Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2003 PAZARTESİ
HABERLER
Akfıratlılar iftiraya uğradıklannı iddia etse de paranın gücünün Yılmaz'ı bile değiştirdiğini itiraf ediyorlar
Hocaefendi yoldan sapıncaŞÜKRANSONER
Akfirat'ı bölgedeki benzer yerle-
şim bölgelerinden ayıran görüntüler
birbirine benzeyen, tam olmasa da
villa tipi yapılaşma ile her tarafi sa-
ran tel örgüler. Sokaklar bir cumar-
tesi gününde bile ürkütücü boşluk-
ta. Balkonlarda asılı çamaşuiar ol-
masa, bir de dikkatle baktığınızda
perde arkasından gözlendiğinizi or-
taya koyan perde kapatmalar, arada
birgörünen başlar olmasa, terk edil-
miş bir yerde olduğunuzu sanabilir-
siniz.
Tabii arada şık türbanlı, topuğuna
kadarpaltolugenç hanımlar, ellerin-
de çocuk gezdiriyor ya da komşuya
gitmeye çahşan bir kadın yola düş-
müş oluyor. Sizi görünce hemen ters
yönde kaçıyorlar. Sokaklarda bir tek
çocukluklanndan vazgeçemeyen, top
oynayan erkek çocuklan, çok az sek-
sekte zıplayan eşarplı kız çocuklan
var.
Cazetecilere kızgınlar
Merkezde biraz hareket var sayıla-
bilir. Kahve dolu olmasa da oturan-
lar gözleniyor. Iş ya da alışveriş için
zorunlu olarak sokağa çıkrruşlar hız-
la hareket ediyor, düşman bellenmiş
sokaklan aşındıran gazetecilerle ko-
• Akfıratlılar Yaşar Yılmaz'ın şeyh, kendilerinin mürit olduklannı kabul etmiyorlar. Ancak
hocalannın çok büyük bir din bilgini, kendilerinin de ona saygı, bağlılık duyduklannı, dahası en
çok bu ortak bağ ekseninde Akfırat'ta toplandıklannı yadsımıyorlar. Hocayı kötü yola
düşürenlerin serbest, hocalannın içerde olmasına hayıflanırken doğru olduğuna inanmak
istemedikleri suçlamalann benzer öraeklerini kendileri anlatıyorlar...
nuşulmamaya özen gösteriliyor. So-
kaklarda nöbet tutan jandarmalarla,
korku ve öfke tablosu tamamlanıyor.
Olmasalar besbelli gazeteciler de bu-
ralardan uçurulacaklar.
"Çocuklardan al haberi" sözü de
geçerli değil. Çocuklann ağzından
kerpetenle laf çıkıyor. Zorla öğret-
menlerinin evini, biri uzaktan gös-
termeyi göze alsa bile, yolumuzu
kesen, açık öğretimde işletme oku-
duğunu söyleyen bir delikanlı ga-
zetecilerin evlerinin içine dalmaya,
kendilerini sorguya çekmeye hak-
lan olmadığını söylüyor. Cep tele-
fonu ile bizden önce davranmış ol-
malı, öğretmenlerin kaldıklan evle-
rirı zillerinin hiçbirine yanıt gelmi-
yor. Yoldan yanlışhkla gelmekte olan
genç kadınlan uzaklaştırmayı da ih-
mal etmiyor.
Çaresiz kendine görev edinmiş
delikanlıyı dinlemek zorunda kalı-
yoruz. Her cümlesinin arasında,
"Herkesin üstünden geçtiği orospu-
nun iftiraları, medyanm yalanlan:
siz ailenizin arasında böylesini ba-
rmdınr nusınız" vurgulaması. Ak-
nratlılann damgalandıklanndan, ba-
basırun devlet memuru olduğundan
ve çok zor duruma düştüklerinden
söz ediyor. Sonradan öğretmen ol-
duğunu öğrendiğim babası ile görüş-
meye çalışınca, başka yerde görev-
li ve evde olmadığı söyleniyor. Ta-
bii ismini ve telefonunu almak da söz
konusu olamıyor.
Akfirathlar beleklerini kaybetmiş-
ler, hiçbir isim ve telefon numarası-
nı bulamıyor, kimsenin nerede oldu-
ğunu bilmiyorlar. Şeyh ya da hoca-
efendi YaşarYıhnaz'ın oturduğu evi
bile gösteremez oluyorlar. Iki oğlu,
bir kızı, damadı, çocuklanrun ana-
sı, akrabalan, yakınlan kayıp. Biz-
den önce gelmiş, açıklama yapmış
sanık avukatlarının isim ve telefon-
lannı vermeyi bile üstlenen olmuyor.
imece usulü yaşam
Kahvede sözcülügü üstlenmiş, kül-
tür farkı gözlenen kişi, ilk konuştuğ-
muz delikanlıdan biraz daha edepli
bir üslupla aynı şeyleri söylüyor.
Herkesin üzerinden geçtiği bir oros-
punun ifadeleri ile lekelenmeye ça-
lışılan bilge, saygın, iyilik sever, iyi-
liklere, güzelliklere öncülük yap-
mış, devleti ile banşık bir din ada-
mı. kentin çirkinliklerinden kaçnuş,
huzurlu bir yaşam için Akfirat'ı seç-
miş olan insanlann huzurlu, güzel ya-
şamını bozma çabaları..
"Sıradan birideğiT vurgulamama,
yanında sesiz duranlardan bekledi-
ğim yanıtı alıyorum. Çok önemli bir
holdingin çok önemli üst düzey gö-
revlerinden emekli olmuş buraya
yerleşmiş. Şeyh ya da onlara göre ho-
caefendinin dünürü gibi bir sözcük
de kulağıma fısıldandıysa da diğer-
lerine doğrulatamıyorum. Ne fark
eder ki... Kahvedekilerin tümünün
baş onaylan ile kent yakırunda, kent
kirliliklerinden uzakta, seçilmiş sa-
kin, güzel bir yaşamın birtakun el-
ler tarafından yıkılmak istenmekte
olduğu. Medyaya da yansımış olan
Orhanlı beldesi ile kendilerini seç-
miş Tepeören'in paylaşılamaması
davalan, ralli alanı ile bağlantılı or-
taya çıkan büyük rant. Akfirat Bele-
Dul
kadınlara
evyaptırdı
tstanbul Haber Ser-
visi - Tuzla, Akfirat Bel-
desi'ni "Şeriat Köyü"ne
çeviren ve 25 yıldır, sade-
ce 12 Eylül döneminde
gözaltına alınıp Selimi-
ye'de sorgulanan imam
YaşarYılmaz'ın kurduğu
"EdepTarikatT ile ilgili
aynntılar ortaya çıktıkça,
"kurduğu düzenin kor-
kunçluğu ve insanlann
tophım değil ümmet ola-
rakyaşamayı kabul ettiğT
gerçeğı sonuçlanyla bir-
likte gözler önüne serildi.
Tuzla, Akfirat Belde-
si'nde akıllara durgunluk
veren tarikat olayının baş
aktörü olarak ön plana çı-
kan Yaşar Yılmaz, Be-
yoğlu Kasımpaşa Yahya
Kethuda Camii ve Suru-
ri Camii imamlıklanndan
sonra Tuzla Gazi Musta-
fa Kemal köyünde kur-
duğu kooperatifle işleri-
ni büyüttü. Köyde yaşa-
yanlann ve kimi görgü ta-
nıklannın anlattıklarına
göre, Yılmaz, o dönemde,
insanlara yalnızca iyilik
yapmayı yeğleyen, dini
bilgileri ile Kur'anı öğre-
ten biriydi. Ök gözalü son-
rasında bir dönem içine
kapanan Yılmaz'ın daha
sonra köyde denetimi
tümden ele geçirdiği öne
sürüldü.
Yılmaz'ın bu dönem-
de, dul kadınlara arsa tah-
sis edip ev yaptırdığı, pa-
rasız yurttaşlara arsa tah-
sis ederek binasını imece
usulüyle gerçekleştirdiği
iddia edildi.
Emekliimam YaşarYıhnaz'm şeriat köyüne dönüştürdüğü Akfiratta sokaklar örkütücü bovutta ISSE. (Fotoğraflar: AA/ UĞUR DEMİR)
Başkan Yardımcısı Çar, Yılmazyüzünden 25yılhkemeJderinin boşagütiğinisöylüyor:
Duyuyor ama inanmıyorduk
diyesi eliyle yörede yüksek yapılaş-
tnaya, rant talanına direnihnesi.. ve-
saire, vesaire...
Tabii Akfirat'ın var oluş öyküsü
25 yıllık; bugün 500 haneye ulaşmış
yerleşimin öyküsü verilirken Yaşar
Yıhnaz'dan, hocaefendi olarak say-
gı ile söz ediliyor. Kooperarif giri-
şüni ile imece ve dayanışma temel-
li yerleşime, yaşamlannda nasıl ön-
cülük yaphğının sayısız örenkleri
veriliyor. Kahvenin camma yapıştı-
nbnış bir küçük duyuru, vergi iade
zarflarının artık sahipleri tarafından
bankalara teslim edileceği uyansı,
vergi iade zarflannın bile okuma
yazma bilmeyenler adına topluca
doldurulduğunun, imece yaşamanın
boyutlannın tipik bir simgesi oluve-
riyor.
Madalyonun bir yüzü
Madalyonun bir yüzü, Akfirathla-
nn resmen açıkladıklanmn sınırla-
n böyle. Ya gün boyu çok fazla in-
sanla konuştuğunuzda, kasıtsız an-
latılanlardan çıkan sonuçlar... Ister-
seniz, sonuçta her biri Akfiratlılann
ağzından çıkmış cümlelerden derlen-
miş, ortaya çıkan bir başka Akfirat
gerçeğini, anonim olduğu için bir
öykü gibi anlatmaya çalışalun...
Yaşar Yılmaz'ı, hocaefendiyi, ün-
lü birçok hocaya sorabi-
lirsiniz. Imamlık yaptığı
camilerde, katıldığı dini
sohbetlerde üstün din bil-
gisi ile, yorumlan ile siv-
rilmiş, saygınlık kazan-
mış.
Akfırat'a yerleşmiş,
Anadolu'nun çok farklı
yörelerinden gelmiş, çok
farklı mesleklerde çalış-
mış önemh' birbölümü de
yaşını başını almış in-
sanları, hocaefendiyi
imamlık yıllannda tanı-
mışlar, dinlemişler, hay-
ranlık duymuşlar. Onun
öncülüğü ve "Edep" ya-
pı kooperatifinin girişi-
mi ile eski Gazi Musta-
fa Paşa Mahallesi, şim-
diki Akfirat beldesinde
yerleşip yaşamayı seç-
mişler.
OKTAYAPAYDES
Tarikat elebaşısı imam Yaşar Yılmaz ta-
rafından. "ŞeriatKöyü" haline dönüştürii-
len Tuzla'daİd Akfirat Belde Belediyesi Baş-
kan Yardımcısı ÜnalÇar, "Onun bu halegd-
mesine çok şaşırdık. Onun yüzünden 25 yıl-
lıkemeklerimizboşagitrT dedi. Eşi
tarikat üyesi olduğu iddiasıyla gö-
zaltına alınan, ancak DGM tarafin-
dan sauverilen Başkan Yardımcısı
Ünal Çar, son olaylan "çok kötü"
olarak vurgularken "Yaşar Yılmaz,
etrafinda sözü dinknen, sosyalyönü
ağu- basan, dini bilgisi çok kuvvetli
iyi bir insandı. Eğer biz diizgün bir yapılan-
mayıkendiolanaklanmıziagerçekleştirme-
seydik, burada orman kalmazdL Sultanbey-
H'den faria ounazdı* diye konuştu.
Başkan Yardımcısı Ünal Çar, Gazi Mus-
tafa Kemal Mahallesi'nden Akfirat Belde
Belediyesi'ne kadar geçen 25 yıllık süreci
Cumhuriyet'e anlattı. Çar, kendisinin Taş-
kızak Askeri Tersanesi'nde mühendis ola-
rak görev yaptığını ve gençlik yülanndan
beri Kasımpaşa Yahya Kethuda Camii'nde
Diyanetin kâdrolu imamı olan Yaşar Yılmaz'ı
tanıdığını vurguladı. Yılmaz'ın Gazi Mus-
tafa Kemal Mahallesi'nde o dönemde Ba-
yındırlık Müdürlüğü'nden izin alarak düz-
gün biryapılanma için kooperarif kurduğu-
nun altını çizen Çar,"tstanbul'da üç Kraya
KJnal Çar, Yaşar Yılmaz için "Biz burayı
kalhndırahm, Formıdapistiyle ekonomik
dunanlanmu. düzelsin derken başımıza
bufelaketigetirdi"yonanunuyaptı.
mai olan inşaaü biz bir liraya mal ettik. llk
başta 1142 parselde 100 adet ev inşa ertik.
Her evin arsası 500 metrekareydi tnşaatla-
n kendmıizyapök. Elektrik işlerini vine bir
üyemizyapo.Sukanafian,kanaGzasvomıime-
ce usulüyle hoca Yaşar Yılmaz ile kazma
salla>^rak yapök" diye konuştu.
imece usulü çalışmayla kooperatifı bitir-
diklerini kaydeden Başkan Yardımcısı Çar,
12 Eylül sıkıyönetim döneminde, irticai fa-
aliyet yapıldığı gerekçesiyle köyünjandar-
ma tarafından basıldığını, imam Yaşar Yıl-
maz'ın gözaltına alınıp Selimiye'de sorgu-
landığını anımsattı. Bu olay sonrasında uzun
süre hocanın evine ve içine kapandığını,
kimseyle konuşmadığını kaydeden Unal
Çar, gelişmeleri şöyle özetledi:
"Hoca son yıllarda çok değişmiş-
ti. Duyuyor,ama inanmakistemi>w-
duk. Burada bu feodal yapının kı-
nlması gerek. Bu ancak egirimle
olur. İşsize, gence iş olanağı sağlan-.
mau. Biz hâlâ 30 milyona bir kom-
şumuz taranndan alınan otobüsle,
her sabah ve akşam Cağaloğlu'na
kadar ücretsiz servis yapıyoruz. Okulun öğ-
rermenlerini de serviste getirip götürüyo-
nız" dedi.
Köyde gazete satılmayışını, "Tepeören'de
var. Kimileri de kent merkezinden alrvor"
sözleriyle yanıtlayan Çar, Yaşar Yılmaz için
ise "Biz burayı kalkmdıralım, Formula pis-
tiyle ekonomik durumlanmız düzelsin der-
ken başımıza bu felaketi gedrdi" yorumunu
yaptı.
Ücretsiz otobüs
Sakhsıyok... Yaşar Yıl-
maz, Beykoz'daki ünlü
Akfırat Hoca'den "feyz,
el almış" beldenin bu-
günkü adı Akfirat olmuş.
Köyde villa tipi, doğay-
la uyumlu bir yerleşün
merİcezi yaratmak kolay
mı?
Hocaefendinin yol
göstericiliğinde suyu, alt-
yapısı imece usulü, zen-
ginin yoksulla dayamş-
ması içüıde gerçekleşti-
rilmiş. Insanlar, emekli
olduklan yaşlara kadar,
Istanbul'un her yanında-
ki işyerlerine, saatlerce
yolculuk yaparak, bin bir
güçlükle, imece usulü
sağlanan servislerle git-
mekte imişler.(Bugün de
öyle, döküntü, ama bel-
denin ücretsiz otobüs ser-
vis hizmeri var.)
Akfirat ile ilgili yaza-
cak o kadar çok şey var
ki; yann izlenimlerimize
devam edeceğiz.
IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@mynet.com oralcalislar@yahoo.coiT
AKP Gend Başkanı Recep Tayyip Er-
doğan'ın Çin gezisinden dönerken, uça-
ğının bir anza nedeniyle Pekin'e zorun-
lu iniş yapması sırasında yaşananlar, bi-
zim mesleğin bir yönünü çok güzel an-
latıyor. Gazeted meslektaşlanmız "biran
önce", "biraz sonra" diyebilmek ama-
cıyla uçak havada iken cep telefonlan-
na sanlıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan,
gazetecilerin bu davranışını değerlendi-
rirken şunlan söyledi: "Maalesef bazı
basın mensubu arkadaşlanmızın daha
uçaktayken telefonla Türkiye'ye haber
geçmelerini anlamamız mümkün de-
ğil. Bu hareketleri, hem uçakta olanla-
ra hem de bilime ne kadarsaygılı olduk-
lannın açık bir ömeğidir."
Erdoğan habercileri, bilime ve uçak-
taki diğer insanlara saygısızlık ettikJeri ge-
rekçesiyle eleştiriyor. Tamamen haklı.
Çin'deki uçakta olanlar, bizim mesleğin
hiçbir ilkeyi dinlememe konusundaki
ü
vahşiliği"ri\ gözler önüne sermesi ba-
kımından dikkat çekici. Biz gazeteciler,
zaman zaman kendimizi bu ülkenin tek
ve hesap sorulmaz hâkimi gibi görebi-
Uçakta Cep Telefonu Açan Gazeteciler
liyoruz. Bu ruh hali bazen polislerde,
bazen askerlerde, bazen siyasetçilerde
de ortaya çıkıyor.
• • •
Onlan bırakıp biz kendimizi konuşa-
lım. Oradaki haberciler, hangi dürtüler-
le insanlann yaşamını tehlikeye sokabi-
lecek bir yola başvurdular: Bir dürtü,
"haberi önce ben geçeyim" hevesi.
Böyle yapınca TV'deki yöneticisi, "llk
kez bizim muhabirimiz bildirdi" diye-
cek, bununla övünecek. Böyle yapmaz
da kendisinden önce bir başkası ge-
çerse, bu kez de yönetimden "azar" işi-
tebilecek.
Ikinci dürtü, "Ben gazeteciyim, haber
için her türlü kuralı bozanm. Bana da
kimse kanşamaz." Bu ruh halini iyi bili-
rim. Galata'da bizim mahallenin bir çöp
kamyonu var. Akşam trafığin en yoğun
olduğu saatte ters yönden Büyük Hen-
dek Caddesi'ne girer. Karşıdan gelen
arabalar orada tıkanıp kalırlar. Çöp kam-
yonunun şoförü de çalışanlan da son de-
rece kendilerinden emin bir halde trafi-
ği tıkamanın keyfini yaşarlar. Onlar "ka-
mu görevlısi"ü\r, yani iktidardır; onlar is-
tediklerini yapabilirler, kimse de kanşa-
maz.
Böyle düşünmekte de haklıdırlar. Yurt-
taş, devlet görevlileri tarafından gün bo-
yu sürekJi itilip kakıldığı ve çöp kamyo-
nunun da bir kamu aracı olduğunu bil-
diği için kaderine razı olur. Çöpçüler, bu
egemenliklerinin keyfini sürerier. Bu man-
zara hemen her akşam bu sokakta ya-
şanır. Bir Allahın kulu da buna itiraz et-
meyi aklından geçirmediği gibi uzun sü-
re arabasının içinde beklemeyi tercih
eder.
•••
Gazeteciler de kendilerini kamu gö-
revlisi sayıyorlar. Böyle söylemeseler bi-
le bilinçaltlanna böyle bir anlayış sinmiş
durumda. Olabilir, habercilık biryönüy-
le kamu hizmetı. Ancak yanlışlık, bu ül-
kedeki kamu görevlisıne yüklenen mis-
yonda. Kamu görevlisi halka hizmet
eden kişi demektir. Türkiye'de ise des-
potik devlet geleneği nedeniyle, kamu
görevlisi kendisini halka hükmeden ki-
şi olarak görür. Gazetecı de böyle bir sis-
temin içinde kendisini görevli hıssettiği
için, aynı zamanda kendisini "hükme-
den" statüsü içine koyabilıyor.
Bizim mesleğin bugün geldiğı yeraçı-
sından, uçakta açılan cep telefonlan,
önemli bir tartışma olarak ele alınabilir.
Bu vahşi habercilık yanşmasının geldi-
ği nokta ve insan yaşamını tehdit ede-
cek boyutlara ulaşması, tabii ki yeni de-
ğil. Ama artık iş çığırından çıkıyor.
Bu olay bana yıllar önce yaşadığım
başka bir olayı daha anımsattı. Sevgili
Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü günler-
deydi. Zamanın Içişleri Bakanı Ismet
Sezgin, Istanbul Valiliği'nde cinayetle il-
gili bir basıntoplanttsı yapıyordu. Konuş-
masının bir yerinde "Efendim, tam ka-
tillerin izleri üzehndeydık, soruşturma-
nın ayrıntılan basına yansıyınca, onla-
nn izlerini kaybettık" türünden bir açık-
lama yaptı. Ben de "Efendim gazeteci-
ler bu habehen polisten alıyoriar. Baş-
ka bilgi alınacak yer yok. Siz ise polis
teşkilatının başısınız, Bu bilgilerin bası-
na sızmasını engellemek sizin görevi-
niz. Basınısuçlamakyehne siz kendi ör-
gütünüze hâkim olun" dedim.
Benım bu sözlerim Içişleri Bakanı'na
yönelik bir eleştiri olmasına rağmen,
oradaki genç muhabirlerden birisi ba-
na şöyle bağırdı: "Kardeşim siz de bil-
gi alın ve yazın. Bilgi alıp yazamıyorsa-
nız, bilgi alıp yazanlan suçlamaya hak-
kınızyok." Şaşınp kalmıştım, 0 gaze-
tecinin derdi, bir meslektaşının katılinin
yakalanması değil, basit bir haber yan-
şıydı. Meslek böyle yozlaşıp gidiyordu.
Uçakta açılan telefonlar, yerteşik bir
anlayışın ürünüdür.
2000
9
LÎ YILLARDA
ERDAL ATABEK
Kan Petrolle Yıkanmaz...
Savaşlar için her zaman ortaya sürülen gerek-
çeler olmuştur.
Sömürge savaşlarının gerekçesi 'ilkel halkları
uygarlaştırmak' idi. Kendilerine 'uygar' diyen Av-
rupa ülkeleri sömürge olarak seçtikleri ülkeleri di-
ze getirmek için onlara karşı savaş açarken 'onla-
rı uygarlaştırdıklarını' öne sürüyorlardı.
Amerika yerlilerinin zenginliklerini yağmalamak
için öne sürdükleri gerekçe ise 'dinsiz toplumlan
Isa'n/n dinine kavuşturmak' olmuştu. 'Latin Ame-
rika'nın Kesik Damariarı' kitabının yazarı Eduar-
do Galeano, Ispanyolların Güney Amerika'yı na-
sıl yağmaladıklannı çok güzel anlatır.
Osmanlı Imparatorluğu'nu parçalamanın adı da
'hasta adamı şifaya kavuşturmak' olarak konmuş-
tu. Dünyanın o günkü egemenleri, her yağmada-
ki payları için kulağa hoş gelen gerekçeler bul-
muşlardır.
Dünyanın yeni egemeni Amerika Birteşik Dev-
letleri de gözünü diktiği bölgelere yapacağı silah-
lı müdahaleler için değişik gerekçeler bulmakta-
dır. Kore ve Vıetnam savaşlannın gerekçesi 'komü-
nizmi durdurmak' olmuştur. Afganistan savaşının
gerekçesi 'terorizmi cezalandırmak'oldu. Irakha-
zıriıklan da 'dünyanın kitle imha silahlanndan kur-
tarılması' olarak sunuluyor. Kimsenin Saddam re-
jimini beğendiği yok. Kimse de 'dünyada kitle im-
ha silahlan üretilsin' demiyor. Ama en büyük kitle
imhasilahlannın daAmerika'da bulunduğunu kim-
se inkâr etmiyor.
Olayın gerçek gerekçesi, her zaman olduğu gi-
bi, 'dünya zenginliklerine elkonulması'd\r. Irakda
petrolleri için olsun, bu bölgedeki stratejik konu-
muyla olsun 'dünyanın tek egemeni'n'm hedefidir.
Amerika buraya girecek, kolay kolay da çıkmaya-
caktır. Kendi çıksa bile güvenilir temsilciler bırak-
tığını bilerek çıkacaktır.
Atatürk'ün dehasını bir kez daha görmek gere-
kiyor kj, o büyük adam, Ortadoğu'nun kanşık ya-
pısını çok iyi çözümlemiş, 'Misak-ı Milli' ile çizil-
miş sınırtarımızın kesinliğini vurgulamıştır. Çizilen
ve belirlenen sınırlarımızın bir karış dışına çıkılma-
yacağı, bir karış içine de girilmeyeceği 'UlusalAnt'
ile kesinleştirilmiştir.
Türkiye bu anda sadık kalarak, hem güvenilirii-
ğini kanıtlamış hem de kendi dışında sürüklenmek
istendiği serüvenlerden kendisini koruyabilmiştir.
Ama şu anda ne yazık ki, bu 'UlusalAnt' bizi Ame-
rika'nın stratejik ortaklığından kaynaklanan yanlış-
lardan uzak tutamamıştır. Amerikalılar, hem alan-
lanmızdan ve limanlanmızdan yararlanmak hakkı
ile hem de sınırianmız içinde bulundurduklan as-
kerlerie bizi birserüvene itmeyeçalışmaktadır. Içi-
mizdeki 'Aman geri kalmayalım, sonra işin dışın-
da kalınz' diyen kimi hevesliler ise bu savaşa ka-
tılmanın yandaşlarını oluşturuyor. Amerika'nın en
büyük gücü de bu Amerikancılık değil mi?
'Savaşta ilk kaybedilen masumiyettir'. Coppo-
la'nın ünlü filminin jenerik sözü, bir kez daha anım-
sanmalıdır. önce masumiyet kaybedilir, sonra da
her şey. Artık insan bedenleri sadece vurulması ge-
reken hedeflerdir. Savaş, insanın yaşayabilece-
ği en büyük yabancılaşmadır.
Savaşta; karşınızdaki erkekler, öldürülmesi ge-
reken hedef tahtalandır, karşınızdaki kadınlar sizin
ganimetlerinizdir, karşınızdaki çocuklar artık büyü-
memesi gereken küçük şeytanlardır. Savaş, sonuç-
larıyla değil, nedenleriyle de, yaşattıkları ile de in-
sanlığın düşmanı olan kavramdır.
Ne yazık ki, bütün dünya 'savaş kültürü'üe bes-
leniyor.
Insanlık 'barış kültürü'nü bilmiyor. Oysa, asıl öğ-
renilmesi gereken de budur.
'Barış kültürü', birbirimizle yaşamanın anahta-
doğa ile banşık yaşayabilmemi-
rıdır.
'Banş kültürü'
zin anahtandır.
'Banş kültürü', kentli olmanın, birlikte yaşama-
nın, doğa ile uyumlu olmanın, birbirimizi kabul ede-
rek yaşamanın anahtarıdır.
İnsan kanının bedeli yoktur. İnsan kanını satn ala-
mazsınız.
Kan petrolle yıkanmaz.
Bir damla kanı binlerce ton petrolle ödeyemez-
siniz.
Bir dünya egemeni bile, üstünü örtmeye çalış-
tığı silahlı bir saldırıdan sonra büyük bir bedel öde-
yecektir. Bu bedel, halkının ve dünya halklannın kor-
ku ve kaygı içinde yaşamasıdır.
Dökülen kanlan örtecek petrol, sadece yangın-
lann nedeni olacaktır.
Tarih, banş isteyenleri haklı çıkaracaktır.
e-mail: erdalatak@superonline.com
Faks:0212-513 90 98
Avukatlarından ilginç savunma:
Yılmaz sadece
fakirlere yardıtn etti
tstanbul Haber Servi-
si - "4442 sayılı çıkar
amaçh suçlara iüşkin ka-
nuna muhalefct".-6136
sayıh Ateşli Silahlar Ka-
nunu'na muhalefet",
"Zorla Para Toplamak",
"Irzageçmek",u
Halkuı
din duygulannı istismar
etmek" suçlamalanyla
Istanbul 5 no'lu DGM'ce
tutuklanan Akfirat kö-
yündeki "Edep Tarika-
ü" elebaşısı imam Yaşar
Yılmaz'ın avukatı Ab-
met Yüdız, birbasın açık-
laması yaparak olaylann
gerçeği yansıtmadığını
öne sürdü.
Avukat Ahmet Yıldız
tarafindan yapılan iki say-
fahk yazılı açıklamada,
"MüvddDerim Yfcşar Y*-
maz,Harun EsinveMus-
tafa Şehoğlu tstanbul 5
NoiuDGM yardımcı hâ-
kimliğince tutuklanmış-
lannr. Soruşfurması de-
vam eden bir olayla ilgili
olarakmütalaa be%anıve-
ya açıklama yapılmasını
hukuketiğiaçısmdanuy-
gun bulmasak da açıkla-
ma yapmayı zaruri bul-
dum" dedi.
Avukat Yıldız, iddiala-
nn gerçek dışı olduğunu
öne sürdüğü açıklama-
sında, "Müvekkilim Ya-
şar Yılmaz'ın 900 dönüm
arazisi olduğu, 10-15 ka-
nsuun bulunduğu, şikâ-
yetçi Fatma Şahin'in ko-
casından aynlmasuıı sağ-
layarak onunla e\lendi-
ği, lüks bir hayat sürdü-
ğü,yükhı miktarda para
vealtmmm olduğu, 67 ço-
cuğunun bulunduğu kkü-
alangerçekdışıdır. 10-15
kansı var idiyse bugüne
kadar cumhurrvet savcı-
hklan ne >^pmısûr. Ken-
disi emekli memur olan
müvekkünnin dahazrva-
debekledeoturanfakirvie
yoksul insanlara yardnn
yapmak isteven kişileri
yönlendirmekten başka
bir gayreti olmamışür"
şeklinde iddialan yanıt-
ladı.