Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 2003 ÇARŞAMBA
tVCELEME
Açmazlarla boğuşan sağlık sektöründe Türkiye'nin yapısına uygun bir denetim şart
oktor değil sistemsuçluProf. Dr. COŞKITS ÖZDEMtR
- 1 -
Yarım asır önce tıp fakültesin-
deki hocalanrruzın sağlıkla il-
' gili hazırladıklan raporlan anımsıyo-
rum. Paşa ınrvanlı, asker kökenli, son
derece ilkeli birhoca olan Prof. Tev-
fikSağlamıle Prof EkremŞerifEge-
K, sonralan ldtaplaşan raporlannda
Türkiye'nin her şeyden önce iyi ye-
tişmiş pratisyen hekime ihtiyacı oldu-
ğunu vurguluyorlardı.
Önerdikleri açıkça ilkbasamakhe-
IdmJiğı idi. .ima yazık kı Türkiye bu-
nu hıçbir zarnan gerçekleştiremedi.
1960'taki 27 Mayıs devrimini izle-
yerek Sağlık Bakanı Müsteşan olan
Dr. Nusret Fişek, her 7 bın kişi için
bir sağlık ocağı hedeflemekteydi. 224
numaralı sosyaüzasyon kanunu çıka-
nlmıştı.
Sağlıkta sosyalizasyon
Prof. Nusret Fişekin o günlerdeki
heyecanı, gözlenmin öniindedir. 1979
yılına kadar aşamalarla ilk basamak
hekimliğı hizmeti % erecek sağlık ocak-
lannın bütün yurtta yaygınlaşacağı-
na inanıyordu.
Halkevlen' ni ve Köy Enstitüleri 'ni
yıkan karşıde-*.Tİmci politikacılanmı-
za egemen olan zihniyet, sağlık ala-
nındaki sosyalizasyonu da yıkmıştır.
Yasa hâlâ geçerlidır, ama sağlıkta
koruyucu hizmeti de hedefleyen bu
güzelim proje öngönildüğü gibi yü-
rümemış ve yürütülmemıştir. Onun ye-
rine konmaya çalışılan aile hekimli-
ği aslında başka bır sistemdi ve sağ-
lık ocaklannın yerini tutması söz ko-
nusuolamazdı.
İyi yetişmiş pratisyen hekim değil,
ille de ve ısrarla çok sayıda uzman ye-
tiştirdik. Tıp fakültelerinin sayısını
hızla arttırdık. 80'li yıllarda karşılaş-
üğım üst düzey devlet adamlarunız,
Ttorgut Özal v e Adnan Kahveci top-
lumun ve ailelenn hep doktor istedi-
ğini, bu yüzden tıp fakültelerinin sa-
yısını arttırdıklannı söylüyorlardı.
Oysa halkın ıstediği doktor değil, ka-
liteli sağlık hizmeti idi ve hekim sa-
yısını arttırmak elbette bunu sağlamı-
yordu.
Açıkür ki yöneticilerunız bu ger-
çeği kavTayacak durumda değil idi-
ler. Yurdumuzda pratoyen hekim hiç-
bir zaman saygın bir yer edineme-
miş, itibar kazanmaraış ve talibi ol-
mamışhr.
Bir an önce uzman olmak
Halkımız genellikie hastalandığı
zaman uzman doktor.doçent ve pro-
fesör arayışı içindedir Üst gelir grup-
lan; çok defa özel hasanelere başvu-
rurlar. Ötekiler; uzumtuyruklardasa-
atlerce beklemek iLzere devlet ve si-
gorta hastaneleri polıdiniklerine.
Tıp fakültesi mezuılarının önce-
likli amacı uzman omaktır. Bir an
önce uzman olmak. Bıyıllarda tıp fa-
kültesi sayısı 52 'ye çırtı. Doktor enf-
lasyonu ve işsiz doktoısayısı iyice art-
tı. Yılda 5 bine yaklaşuı yeni mezun-
lann, ancak yüzde 10u TUS'u kaza-
narak, asistan ve arajarma görevlisi
olarak atanıyorlar.
Gende kaJanlann neyapüğı ve mes-
leklerini nasıl kullanağı incelemeye
değer. Nasıl ve hangi iüzeyde bir tıp
eğitimi verildiği, uzrrtnlık eğitiminin
nasıl yapıldığı, hangp crgütlenme mo-
deli için ne kadar d-okor ve uzmana
ihtiyaç olduğu bugüne adar doğru dü-
rüst araştınlmamıştır
Bır kalite kontrolü :e genel olarak
söz konusu değildir, Kalite hiçbir za-
man önemsediğimâz bir şey olma-
mıştır bu ülkede.
Yurdumuzda uzrnaı yetiştiren ba-
zı hastanelerböyle biiiğitim verecek
düzeyde midirler? Oıocalar ve öğ-
reticüer böyle bir bilgve yeteneği ta-
şıyorlar mı? Bunlar lıenen hemen hiç
sorgulanmamıştır. Rsyonel ve ulu-
sal bır sağlık sistemimz ve örgütlen-
memiz olmamıştır.
8oo kişıye 1 dottor
Ülkemizde dokto«- sıyısı bugün her
800 kişiye bir doktor iüşecek düze-
ye yükselrruştir. Ama prçek şu ki, ye-
terli bir sağlık hizmettden söz etme-
miz olanaklı değil<fc Ekonomide,
eğitimde, siyasette hıtta kültür ala-
nında bağımsızlıgına ^tiren ülkemiz-
de dış baskılarla bir tfclJeştirme akı-
mı başgöstermiştir, taesektörde özel-
leştirme. Yurttaşın o temel hakkı
olan eğitimde ve sağbrta da özelleş-
tirme egemen politikdır. Başka bir
deyışle sağlık hizm_.erde iyiden iyi-
ye ticarileştirilmektesdt Bir başbakan
"Sosyal devleti yıktali' diyebilmiştir
bu memlekette. Yıaknda değindi-
H
alkımız genellikie hastalandığı zaman uzman doktor, doçent ve
profesör arayışı içine girer. Üst gelir gruplan; çok defa özel hastanelere
başvurur. Ötekiler; uzun kuyruklarda saatlerce beklemek üzere devlet
ve sigorta hastaneleri polikliniklerine... Sosyal sigortalar niçin kendi
kurumlannda gerekli donatımlan gerçekleştiremiyor? Devlet
hastaneleri, üniversite hastaneleri neden genellikie bakımsız, tuvaletler, hasta odalan,
acil bakım üniteleri neden bu kadar donatımsız durumda? Personel niçin keyifsiz ve
ilgisiz? Kapılarda niçin düzgün bir Türkçe ile yol gösterecek danışmanlar yok?
ğim gibi; Dünya Bankası ve IMF'nin
baskısı ile yurdumuzda sağlıkta özel-
leştirme hızla gelişmiştir. îstanbul'da
özel teş\ik ve desteklerle 136 tane özel
hastane kurulmuştur.
Bunlar ihmale uğrayan devlet hasta-
nelerine kıyasla elbette eli yüzü düz-
gün, temiz, güler yüzlü hizmet veri-
len sağlık kurumlarıdır. Ama neye
mal olduklan, kime ve hangi grup-
lara hizmet verdikleri, sorgulanma-
mıştır.
Sigortalann, emekli sandığının on-
larla anlaşmalan neyin karşılığında
oluyor? Sosyal sigortalar niçin ken-
di kurumlannda gerekli donanmlan
gerçekleştiremiyorlar?
Devlet hastaneleri, üniversite has-
taneleri neden genellikle bu kadar
bakımsız, tuvaletler hasta odalan,
acil bakım üniteleri, neden bu kadar
donatımsız ve yakışıksız durumdadır?
Personel niçin keyifsiz, ilgisiz ve bez-
gindir. Kapılarda niçin düzgün bir
Türkçe ile yol gösterecek danışman-
lar yoktur.
Hasta ve müşterl...
IMF ve Dünya Bankası'na karşı-
lık Dünya Sağlık Teşkilatı (WH0)
gelişme halindeki ülkelerde özelleş-
tirmenin sağlık kurumlannın büyük
merkezlerde toplanmasına yol açtı-
ğını ve kaynaklann dağılunında cid-
dı bir adaletsizlik meydana geldiği-
ni bildiriyorhazırladığı raporda. Yö-
neticilerimiz neden bu ikinci rapora
itiraz etmezler acaba?
Yalnız tstanbul'da sayısız MR ve bil-
gisayarla tomografi laboratuvan ku-
ruhnuştur. Bunlar tıpkı özel hasta-
neler gibi daha kârh bir ticaret için
mümkün olduğu kadar çok müşteri
(hasta) çekmeye çalışıyorlar. Son
yıllarda bütün kurumlann insanlan ile
birlikte gittikçe artan bir şiddette sar-
sıntıya uğradığı ülkemizdeki ciddi
eksikliklerden biri de denetim meka-
nizmalannın işlemeyişidir. Oysa de-
netim vazgeçilemez bir gereksinme-
dir ve denenme ihtiyaç duymaksızın
işini, görevini düzgünce yapan in-
sanlar, tüm dünyada azınlıktadn-lar.
Bir doktorun itirafı
Burada
başka
türlü
durulmaz
34 yıl önce Harvard Tıp
Fakültesi'ndeki ilk günleründe
dünyanın bir numaralı nöroloğunun
bir seminerden sonra bir masa
başında sıraya girip imza attığına
tanık olmuştum. Dünyaca ünlü
nöroloğun lisansını muhafaza
edebilmesi için yılda 150 kredı
puanını doldurması gerekiyordu ve
o seminer bir puan getiriyordu.
Kulaklan çınlasın bizim fakülte
mezunlanndan Dr. Ender Arus;
Boston'daki, Spaulding Hospital'da
beni gezdirirken hocam 85 yaşında
bir hasta ölüyor, 6 ay hesap
veremiyoruz ,demişti. Bu yaşlı
insanın ölümünde acaba bir
ihmalkârlık var mıydı? Bu
araştınhyordu uzun uzun, dosya
imzalanıp arşive kaldınlmadan önce.
Yılda birçok kez tekrarlanan
mezuniyet sonrası kurslan dolup
taşıyordu Harvard'da. Nörolojide
yapılan bu kurslara katılanlara
soruyordum "niçin gelhorsunuz bu
pahabya mal olan kurslara" diye?
"Malpraktisten korkuvonız, bir tıbbi
hata yapnıamak için çok sayıda
kursa kaülmak zorunda kaİıyoruz"
diyorlardı.
Öncellkfcaliteolmalı
Dünyaca ünlü bir kardiyolog olarak •
yetişen Dr. Hasan Garanın her gün
07.30-19.30 çahştığuıı görerek
soruyordum.
u
Hasan nedir bu ağır
tempo?" Hasan bana yanıt olarak
"Bayıhyorum çalışma\
i
a
n
demiyor,
'Hocam burada başka türlü
durulmaz" diye cevap veriyordu. Bir
Harvard hocasının zamanmı, aklını,
emeğini tümü ile fakültesine v e
hastalanna vermesi bekleniyordu ve
bunun denetimi yapılıyordu. Eğer
bir kuşku varsa akademik üretimin
değerlendiribnesi -evaluation of his
acedemic productivity- amaçlı bir
rapor istenebiüyordu. Sonuç olumlu
değilse o öğretim üyesinin fakülte
ile ilgisi kesiliyordu. Yurdumuzda
üniversite hocalanndan böyle bir
talep ve bu tür bir denetim söz
konusu değildir (onlar ancak siyasal
nedenlerle gözaltına alınabilir veya
güvenlik soruşturmasına tabi
olabılirler). Zaten kahteye önem ve
öncelik vermek, bizde pek söz
konusu değildir. Durum böyle
olunca tıp fakültesi öğretim
üyelerinin birkaç milyara varan aylık
gelirlerle yetinmeyip muayenehane
açarak, özel hastanelerde çalışarak
yüksek ücretler ödeyebilecek
hastalann bulunduğu ortamlarda çok
daha büyük kazançlar elde etmeyi
tercih etmeleri doğal bir da\Tanış
haüni ahnaktadır.
Devlet hastanelerfnde calısanların amacı daha çok para kazanmak
Anadolu'da mesleld
doyumsuzluk yaşamyor
Türkiye'deki köşe dönme felsefesinin git-
tikçe güç kazanmasına paralel olarak tüm
mesleklerde olduğu gibi üne kavuşmuş hekim-
lerin de kazanç motivasyonlan artmıştır. Mu-
ayene ücretleri 150-200 milyonu buhnuş, ba-
sit operasyonlar bile birkaç milyara mal ol-
maya başlamıştır.
Genel olarak yasalara uygun bir şekilde
büyük kazançlar sağlayan ünlü hekimlerin
resmi görevle çahştıklan hastane ve klinik-
Ierin yetersızliklerini pek umursamadıklan-
nı, bunun sorumluluğunu paylaşmadıklannı
söylemek yanlış olmaz. Bu davTanışın maze-
retini ve gerekçesini buhnak hiç de zor de-
ğildir. Çalışma koşullan iyi ve elverişli değil-
dir, idare anlayışh davTanmamaktadu-, maaş-
lar düşüktür. Bütün bunlardan sorumlu olan-
lar da elbette kendileri değil, başkalandır. Bu
gerekçe öteki fakültelerden farklı ve avantaj-
lı olarak 3-4 milyar maaş ve döner sermaye
gelirleri olan tıp fakültesi hocalan için de ge-
çerlidir. Kankoca çalışarak 7-8 milyar aylık
gelir elde edenler için de fakültedeki çalışma
koşullannm yeterli bulunmaması ve muaye-
nehane hekimliğine başvurulması çok ola-
ğandır. Hocalann, büyük masraflan olabilir,
çocuklar yurtdışında okumaktadırlar, ödene-
cek büyük taksitler vardır.
Liberal bir ekonomide eğer ciddi bir gelir
dağılımı eşitsizliği varsa ve bu yüzden bu ün-
lü hekimlere ulaşabilenler, ancak yüksek ge-
lir gruplannda yer alan kimseler ise bundan
sorumlu olanlar da onlar değildir. Tıp fakül-
teleri yıllarca yurtdışuıdaki ünlü merkezler-
de kalarak yetişmiş öğretim üyelerinden ya-
rarlanarak eğitim ve öğretimi, hasta bakımı-
nı ve araştırmalan en üst düzeyde gerçekleş-
tirmeyi ve bu amaçla onlan muayenehane ve
özel hastanelerle paylaşma durumunda kal-
madan kendisine mal etmeyi bir türlü başa-
ramamıştır. Bu; ülkemiz için esefle karşıla-
nacak bir olgudur.
Anadolu 'daki devlet hastanelerinde çalışan
doktorlann da mesleki açıdan bir doyumsuz-
luk içinde olduklan, meslekte yetişme ve üer-
leme yerine, hastane olanaklannı ve yetkile-
rini kullanarak, olabildiğince çok para ka-
zanmak amacında olduklan iyi biliniyor.
Yarın: ilac ve ilaç firmaları
AVRUPA'DAN
GURAYOZ
Yeni Yüzyılın Korkuları
Offenbach'ta, otoyolun kıyısında bir otelin lobi-
sinde Nedim Gürsel'le dünyanın, Türkiye'nin ha-
lini konuşuyoruz. Şu sıralarda bir proje nedeniyle
Berlin'de göçebe hayatı yaşayan Nedim Gürsel,
yeni romanını yazıyor. Romanın büyük birdeğişim
geçirmekte olan Berlin'de, şu eskiden taş, şimdi
ise görünmez bir duvaria bölünmüş kentte geçe-
ceğini, eski komünistlerin hayatlarına da değine-
ceğini, hatta belki de romanın ana izleginin bu ko-
nu olacağını anlıyorum Nedim Gürsel'in anlattık-
lanndan. Nedim Gürsel'in hikâyelerinde, roman-
lannda kentler ve aşklar önemlidir. Aşklar kentler-
le, farklı ülkelerin kentleriyle iç içe geçer, olaylann
örgüsü kentlerin darsokaklannda, kahvelerinde şe-
killenir, anlatının içinde de size yaşadığımız çağ/n
dertlerini, umutlannı ince ince sezdirirler.
• • •
Berlin'den, Paris'ten konuşurken birara, geçen
yüzyılın pek çok tarihçi tarafından bir "Amerikan
yûzyılı" olarak adlandınldığı aklıma geliyor. Nedim,
bu tanımın doğruyu yansıtmadığı kanısında. Da-
ha çok "sosyalizm yüzyılı" demenin gerçeği yan-
sıtacağını söylüyor. 1917'ye doğru tırmanan ve
Sovyet Rusya'nın kurulması, çevresini, bu arada
Türk Kurtuluş Savaşı'nı da etkilemesiyle, Doğu'da
ulusal kurtuluş savaşlannı bir anlamda tetikleme-
siyle başlayan yüzyılda Çin, Vietnam, Kore, Küba
kendilerini sosyalizm deneylerine açarken daha pek
çok ülke de bu rüzgârdan etkilendi. İkinci Dünya
Savaşı'nın da Sovyetler Birliği olmaksızın kavran-
ması olanaklı değil. Hem Nazi AJmanyası'nın vefa-
şist Italya'nın yenilgisini, hem de savaş sonrası
Avrupa'da Sovyet etkisiyle kurulan sosyalist ülke-
leri başka türlü anlamak olanaklı olmaz. Kavga
pek büyük oldu kuşkusuz. Yüzyılın sonuna doğ-
ru sosyalist ülkeler en önemli kalelerini yrtirdiler. Ge-
ride kalanlann ise bu yeni yüzyıldan nasıl etkilene-
ceklerini henüz tam kestiremiyoruz.
"Belki 21 'inci yüzyıla 'Amerika yüzyılı' denile-
cek" diyor Nedim Gürsel. Şu son yıllardaki geliş-
melerin gölgesi üstümüze düşen kara bulutlanna
bakıp, bundan sonrası için iyimser, kötümser ipuç-
lan üzerinde konuşuyoruz sonra. Gelişmelerin Tür-
kiye'yi de olumsuz bir şekilde etkileyeceği ortada.
ABD'nin uygulamaya koyduğu planlara, "dur" di-
yen bir güç ortaya çıkmazsa, ülkeler güce boyun
eğer, geleceği düşünmezler, dünya bu yeni geliş-
me karşısında kendini topariayıp bir çıkış yolu bu-
lamazsa, bizim bölgemizden başlayan yangının
daha nerelere sıçrayabileceğini tahmin etmek zor
değil.
• • •
1961 yılında, ünlü U2 uçağı kışkırtmasıyla baş-
layan atom başlıklı füzeler krizi sırasında, Paris'te
L'Hummanite gazetesine bir demeç veren Nâzım
Hikmet, Türkiye için banşı korumaktan başka ça-
re olmadığını söytüyordu: "Türkiye için tek yol,
savaş ihtimalinin ortadan kaldınlmasına ve
dünyanın bu bölgesinde, Suriye'den Irak'a,
Hindistan'a, ta Pakistan'a kadar uzanan koca
bir banş bölgesinin kurulmasına yardımcı ol-
maktır."
Akşam karanlığı yavaş yavaş kentin üzerine ini-
yor. Otoyoldan hızla geçen arabalann gürültüsü-
ne otele girip çıkanlann sesleri kanşıyor. Bu küçük
otelin lobisinin bir köşesindeki barda yüksek ta-
burelerin üzerine oturmuş işadamlannın çantalan
ayaklannın dibinde duruyor. Kadınlı erkekli birgrup,
gençliğin çıngıraklı kahkahalanyla asansöre doğ-
ru yürüyüp kayboluyor. Aşklar, kentler, ülkeler, sa-
vaş ve şiir üzerinde dönen konuşmayı artık bitir-
mek gerekiyor. Nedim Gürsel Almanya'daki ya-
yıncısıyla buluşacak, benimse eve dönüp bu ya-
zıyı yazmam gerek.
• • •
Yazılann ve şiirlerin ne olması gerektiği konusun-
daki kadim tartışmaya, ölümünden kısa bir süre
önce Regis Debray ve Jean-Marie Vıllegier'le"
yaptığı ve ClarteYıin 48. sayısında yayımlanan
söyleşide pek güzel bir ifadeyle katılan Nâzım Hik-
met'in sözleri geliyor aklıma: "îstanbul'da şehir
işgal aftındayken, politikanın, daha doğrusu
politikanın gerçek yüzünün demek istiyorum,
sanat yaşamından ayn tutulamayacağını an-
ladım. Bir aşk şiiri bile özünde polrtik bir an-
lam taşır. Ben, politik amacı olmayan hiçbir
şair tanımıyorum."
Galiba günümüzde de, yüzyılımıza kara bir göl-
genin düşmesini onlar önleyebilirier ya da gölge-
nin hızla kayıp gitmesini politikacılardan çok, ya-
zarlar, şairler, sanatçılar, kültür insanları sağlaya-
bilirler. Onlann inatçı çabalan yüzyılın bitiminden
önce sonuç alabilir, panltılı ortaçağ belki hızla so-
na erdirilebilir.
Bunun pek iyimser, belki de çaresizlikten doğan
bir umut olduğunu düşünebilirsiniz.
Ama umut olmadan da yazı olmaz ki.
E-posta: guray.oz" cumhuriyet.com.tr
2 doktor ve 2 eczacı tutuklandı
Konya'da reçete
yolsuzluğuKONYA(Cumhun>«)
-Jandarmanın Konya 'da
düzenledıği operasyon-
da, reçete yolsuzluğuyla
750 müyarhaksız kazanç
sağladıklan gerekçesiy-
le gözaltına ahnan, ara-
lannda 2 doktor ile 2 ec-
zacının da bulunduğu 7
kişi tutuklandı.
Jandarmanın, Yarma
ve Ismil beldelerindeki
araştırmalan sonucun-
da, sağlık ocagında gö-
revli doktorlann eczane
sahipleri ile işbirliği ya-
parak vatandaşlardan
topladıklan sağlık kar-
nelerine, eczanelerde ka-
lan ilaçlardan kestikleri
kupürleri yazarak sahte
reçete düzenledikleri,
kupürleri kesilmiş ilaç-
lan vatandaşlara peşin
para ile satarak haksız
kazanç elde ettüderi be-
lırlendı.
Yetkililer, yolsuzluğun
1.5 yıldır yapıldığını ve
mali boyutunun 750 mil-
yar lira civannda oldu-
ğunu tahmin ettiklerini
belirttiler.Gözaltına ah-
nan sanıklardan 4'ü tu-
tuksuzyargılanmak üze-
re serbest bırakılırken
Yarma SağlıkOcağı dok-
toru Orhan Seyrekesen,
îsmıl Sağlık Öcağı'nda
görevli doktor AdnanSa-
yar ve MehmetCoşkun,
Ekin Eczanesi sahibi Ah-
metKm-uncu, Demir Ec-
zanesi sahibi MuratDe-
mireğen ile bu eczane-
lerde çalışan MustafaKo-
yuncuve MehmetBoru,
tutuklandı.