28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2003 CUMA 14 KULTUR [email protected] Karin Karakaşlı 'Can Kınklan'nda hüzünlü ama umut dolu öyküler anlatıyor âramparça yaşamlarAYÇATEZER Yüreklerin ve hayatlann paramparça oldu- ğu, söylenmeyen, kıyıda köşede kalan içses- lerin su yüzüne çıktığı hüzünlü ama umut do- lu öyküler... Karin Karakaşb'nın son öykü ki- tabı 'Can Kınklan' Doğan Kitap'tan çıktı. - Neden Can Kınklan? KARfV KARAKAŞLI - Kitaba isim arar- ken u Bu öykülerin ortak noktası ne?" diye düşündüm. Baştan sona tekrar baktığımda bende canlanan imgenin adıydı Can Kınkla- n. Canlann parça parça olduğu, içseslerinin biraz işitilir olduğu hikâyeler. - Kitabınızda değişik nedenlerle hep acı çe- ken insanlan anlatmışsınız. KARAKAŞLI - Öykülerin genelini hüzün- lü bulanlar da oldu. Ama bunlan yazarken ve sonrasında büyük bir umut duydum. Şimdi- ye kadar duymazdan gelinen, dipte kalmış seslenni duyurabildikleri, kendi hikâyelerini söyleyebıldikleri noktada bir umut ortaya çık- tığını düşünüyorum. İki kadın heykeltıraşın öyküsû... - Camille Claudel ve Mari Gerekmezyan'uı ortaközelh'kieri çok fazla. OnJan bir başhk al- tında bir ara> a getirme düşüncesi nasJ doğ- du? KARAKAŞLI - Camille Claudel'in kitabı- nı okurken bir aynntı gözüme takılmıştı. Evin- den ko\ r ulduğu ve atölyede kalıp Rodin'den haber alamadıgı birkaç gün kitapta iki sahr ola- rak geçiyordu. O yazılmamış yedi günün öy- küsünü yazmak istedim. Ardından Mari Ge- rekmezyan'la ilgili haberler gazetede karşı- ma çıktı. tki kadın heykeltıraşın da hayatla- rında bir paralellik olduğu gözüme çarpınca ikisini beraber sunmayı neredeyse bir boyun borcu gibi gördüm. Bana göre ikisinin en bü- yük ortak yanı, hep başkalannın sesleri tara- fından seslendirilmiş olmalan. Kendilerini kendi dillerinden anlatsınlar istedim. - Hem Camille Oaudel'le hem de Mari Ge- rekmezyan'Ia diyaloglannız var öykülerde. KARAKAŞLI - Onlan nasıl kürgulayaca- ğımı çok düşündüm. O duygu yoğunluğun- dan sıynlıp biraz daha matematiksel baka- bilmek açısından ve tam da hissettiğim şekil- deydim. Camille'in yazılmamış yedi gününü oluştururken kendimi kitabın o satırlannın yanğının içine düşmüş gibi hissettim. Camil- le'le karşı karşıyaydım. Benim Camille'im bana kendini anlatıyordu. Mari Gerekmez- yan'ın da ölüm dönemine gidip tam öldüğü güne yolculuk edip kendi Mari'mi oradan dınlemek istedim. O şekilde kurgulandı. - Öykülerinizde Türkhe'deki Ermeni kim- Bğini de sorguluyorsunuz. yküleri yazarken ve sonrasında büyük bir umut duyduğunu belirten Ermeni yazar Karin Karakaşlı kitabında, söylenmeyen, kıyıda köşede kalan içsesleri suyüzüne çıkanyor. KARAKAŞLI - Özellikle Can Kınkla- n'nda Ermeni kimliğim biraz daha yoğun olarak çıktı. Bunlann bir kısmını aile hikâye- lerınden, bir kısmınıysa söylence ve mitolo- jilerden derledim. - Son iki öykünüzde Bosna'da yaşananlar- la daha önce Ermenilerin yaşadıklannı birbi- riyle ilişkilendiriyorsunuz... KARAKAŞLI- Dinlerinden, dillerinden ve geçtikleri zamandan bağımsız olarak çok or- tak bir sürgün ve yıkım acısı. Hikâyelerde ağırlıklı olarak kadınlan kullandım. Kadını ya- şam doğuran, çoğaltan varlık olarak gördü- ğüm için onun süründüğü, bebeğini yitirdiği, yok olduğu, kökünden koptuğu yerde yaşam- dan kaybedilenler olduğuna inanıyorum. Ilk önce Bosnalı kadın vardı. Bosnalı kadının ba- kışlanndan geri dönerek Ermeni kadının ken- di sürecini anlatabildim. Bu iki öyküye bir de her dinden ve dilden tannçalann böylesi bir dünyayı terk etmeleriyle ilgili öyküyü de ka- tarak acılann evrenselligini vurguladım. Kendini sürgünde hissetme... - Yabancı bölümünde kendini yabancı his- setme duygusunu irdelerken evrensel acılara da dikkat çekiyorsunuz. KARAKAŞLI - Ister kendi toprağında, ıs- ter yabancı toprakta olsun, kendini sürgünde hissetme, aidiyetsizlik, köksüzlük duygulan- nın ne kadar ortak olduğuna ilişkin bir olgu- dan yola çıkarak bu bölümü yazdım. Rus- ya'dan hayatıru kazanmak için gelenlerle, eği- tim almak için çok iyi şartlarda yurtdışına gi- denlerin, bu iki zıt örneğin aynılaşan duygu- lannı vermek istedim. - 1999'daki depremi üç öyküde çok değişik açıdan ele almışsımz... KARAKAŞLI - Burada arka planda deprem var, ama bir de bunun simgesel anlamı var: sarsılma, ayağının altından zeminin çekilme hali. Orada depremle beraber kendi hayatı sarsılan ve yeniden yapılanan bir kadının mağ- dur durumdaki insaniara yardım ederken ha- yatın anlamını keşfedişini, uyanışını anlat- maya çalıştım. Bir de çocuk dünyalannda o sarsıntıyı algılayan ve birbirlerine ulaşıp, bir- birlerini bütünleyen iki çocuğun birbirlerine oyuncaklan aracılığıyla aktardıklan sevgiyi ele aldım. - Gelecek tasanlannız? KARAKAŞLI - Zaman üzerine kurgu ağır- lıklı bir öykü kitabı var gelecekte. Genelde ko- nu kurguyu belirler ama bu sefer tam tersı ola- cak. Bir de 2000'li yıllarda geçen ve 7O'lere kadar giden daha değişik kuşaklardan Türk ve Ermeni karakterlerin bir araya geleceği bir roman kurgulamak istiyorum. Ama daha za- manı var. UGÜN GÖSTERİME GİRÎYOR Hitit Güneşi yeniden doğuyor Kültür Servia - TolgaÖmek' in yönettiği Hititler üzerine yapıl- mış ve dramatik dille sunulan ilk canlandırma-belgesel 'Hititler' bugün gösterime giriyor. Filmde zamanının en büyük askeri gücüne sahip, eski çağa damgasını vuran bir imparator- luğun öyküsü anlatıhyor. Ünlü Kadeş Savaşı'ndan antik çağın en büyük aşk hikâyesi Hitit Kra- h m. Hattuşili ile Kraliçe Pudu- hepa nın evliliğine, Yakındoğu ile Anadolu'yu silip süpüren ve- ba salgını ve saray entrikalann- dan Hititlerin cenaze ayinlerine, Eski Yunan panteonunun öncü- sü Hitit tannlar panteonu ve Hint-Avrupa dilinin ilk yazılı ömeklen olan Hitit yazılanndan, Hitit başkenti Hattuşa'nın gün- lük yasamından kesitlere kadar.. Hitit tarihinın tüm ayrıntılan gün ışığına çıkanlıyor. Burak Sergen, Haluk Bilginer, Sanem Çelik, AtiIIa Eroğlu, Cü- neyt TüreL, Yeşim Alıç, Fikret Kuşkan,HüseyinKöroğhı başta olmak üzere kalabalık bir oyun- cu kadrosunun yer aldığı filmin çekimleri Çorum. Yozgat, Kon- ya, Kayseri, Aksaray, Ihlara gi- bi Anadolu'nun 40 farklı köşe- sinin yanı sıra Suriye'de gerçek- leştirilmiş. Tamer Çıray'ın bestelediği müziği, dünyaca ünlü Prag Sen- foni Orksetrası tarafından ses- lendinlen 'Hititler'in Ingilizce seslendirmesini Oscarlı karak- ter oyuncusu Jerem>' Irons, Türk- çe seslendirmesiniyse başanlı tiyatro sanatçısı Cüneyt Türel gerçekleştirmiş. * % • A Doğanın değişkenyüzüKültür Servisi - Galeri Oda, 17 Mayıs tarihine dek Hayrettin Sönmez'in yirminci kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergide, sanatçının tuval ve farklı malzemeler üstüne çalıştığı yağlıboya yapıtlan yer alıyor. Manzara resimleri yapan sanatçı, farklı ışık etkilerini izlenimci bir yaklaşımla ustalıkla yansıtıyor. Doğa üzerine gözlemler yaparak içselleştirdiği anlan resmeden Sönmez'in her kurgusu, yaşadığı derin etkileşimin izlerini taşıyor. tstanbul'dan manzaralar çahşmakla yetinmiyor Sönmez, doğayla bütünleşebilmek için 'uzaklarda' da gerçekleştirebiliyor yapıtlannı. Renk, yaşadıklanyla varlîk buluyor tuvallerinde. Sanat eğitimini Ankara Gazi Eğitim Resim Bölümü'nde tamamlayan sanatçı, halen Kabataş Erkek Lisesi 'nde sanat eğitimciliği görevini sürdürmekte. (0 212 259 22 08) YAZIODASI SELÎM tLERl Yirminci Yiizyıl Düğiinlepi (2) 1930'lara doğru düğünler 'salon'lara taşınır. Bu salon düğünleri danslı suareyle balo ara- sı bir kargaşalıktır. Düğünü değil ama, öylesi bir baloyu Server Bedi'nin Cumbadan Rumbaya adlı romanında sayfalar boyu yakalayabilirsiniz, Hüseyin Rahmi'yi aratmayacak eleştirel birgül- mecenin eşliğinde. VarlıklıailelerTokatlıyan'da, Parkotel'de, Mo- da Deniz Kulübü'nde dilleri yoracak, kıskanç- lıklar yaratacak düğünleri tercih ederler. Bilmem kimin küçük kızı bilmem kimin ortan- ca oğluyla evlenmekte, düğünün tantanası ga- zete sütunlarında boy göstermektedir. Bizde sosyete haberleri, bir bakıma, düğünlerle baş- lar. Orta hallilerin mekânı elbette salonlar değil- dir. Onların mekânı, derienip toparfanmış, konu- komşudan iskemleler taşınmış, çekidüzen ve- rilmiş evlerdir. Fotoğrafı hayal etmek size düşüyor. Fotoğraf- taki gelinle güvey, annemle babam. Annemle ba- bam, dedemin evinde evleniyorlar. Düğün evi gü- nübirlik saltanat yaşıyor. Yarın her şey eski ha- line dönecek. 4O'lı yıllar. Acaba dans edildi mi? Şimdi düşünüyorum da, bu ev düğünlerinin öyle anlatılacak pek bir özelliği yok. Ne annem, ne babam, o düğün gününü an- latırlardı. Bir dolu fotoğraf çekilmiş. Fotoğrafla- ra baktıkça sadece hüzün sarıyor insanı. öze- niş, heves ediş... Genç hanımların modaya yarım yamalak uy- gun tuvaletleri, beylerin iğreti boyunbağları. Bü- yüklerde asık suratlı ağırbaşlılık, hatta cenaze tö- renini hatırlatır kederler... Birkaç aile büyüğü var ki, onlar adamakıllı surat asmışlar, besbelli, bir iki dakika önce küçük çapta bir pandomima kopmuş. Bütün bu düğün heveslerine, edebiyatımızda en amansız eleştiri Leyta Erbil'den gelir. "Bay Suret" öyküsünün şu satırlannı hep ürpertiyle okurum: "O düğün gecesi, ablasının ilk kez biryaban- cı adamın koynuna gireceğini ilan etmesi de- mek olan o toplantı, çocukluğunda sık sık uta- narak düşündüğü bir şeydi. Onlar ayıp bir şey yapacaklardı o akşam, bu yüzden herkesten kaçmalan, saklanmalan gerekirken, biryığınin- san toplamışlar, üstelik anne ve babalannın gözleri önünde gülüp eğleniyohardı, Gramofon durmadan vals çalıyor, ablası enişteye sanlıp dö- nüyor dönüyor dönüyordu." Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, yaşıtım Hul- ki Aktunç'un göreceği bütün düğünler ise Mo- da'daki düğün salonlarında yaşanmıştır. Gazi- nolar, oteller lüksün ve şatafatın simgesidir. Bu- na karşılık, salon düğünlerinde değil ama, ha- kiki düğün salonlarında kırık dökük duygular öne çıkar. Parıltı, ışıklar, Beyoğlu taşı, krepon zenginlik- ler burada sadece göstermeliktir. Biraz eşele- seniz, herşey, herkes gündelik ifadesine geri dö- ner, öyle her günkü gibi... Danslar -Görmüyor musunuz?!- hayli acemi, adımlar birbirine dolanıyor. Orkestra o kadar dermeçatmadır ki, derme- çatmalık artık kendine özgü, sanat değeri taşı- yan bir üslup olup çıkmıştır. Hele kuru pastalı li- monatalı düğünlerde yakıcı biryürek ezginliği du- yumsanır. Hulki Aktunç da, "Algılar Efendisi" öyküsün- de, mahalleli cazbandın amatör şiiri için şöyle yazacaktır: "Birden görüyorum: Dalgakıran işte, Kızku- lesi işte, orada ne işi var bilemiyorum da, Kri- zantem Düğün Salonu işte, ne güzel dunıyor, ben baktıkça yehne yeheşiyordur. Berber Sa- mi, el yordamı bildiği yedi parçadan birini dü- ğün salonunun piyanosunda çalıyor. Rifat Ter- zi de, 203 Grande Rue L'lndeiaroarce Pera 203, akordeonunu incelikle, biryelpaze gibi tuttu. Da- ha sonra, hazır ve sipariş üzerine kürklere yö- neldi. Mahallemiz mutsuz cazbandına bir da- ha katılmıyordu." Ben bu alıntıda daima bir minyatür güzelliği buluyorum. Takvimde lz Bırakan: "Ne çok severdik seni aklına getir" Arif Da- mar, Istanbul Bulutu, 1958. "gelin i fiimmİZl </ Video ve sinema kameralan • Film yönetiminfn temelleri • Senaryo yazim aşamalan </ Sinemada kurgu ilkeleri • Film yapim sürecf • Sinemada oyunculuk </ Sanat Yönetîmı" ^ Aydinlatma tekniği ve ışık bilgisi K f i l m «V 10 Mayıs - 26 Temmuz Muzaffer Htçdurmaz Kontenjan 15 kişi ile sınırhdır. SSTT ı i < Turkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı G. Erol Demek Sk. No:11/2 Hanff Han Beyoğlu/İstanbul T e l : ( 0 2 1 2 ) 2 4 4 5 2 5 1 / 2 5 1 6 7 7 0 Bu Han C^mhuriyet gazetesinin değerii katkıtan ile yayınfanmıştır. UÇAN SÜPÜRGE ULUSLARARASl KAD1N FİLMLER] S J l V A t / • S-15 MAYK2OO3» ANKARA FESTİVAL 3CLUM BAŞLIKLAP SİNEMAMIZ 6 kadın ^oneLnenımszın filmlen ı'k defa sınemalarda ızleyıa [ie t)u!uşuyor. HEB BİRf AYRI RENK - YAR1ŞMA 15 uikeden Kadın yonetmenlerm elıyle renklenmış 19 film Bu filmlerden 12 tanesı yanşmaya oolumde yer alacak TOPLU GÖSTERİM : MARLEEN GORRIS Unlû fem nıst yonetmen Marleen Gcrrıs 5 fi mı ile festıvalde Yonetmenın ulkemızde gosterıne gırmemış 2 filmını de ızieme şansınız var ÖZEL GÖSTERİM : FRANCESCA ARCHIBUCI Italyan yönetmen Archıbugı bu yıl fesüvalın konuKları arasında Yonetmenın 3 fılmı DU yılkı fesüval programında yer alıyor Archıb^gı. filmlennden sonra 'Zleyıcı ile bir araya gelecek ve filmlen jzenne konuşacak İKİ EFSANE: MARLENE DIETRICH - CAHİDE SONKU Bın dünyanın dığen Turkıye'nın efsane kadını. Bu ıkı kadın bir festvalde ılk kez bir araya gelıyor İKİ ÛLKE FİNLANDİYA & FRANSA Fın ve Fransız sınemasından kadın yönetmenlenn çekîıgı 6 film BELGESELLER Her an i'anıbaşımızda olan savaş bu defa kadın.arın gozünden festıvalde KJSA 0LMAZSA 0LMAZ Turkıye den ve dünyanın farklı koşelennden kısalar CÖSTERİM MERKEZLERİ Goethe Institute Ankara Ataturk Bul No: 131 Tel: 425 14 36 Ankapol Sineması Kızılırrnak Sok No: 14 Tel: 419 M J3 Kavaklıdere Sineması Tunah Hılrnı Cad No: 105 Tel: 468 71 93 75. Yıl Kültür Merkeıi Mıthat Paşa Cad No: 18 Tel: 430 41 94 Gazvtası nm lutkıtan İle Itsorianmtftır K Ü L T Ü R t Ç f Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle