05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2003 SAU 14 JVU.Lrf-1 U J \ [email protected] TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN Shakespeare'le hesaplaşmakShakespeare'i diğeryazarlardan ayıran özel- liklerinden bıri kuşkusuz onun şiirsel dili ve bu dilin zengin anlamlarla yüklü olması. Hemen her oyunda yaşamın anlamının sorgulanması ve doğayla bitmez tükenmez bir hesaplaşmanın yaşanması. Sanki yeryüzünü, gökyüzünü, yıl- dızlan, karanlıkları, gerçekleri, düşleri kucak- layan bir yazar. Onun oyunlannı okumak, izle- mek yaman bir arayış ve sorgulayış süreci. Bu nedenle de tüm yorumculan zorlayan sonsuz bir kaynak Shakespeare. 'Perikles' ve 'Bir Yaz Gccesi Rüyası" Kısa bir süre önce Londra'da Shakespeare'in romanslanndan biri olan 'Pfcrikles'i izledim.Yö- netmen Nefl BarrJett. zaman içinde çıkılan bir yolculuğu vurguluyor yorumunda. Bu yolculuk- ta kahramanlar, olaylar tabii ki inandıncı değil. Bir masalın, birmitin aynlmazparçalan. Ama, Shakespeare'ın tüm oyunlannda olduğu gibi burada da temel hareket noktası olan 'düzen' ve 'karmaşa' arasındaki gelgitler ustalıkla ya- kalaruyor, zekıce ışleniyor. On dört yıJlık bir za- man içinde yaşanan kaçışlar, aşklar, aynhklar, buluşmalar PerikJes. Thaisa ve kızlan Marina üçgeni çe\Tesinde gelişirken taht kavgalan, kıs- kançlıklar, ihtiraslar aynı üçgenin içine giren- çıkan yan olaylar olarâk dikkat çekiyor. Böy- lesi karmaşık bir yolculukta yönetmenin altını çizdiği insanın kendi içinde yaşadığı sorgula- malar, bir çeşıt iç hesaplaşma olarak belirleni- yor. Sahnenin bir hastane odası olarak tasarlan- ması bu yaklaşımla örtüşüyor. Edward HaD'ın tamamen erkek oyunculardan oluşan ThePropelkr topluluğu ile sahneye koy- duğu 'Bir YazGecesi Rüyası' dolu salonlara oy- nanıyor uzun süredir. Bu ekibi 2002'de Ulusla- rarası tstanbul Tîyatro FestivaK'nde oynayan 'Gfilün Öfkesi'nden hatırlamak mümkün. Sha- kespeare'in bu komedisüıde de yine gerçek ve gerçek dışı buluşuyor. Düşler dünyası gerçek dün- yanın içine giriyor, çıkıyor, çevresinde dolaşı- yor ve aşklar, kıskançlıklar, üzüntüler, acılar her iki düzlemde de yaşanıyor. Beyazın hâkim olduğu yalın bir sahne tasanmı ne kadar ince- likle yansıtıyor Shakespeare'in ustaca kurgulan- mış bu komedisinde gerçeğe alternatif olarak sunulan ama ondan hiç de farklı olmayan düş- ler dünyasını... Keyifle oynaruyor'BirYazGe- cesi Rüyası. Hele Tîtania ve Bottom arasında- ki buluşma ve aşk kolay unurulacak bir olay de- ğil... Edward Hall Shakespeare'in yaşam üze- rine saptamalanru, yaşamın beklenmedik olay- larla sarmalanmışlığını, düzen ve karmaşa ara- sındaki çelişkileri, doganın acımasızlığını yine aynı keyifle vurguluyor. Ve 'Macbeth' tstanbul Şehir Tiyatrosu bu yıl, Muhsin Er- tuğrul döneminde olduğu gibi, sezonu Shakes- peare oyunlanylaaçıyor. ABTaygun'unyorum- hakespeare gibi biryazarı yöreselleştirirken öncelikle ondaki evrensel boyutu, evrensel değerleri bütün içinde eritip yok etmemek gerekir. O nedenle de bu güçlü yazar, taşındığı noktada sağlam bir alt yapıyla buluşturulmak durumundadır. ladığı 'Macbeth' bu bağlamda izlediğim ilk oyun. 'Macbeth' ne yazık ki benim için bir düş kınklığı oldu. Böylesine dişli ve dişi bir oyun- la çok daha farklı düzlemlerde ve her anlamda çok daha yoğun bir hesaplaşma süreci yaşan- malıydı diye düşünüyorum. Shakespeare'in ülkesindeki feodal yapıdan yo- la çıkarak Mezopotamya'ya uzanmak yorum- da doğru bir çıkış noktası olabilir. Ama, 'Mac- beth'ı, "Shakespeare'in oyunlan bize yabancı ge- liyor " düşüncesiyle, ki bu bakış açısına katıl- mak hayli zor, "bizhn kodlanmıza uydurmak" için Britanya topraklanndan alıp altını doldur- madan, temelini oluşrurmadan bu topraklara kondurmak bilmem yeterli midir bir 'zihniyet- daşhk' ilişkisi kurulabilirliğini kanıtlamak için. Shakespeare gibi bir yazan ve böylesine grift bir yapıtı bizim kodlanmıza uydurmak bu den- li kolay olmasa gerek. Aynca, bu kodlann çe- şitli yönlerden çok iyi irdelenmesi gerektiği de kesin. Ali Taygun'un çevirisinde Shakespeare'in şi- irsel dilinin yine 'kodlar' nedenıyle zorlanma- sını anlamakta da güçlük çektiğimi belirtmeden geçemeyeceğim. Taygun, yazann dilini ve imaj- lannı bozmamış olabilir, ama Shakespeare'in şiirselliğinin en azından sahneye taşınması, sah- ne ve metin arasında bir bütünleşme yaşanma- sı gereklidir diye düşünüyorum vurucu bütüne varabilmek için. Sahnede böyle bir şiirsellik yakalanamadığı kesin. Bu arada, zaman zaman yöresel birüslupla konuşmaya çalışan, yapama- yınca vazgeçen sanatçılann kaybolmuşluklan da gözden kaçmayan bir olgu. Tıpkı dumanlar arasında neden bağnştıklan bir türlü anlaşıla- mayan cadılar gibi... Özensiz giysiler, kılıçlar, kalkanlar, mızraklar aynı şekilde taşınması zor bir bütün oluştururken sahne akışını, yapıtın şiirselliğini olumsuz yönde etkıleyen unsurlar. Sahne tasanmı ise bu topraklara neredeyse bi- rebir gönderme yapmayı amaçlamanın ötesin- de bir anlam taşımıyor kanımca. Shakespeare gibi evrensel bir yazan yöresel- leştirirken ondaki bu değerleri bütün içinde erit- memek gerekir kuşkusuz. Bugün hâlâ bir Aki- raKurasowa'nın 'Ran' ('KralLear') filminden söz ediyorsak bu etki o yapıtın farklı toprakla- ra taşınırken altının bu denli boş bırakılmamış olmasından, evrenselliğini yitirmemesinden kaynaklanıyortabii ki... 'Macbedı' için bunu söy- lemek olanaksız. Ash Öngören ve Murat Garibağaoğiu gibi deneyimli oyuncular da paralelliklerin kurula- madığı böylesine aksayan dengeler içinde 'Mac- beth'i taşımakta zorlanıyor, hatta taşıyamıyor- lar. Ne Macbeth'in parçalanmışlığı, sıkışmışlı- ğı, mantığının kendi mantıksızlığı ve hırsı kar- şısındaki sinikliği, ürküntüsü yaşanıyor; ne Lady Macbeth'in hırslan, ihtiraslan, pişman- lıklan, çöküntüleri yakalanıyor... tkisinin de o uçsuz bucaksız dünyalan kavrulup kalıyor. On- lar arasındaki oyun çıkmayınca kreşendolar da haliyle kayboluyor. Bu durum tüm ilişkilerde gözlemleniyor. Yukanda da değindiğim gibi, 'zihniyet-daş- hk'lar üzerine oturrulan buluşmalar ruzakJarla dolu olabiliyor ve boşluklar ne yazık ki hiç is- tenmese de tragedya sınırlannm ötesinde bir yer- lere doğru çekebiliyor ölümsüz oyunlan... ALMANYA'DAKİ BERLtN ŞUBEStNtN İLK SERGtStNÎ GEORGE GROSZ'A AYIRDI Galeri Artist Avrupa 'ya açıldı Kültür Servisi - Galeri Artist, yurtiçine yönelik tanıtım ve pazarlama girişimlerinin yanı sıra, Berlin'de açtığı bir galeriyle, dışa yönelik sergiler de düzenlemeye başladı. Galerinin Berlın şubesinin ilk sergisi çağdaş Alman sanatının, Dada ve Yeni Nesnellik akımlannın önde gelen isimlerinden George Grosz'un yapıtlanndan oluşan sergi. Grosz'un erotik ve eleştirel içerikli resimlerini 21 Kasım'a kadar kendi galerisine taşıyan Galeri Artist, aynı zamanda Artist dergisinin ekim sayısında da sanatçı üzerine Florian Karsch tarafından kaleme alınmış bir yazıya yer veriyor. Dergideki bu yazı, Almanya'daki okuyuculann da okuyabilmesi için Almanca olarak yayımlanıyor. Artist'in uluslararası bir yayın düzeyine ulaşması için ilk adım olarak uygulanan bu yeniliğin sonraki sayılarda da sürmesi planlanıyor. 1893-1959 yıllan arasında yaşamış olan Grosz, Avrupa'da yükselen yeni kentsoylu sımfm ve yönetici kesimin çelişkilerini eleştirel bir dille dışa vurmuş bir ressam olarak tanınıyor. Sanatçının bu sergide de yer alan erotik kompozisyonlan ise resimleri arasmda en az büinerüeri. YAZI ODASI SELtVl İLERİ Refik Halid'in İstanbul Çiçeklerî (1) Canım sıkıldıkça Refik Halid Karay'ın eşsiz kroniklerini okurum. Bezgin günlerinde Refik Ha- lid'in iddiasız, sürükleyici, lezzetli romanlanna sı- ğındığım olur. Refik Halid benim için gerçek bir anlatma us- tasıdır. Anlatırken, hayatı dört bir yanından kuşa- tıyor. Bütün güzelliklere tutkundur. Genç, alımlı, çe- kici kadınlar, yakışıklı erkekler, iç açıcı manzara- lar, iştah kabartan yemekler, zevkli möble, egzo- tik ülkeler, tarihin pitoresk sahneleri, aşk ve se- rüven coşkusu... Işte hepsi, romanlannda boy gösterir. Kroniklerini külyutmaz bir dedikodu üslubu sa- np sarmalar. Anılan iğneli fıçıdır. Öyle sanıyorum ki, günümüzün değerbilmez- liğinde bile, okunuriuğunu yurt çapında koruyor. Beş altı yıl önce, Anadolu illerinin yan kırtasiyeci küçük kitabevlerinde, Refik Halid imzalı kitapla- ra rastlamış, gözlerim yaşarmıştı. Refik Halid elbette çiçeklere de tutkundur. Onun bir yazısında, çiçek sözcüğüyle biriikte, 'ç' harfi, yüreğimize su serpecek isimlerin bir sim- gesi olup çıkar: Sözgelimi çiçeklerin en incesi, en zarifi çiğ- demdir. Çiğdemin hemen ardından çayır, çimen. Ikisi de hep yeşilin, yeşertinin sayısız çağnşımıy- la belleğe üşüşür. Kırağı anlamındaki çiğ! Bir sabah serinliğinde... Sırada ulu çınar ve çam. Ikisi de Istanbul'a ait bir şeyler söylüyor. Çınar, imparatorluk başken- tinin yerli ağacı. Çam biraz alafranga, alafranga- lık modalanyla eşzamanlı. Suyun en coşkunu, yine 'ç' harfinin başı çek- tiği çağlayan değil midir? Yazanmız çağlayanla- nn gürül gürüf sesini sanki dinler gibidir. Gençliğinin, gözünden bir türlü silinmeyen gö- rüntüleri içinde, yeldirmeli, maşlahlı, şık hanım- lann ilkyaz zamanı bahçeler arasında dolaşarak, çağla yemek gayesiyle badem ağaçlanna uzan- malan vardır. Çağla bademi. Çilek. Ç! Hep ç! O günleri yaşamış olanlar çiçekle maşlah ara- sında gizemli bir bağ kurarlardı. Anneannemin arkadaşı Pembe Hanım, ikide bir de, bahçe yo- lundan eve doğru gelen misafirleri anlatırdı: Mavi, açık pembe, açık san, fes rengı, deniz ma- visi taftadan sim işlemeli maşlahlar giymiş bir öbek hanım. Salkımlann, güllerin ortasında ilerli- yoriar. Adeta Aşk-ı Memnu'dan bir sahne... Refik Halid bir yazısında, yaz aşklannın sona erişini yağmura ve kasımpatıya bağlar. Artık göç mevsimidir. Bahçelerde kasımpatlan açtı mı, he- le bir de yağmur "dökülmeye" başlamışsa, geç- miş zamanın yaz aşkı için de aynlık gelip çatmış- tır. Bir başka yazısında da içkilerie çiçeklerin ben- zerliğini söylüyor. Diyor ki: "Şayet içkileri renk, rayiha itibariyle çiçeklere benzetirsek; birkadeh, bir koncadır; biriçkima- sası ise, birdemet; birbüfe: çiçek tarhı; birmüs- kirat (alkollü içkiler) camekânı: bir bahçedir. Ve her bahçe gibi bunun da sefası akşamüzerleri- dir. Karakışın en kasvetli gününde odaya bir içki sofrası kurunuz. Bırakınız kadehlerde renk renk içkiler parlasın, ve uzaktan şöyle seyrediniz: Eh- '/, bu küçük tarha dünyanın bağını, bostanını de- ğişmez." Güzel hanımlardan söz açarken, birkaç yazısın- da, hep aynı tasvire ihtıyaç duyuyor: "Saçlannın krizantem demetinde..." Kadınlann giysilerine özgü kumaşlardan söz açarken, toz pembesi bir bluzun gül koncası gi- bi koktuğunu aiımlıyor; kombinezonlardan limon ve portakal çiçeği rayihalan duyuluyor. "Şu ge- linlik kızın çamaşınnda bir yasemin ve zambak ıtn, o siyahlı dul hanımın mantosunda bir krizan- tem esansı" gizli... Öneriler: Kitap / Kandille iskandil, M. Kayahan Özgül, Hece Yayınlan. fdgT' Cumhuriyet ^ kulübü İMZAGÜNÛ TÜYAP FUAR VE KONGRE MERKEZİ 28 Ekim Salı (Bugün) COŞKUN OZDEMİR Saat: 17:00-18:30 Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi BEYLİKDÜZÜ/İST. BURDUR1. ASLİYE HUKITC MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2003 97 Davacı Gülızar Işcan tarafından davalı Ünal Işcan aleyhine açılan "Nafaka" davasının yapılan yargılamasında venlen ara ka- ran uyannca; Davalı olan Cnal Işcan'ın adresi tneçhul olduğun- dan, adı geçen davalının duruşma günü olan 11.11.2003 günü sa- at 10.20'de mahkememi2de hazır bulunmsı, aksi takdırde yoklu- ğunda karar verileceği ılan olunur. 19.9.2003 Basın: 46523 Cumhuriyet >. kitap kulübü KONFERANS TÜYAP FUAR VE KONGRE MERKEZİ 28 Ekim Salı Server Tanilli-Necla Arat Konu : Bir Cumhuriyet Aydın'ı Olarak H. Veldet Velidedeoğlu Saat : 18:00-19:00 Yer : Marmara Salonu Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi BEYLİKDÜZÜ/İST. ELAZIĞ 3. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN Dosya No-2001'240 Davacı Içışlen Bakanlığı vekili tarafindan. da\alılar Şe\h- mus Akdoğan \e Nurullah Büyükkaya aleyhine mahkememi- ze ikame edilen Rücuen Tazminat davasında. Davalı Şe\hmus Akdoğan'ın adresi meçhul olduğundan, Şeyhmus Akdoğan'ın duruşma günü olan 30.12.2003 günü saat 9.00'da mahkeme- mizde hazır bulunması veya vekil göndermesı, HUMK'nun 213 ve 377. maddeleri gereğince behrtilen gün ve saatte mah- kemede hazır bulunmadığı ve>a vekil göndermediğı takdırde yargılamaya yokluğunda devam edileceğı \e hüküm \enlece- ği, dava dılekçesı yenne kaım olmak üzere ilanen teblığ olu- nur. Basın: 51153 Cumhuriyet kitap kulübü IMZA VE KONFERANS TÜYAP FUAR VE KONGRE MERKEZİ 29 Ekim Çarşamba (Yarın) ASLI SELÇUK Saat: 16:00-17:30 ERDOĞAN AYDIN Saat: 17:30-19:00 Konferans: Erdoğan Aydın Konu : Tarih Bilinci ve İstanbul Saat : 15:30-17:00 Yer : lnterexpo Salonu Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi BEYLİKDÜZÜ/İST. DÎGOR KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN EsasNo. 2003 136 Da\acı Hazme Temsılcısı tarafından davalı tsmet Ateş aleyhine mahkememıze açılan tespıt ıptali ve tescil da\asının yapılan açık yargılamasında \enlen ara karan uyannca; Tüm araştırmalara rağ- men adresi bellı olma\an \e tebhgat \apılamayan da\alı\a duruş- manın 08 12.2003 günü saat 10.00'a atılı olduğu. gelmedığı takdır- de da\aya de\am edılebıleceğı \e hüküm \enlebıleceğı hu^usu du- ruşma günü \e da\a dılekçesı yenne kaım olmak iizere. ılan tarı- hınden ıtıbaren ilanen teblığ olunur. 15 10.2003 Basın 51 P 4 I MZ A GU N U RDİNÇ UTKU TÜYAP KİTAP FUARI Saat: 14.00-16.00 arası YAYINLARI STANDINDA 3O EKİM 2OO3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle