05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2003 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI İOUMTAZ SOYSAL JMrim Yolu MEHMET ERTUĞ, Kuzey Kıbns'ta Karagöz oy- natabilen tek kişi. Aslında, Gazi Eğitim Enstitüsü mezunu bir edebiyat öğretmeni ve özellikle seyir- Ik oyunlar üzerinde halk sanatı uzmanı. Yeni res- tone edilen Büyük Han'daki oyun yeri son yağmur- iarta su sızdırınca şirndi karşıdaki eski dükkânlar- darı birini adam etmiş, hercumartesi öğle üzeri ora- da "icra-i sanat" etmekte. Gönlünü vererek, geçmişteki meddahlan ve "me- sefcileri", yani masalcılan yenilere anlatarak, ço- cuklaria büyükleri eğlendirirken "müthiş de zevk ala- rak". Hacivat, "Karagöz'ün Akıl Satması"nda Kıbns Türkçesiyle döktürüyor: "Aklınyolu birdir, yoğmuş başka" "Akıl da yoğusa (yoksa) eyertim (eğer) başta" "Ne guruda (kuruda) bitermiş, ne de yaşta." "Türklerde akıl yoktur zaten" diyen kimi gâvur- lar gibi düşünüyor olsaydık, şu günlerde bunca üzüfmezdik. Sonradan gelse bile yine de aklımız ol- duğuna inandığımıza göre, niçin dıştan bakıldığın- da hep "akılsızca"gözüken durumlara düşmekte- yiz? Aklını kötü kullanmaksa, kötü kullanışın neden- leri nelerdir? I Ik bakışta, Türkiye "bağımsız" bir ülke: Anaya- I sasında ulusal bağımsızlıgı var, bayrağı, ulusaJ mar- şı, bağımsız organlan, kuaımları falan da. Ama, hiç akla gelmeyen, oysa bağımsızlığın te- mel koşulu olan "bağımsız düşünmesi" var mı aca- ba? Daha doğrusu, bağımsız düşünebilmenin att- yapısı? Orneğin, bu altyapının en önemli unsuru olarak, ekonomik bağımsızlık? Ülke borca batmışsa ve borç yönetimi için "çağdaş Düyun-u Umumiye" dta- rak bir IMF başınızdaysa, Irak savaşı dolayısıyla lüt- fedilecek 6 milyardolann kullanımında "IMFprog- ramına uygunluk" koşulunu ileri süren ABD ile na- sıl müzakere edersiniz? Buna benzer zihin takıntı- ları kendi ülkenizin çıkarlannı bağımsızca düşünüp savunabilmenizi etkilemez mi? Teknolojik yetersizlik ve bunun ister istemez ya- rattığı bağımlılıklaryüzünden, ömeğin Kuzey Irakta- ki Türk asken varlığının koşullannı ve hedeflerini ba- ğımsızca düşünüp oluşturmak zorlaşmış olmuyor mu? Bütün bunlar bir yana, diplomasinizyıllaryılıSo- ğuk Savaş'ın bağlantılan çerçevesinde düşünme- ye alışmış ve Ortadoğulu komşularla yeterli diya- log kurmamışsa, Kuzey Irak sorunlan gibi Bağ- dat'la konuşulacak konulan VVashington'la konu- şur olmak bağımsızlığa yakışır bir durum sayılabi- lir mi? Aklın yolundan çıkmış ve terörist avı bahanesiy- le petrol peşine düşmüş bir Bush'u "stratejik ortak" olarak doğru yola sokmak çok zor olabilir. Ama onunla birlikte yanlış yola sürüklenişten kur- tulmak o kadar zor olmasa gerek. Yeter ki, bağımsız düşünmeyi engelleyen ve ak- lın kötü kullanılmasına yol açan etkenler giderilsin, hiç olmazsa etkileri azaltılsın. KOOP-CDEN DUYURÜ Kooperatifimizin genişletilmiş Yönetim Kurulu toplanüsı 23 Şubat 2003 Pazar günü saat 15.00'te Armada Otel'de (Adres: Ahırkapı Sok. No: 24 Cankurtaran - fst.) yapılacaktır. Kooperatiftn tüm ortaklanna açık olan bu toplantıya katılmaıuzı görüş, öneri ve eleştirilerinizle katkıda bulunmanızı önemle duyururuz. Koop-C Yönetim Kurulu TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ NDE İÇ DEMOKRASİ Hukukçu HALİT ÇELENK in anılarını, yaşadıklarını, Evrensel Yayınlan'nda çıkan bu kitapta ilgiyle okuyacaksınız. OLAYYARATANDİZİ 28 ŞUBAT'A ILK ADIM Büyüklere Masallar • Küçüklere Gerçekler*9 Cüneyt ARCAYÜREK CJNEYTARC 28ŞUBATA Tîirkiye "28 Şubat°a adım adun ilerledi. Atatürk devrimleri ve laik Cumhuriyetle ilgili kaygılar 1995 erken seçimlerinden sonra yoğunlaştı. Çankaya'mn, Refah Partisi'nin hükümet kurmasını engelleme çabalan; TSK"nın olası RP hükümetine bakış açısı; ve bir sabah Sincanklan uyandıran "tank sesleri" ıle simgeleşen bir uyarı... İşte, demokrasi tarihimize damgasuıı vuran 28 Şubat olayına doğru ilk adımlar... Dzinin öteki kitapları t .KMOKRASİ DÖNEMECİNDE ÛÇ ADAM (3.bs.) 1 lOOOooo.- 2.J.R GİDEN - BİR GELEN - BİR BEKLEYEN (2.bs.) HOOOooo- 3 . 3 İ Z DOĞURAN SAVAŞ (2. tts) 13000ooo.- «.JEKLEYEN ADAMIN GERÇEKLEŞEN DÜŞÜ (3bs.) 13000ooo.- S.:TEKLI DEMOKRASİ (3.bs.) 13000ooo- B.3ABA 1 SININKIZI(2.bs.) • 13OOOooo- T. İESSIZ DARBE (4.bs.) 13000ooo • B.:ANKAYA MUHALEFETI (2. bs) 13000ooo- a J Ş U B A T A İLK ADIM 19000ooo- Yayınevi: 0.312.434 49 99 / Faks:0.312.431 77 58 Dağıtım : 0.212.522 52 01 / FaksO 212.527 41 19 Kitabevi: 0.312.434 41 06 / Faks:0.312.433 19 36 www.bilgiyayinevi.com.tr Iktidann Milli Eğitim Bakanı... Çok geçmiyor, Erkan Mumcu'nun, bu kez koalisyonun iktidar ortağı partisinin başkanı ile anlaşmazlığa düştüğü öğreniliyor ve Mumcu batmak üzere olan gemiyi terk ediyor. İlkelerde anlaşamadığını söylüyor! Ama bağlı olduğu ilkelerin neler olduğunu vee anlaşamadığı parti başkanının hangi değişik ilkeleri olduğunu da kimseler öğrenemiyor! Doç. Dr. Tonguç GÖRKER • • nrversitenin açılış törenini izliyo- U rum. Geleneksel olarak rektörün bi- lim ve toplurn ûzerine konuşmalan, dûşüncelerini ifade eden yorumlan ile gündemini tamamlayan toplantı- lardan biri. Rektörün konuşmasından sonra, çağ- nlı olarak bulunan bir bakanın da konuşmak is- tediği öğreniliyor. Nezaket gösterilip davet edi- liyor. Zamanın koalisyon hiikümetınin genç ba- kanı, ellerini kollanru havada sallayarak, kalça oynatıp gerdan kırarak rektörü eleştiriyor. Ko- nuşmasının, kendisine yakışmadığını söylüyor. Bir yandan da kendisinin bu üniversitenin me- zunlanndan olduğunu açıklıyor. Kuşkusuz ken- di siyasal partisinin talimatını yerine getinyor. Ancak birtakım refleksif hareketlerle cesaret bulma çabası gösterdıği izlenimini uyandınyor. Adını öğrenmek istiyorum, "Erkan Mumcu" di- yorlar. Ciddi ortama buz gibi soğukluk getiren konuşmasına yanıtverilmiyor. Yanıtı ertesi gün- kü gazetelerde, ciddi yazarlann yorumlanndan aljyor. Rektöre sempatisi olan ya da olmayan tüm yazarlar, rektörün görüşlerini alkışlıyorlar. Ken- disinin ise geçmişte din yahnmlan yaparak po- litika sahnesine gırme çabalan gösterdiği yazı- lıyor. Bir süre sonra kendisinin sorumluluğuna verilmiş olan Turizm Bakanlığj 'nı lağvetme öne- risi getirerek yeniden gündemdeki yerini alıyor. TV ekranlannda ve gazete sayaflannda bo>' gös- teriyor... Fazla zaman geçmeden Sayın Bakan'ı yine TV ekrarunda göriiyonım. Yine ıleri geri yürüyor. Yine kollanru havada hareket ettiriyor. Yine gerdan kınyor. Bir eczacılık toplantısında olduğunu fark ediyorum. -Komikfik.komikHk" diyor. "llaçlar tancile verileceknıiş, bu ne komik görüştür, komiklikten başka bir şey bflmez mi- yiz?" diye ekliyor. Bırçok yanlışlan yanı sıra, ara- da bir doğru söyleyen Sağlık Bakanı Osman Durmuş'u eleştiriyor. Aynı hükümette olmala- nnı önemsemiyor. Siyasal partilerinin değişik ol- ması, eleştirmesi için yeterli oluyor. Oysa tane ile ilaç verilmesi önensınin, gerçekte otuz yıl ka- dar önce Türk Tabipleri Birliği ve hekim sendi- kalannca ortaya aoldığını, yıllarca savunması- nın bu örgütlerce yapıldığıru, ilaç savurganlığı- nın bu uygulama ile en az yan yanya azalaca- ğını. uygulama için ciddi bir engel bulunmadı- ğını bilmiyor. Kısacası. rahmetli Uğur Mum- cu'nun ünlü deyimi gibi, "bilgi sahibi olmadan fîkir sahibi" oluyor!.. Medyamızrn ilgisi devam ediyor. Birgün ken- disini TV ekrarunda elleri ve kollan ile müsteh- cen isaret yaparken izliyoruz. Ekranın tamamı- nı dolduran bu görüntüsü ile birçok kez yeniden ve yeniden karşılaşıyoruz. Çok geçmiyor, Erkan Mumcu'nun, bu kez koalisyonun iktidar ortağı partisinin başkanı ile anlaşmazlığa düştüğü öğreniliyor ve Mumcu batmak üzere olan gemiyi terk ediyor. Ilkelerde anlaşamadığını söylüyor! Ama bağlı olduğu il- kelerin neler olduğunu ve anlaşamadığı parti başkanının hangi değişik ilkeleri olduğunu da kim- seler öğrenemiyor! Derken parti değiştiriyor. 3 Kasım 2002 se- çimlerini kazanıp AKP'nin Milli Eğitim Baka- nı oluyor. Tutucular, gericiler, şeriatçüarharma- nından seçilen Milli Eğitim Bakanı... Yalaka medyamız yeni bakanı yeniden gün- demin ilk sıralanna yerleştiriyor. Atatürkçü ayduılar "Kimierekaldı bu bakan- nk" diye dursunJar. Acil eylem planı içinde Eğı- tım Reformu ılan ediyor. YÖK'ü kaldıracagını, ünrversitelerin rektör atamalaruıı hükürnetin ya- pacağnıı. üniversite giriş sınavlannı hükümetin düzenleyeceğıni, üniversite eğitiminin denetle- neceğini açıklıyor. Akademik özgürlüklerin sı- nırsızhğını önererek, üniversitelere sızmış din sa- tıcılaruun bilimi değil, kör inançlan savunabil- mesine yol açıyor. Cniversıteler arasında bir kar- gaşa yaratmayı beklerken tüm rektörlerin YÖK etrafinda bütünJeşip karşı çıkmalan üzerine, bu kez yazıJı çağn yaparak konuyu sözde tarhşma- ya açıyor. Satırlar arasına sıkıştırdığı sözde reform giri- şimlerine yanıt bekliyor. Sorbon ve BoJonya dek- larasyonlan'nın üniversitelerde standardizas- yon hedeflerini ortaya koyduğunu açıklıyor. Uluslararası standart olmadan uluslararası nite- Uk kazanılamayacağı nedenine dayalı bu dekla- rasyonlann amacını fark etmeyip, eğitimde re- kabetten söz ediyor. Eğitimde standart varken re- kabetin olamayacağını fark etmiyor. Vergi verenlerin isteğine uygun eğitimden soz edıyor. 2 Şubat 2003 tarihli Bilım Teknik'te Sa- yın Prof. Dr. Celal Şcngörden "Büuni bizzat >3pmayan, bilimin nasıl \apdacağını venasıl yö- netileceğini ta>in edemez" yanıtını ahyor. Bilgi paylaşunından söz ediyor. Rekabet v^arsa bilgi paylaşımının olamayacağını, paylaşım varsa re- kabetin olamayacağuıı anlayamıyor. Piyasalar- la işbirligini, hukukun üstünlüp ile üniversite- lerin denetimini istiyor. Her nasılsa, üniversite rektör ve dekanlannın ticaret odalanna kaydol- malannı ve odalarca denetlenmelerini önermi- yor. Ne varld, bazı gazetelerde. üniversiteleri ma- ballin belediye başkanlan emrine vereceğinden söz ediyor. Sayın Bakan bir kez daha bilgi sahibi olma- dan fikir sahibi oluyor. Ama ne önemi var? Hır- sızlık, so>gunculuk. dolandıncılıktan sanık olan- lann milletvekili olabilmelerini sağlayan yasa- lan çıkarmadılar mı? Parmaklan kaldınp yeter- li çoğunluğu sağladılar mı, bu yasayı da çıkara- bilirler, bilim \r u\r alannı da dağıtabilirler. Artık mıllı eğitimden habersız bu hırslı bakanı tutabi- lene aşkolsun. Atatürk Türkiye'sinın unutulmaz Milli Eğitim bakanlan, nerdesiniz! Üniversite re- formunu gerçekleştirenJer... Ey Hasan ÂB Yfl- cd, bak senin yerinde kim var!.. Hem de okul- larda fotoğrafi asılmalıymış... îş Güvencesinden İş 'Vasası Değişikliğine... Dr. Cengiz ABBASGÎL G eçen yılın ağustosunda 1475 Sayılı tş Yasası'run bazı maddelerini değiş- tiren yasa Meclis'te kabul edil- di. Yasa İş Yasası'nın iş akdıne son vermelerle ilgili 13. madde- si ile ilgiliydi. Getirdiği deği- şikliğe göre işverenler iş akdini feshederken haklı bir nedene da- yanmak zorunda olacaklardı. Aynca fesih bildirimini yazılı olarak yapacaklar ve bu bildirim- de fesih nedenlerini açık ve ke- sin bir şekilde belirteceklerdi. Aynı maddede yapılan diğer bir değişiklikle de yaptınm öngö- rülmüştü. Buna göre belirlenen koşullar dışındaki fesihlerde iş- çinin yargıya başvurması halin- de kanıtlama yükünün işveren- lerde olması haksız çıkması hal- lerinde de işe iade ya da öden- ce ile yükümlü olması öngörül- mekteydi. Işe iade ise kesinlik- ten yoksun topal bir şekilde dü- zenlenmişti. Eğer işçi bir ay içe- risinde işe başlatılmazsa altı ay- dan bir yıla kadar değişen tu- tarlardaki ücret kadar ödence verilmesi öngörülmüştü. Işte iş güvencesi diye üzerinde firtına- lar estirilen olay böyleydi. As- Hukukçu lında iş güvencesi diye getirilip üzerinde boşu boşuna firtınalar estirilen konular üç aşağı beş yukan değişiklik öncesinde de var olan konulardı. En belirgin değişiklik bildirimin kesüı ve açık nedenleriyle yazılı olarak yapılması ve işin yargıya geçi- şinde (intikalinde) kanıtlama yü- kümlülügünün işverende olma- sıydı. Ancak değişiklik yasala- şınca yasa yüriirlüğe girdiği hal- de geçerliliği 15 Mart 2003'e ertelendi. Bu acaipliğin nedeni ise aşağıda belirtildiği gibi işve- renlerin bastn-masıdır. Geçerlilik tarihi yaklaştıkça hazır bir şekilde bekleyen İş Ya- sası tasansının bir an önce ya- salaşması için öteden beri bas- tıran iş çevreleri çalışmalann bir an önce sonuçlandınlmasuıı is- temektedirler. Bu konuda hükü- met de gerekli çabaya ıstekli gö- rünmektedir. Nitekim işçi ve iş- veren çe\Teleri ile sık sıkgörüş- meler yapılmaktadır. Bütün bu çaba ve çalışmalar ülkenin diğer sorunlan ve Irak bunalırru nede- ni ile kamuoyunda pek fark edil- memektedir. Ancak konu gerek iş çevrelerince, gerekse işçi ke- simlerince yaşamsal önemde- dir. Zira iş çevreleri ekonomik bunalım ve sair nedenlerle iş ya- salannın kendi çıkarlan doğrul- tusunda gerçekleştirmek iste- mektedirler. işçi çevreleri ise yeni haklar bir yana kazanılmış haklardan ödün verilmesini ön- lemek çabasmdadırlar. Bu nok- tada uziaştıncılık görevi devle- te onu temsilen hükümete düş- mektedir. Iş\'eren çevreleri kıdem tazminatının miktannın ve ko- şullannın degiştirilmesini, es- nek çalışma koşullannın geti- rilmesini, ödünç işçi alışverişi- nin yapılabilmesini istemekte ve bastırmaktadırlar. îşte bunla- nn kabulü için iş güvencesi ya- sa tasansı görüşülürken gerek- siz patırtı çıkarmışlar, bu arada kendi isteklerinin kabulünü ön- gören tş Yasası Tasansı'nın da birlikte ele alınmasını istemiş- ler, özellikle kıdem tazminatının değiştirilmesi ya da bir fona dev- redilmesi için seçenekli öneriler- de bulunmuşlard]. Başanlı olamayınca da iş gü- vencesiningeçerliliğini ertelet- mişlerdi. İşçi çevreleri ise hak- lı olarak kazanılmış haklann- dan geri adım anlmaması için ge- rekli tüm çabalann gösterihne- sinden yanadır. Kuşkusuz taraf- lann kendilerince geçerli haklı nedenleri vardır ve doğrudur. Iş- te bu durumda görev hükümet edenlere düşmektedir. Hükü- met, ülkenin ekonomik gerçek- lerine göre taraflann çıkarlan- nı ülke çıkarlan da gözerilerek bağdaştırmak ve bu görevi ya- parken yansız ve inandıncı ol- mak zorundadu-. Ekonomik bunalım bahane edilerek kazanılmış işçi hakla- nndan ve işçi maliyetinden kı- sıntı yaparak umar aramak ge- çerli bir çözüm değildir. Kaldı ki üretim maliyetinde işçi gider- lerinin diğer öğelere göre deve- de kulak misali kaldığı ülkemiz- de işçi haklarında ve maliyetin- deki kısıntılarla umar aramak bilimsel olmadığı gibi türeye de (adil) uygun değildir. Işin özüne gelince, gerek iş- verenlerin haklı sıkıntılannın giderilmesinde gerekse işçile- rin haklannın korunmasında ya- salarda yapılacak değişiklikler- le sağlıklı umara ulaşılması ola- naksızdır. Umar ülke genelinde her kesimi kucaklayan ulusalcı ve Atatürk' ün çizdiği bağımsız ödünsüz bir kalkınma modeline göre yeniden yapılanmaktır. Savaştan Çıkar Umanlar... GaBp BÜYÜKYILDIRIM A BD'nüı Irak'a saldınsmın kaçınılmaz ve karşı duru- lamaz bir gereklilik olarak toplum bilincine yerleştirilmesüıe yönelik çabalar giderek yoğunla- şıyor. 'Amerika BirJeşik Devieüe- ri'nin Irak'a olası müdahalesLJ sözcükleri bu amaçla seçilmiş bir savsöz (slogan) gibi her gün bin- lerce kez medyada yineleniyor. Burada 'muhtemel' anlamında kul- lanılıyor gibi görünse de 'olası' sözcüğü Türkçemızde istek ve di- lek belirtir. Öpülesi eller, görüle- si yerler, yıkılası meyhane... gibi. Türkçe sözcüklerle alay edenler, •oJaa' sözcüğünü hiçbü- yerde, hiç- bir zaman kullanmayanlar ABD'ıün müdahalesi söz konusu olunca bu sözcüğü seçiyorlar. Arapça 'müdahale' ile Türkçe 'ob- a' sözcüklerinin aynı cümlede yan yana getirilmesindeki zorlama da bu deyiş biçiminin rastlantı obna- dığı, bilinçli birdüzenlemenin söz konusu olduğu düşüncesini güç- lendiriyor. Niçin Tnuhtemel mû- dahale' ya da 'olası sakfan' değil? ABD ile birlikte ülkemizin de bir savaşa sürüklenmesinden yarar umanlar 'olasımüdahalenin' olma- masmdan, gecikmesinden huzur- suzluk duyuyor; sa\-aş özlemleri- ni giderek daha kışkırtıcı söylem- le ve açıkça dile getiriyorlar. Böy- le bir ortamda, çok geç kalmmış ya da anlamsız gibi görünse de 'olmayas müdahaJe.çıkmavası sa- vaş' bizun gerçek ve ıçten dileğı- nüzdir. Çünkü Türk uhısu, Ata- tûrk'ün'Yurtta sulh, cihanda sulh' ilkesme yürekten bağbdır. Türki- ye Cumhuriyeti barışçı politikası- nı Kurtuhış Sa%"aşı'ndan bu \aoa nke baskı ve zoriamalara karşm inaüa sürdürmüş, bogünkünden çok daha ohımsuz koşullarda bik savaştan kaçuıma\ı başarabflmiş- tir.Orneğin -kımilen kızsa da- ts- metİnönü'nünönderüğindeki Tür- kiyedünyayı kasıp kavııran Hider AJmanya'sırıın ve daha sonra ChurchüTin baskılanna boyuneğ- memiş: 2. Düma Savaşı'nın dısuı- da kalabilmiştir. 1992 >ılında da ABD'nin bas- kılanna ve dönemin cumhurbaş- kanının 'bir koyup üç ahnak' po- litikasına karşın, Genelkurmay Başkanı savaş karşıb turumunu görevinden aynlarak açıkça orta- ya koymuş; Türkiye CumhurijTe- ti ABD'nin Irak sakbnsma kaol- mamıştn*. Yakin geçmişte Atatürkçü dış politika çizgisinden sapmalann yarattığı olumsuz sonuçlar henüz belleklerden silinmemişrır. Örne- ğin; Türk hükümetinin 1950'li yıl- larda Fransa'ya karşı bağunsızlık savaşı veren Cezayir halkınm ya- nında yer almaması, Süveyş buna- lunmda Mısu"'a karşı Ingiltere ve Fransa'yı desteklemiş olması bu ülkelerin halklannda ve yönetim- lerinde vıllarca sürecek düş kınk- lıklan yaratmış, tepkilere yol aç- mıştır. Bu cografyada banş içerisinde yaşamak için geçmişte komşula- n ile birlikte Balkan Antanh'nı, Bağdat Paktı'nı kuran Türkiye Cumhuriyeti bugün düşsel kazanç- lar uğruna Bağdat'a saldınnın mer- kezi olmamalıdu". Bize ve bölge- mize hiçbir yaran bulunmayan bu savaşuı maliyeri her zaman oldu- ğu gibi banşı korumanın maliye- tinden çok daha yüksek olacaktır. Türkiye bu bunalunlı günlerde de sonuna değinbanşı savunmak, ABD'nin Irak saldınsmın destek- çisi olmamak için gereken her şe- yi yapmak zorundadır. ANKARA 9. SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN 2002'1052 Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. vekili tarafin- dan davalı Şükrii Kaya Sunal aleyhine açılan itirazın iptali davası nedeni ile, Davalı Şükrü Kaya Sunal'in adresi tespit edilip, da- va dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden, tebligatın ilanen yapılmasına. duruşmanın 5.3.2003 günü saat 9.50'ye bırakılmasına karar verildiğinden, davalı Şükrü Kaya Sunal'a dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen duyuru- lur. 17. 02.2003 Basın: 7567 ŞEREFLİKOÇHİSAR ASÜYE 2. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2000 265 Davacı Maliye Hazinesi vekili tarafından davalı Adnan Ayhan, Elif Ekinci ve arka- daşlan aleyhine mahkememize açılan Şereflikoçhisar ilçesi Karamollauşağı köyünde kain 762 nolu parsel sayılı taşınmazın iptali ile davacı hazıne adına tescili davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince; Şereflikoçhisar ilçesi Karamollauşağı köyüne davalı Adnan Ayhan ve Elif Ekinci adresine çıkartılan tebligatlann bila tebliğ iade edildiğı ve zabıtaca yapılan tüm ara- malara rağmen adresleri tespit edilemediğinden kendilenne ilanen tebligat yapılması- na karar verilmiş olup. Ankara ilı Şereflıkoçhısar ilçesi Karamollauşağı köyü nüfusuna kayıtlı davalılar Adnan Ayhan ve Elif Ekinci'nin mahkememızde duruşmanın atılı bırakıldığı 13.03.2003 günü saat 10.00'da mahkememiz duruşma salonunda bizzat hazır bulun- ması veya kendilerini bir vekil ile temsil ettırmeleri aksi takdirde yokluklannda du- ruşmalara devam olunacağı ve karar verileceğinden, davalılara dava dilekçesi tebliğ olunmak üzere ilan olunur. Basın: 7566 PENCERE ABD, Imparatorluğunu Nasıl Kuracak?.. Zekeriya Temizel "Not Defteri" köşesinde dün "ABD için 'yaşam alanı' ne anlama gelir" diye so- ruyor ve yanıtını da veriyordu. "Yaşam alanı" HrHer'in tarihe miras bıraktığı bir deyimdir; eskiden buna "hayat sahası" denirdi. Temizel, ABD Enerji Ajansı'nın internetteki say- fasından aldığı bilgileri aktanyor: "1960'ta ABD günlük dünya petrol üretiminin yüzde 33.5'ini gerçekleştirirken, yüzde 31'ini de tüketiyordu. 2000 'de günlük petrol üretimindeki payıyüzde 8.5'egerilerken, tüketimdeki payı yüz- de 25.9 olmuş. (...) ABD'nin bilinen petrol rezerv- lerinin ömrü 2010yılında tükenmektedir. YaniABD yakında petrolsûz kalacak." (Cumhuriyet 21 Şu- bat 2003) Demek ki dünya petrol alanı Amerika için bir "yaşam alanı" değeri taşıyor. Amerika petrolden sonraki alternatif enerji kay- nağı sayılan bor madenine de el koymak için Tür- kiye'yi savaşa sürüklemekte... Temizel'e göre, "ABD, bir taşla bütün kuşları vurmaktadır". • Peki, Amerika "hayatsahası"saydığı Islam coğ- rafyasını nasıl avcunda tutacak?.. ABD'nin avcundan kaçan ilk kuş Iran'dır. Kom- şumuzdaki irticanın Amerika aleyhine birşeriat re- jimine 1980'de dönüşümü ilginçtir. Afganistan'da Sovyetler'e karşı desteklenen Taleban rejiminin daha sonra yine Amerika tarafından tehdit olarak görülmesi ve bu ülkenin işgali tarihsel birders ola- rak algılanmalı!.. "Soğuk Savaş" döneminde "Allahsız komünizm tehlikesi"ne karşı Islam dünyasında irticayı alabil- diğine destekleyen Amerika, kendi eliyle yarattığı mürteci devletlerle karşı karşıya mı gelecek?.. "Komünizm tehdidi"ne karşı kullandığı Islam, bu kez Amerika'yı mı tehdit ediyor?.. Soru, ABD için hayat memat sorununu vurgulu- yor; Irak savaşının kaçınılmazhğının ardında yatan gerekçeyi de açıklıyor. • Osmanlı ve islam konularının profesörü Ber- nard Levvis'le arkadaşımız Leyla Tavşanoğlu nun röportajı 9 Şubat günlü Cumhuriyet'te yayımlan- dı; ünlü bilim adamı ilginç bir saptama yapıyor. Diyor ki: "Bölge (Ortadoğu) insanlan bağımsızlık ile öz- gürlüğü eşanlamlı kullanmak yanılgısına düştüler. Bu iki kelime aynı anlamı taşımaz. Acı acı bağım- sızlığın başka, özgühüğün başka şeyler olduğu- nu gördüler, yaşadılar. Bağımsızlık uğruna zaten küçücük olan özgüriüklerini yitirdiler. Birlraklı, bir Suriyeli, bir Mısırlı sömürgecilik döneminde birey olarak çok daha fazla özgüriüğe sahipti. Sömür- gecilik, yabancı yönetim ağalan tarafından yöne- tilmek anlamına geliyor. Ama bu bölgedeki bağım- sızlık da şöyle oluyor: Yabancı yönetim ağalannın yerini yehi diktatörler alıyor. Bütün bu yaşanmış- lardan sonra o bölgedeki insanlann çok öfkeli ol- malannı anlamamak mümkün değil." Amerika'da Princeton Üniversitesi'nde ders ver- mekte olan profesörün fikirleri hiç de yabana atıl- mayacak kadar ilginç... • ABD, Müslüman coğrafyasında -heteSovyetJer'in yıkılışından sonra- zor durumda kaldı. Amerika'ya karşıt fıkirler ve eylemler gün geçtikçe artmaya başladı, ABD hayat sahası olan bölgede bir şey- ler yapmak zorunda... Peki neolacak?.. ABD bir federal devlettir ki bunu oluşturan eya- let devletleridir... Bush yönetimi Afganistan'dan sonra Irak'a da yerleşmeyi öngörüyor. Islam dünyasında Amerikan usulü bir federal devletin tohumlannı atarak impa- ratorluğunu pekiştirmek mi istiyor... "Bağımsızlık- lan kısıtlanmış devletlerin özgühükleri bir oranda sağlanmış insanlan" eskisinden daha çok mu mut- lu yaşayacaktar?.. Irak, fran, Türkiye ve de öteki ülkeleri etnik coğ- rafyalara bölerek yeni bir Ortadoğu haritası çizmek tasanmı gerçekçi mi, değil mi?.. Sorunun yanıtı boşlukta sallanıyor; ama, Ame- rika'nın Irak'a salt petrol için göz dikmediği belli!.. Irak'ın silahtan anndırılması için savaşa gerek ol- duğu koca bir yalan... • Amerika tam yanm yüzyıl Türkiye'de dinci poli- tikayı "komünizme karşı panzehir" diye destekle- di ve karşıdevrimi besledi... Bugün ise Türkiye'yi hayat memat sorunuyla karşı karşıya getirdi... Amerika'nın federe devleti olmak istemiyorsak silkinip toparlanmalıyız. Mehmet FARAÇ KÖTÜLEf? MAHALLESİ G ü n i z i Y a y ı n c ı l ı k Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle