Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2003 PAZAR
10 P A Z A R YAZELARI dlshab@cumhuriyet.com.tr
Brüksel'dekirenkcümbüşü Anadolu
Biz Türkler AvTupa'da da piknik
düşkünlüğümüzle tanınınz. Hafta sonlan
birkaç aile bir araya gelıp en yakın ızgara
yapılabüen piknik yennde soluk alınz.
Sazlı-sözlü muhabbetlere ise öyle sık rastlanm
az. Aramızda bulunan Halit Kubat'ın (Meşhur
Kubat'ın akrabası) saz çalmasını sağlamak
için, eline aldığı bağlamada öğrendiğı ilk ve
tek parçayı usul usul çalmaya başladı Burhan.
Yüreğının derinliklerinden kopup gelen
yıllann acısını biraz önce sözcüklere dökmekte
yetersiz kalan Burhan, sanki yüzyıllardır
göremediği 6 ve 8 yaşlanndaki çocuklannın
özlemini, yaşamı boyunca hep "kaybeden"
olmanın dayanılmaz hüznünü ve tüm bunlara
karşın umut dolu olduğunu bir ezgide özetledi:
"Ne ağlarsın benim çeşm-i siyahım, bu da gelir
bu da geçer ağlama." Yüreklerimizi dağlayan
bu giriş, i\i ki, Burhan'ın henüz yeni olması
nedeniyle kısa sürdü. Doğru ya biz eğlenmeye
gelmıştik! Halit ısrarlara dayanamayıp, sazı
Burhan'dan aldı ve bizi eskilere doğru bir
yolculuğa çıkardı. Biz kendi çapımızda
eğlenırken bulunduğumuz yere 20-30 kişilik
bir grup geldi. Genç çiftlerin ağırlıkta olduğu
grup, bir yandan ızgaralannı yaparken bir
taraftan da anlamadığımız bir dılde mutiuluk
şarkılan söylüyorlardı. Sazı sözübırakıp bızi
de büyüleyici etkisi altına alan bu şarkılan
dinlemeye koyulduk. Bu insanlann bizım
Anadolu topraklannın insanlan olduklanru
tahmin etmek zor değildi. Şarkılann Kürtçe
olmadığını anladık. Balkan dillerinden biri
diye düşündük hemen. Süryani de
olabilirlerdi. Gruba "şarkılann hangi dilde
söylendiğini'' sordum. "Ermenice'' yanıtını
alınca şaşırdım. O anda söylenen parçanın
Türkçede bildiğimiz bir türkü ya da şarkı
olmadığını öğrendim. Hem de çok güzel bir
Türkçe ile verildi yanıt! Bir süre sonra aynı
grup Türkçe "Leyîiın Ley"i söyleyerek bizi de
aralanna davet ettiler. Artık birlikte Türkçe ve
Ermenice şarkılar söylüyorduk. Elyapımı
yufkalan ve Bedros'un özellikJe "kuzu etidir
ha" diye uyararak verdıği ızgaralar ve
sunduklan rakı, Anadolu insanının sıcağını
Avrupa'da duyumsattı bizlere. Bedros sık sık
pilav da var diye uyarmadan edemiyordu. Biz
Türkler Ermeni yurttaşlanmızla birlikte
muhteşem bir Anadolu şölenınde bulmuştuk
BRÜKSEL
ERDtNÇ
UTKU
kendimizi. O gün. ılk
çocuklan küçük
Tatiana'nın vaftiz
edilmesi nedeniyle genç
Agop-Nergiz çifti
dostlanna bir ızgara
şöleni veriyorlarmış.
— ^ ^ ^ - ^ — ^ ^ — Silopi, Varto Ermeni
aşiretinden olan grup,
1980"lerden sonra Brüksel'e gelmiş. Silopi'de
Türk, Ermeni, Süryani yurttaşlanmız birlikte
oynuyor. birlikte eğleniyor. birlikte Türkçe,
Kürtçe. Ermenice şarkılar, türküler söylerken
doğudaki terör yüzünden dünyanın dört bir
yanına savrulmuşlar. Eski tüfeklerden, Türk
arkadaşlan arasında Baki olarak tanınan
Bogos, halklann kardeşlığınden dem vuruyor.
faşist devlet yönetimleriyle kardeş halklann
birbirine kanşhnlmamasını özellikle
vurguluyordu. Ermeni yurttaşlanmız. Kürtçe
bir aşk şarkısı söyleyerek Brüksel'e Anadolu
mozayığinin bir rengini daha taşıdılar. Halit
Kubat'ın Pir Sultan deyişlerini ise hep birlikte
dinledik. Bu sırada halk müziği yorumcumuz,
besteci. ozan Ruhi Su'nun da Ermeni
olduğunu fısıldadı Ermeni dostlanmız
kulağıma. Gruptaki gençlerden bırının yüzü
hiç de yabancı gelmiyordu. Yaklaşan genç
"Aaa sen bizinı bankanın müşterisi degil
misin" diye sorunca anımsadım. "Kusura
bakma. müdür izin vermediği için Türkçe
konuşamıyoruz" dedi. Halbuki ben, benimle
bankada yakından ilgilenen elemanı Belçikalı
sanıyordum. Ama Ermeni genç. benimle Türk
olduğum için yakından ilgileniyormuş. Piknik
boyunca beni yalnız bırakmayan, sürekli bılgi
veren, içki ve yiyeceğim bitince hemen
yenisini getirttiren Bedros gururla "Damadmı
olur ama bankada henüz yeni, pek yetltisi yok"
diye ekledi. Bedros'un anlattığına göre, sık sık
pikniğe gelen grup Türklere rastlarlarsa onlan
da aralanna davet edip, birlikte
eğleniyorlarmış. Cana yakın, Anadolu
insanının sıcaklığının yüzüne vurduğu
Bedros'un sorusu hâlâ aklımda: "Peld biz niçin
Belçikahlan aranuza çağırmıyonız?" "Farkh
renkkrin oluşturduğu renk cümbüşü AnadohT
senı çok seviyorum. Bir de Ermenice
söyleyeyim: Yes kezi gi sirem. tzleyen
günlerde, Belçika'da KürtçeTürkçe yayın
yapan Medya TV'deki bir programa,
Almanya'dan katılmak üzere gelen bir gazeteci
arkadaşımı, TV merkezine götürdüm. Muzip
arkadaşım beni TV yetkililerine, Belçika'da
ADD kuruculanndan ohnam nedeniyle,
Kemalist olarak tanıttı. Ben de orada
tanıştığım. bizleri dostça karşılayan genç
gazeteci adaylanna "Türkiye'nin, ne Türklerin
ne Kürtierin ne de Ermenilerin olduğunu ve
Atatürk'ün Anadolu mozaiğinden otuşturduğu
ülkeye hep birlikte sahip çıkmak gerektiğjni"
söyledim. Ermeni yurttaşlanmızla piknikte
yaşadıklanmızı anlathm. Etkili oldum mu
bilemem ama orada tanıştığım, Ferda, Başak
ve diğerlerinin yüzünden de Agop, Bedros ve
Nergiz'de olduğu gibi "bizhn diyarlann insan
sıcakhğr yansıyordu. Öğlen yemeğinde açık
havada tavuk ızgara vardı. Kürt yurttaşlanmız
misafir severlikte Ermeni dostlanmızı
aratmadılar. Sazımız ve Ermeni dostlanmız da
olsaydı, birlikte Türkçe, Ermenice, Kürtçe
şarkılar söyler, farklı renklerin oluşturduğu
renk cümbüşünün zenginliğini görmek
istemeyen gözlere sunardık!
(erdincutku(a yahoo.com)
Bizi izlemeye
devam edin
Bu "oyun" yeni degil.
Yıllardır oynanıyor.
Değişik senaryolar. değışik
aktörlerle. Bu kez başrolde
genç bir Alman var. Gelin
adma Abraham diyehm. Ne
de olsa dindar. Abraham,
Tübingen Üniversitesi'nde
din bilimı öğrenimine
başladığı yıllarda bir Türk
kızına kaptınr gönlünü.
Çiçek'tir kızın adı. Aradan
bir yıl geçmeden
evleniverirler. Ikisi de
genceciktir Kansmın
Kayserili ailesinin dini
bürün olması Abraham'ı
rahatsız etmez. Kayınpeder
de damadın Protestan
olmasına karşı değildır.
Teolog olmayı amaçlayan,
damat Abraham, dinimize
ilgi duymaya başlar. Hele
kızın akrabalanndan,
amcaoğlu Mürşit'le
tanıştıktan sonra daha da
çok. Abraham hem merakh,
hem de iyi niyetlidir. Kimi
üniversite arkadaşlan onun
için "safin tekT demektedir.
Kansı Çiçek'in türban
takmaya başlamasına karşı
çıkmaz. Mürşit onu cuma
namazlanna götürmeye
başlar. Amcaoğlunu camide
çok kışi tanımaktadır.
Abraham. namaz
sonrasında bazı adamlann
ellerinde poşetler cemaatten
para toplamasına şaşınr.
Fakat Mürşit "Bu
paralar
Almanya'da
İslamı
güçlendirme
çabalanna
harcanacak,"
deyince sevinir. _ ^ ^ _ ^ _
Çünkü İslam
dininin ülkesinde gerçekten
zor günler geçirdiğine o da
inanıyordur. Destek
görmesi, güçlenmesi
kaçınılmazdır. İlerde teolog
çıktığında, Müslümanlann
dinlerini Almanya'da
özgürce ve huzurlu bir
ortamda yaşamalanna bir
Protestan olarak mutlaka o
da katkıda bulunmalıdır.
"Böyle düşünmen güzeV
der Mürşit. "Bu desteğe
niçin hemen
başlamryorsun? Ne de olsa
üniversitede ve kilisede
büyük bir çevren var."
Otururlar, kafa kafaya
verirler. Amcaoğlunun bazı
düşleri yok değildir. Anlatır.
Koyu Protestan Abraham.
akrabası Müslüman
Mürşit' in kafasından
geçenleri mükemmel bulur.
Hedef, Almanya'da
Hıristiyanlar ile
Müslümanlann bir arada
mutlu ve banş içinde
yaşamasıdır. "Bunun yolu
dinlerarası diyalogdan
geçer!" der Abraham. Kısa
süre sonra da amcaoğlu ile
birlikte "Hıristiyan-İslam
Cemiyeti"ni kurar. Önce
damat bey Hınstiyan
Demokrat Bırlik (CDU)
partisine üye olur. Çevrede
ne kadar Müslüman,
Hıristiyan dernek varsa
tümüne sokulurlar.
Kiliselerle radikal eğilimli
Katolik ve Protestan
kuruluşlar, Suudi yanlısı ya
da Müslüman Kardeşler
uzanhsı kımi dernek
bizimkileri hemen
kabullenir. Nurcularla,
Nakşiler, ardından da Milli
Görüşçüler amcaoğlunu
içlerine alırken, "Bu çocuk
ilerde işimize yarayabilir,"
diye düşünürler. Abraham'ı
pohpohlar, onu el üstünde
rutarlar. Zamanla ortak
çalışmalara girişirler,
etkinlikler düzenlerler Bu
arada Mürşit teyze kızı
Nurhak ile nişanlanır.
Mürşit gıderek çok yönlü
oynamaya başlar. Milli
Görüş'e üye olur.
Nişanlısını Emine
Erbakan'ın altı ay süren
"İslam dini üzerine uzman
eğitimd" kurslanna yollar.
Dinlerarası diyalog yolunda
kimi Islamcı derneklerin
yönetim kurullannda görev
alır. Bu arada damat bey de
CDU'da büyük adımlarla
ilerlemektedir.
"Almanya'daki seçkin
Müslüman gençliği" adını
verdıği bir tez yazar,
ünıversiteyı bıtirir.
Abraham artık bir "din
uzmanı"dır. Tezinde,
geçmişi Hızbut Tahrir'e
uzanan, şeriatçı Explızit
dergisi yazan. çok mimli
bir Türk'ü kaynak olarak
gösterir,
düşüncelerine
çok yer verir.
Abraham'ın bu
tezini kabul
eden
profesörün de
Milli
Görüşçülerle
arasının iyi olduğu, onlann
"Almanca İslanı din dersi"
projesine destek verdiği
bilinmektedir. Eyalet
yönerimini elinde
bulunduran CDU parti
üyesi Abraham'a kucak
açar. Genç teologa bir görev
yeri yaratılır. Berlin Federal
İçişleri Bakanlığı da
Abraham'ın çalışmalanna
parasal destek vermekten
çekinmez. Olup bitenin
farkına son anda varan
Anayasayı Koruma
Örgütü'nün dikkat çekmesi
bir işe yaramaz. Abraham
"Diyalog Sorumlusu" olur!
Bu "onurlu" göreve
atanmasının hemen
ardından. şeriatçı Explizit
dergisi yazanna yolladığı e-
posta'da "Ortak
çahşmalanmızm devamım
ümit ediyorum,r
der!
Kahldığı açık-otunımlarda
Pakistanlı şeriatçı El-
Maududi'yi övmekten,
radikal Islamcı kuruluş
Murabitun'in Almanya
sorumlusu Ebu Bekir
Rieger'e arka çıkmaktan
çekinmez. Görüyorsunuz,
alan memnun, veren
memnun. Bundan sonrakı
gelişmeler mutlaka ıkinci
bir "tiyatro oyunu"na da
yeterince maîzeme
çıkaracaktır. Bizi izlemeye
devam edin...
www.ahmet-arpad.de
STUTTCART
AHMET
ARPAD
oğolistan 'da devriminyüdönümü
Moğolistan'da, 1921 de\*riminin yüdönümü olarak gerçekleştirilhor. Başkent Ulan Bator'a 35
kuüanan Naadam Festrvali çerçevesinde konser ve küometre uzakhktaki Khui Doloon Khudag köyünde
fuarlann yanı sıra at yanşjanndan güreşe kadar yapılacak bir at yanşını bekleven MoğoDar pek
uzanan geleneksel spor daDannda yanşmalar da de hejecanh görünmüyorlar. (Fotoğraf: REUTERS)
Samba, MPB ve BossaNova
Brezılya tarih, kültür ve
hayatının en önemli
unsurlanndan biri şüphesiz müzik.
Tabii ki Brezilya'da en ünlü müzik
çeşidi samba! Samba Kızılderili,
Portekizli ve Afrikalılann ritim ve
vokal stillerinden doğmuş.
1800'lerde Rio de Janeiro"da
Afrika'nın Salvador şehnnden
getirtilen köleler tarafmdan
başlahlmış, 1920 ve 3O'larda
dünyada ünlenmiş. Jlk samba
plağı 1917'de Ernesto Santos'un
(takma adıyla Donga'nın) şarkısı
"PeloTelefone'' (Telefonda). Ünlü
klasik sambacılardan bazılan Joao
de Barro, Siho Caldas, VVîlson
Batista ve Dorh'al
CajmmL Samba yapmak
deyince akla Karna\al
gelse de samba bu şölene
ancakl920"dedahil
edilmiş. Ardından samba
okullan açılmış, Karnaval
bugünkü haline gelmiş.
Her yerde ^~~
duyabileceğiniz samba
yaşamın parçası. Orijinal adı
"semba" olan bu dans
Brezilyalılan fıkır nbr oynatıyor.
Dansın temelı kalçayı
oynatabilmek ve bu açıdan bizim
göbek dansımızı hatırlatıyor.
Amaç vücudun üst kısmını fazla
kıpırdatmadan kalçayı bir o tarafa
bir bu tarafa hızla sallayabilmek.
Bu dans teknik olarak İcolay olsa
da, hız açısından zor -o ayaklann
nasıl kıpırdadığını
göremiyorsunuz bile! Samba
şarkılan bir temponun tekranndan
oluşan. akılda kalan besteler.
Brezilyalılar yoktan samba
üretebiliyor -samba grubu (roda
de samba) oluşturmak için
gereken tek şey davul ve darbuka
olarak kullanacağımz araç
gereçler- bunlar teneke tabak bile
olabtlir. Tavernalardaki canlı
RİO DE JANEIRO
samba müziği eşliğindeki
muhabbet bizdeb fasıllara çok
benziyor. Bir grup çalgıcı çalıp
söylüyor. masadaki müşteriler
içiyor, eşlik ediyor, arada ayağa
sıçrayıp samba yapıyor... Tabii
farklar müzik, dans ve dil. Ama
insanlann tavırlan, ortamdaki
enerji aynı. Olabildiğince sık
gıttiğim tavernalarda elimdeki
içkiyi kaldınp rakı olduğunu hayal
ettiğim. hatta arada "Hiç
aynlamam derkeeennn,
kavuuşmak hayal oooMuuu!" diye
bu sözlenru pek bilmediğım
şarkılara katıldığım da olmuyor
degil! Brezilya'nın önemli
danslanndan biri
aynı zamanda bir
dövüş sanatı.
Bugün ister spor
ister dans olarak
öğrenilen capoeira
dansının hikâyesi
çok ilginç:
^ ^ ^ ~ " ^ ~ ~ Orgütlenme ve
ayaklanmadan
korktuklan için Avrupalılar
Afrikalı kölelerin ^cutlannı
geliştirip güçlendirecek fiziksel
çalışma yapmalannı yasaklamış.
Afrikalılar da capoeira'yı dans
olarak geliştirmişler; aslında
müzik eşlığinde yapılıp estetiği
olsa da bir dövüş sanatı! Fakat
Avrupalılar bunu töresel bir dans
sandıklan için yasaklamamış.
Klasik müziğe bakacak olursak en
önemli besteciler Antonio Carlos
Gomes ile hem Avrupa hem
Afrika hem de Kızılderili
unsurlannı kullanan Heitor VTlla-
Lobos. Özellikle 1990'lann
başında dünyada "YasakDans"
diye ünlenen Lambada
isel970'lerde Amazonlarda
doğmuş. Bu erotik dansın
temelinde Afro-Brezilya ritmleri
yatıyor. Bumba-meu-boi ise
BARIŞ
GÜNERSEL
drama, dans, müzik ve şarkı
kullanarak Afrika törelerinde
kutsal ruhlann ölüm ve dirilişini
işleyen efsaneleri yansıtan bir
etkınlik. MPB (Musica Popular
Brasileira - Popüler Brezilya
Müziği) 19601ann ortasında rock
müziğin etkisi ve elektrogitann
kullanımının yaygınlaşmasıyla
ortaya çıkmış. MPB halkın askeri
rejime (1964-85) karşı hislerini
dile getirmiş ve adeta bir protesto
aracı olmuş. Chico Buarque, Edu
Lobo, Sergio Sampaio, 1un Maia
MPB'nin ilk ustalanndan. Son
zamanlann ünlü isimleri ise Lulu
Santos, Ed Mota, Marisa Monte ve
Adriana Cakanhotto. Dunyaca
ünlü bir Brezilya müziği türü de
Bossa Nova. Brezilya kültüründe
devrime yol açan Bossa Nova
1950 ve 60larda "Sambao-dor-de-
coto\«k)" (nostaljik bir samba
türü) ile cazın kanşmasından
doğmuş. 1950'lerinargosunda
"bossa" modaya uygun
demekmiş. Bossa Nova yani "Yeni
Moda"nın ünlü bestecileri Joao
Güberto, Antonio Carlos Jobim ile
\Tnicius de \loraes, en güzel
örneği ise tngilizceye çevrilip
Frank Sinatra'nın söylediği
"Garota de Ipanema" - "Girl
from Ipanema". Bu isimde bir de
film çekilmiş. Bu yıl ünlü manken
GiseDe Bündchen'in o\Tiadığı bir
TV reklamının müziği de bu
şarkıdan esinlenerek yapılmış.
Aslında reklamı yapılan sandalet
bu yıl dünyada ve Türkiye'de de
yeniden moda olan parmak arası
tokyo, pek de bir özelliği de yok.
Ama Giselle'in saçlannı savura
savura yürüy
r
üşünden mi, müziğin
Girl from tpanema'yı
çağnştırmasından mı bilinmez, bu
terlikler herkesin ayağında.
Benim de!
bgunersel2@hotmail.com
Avignonlu Temmuz
Böcekleri: IS'ler
4 IV'üitür çok pahah, cehaleti
JVdenejin" veya Bertolt
Brecht'ın ünlü deyişlerinden
birinde olduğu gibi "Mücadeleye
kaülmıyorsan. mağlubheti
destekliyorsun", benzen onlarca
ifadenin yer aldığı yuz binlerce
bildiri, afiş ve pankart 7
Temmuz'dan ben, eski Avignon
kentınin \itnn, duvar, sokak,
meydan ve kaldınmlannı
süslüyor. On binlerce turist,
tiyatro ve gösteri sanatlan
tutkunu, her tarafi buram buram
Ortaçağ, tarih kokan bu dev
sahneyi hak kavgalanmn
başkentine dönüştüren binlerce
"Intermhtents du Spectacle
(ISyGötürü ve düzensiz bir
düzenle gösteri sanatlannda
çahşan ve geürini sadece bundan
kazanan meslek erbabuu"
(tiyatro-sinema oyunculan,
dansçılar, müzisyenler, teknisyen,
bir kısım yapımcılar ve
yönetmenler) biraz hayret, epeyce
de hayranhkla izliyorlar.
Abartmasız dünyanın en zengin,
en renkli Tiyatro ve Dans
Festivali Avignon Şenliği 57
yaşında, 1968 'de bile tanımadığı
bir hercümerç yaşıyor Çoğu 100
yaşını aşkın 3 bin dev meşe
ağacının serin yapraklan arasında
keyıf süren "ağustos
böcekleri''nin cırcırlannı, akşam
üzerleri eylemcı "temmuz
böceklerTnin "grev, grev,
gre\"leri bastınyor. Başta
"Fransa Şirkederi Hareketi-
MEDEF" bütçe açıklannı
kapamak için en kolay
kalemlerden başlamak
gereğini hisseden
Jean-Pierre Raffarin
hükümeti ve sağın
nadir sözüm ona
sanatçı duyarlılıklı
politikacılanndan
Kültür Bakanı Jean-
Jacques AUlagon, 117 bin (45 bin
sanatçı, 75 bin teknisyen, idareci
ve işçi) kişiyı içeren IS'in
"smıfsal kıskançlık" yaratacak
kadar gözlere batan "Işsiziik
Sigortasını" değiştirmek üzere bir
reform tasansı hazırladı. Goşist
çevrelerin pek lıberalleşmiş (!)
konfederasyonu CFDT sendikası
ve diğer 2 azınlık sendikası
protokolü 27 Hazıran'da imzaladı.
Tek dişi kalmış dinozorlann
sendikası CGT ise FO eşliğinde
(bir başka azınlık sendikası)
protokolü reddederek IS'ın yüzde
80'inın desteğiyle çeşitli Yaz
Festivalleri etrafmda direnme
karan aldı. Yine MEDEF'in
deyişiyle bu "böceklere''
(kamuojaına alttan alta parazitler,
rateler -işsiz güçsüz takımı- diye
yaydılar) ödenen para işsizlik
sigortası bütçesindeki açığın 3'te
1 "ini oluşturuyordu. Fransa"daki 3
milyon işsizin aldığı ortalama
tazminatın bir hayli üstünde
paranın, daha az çalışarak daha
çok işsizlik ücreti diye "sanatçı-
teknisyen takunma verümesi"
argümanı, popüler olabilme
arzusuyla kavrulan hükümete
cazıp bir politik kaldıraç gibi
geldi. Patronlann patronu
MEDEF Başkanı Senyör Eraest-
Antoine SeiBiere yangından
istifade körükle koşturdu:
"Gösteri dünyasmda olanlar
skandaldır™ IS'lerin işsizlik
ücretini özel sektör emekçileri
ödemektedir.. Azmhk sendikası
da ne demekmiş, birileri
PARIS
protokolü imzaladığına göre,
hükümet kararlan uygulamahdır.
MEDEF sıfatiyia görevimiz bu tip
reformlan provoke ermektir_"
Senyör provoke etmeyi başardı:
IS'ler protokol geri çekilinceye
kadar eylemlerinden taviz
vermeyeceklennı duyurdu. 28
Temmuz'da Paris'te başlayan
grevler, yürüyüşler, TV
programlan. fılm çekimlerini
engelleme, belli başlı festivalleri,
konserleri aksatmak gibi eylemler
Fransa'yı sanverdi. Ancak
sanmayın ki bir avuç komando
600 civannda festivali basıp da
eylem koyuyor. Yalnızca her
girişimin kendi çalışanlan uygun
bulduklan ölçülerde eylemler
koyuyor. Hem de ne kayıplar
pahasına. 1999 sonu iribanyla,
Fransa'nın 25 milyonluk aktif
nüfusu içinde geçici kontrat veya
kontratsız çahşan oranı yüzde 7.
IS'ler arasında bu oran yüzde 4O'ı
aşıyor. Koşullan sömürenler yok
mu? Reforma gerek yok mu?
Elbette ki var. Ama sağ iktidar
suiistimalcileri bulacağına sistemi
yıkmayı planlıyor. Hedef:
1968'den yeni bir rövanş almak.
Ancak son yoklamalara göre
Fransızlann yüzde 67'si
eylemcilerden yana, yüzde 21 'i
kayıtsız ve ancak yüzde 8'i karşı.
Ve, 117 bin kişilik IS, hani o
parazit böcek ordusu var ya, onlar
2OO2'de GSMH'nın yüzde 3.5'ini
üretmiş. Işte "Fransa
tstisnasTnın sun. Işte
Hollywood'a kafa tutan, dünyaya
nice kültürel
faaliyetin
öncülüğünü
başarmış bir ülkenin
sırn. Ne o, IS'ler 12
ay gibi bir sürede
507 gün çalışhklannı
^ ^ ^ ^ ^ ^ kanıtladıklan
^^~"^^
mm
takdirde işsizlik
kasasından öteki çahşanlardan
daha fazla işsizlik ücreti
alıyorlarmış. Raffarin-Aillagon
ikilisi tutturmuş, hayır işsizliğe
hak kazanmak için 10 ayda 507
gün çalışmak zorundasınız. Aksi
takdirde tazminat yok...
Çarşamba günü etkileyici bir
sessizlik içinde A\ignon
sokaklannda yürüyen, çoğunun
ağzı kara bantlı 5-6 bin kişilik
kortejin önündeki pankartta şöyle
yazıyordu: "Ruhta Ohun".
Avignon Festivali'nin açılışlannın
yapıldığı Papalar Sarayı'nın
önüne gelindiğinde fisıltı halinde
başlayan ve gittikçe yükselerek
gökkubeyi inleten 15 dakika
sürecek ve ağustos böceklerini
susturan temmuz böceklerinin
yalnızca şu gür nağmeleri
duyuldu: "on creve~. en greve /
geberiyoruz_ grevdeyiz".
Perşembe günü direnişin simgesi
haline gelen 57. Avignon
Festivali'nin hem başlayamadan
bittiğini, hem de 23 yıllık festival
yönetim kurulu başkanlığının
sona erdiğini duyuran Bernard
Faivre d'Arcier katılımcılarla
paylaştığı "tarihi hüznü"
vurgularken topu iktidara ama
biraz da CGT ve direnişçilere
atıyordu. Onu içimiz ezilerek
dinlerken birkaç gün önce
IS'lerin dağıttığı bir bildiride
gözümüze çarpan bir cümleyi
hatırlamadan geçemiyorduk:
"Ülkenizin sizin için bir şeyler
yapmasını bekleme>in, siz ülkeniz
için bir şeyler yapın_."
UĞUR
HÜKÜM