, doğruya inan- mak, inandığımızı savunmak hakkını bize vermiyor- sa, biz Atatürkçü değiliz. Ulusal bağımsızlık baş- kalannın uydusu halinde yaşamak anlamına geii- yor ve halkçılık ilkesi, halkın bir mutlu azınlık elin- de cennet vaatleri ile ömrübillah sömürülmesi sa- yılıyorsa, biz Atatürkçü değiliz..." Ülkemize şeriat düzenini getirmeye uğraşanlar, Kemalist devrim düşüncesini "Nasyonal Sosya- list" saymaya kalkışıyorlar! Tam bağımsızlık, halk- çılık, devrimcilik, laiklik, gerçek ulusalcılık ortadan kaldınlacak, emperyalist güçlere teslim olunacak!.. Atatürk de geçmişin tozlarına itilip unutulacak!.. Nadir Nadi, yıllar önce, şeriatçı kafalara, Atatürk'ü yozlaştırmak ısteyenlere en güzel yanıtı "Ben Ata- türkçü Değilim" kitabıyla vermişti; Atatürkçülük öncelikle "yabancılann uydusu olmamaktı". Dün debugünde!.. Nadir Bey'i, 22 Nisan 1991 günü yitirdik. Seksen üç yaşında bir genç adamdı. Kafasıyla, kültürüyle, yurt sevgisiyle dopdolu... Aydınlık bir yolun öncü- sü... Bir usta yazar, bir gazeteci, bir düşünce ada- mı, biredebiyatçı... "Ana ilkelerim gerçekleri öğrenmeye çalışmak, objektitolmak ve bunu halka olduğu gibi anlatmak oldu. TabiiAtatürk'e bağlı kalmak... Bu benim ger- çekliğimin ifadesidir. Atatürk devrimlerinin ülkemiziçin çokönemli, ya- rariı olduğuna inanmışımdır hep... Bunlann ama- cı, Türk halkını daha iyi yaşatmak, çağın gerçek- lerinin ve gereklerinin daha iyi kavranması ve ona göre davranılmasını sağlamaktır." Nadir Bey'i yitirdiğimiz gün, elli yıllık can yolda- şı Berin Nadi söz vermişti. "Bütün varlığını adadığın 'Cumhuriyet'/ senin izinde olan arkadaşlannla, aynı amaçla yürütme ça- basındayız." Bugün "Cumhuriyet", bilinçli Türk okurunun gü- ven duyduğu "tek" gazetedir. Bunu halka, bilime, kültüre, sanata saygılı; yurt ve dünya gerçeklerini dürüstlükle yazan, yorumlayan tarihsel çizgisine borçludur. Nadir Nadi'nin sağlam gazetecilik an- layışını sürdürmesine... Anısına saygıyla... HABERiNTEKADRtSi AÜ KEMAL'İN BİLE YÛZÜNÜ KIZARTtYORLAR TÜRK MEDYASININ CONİ'LERİ • ÇARESiZLIĞİNÇFiPINŞIı'KrZILELMAOPERASYONU" • MISYONERLERDİYARBAKIR'AYÜKLENİYOR • VAKtF ÛNİVERSİTELf RİNE TAM YOU • KOREDHCDEULUSLARARASIKONFERANS • KAMU-SENVEKESKİNHÜKÜMETE KARŞI EYLEM BİRLKSİ Aydınlık •R PAZAR BAYÎLERDI SURMENE ASLIYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo-2003 119 Davacı Tedaş Genel Müdürlüğü vekili tarafindan davalı Ismail kızı Ayşe Kol aleyhine açılan kamulaş- tırma bedelının tespiti ve taşınmazın idare adına ta- puya tescili davasrnda: Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 SK'la değişik 10 ve 19. maddesi uyannca tensiben verilen ara karan gereğince; Trabzon Ui, Sürmene ilçesi, Fındıcak köyünde ka- in ve sıniTİan doğusu dere, batısı sahibi senet, kuzeyi yol, güneyi dere olan ve tsmail kızı Ayşe Kol'un zil- yedı ve maiiki bulunduğu 1656.86 m2 yüzöiçümün- dekı taşınmazın hat altına ısabet eden 752.57 m2iik kısmının 376. 285.000.-TL. bedel ile irtıfak hakkı olarak, Tedaş Genel Müdürlüğü lehine kamulaştınl- dığı, bu nedenle hat altına isabet eden belirtılen ka- mulaştırma bedeli ile irtıfak hakkı olarak Tedaş Ge- nel Müdürlüğü adına tapuya tescili içın işbu davanın mahkememizde açıldığı, yapılacak yargılama sonun- da beltrlenecek kamulaştıram bedelinin 4650 SK'nun gereğince ılgilıler adına mahkemece belırlenecek Sürmene Ziraat Bankası şubesıne yatınlmasuıa ve bedelin yatınlması ile taşınmazın idâre adına tescilı- ne karar verileceği, konuya ve taşınmaz malın değe- rıne ılişkın tüm sa\Tinma ve delıllenn ılan tanhınden itibaren 10 gün ıçınde mahkemeye yazılı olarak bil- i dırmelen gerektıği, hak sahıplennın son ılan tanhin- den itibaren bir ay ıçınde ıtıraz etmediklen takdrrde. kamulaştırma bedelinin zilyede ödeneceği hususu, Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 SK'la değışık 10 ve 19. maddesi uyannca ilanen tebliğ olunur. Basın: 36215 Ordumuz, Güvencemiz ve Gururumuzdur Özellikle son 20 yıl içindeki sivilleşme ve demokratikleşme süreci içinde, TSK kendine düşen titiz gözlemciliği sanınm en üst düzeyde gerçekleştirmiş ve başanlı olmuştur. Çevre ülkelerde son 30 yıllık süre içinde ortaya çıkan tehlikeli gelişmeleri gözden geçirirsek bu başannm değerini daha iyi anlayabiliriz. Prof. Dr. S.N. Cenk BİJYİJKİJNÂLfstanbul Üniversitesi Cermhpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı B u yıl, temmuz ayında Porte- - Türk ordusu,Tükımlletinin büyük des- kiz'in Lizbon kentinde duzen- teğini almış ve Kurtuluş Savaşı'ru kazanmış- lenen Uluslararası Çocuk Cer- tı. Atatürk, onun silah arkadaşlan ve her aşa- rahisi Kongresi'ne (BAPS) bir mada onlara destek olan ordumuz. Cumhu- toplantıdaki yöneticilik görevim riyeti kurmada en ön planda yer almışlardı. u yıl, temmuz ayında Porte- kiz'in Lizbon kentinde duzen- lenen Uluslararası Çocuk Cer- rahisi Kongresi'ne (BAPS) bir toplantıdaki yöneticilik görevim nedeniyle katıldım. Candan dost olduğu- muz ama ulusal konular söz konusu oldu- ğunda da uygarca tartıştığımız Yunanlı mes- lektaşlarla karşılaştığımızda kucaklaşıp hal hatır sorduktan sonra önce bilimsel sonra si- yasal konulara girdik. Onlara yeni hükümetimiz ve AB konusun- daki görüntümüzün nasıl algılandığını sor- dum. Atinanın en büyük çocuk hastanesi- nin yıllarca yönetiminde bulunan çocuk cer- rahı dostum: "En büyüksorunordunuz" de- di. "Biiyükve kuvvetli bir ordu. Buna kar- şın, poKtik konıüarla uğraşması, hükümeti ilgilendiren konularda ağuiık koyması en önemli dezavantajmız" diye devam etti. "Or- dunun devredışı bırakümaa,depoütize edil- mesi, şansınızı hızla arrtıracak. Biz bu du- runiun gerçekleşmesini çok arzu ediyoruz; hem bu sizin iiyeük sürecinizi de çok hızlan- dıracak" diye düşüncelerini özetledi. Türk askerinin 601ı yıllardaki Yunan Cunta- sı'ndan çok farklı yapı ve felsefede oldu- ğunu, bir ölçüde Avrupa'nın da güvencesi konumunda bulunduğunu anlattım. Sahip ol- duklan bu bilgilerin önemli ölçüde abartı- lı olduğunu, son yıllarda TSK'nin AB'ye gir- me sürecindeki çalışmalar ve uyum yasa- lannın hazırlanmasında sürekli olarak ya- pıcı bir tutum sergilemeye özen gösterdiği- ni vurguladım. Bazı aile fertleri asker olan bir aileden ge- liyorum. Dedem Istiklal Savaşı gazilerinden- di. Amcam ve babam asken doktordular. Ço- cukluğumda, evimizde büyük huzursuzluk- lann genellikle ülke olarak ciddi sorunlara gebe olduğumuz anlarda yaşandığını anun- sıyorum. Ülkemize zarar verebilecek en küçük so- runlar, aile meclisinin en önemli ve temel sorunlan olarak gündeme getirilirdi. Sanı- nm bu alışkanlık babama askeri tıbbiyede- ki eğitim ortamından, anneme ise Istiklal Sa- vaşı gazisi olan dedemin anneannem ile bir- likte ev içinde oluşrurduklan duyarlı siste- min bir sonucu olarak kalmıştı. Son 6-7 aylık süre içinde sistemli, bilinç- li ve korkutucu bir biçimde geliştirilmeye çalışılan asker-sivil aynmının oluşturduğu ortamda, evvelce almış bulunduğum aile egıtimim ve son kongrede başımdan geçen ilginç konuşmalar nedeni ile askerleri bir kez daha düşündüm: Dünyjda hiçbir kurum ve kuruluş, kurdu- ğu devletin temel nıteliklerinın zarar gör- mesine, Cumhuriyetin temeli olarak kabul ettiği 1 urumlannın zayıflatılmasına ya da yı- kılmasına seyırci kalrnak ıstemezdi. Türk or- dusu da geleneksel yapısı içinde Cumhuri- yeti koru na görevini bu nedenle yıllardır sür- dürmekteydi. Bu görev, her zaman yasalar ve yönetmelikler kapsamında yenne geti- rilmeye çalışılmıştı. Özellikle son 20 yıl içindeki sivilleşme ve demokratikleşme sü- reci içinde, TSK kendine düşen rirız gözlem- ciliği sanınm en üst düzeyde gerçekleştir- miş ve başanlı olmuştur. Çevre ülkelerde son 30 yıllık süre içinde ortaya çıkan tehlikeli gelişmeleri gözden geçirirsek bu başannın değerini daha iyi anlayabiliriz. - Ordumuz bazı çe\Telerce din karşıtı gi- bi gösterilmektedir. Bu kesinlikle doğru de- ğildir. Yedek subaylık eğitimımiz sırasuıda, rütbesiz asker olarak eğitim gördüğümüz yer- lerde cuma namazlanna nasıl önem veril- diğini. dileyenlerin kışla içindeki camilere gitmelennin adeta teşvik edildiğini hep göz- lemışizdir. Ordunun görevli imamlannın. tehlikeli görevlerden önce askerimızle ko- nuşup dini telkinler verdiğı, hatta Kıbns çı- karması öncesi çıkarma gemilerine yükle- nen erlerimıze "kapakaçmadan" önce ina- nışlannı. dinı duygulannı destekleyıci ko- nuşmalar yapıldığı, bilinen ama istismar edilmemesı için kamuoyuna açıklanmayan gerçeklerdir. Ordumuzun en önemli gelenek- leri içinde, savaşlarda toplu saldın ve savun- malarda Tannnın adını gururla haykırmak \ardır. - Askerier ulusal konularda, ülkenin çıkar- lan söz konusu olduğunda zoriuklan ve gö- rev sorumluluklanm aileleri ile pa\ laşan bir kesimdir. 1967 Kasnn'mda Lskenderun'da or- taokul öğrencisi idim. Türkne, Yunan sal- dınlan karşısuıda Kıbns'a çıkma karan al- mıştı. Askerlerimiz güney den gemilere >ük- lennıe aşamasma gelmişti. Yeterli çıkarma gemimizin olmaması nedeniyle tüm deniz araçlannın kuflanılması gündemde idi. Bu arada, askerlerimizj taşıyacak araçlardaki can yeleklerinin mantarlannın tamamen es- lddiği \e bozulmuş olduğu saptanmışü. Çı- karma planlayan bir ordu için bu bekienme- yen bir getişme idi. Can yeleksiz bir çıkar- ma çok riskli idL Yeni yeleklerin sağlanma- sı için verilen süre yetersizdi. Can yelekleri ordu terzihanelerüıde sabahlara kadar sü- ren bir çaoşma ile yenilenmişti. Ancak man- tarlann dikilmiş yeni yelekler içine sokulup cepkrin kapatdabilmesi sadece el dikişi ile münıkün olabihyordu. İskenderun'da tüm ordu mensuplannın eşlerinin, haznianan barakalarda, kabul gün üne gidiyor gibi top- lanıp gün boyu ara vermeksizin o yelekieri nasıl diktiklerini anımsrvorunı. Can yeleği be- zinin kann iğneler ile ve naylon ipKİderie di- kilmesi zorunluluğu \ardı. Annelerimiz ve ablalanmızın tümünün elleri yara olmuştu. Ama işler ara verümeksizin gece-gündüz de- vam etmelh dL EDerinin yaralan gece yan- sına kadar geçmeyen anneler,ertesi gün okui- dan çıkan çocuklannı da yanlanna alıyor- lar, hizmetin aksamamasuu sağlıyorlardı. Can yeleği dikişinden arta kalan zamanda tüm eşler askeri hastanede hemşirelik eğiti- mine ahruyor, tansiyon ölçmek, serum tak- mak. iğne yapmak gibi konularda gönüOü olarak eğitim ahyorlardL BöyleBkle fazla sa- yıda > arah gruplanmn gelmesi halinde sağ- nk personeüne yardım edecek düzeyde ye- tiştirith orlardL Bu arada can yelekleri çıkar- nıaya yetişnıişti. Tüm eş ve çocuklan, baba- lannı sanki tatile gidi>ormuşgibigururla ge- milere uğurlanuşlardı. Sonuç: AB'ye gırme süreci içinde uyum yasala- n hazırlanırken temel kavramlanmızın ve kurumlanmızın zayıflatılmamasına önem verilmelidir. TSK toplumun en çok güven- diği ve beğendiğı kurumlann başında gel- mektedir. TSK son bir yıllık süreç içinde, Batılılaşma ve AB ile bütünleşme (entegre olma) yolunda büyük bir sınav vermiş, ço- ğu kez temel ilkelerini zorlayabılecek ko- nularda bile özverili olmasını bilmiştir. Geç- mişte TSK bünyesınde yapıldığı düşünülen bazı sıyasal hatalar son 23 yıllık süre için- de yinelenmemiştır. Bu önemli, ama çok önemli bir gelişme olarak ele alınmalıdır. Türk ordusu gurur duymamız gereken bir kurumdur. Son zamanlarda, askerimizin yıpratılma- sı üzerine yoğunlaştınlan çalışmalan uy- gun bulmuyoruz. Çağdaşhğın, uygarhğın ko- ruyucusu olan ordumuzun özelliklerini gö- rebilmemız için öbür Ortadoğu ülkelerin- de son yıllarda ortaya çıkan olumsuzlukla- n görmemiz gerekir. Bize Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyeti kazandıran, Kore'de, Kıbns'ta, Somali'de, Afganistan'da, Güneydoğu'da, Kardak ada- lannda, havacılıkla ilgili uluslararası aske- ri yanşmalarda göğsümüzü kabartan, tüm afetlerde hizmetinde olduğu halkına en ön- de yardıma koşan "bizim askerinıize" sahip çıkmalıyız. Kurucusu olduğu laik Cumhuriyete son- suza kadar sahip çıkma isteğini anlayışla kar- şılamalıyız. Bu Avrupalı dostlarımızı ve çok yakın komşulanmızı bir hayli rahatsız etse de... Insanın Zorlu Yolculuğu Sürecek... Şimdi düş kınkJığı ile görüyorum ki; dağarcığımızdaki tüm sanat yapıtlannm sonuçsal işlevi, bir ayuç duyarlı ve romantik insan arasında yatay ye dikey iletişim sağlamaktan öteye geçememıştir. Bunca uğraşın, yaratuıın ve birikimin dünyamızı daha iyiye götürmek ve savaşlan yeryüzünden silmek adına hiçbir güçlerinin olmadığını hüzünle izledik, izliyoruz... Dr.SamiEREN Türkıye Gazetecıler Cemiyetı'nın yayınladtğı günlük Bizim Gazete Ülke sonjnlanna ılişkın raporianyla, araştırmalanyia, köşe yaalanyla, tarafsız haberienyte sıvil toplumlann gazetesı. Düzenlı okumak ıçın abone olun. Te): 0^12.511 08 75 G eçerli güncel bilgile- rimize göre homo sa- piens'in "insan" ol- mak yönündeki ilk kı- pırtılan yaklaşık 5 bin yıl kadar önce Mezopotamya da başladı. Sonrasında, dünyanın bütün ka- ra parçalannda yaşayanlann ku- şaklar boyu sayısız acıya, yoksun- luğa \e olumsuzluğa karşın elde ettiği ve geleceğe devrettiği uy- garlık kazanımlan insanlığın or- tak havıızunda birikti. Latince bir tümce, "EıOrien- te Lux / Işık Doğudan Geür" der. Sümer, BabiL Asur, Mısu; Çin, Hint, Orta Asya, Anadolu, Yu- nan, Roma, İslam uygarlıklan eliyle ya da aracılığıyla oluşturu- lan ortak kültür ve bilgi birikimi 15. yy'dan itibaren Avrupa'da (Batı"da) bir başka boyut kazanır. Çetin dönemlerden ve köklü dö- nüşümlerden sonra, hem bireyleş- me hem de özgürleşme yönünde çok önemli kazanımlar elde edi- lir. Bağımsız düşünce ve yaratı- cılık dogmalann boyunduruğun- dan kurtulur ve 20. yy'a gelindı- ğinde -eksiklik ve aksaklıklanna karşın- artık güvenle "uygar dün- ya" denilebilecek bir ortam, yer- yüzünün tümünde ohnasa da el- bette, bazı bölgelerinde yaratıl- mış olur. Çünkü bunun için ge- rekli düşünsel altyapı artık oluş- muş; bireyleriıVtoplumlann, ırk- salyulusal kökeni ne olursa ol- sun, yazılı tarih boyunca sergile- diği akıl ahnaz yabanıllık (vah- şet) nesnel olarak yargılanıp dış- lanmıştı. BUnn ve Teknoloji ise ancak sağlık, gönenç ve mutlu- luk için bir araç olacaktı... Kısa- cası, yannın dünden daha güzel ve güvenli o'maması için hiçbir neden yoktu. Ancak, bu düşüncenin bir ya- nılgı ya da acelecilik olduğu ön- ce I. Dünya Savaşı ve ardından da II. Dünya Savaşı ile anlaşıldı. Her ne kadar, geçen yüzyıla ka- dar da, insanlığın taıihi ağırlıklı olarak kan, eziyet ve ölümden ibaret olsa da, yapılan tüm o es- ki savaşlann/kırımlann ve bugün asla kabul görmeyen uygulama- lann, kendi dönemleri itibanyla bir tür "anlaşüabilir*' yönleri de vardır. Çünkü o eski dönemler- de. örneğin Goya daha "3 Mayıs 1808İnfadan-ru çizmemiştı. ilv. Beerhoven in "9. Senfonisi"ni hiç kimse dinlememişti. "Sefiller'' de yazılmamıştı. "SavaşveBanş" da... Bu yüzden, kabullenihniş sömürülmelere. bitmek bilme- yen kıyımlara, kentlerin yakılıp yıkılmasına, sürekli biryok etme- yok olma biçiminde sürdürülen dönemlere, tarifsiz bir dehşete kapılınsa da, çok fazla şaşırma- mak gerekmektedir. Sonuçta, o dönemlerdeki insanoğlu, doğada- ki tüm öbür yabanıl ve yırtıcı tür- lerin yaphğını yapıyordu. Girtik- çe yetkınleşen zekâsuıı, yahnz- ca daha kapsamlı ve kolayöldür- me yöntemleri için kullanıyor- du. Çünkü ne duyuncu (vicdanı) yeterince gelişmişti henüz, ne de düşünsel, imgelem ve öngörü gü- cü/birikimi belli bir düzeydeydi. tnsanoğlunun -biyolojik evrime ek olarak- düşünsel ; duygusal yön- den de e\Tİhnesi için daha uzun yüzyıllara gereksinimi vardı... Bunun için ise, öncü ve "farkh" insanlann; yani bilim adamlan- nın, düşünürlerin, sanatçılann ve devrimcilerin tarih sahnesine, ön- cüllerinden daha çok sayıda /e hem de birbiri ardına çıkması ge- rekiyordu. Böylesi bireyler, top- lumsal devinimleri/ atıhmlan yön- lendirebilecek ve tetikleyebile- cek anlamda. ağırlıklı olarak 15. yy'dan itibaren toplumlar içinde hızla filız \ermeye başladılar. Sonuçta; bilim' ın öncülüğünde (ya da onunla eşzamanlı olarak) 20. yy'a kadar artan bir ivme ile sanat, felsefe \ e shasaJ birikim/de- neyim dünyayı karanlık dönem- lerden kurtarabilecek ve gerçek bir "cennet''e dönüştürebilecek te- mel araçlan ve yöntemleri orta- ya çıkardı. Oysa, tarihsel süreçte yerini ahrken yeterince donanımh bir ka- lıt (miras) edinmiş olan "Bflhn v« Demokrasi Çağı" 20 yy. bütün güvenleri boşa çıkarmıştu-. Bir- birinden korkunç iki dünya sava- şı. soykırunlar, işkenceler. tero- rizm. bağnazkk, organize çıkar ve suç örgütleri, demokratik olduğu sa\ lanan otokratik yönetimler, açık ya da örtülü diktatörlükler, paranın tek güç amaç konumuna yükseltihnesi, varsılların mutlak siyasal egemenliğı ve milyarlar- ca insanın "köle" ya da "yan- köle" konumunda yaşamda kal- ma savaşımlan... Yanı, kendisin- den çok şeylerin beklendiğı ve bü- yük umutların bağlandığı 20. yy'ın, 21. yy'aaktardıklan... ÖzeUıkle II. Dünya Sa\aşı son- rasında yazılan binlerce kitap, resimler ve yontular. türküler, konser salonlanndan her gece göğe yükselen ezgiler, stadyum- lara ve parklara yüzbinleri çeken rak (rock) konserleri, defalarca yi- nelenen tiyatro oyunlan, sinema- nuı savaş fihnleri ne Kore'yi. VI- etnam'ı ve Bosna"yı, ne irili ufak- lı bölgesel çatışmalan, ne de ada- letsizliklen engelleyebilmıştir. Son 50 yılda yaşanan ve şiddet- li toplumsal tra\Tnalara yol açan bu felaketlerin sonrasında ise yi- ne sayısız kez sergilenmeyi sür- düren sahne yapıtlan. sayfalan dolduran sonsuz satırlar, dokunak- lı ya da protest şarkılar, fotoğ- raflar, meçhul asker anıtlan, hat- ta "Er Ryan" bile güncel son bü- yük savaşı(?) ve yeni insanlık ayıplannı engelleyemedi ne ya- zık ki... Sonuçta; öbür türlerden farkh olarak binlerce yılda göz ka- maştıncı atıhmlar yapan, sürek- li gelişen bir küresel uygarhk oluşturan, adalet ve eşitlik yarat- mak için didinen "insan popü- lasyonu"nda bile doğanın yaba- rul yasası 21. yy'ın sabahında da değişmedi: Güçlü/varsıl (zengin) olan aynı zamanda haklıdır, ka- zanır ve yaşamda kalrr... Şimdi düş kınklığı ile görüyo- rum ki; dağarcığımızdaki tüm sa- nat yapıtlannm sonuçsal işlevi, bir avuç duyarlı ve romantik insan arasında yatay ve dikey iletişim sağlamaktan öteye geçememiştir. Bunca uğraşın, yaratının ve bin- kimin dünyamızı daha iyiye gö- türmek ve savaşlan yeryüzünden silmek adına hiçbir güçlerinin ol- madığını hüzünle izledik, izliyo- ruz... Sanat, etik. onur, vicdani ge- lişim ve insanlığın ortak yüksek hayalleri, "açgöztiüük", "yoket- me" ve "vandaüzm" karşısında etkinlik gösteremediler. Savaş- lann planlayıcılan, uygulayıcı- lan, destekleyicileri ve sonuçla- nndan kâr sağlayıcılan için bun- lann hiçbir caydıncılığı, engelle- yiciliği ya da rehabilite ediciliği olamadı, belki daha uzun süre de olmayacak. Özetle, insanoğlu'nun "insan" ohna uğraşısıyla binlerce yılda zorluklarla, ağır bedellerle elde ettiği nice kazanrm (ve temkin- li/naif umutlar), yine bu çabanın ilk başladığı yer olarak kabul edi- len yorgun topraklarda yitirildi... Öyle ki, ma\i gezegende kalıcı bır banş, gerçek özgürlük, paylaşım- cı, özgecil ve mutlak adaletli bir yaşam biçimi "ütopya" değilse, bir gün buna erişilebilecekse eğer, insanoğlu uzun ve zorlu yolculu- ğuna yeniden başlamak zorun- dadır. Ama, şimdiye kadar edin- diği nice birikimden de yoksun kaldığından, bu ikinci yolculuğu, olasılıkla çok daha zor ve yoru- cu olacaktır... PENCERE Müslüman Kadın Olmak Kolay Değil... Ayşe Arman'ın Başbakan'ın ailesine ilişkin 'Dü- ğün Notlan'ru okurken birkaç gözlemin altını çiz- dim... Diyor ki Arman: "- Tesettür modası acayip değişmiş, öyle böy- le değil, pembeler, fuşyalar, camgöbeği, mor, ef- latun, turuncu başörtüler..." "- Pardösülerin içinde başörtüsüne uygun dan- tel jüponlar..." "- Ayağında kovboy çizmesi olan, bandanalı bir genç kadın vardı, dayanamadım sordum: 'Ceha- letimi mazur görün kafanızdaki nedir?' 'Bandana, yani benim başörtüm' cevabını al- dım." "- Salonun yüzde 80'i hatta daha fazlası teset- türlüydü." (Hürriyet, 11 Ağustos) Bizim toplum kafayı iyice üşütmek noktasına doğru hızla ilerliyor... üse öğrencisi bir kızı görücü usulüyle oğluna alan laik Cumhuriyet Başbakanı'nın düğünü siya- sal şova dönüştürme çabası, medyanın da olağa- nüstü desteğiyle başarıya ulaştı... • Kimsenin keyfini kaçırmak istemem ama, pem- beler, fuşyalar, camgöbeği yeşiller, mor, eflatun, turuncu renkleriyle tesettürü yeğleyen hanımlan- mızın Müslümanlığı tartışmalıdır... Neden?.. Çünkü Kuran-ı Kerim'in kadınlara ilişkin emirle- rini yerine getirdiklerini sanmıyorum... Kuran'ın Nisa suresinde der ki: "Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötû- rü (...) erkekler kadınlar üzerinde egemendirler." "Serkeşlik etmelerinden kaygılandığınız kadın- lara öğüt verin, yataklannda onlan yalnız bırakın, nihayet onlan dövüni." Koca karısını Bismillahsız dövebilir!.. Camgöbeği renktetesettürlü hanım, iyi birMüs- lümansa, koca dayağı doğal sayılmalı!.. Müslüman erkek çok kadınla evlenebilir; iki söz- cükle eşini kapının önüne koyabilir: -BoşolL Kadın için Müslümanlık erkekteki gibi kolay de- ğil, özveri gerekiyor. Ancak kimi kadınımız, bu özveriyi gösteremedi- ğinden, bir yandan saçını başını örtüp tesettür mo- dasına kapılıyor, öte yandan laik evlenmeyi yeğli- yor... Tesettür biçimdir. Evlenme içeriktir. Tesettürle Müslümanlık fiyakası yapıp 'Isviçre Medeni Kanunu'ndan 'iktibas' edilen laik yasaya göre evlenmek, çelişkinin daniskası değil mi!.. • Türkiye, televizyon ekranlarında Başbakan Tay- yip Erdoğan ın düzenlediği bir siyasal şovu sey- retti; yazık ki bu şova oğul Erdoğan ile daha rüş- tünü kazanmamış bir öğrenci kız alet edildiler... Oysa Başbakan, Anadolu halkı karşısında, alçak- gönüllü, Islamın etiğine uygun ve gösterişsiz bir ni- kâh düzenleyebilirdi, yoksul Müslümana örnek ola- bilirdi. Peki, Italya Başbakanı Beriusconi niçin koşa koşa bu gösteriye katıldı?.. Benim bildiğim Beriusconi bedavaya gelmez... ŞTRATEJIK DUSMANIMIZ AMERİKA GÖKÇE FIRAT Durum, gidişat, vazife... ERKİN YURDAKUL Stratepk duşmanımız Amenka YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN Lozan'dan gunumuze EMİN SAMİ ARİSOY Kutsal ısyanımız tanıktır! ÖNER YAĞCI işbıHıkçıler deyınce BEDRİ BAYKAM Ordu'nun bekçılik görevıni kımse geri alamaz HÜSEYİN MÜMTAZ Atatürkçu(lükten) geçinenler MUSTAFAAYKLTr AKŞİT Gözlerinizı açın! . insan hokları emperyolızm/ gelıyor! ÖZGÜR BİLLUR ABD istedı terör "eve" dönüyor KUZEY FIRAT "Milh güvenlik" kalmadı KAYAATABERK Lozan'a saldıran Sevr'i savunur! YÖN: Türk millryetçjliğine kim, neden saldınr? (0212)292 7300 W W W. 36. sayı bayilerde 1.000.000 TL SÜRMENE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'IVDEN EsasNo- 2003 102 Davacı Tedaş Genel Müdürlüğü vekıh tarafindan da- valı Sadık oğlu Niyazı Duman aleyhine açılan kamulaş- ttrma bedelinın tespiti ve taşınmazın idare adına tapuya tescili davasmda: Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 SK'la değışık 10 ve 19. maddesi uyannca tensiben venlen ara karan gereğince; Trabzon ilı, Sürmene ılçesı. Oylum köyü. Fatih Mahallesi'nde kaın ve sınırlan doğusu sahi- bı senet, batısı sahıbı senet, kuzeyi Ömer oğlu Aydın Duman, güneyi .Mımet oğlu Ismail Duman olan ve Sa- dık oğlu Niyazı Duman'ın zılyedi ve malıkı bulunduğu 844.71 m2 yüzölçümündekı taşınmazm hat altma ısabet eden 591.72 m2'lık kısmının 295.860.0OO.-TL. bedel ile ırtıfak hakkı olarak. Tedaş Genel Müdürlüğü lehine ka- mulaştınldığı bu nedenle hat altına isabet eden belirtılen kamulaştırma bedeli ile ırtifak hakkı olarak Tedaş Genel Müdürlüfü adına tapuya tescili ıçın ışbu davanın mah- kememizde açüdığı, yapılacak yargılama sonunda belır- lenecek kamulaştıram bedelinin 4650 SK'nun gereğınce ılgilıler adına mahkemece belırlenecek Sürmene Ziraat Bankası şubesıne vatınlmasına ve bedelin yatınlması ile taşınmazın idare adına tescılıne karar venleceğı, konuya ve taşınmaz malın değenne ilişkin tüm savunma ve de- lillerin ılan tarihuıden itibaren 10 gün ıçınde mahkeme- ye yazılı olarak bıldırmelen gerektıği, hak sahiplerinin son ılan tanhınden itibaren bu- ay içinde itıraz etmedik- len takdırde, kamulaştırma bedelinin zilyede ödeneceği hususu, Kamulaştırma Kanunu'nun 4650 SK'la değişik 10 ve 19 maddesi uyannca ilanen tebliğ oiunur. Basın. 36198
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle