Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
:25 TEMVHJZ 2002 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kurtur(« cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Ağırnas'taki Sinan Evi'nin altında 'mimarın esin dünyası' keşfediliyor...
Sinan'ı yaratan mekânlar• Kentler Birliği'nin
Kayseri'deki Talas
Buluşması'nda, soluğu
Ağımas'ıngururu
Mimar Sinan'ın da
yetiştiği tarihi dokunun
gizemli evlerinde
aldık... Anlatmak
olanaksız, görmek
gerekiyor...
"Mimar Sinan öleli 400 yılı geç-
ti... O tarihten bu yana devlet ilk
defa Sinan'ın doğduğu kenti ha-
tırüyor..." Ağırnas Belediye Başka-
nı Mehmet Osmanbaşoğİu'nun bu
sözleri, Tarihi Kentler Birliği' nin
19-21 Temmuz 2002 günlerinde
Kayseri'de düzenJedığı 'Talas Bu-
luşması'na ait gözlemleri yazmamı
da erteletmeye yetiyor... Büyükşehir
Belediye Başkanı Mehmet Özhase-
ki ve Talas Belediye Başkanı Or-
han Say'la birlikte bu buluşmanın
evsahipliğine ortak olan Osmanba-
şoğİu'nun sevincini paylaşmak üze-
re, daha ilk günden soluğu Ağır-
nas'ta ahyoruz.. Kültür Bakanlı-
ğı'nca Mayıs (2002) ayında başlatı-
lan 'Mimar Sinan Evi' restorasyo-
nunu görmeden önce, Sinan'ın kızı-
nın adını verdikleri Neslihan Par-
la'na vardığımızda ise kentin giri-
şüıde bir 'vefa tabelasıyla' karşıla-
şıyoruz: 'Prof. Dr. Metin Sözen
Bulvan'...
Belediye Başkanı ve meclis üye-
leri, Sözen'in de teşvıkiyle gerçek-
leştirilen koruma ve restorasyon ça-
hşmalanndan ne denli mutlu olduk-
Iannı, Ağırnas'ın en yeni caddesine
'hocalarının' adını vererek 'kent
belleğine' mühürlemişler...
'Anılann' sergisi...
Bu duygulu karşılanışın ardından
Kentsel StT içindeki restorasyon
alanına ulaşıyoruz...
Nüfusu 5000'i bile bulmayan
Ağırnas'ın 'Sinan'ın kenti' olma-
sıyla taçlanan tarih zenginliğine
ait belgeler, koca ustanın çocuklu-
ğunda koşrurduğu ve gençliğinde
hayal kurduğu mekânlarla çevrili
taş avluda sergilenmeye başlanmış
bile...
BU USTALIK "YERALTINDAN" YÜKSELÎYOR - Yakın yıllara ait bu Ağırnas
evleri, Mimar Sinan'ın çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı evler ve yeraltı mekân-
larıyla üst üsteler... Restorasyonda hem 1950'Iere kadar süren zarif mimari
onanlıyor hem de onlarla bütünleşen "Sinan'ın gizli dünyası" açığa çıkarılıyor...
(Fotoğraflar: SENCER ERKMEN)
Geçmişın hüzünlü tanıklanndan
'Agios Prokopios' kilisesi; Sinanın
köyüne armağan olarak yaptırdığı
çeşme, yanı 'Sinan Pınan'; koruma
programına alınan 'Çerkezoğlu
Mustafa Ağa Konağı' (Ağırnaslı
Evi) ve Atatürk'ün zıyaretinde bır-
likte çekilmiş fotoğraflan; 'Akbin
DeresF altındaki' Veraltı Şehri' ve
aynı yerdeki 'Papazın Kuşluğu' ile
'Kaya Oyma Kilise'...
Yine Sinan'ın 'mimarbaşf ola-
rak yayımladığı 'imar emirnamele-
rine' ait örneklerin de Ağırnas'ın
'gurur sergisine' eklendiği avluda-
ki küçük bir kapıdan 'büyük bir
dûnyaya' giriyoruz... Yeraltına doğ-
ru uzanan geçitlerde ilerledikçe,
karşımıza anlatılması olanaksız
'masalsı' bir mimarlık, mühendis-
lik ve şehircilik 'âlemi' çıkıyor...
Dehlizlerden mahzenlere...
Restorasyonu süren evin altından,
komşu evlerin de altına doğru 'deh-
lizlerle' yayılan, birbirlerine kemer-
li ve tonozlu geçişlerle bağlanmış,
insan aklı ve elinin inanılmaz bece-
risiyle ve sabırla yaratılmış mağara-
lardan oluşan, efsanevi bir 'mah-
zenler' külliyesi...
Ağırnash küçük Sinan'ı 'koca Si-
nan' yapan mimarlık ve yaratıcıhk
ortamının belki de en etkileyici me-
kânlanndayız...
Işte böylesi bir gizli dünyanın
keşfiyle birlikte adeta tarihin yeni-
den yaratıldığı 'mucizevi' birçaba-
ya dönüşen Sinan Evi restorasyo-
nunun projelerini Erciyes Üniversi-
tesi Mimarlık Fakültesi üstlenmiş...
Proje gnıbundan Yard. Doç. Dr.
Sencer Erkmen, Tarihi Kentler
Birliği buluşmasındaki sunuşunda
dedi ki: "Yeraltında ulaştığımız
her mekân projeyi daha da zen-
ginleştiriyor... Kazılar röleveleri,
onlan da belgeleme ve tasanm sü-
reci izliyor..."
Mimar Sinan'ın gerçekten bu ev-
de doğduğunu ise elbette ki kimse
ileri sürmüyor... Ancak yeraltında-
ki dünyaya bu evin de 'zerzembi'
denen mahzenleriyle katılmasından
oluşan eşsiz tarihsel dokunun 'ya-
şanmışlık' izleri, Sinan'ın yetiştiği
yıllara daait...
Sencer Erkmen, bu zamanlamayı
da şöyle yorumluyor: "Sinan'ın
20'li yaşlarına girdiğinde devşir-
me olarak tstanbul'a gittiği dü-
şünüldüğünde, yetenek ve ustalı-
ğını bu mimari mekânlardaki ya-
şamının gözlemleriyle edindiğin-
den de kuşku duymamak ge-
rek..."
Erciyes'le birlikte...
Aynı mimari ortamla birlikte, Er-
ciyes'in dört mevsim amtsal duru-
şuyla sürekli yüz yüze ve göz göze
olmanın 'tılsımını' da bu etkileşi-
me kattığımızda, Sinan'ın buradan
başka bir yerde yetişmesi de galiba
pek mümkün görünmüyor...
Nitekim, inşaatı adeta milim mi-
lim ve her saniye denetleyen mimar
A. Nüvit Bayar da yeraltındaki
blok taştan 'un depolarını' hayran-
lıkla gösterirken; "Sürekli heye-
canlanıyorum" diyor ve ekliyor:
"Her adımda yeni bir şey öğre-
niyoruz... Şantiyede değil, okulda
O akşam, bütün bunlann şokunu
yine Ağırnas'ın cennet pınarlı bır
bahçesinde atmaya çalışırken, ye-
mek sohbeti 'panele' dönüşüyor...
Gelecek yazılara erteledığim Ta-
las ve Kayseri değerlendirmeleri de
gündemde olsa bile, sözü alan her-
kes 'Sinan'ın AğırnasV diyor,
başka bir şey demiyor... Aynı pane-
lin 'sonuç bildirgesi' ise Kayse-
ri'ye dönerken şöyle ilan ediliyor:
"Mimarlık ve şehircilik öğren-
cilerine diploma verilmeden önce,
Sinan'ı yaratan bu mekânları
görme ve batta bir süre yaşama
koşulu getirilmeli... Tabii, hoca-
larıyla birlikte..."
Elbette, politikacılara da tarihi
yok eden imar kararlanndan artık
vazgeçmelerini ve Kanuni'nin Mi-
mar Sinan'lann yetkısine teslim et-
tiği 'mesleki ve bilimsel ilkelere'
saygılı olmalannı bir kez daha
anımsatarak...
Altın Portakal Film Festivali kapsamında bir sergi düzenleniyor İSTANBUL BÜYÛKŞEHİR BELEDİYESİŞEHİR TİYATROLARI
Dört yönetmen
disiplin kurulunda
12 sanatçının katüdığı sergide Dimitar Velichkov ve Karola Teschler'in yapıtları da yer alıyor.
Kültürlerarası buluşmaANTALYA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - 39. Altın Portakal Film
Festivali, Doğu'dan Batı'ya fark-
lı ülkelerin plastik sanatçılannı
'Kültürlerin Buluşnıası' teması
altında Antalya'da buluşturuyor.
Fesrival etkinlikleri ıçinde yer ala-
cak olan 'Kültürlerin Buluşma-
sı' adlı karma resim sergisi, Bal-
kanlar'dan Kuzey Afrika'ya 8 ül-
keden 12 resim sanatçısının 15
eserini 1-15 Ekim tarihleri arasın-
da Antalya Kültür Merkezi Fuaye-
si'nde bir araya getirecek.
S. Feryal Taneri, Özlem Kal-
kan Erenus, Gülgün Engin ve
Prof. Dr. Ramiz Aydın'dan olu-
şan düzenleme kurulu tarafından
hazırlanan sergide, Bulgaris-
tan'dan Alek Aleksandrov, Ma-
ria Lugova, Dimitar Velichkov,
Romanya'dan Istvan Balog, Ad-
riana Bazilia Ilie, Almanya'dan
Dorothea Gina Fleiss, Karola
Teschler, Moldavya Cı mhuriye-
ti'nden Elena Garstea, Avustur-
• Doğudan Batı'ya
farklı ülkelerin plastik
sanatçılannın
çalışmalannın yer
alacağı 'Kültürlerin
Buluşması' adlı
karma sergi 1-15 Ekim
tarihleri arasında Antalya
Kültür Merkezi
Fuayesi'nde.
ya'dan Eva Mazzucco, Macaris-
tan'dan Pataj Pal, Mısır'dan Ah-
med Sakr ve Türkiye'den ise Öz-
lem Kalkan Erenus eserleriyle
katılacak.
Sergiye Bulgaristan'dan katılan
Alek Aleksandrov, 1994'te katıl-
dığı Bitolya Grafik Trienali'nde
'Güzel Bulgaristan' projesi ile
birincilik ödülü aldı. 2001'de,
Montivilliers - Fransa'da, '10.
Festival du temps a I'afTiche'
kapsamında, 'Dauphin Ota' ba-
şan ödülünü kazandı.
Kurucusu olduğu Inter-Art Der-
neği'yle, 1996 yılından beri. her
yıl Aiud kentinde 'Uluslararası
Sanat Kampı' çalışmalannı dü-
zenleyen Romanyah ressam Ist-
van Balog ise 1993 te, 'Liviu
Rebreanu' Güzel Sanatlar ödü-
lünü (Aiud), 1996'da, 'Sanatın
Işığı * grafik ödülünü (Aiud),
1999da 'Courage World' ödülü-
nü (Taipei - Tayvan) aldı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde
300'ün üzerinde karma sergiye
katılan Avusruryalı ressam Eva
Mazzucco'nun aldığı ödüller ara-
sında. 1962 "de heykel dalında Al-
tın MadaJya, 1968'de Roma'da
grafik dalında birincilik ödülü ve
1985'te Salzburg Kenti Gümüş
Liyakat Nişanı bulunuyor. Sergi-
ye Mısır'dan katılacak olan Ah-
med Sakr da grafik, rölyef, gravür,
enstalasyon ve tiyatro dekom
alanlannda ulusal ve uluslararası
33 ödül sahibi bir ressam.
Kültür Servisi - Türkiye'nin en
köklü sanat kurumlanndan Istanbul
Büyükşehir Belediyesi Şehır
Tiyatrolan yönetimine yapılan
atamalann ardından sanat
çevrelerinde başlayan tartışma
yoğunlaşarak sürerken kurum
yönetmenlerinden Ali Taygun,
Başar Sabuncu, Macit Koper ve
Orhan Alkaya disiplin kuruluna
sevk edildiler. Sanatçılann oylanyla
yönetim kurulu üyeliğine seçilen Ali
Taygun'un karar
defterine yazdığı
muhalefet şerhi
nedeniyle,
Sabuncu, Koper ve
Alkaya'nın ise
gazetemizin
01.06.2002 günkü
sayısında "izinsiz
demeç verdikleri"
iddiasıyla
suçlandıklan
öğrenildi. 31
Mayıs'ta 14 aylık
Genel Sanat
Yönetmeni Şükrü
Türen hiçbir
gerekçe
gösterilmeden
tstanbul
Büyükşehir
Belediye Başkanı Ali Müfit
Gürtuna tarafından görevinden
alınmış, yerine dekoratör \urullah
Tuncer geririlmişti. Yönetim kurulu
üyeliklerine ise seçimlerde
—sanatçılardan yeterli oyu alamayan
Kemal Kocatürk, Mustafa Aslan
ve Münir Kutluğ atanmıştı.
İstanbul Şehir Tiyarrosu
Sanatçıları Derneği'nin (IŞTlSAN)
bu atamalara karşı çıkmasının
ardından sanatçı örgütleri TODER,
TOBAV, OYUNCU-BİR, ÇASOD,
uygulamaya tepki göstererek
/ l li Taygun'un
karar defterine
yazdığı muhalefet
şerhi nedeniyle
Sabuncu, Koper ve
Alkaya'nın ise
gazetemizin
01.06.2002 günkü
sayısında "izinsiz
demeç verdilderi"
iddiasıyla
suçlandıklan
öğrenildi.
yayımladıklan ortak bildiriyle
"Türk tiyatrosunun en köklü
kurumu olan Şehir
Tiyatrolan'nın üzerinden siyasi
baskılann bir an önce kalkması"
için kamuoyuna çağnda
bulunmuşlardı. Bu gelişmelerin
ardından şair-yazar Ataol
Behramoğlu. "değişimlerin
yöntemini benimsemediği"
gerekçesiyle repertuvar kurulu
üyeliğinden istifa etmişti.
Yeni Genel Sanat
Yönetmeni
Nurullah Tuncer'in
04.06.2002 tarihli
Zaman
gazetesindeki
"Biz ümmi bir
toplumuz"
nitelemesinin
ardından, kimi
İslamcı çevrelerin
"üstat" saydıklan
Necip Fazıl
Kısakürek'in iki
oyununun birden
repertuvara
alınmasıyla
tırmanan
gerginliğin, dört
tanınmış yönetmen
hakkında disiplin
cezası uygulanması istemiyle
doruğa çıktığı bildirildi.
Disiplin kuruluna sevk edilen
yönetmenlerin ise savunmalarında
"TC Anayasası ve Avrupa tnsan
Hakları Sözleşmesi ile güvence
altına alınmış düşünce açıklama
hakkını kullandıklarım"
belirterek "Bu hakkın
kullanılmasının Cumhuriyetin
temel ilkelerine sadakat
göstermekle yükümlü bir kamu
göreviisinin asal görevi" olduğunu
hatırlattıklan öğrenildi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Ödünsüz Sanat, Ödünsüz
Yaşamlardan Doğar...
Sanat, özü gereği ödün tanımaz. Tarihi boyunca
gerçek sanat, ne bır düzenin sözcülüğünü yapabil-
miştir, ne de kendi yaratmadığı, kendi süzgecinden
geçmemiş bir düşüncenin savunuculuğunu. Hangi
ideoloji ile benzerliği kimi zaman örtüşmeyi çağnş-
tıracak kadar ileri giderse gitsin, sanat bu benzerlik
ıçersinde bile aslında o ideolojiden yola çıkarak, ken-
di ıdeolojisini, kendi olması gerekeninini çıkarmıştır.
Varolan bir ideolojiye: "Seni onaylıyorum", diyecek
yerde, hep "Bence ancak şöyle olabilirsin!" mesajı-
nı iletmiştir. Bunu yapmadığı, kendini özde satt söz-
cülüğe, savunmacılığa indirgediği noktada sanatın
tek yazgısı, kalıcılığını ve inandırıcılığını yitirmek ol-
muştur.
Sanat, özü gereği ödün tanımaz; çünkü o, içinde
yaşadığı dünyadan yola çıkarak makro ya da mikro
düzeyde bir başka dünyanın yaratıcılığını üstlenir. Var
olan dünya ile, ortamla bu yüzden gireceği çatışma-
lardan yakasını sıyırabilmek için kendini biraz da var
olandan yana göstermek ya da onun gözüne girmek
çabası, sanatın artık yalnızca bir işçiliğe ve kötü bir
aldatmacaya dönüştüğü noktayı belirler. En üst dü-
zeydeki işçilik, sanatın olmazsa olmazıdır. ama ken-
disı değildir; ve hiç kuşkusuz işçilikte de bulunması
gereken yaratıcılık, sanat alanındakı değıl, fakat tek-
nik alandaki yaratıcılıktır. Buna sahip olmak, sanatın
evrenine geçişın pasaportudur: o evrendeki yaratı-
cılığın yansıtıcısı değildir. Aldatmacaya gelince, dik-
katli olunması gereken nokta, sanatın imge yarat-
makta belkı de en temel aracı olan yanılsamayı yu-
karıda sözü edilen aldatmacayla bir tutmamaktır.
Sanat yanılsamaya izleyicisinın kendi doğru gerçek-
liklerini kurgulamasını sağlamak için başvurur; buna
karşılık aldatmaca, olmaması gereken'ln ya da olma-
yan'm sanatla karşılaşana olması gereken ya da olan
diye benimsetilmesinin aracıdır. Değişmesi gereken
herhangi bir düzeni şu ya da bu düşünceyle biraz ol-
sun onaylamaktan yana çıkan bir sanat, bu aldatma-
canın tipik örneğidir, ve böyle bir ödün vermenin öte-
ki adı, yalan söylemektir.
Alternatif dünya yaratmak gibi bir meselesi olma-
yan hiçbir sanat ve sanatçı, sanattan ve sanatçıdan
sayılamaz. Burada, olası yanlış anlaşılmalan ve sa-
natçının rolüne değgin abartılı tanımlamalan önlemek
için, şu "dünya" sözcüğü üzerinde biraz durmakta
yarar var. Sanatçının yaratıcılığını yaptığı dünya, bu
dünyanın ötesinde ve onunla ilintisız bir dünya de-
ğil, fakat yaşadığı dünyadan kendıslne yansıyandan
dönüştürülmüş, bir olması gereken, eleştirel bir gör-
me biçimi niteliğini taşıyan bır dünyadır.
Peki, özü gereği herhangi bir ödünle bağdaşama-
yan, var olanı şu ya da bu ölçüde onaylamakla ye-
tinmesi düşünülemeyen sanat, yaşamlarında ona
herhangi bir açıdan yakışmayacak ödünler vermek-
te sakınca görmeyen sanatçılann elinden çıkabilir
mi?
Bunun yanrtı, tartışmasız bir hayırdır.
Sanatçının yazgısını sadece ve sadece yaratıcılı-
ğı belirleyebilir. Sanatın ve sanatçılann tarihi bize, bu
yazgının genellikle rahat değil, ama çok çetin oldu-
ğunu açık ve seçık gösteriyor.
"Biraz rahata erdikten sonra sanatyapmayı sürdür-
mek" gibi bir karar, yaratıcılığın bilinmeyen bir süre
için kapıda bekletilmesinden başka bir anlam taşı-
maz.
Ama, Kavafis'in dediği gibi, sanat, bekletilmeye
hiç gelmeyecek kadar kıskanç bir kralıçedir; ve bir
kez gitti mi, bekletildiği kapıya bir daha geri döndü-
ğü hiç görülmemiştir!
Içinde yaşamakta olduğumuz, çok yeni yüzyılda,
sanata ilişkin ve geçeriiliğini hep koruyacak ender
gerçeklerden biri de sanınm şu: Yolunun çileciliğide
içerdiğini baştan hesaba katmayanın sanata ulaşa-
bileceği herhangi bir yolu olamaz.
e-posta: ahmetcemal / superonline.com
acem20 a hotmail.com
49 yasında kansere yenik düştii
Şcdr, yazar
Adnan Yücel öldü
ADANA (Cumhuri-
yet Bürosu) - ÇÜ Eği-
tim Fakültesi'nde Türk
Dili öğretim görevlisi
olarak görev yaptığı sı-
rada yakalandığı akciğer
kanseri nedeniyle uzun
süredir Çukurova Üni-
versitesi Tıp Fakültesi
Balcalı Hastanesi'nde
tedavi gören ve son gün-
lerde ağırlaştığı için has-
tanede yoğun bakıma
alınan şair, yazar Adnan
Yücel dün'sabah 06.00
sıralannda yaşamını yi-
tirdi. Yücel'incenazesi.
dün 15.00'te görevli ol-
duğu Eğitim Fakültesi
önünde düzenlenen ve
ÇÜ Rektörü Yalçın Ke-
keç, çok sayıda dekan,
öğretim görevlisi, öğ-
renci ve yakınlannın ka-
tıldığı törenin ardından
toprağa verilmek üzere
memleketi olan Elazığ'a
götürüldü.
Evli ve iki çocuklu
olan Adnan Yücel (49),
ilk, orta ve lise öğreni-
mini Elazığ'da yaptıktan
sonra Diyarbakır Eğitim
Enstitüsü Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü'nü
bitirdi. Daha sonra An-
kara Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Güzel Sanatlar
Bölümü'nü bitiren ve
'Çağdaş Türk Edebiya-
tı' üzerine yüksek lisans
öğretimi yapan Yücel,
bazı liselerde edebiyat
öğretmeni olarak çalıştı.
1987 yılından bu yana
ÇÜ Eğitim Fakülte-
si'nde görevini sürdürü-
yordu.
'Kar yağıyor yaktı-
gım ateşlere / fçimde
kül kalabahğı isyan/ .J
Beni anlatacak kadar /
Kalabalık değil daha
sokaklar
Bu dizeler, Yücel'in
'Bir Özlem Bir Tür-
kü'(1984) adlı üçüncü
kitabından. 1974 yılın-
da 'Yeni Adımlar' der-
gisinde yayımlanan şiir-
leriyle dikkat çeken Yü-
cel,' Yapıt, Yeni Olgu,
Türkiye Yazılan gibi
dergilerde ve Yeni
Halkçı, Demokrat,
Cumhuriyet gazetele-
rinde yazmayı sürdürdü.
'Kavgalara Sözlenen
Sevda Şürleri' adlı ilk
kitabı 1979 yılında ya-
yımlanan şairin diğer
yapıtlanndan bazılan
ise 'Acıya Kurşun İşle-
mez'(1985),'Rüzgâria
Bir'(1989), 'Ateşin ve
Güneşin Çocukla-
n'(Nehir Şiır, 1991),
'Sular Tanıktır Aşkı-
mıza'(1998).