14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2003 PAZARTESİ HABERLER Akfıratlılar iftiraya uğradıklannı iddia etse de paranın gücünün Yılmaz'ı bile değiştirdiğini itiraf ediyorlar Hocaefendi yoldan sapıncaŞÜKRANSONER Akfirat'ı bölgedeki benzer yerle- şim bölgelerinden ayıran görüntüler birbirine benzeyen, tam olmasa da villa tipi yapılaşma ile her tarafi sa- ran tel örgüler. Sokaklar bir cumar- tesi gününde bile ürkütücü boşluk- ta. Balkonlarda asılı çamaşuiar ol- masa, bir de dikkatle baktığınızda perde arkasından gözlendiğinizi or- taya koyan perde kapatmalar, arada birgörünen başlar olmasa, terk edil- miş bir yerde olduğunuzu sanabilir- siniz. Tabii arada şık türbanlı, topuğuna kadarpaltolugenç hanımlar, ellerin- de çocuk gezdiriyor ya da komşuya gitmeye çahşan bir kadın yola düş- müş oluyor. Sizi görünce hemen ters yönde kaçıyorlar. Sokaklarda bir tek çocukluklanndan vazgeçemeyen, top oynayan erkek çocuklan, çok az sek- sekte zıplayan eşarplı kız çocuklan var. Cazetecilere kızgınlar Merkezde biraz hareket var sayıla- bilir. Kahve dolu olmasa da oturan- lar gözleniyor. Iş ya da alışveriş için zorunlu olarak sokağa çıkrruşlar hız- la hareket ediyor, düşman bellenmiş sokaklan aşındıran gazetecilerle ko- • Akfıratlılar Yaşar Yılmaz'ın şeyh, kendilerinin mürit olduklannı kabul etmiyorlar. Ancak hocalannın çok büyük bir din bilgini, kendilerinin de ona saygı, bağlılık duyduklannı, dahası en çok bu ortak bağ ekseninde Akfırat'ta toplandıklannı yadsımıyorlar. Hocayı kötü yola düşürenlerin serbest, hocalannın içerde olmasına hayıflanırken doğru olduğuna inanmak istemedikleri suçlamalann benzer öraeklerini kendileri anlatıyorlar... nuşulmamaya özen gösteriliyor. So- kaklarda nöbet tutan jandarmalarla, korku ve öfke tablosu tamamlanıyor. Olmasalar besbelli gazeteciler de bu- ralardan uçurulacaklar. "Çocuklardan al haberi" sözü de geçerli değil. Çocuklann ağzından kerpetenle laf çıkıyor. Zorla öğret- menlerinin evini, biri uzaktan gös- termeyi göze alsa bile, yolumuzu kesen, açık öğretimde işletme oku- duğunu söyleyen bir delikanlı ga- zetecilerin evlerinin içine dalmaya, kendilerini sorguya çekmeye hak- lan olmadığını söylüyor. Cep tele- fonu ile bizden önce davranmış ol- malı, öğretmenlerin kaldıklan evle- rirı zillerinin hiçbirine yanıt gelmi- yor. Yoldan yanlışhkla gelmekte olan genç kadınlan uzaklaştırmayı da ih- mal etmiyor. Çaresiz kendine görev edinmiş delikanlıyı dinlemek zorunda kalı- yoruz. Her cümlesinin arasında, "Herkesin üstünden geçtiği orospu- nun iftiraları, medyanm yalanlan: siz ailenizin arasında böylesini ba- rmdınr nusınız" vurgulaması. Ak- nratlılann damgalandıklanndan, ba- basırun devlet memuru olduğundan ve çok zor duruma düştüklerinden söz ediyor. Sonradan öğretmen ol- duğunu öğrendiğim babası ile görüş- meye çalışınca, başka yerde görev- li ve evde olmadığı söyleniyor. Ta- bii ismini ve telefonunu almak da söz konusu olamıyor. Akfirathlar beleklerini kaybetmiş- ler, hiçbir isim ve telefon numarası- nı bulamıyor, kimsenin nerede oldu- ğunu bilmiyorlar. Şeyh ya da hoca- efendi YaşarYıhnaz'ın oturduğu evi bile gösteremez oluyorlar. Iki oğlu, bir kızı, damadı, çocuklanrun ana- sı, akrabalan, yakınlan kayıp. Biz- den önce gelmiş, açıklama yapmış sanık avukatlarının isim ve telefon- lannı vermeyi bile üstlenen olmuyor. imece usulü yaşam Kahvede sözcülügü üstlenmiş, kül- tür farkı gözlenen kişi, ilk konuştuğ- muz delikanlıdan biraz daha edepli bir üslupla aynı şeyleri söylüyor. Herkesin üzerinden geçtiği bir oros- punun ifadeleri ile lekelenmeye ça- lışılan bilge, saygın, iyilik sever, iyi- liklere, güzelliklere öncülük yap- mış, devleti ile banşık bir din ada- mı. kentin çirkinliklerinden kaçnuş, huzurlu bir yaşam için Akfirat'ı seç- miş olan insanlann huzurlu, güzel ya- şamını bozma çabaları.. "Sıradan birideğiT vurgulamama, yanında sesiz duranlardan bekledi- ğim yanıtı alıyorum. Çok önemli bir holdingin çok önemli üst düzey gö- revlerinden emekli olmuş buraya yerleşmiş. Şeyh ya da onlara göre ho- caefendinin dünürü gibi bir sözcük de kulağıma fısıldandıysa da diğer- lerine doğrulatamıyorum. Ne fark eder ki... Kahvedekilerin tümünün baş onaylan ile kent yakırunda, kent kirliliklerinden uzakta, seçilmiş sa- kin, güzel bir yaşamın birtakun el- ler tarafından yıkılmak istenmekte olduğu. Medyaya da yansımış olan Orhanlı beldesi ile kendilerini seç- miş Tepeören'in paylaşılamaması davalan, ralli alanı ile bağlantılı or- taya çıkan büyük rant. Akfirat Bele- Dul kadınlara evyaptırdı tstanbul Haber Ser- visi - Tuzla, Akfirat Bel- desi'ni "Şeriat Köyü"ne çeviren ve 25 yıldır, sade- ce 12 Eylül döneminde gözaltına alınıp Selimi- ye'de sorgulanan imam YaşarYılmaz'ın kurduğu "EdepTarikatT ile ilgili aynntılar ortaya çıktıkça, "kurduğu düzenin kor- kunçluğu ve insanlann tophım değil ümmet ola- rakyaşamayı kabul ettiğT gerçeğı sonuçlanyla bir- likte gözler önüne serildi. Tuzla, Akfirat Belde- si'nde akıllara durgunluk veren tarikat olayının baş aktörü olarak ön plana çı- kan Yaşar Yılmaz, Be- yoğlu Kasımpaşa Yahya Kethuda Camii ve Suru- ri Camii imamlıklanndan sonra Tuzla Gazi Musta- fa Kemal köyünde kur- duğu kooperatifle işleri- ni büyüttü. Köyde yaşa- yanlann ve kimi görgü ta- nıklannın anlattıklarına göre, Yılmaz, o dönemde, insanlara yalnızca iyilik yapmayı yeğleyen, dini bilgileri ile Kur'anı öğre- ten biriydi. Ök gözalü son- rasında bir dönem içine kapanan Yılmaz'ın daha sonra köyde denetimi tümden ele geçirdiği öne sürüldü. Yılmaz'ın bu dönem- de, dul kadınlara arsa tah- sis edip ev yaptırdığı, pa- rasız yurttaşlara arsa tah- sis ederek binasını imece usulüyle gerçekleştirdiği iddia edildi. Emekliimam YaşarYıhnaz'm şeriat köyüne dönüştürdüğü Akfiratta sokaklar örkütücü bovutta ISSE. (Fotoğraflar: AA/ UĞUR DEMİR) Başkan Yardımcısı Çar, Yılmazyüzünden 25yılhkemeJderinin boşagütiğinisöylüyor: Duyuyor ama inanmıyorduk diyesi eliyle yörede yüksek yapılaş- tnaya, rant talanına direnihnesi.. ve- saire, vesaire... Tabii Akfirat'ın var oluş öyküsü 25 yıllık; bugün 500 haneye ulaşmış yerleşimin öyküsü verilirken Yaşar Yıhnaz'dan, hocaefendi olarak say- gı ile söz ediliyor. Kooperarif giri- şüni ile imece ve dayanışma temel- li yerleşime, yaşamlannda nasıl ön- cülük yaphğının sayısız örenkleri veriliyor. Kahvenin camma yapıştı- nbnış bir küçük duyuru, vergi iade zarflarının artık sahipleri tarafından bankalara teslim edileceği uyansı, vergi iade zarflannın bile okuma yazma bilmeyenler adına topluca doldurulduğunun, imece yaşamanın boyutlannın tipik bir simgesi oluve- riyor. Madalyonun bir yüzü Madalyonun bir yüzü, Akfirathla- nn resmen açıkladıklanmn sınırla- n böyle. Ya gün boyu çok fazla in- sanla konuştuğunuzda, kasıtsız an- latılanlardan çıkan sonuçlar... Ister- seniz, sonuçta her biri Akfiratlılann ağzından çıkmış cümlelerden derlen- miş, ortaya çıkan bir başka Akfirat gerçeğini, anonim olduğu için bir öykü gibi anlatmaya çalışalun... Yaşar Yılmaz'ı, hocaefendiyi, ün- lü birçok hocaya sorabi- lirsiniz. Imamlık yaptığı camilerde, katıldığı dini sohbetlerde üstün din bil- gisi ile, yorumlan ile siv- rilmiş, saygınlık kazan- mış. Akfırat'a yerleşmiş, Anadolu'nun çok farklı yörelerinden gelmiş, çok farklı mesleklerde çalış- mış önemh' birbölümü de yaşını başını almış in- sanları, hocaefendiyi imamlık yıllannda tanı- mışlar, dinlemişler, hay- ranlık duymuşlar. Onun öncülüğü ve "Edep" ya- pı kooperatifinin girişi- mi ile eski Gazi Musta- fa Paşa Mahallesi, şim- diki Akfirat beldesinde yerleşip yaşamayı seç- mişler. OKTAYAPAYDES Tarikat elebaşısı imam Yaşar Yılmaz ta- rafından. "ŞeriatKöyü" haline dönüştürii- len Tuzla'daİd Akfirat Belde Belediyesi Baş- kan Yardımcısı ÜnalÇar, "Onun bu halegd- mesine çok şaşırdık. Onun yüzünden 25 yıl- lıkemeklerimizboşagitrT dedi. Eşi tarikat üyesi olduğu iddiasıyla gö- zaltına alınan, ancak DGM tarafin- dan sauverilen Başkan Yardımcısı Ünal Çar, son olaylan "çok kötü" olarak vurgularken "Yaşar Yılmaz, etrafinda sözü dinknen, sosyalyönü ağu- basan, dini bilgisi çok kuvvetli iyi bir insandı. Eğer biz diizgün bir yapılan- mayıkendiolanaklanmıziagerçekleştirme- seydik, burada orman kalmazdL Sultanbey- H'den faria ounazdı* diye konuştu. Başkan Yardımcısı Ünal Çar, Gazi Mus- tafa Kemal Mahallesi'nden Akfirat Belde Belediyesi'ne kadar geçen 25 yıllık süreci Cumhuriyet'e anlattı. Çar, kendisinin Taş- kızak Askeri Tersanesi'nde mühendis ola- rak görev yaptığını ve gençlik yülanndan beri Kasımpaşa Yahya Kethuda Camii'nde Diyanetin kâdrolu imamı olan Yaşar Yılmaz'ı tanıdığını vurguladı. Yılmaz'ın Gazi Mus- tafa Kemal Mahallesi'nde o dönemde Ba- yındırlık Müdürlüğü'nden izin alarak düz- gün biryapılanma için kooperarif kurduğu- nun altını çizen Çar,"tstanbul'da üç Kraya KJnal Çar, Yaşar Yılmaz için "Biz burayı kalhndırahm, Formıdapistiyle ekonomik dunanlanmu. düzelsin derken başımıza bufelaketigetirdi"yonanunuyaptı. mai olan inşaaü biz bir liraya mal ettik. llk başta 1142 parselde 100 adet ev inşa ertik. Her evin arsası 500 metrekareydi tnşaatla- n kendmıizyapök. Elektrik işlerini vine bir üyemizyapo.Sukanafian,kanaGzasvomıime- ce usulüyle hoca Yaşar Yılmaz ile kazma salla>^rak yapök" diye konuştu. imece usulü çalışmayla kooperatifı bitir- diklerini kaydeden Başkan Yardımcısı Çar, 12 Eylül sıkıyönetim döneminde, irticai fa- aliyet yapıldığı gerekçesiyle köyünjandar- ma tarafından basıldığını, imam Yaşar Yıl- maz'ın gözaltına alınıp Selimiye'de sorgu- landığını anımsattı. Bu olay sonrasında uzun süre hocanın evine ve içine kapandığını, kimseyle konuşmadığını kaydeden Unal Çar, gelişmeleri şöyle özetledi: "Hoca son yıllarda çok değişmiş- ti. Duyuyor,ama inanmakistemi>w- duk. Burada bu feodal yapının kı- nlması gerek. Bu ancak egirimle olur. İşsize, gence iş olanağı sağlan-. mau. Biz hâlâ 30 milyona bir kom- şumuz taranndan alınan otobüsle, her sabah ve akşam Cağaloğlu'na kadar ücretsiz servis yapıyoruz. Okulun öğ- rermenlerini de serviste getirip götürüyo- nız" dedi. Köyde gazete satılmayışını, "Tepeören'de var. Kimileri de kent merkezinden alrvor" sözleriyle yanıtlayan Çar, Yaşar Yılmaz için ise "Biz burayı kalkmdıralım, Formula pis- tiyle ekonomik durumlanmız düzelsin der- ken başımıza bu felaketi gedrdi" yorumunu yaptı. Ücretsiz otobüs Sakhsıyok... Yaşar Yıl- maz, Beykoz'daki ünlü Akfırat Hoca'den "feyz, el almış" beldenin bu- günkü adı Akfirat olmuş. Köyde villa tipi, doğay- la uyumlu bir yerleşün merİcezi yaratmak kolay mı? Hocaefendinin yol göstericiliğinde suyu, alt- yapısı imece usulü, zen- ginin yoksulla dayamş- ması içüıde gerçekleşti- rilmiş. Insanlar, emekli olduklan yaşlara kadar, Istanbul'un her yanında- ki işyerlerine, saatlerce yolculuk yaparak, bin bir güçlükle, imece usulü sağlanan servislerle git- mekte imişler.(Bugün de öyle, döküntü, ama bel- denin ücretsiz otobüs ser- vis hizmeri var.) Akfirat ile ilgili yaza- cak o kadar çok şey var ki; yann izlenimlerimize devam edeceğiz. IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@mynet.com oralcalislar@yahoo.coiT AKP Gend Başkanı Recep Tayyip Er- doğan'ın Çin gezisinden dönerken, uça- ğının bir anza nedeniyle Pekin'e zorun- lu iniş yapması sırasında yaşananlar, bi- zim mesleğin bir yönünü çok güzel an- latıyor. Gazeted meslektaşlanmız "biran önce", "biraz sonra" diyebilmek ama- cıyla uçak havada iken cep telefonlan- na sanlıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan, gazetecilerin bu davranışını değerlendi- rirken şunlan söyledi: "Maalesef bazı basın mensubu arkadaşlanmızın daha uçaktayken telefonla Türkiye'ye haber geçmelerini anlamamız mümkün de- ğil. Bu hareketleri, hem uçakta olanla- ra hem de bilime ne kadarsaygılı olduk- lannın açık bir ömeğidir." Erdoğan habercileri, bilime ve uçak- taki diğer insanlara saygısızlık ettikJeri ge- rekçesiyle eleştiriyor. Tamamen haklı. Çin'deki uçakta olanlar, bizim mesleğin hiçbir ilkeyi dinlememe konusundaki ü vahşiliği"ri\ gözler önüne sermesi ba- kımından dikkat çekici. Biz gazeteciler, zaman zaman kendimizi bu ülkenin tek ve hesap sorulmaz hâkimi gibi görebi- Uçakta Cep Telefonu Açan Gazeteciler liyoruz. Bu ruh hali bazen polislerde, bazen askerlerde, bazen siyasetçilerde de ortaya çıkıyor. • • • Onlan bırakıp biz kendimizi konuşa- lım. Oradaki haberciler, hangi dürtüler- le insanlann yaşamını tehlikeye sokabi- lecek bir yola başvurdular: Bir dürtü, "haberi önce ben geçeyim" hevesi. Böyle yapınca TV'deki yöneticisi, "llk kez bizim muhabirimiz bildirdi" diye- cek, bununla övünecek. Böyle yapmaz da kendisinden önce bir başkası ge- çerse, bu kez de yönetimden "azar" işi- tebilecek. Ikinci dürtü, "Ben gazeteciyim, haber için her türlü kuralı bozanm. Bana da kimse kanşamaz." Bu ruh halini iyi bili- rim. Galata'da bizim mahallenin bir çöp kamyonu var. Akşam trafığin en yoğun olduğu saatte ters yönden Büyük Hen- dek Caddesi'ne girer. Karşıdan gelen arabalar orada tıkanıp kalırlar. Çöp kam- yonunun şoförü de çalışanlan da son de- rece kendilerinden emin bir halde trafi- ği tıkamanın keyfini yaşarlar. Onlar "ka- mu görevlısi"ü\r, yani iktidardır; onlar is- tediklerini yapabilirler, kimse de kanşa- maz. Böyle düşünmekte de haklıdırlar. Yurt- taş, devlet görevlileri tarafından gün bo- yu sürekJi itilip kakıldığı ve çöp kamyo- nunun da bir kamu aracı olduğunu bil- diği için kaderine razı olur. Çöpçüler, bu egemenliklerinin keyfini sürerier. Bu man- zara hemen her akşam bu sokakta ya- şanır. Bir Allahın kulu da buna itiraz et- meyi aklından geçirmediği gibi uzun sü- re arabasının içinde beklemeyi tercih eder. ••• Gazeteciler de kendilerini kamu gö- revlisi sayıyorlar. Böyle söylemeseler bi- le bilinçaltlanna böyle bir anlayış sinmiş durumda. Olabilir, habercilık biryönüy- le kamu hizmetı. Ancak yanlışlık, bu ül- kedeki kamu görevlisıne yüklenen mis- yonda. Kamu görevlisi halka hizmet eden kişi demektir. Türkiye'de ise des- potik devlet geleneği nedeniyle, kamu görevlisi kendisini halka hükmeden ki- şi olarak görür. Gazetecı de böyle bir sis- temin içinde kendisini görevli hıssettiği için, aynı zamanda kendisini "hükme- den" statüsü içine koyabilıyor. Bizim mesleğin bugün geldiğı yeraçı- sından, uçakta açılan cep telefonlan, önemli bir tartışma olarak ele alınabilir. Bu vahşi habercilık yanşmasının geldi- ği nokta ve insan yaşamını tehdit ede- cek boyutlara ulaşması, tabii ki yeni de- ğil. Ama artık iş çığırından çıkıyor. Bu olay bana yıllar önce yaşadığım başka bir olayı daha anımsattı. Sevgili Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü günler- deydi. Zamanın Içişleri Bakanı Ismet Sezgin, Istanbul Valiliği'nde cinayetle il- gili bir basıntoplanttsı yapıyordu. Konuş- masının bir yerinde "Efendim, tam ka- tillerin izleri üzehndeydık, soruşturma- nın ayrıntılan basına yansıyınca, onla- nn izlerini kaybettık" türünden bir açık- lama yaptı. Ben de "Efendim gazeteci- ler bu habehen polisten alıyoriar. Baş- ka bilgi alınacak yer yok. Siz ise polis teşkilatının başısınız, Bu bilgilerin bası- na sızmasını engellemek sizin görevi- niz. Basınısuçlamakyehne siz kendi ör- gütünüze hâkim olun" dedim. Benım bu sözlerim Içişleri Bakanı'na yönelik bir eleştiri olmasına rağmen, oradaki genç muhabirlerden birisi ba- na şöyle bağırdı: "Kardeşim siz de bil- gi alın ve yazın. Bilgi alıp yazamıyorsa- nız, bilgi alıp yazanlan suçlamaya hak- kınızyok." Şaşınp kalmıştım, 0 gaze- tecinin derdi, bir meslektaşının katılinin yakalanması değil, basit bir haber yan- şıydı. Meslek böyle yozlaşıp gidiyordu. Uçakta açılan telefonlar, yerteşik bir anlayışın ürünüdür. 2000 9 LÎ YILLARDA ERDAL ATABEK Kan Petrolle Yıkanmaz... Savaşlar için her zaman ortaya sürülen gerek- çeler olmuştur. Sömürge savaşlarının gerekçesi 'ilkel halkları uygarlaştırmak' idi. Kendilerine 'uygar' diyen Av- rupa ülkeleri sömürge olarak seçtikleri ülkeleri di- ze getirmek için onlara karşı savaş açarken 'onla- rı uygarlaştırdıklarını' öne sürüyorlardı. Amerika yerlilerinin zenginliklerini yağmalamak için öne sürdükleri gerekçe ise 'dinsiz toplumlan Isa'n/n dinine kavuşturmak' olmuştu. 'Latin Ame- rika'nın Kesik Damariarı' kitabının yazarı Eduar- do Galeano, Ispanyolların Güney Amerika'yı na- sıl yağmaladıklannı çok güzel anlatır. Osmanlı Imparatorluğu'nu parçalamanın adı da 'hasta adamı şifaya kavuşturmak' olarak konmuş- tu. Dünyanın o günkü egemenleri, her yağmada- ki payları için kulağa hoş gelen gerekçeler bul- muşlardır. Dünyanın yeni egemeni Amerika Birteşik Dev- letleri de gözünü diktiği bölgelere yapacağı silah- lı müdahaleler için değişik gerekçeler bulmakta- dır. Kore ve Vıetnam savaşlannın gerekçesi 'komü- nizmi durdurmak' olmuştur. Afganistan savaşının gerekçesi 'terorizmi cezalandırmak'oldu. Irakha- zıriıklan da 'dünyanın kitle imha silahlanndan kur- tarılması' olarak sunuluyor. Kimsenin Saddam re- jimini beğendiği yok. Kimse de 'dünyada kitle im- ha silahlan üretilsin' demiyor. Ama en büyük kitle imhasilahlannın daAmerika'da bulunduğunu kim- se inkâr etmiyor. Olayın gerçek gerekçesi, her zaman olduğu gi- bi, 'dünya zenginliklerine elkonulması'd\r. Irakda petrolleri için olsun, bu bölgedeki stratejik konu- muyla olsun 'dünyanın tek egemeni'n'm hedefidir. Amerika buraya girecek, kolay kolay da çıkmaya- caktır. Kendi çıksa bile güvenilir temsilciler bırak- tığını bilerek çıkacaktır. Atatürk'ün dehasını bir kez daha görmek gere- kiyor kj, o büyük adam, Ortadoğu'nun kanşık ya- pısını çok iyi çözümlemiş, 'Misak-ı Milli' ile çizil- miş sınırtarımızın kesinliğini vurgulamıştır. Çizilen ve belirlenen sınırlarımızın bir karış dışına çıkılma- yacağı, bir karış içine de girilmeyeceği 'UlusalAnt' ile kesinleştirilmiştir. Türkiye bu anda sadık kalarak, hem güvenilirii- ğini kanıtlamış hem de kendi dışında sürüklenmek istendiği serüvenlerden kendisini koruyabilmiştir. Ama şu anda ne yazık ki, bu 'UlusalAnt' bizi Ame- rika'nın stratejik ortaklığından kaynaklanan yanlış- lardan uzak tutamamıştır. Amerikalılar, hem alan- lanmızdan ve limanlanmızdan yararlanmak hakkı ile hem de sınırianmız içinde bulundurduklan as- kerlerie bizi birserüvene itmeyeçalışmaktadır. Içi- mizdeki 'Aman geri kalmayalım, sonra işin dışın- da kalınz' diyen kimi hevesliler ise bu savaşa ka- tılmanın yandaşlarını oluşturuyor. Amerika'nın en büyük gücü de bu Amerikancılık değil mi? 'Savaşta ilk kaybedilen masumiyettir'. Coppo- la'nın ünlü filminin jenerik sözü, bir kez daha anım- sanmalıdır. önce masumiyet kaybedilir, sonra da her şey. Artık insan bedenleri sadece vurulması ge- reken hedeflerdir. Savaş, insanın yaşayabilece- ği en büyük yabancılaşmadır. Savaşta; karşınızdaki erkekler, öldürülmesi ge- reken hedef tahtalandır, karşınızdaki kadınlar sizin ganimetlerinizdir, karşınızdaki çocuklar artık büyü- memesi gereken küçük şeytanlardır. Savaş, sonuç- larıyla değil, nedenleriyle de, yaşattıkları ile de in- sanlığın düşmanı olan kavramdır. Ne yazık ki, bütün dünya 'savaş kültürü'üe bes- leniyor. Insanlık 'barış kültürü'nü bilmiyor. Oysa, asıl öğ- renilmesi gereken de budur. 'Barış kültürü', birbirimizle yaşamanın anahta- doğa ile banşık yaşayabilmemi- rıdır. 'Banş kültürü' zin anahtandır. 'Banş kültürü', kentli olmanın, birlikte yaşama- nın, doğa ile uyumlu olmanın, birbirimizi kabul ede- rek yaşamanın anahtarıdır. İnsan kanının bedeli yoktur. İnsan kanını satn ala- mazsınız. Kan petrolle yıkanmaz. Bir damla kanı binlerce ton petrolle ödeyemez- siniz. Bir dünya egemeni bile, üstünü örtmeye çalış- tığı silahlı bir saldırıdan sonra büyük bir bedel öde- yecektir. Bu bedel, halkının ve dünya halklannın kor- ku ve kaygı içinde yaşamasıdır. Dökülen kanlan örtecek petrol, sadece yangın- lann nedeni olacaktır. Tarih, banş isteyenleri haklı çıkaracaktır. e-mail: erdalatak@superonline.com Faks:0212-513 90 98 Avukatlarından ilginç savunma: Yılmaz sadece fakirlere yardıtn etti tstanbul Haber Servi- si - "4442 sayılı çıkar amaçh suçlara iüşkin ka- nuna muhalefct".-6136 sayıh Ateşli Silahlar Ka- nunu'na muhalefet", "Zorla Para Toplamak", "Irzageçmek",u Halkuı din duygulannı istismar etmek" suçlamalanyla Istanbul 5 no'lu DGM'ce tutuklanan Akfirat kö- yündeki "Edep Tarika- ü" elebaşısı imam Yaşar Yılmaz'ın avukatı Ab- met Yüdız, birbasın açık- laması yaparak olaylann gerçeği yansıtmadığını öne sürdü. Avukat Ahmet Yıldız tarafindan yapılan iki say- fahk yazılı açıklamada, "MüvddDerim Yfcşar Y*- maz,Harun EsinveMus- tafa Şehoğlu tstanbul 5 NoiuDGM yardımcı hâ- kimliğince tutuklanmış- lannr. Soruşfurması de- vam eden bir olayla ilgili olarakmütalaa be%anıve- ya açıklama yapılmasını hukuketiğiaçısmdanuy- gun bulmasak da açıkla- ma yapmayı zaruri bul- dum" dedi. Avukat Yıldız, iddiala- nn gerçek dışı olduğunu öne sürdüğü açıklama- sında, "Müvekkilim Ya- şar Yılmaz'ın 900 dönüm arazisi olduğu, 10-15 ka- nsuun bulunduğu, şikâ- yetçi Fatma Şahin'in ko- casından aynlmasuıı sağ- layarak onunla e\lendi- ği, lüks bir hayat sürdü- ğü,yükhı miktarda para vealtmmm olduğu, 67 ço- cuğunun bulunduğu kkü- alangerçekdışıdır. 10-15 kansı var idiyse bugüne kadar cumhurrvet savcı- hklan ne >^pmısûr. Ken- disi emekli memur olan müvekkünnin dahazrva- debekledeoturanfakirvie yoksul insanlara yardnn yapmak isteven kişileri yönlendirmekten başka bir gayreti olmamışür" şeklinde iddialan yanıt- ladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle