05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 O HAZİRAN 2003 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturtŞ cumhuriyet.com.tr 15 G Metin Celâl ikinci romanında göçün insan yaşamında bıraktığı izleri anlatıyor itmek göze almaktır Homeo ve Juliere farklı bîr bakış • Kültür Senisi - Romeo ıle Juliet'in trajik aşk öyküsü; 'mutlu son'la bitseydi ne olurdu? Örneğin, ölmeselerdi de, evlenselerdi? Bir de kızlan olsaydı? Hatta üzerinden 20 yıl da geçseydi? fiyatro Kedi'nın yaz oyunu olarak hazırladığı 'Tarlakuşuydu, Juliet' 3 Temmuz'dan itibaren Profilo Kültür Merkezi'nde sahnelenmeye başlıyor. Ephraim Kishon'un yazdığı, Hale Kuntay'ın çevirdiği, Şükrü Türen'in yönettiği komedide Yeşim Alıç, Suat Sungur ve Atılgan Gümüş rol alıyor. (Oyun Temmuz ve Ağustos avları boyunca Profilo Kültür Merkezi nde / 0 212 216 93 14) Placido Domingo'ya ödül • Kültür Senisi - Ünlü opera ses sanatçısı Placido Domingo, geçen günlerde Oxford Üniversitesi Müzık Ödülü'yle onurlandınldı. 61 yaşındaki Domingo, ünıversitenin yeni dekanı Chris Patten'in elinden aldığı ödüle, başanlı kariyeri ve yaptığı bağış işlerinden dolayı değer görüldü. En son Japonya'da Dünya Kupası'nın fiıtbol finallerinde Luciano Pavarotti ve Jose Carreras ile beraber sahneye çıkan sanatçı, AIDS hastalan ve afetzedeler için de bağış konserlen düzenliyor. Şu anda Los Angeles ve Washington operalannın sanat yönetmeni olan Domingo, Berlin Filarmoni ve Chicago Senfonı Orkestrası'nı da yönetiyor. Küba Haftası' bugün başlıyor • Kültür Servisi - Istanbul Küba Dostluk Derneğı ıle Cervantes Enstitüsü'nün ortaklaşa düzenledikleri 'Küba Haftası' bugün başlıyor. 6 Temmuz'a kadar devam edecek olan etkinlikte fotoğraf ve afiş sergisinin yanı sıra dönüşümlü olarak gösterime girecek filmler ye Küba gecesi düzenlenecek. Aynca Ankara Üniversitesi DTCF öğretim üyelerinden Mehmet Necati Kutlu'nun dilimize çevirdiği ve derlediği 'Nâzım Hikmet'in Küba seyahati' konulu kitabın tanıtımı yapılacak. Hafta boyunca 18.30 ve 20.30 saatlerinde Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde yanndan itibaren 'Guantanamera', 'Çilek ve Çikolata', 'Bir Bürokratın Ölümü', 'Parktan Mektuplar' ve 'Alhambra Güzeli' filmlen gösterilecek. 3 Temmuz günü saat 19.30'da ise Yıldız Tekniz Üniversitesi'nde Küba partisi düzenlenecek. Partinin konuğu Cubanos müzik topluluğu olacak. (0 212 244 04 81) Skin'den ilk solo albüm • Kültür Servisi - Skunk Anansie'nin solisti Skin, ilk solo albümü 'Fleshwounds' ile müzik dünyasına geri dönüş yaptı. Sansasyonel ve politik bir kimliğe sahip olan Skin, 9O'lı ytllann ikinci yansında hem bir yıldız hemde kadınlar için bir ıkon olmayı başarabilmiş isimlerden biri. 'Fleshvvounds', yoğun ve hareketli bir albüm olmasının yanı sıra, şarkı sözleri açısmdan kişisel ve Skın'in zorlu geçen özel yaşamının bir sonucu. 'Faithfulness'ın elektronık müzik etkileşimleri ve 'Listen To Yourself in sert hatlı gitarlan, Skin'in müthiş sesiyle uyumlu bir şekilde çahşıyor. "Yapmak istediğim şey, kendi sesime geri dönebilmekti. Sadece şarkı söylemek istiyordum. Bir buçuk yıl sizi içine çeken garip sözleri olan şarkılar yazdım. Işte 'Fleshvvounds' böyle ortaya çıktı" diyor Skin. Kutluğ Ataman'ın yeni filmi • Kültür Servisi - Yönetmen Kutluğ Ataman, Perihan Mağden'in 'Dci Genç Kızın Romanı' adlı kitabını filme çekecek. Filmin genç kız ve erkek oyuncu kadrosu için deneme çekimleri 7-9 Temmuz tarihleri arasında yapılacak. Çekimlere 15-21 yaş arasındaki, Türkiye'nin çeşitli konservatuvarlanndan öğrencilerin, oyunculann yanı sıra ilgilenen gençler de katılabilecek. Oyuncular Kutluğ Ataman tarafmdan seçılecek. (0 212 258 93 99) Hal( dansbn toplUMdan bir arada • Kültür Servisi - Büyükçekmece Belediyesi ve Folklor Kurumu tarafından düzenlenen 4. Büyükçekmece Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali kapsamında, 18 ayn halk danslan topluluğundan 800 konuğun oluşturacağı kortej, bugün saat 11.30'da Beyoğlu îstiklal Caddesi'nde bir yürüyüş düzenleyecek. Korteje Bulgaristan, Makedonya, Kongo, Sırbistan-Karadağ, Filıpinler, Ispanya, Romanya, Macaristan, Özbekistan, Polonya, Yunanistan, Gürcistan, Slovakya, Azerbeycan, Bosna-Hersek, Arnavutluk ülkelerinden konuk topluluklar katılacak. Büyükçekmece sivil toplum kuruluşlan da korteje eşlik edecek. (0 212 531 99 90/531 68 24) NENA ÇALİDtS "Bir gün buralan bırakıp bir Ege kasa- basında yeni bir yaşam kuracağım." Ne çok söyleriz bu sözü, nasıl da insanın içi- ni ısıtır şu 'gitme' düşüncesi. Ashnda o gidişin ardında saklı olan kendinden, so- runlardan, işten, aileden ve tüm huzursuz- luklardan kaçıştır. Metin Celâl ikinci romanı 'Gitmek Za- manı'nda gidişi ve gidişin getirdiği sorun- lan sorguluyor. Roman dünyanın büyük bir değişim içinde olduğu 9O'lı yıllarda geçiyor. Ro- manın kahramanı Engin, sorumluluğunu üstlendiği dergi yüzünden aldığı ağır ha- pis cezalanndan kurtulmak için sahte pa- saportla Almanya'ya kaçıyor. Burada kar- şılaştığı eski örgüt arkadaşlan ona kucak açarken bir yandan da sığıntı olmanın zor- luklan ortaya çıkıyor. Uzayan resmı iş- lemler onu daha da büyük bir çıkmaza iterken arkadaşı Arif'in kansıyla yaşadı- ğı ilişki de olaylara tuz biber ekıyor. Yal- nızlık, ikilem, uzakta kalan sevgilı, bıra- kılan eş, sorunlu baba-oğul ilişkisi, çıkış bulamama Engin'in yaşamına adeta kara- basan gibi çöküyor. Cttme düşüncesl... Metin Celâl 'gidiş' kavramı üzerine ku- rulu romanını şöyle tanımhyor: "Her insanda 'buralardan gitsem' düşüncesi var. 90'larda pek çok insan sığınmacı olarak ABD'ye gitme furya- sına katılmıştı. Gitme düşüncesi insan- lar için bir mutluluk reçetesi görevi gö- rüyordu. Gitme konusu romanıma bu şekilde yansıdı. Önemli olan ve çoğu za- man göz ardı edilen, gittikten sonra ya- şananlar." Yeni bir yaşam acaba mutluluk getirir mı ya da var olan mutsuzluğu söküp atar mı, bilinmez. 90'h yıllan bir 'iç hesaplaşma tarihi' olarak niteleyen yazar, kahramanlarının da bundan nasibini almış insanlar olduğu- nu belirtiyor. Çoğunu "yaşamları boyun- azann 'Gitmek Zamanı' başlıklı ikinci romanı bir 'iç hesaplaşma tarihi' olarak nitelediği 90 'lı yıllarda geçiyor. Bu dönemde bir sığınma furyasmın yaşandığını belirten Celâl pek çok insanın gÖz ardı ettiği bir noktaya parmak basıyor, o da göçten sonra yaşananlar. ca bir umudun peşine takılmış insan- lar" olarak tanımhyor, 'gönüllü' ve 'zo- runlu' sürgünleri anlatıyor. Kımi isteye- rek, kimi zorunluluktan tutmuş gurbet yo- lunu. Gıdenlerin çoğu da aynı 'yabancı' kavramında buluşmuş. Yazar 'yabancı' kavramıyla sadece sığınmacıların değil, yurtdışma gitmiş bütün ınsanlann bu so- runla karşılaştığını behrtırken hepsinin üçüncü sınıf insan muamelesi gördüğünü de belirtmeden edemiyor. Her gidenin belli bir bocalama süresi yaşadığını söyleyen yazar, bu dönem için- de insanın iç sorgusu, vatan özlemi, ayn- lık acısı ve yalnızlık gibi kavramlarla da karşı karşıya geldiğini belirtiyor. Nerede yanlıg yaptık? Metin Celâl bu çalışmasında, romanın- dakine benzer koşullarda yaşamasa da, bir dönem kaldığı Almanya'yı anlatıyor. Al- manya'da kaldığı süre içinde pek çok sı- ğınmacı ve öğrenciyle tamştığını belirtir- ken gözleme dayalı bir roman yazdığının da altını çiziyor. Insanlığın alnına adeta bir kara leke gi- bi sürülen 70'li yıllann izlerinın hâlâ si- lınmediğine inanan yazar, Türk toplumu- nun özeleştiriyi sevmediğmi ve insanlann kendilerine o dönemde 'nerede yanlış yaptık?' sorusunu sormadıklannı söylü- yor ve bu sorgulama yapılsaydı 80 sonra- sı siyasi yapılanması daha değişık olabi- lirdi diye ekliyor. Coğunlukla, sorunun kaçmakla çözüle- ceğine inanıldığını belirten Celâl, cinsel- lik açısından da 70'li yıllardan 9O'lı yılla- ra büyük bir değışimin yaşandığını vurgu- iuyor. Romanında bu noktaya da parmak bastığını; Türkiye'de cinsellik konusuna genel bir bakış açısı olduğunu ve bunu da toplum yapısının belirledığını düşünüyor. Romanda, Almanya'dakı ırkçılığa, AIDS'e ve uyuşturucuya da değinen ya- zar, temelde göçmen konumunda olan Al- manyadaki Türkleri ve onlann yalnızlığı- nı da irdeliyor. NuriBüge Ceylan 'ınjilmi, bireye tabi küınmtş 'dışy manzaralar üstüne iç dünyanın, 'özel alan hn yansımalarının düşürüldüğü bir yalnızlık öyküsü 'Uzak' çağnşımlar: Kapandakifarenin incecik AYŞE EMEL MESCt "Özelleştirme", Türkiye'nin ekonomi gündemınden uzun süre- dir çıkmayan bir terim ve bu teri- min ifade ettiği süreci bildiğim ka- danyla en azından 1980'lerden be- ri -tüm "ekonomi dışı" bozukluk- lanyla birlikte- yaşıyoruz. Ama "özelleştirme" sadece ekonomiyi ve "özelleştirme" sü- recinin yozlaşması sadece siyase- ti mı kapsıyor, yoksa insana dair tüm alanlan mı? "Özelleşen" in- sanın varoluşu ne yönde değişı- yor? İç dünyasına ne tür manzara- lar yansıyor ve bu insan dışanda- ki dünyaya ruhundan hangı izdü- şümleri taşıyarak bakıyor? Bir adım daha atalım: Acaba kamusal alanın zaranna özel alanın geniş- letilmesi sadece bu çağla ve bu sis- temle ilgili bir sorunsal mı? İnsa- nın tarih içindeki macerasında bu yönde sürekli bir akış mı söz ko- nusu, yoksa kamusal ve özel ba- kışlar, kamusal veya özel çıkarla- nn önem sıralaması, döngüsel de- nebilecek bir değışkenlikle birbir- lerinin yerini mi alıyorlar tarih içinde? Nuri Bilge Ceylan'ın Can- nes'da Jüri Büyük Odülü'nü, hem de iki başrol oyuncusuyla birlikte 'En 1yi Erkek Oyuncu' ödülleri- ni kazanarak hiç tartışmasız çok büyük bir başanya imza atan fil- mi 'Uzak', karlar altındakı kasa- basından (sistemin 'çevre'sinden) sırtına vurduğu çantasıyla uzakla- şan bir gencin kameraya doğru yü- rüyüşüyle başlıyor. Onun adımla- n altında ezilen karlann gürültüsü bir kartpostal gibi donmuş manza- raya kanşıyor. Yönetmen sabırla, sadece doğal efektler kullanarak onun yola kadar çıkışını izliyor. Sonra kamera yine ağır ağır dönü- yor ve döne kıvnla ilerleyen yolu kadraja alıyor. Minibüs geliyor, kapı açılıyor, kapanıyor... Kahra- manı "çevre"den uzaklaştınp "yaşamm yoğunlaşmış merke- zi"ne yakınlaştıran, büyük kente yolculuk başlıyor. Temel soru şu: O merkezde yakın ne kadar yakın veya uzaktır? Bu hemen hemen gerçek zama- nında çekilmiş sahne, filmin tüm iç müziğinin de bir özeti gibi as- lında. Ama Nuri Bilge Ceylan'ın sinema dili, Fransız sinemasında- ki etkileri hiç tükenmeyen "Yeni Dalga" yönetmenlerinden çok uri Bilge Ceylan, mutlaka bir tanımlama yapmak gerekse 'şiirsel gerçekçüik' diyebileceğim özgün bir dille, günümüz insanmın yalnızlığım, paramparçalığını ve acısını anlatıyor. Kapandaki farenin incecik çığhklan, uzaklaşanlann (ve kişisel tarihinin) ardından bakan fotoğrafçının sessiz çığlıklarına kanşıyor. farklı. O, ağır ağır ve bazen gerçek zamanda ilerleyen görüntülerin ar- dında, "dış" gerçeklikten çok kendi müziğini ve kendi şiirini ko- valayan, filminin kilometre taşla- nnı oluşturan tablo kıvamındaki karelerin çağnşımlan arasında se- yirciyi, deyim yerindeyse, bir re- sim galerisinde dolaştıran bir ya- ratıcı. Bu ağır ağır ve bir simgeden diğerine genışleyerek önümüze serilen karelerde (örneğin bir zin- cirin karlı halkalanndan, bir ge- mide iş bulmak için Istanbul'a ge- len gencin önünde durduğu, sahi- le vurup yan yatmış büyük yük ge- misine doğru genişleyen o unutul- maz görüntü gibi) kimi zaman oyuncular da galeriyı gezen zıya- retçilere dönüşüyor: hem dışların- da var olan, hem de kendi ruh hal- lerinın yansıdığı o "kar manza- raları"na bir köşeden gıren yüz- leriyle karşılanndaki resmı oldu- ğu kadar, kendi iç dünyalannı da seyrediyorlar bizimle birlikte. O tablolann birinden diğerine doğru da, anlatılan öyküyle birlikte iler- liyoruz. filmin içine sıkıştınlmış ve yavaş yavaş açılan, açıldıkça bi- zi de beraberinde sürükleyen hü- zün, acı ve sorularla birlikte. Keslşen zaman eğrllerl 'Uzak', ilk bakışta mesafeyi, UZAM'ı çağnştıran bir sözcük. Ama Nuri Bilge Ceylan'ın şiirsel ve metaforik dilinde ZAMAN'la da çok güçlü bir bağ kuruyor. ts- tanbul'a gelen gencin yanına yer- leştiği fotoğraf sanatçısı yeğenin. zaman içinde açılmış bir tünele dönüştürülen hastane korıdorun- da annesiyle el ele yürüyüşü sade- ce o anı değil, tüm bir yaşamı, geç- mişi, günü ve geleceği aynı kare- ye sıkıştırıveriyor. Karakterlenn farklı zaman eğrileri, yönetmenin müzığiyle bütünleştirilmiş film zamanı içinde kesışen ve aynşan bir yollar haritası çıkanyor karşı- mıza. "Özelleşmiş" kurmaca bir dünyanın kapanmda sıkışıp kal- mış bireyler, aynı evin içinde bıle birbirlerine uzak, gidenin ardın- dan bakıyorlar saklandıklan köşe- lerden. Ve evin içinde kapan kurup yakaladıklan fareyi av bekleyen kedilere canlı canlı yem etmeye kıyamayıp, bir torbanın içine so- kup kendi elleriyle öldürüyorlar. Öldürüleni görmemek, cinayete ortak olmanın vicdan azabından kurtanyor mu bizi? Evin her oda- sını işgal etmiş televizyondan akıp duran görüntüler, görünürlüğün gerçeklikle eşanlamh hale gernıe- si, dolayısıyla görünmeyenin ger- çekhğıni yitirmesi gibi boyutlar ekliyor "cinayef'in arka planına. Karlar altında ve olanca yalnız- lığı içinde üşüyen büyük kentte, denizle, hatta daha genel bir ta- mn^la suyla da farklı hir ilişki ku- ruyor yönetmen. Manzaralar sa- dece kendi görüntü gerçeklikleriy- le değil, iç dünyalann çağnşım or- taklan olarak değer kazanıyor, je- nerikte adı yazılmayan birer oyun- cuya dönüşüyorlar sanki. O zaman minimal oyunculuklar, en ekono- mik biçimde kullanılmış diyalog- lar, hatta sözcük kınntılan yeterli oluyor, fılm perdede oynadığı sü- reyle sınırlı kalmayıp çağnşımla- nmızda devam ediyor çünkü. Art arda gelen aynlıklar ve insanın ta içine kadar sinen 'uzak' duygu- sunun hüznü, Haliç'in sulan gibi durgunlaşmış ruhlarda fırtınalar yaratmaya başlayınca, Boğaz'm suları kabanyor, dalgalar sahili dövmeye başlıyor finalde. Fotoğ- rafçının uzaklara dikili gözleri, kendi içindeki uzaklara dalıp gidi- yor sanki. Sltrsel gerçekçlllk Nuri Bilge Ceylan, mutlaka bir tanımlama yapmak gerekse "şiir- sel gerçekçilik" diyebileceğim özgün bir dille, günümüz insanı- nın yalnızlığım, paramparçalığını ve acısını anlatıyor. Kapandaki fa- renin incecik çığlıklan, uzaklaşan- lann (ve kişisel tarihinin) ardın- dan bakan fotoğrafçının sessiz çığ- lıklarına kanşıyor. 1981 'de Cannes'da Altın Palmi- ye'yi kazanan Yümaz Güney/Şe- rif Gören imzalı "Yol" da bir yol- culuk filmiydi. İnsan trajedisinin fonurıu oluşturan toplum manza- ralannın, "kamusal alan"ın çok ağırlık taşıdığı, hızlıritimh,sahne- lerin arasında yaratılan kontrast- larla ilerleyen ve bir düzlükte dört- nala giden atlının, damdaki güzel köylij kızının yüzlerinde hâlâ umudu, aşkı taşıyan bir filmdi. 2003 tarihlı 'Uzak' ise, bireye ta- bi kılınmış "dış" manzaralar üs- tüne ıç dünyanın, "özel alan"ın yansımalarının düşürüldüğü bir yalnızhk filmi. Aradaki süreç ve ortaya çıkan farklılık bu dünyanın, bu ülkenin ve hepimizin trajedisi ashnda. Yolda arabasıyla giderken eşsiz bir ış.ğ)v e güzel bir çekim olana- ğını yakalayan (hâlâ yakalayabi- j| n ) fotoğraf sanatçısının bir an " uru l> uzun uzun baktıktan sonra, "Aman boş ver, kim uğraşacak şimdi bununla" diyerek çekıp gitmtsı gibi, bizler de uzaklaşma- -dık ITH bir şeylerder^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle