27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
•SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2002 SALI 14 KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL TiyattDşaşırbpdüşündürmeliAntik Yunan'dan başlayarak gü- rumüze ulaşan süreçte, tiyatronun fcelirli dönemler boyunca geniş kıt- ltlerle bütünleştiği görülrnüştür. Ssyirciyi ortak bir coşku atrnosfe- n içinde sanp sarmalamayı başa- n n kimi 'şenlik'ler dışında böyle h»r bütünleşme yaşanmıyor artık. Tiyatro, oyun izlemeyi 'iki saat- lAtfarkh bir yaşantT olarak gören, çoğunlukla orta sınıftan seyi rcinin oiomatik algılamasına endekslen- miştir. Seyircinin her ortamda olduğu gibi, tiyatrodaki algılaması da ız- leiiği nesneyi ya da olguyn zih- ninde 'doğailaştırması' na, b ir baş- k£ deyişle. zaten bildiği bir şeyle ili}kilendirmesıne bağımlıdır. Söz- gelimi, bulvar komedısinin ya da kabare tiyatrosunun genel özellik- lerini bilen ve oyun seçimini belir- li bir beklentiyle yapan seyirci - tıpkı takıldığımız televizyon dızi- lerini ekrana yan bakarak izl ediği- miz gibi- tiyatro salonunda da 'oto- ımtik algılamaya kurulmuş" ola- rak oturmaktadır. Sahnede ızlediğıni, belırli birti- yatro türii ve bu türde yer alan ko- nular ve ilişkiler bağlamında doğal- laştınr ve tiyatrodan -hele o türde becerili oyuncuları da ızleyebil- mişse- keyifle aynhr. Izlediği oyun onun 'algüamadüzeyi'nde hiçbir de- ğişiklik yapmamış, tiyatro sanatı baglamındakı görüşlerine ya da bi- reyseL toplumsal duygu-düşünce daganna ilişkin bir değişime yol aç- mamıştır. Bilinen yinelenmiştir, o kadar... Seyirciyle tiyatrocu ara- sındaki alışveriş kısırlaşmıştır. Tlvatro aklı oerekll Gerek yazarlıkta, gerekse sahne uygulamasında öyle mutlu bir bi- reşim oluşacak ki, seyirci, hem iz- lediğini otomatik olarak algılama alışkanlığından kopsun, hem sah- nedeki olayı alışık olmadığı biçim- de algılama yoluyla. içinde yaşa- dığı dünyaya ilişkin yeni bir bakış açısı oluştursun, hem de katıldığı tiyatro yaşantısından estetik haz duysun. Kısacası, yalnız heves, yalnız be- ceri, yalnız önemli 'mesaj', yalnız göz ve kulak okşayıcıhk, yalnLZ es- tetik, incelik değil. tüm bu boyut- lann zekice buluşturulabildıği, se- yirciyi değişen dönüşen dünyayla diyalog içine sokabilen bir 'tiyat- ro aklı' gerekli. Bu tür birtiyatro yaklaşımının 20. yüzyıldaki şampiyonu Brecht'tır. Seyirciyi içinde yaşadığı çağın ge- reklerine uygun bir duygu düşün- ce düzlemine çekme yolunda oluş- turduğu epik-diyalektik tiyatro ku- ramı doğrulrusunda yaptıgı uygu- lamalar tiyatro insanlarına -hem yazarlık, hem sahne uygulaması düzeyinde- çok şey öğret- ti.Brecht'in, seyirciyle sahne ara- sına 'eleştırel uzaklık' koyma, se- yirciyi de tiyatroda -düşünsel dü- zeyde- 'üretici' konuma getirme eylemi sonucunda yepyeni bir tiyat- ro estetiği ve tiyatro tadı oluştu. Brecht tiyatrosunun sergılediği Marksist bakış açısırun tiyatro sah- nesine yansıyan uygulama bıçimi- nin temel amacı, tiyatro seyircisi- nin 'seyir alışkanlığıru 1 (tiyatroda- ki otomatik algılamasını) kırmak, 'tanıdık saydığı' olgulan 'ilk kez görüvormuşçasına algıJaması'nı sağlamak; kısacası, seyirciyi 'bil- diğini sandığT gerçekler bağlamın- da 'şaşutarak düşündürmek'tir. Otomatik algılamayı kıralım Uzunca bir 'duraklama' döne- mı yaşadığı için 'gerileme'ye yüz tutan tiyatromuzda, yeni bir ivme- lenme oluşturulması zorunludur. Haldun Taner'in, Brechtçe tiyatro yaklaşımı ile popüler seyirlik ge- leneğünizdeki elverişli öğeleri bir- Ieştirerek -1960'larda- oluşturdu- ğu 'açık biçim' yapıtların içerdiği akıllıca zekice buluşlar, dahası, Türk toplumuna mal ettiği kabare tıjatrosu, 1970'lerden bu yana öy- lesine sık (ve niteliğı gitgide düşü- rüierek) yinelendi ki, 'şaşutarak düşündürme' özelliğinı bütünüy- le yıtinp, seyircinin otomatik algı- lama alanına sıkıştı. Böylece 'haz verici' özelliği de yok oldu. Nitelikli olanı, niteliksiz bıçimde 'yineleyerek' sıradanlaş- tırmakta ustayız. Bu sıradanlaşma, '«çküT çahşmalar özleyen seyir- ci kesimini tiyatrodan uzaklaştırdı- gı gibi, tiyatroyu önemseyen genç seyirci kuşaklannın yetişmesini de YEPYENİ BİR TİYATRO ESTETİĞİ - BertoK Brecht'in, seyirciyle sahne 'ûretici' konuma getirme eylemi sonucunda yepyeni bir tiyatro estetiği ve engelliyor. Tiyatronun bıraktığı kotarmaustalığınaemanetedip. ti- boşluğu medyanın gündemindeki 'gösteriler'fsözgelimi 'DansuıSul- tanlan"), 'pop' sanatçılannın kon- serleri ya da TV izlenceleri doldu- ruyor. 'Düşündürmeden şaşırtma'nın tiyatroya bir yaran olmadığı da be- lirtilmeli. Bu işı -benim de hayran- lan arasında olduğum- Cem Yü- maz'ın keskin zekâsına ve espri yatroda 'şaşırtarak düşündür- me'nin yollannı arayalım. Dünya ve Türk tiyatro edebiya- tı örneklerinde yansıyan, 21. yüz- yıl insanının kayıtsız kalamayaca- ğı düşüncelerin altını, sahne üs- tünde'otomatik algüamayT kıracak uygulama yaklaşımlanyla çizelim. 'Şaşırtma' stratejimizi sahne ola- yını ve oyunun -iletmeyi amaçla- aldun Taner 'in, Brecht tiyatrosunun öğeleri ile popüler seyirlik geleneğimizdeki öğeleri buluşturarak oluşturduğu 'açık biçim' yapıtların içerdiği akıllıca/zekice buluşlar, tiyatromuzda öyle sık ve niteliği git gide düşürülerek yinelendi ki, "şaşırtarak düşündürme " özelliğinı yitirip, seyircinin "otomatik algılama " alanına sıkıştı. Böylece "haz verici" özelliği deyok oldu. Bu durumıı değiştirmeli, tiyatroda "şaşırtarak düşündürmenin "yollannı aramalı ve bulmalıyız. arasma 'eleştirel uzaklık' koyma, seyirciyi de tiyatroda -düşünsel düzeyde- tiyatro tadı oluştu. dığımız- anlamını boğmayacak dü- ile bütünleşsin. zeyde tutalım. Rolümüze sıradanlaşmış oyun- culuk kalıplanmızla değil, yapı- mın gerektırdiği becerilerle sanla- lım. Sahnede yansıyacak olan 'par- ça-bütün' ilişkisini, oyunun gör- sel-işitsel tüm özelliklerini titizlik- le gözetelim ki seyircinin ulaşma- sını amaçladığımız düşünsel dü- zey, oyundan alacağı estetik haz Sahne olaylannda böyle bir 'yeni- den soluklarinıa' sağlanabilirse, sah- nede yansıyan düşünceye ve estetik düzeye 'akıDıca' ve 'zekke' yakla- şıldığı seyirci tarafından hissedilir- se, hem tiyatro yeniden benimsene- cek, hem medyanın ılgisi sağlana- cak, hem de yazarlanmız 'şaşırtarak düşündürecek' yeni yapıtlar verme doğrulrusunda yüreklenecektir. 20 HAZÎRAN'DA YÎTÎRDÎĞÎMÎZ SANATÇI TÜRK KÜLTÜR VE SANAT YAŞAMININ ÖNEMLl BÎR DEĞERlYDl Nüvit Özdoğru'nun ardından Prof. Dr. GITVGÖR ŞATIROGLL" Ne yazık ki toplumumuz pek çok değerini ki- mi zaman sağlığında yeterince takdir edeme- diği gibi, vefatında da üç beş satırla gazetele- rin iç sayfalannda yer vermekle yetiniyor. Işte 20 Haziran 2002 günü jitirdiğimiz sa- nat yönetmeni ve aktör NüvitOzdoğru da Türk kültür ve sanat yaşamının böyle değerlerinden biriydi; canh ve verimlı geçen yaşamında kül- tür ve sanat dünyamızda onurla anılacak bir isim olmuştu. Nüvit Özdoğru, 5 Mayıs 1925 tarihinde Is- tanbul'da doğmuş, ilk öğrenimini Boğaziçi Li- sesı'nde yapmış, sahneye ilk kez yedi yaşında ak sakallı bir ihtiyar olarak çıkmış, o günden bugüne kadar genellikle olgun çağlardaki tip- leri canlandırmıştır. On ıki yaşındayken Ro- bert Koleji'ne girmiş, 1948 yılmda edebiyat bölümünden mezun olmuşhır. Klasik müzik delisi profesör... O yıllarda Robert Kolej'de öğrenci olarak kendisini toplantılarda, öğretmenlerin ve ta- nınmış artistlerin bütün ses ve müzik özellik- leriyle taklidini yapan, okul yılhğına karikatür- ler çizen, satranç kulübüne başkanlık eden, çantasından kâğıtlar dökülen; kınk gözlüklü, klasik müzik delisi "profesör" olarak hatu-lar- lar. Türkçeye karşı ilgisi, özellikle Prof. Baha Töven'in gramer dersleri ile başlar. Tiyatro ve edebiyat alanında çalışma karan, Profesör Mac Neol'ün derslerinde nüvesini bulur. Bu karar Muhsin Ertuğnıl'u "Bir Adam Yaratmak" ve "Kral Lear"de gördükten sonra perçinlenir. Istanbul Güzel Sanatlar Akademisi 'nde se- kiz ay öğrencilikten sonra Özdoğru, 1948 ba- şında Amerika'ya tiyatro eğitimi için gider, orada yedi yıl kalarak Washington ve Wîscon- sin üniversitelerinde yükseköğrenimini tamam- lar, New York'ta bir buçuk yıl mesleği ile ilgi- li işlerde çalışır. Washington ve Winconsin üniversitelerinde,. özellikle aktörlük, rejisörlük, tiyatro tarihi, hi- • Nüvit Özdoğru, canh ve verimli geçen yaşamında kültür ve sanat dünyamızm onurla anılacak bir ismi olmuştur. tabet. retorik ve dil antropolojisi derslerine kar- şı ilgi duyar. Aktör ve rejisör olarak çalışarak pratik deneyimini geliştirir. Üniversiteye de- vam edebilmek için para kazanmak zorunda ol- duğundan kışlan kütüphane memuru, karika- türist, bulaşıkçı, boyacı, hatip ve radyo spike- ri olarak ek işler yapmak, yazlan da günde on ila on beş saat rençber ve fabrika işçısi olarak çalışmak suretiyle hem geçimini sağlar, hem de Amerika'yı yakından tanımak olanağını el- de etmiş olur. Washington Üniversitesi'nde iken The Wins- Iow Boy'da "Baba", 'Yaşadığunız Düma'da serseri, "Abies's Irish Rose"da hakan rolüne çıkmış, değişik piyeslerin dekorlannı çizmiş- tir. Tez olarak Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı piyesini Ingilizceye tercüme etmiş, temsil not- İarını hazırlamıştır. Washington Üniversitesi'nde, Deli Saraylı piyesinde Paçavracı, Electra'ya Yas Yaraşır'da Sarhoş Denizci, Toplama Makinesi'nde Shrdlu'yu oynamış. 10 kadar sahne oyununda ve 50 kadar da radyo temsilinde rol almıştır. 1952'de e\ r velce tercüme etmiş olduğu Köşe- başı'nı sahneye koymuş, dekorlannı çizmiş ve baİckal rolünü oynamıştır. Değerieri unutmayalım Her iki üniversitede de her yıl K me\simin en iyi aktörii" ödülünü kazanmış. Üniversiteler arası 'National CoDagiate Plajers'a üye seçil- miştir. New York'ta Amerikan Haberler Serv isi 'nin fihn dairesinde aktör, çevirmen ve spiker ola- rak çalışmış, Amerikan Adalet Bakanlığf nda tercüman olarak görev yapmış, CBS Televiz- yonu'na girerek televizyonda rollere çıkmış, Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçılan Fe- derasyonu'na üyeliğe kabul edilmiştir. 1954 yılı sonunda yurda dönen Nüvit Özdoğ- ru, yedek subay okuluna girmiş 1955'te Kore"ye giderek Tugay Kumandanlığı'nın tercümanlı- ğını yapmıştır. Askerliği sırasında başlayan bir boğaz rahat- sızlığı kendisini üç yıl tiyatrodan uzak tutmuş- tur. Bu devTede Özdoğru, Türkçemiz adlı bir kitap yazarak Türkçenin yapı bakımından üs- run vasıflarını belirtmiş, kelime hazinesinin zenginleşmesi için yeni metotlar önermiştir. Özdoğru 1959 Kasımfnda Şehir Tiyatro- su'na girmişprofesyonel olarak ilk sahneye çı- kışında, Yaramaz Çocuk'ta Wilkinson rolünü oynamıştır. Dileriz ki kültür ve sanat dünyamızda Nüvit Özdoğru gibi değerieri unutmayalım. Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine. Işıklar içinde yatsın. YAZIODASI SELİM İLERt Etem İzzet Benice Etem İzzet Benice'nın Beş Hasta Var adlı ro- manı bugünlerde okura ya ulaştı. ya ulaşmak üze- re. Beş Hasta Var'ı Doğan Kitap yayımlıyor; daha önce de aynı yazardan Yosma'yt yayımlamıştı. Hem Yosma'yı hem Beş Hasta Var'ı yayına ben hazırladım. Etem İzzet Benice ilginç bir romancı, farklı bir ro- mancı. Yosma gerekli ilgiyi görmedi gibime geli- yor. Sabah gazetesindeki köşesinde Emre Aköz okurlarına duyurdu bir tek. Etem İzzet Benice, popüler romanın kalıplarını kırmış. Toplumsalcı denebilecek bırdüzlemeoturt- muş popüler romanı. En ünlü yapıtı Yakılacak Kitap 'ın Sabahattin Ali veKuyucaklı Vusufüzerindeki etkisini Tahir Alan- gu saptamıştır. O zamanlar dikkatimi çekmişti. Yakılacak Kitap, döneminde okurları çok etkile- miş. Ama ben, Benice'nin Yosma, Beş Hasta Var, Pota gibi romanlarını daha çok severim. Emre Aköz, "Bugün yazsaydı best-seller tekniği derdim " diyor; yüzde yüz katılıyorum. Bu teknığe, bir yandan da, Emile Zola natüra- lızmi eşlık ediyor. Yosma'da Nana havası eser. Beş Hasta Var hem Zola'cı tutum ıçindedir, hem kıyısından köşesınden romantizm rüzgârları esti- rir. Bu romanı nice yıllar önce okumuştum. O za- man çok gençtim, yenıyetmelik çağındaydım. Ro- manları, koca koca kıtapları bir iki gün içinde okur, bitırirdım. Hele bu yapıtlar, Beş Hasta Var gibi ala- bildığine sürükleyicıyse... Böylesi yeniyetmelık okumafarı yazınsal dikkat- ten yoksundur. Beş Hasta Var'ın kımi incelıklerıni o yüzden fark edememışım: Romancı, somut ya- şamın kendıne özgü gerçekliğıni yansıtmak iste- miş. Bir "yazar" var (Etem İzzet Bey "muharrir" söz- cüğünu yeğlemiş, bugünün okuru muharriri pek sö- kemıyor); bu yazar. doğrudan dogruya Benice'nin kendisidır. Yazar, romanına bir önsöz, bir de son- söz koymayı gereksıniyor. Romanı ben yazmadım, yaşamdakınin bire bi- rini aktardım... demeye getiriyor kısacası. Edebıyatın gerçekliğiyle hayatın gerçekliği ara- sında derin ayrımlar vardır. Ama edebiyat adam- ları, özellikle kimi romancılar bu ayrımları ortadan kaldırmayı denerler kimi zaman. Beş Hasta Var böy- lesi bir ıstekle kaleme alınmış. Gerçi bu yöntem, sonunda, romanı biraz daha 'roman' kılar... Yakın tarihımizın romana çok yatkın birdönemi, Mütareke seneleridır. Peyami Safa'nın Sözde Kız- /ar'ından Attilâ llhan'ın Sırtlan Payı'na, Dersa- adette Sabah Ezanları'na pek çok emek... Işın ilginç yanı, aynı dönemi, popüler romanımı- an da yansıtma çabasıdır. Popüler edeblyatın top- lumsal endışelerden, yurt sevgisinden uzak biran- layış içerisinde olduğunu ileri sürenler, işte bir kez daha yanılmaktadır. Beş Hasta Var'ın geri planın- da Mütareke döneminin panoraması şiddetle du- yumsanır. Romanın kadın kahramanı, 'işgal' Istanbul'un- da ala ala hey bir yaşamla La Traviata çöküşüne sürüklenmektedir. Işbirtikçi zenginler ortamı göz- ler önüne serilir. Etem İzzet Benice'nin son dönem Osmanlı hü- kûmetlerıne, bu hükûmetlerin -bugünkü deyişle- bakanlarına yönelik amansız eleştirilerini, bu kez, Beş Hasta Var'ı yeniden okurken fark ettim. 1930'la- nn romanı günümüze dünden ne çok şey söylü- yor! Yine bu kez, Beş Hasta Var'da bir Kametyalı Ka- dın tadı yakaladım. Kamelyalı Kadın yazıldığı gün- den beri kuşaktan kuşağa ününü koruyor. Beş Hasta Var. az kalsın, edebiyatımızın nankörlük me- zarlığında gömülü kalacaktı. Medyatikleşmemiş bir popüler roman okumak istiyorsanız, Beş Hasta Var'ı salık veririm. Takvimde \z Bırakan: "Evet ben bir orospuydum, fakat orospu yara- tılmamıştım, orospu edilmiştim ve orospu olarak yaşamak ıstemiyordum!.." Etem İzzet Benice, Yos- ma, (1935) 2002. Altın Güvercin sonuçlandı • KUŞADASI (AA) -Kuşadasında bu yıl 15.'si yapılan Altın Gü\ercin Müzik Yanşması'nda, en başanlı profesyonel beste ödülü Aslıgül Ayas'ın bestelediğı. Tuğrul Arsever'in yorumladığı 'Ömrüm eski bir takvim parçası' adlı parçaya verilirken, Özlem Ulusoy en başanlı yorumcu seçildi. En başanlı amatör beste dalında Hakan Süersan 'Yıllar geçti' isimli bestesiyle birinci oldu. Yanşmanın Banş Manço Özel Ödülü ise Kayahan'a verildi. 2. BİL'S Kısa Film Yarışması • Kültür Servisi - BÎL'S tarafından düzenlenen 2. BİL'S Kısa Film Yanşması'na başvurular başladı. Jüri üyeleri arasında Fatih Özgüven, Tuna Erdem. Nur Akalın ve Banş Pirhasan'ın bulunduğu 2. BİL"S Kısa Film Yanşmasf na, on beş dakikayı geçmeyen, 2001-2002 yıllan arasında çekilmış, pelikül (35, 16, 8, süper 8) ve video filmi formatındaki kısa filmler katılabilecek. 2. BfL'S Kısa Fihn Yanşması sonunda tek ödül verilecek. Tüm filmlerin VHS formantında kabul edildiği yanşmanın ödülü 3 bin dolar. Yanşmaya katılmak - isteyenler BİL'S'in Teşvikiye Bostan Sokak, No: 10 adresinden başvuru formu edinebilecekleri gibi vv^vv^v.bils.com adresinde baş\aıru formu doldurabilecekJer. 15 Temmuz 2002 tarihine kadar yapılacak başvurulann sonuçlan ise 15 Ekim 2002 tarihinde açıklanacak. Enka'da şenlik var • Kültür Servisi -Enka Vakfı'nın düzenlediği Kültür Programı. bugün 21:15"te Asya Organizasyon'un yapımı olan Sabahattin Kudret Aksal'ın 'Kahvede Senlik Var' adlı oyunuyla sürüyor. Oyunun dekor ve kostûmlerT Hakan Dündar'a ait. yönetmen ise Iskender Altın. Birbirini se\Tneyen iki toplumun ya da bir kadın ve erkeğin ortakhk kurarak, anlaşmalar yaparak evlenmelerinin hikâyesini anlatan oyunda, Ali Sürmelı, Güven Kıraç, Selin İşcan, Erdinç Olgaçlı, Mıne Bıçakçı ve Gökhan Kıraç rol alıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle