02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 28 MAYIS 2003 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Oynn ve Emek İNGİLTERE!I DE "Sanayi Devrimi" denen büyük " olayonsekizin ciyüzyılınikincıyansındabuhargü- cüne dayalı mskinelerin icadıyla başlar ve on do- kuzuncu yüzyıl boyunca sürer. Bu devrimin ürünü olan işçi sınrfının o uzun sürede siyasal partisiz kalması sosyal gelişme tarihinin ilginç olaylanndan biridir. Ingiliz işçileri o dönemde kendilerini hep sendikal mücadeleye verdiler ve işın siyasal yanı- nı neredeyse tümüyle überal Parti'ye bıraktılar. Sol demeklerie sendikalann el ele verip Avam Kama- rası'nda işçiden siyasal oluşuma önayak olmak üzere bir "komrte" kurmalan ta 1900 yılını bulur. "Iş- çiPartisi "nin adıyia sanıyla boy göstermesi ise, an- cak 1906 seçirnleriyledir. Aradaki gelişmeler hay- li zikzaklı olduğu için, tarihçiler genellikle Parti'nin kuruluş yılı olarak ikisinin ortasını, 1903'ü alırlar. 1903, yani bLzim Beşiktaş'ın, "Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulürbü" adıyia kurulduğu yıl. Onun da böyle başlayıp "Beşiktaş Terbiye-iBe- deniye Mektebi" gibi ad değişiklikleriyle geçen aşamalı bir tarihi var. Ama, demokratikleşme sü- reci en az yedi yüzyılı bulan Ingiltere'den farklı ola- rak, "sivil toplum" sözünün bile edilmediği Ikinci Abdülhamid döneminde böyle bir kuruluşun to- murcuklanmasvı ilginçtir. Osmanlı'daokçuluk, cirit, güreş gibi "spor"\ar elbet vardı; ama BJK'den ön- ce çağdaş anlamda "sporkulübü" var mıydı, pek bilinmez. Sporkulüpçülüğü, her dernekçilik gibi, emek is- ter. Ne var ki, söz konusu spor, futbol türün- den bir "sportif oyun " olunca, emeğin cinsi de de- ğişir. Hele, o oyun bütün yıla yayılan bir "lig"e bağ- lanmışsa. O zaman, yine bütün yıla, hatta yıllara dayalı bir planınızın, ligin bütün takımlannı göz önünde tu- tan birdurum değerlendirmenizin, "camia"sıyla, yö- netimiyle, sağlam finansmanıyla, halkı ve medya- yı içine alan ilişkileriyle, kapsamlı bir örgütlenişini- zin olması gerekir. Birkaç zenginden para bulup üç- beş pahalı oyuncu getirtmekle iş bitmez. Oyun, emeğe dönüşmüştür. Hem de, toplu ve planlı "kolektif" emek. Tıpkı, yıllar boyu oynanan "dünya ligi"nde dev- let politikalannın toptan örgütlenmeye, ulusal seferberliğe dayandırılmak zorunda oluşu gibi. Artık, IMF'nin ve Dünya Bankası'nın reçeteleri- ne güvenmek, dıştan iki-üç uzman getirmek, ulu- sal tasarruf politikalan yerine gelecek kuşaklann sır- tına yüklenen borçlarla hesapsız işlere girişmek lüksü yok hiçbir toplumun. Daha doğrusu, böyle bir lüks olmamalı. Çünkü, sonuç dünyanın ikinci, üçüncü ligine düşmek ya da yakın tarihin terslikleriyle düşülen o yerlerde hep debelenip durmaktır. Böylesi, özellikle geçmişleriyle övünen toplum- lara hiç yakışmaz. Yüz yıllık Beşiktaş'ın, kendi ortak emeğiyle ve bü- yük puan farkıyla, tam da yüzüncü yılında söke sö- ke şampiyon oluşu bu bakımdan önemlidir. Savaş Suçlulan... ABD'nin Vietnam katliamı, Laos, Kamboçya ve birçok Latin Amerika ülkesine yaptığı vahşi saldınlar henüz belleklerimizde tazeliğini koruyor. Kapitalizmin tarihi, onlann sabıkalan ile doludur. Bu kirli ve canavarca saldınlann nerelerde ve ne kadar süreceği bugün bilinmemektedir. Halit ÇELENK Hukukçu G eçen haftalarda komşumuz Irak topraklannda tan- hınenacımasız,en kanlı vehaksızsal- dınlanndan birisine tanık olduk. Amenkan ve Ingiliz emperyaliz- mınin paralı askerleri Irak halkı- nın üzerine gece gündüz üç haf- ta süreyle sılah teknolojisinin yok etme gıicü en yüksek bomba ve füzeleriyle ölüm yağdırdılar. Si- \il halkı, çocuklan, bebekleri, ka- dınlan, erkekleri, silahsız, savun- masız insanlan öldürdüler. Evle- re, hastanelere, okullara, pazaryer- lerine bomba yağdırdılar, Mezo- potamya uygarlığını yaşatan, uy- garlık tarihinin birçok sanat ürün- lerini koruyan Bağdat Müzesi'nin kınlıp dökülmesine ve yağma- lanmasına seyirci kaldılar. Ame- rika'ya karşı gösten yapan, "Ül- kemizde Amerikah istemiyoruz, Irak'ı terk edin'' diye bağıran si- lahsız sivil halka ateş ederek on- lan öldürdüler. Bu cinayetlerin, savaş ve insan- lık suçlannın, tutsaklara yaptık- lan işkencelerin tanıklannı ve ka- nıtlannı ortadan kaldırmak, bun- lan kamuoyundan gizlemek için, gazetecilerin ve kameramanlann kaidığı bilinen Filistin Oteli'ne tanklannı sürdüler ve bomba ve fuzelerle El Cezire, Abu Dabi TV muhabirlerini ve Reuters ajansı- nın habercisini öldürdüler. Bu barbarca saldından sonra. Bush ve Blair. birer kahraman edasıyla, göğüslerini gererek TV ekranlarının karşısma geçip poz verdiler. Savaş yandaşlan ve kış- kırtıcılan da onlan alkışladılar. Emperyalistlergeçmişte de atom bombalanyla Hinoşima'da ve Na- gazaki'de savaş suçlan işlemişler ve binlerce insanın ölümüne ne- den olmuşlardı. ABD'nin Viet- nam katliamı, Laos, Kamboçya ve birçok Latın Amerika ülkesine yaptığı vahşı saldınlar henüz bel- leklerimizde tazeliğini koruyor. Kapitalizmin tarihi, onlann sabı- kalan ile doludur. Bu kirli ve ca- navarca saldınlann nerelerde ve ne kadar süreceği bugün bilinme- mektedir. Ama ABD yöneticile- ri, Irak'ta olduğu gibi, nükleer sı- lah bulundurma ya da terörü des- tekleme gibi uydurma bahaneler ıleri sürerek Suriye, tran, Kuzey Kore ve Libya gibi ülkelerin ad- lannı söylemekten çekinmıyor- lar. ABD'nin Irak saldınsı sürer- ken ABD Başkanı Bush. hayasız- ca. Irak halkına özgürlük ve de- mokrasi götürdüklerini söylüyor- du. Böv lece bombalaria özgüriük götürmenin, öldürerek özgürleş- tirnıenin bir Amerikan yöntemioİ- duğunu itiraf edrvordu. Amerikan ve Ingiliz yönetim- lerinin öncülügunü yaptığı ulus- Iararası emperyalizm, son yıllar- da dünyaya küreselleşme, yeni dünya düzeni adlan altında sö- züm ona bir uygarlık önerisi sun- muştu. Bu önerilerin savunucula- n, bu yenı düzeni övmekle biti- remiyorlardı. Son Afganistan ve Irak saldınlan, cinayetleri ve bar- barlığı bu önenlerin gerçek yüzü- nü ortaya serdi. Bu projelerin bir barbarlık. bir sömürgecilik planı olduğunu ortaya koydu. Bu kav- ramlar arük hiç kimseyi aldata- mayacakür. Bu açıkça. Hak'ın ye- rine Güç'ü, demokrasinin yerine barbarlığı koyan ve dünyaya ege- men olmak isteyen bir canavariık sistemidir. Öte yandan, ABD emperyaliz- minin, yukanda değirüldiği gibi, kısa vadede, Ortadoğu ve Asya için bir hegemonya planı hazırla- dığı ve bu planı yandaşlanyia uy- gulamaya koymaya hazırlandığı anlaşılmaktadır. Son günlerde Türkiye'ye yapılan ziyaretler ve konuşmalar bunu göstermekte- dir. Amerika Sa\iınma Bakan Yar- duncısı Paul \Volfowitz ve Dışiş- leri Bakan Yardımcısı Mark Grossman ülkemize gelmişler ve adeta efendinin uşağı ile konuş- masını andıran bir üslup ile konuş- malar... yapmışlardır. Bu efendi- ler, Irak saldınsı sırasında, Tür- kiye'nin, ikinci tezkereyi TBMM'den geçirmeyerek ve böy- lece Amerika ve Ingiltere'nin Irak'ı işgalleri sırasında onlara yardım etmeyerek hata ettiğini, bundan ötürü Türkiye'nin Ame- rika "dan özür dilemesi gerektiği- ni ve yine Suriye ve Iran için plan- ladıklan saldınlarda kendilerine yardım edilerek bu hatanın dü- zeltılebileceğini söylemişlerdır. Böylece bu zıyaret \ e konuşma- lann amacının. Suriye ve tran'ın işgalınde. Türkiye'nin, Amerikan güçlerinin yanında yer almasını sağlamak olduğu ortaya çıkmış- tır. Burada önemli olan, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderh'ğinde emperyaBzme karşı verilen bir kurtuluş savaşı sonucunda kuru- lan Türkrye Cumhuriyeti'nin bu- günkü yöneticilerinin. emperya- lizm yandaşhklannı ne kadar ile- ri götürecekleridir. Bugüne dek iki paylaşım sava- şı yaşadık. Üçüncüsü, ağırlıklı olarak ABD'nin tek başına perrol ve dünya egemenliği için girişti- ği tek yanlı bir saldın biçiminde sürüyor. ikinci paylaşım savaşı sırasında, Einstein'a. üçüncü dün- ya savaşının nasıl olacağını sor- muşlar. Düşünür şu yanıtı ver- miş: "Üçüncüsünün nasıl olaca- ğını bilemem ama dördüncüsü ok ve yaylarla olacak." Sanki bugün- leri yaşamış gibi. Özetle, .ABD ve İngüiz yöneti- cilerl Afganistan ve Irak'ta, sivil halkı, gazete habercilerini ve ka- meramanlan öldürerek. tutsak- lara işkence yaparak savaş ve in- sanhksuçuişlenıişlerdir. Llusla- rarası emperyalızmin bu "efen- di"leri, içinde bulunduklan ko- şullarda kendilerine fazla gü\ene- rek bir büvüklük, güçlülük psi- kozu içinde, tarihin tutanaklannı unutmuş görünnıektedirler. Nüm- berg, RusseU ve benzeri uluslara- rası mahkemelerin kararlannı umursanıaz durunıa gelmişlerdir. Ama tarih untıtmuyor. Değişim ve gelişim doğanın \ e siyasal toplum yaşamının kurallandır. Halİcımı- zın bu gerçekleri anlatan güzel deyişleri \ ardır: "Bu dünya Sul- tan Sülevman'a bile kalnıamış", "Gün ola. harman ola" gıbı. \e mutlu benzer zor koşullar- da onurunu, kişiliğinL bağımsız- hğuu ve toplumsal namusunu ko- ruvabilen halklara ve insanlara. 27 Mayıs Hep Yaşayacak! Vedü BİLGET Em. Amiml GELENEKSEL "AŞURE GÜNÜ" İSTANBUL (ERKEK) LİSESİ 1 1 9 . Kl RLLIŞ ^ ILDÖNİMÎSL KlTLnOR. TARtH . 01 HAZİRA>. 2003 PA2AR SAAT 10.0OYER OKUL BAHÇESt İSTANBUL ERKEK LİSELİLER DERNEĞİ N e doğada, ne de toplumsal yaşam- daneden'ıbulun- mayan hiçbir olay yoktur. Ne kı neden,öyle saltık bir etken değildir. Dahası ne- den'den söz edince, nesnel ve öznel olanın aynmına varmak da gerekir. Nesnel nedenler, insa- nın bilinç ve isteminden bağımsız olarak etken olur- lar. Öznel nedenler ise nes- nel olanlann insan bilin- cindeki yansımasına daya- nan eylemlerdir. Ancak ne- den'ın "\Bsik'' (nedence) ile kanştınlmamasına dilc- kat edilmelidir. " Vesfle" de aynen neden gibi, bir olayın gerçekleş- mesinde etken olabılır. Ama bu, neden gibi temel bir etken değıl, görünüşte (zahiri) ve zorlamahdır. " Vesfle"den gelen bir olay- da, başka olaylarca yapılan dış etkilenn rolü kadar, o olayı geliştiricı iç çelışki- ler de önemli bir etmendir. 27 Mayıs olayında "ne- den" etkendır; 12Mart'ta- ki gibi "Sosyal Geüşmenin EkonomikÖlanıAsüğı" ve 12 Eylül'deki gibi "Anar- şi" vesilesi değil... Başka bir deyişle, 27Ma- yıs zahiri ve zorlamab ya da eytemi bdirlevenlerin iç çelişkileriyle gelişmiş bir olaydeğildir. Tanma daya- b toplumun sanayileşmeye doğru atılımı sürecinde. toplumsal yapıda doğan farkUaşmanın ejiemi befir- levenlerin büindnde\-anst- masmın önemli bir aşama- sıdır. Gerçi, bu önemli neden, 27 Mayıs günlerinde ve er- tesinde gözden kaçınlmış- tır ama, bu da çok doğal- dır: Çünkü önce olaylar ya- şanır, sonra yasanılan olay- lann bilincine vanlır. Üstelik, bu önemli ne- den'i gözden uzak tuttura- rak bilincin eylem üzerin- dekı etkisıni ve dolayısıy- la o süreçteki Silahlı Kuv- vetler bilincini küçümse- mek yoluyla 27 Mayıs'ı yalnızca DP iktidanna tep- kı "> ı esilesi''ne ındırgemek, sermaye güçlerinin ve çe- lışkılen zorlama yoluyla aşma yanlılannın ışıne gel- miştır. Her iki kesim de toplumu bu yolda koşulla- manın tüm etldnliğinde bir- leşmışlerdir. Dahası, Silahlı Kuvvet- leri CHP ve înönü'nün ye- dek gücü olarak sunmak çabasına da girişmişlerdir. Oysa, DP tekpartı dönemi- nin -dolayısıyla CHP ve tnönü'nün- ideolojik mi- rasını asla reddetmemiştir. Ve bu bakımdan 27 Ma- yıs, tek parti dönemi ide- olojisine de karşı bir ey- lemdir. Ve böyle olduğu içindir ki, o ideolojinin körkaran- kurtlar vadisi Bahar Konseri için Pİne Bay'de buluşalım Antalya Devlet Senfoni Orkestrası Bahar Konseri Marina 2 kişilik odada /lf\1 kîşi/YP 4Ü.000.000 Beach 50 3! Mayıs2003 • Saat 21.00 Efes Antik Tiyatro Şef Gürer Aykal "Devlet Sanatçısı" Solist Francesco Groilo Tenor 2 kişilik odada 1 ki$i / YP '.000.000 Holiday Resort (Club) 2 kişilik odada ^ • - 1 kişi/YP 33.000.000 Kişibaşı yarım pansıyon ! gecelik konaklama fiyatına Gürer Aykal Konseri ve Efes transferi dahildir. x o t ı 9 « r » ( ı REZERVASYON: Çamlımanı Mevkıı. Kuşadası Tel (256) 6 1 8 19 19 • Faks (256) 6 1 8 0 8 19 www.pinebay.com KARS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1999 64 Karar No: 2002 224 Davacı Iskender Morkoç vekilı tarafından davalılar aleyhine açmış olduğu tapu ip- tal ve tescil davastnın yapıian yargılaması sonunda, Davanın reddıne karar venldığı, verilen karar Iskender Morkoç vekilı tarafından temyiz edilmış, temyız dılekçesı davalılar Mıkaıl Çıçek. Oruç Ataman, Yılmaz Çö- pür, Sakıne Kaya, Mıkail Yılmaz, Şaban Yılmaz. Gönül Yılmaz, Şükran Gürel'e teb- lığ edılemedığınden temyiz dilekçesinin ılanen teblığı, teblığ tarihınden ıtibaren 15 gün ıçensınde cevap \ermelen. vermedıklennde dosyanın Yargıtay'a göndenlecegı ilanen teblıâ olunur. 7.4.2003 Basın: 18062 lığından çıkış noktasının, toplumsal koşullann yeni- den örgütlenmesınde ol- duğuna inanmıştır. Devlet yönetiminin öğeleri ile top- lumsal denetimın öğeleri arasındabir ıç içe geçiş du- rumu olmadıkça demok- rasiden ve demokratik ış- lerlikten söz edilemeyece- ğini savunmuştur. Srv^sal Devlet'in karşısma, Top- lumsal Devlet'in üstünlü- ğünükoymuştur. ,\ncak bu belırlemelerde bulunurken ne 12 Eylül gibi kendisini kitlenin doğa] vekilı sayma saplantısında olmuş ne de ona ültimatomlar halinde politikalar dayatmıştır. Ülke için ortalama bir demokrasi önerenlere kar- şı, demokrasiyi örgütlü ve özerk bir halk katılımının siyasal ve yönetsel eylemi üzerinde yaşatmayı öne çı- karmıştır. Ve sıvıl güçlen- nın tartıştığı, ama henüz yol alamadığı demokrasi alanında, 27 Ma>ıs, özgür- lük bayraklannı dalgalan- dırmışür. Öte > r andan, eylemin nes- nel ekonomık nedeni de, toplumdaki mülkıyet iliş- kiİerinin 27 Mayıs'tan son- ra belli bir değışıme uğra- masıyla, tekelcıhğın bu dö- nemı izleyen süreçte oluş- masıylakendıni tamtlamış- tır. Bu gelişim eyleme göl- ge düşürmemış, tam tersi- ne ve tarihsel e>tişim ya- salan önünde. 27 Mayıs'ın önemli bir e\Tİm süreci ol- duğunu kanıtlamıştır. Zaten bunun aynmına varan sermaye güçleri, ka- ba bir taktık gereğı, Silah- lı Kuvvetler içinde tek tek bireylerin diktatörlük güdü- lerini okşamaya koyulmuş- tur. Bunun sonucunda ise gencı ve kafatasçı dıkta- cılığı ülke için tek çıkaryol olarak benimseyen Türkeş ve izleyicılerinirı sayesin- de, Silahlı Kuvvetler, ken- disinden kat kat diktacı ve gerici sermaye güçleri kar- şısında 27 Mayıs darbeci- si olarak suçlanmanın acık- lı durumuna düşmüştür. Bu noktadan sonra, 27 Mayıs'ın getirdiği evrim ile toplumsa) devrim ara- sındaîd eytışimsel bağ ko- panlmıştır. Ve artık serma- ye güçlen de, Türkıye'de şu ya da bu parti arasında bir yeğ belirlemek yenne, gü- dümlü demokrasi ile as- kersel demokrasi arasında dönemsel yeğler belirle- meye başlamışlardır. PENCERE Masal Masal Matitas... Eski zaman fıkralan hiç eskimez; cildi yıpranmış, kâğıdı solmuş bir kitapta uyuyan hikmet, gün ışı- ğınaçıkarıldı mı, güniimüzün sorunlanna uyarlanı- verir, canlanıp soluk almaya başlar... Işte iki eskifıkra... • Birinci fıkra: Ebu Süfyan'ın oğlu Muaviye, Hazreti Muham- met'e uzun süre direnmiş, Peygamberin son yıl- lannda Müslümanlığı benimsemiş, ama, kurnazlı- ğı sayesinde halife olmasını bilmiş... Muaviye 630'da Müslüman olmuş, Hazreti Ömer'in emriyle on yıl sonra Suriye Valiliği'ne atan- mış, Hazreti Ali'nin halifeliğine karşı durup elinden geleni ardına koymamış bir cinfikir menhus... O yıllarda Ali, Kûfe'deymiş... Islamın doğuş döneminde Arap dünyasında alış- veriş önemli, mal taşıyıcı araç niteliğindeki deve- ler değertiydi. Ali'nin Kûfe'sinden bir Arap, satacağı mallan de- vesine yükleyip Şam'a varmış... Şamlı bir açıkgöz deveye sahip çıkmış: - 8u dişi deve, diyormuş, benimdir... Tartışma uzamış, Muaviye'ye yansımış, Şam ile Kûfe savaşa hazırlandıklanndan olay önem kaza- nıyormuş, Muaviye kalabalık bir cemaat önünde davayı başlatmış, herkes merak içindeymiş... Muaviye davacıya sormuş: - Bu dişi deve kimindir?.. Şamlı: - Bu dişi deve benimdir... Muaviye karan açıklamış: - Bu dişi deve Şamlınındır... Sonra cemaate dönmüş: - Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?.. Cemaat bir ağızdan yanıtlamış: - Bu dişi deve Şamlınındır. Deve Şamlıya verilmiş. Kûfeli şaşkın bakınırken, Muaviye adamı bir yana çekmiş: - Bana bak, sen de ben de biliyoruz ki bu deve erkektir; ama, sen gördükierini Kûfe'ye dönüşte Ali'ye anlat ve de ki, Muaviye'nin adamlan erkek- le dişiyi deveye değil, Muaviye'ye bakarak saptı- yoriar!.. • İkinci fıkra: Eski zamanlarda bir kadı varmış, kimi davada ka- rardan önce suçluyu kolluk kuvvetlerine tutturur, geriye gidip hız aldıktan sonra koşup adamın kar- nınatos vururmuş... Kadı'nın yöntemi çevrede tepkilere yol açmış; halk- tan ileri gelenler valiye çıkıp durumu anlatmışlar; vali de meraklanmış, gerçeği yerinde saptamak için bir gün mahkemeye varmış, duruşmayı izle- meye başlamış... Kadı Efendi o sırada davalıya soruyormuş: - Davacıya yüz altın borcun olup bunu on yıl- dan beri ödemediğin doğru mu?.. - Evet.. - Ama sen borcu alırken yakın zamanda ödeye- ceğini söylemişsin... - Yakın zaman bir yıl da olur, yüz yıl da olur... - Peki, ödeyecek durumda mısın?.. - Şehrin zenginlerinden biriyim... - Neden ödemiyorsun?.. - Altınlarımın istifini bozamam... - Hiç değilse, taksite bağlayalım... - Eh, ayda bir kuruş vereyim... Vali dayanamamış, oturduğu yerden bağırmış: - Kadı Efendi tossss... EROL MAMSALI AVRUPA KIBRIS AmpaKıskıcittda Kıbrıskitabı, Kıbrıs uyuşmazlığının ıçıne sürüklendığı çıkmazı, bugune kadar yazılamayan ve özellikle de gızlenmeye çalışılan yonlerı ile ele alarak, Kıbns ve Turkıye-Batı ilışkılerı konusuna yenı bir soluk getırıyor Cumhuriyetk ı •- Erdoğan Aydın FATİH VE FETÎH 550. yıhnda, yine mitler temelinde fetih kutluyorlar! Tarih bilincimizi çarpıtmaya devam ediyorlar! Erdoğan Aydın. Fatıh \e Fetih'te. mıtoslarla gerçeklen bırbirinden ayınyor Bu kıtabı mutlaka okuv-unuz dıyeceğım... Diyeceğım, çünku yazanmız kafalanmızı khşelerden temizliyor; üstelik bunu ınandıncıhkla, cesaretle ve dürüstçe yapıyor. Server Tanilli • Cumhurtyet Çag Pazarlama A Ş Turkocağı Cad. No 39 41 k.-*^ kitap kulübü l34334lCağaloglu-lstanbulTel(0212l51401 96 Tûrkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük Bizim Gazete Ülke sorunlanna ilişkin raporlanyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyla, tarafsız haberteriyle sivil toplumlann gazetesi. Düzenli okumak için abone olun. Tel: 0.212.51108 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle