25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
U TEMMUZ 2002 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kurturfa cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERtDUN ANDAÇ Bozcaada'da zamanın diliPavli'nin torunu Zafiris Pav- lis'in heyecanmı anlatamam size! B r akşamüstü buluşmuştuk onun- la.sevinçlerçiçeği eşi Marika'yla. Fedeğenlerin kokusu geliyordu biıçeden. Ada'da rüzgânn ılık esntisi de başlamıştı. Falan edilen, savrulan bir ömrün eünlerinı değil; Ada'nm iki yüz yıl- lıktarihini konuşuyorduk sanki! On foin kütük bağ yetiştirdikleri zama- nadönmüştük. Büyükbabası Pavlis JCarayorgonun çamlığından, zey- tin ağaçlanndan, Ada'nın o iyi za- manlanndan konuştuk. 1800'ler, t>ü/ük dede llya'nın gelip adaya yerleşmesi: 1900'lerin başı, savaş çağı başlamıştır. Ingilizler gelir, as- kerler Gelibolu'ya savaşa buradan göaderilir. Ada iyice boşalır, Mi- dilii'ye\e diğer adalaragidilir. De- desiyle babası 1931 "de dönerler. A- dada bagcılığa verirler kendılerini. Gençlik rüzgârı, düşlenyle, 23 yaşında tstanbui'a kanatlanır. Bir fabrikada çalışmaya başlamıştır. 6- 7 Eylül olaylan gelip çatınca, yeni evlendiği Marika'sıyla Avustral- ya'nırı yolunu tutarlar. Gidiş o gi- diştir. Ada hep burunlannda tüter. "Hep Türkçe konuştuk, unut- mak istemedik. Burayla tek bağı- mız oydu bizim", diyordu Zafiris. 1992'de döndüklerinde ise; solu- gu önce Ada'da alırlar. Vapurdan inerken toprağını avuçlar, öper. Pavli'nin Çamlığı'na geldiğinde; çocukluğunun, ilkgençliğinin anı- lan depreşir. Adım atmaikta ürker. gözleri dolar. Sonra gezmeye yel- tendiğindeyse kimlik sorulur! Ya- nından hiç eksik etmediği kimlik- lerini çıkanr. Gene de buruktur. Bu yerin yabancısı olmuştur bakışlan. Dönerler. Birkaç yıl sonra, özlem- leri gene kabanr, gene Ada'nın yo- lunu tutarlar. Ada'da kimse kalma- mıştır tanıdık, ilkokul arkadaşı tb- rahim Usta'dan başka. Dostlukla. ilgiyle karşılandıklannı anlatıyor- du, Zafiris. Eşi Marika ise. onu, genç kızlık günlerine döndüren so- kakJann hiç değişmediğini, evleri. bahçeleri bir bir hatırladığını; insan yüzlerini asla silemeyen o mekân- ların diliyle konuşuyordu. ••• Bense, bu buluşmadan önce, bi- raz ötede, Hafız'ın Yeri'nin beri ya- nındaki Çamlık'ta Yakar Kaptan'la söze dalmıştım. O, Ada'nın rüzgâr- • Bir an, yer değiştiren zamanın labirentlerinde gezer olmuştum. Karşı kıyıyı almıştı gözlerim, Beşik Koyu'ndan Akhalar'ın sesleri geliyordu. İzmirli Homeros'un İlyada'da anlattığı Akhalarla Troyalıların savaşı hâlâ sürüyordu sanki. Ama Tenedos (Bozcaada) sessiz mi sessizdi, savaşm kargı seslerinin uğultusuna kapamıştı kapılannı! Bozcaada'da 27 Temmuz - 18 Ağustos tarihleri arası 'Türk-Yunan Dostluk Festivali' yapılacak. ÖKUMA ÖNERİLERİ *Christa Wolf: Kassandra, Çev.: İlknur Tarkan, 1990, Afa Yay., 180 s.; Kesinti Bir Günün Haberleri, Çev.: Turgay Kurultay, 1992, Afa Yay., 116 s., Hiçbir Yer, Çev.: Alev Yalmz, 1994, Can Yay., 111 s.; MedeiaJSesler, Çev.: Turgay Kurultay, 2000, Telos Yay, 206 s. *Homeros: îlyada, Odysseia, Çev.: Azra Erhat-A.Kadir, 2002, Can Yay, 1984 590+394 s. *Haluk Şahin: Bozcaada Kitabı, 2001, Kesişim Yav., 158s. *Nikos Temelis: Arayış, Çev.: Panayot Abacı, 2002, Doğan Kitap,277s. BELLEK KUTUSU "Hissediyordum. Yaşıyordum, evet, bu kelime uygun düşüyor; çünkü eğer 'görüyorsam': gördüysem bu bir yasantıydı, yaşantı hâlâ: O anda başlamış olan, bizim yıkıntımızdı. Zamanın durması, kimse için isteme bunu..." Christa Wolf lannı, Gökçeada-Geyikli-Ada ara- sındaki seferlenni anlatıp duruyor- du. "Ada eski ada değil, tadı tuzu kalmadı", derken de unutulan za- manın iyiliklerini sayıp döküyordu. Onunla sözün beşiğini sallamayı bırakıp, her zamanki mekânıma, çay bahçesine dönmüş, Christa Wolf un Kassandra sını okumaya koyulmuşrum. Ada'da bağbozumu mevsimi gelip çatmıştı. Anlatıla- maz bir koku sarmıştı dört bir ya- nı. Ne kükürt, ne şıra, ne de şarap kokusuydu bu. Buraya ait, buranın dilini, duygusunu veren'anlatan bir koku. Bunu ancak Ada yerlileri an- lardı. Zafiris ile Marika'yı buradan koparamayan. nereye gitseler bura- lı olduklannı hatırlatan bir kokuy- du bu. O akşamüstü bunun ne anla- ma geldığini de konuştuk onlarla. • • • Wolf'un romanının beni sarsala- yan izlerinden kopmamıştım he- nüz. Bir an, zamanın labirentlerin- de gezer olmuştum. Karşı kıyıyı al- mıştı gözlerim, Beşik Koyu'ndan Akhalar'ın sesleri geliyordu. Te- nedos (Bozcaada) sessiz mi sessiz, savaşın kargı seslennin uğultusuna kapamıştı kapılannı! Smyrnalı (Izmirli) ozan Home- ros'un Akhalar ile Anadolu'nun yerlisi Troialılar arasındaki bu ya- man savaşı dile getirdiği İlyada ve bu savaşa katılanlann geri dönüş seriivenini anlattığı Odysseia bir çağ destanı olarak çıkar karşımıza. Akhilleus'un sabrı, Agamem- non'un öfkesi, Hektor'un ölümü, Odysseus'un kaçışı ve sürüklenişi, Troya kralı Priamos'un kederi, He- lenanın ihaneti... DüşenTroya'nın hali, kadınlan... Priamos ile Heka- be'nin kızı Kassandra, Troyalı ka- dınlarla tutsaktırlar. Hayatta kalan- lann yazdığı bir zamanın diline dö- neriz, Wolf'un romanıyla. Yazar, burada, çağın acısını dile getirir- ken, o yiten sese döner yüzünü: "S- es değil, herkesin sandığı, acı çe- ken ses değil. Tını. tlan edişin tı- nısı yitti. Bereket versin ki yitti." Kassandra, bağışlanan bir ömrün acısıyla debelenir. "Görmeseydim o acı tufanını, o ölümleri" derce- sine dile getirir tanıklığını. Ve bir körlüğün, elinden kayıp gidenleri biriktiren aymazlığın diliyle konu- şur. Ölümle yüzleşip, acıyla sarsı- lan bedeninin parçalandığı an'ları anlatırken, 'kendi olabilme'nin sırnnı verir, bir yere ait olmanın an- lamını dile getirir. Kassandra, yal- nızca Troya'daki direnişın bir sim- gesi değil, insani olan duygulan yü- zeye çıkarmanın dilidir. "Ne kadar kesin ve hızlı unutu- yor insan." En çok da bu sözlerine dönüyo- rum, Wolf'un. Ve belleğime bir sö- zünün daha kazıldığını görüyorum Zafiris ile Marika'yla konuştuğum- da: "...bir insanın acı karşısında- ki tavnnın geleceği hakkında bil- diğim diğer bütün belirtilerden daha fazla ipucu verdiğini anla- dım." ••• O savrulmanın acısına düşüyor yolum aylar sonra. Gene Ada'da- yım. Dostluk rüzgânna yelken açı- yor ada halkı. 27 Temmuz-18 Ağustos 2002 arası "Avrupa Bir- liği, Türk-Yunan Dostluk Festi- vali" ile zamanın suskun diline ka- pı aralanıyor. Gene o Çamlık'tayım. Pavlisler'i anıyorum. Gözüm yollarda, Ati- na'dan, Selanik'ten gelecek dostla- nmda. Nikos Temelis'in Arayış ro- manının kahramanı Nikoli Efen- di'nin öyküsünü olcumaya koyulu- yor, bir yandan da 'Canım Ada Halkı' romanımın yerli yerine oru- ran dilini kurmaya çalışıyorum. ÇLÜNÜN ÇARKLARIÖYLEStNE OTURMUŞ Kİ, SAAT GİBİ tŞÜYORDU Rubalcaba ile büyülü dakikalar MURAT BEŞER Küba'nın uluslara- rası caz arenasmdaki belki de en önemli temsilcisi olan piya- nist Gonzalo Rubal- caba. salı akşamı Is- tanbul Caz Festivali'nin konuğuy- du. Rubalcaba ve uzun süredir bir- likte çalıştığı arkadaşlan kontrbas- çı Carlos Henriquez ve davulcu Ignacio Berrao, gayet ciddi bir ha- vayla sahneye geldiler. Gonzalo önce göz ucuyla salonun doluluğu- nu kontrol etti; ardından konuşma- dan enstrümanlarının başlarına geçtiler ve büyülü dakikalar başla- dı. ISTMIHI 9.ULUSLARHRASI VEUNH İSTANBUL HIH CAZ FESTİVALİ Her birinin solo pasajları hem tatlı, hem özgündü. Rubalcaba gibi bir müzisyenin işi zor, çünkü zirvede oturan bir is- min meraklılannın beklentileri çok yüksek. Bunun gayet farkında olan Rubalcaba'nın tüm beklentilere karşılık verdiğini mutlaka belirt- mek gerek. Fakat bunun bir de mü- zisyen cephesinde bir yansıması var ki, aynı şekilde Gonzalo'nun da dinleyiciden beklentileri yük- sek. Rubalcaba'nın müziği, caza karşı gösterilen ger- çek sevginin turnu- sol kâğıdı; cazla ara- nızdaki mesafeyi milimetrik ölçüyor. Onun dilini çözmek kolay değil, kendini hemen ele vermiyor, içine girmek emek istiyor. Her iki taraf için de böyle konserler iyi bir sınav niteliği taşıyor. Rubalcaba, (Charlie Haden ile 'Nocturne' konserini saymazsak) iki yıl önce gelmiş ve balad'lardan oluşan bir konser vermişti; bu kez bir öncekinden epey farklıydı. Bu akşamki son albümü 'Superno- va'dan parçalann da yer aldığı da- ha hareketli bir konserdi. Salsa ri- timli Afro-Cuban tatlann yoğun ol- duğu parçalar sa- lonu ısıtırken, pi- yanosundan nadi- ren duyulan ro- mantik dans me- lodilerinin aralan parmak ısırtan do- ğaçlamalarla do- luydu. Küba mü- ziği onun elinde modem formlarla iç içe geçiyordu. Dur- kalklı, yük- sek tansiyonlu parçalardaki üçlü- nün mükemmel uyumu ve kusursuz tekniği tam pu- an aldı salondan. Rubalcaba'nın bu üçlüsünün çarklan öylesine otur- muş ki, gerçekten kelimenin tam anlamıyla saat gibi işliyordu. Her birinin solo pasajlan şurup gibi; hem tatlı, hem özgündü. Konserin sonunda Rubalcaba ar- kadaşlannı tanıttı ve istek üzerine sadece bir kez daha sahneye geldi- ler. Eğer şanslıysak yine gelirler. Laço Tayfa, Açıkhava Sahnesi'nde gerçekleştirilecek 'Balkan Gecesi'nin iki topluluğundan biri. Festivalde Balkan esintisiKültür Servisi - 9. Uluslararası Istanbul Caz Festivali'nin bugünkü programında. saat 20.00'de Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde 'Balkan Gecesi". saat 23.00'te ise Babylon'da Mari Boine konseri yer alıyor. 'Balkan Gecesi'nde, Taraf De Haidouks ve Laço Tayfa izleyicisinın karşısında olacak. Hüsnü Şenlendirici liderliğindeki Laço Tayfa, Türkiye'deki Roman Müziği geleneklerini yepyeni bir sentezle aktanyor cazseverlere. Topluluk, bölgesel Türk folk müziği örneklerini, çağdaş dünya müziği formlannda buluştururken Roman müziğinin doğaçlamalanna yashyor sırtını. Taraf De Haidouks müzisyenleri ise, geleneksel müziklerini, yıllanmış türküler, Balkanlar'dan Türk kökenli dans parçalan ve karakteristik vokal teknikleriyle harmanlarken, esprili, enerjik ve coşkulu hayat tarzlannı yansıtıyorlar eserlerine. Vokal tekniği ve şarkılanyla dünya müziğinin en etkileyici sanatçılanndan biri olan Mari Boine, festival kapsamında bugün müzikseverlerle buluşacak diğer bir isim. 'Gula Gula' adlı albümüyle adını duyuran, kendini sürekli yenileyen müziği ile dikkat çeken Boine'ye, gitar ve vurmalı çalgılarda Roger Ludvigsen, basta Svein Schulz. saksofon, flüt, ırmalı çalgılar ve — elektronik seslerde Richard Thomas, davulda Kenneth Ekornes ile flüt ve akustik gitarda Carlos eşlik ediyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Felsefeyle Varolmak: İoanna Kuçuradi Elimde, değerlı dostum Prof. Dr. Sıtkı Erinç ta- rafından gönderilmiş bir kitap var. Harvard Üniver- sitesi Yakındoğu Dillerı ve Medeniyetleri Bölü- mü'nün "TürklükBilgisiAraştırmaları"n\r\ ("Journal ofTurkish Sfud/es") 25. Cildi olan eser, Hacettepe Üniversitesı Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. İo- anna Kuçuradi'ye armağan olarak hazırlanmış. Kitabın Ingılizce başlığı: "Essays in Honour of İo- anna Kuçuradi" ("İoanna Kuçuradi Onuruna Dene- meier"). Evet, İoanna Kuçuradi. Felsefeye tam anlamıyla ömür ve gönül vermiş bir insan. Bugün bile kimı lise yönetimlerinin öğrencilerin kendi aralanndakı felsefe seanslarına olumsuz bak- tıkları bir ülkede, felsefeyle varolmayı seçmiş, bu seçımin doğal sonucu olarak da ülkesinde felse- feyi kurumlaştırabılmek hedefine neredeyse tüm ömrünü adamış olan bir insan. Düşünmenin değil, duşünmemenin kurala dö- nüştüğü, Sokrates'in "Üzerinde düşünülmemiş bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir" ilkesi- ne inat, hayatın ancak üzerinde fazla düşünülme- diği, salt günlük yaşandığı takdirde hayat sayılabi- leceği ilkesinın(!) genç zıhinlere aşılanması için el- den gelenin yapıldığı bırortamda, felsefe hocalığı- nı seçmiş bir bilge. İoanna Kuçuradi. Stefan Zweig'ın dediği gibi, önce fizyonomi. Çünku fizyonomi, görmesini bilene karakterlerin belki de en önemli ipuçlarını sergıler. ioanna Kuçuradi'nin bir resmine bakıyorum. Yüz ifadesine, saçlarını tarayış biçimine, oturuşuna, gi- yimine ve elbette hepsinden de önemlisi, zarif bir gözlüğün ardından dünyayı hep görmeye hazır bir çift gözden yansıyan ifadeye bakıyorum. Bu resimden yansıyan kimlikte hiçbir fazlalıkyok. Ama insani ancak düşündüğü ölçüde insan kılan ne varsa, tumünü bulmak olası. Gözlerdeki ifade olmasa, dudaklardaki belli belirsiz gülümseme, "alaycı"dıye de nıtelendirılebilir. Üstelik, belki alay var da. fakat bu, bıldığimiz türden, dünyayı nede- ni üzerinde düşünme gereğıni duymaksızın hafıfe alma tarzında bir alay değil; tam tersine, dünya ve yaşam üzerinde düşünmenin hafiften bir mizah du- yarlıhğına yer vermeden üstesinden gelinemeye- cek kadar ciddi bir iş olduğunu kanrtlayan bir alay- cılık. Ve fotoğrafın ardındakiler. Artık dünya düşüncesinin malı olmuş sayısız ki- tap ve makale. Kaç yılın yüzlerce öğrencisi. Birbırinden önemli üyelikler, görevler ve - 1998'de, Boston'dakı 20. Dünya Felsefe Kongre- si'nde, Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federas- yonu'nun başkanlığına seçilişı gibi-, başkanlıklar. İoanna Kuçuradi. Katıldığı bir dünya felsefe kongresinde Türkiye'yi temsil eden bir Felsefe Kuruluşu Standı'nın bulun- madığını görünce, uğraşı ve ülkesi adına bunu bir onur sorunu sayan ve hemen bir yıl sonra Anka- ra'da, sekız felsefeciyle birlikte Felsefe Kuru- mu'nu kuran düşünür. İoanna Kuçuradi için hazırlanan armağan, birbi- rinden değerli araştırmalarla dolu. Ama ben bu ya- zıyı, Kuçuradi'nin "kadim" dostlarından Prof. Dr. Sıtkı Erinç'ten yapacağım bir alıntıyla noktalamak istiyorum: "İoanna Kuçuradi! Hakkında iki şey söyleyebili- rim öncelikle: Dünyaya bakışımı etkileyen insandır. Eğitımci olmama neden olan insandır. -Hiç para kavramıyoktur. Bir ekmek kaça satılırbilmez. Istan- bul'daki babadan kalma evinde birileri beş kunış ödemeden oturur. Ama kendi dara düştüğünde kimseden bir kuruş para isteyemez, evdeki antika- lar yok pahasına elden çıkanlıverir. - FeylosofKuçu- radi... Onu anlayan, ona saygı duyan insanlar için- de olmam kendime güven duymama neden olmak- tadır." inanın ki, sevgili İoanna Kuçuradi, sizinle çok az görüşmüş olmama karşın, yaşamın tenha yolların- da aynı güvenı yıllardır bana da aşılamaktasınız! e-posta: ahmetcemal <; superonline.com acem20(n hotmail.com Antalya'da sinema okulu açılıyor • Kültür Servisi - Akdeniz Üniversitesi bünyesınde, sahne tasanmı, dekor ve grafik alanlannda sinema ve sahne sanatlanna uzman eleman yetiştirecek olan Serik Meslek Yüksekokulu'nun açılışı, 39. Altın Portakal Film Festivali etkinlikleri arasında yer alacak. Bir süre sonra Altın Portakal Sinema Meslek Yüksekokulu'na dönüştürülmesi düşünülen Serik Meslek Yüksekokulu 4 Ekim'de hizmete girecek. Açılışta, protokol konuşmalannın yanı sıra, konserler, film gösterimleri gerçekleştirilecek. Okul, Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfi işbirliğiyle Antalya' da çekilecek filmler için. sinema sektörüne ara ve ana elemanlar yetiştirecek. BUGUN • RUMELİHÎSARI'nda 'Rumelihisarı Konserleri' kapsamında 21.00'de Işın Karaca konseri. (Biletix: 0 216 454 15 55) • BEYOĞLU SİNEMASI'nda 'Fernıh Doğan Anısına' kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00, 21.15'teNeil Jordan'ın 'Ağlatan Oyun' filminin gösterimi. (0 212 251 32 40) • İŞ SANAT'ta 'Sinema Şenliği' kapsamında 12.00, 14.15, 16.30 ve 19.00'da Jean-Pierre Jeunet'nin 'Amelie' filminin gösterimi. (0 212 316 10 83) • ENKA AÇIKHAVA TÎYATROSU'nda 21.15'te Kubat konseri. (0 212 276 22 14) IST/ÜBÜlCAZFESTtVALrflDeBüGÜH • CEMİL TOPUZLU AÇTKHAVA SAHNESt'nde 20.00'de Laço Tayfa Big Band, The Lautari of Clejani by the Orchestra Taraf De Haidouks'un 'Balkan Gecesi' konseri. (Biletix: 0 216 454 15 55) • BABYLON'da 23.00'te Mari Boine konseri. (Biletix: 0 216 454 15 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle