Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2003 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bilim Öliim İçin mi?
"Kumsalda" filmini anımsıyor musunuz? Hani
bir nükleer dünya savaşı sonunda yeryüzünde bir
Avustralya kalmıştır. Zehirii rüzgârlar dünyayı ka-
sıp kavurmuş, tüm uygaıiıklan yok etmiştir. Yalnız
Avustralyadır sağlıklı yaşamını sürdüren... Ama ne
zamana kadar? Belîrii bir süre sonra oraya da ge-
lecektir öldürücü rüzgârlar...
Fred Astaire bu filmde ünlü birfizikçi rolündey-
di. "Biz bilimciler, bizler, Einstein'/arsuçluyuz" di-
yordu... Atomu parçalamak, nükleer savaşlara yol
açmak, insanoğlunun kökünü kurutmak... Hepsi "bi-
lim "in ya da "teknolojik" bir gelişmenin oyunuydu!
Bir düş müydü, bir masal mıydı?
Bugün Irak'ta bir "dehşet" yaşanıyor. Bu, "deh-
şet" adını da veren o dehşetin yaratıcıları... Nasıl
dabiliyorlaryaptıklarının "dehşet" olduğunu? Kim
bunlar, en ileri uygarlık aşamasına vardıklannı san-
dıklarımız, bize sandıranlar...
Birdüşte miyiz? Birfilm mi seyrediyoruz? Birkaç
gündürfV'lerin önünde sabahlıyoruz. Alevler, ateş-
ler, bombalar, sirenler. Konuşmalar, yorumlar... Çir-
kin politikacı suratları... Bir koca dev tüm silahlan
kuşanmış, küçük bir ülkenin, uzun yıllardır ambar-
go altında inletilmiş bir halkın üstüne saldırmış... Vız
gelmiş dünyanın "Savaşa hayır" diye bağıran mil-
yonlarca insanı! Birleşmiş Milletler, NATO'lar, hu-
kuk düzenleri hepsi ayaklar altında!..
Hele hele o yorumcular, o emekli generaller,
emekli büyükelçiler, o, çokbilmiş yazarlar, gazete-
ciler, ABD'nin gönüllü yandaşlan...
Birkitap: "Savaşa Karşı Yazılar" (Evrensel Yayın-
lan)... Çeşitli üniversitelerimizin bilim adamlan sa-
vaş üstüne yazmışlar... Savaşa karşı çıkacak han-
gi güç var? Yanıtı, elbet bilimdir, kültürdür, sanat-
tır, edebiyattır. Başta bilim!.. Ama, o bilim değil mi
bu korkunç canavarı yaratan, onun eline tüm bi-
limsel olanakları tutuşturan...
Çare nedir? Prof. Dr. Ibrahim Armağan'a göre:
"Insanlık için, zararlı olabilecek ya da savaşa hiz-
met edecek bilimsel teknolojik buluşların yapıl-
masını ve uygulanmaya konmasını önleyecek bir
anlayışın egemen kılınması gerekir. Savaşa değil
banşa hizmet edecek bir bilim anlayışı gelişme-
dikçe, insanlığın sömürü ve savaştan kurtulması
kolay olmayacaktır."
Savaşa karşı çıkmak yollarda yürümekle, bağı-
rıp çağırmakla olmaz, Prof. Erhan Yıldınm'ın de-
diği gibi: "... Sadece bu haksız savaşa değil, aynı
zamanda küreselleşme adı altında sürdürülen em-
peryalist sömürüye de karşı çıkmamız ve tüm sa-
vaşlann tekelci burjuvazinin çıkaıiannı konımakve
sürdürmek amacıyla yapıldığını gözler önüne ser-
memiz gerekmektedır."
Bilimin yarattığı bir canavar var karşımızda! Bu
canavan bilim nasıl yok edecek? Sorun bu!.. Do-
çent Dr. Hatice Kurtuluş: "Dünyada yaşayan bü-
tün canlı türleri ve cansız kültür birikimleri bir te-
mizlik ıçinde süpürülüp yok ediliyor" diyor. Hepi-
mizin katılacağı şu sözlerle bitıriyor:
"Bir tühü doymayan bu yaratığı mutlu edebilmek
için mi? Ya biz, daha neyi bekliyoruz, içinde olma-
dığımızı sandığımız bir film mi izliyoruz?"
Yasalara ve Yargı Kararlanna Saygı...
Dr. Metin ŞEKERCİOĞLU EmeklıDamşta
K
anşık ve sıkışık ülke gündemi
içerisinde devletin üst katlann-
dan gelen hukuk düzenı ile il-
gili bazı uyanlann anlamlan
üzerinde durmak istıyoruz...
Bunlardan biri Sayın Cumhurbaşkanı" mran
atama kararnameleri üzerinde ahşılagelmiş
imzalanıa yöntemi dışında gösterdiği incek-
me ve titizrik, öbürii Danıştay Başkanı Sayın
Nuri Aian tarafindanyapılan açıklamalardrr
(1).
Uygar toplumlarda yasalar. uzun yillar sü-
ren deneyimlerden çıkan sonuçlardan kaynak-
lanır... O nedenle yasalara saygı esastır. Ya-
salara uymayan yöneticilere karşı açılan da-
valarla bağımsız mahkemelerden karar alı-
nabilmesi de insanlara güven vererek toplu-
mu rahatlatır. Bu olgu, krallık rejimlerinde
bile halktan kişileri krala karşı "Bertiıı'de hâ-
kimkr var" yargısıyla konuşturmuştur.
Bütün bu olgular karşısında yürütme orga-
nının ve devletin bilge başkanı Sayın Cum-
hurbaşkanımızın gösterdiği titizlik için cahil
takımının hezeyanına acı acı gülmeli (2). Ba-
ğımsız yüksek mahkeme olan Danıştay Baş-
kanfnın uyanlanna saygı duymalıyız. Çün-
kü yasalara ve yargı kararlanna saygı, yasa-
lara saygısız olanlann da tek güvencesidir...
Ülkemizde çok parrili rejime geçilip. 1950
yılında demokratik seçimle iktidara gelenler
yargıya bağımsızlık ve saygı gösterme erde-
mini gösterememişlerdir. Bu tepkiden ötürü
1961 Anayasasfnda yargının bağımsızlığı
ile yargıçlann güvenceleri konusunda çağdaş
hükümJeryer almıştır. Anayasada getinlen hü-
kümJeri siyasal iktidarlar özümseyememiş,
mahkemelerin bırparçası olan savcılann gü-
vencesi sağlanmamış, yargı kolluğu kurul-
mamıştır. Irdelersek bu eksiklen 12 Mart ve
12 Eylül'ün önemli nedenleri arasında da sa-
yabiliriz.
27 Mayıs'ın Türk hukukuna getirdiği en
büyük yeniliklerden birisi de "idarenin her
türlü eytem ve isleminin yargı denetimi alün-
da ohnasma" ılışkin kural, yanı yargının da-
v a yoluyla denetlenmesidir. Ancak iktidarlar
idari yargı kararlannı uygulamaktan da ka-
çınmışlardır. Danıştay'ın sayın başkanı, sö-
zünü ettiğimiz açıklamada kadrolaşmadan
yakınarak. bu yanlış da\Tanışın sadece şım-
diki iktidara ait olmadığını da belirtmiştir.
Gerek yasalann tarafsız ve ıyı uygulanma-
sı, gerekse mahkeme kararlarının uygulan-
masının sağlanması için aksaklıklan doğu-
y Cyesi
ran nedenler bilinmeli, yeni yasalar çıkanl-
malıdır.
Yaptmmlar yetersiz
Gerek görevini yasalara uygun olarak yap-
mayan. gerekse yargı karariannı uygulama-
yan yöneticilere karşı yaptınmiaryetersizdir:
HaJen ülkenin yasalara ve hukuka uygun
olarak yönetilmesi için somut yasal önlem
yoktur. Şöyle ki:
BirincisL mahkemeye gidilip iptal edilen
yasaya aykun işlemleri yapan kurum amirine
somut yapünmı içeren yasalar yoktur. Yanhş
işin ceremesini; yapan değil idare, çogu kez
devlet hazinesi ödüyor.
İkincisiidare mahkemesive Danıştaykarar-
lannın uygulanmasını sağiamak için konul-
muş olan 2577 sayın İdari Yargılama Usulü
Yasası'nın 28. maddesi de yeterfa' değildir. Bu
maddede "Danıştay. bölge idare mahkeme-
leri, idare ve vergı mahkemelerinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararla-
nnın icaplanna göre idare, gecikmeksizin iş-
lem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur...
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, ida-
re ve vergi mahkemeleri kararlanna göre iş-
lem tesis edilmeyen veya eylemde bulunul-
mayan hallerde idare aleyhıne Danıştay ve ıl-
gili idari mahkemede maddi ve manevi taz-
minat davası açılabilir.
Mahkeme kararlarının otuz gün içinde ka-
mu göre\ lilerince kasten yerine getirilmeme-
si halinde ilgili, idare aleyhine dava açabilece-
ği gibi, karan yerinegetirmeyen kamu görev-
Bsi ale>hine de tazminat davası açılabffir" şek-
lındedır. Bu maddelen konumuz yönünden
incelersek:
a) Ceza yapünmı yönünden: Şimdı yürür-
lükte olmayan Memurin (Memurlar) Muha-
kematı Kanunu, görevınden dolayı suç ışle-
yen kamu görevlileri hakkında dav a açmama
yetkisı venyordu ve buna dayanarak, Danış-
tay ve ıdare mahkemesi kararlannı uygula-
mayanlar hakkında yıllarca ceza davası açıl-
mamıştır.
Bugün Memurlann Yargılanması Usulü
Yasası yenne getırilmiş olan 04 Aralık 1999
gün 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Gö-
revlilennın Yargılanmalan Hakkında Yasa
ile keyfi olarak dava açılmaması olanağı ka-
patılmış ise de uzun zaman aldığı için halen
de etkısiz kalmaktadır. Bize göre Ceza Yar-
gılama Usulü Yasasrnm 154. maddesindeya-
ah, yargı görevini yapmayanlar hakkında sav-
cılartarafından doğrudan dava açdması hük-
müne benzer hükmiin idare mahkemesive Da-
nıştay yargı kararlannı uygulamayan tüm ka-
mu görevHerine de uygulanması gerekir. Ce-
za yaptınmı bakımından idari yargı kararla-
nru uygulamamanın ihmal suçunu mu, kö-
tüye kullanılma suçunu mu oluşturduğu da
belli değildir.
Idare mahkemesinin birkarannı uygulama-
mak görünüşte Türk Ceza Yasası'nın 230.
maddesindeki görevı ihmal suçunu oluştur-
makta ise "Bile bile mahkeme karannı uygu-
lamamakta açıkça görevin kötüye kuHanılma-
sı kasü bulunnıaktadır." Bu kuşkulu durumu
gidermek için de Türk Ceza Yasası'nın 240.
maddesinin uygulanacağı hükmü açık hale
getirümelidir.
b) Hukukyapünmı yönünden: Bu dava bir
ödence (tazminat) davasıdır. Kişilerin, haklı
olduklannı belirleyen yargı karanndan son-
ra kamu kuruluşundan veya yönetim sorum-
lusundan ödence alabilmesi zor ve gecikme-
li oluyor.
c) İdare mahkemesinin bozduğu işlem ve ka-
rann amiri kamu görevfileri için daha somut
bir yaptınmın bulunmadığı konusu üzerinde
duracakolursak: Şımdiki sistemde haksızlı-
ğa uğrayan ödencesini ve faizlenni kamu ku-
ruluşundan almakta, fakat işlem uzun sürmek-
tedir. Sadece mahkeme karannın uygulanma-
ması halinde kurum amirine karşı kişisel
ödence davası açılabihnektedir. Bizce, yan-
lış eylem ve işlemden ötürü kamu kuruluşu-
nun ödediği ödence için, haksız işlem yapan
kamu yöneticisinin kurumca sorgulanıp amir-
liği elinden alınmalı, ödenen zarann ve faiz-
lerinin ondan kolayca alınabileceği bir yön-
tem geliştirilmeli, kurumun sırbndan (>'ani
çoğu kez De\ let Hazinesinden) haksız ve kev-
fi işlem yapıbnası olanağı kaklmlmahdır. Böy-
lece, kurumlann başında bulunan amirler
dikkatli olacak, ıdare mahkemeleri ve Danış-
tay'ın yükü de azalacaktır.
SONUÇ: Nereye \aracağı bilinmeyen sa-
vaş ortamında, toplumdaki ulusal dayanış-
manın artması için devletin i\i yönetilmesi ve
mahkeme kararlannın uygulanması gibi
önemli konularda uyanlara kulak verilmesi-
ni, köklü çözüm için etkili önlemler getiril-
mesini dileriz.
(1) Danıştay Başkanı Sayın Nuri Alan 'ın
açıklamalan Cumhuriyet 14.02.2003.
(2) Bu adama haddim bıldırin diye başlıkatan
saygısızlar var.
SAMANDAĞ ASLÎYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1995 100-1997 388
Mahkememızce Samandağ Tekebaşı köyünde bulunan
1607 parsel sayılı taşınmazın hısselerinin tapu kayıtlan-
nın ıptali ile davacı DSİ Genel Müdürlüöü adına tescılıne
ıhşkın 07.10.1997 tanh ve 1995 100 esas 1997 388 karar
sayılı ılamı davacı DSİ Genel Müdürlügü tarafından tem-
yız edılmış olup, Yargıtay 18. Hukuk daıresının
30.01.2003 tanh ve 2002,11918 esas 2003 551 karar sa-
yılı ılamı ile ırtıfak hakkının tescıline karar venlmedığı
gerekçesı ile bozularak gelmiş olup iş bu bozma ilamı
adresı tespıt edılemeyen Samandağ Meydan kö>Tinden
Aiı Küıek'e Yargıtay 18. Hukuk daıresının 30.01.2003
tanh ve 2002 11918 esas 2003 551 karar sayılı ılanu ıla-
nen teblıS olunur. Basın: 12571
Bir Opera, Avrupa ve Amerika...
Prof. Dr. PINAR AYDIN
A
nkara Devlet Opera ve Balesı'nde
sergilenen Mozart'ın üç perdelik Sa-
raydan Kız Kaçuma operasını seyret-
meye başlarken henüz 12 Aralık 2002 günü
gelmemiş, dolayısıyla A\rupa Topluluğu,
Türkıye ile ilgili son karannı vermemişti.
Bu operanın konusu Osmanlı Imparator-
luğu ve o zamanın A\Tupa'sı idi. Öyküye gö-
re Osmanh'nın bir Avrupa seferi sırasında alı-
nan rutsaklardan bir hanım, bir nedime ve bir
uşak, bir paşanın konağında tutsak tutulmak-
tadır. Paşa, Konstanze adındaki hanrmın göz-
desi olmasını istemekte, Konstanze de ülke-
sini, bıraktığı nişanlısmı düşünerek paşanın
bu önerisini reddetmektedir. Paşa sık sık bu
ısrannı yinelemekte, Konstanze de "Bana
sahip olabilirsiniz ama ruhuma asla" gıbı ya-
nıt vermek zorunda kalmaktadır. Yalnızca
Türk filmlerinde görüldüğünü sandığımız
kadın-erkek öneri-ret ilişkisi 1782'de Viya-
na'da ilk temsili yapılmış bir sahne eserine
konu olmaktadır.
Ancak ilginç olan bu eserde, e\Tensel olan
bu olgunun ulussal temelde incelenmiş olu-
•O'an 'de
TURKIYE'IMIN HABER KANALI
mıv
www.ntvmsnbc.com
şudur. Yani sanki Türklerde genellikle er-
kekler egemendır (eserde hiç Türk kadın kah-
ramana yer \enlmemiş), onlann tutsaklan
vardır ve tutsaklanna zorla sahip olmaya ça-
lışabılirler. Belırtılmeye değer bir başka yön
olan futsak-nedıme-uşak kompleksi olarak gö-
zükmektedir. Türklenn hızmetindekiler rut-
saktırlar, eşit değıldırler ama Avrupahlann hız-
metindekiler esır değil eşit haklara sahiptir,
en azından eşini seçme özgürlükleri vardrr.
Uşaklık ya da hizmetçilik sadece bir iştir, kı-
yaslanamaz sınıfsal bir farklılık yaratmaz.
Farklı Avrupalı uluslardan bile olabilirler (ki
eserdeki nedime tngilizdir). Gerçi nedime-
nin nışanlısının yine ken-
di sınıfindan bir uşak ol-
duğunu görüyoruz ama
yine de seçim hakkı var-
dır.
Paşanın zor kullanma-
ya vardırdığı ısranna kar-
şı koyan Konstanze, yine
de bir yandan bu ısrardan
memnun kalmaktadır
Hatta kendisini kurtarma-
ya gelen nişanlısı Behnon-
te'nin kıskanması hiç de
fena bir durum değildir.
Dolayısıyla zor kullan-
mak bir Türk âdeti gibi
gözükmekle beraber Av-
rupaunın işine ve giderek
mutluluğuna yaramakta-
dır.
Benzer durum Ingilız
nedime Blonde için de ge-
çerlidir. Sınıfsal farklılık-
lan olmayan başkâhya Os-
man da Blonde'ye göz
koymaktadu-. Ancak Os-
man'uı iki özelliği daha
vardır. Birincisi yabancı-
lardan genel olarak nefret
etmesi, ikincisi "eufcojd"
olarak tanımlanan kastre
(lıadım) olma durumudur
(her ne kadar farklı bir tu-
tum sergiliyorsa da).
Yıllardır Türkiye'de
operalarda oynanan bu
esere bakınca operalarda
durumlar ne kadar net ola-
rak önümüzde durmakta
diye düşünmeden edeme-
dim. Sanrnm Avrupa Top-
luluğu'nun karan 12 Ara-
lık 2002 gününden çok
daha uzun bir zaman ön-
ce, belkıde 1782'de veril-
mişti.
Peki şu günlerde ABD
ile ilgili karar için ne dü-
şünüyoruz? Bu sorunun
yanıtı ve sonuçlannın
ipuçlan da sanınm Pucci-
ni"nrn Yladame Butterfly
operasında verilmiş.
NTVRadyo
aynı anda
İSTANBUL 102.8
ANKARA 104.7
İZMİR 95.7
PENCERE
Başbakan Erdoğan'ın
Çapı?..
Başbakan Erdoğan'ın televizyondan "Ulusa Ses-
leniş"\ kimde ne yankı yarattı?..
Bu işlerin profesyonelleri gözucuyla programı iz-
leyip mırıldandılar:
- Hımmmm...
Vaktiyle Turgut Özal ikide bir ekrana çıkar, elin-
deki kalemi dinleyenlerin gözüne soka soka bir
şeyleranlatırdı; ama, iki Başbakan arasındafark var...
Ozal, 12 Eylül'ün eski politikacıları ve eski parti-
leri yasakJayıp temizlediği bir ortamda Amerikan des-
teğini de aJarak iktidara gelmişti; tek başına, dedi-
ği dedik, öttürdüğü düdüktü; söylediklerini yapa-
bilecek kadar muktedirdi...
Tayyip Erdoğan ise iktidarsız bir iktidann soru işa-
retlerini mı taşıyor?..
özal, bugünkü Türkiye'nin tohumlarını atarak or-
talığı duman ettikten sonra gitti. Recep Tayyip bir
kavşak noktasındadır; Başkan Bush'un kendisine
açtığı krediyi de yiyip bıtirdı.
•
Cumhuriyet'in başyazılannda kılı kırk yarmak gö-
reneği geçerlidir...
Pazar günü Başbakan Erdoğan televizyona çık-
tı, gözlerimizin içine baka baka dedi ki:
- Amerika ile anlaştık, Türk askeri Kuzey Irak'a
yirmi kilometrelik bir şerit içinde giriyor.
Pazartesi günü yayımlanan başyazımızda bu ol-
gu üç beş satırla da olsa "ihtiyatla" ele alınmıştı;
ama, Başkan Bush televizyonda arzı endam eyle-
yip bizim Başbakanı yalanlayıverdi:
- Türkler Kuzey Irak'a giremez...
Hangisi doğruydu?..
•
Ülkemizde uzun yıllar süresinde bir "Borç Lobi-
si" oluştu.
Türkiye Cumhuriyeti'ni içerden borçlandınyor-
lar; faizini cebe atıyorlar...
Devlet dışardan borçlandı mı, kaymağı yine bun-
lann cebine giriyor...
Medyanın tekelleşmesi bu borç lobisinin çıkan-
na hizmet edıyor...
Irak savaşında kuzey cephesinin açılmasında bu
borç lobisinin büyük çıkan vardı; 25 milyar dolar-
lık yeni borçlanmayı avuçlan kaşınarak bekliyorlar-
dı; hesaplan tersine çıkınca, çıldırdılar; şimdi ala-
bildiğine tehditkâr bir propaganda ortalığı sardı...
Diyoriar ki:
- Amerika 'yı kızdırdık, şimdi bakın görün neler
yapacak!.. ölümlerden ölüm beğenin!.. ABD Ku-
zey Irak'ta Kürt devleti kurup Türkiye Cumhuriye-
ti'ni parçalayacak!.. Kıbns elden gitti, AB'yirüya-
nızda görün, Ege'de Yunan bastıracak!.. Eyvah ki
eyvah!.. Başımıza neler gelecek?.. ABD bizi biti-
recek!.. TC 'yi yok edecek...
•
Tayyip Erdoğan böyle bir süreçte Başbakanlık kol-
tuğunaoturdu..
Başını elleri arasına almalı..
Külahını önüne koymalı..
Ve düşünmeli!..
Böyle bir tarihsel süreçte, başka iş yokmuş gibi
üniversite yönetimini ele geçirmek, Milli Eğitim Ba-
kanlığı Müsteşan'nı acele değiştirmek, Diyanet Iş-
led Başkanı'nı ve TRT Genel Müdürü'nü istifa et-
tirmek, Islamcı kadrolaşmayı hızlandırmak, laik
devleti dincilik hesabına kemirmek, öğretim birii-
ğini bölmek; ama, bütün bunları IMF'nin ekonomik
sultası altında yapmak, modası geçmiş bir proje-
den başka şey değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, olan bitenlere kar-
şı, ister istemez, bütün güçlerinı bırleştirecek birse-
ferberliğe girmek zorunda...
Tayyip Erdoğan bu hayati süreçte "öncelikleri"
ve sonralıkları hesap edebilecek bir "ciddiyetin
adamı" olmak yetilerine sahip midir?..
ANNEM BATIYA GİDİN DEDİ!
Nilgün Cerrahoğlu
"Mesela altı kışı, bırısı Istanbul'dan gelmiş, anlatıyor: "Bİr köprü
Var, akliniZ durur." Tarif edıyor çocuk: "Burdan oraya,
duşunebılıyor musunuz? Suyun uzennde duruyor" dıyor. Televizyon
yok o zaman. Var da b zım mahallede yok. Bizimkı garip mahalle.
Istanbul'dan gelen arkadaş, "Mıs" sokağını anlatıyor sonra: "Butun
Diyarbakırlılar orda" diye. Caddelerı anlatıyor, camekanlan, artıstleri
aniatıyor. Bınsı dıyo' kı, "Yılmaz Güney'i gördüm. Çok
DÜyuk. Baba adam"... Ben onaitı-onyedı yaşında ayrıldım
Diyarbakır'dan. Annem batıya
gitmemizi istiyordu. Once Mersin'e,
sonra Istanbul'a gıttim. 0 sırada muzik
işlerınin peşıne duşmuştum. Gozüm
başka şey gormuyordu."
Mahsun Kırmızıgül
Y A Y I N E V I
"Islık çalar"
SEVRANTEPE MAM 1BPAHIM KARAOĞLANOĞLU CD YAYINC1LAR S<
No loıAKat 2 80660 4 Levenl / İSTANBUL
TEL 10 2-.2I 280 95 85 280 94 18 FAKS- 280 93 «O ommaeP
r,;ma n« tr
TURKSOLU
DAYAN IRAK DAYAN SADDAM
EZILEN HALKLAR
YANINIZDA
GÖKÇE FIRAT Hı;l,kopl,;rlerır,^ mı ym.lu yoksıı
<;ot ulclarımız ITlı?
ERKİN YURDAKUL I >u y t I r
, l,,ık, rtoynn Scıddom
Eülen haikkır yorım ,,)„
8EDRİ BAYKAM AB.1 v... yt»n, yutnyarm ,|.lc
YEKTA GÜIMGÖR Ö2DEN BoO.,,,sli
l,lc onurdu,
ÖNER YAĞCI '4O-I, y,!luı .loyrme
SÎUIMAY AKIN Imk v,. Turk.yt- ,Ş<J
«,I ed.l.rk^n
C,jjnokkolo jehıtlenn, cınmok
ATTTIA İLHAN Bcıt y
la ıkınc ı kurşılasmcı Sevr't
y
,rtmornızı off«tı"n,yorlof
VELAT KAYAR l,ot .,.-,Ie,> h.-df K
İNAN KAHRAMANOĞLU Al![) h,,k,,e
Mıitf«fıHıkl<?n s./cıtıiı c.nl.vmıyn
YON: ABD emperyalizminin sonu geldi
Gökçe Fırafın
günlük başyazıları intemet sitemizde
www.twrksoiu.org
2 6 . s a y ı b a y i l e r d e l . O O O OOO Tl