18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JİjJVİ_fi ı f_/ifjLl ekonomicş cumhuriyet.com.tr 13 Yalnızca Dünya Kupası için harcanan para trilyon dolan buluyor Top ağlarda endüstrisi Köppü ücpetine zam lcapıda • Aı\KARA(AA)-Karayollan Genel Müdürii Dınçer Yiğit, bugüne kadar köprii ve otoyollara 15 milyar do lar harcandığını, gelirlerin ise 2.5 milyar dolarda kaldığını bildirdi. Yignt. Türkiye'nin diğer ülkelere orajıla çok ucuz oldugunu, yatınmlan kullananlann ödemesinin en doğru ve adil yol olduğunu söyledi. Ücretlere yapjlan yüzde 40 ve 200 oranındakı zamlan mahkemenin ıptal ettığini anımsatan Yigit, iptalle 4 Ocak 200l'e dönüldüğünü ve haziranda geçiş ücretlerinin yeniden ele alınarak degerlendirileceğini söyledi. Asgari ücret doyurmııyor • ANKARA (ANKA) - Temmuzda arttınlacak olan asgari ücret artık "Aç değilim" demek ıçin bile yetmiyor. Asgari ücretlinin "Aç değilim" diyebilmesi için net asgari ücretin 2, "Yoksul değilim" diyebilmesi için de 6 kat arttınlması gerekiyor. Türk-îş'e göre mayısta 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için yapması gereken asgari gıda harcaması tutan 324 milyon 63 bin lira olarak gerçekleştı. Bu rakam, aynı zamanda dört kişilik bir ailenin "açlık sının"nı da oluşturuyor. Gıdada bile tasarruf • ANKARA (AA) - Hacettepe Üniversitesi'nin araştırmasına göre, gecekonduda yaşayan ailelerin yüzde 76'sı kriz sonrası gıda tüketimini azaltırken en çok tüketilen gıda maddelerini patates, makarna ve bulgur oluşturuyor. Sosyal Hizmetler Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin, araştırma görevlisi Hakan Acar damşmanhğında yürüttüğü çalışma, et, süt, sebze ve meyve tüketiminde büyük düşiiş yaşandığını gösteriyor. Acar, araştırmayı, Ankara'nın "gelir seviyesi en düşük ilçesi" Mamak'ta, 50 aile üzerinde gerçekleştirdiklerini bildirdi. Arjantırde para yerfeıe tahvH • BUENOS AÎRES (AA) - Ariantm Devlet Başkanı Eduardo Duhalde, bankalarda bulunan 30 milyar peso (8.3 milyar dolar) değerindeki mevduat veya yansını, 5 ile 10 yıl arasında değışen vadeli tahvil veya mevduat sertifikasıyla değiştirilmesini önereceğini bildirdi. Duhalde, bankalarda dondurulan mevduatın kısmi serbest bırakılmasına yol açacak plan için "'kızgın Arjantinlileri teskin etmek için yapabileceğimizin en iyisi" olarak nitelendirdi. , *v • Dünya Kupası maçlanyla dünya gündeminin ilk C ı - ) sırasına oturan futbol, transfer rakamlanyla i S r başlayıp tüketim çılgınlığıyla süren geniş bir alanda İÇRKJVRN trilyonlarca dolarlık bir endüstri oluşturuluyor. Ekonomi Servisi - Dünya Kupası pa başlamadan önce ekonomik büyü- maçlanyla tüm ülkelerde gündemin ılk sırasına oturan futbol, transfer ra- kamlanyla başlayıp tüketim çılgınlı- ğıyla biten geniş yelpazesiyle tnlyon- larca dolarla ifade edilen bir endüstri oluşturuyor. Dünya Kupası'na ev sahipliği ya- pan ülkelerin ekonomilerinde doping etkisı yapan futbola, 4.2 milyan bulan geniş izleyici kitlesi nedeniyle bütün sektörler geri dönüşü riskJi olduğu halde inanılmaz kaynaklar aktanyor. 2002 Dünya Kupası'nın ev sahibi ül- kelerinden Japonya kupadan 800 mil- yon dolar, Güney Kore ise 600 milyon dolar gelir elde etmeyi planlıyor. Ku- me tahminini yüzde 4'lerden yüzde 7'lere çıkaran Güney Kore, sadece bi- let satışlanndan 450 milyon dolar ka- zanmayı umuyor. Güney Kore, kupa fırsatını yabancı yatınm için de kulla- nıyor. 27 Mayıs-1 Temmuz tarihlenni "Yaünm HaftasT ilan eden ülke, 50 uluslararası şirketin başkanlannı ül- kesinedavetefti. 1954'tenbu yana dü- zenlenen Dünya Kupası karşılaşmala- nnda ev sahibi ülkeler yüzde 7'lere varan oranlarda büyüme kaydetti. Uluslararası Futbol Federasyonu (FI- FA) Dünya Kupası'na bu yıl 15 resmi sponsor seçti. Coca-Cola, Gilette, Tos- hiba, Hyundai, Master Card, Adi- das'ın aralarında bulunduğu firmalar sponsorluk karşılığı 53 trilyon lira ver- di. Toplam 790 trilyon lira olan ücre- tin yanı sıra firmalar reklam harcama- lan ve tanıhmlarla birlikte Dünya Ku- pası için 2.1 katrilyon liraya yakın harcama yaptı. Topçu zenginler Kupada her ülke futbolculann mo- ti\-asyonu için de büyük bir bütçe ayır- dı. îngilizler futbolcularına final için 483 "er milyar lira prim vermeyi plan- lıyor. Japonlar her tur için 11.6 milyar lira, her galibiyet için 5.3 milyar lira verecek. Güney Kore ise ilk tur atla- nabilirse futbolcularına bir lüks araba ve 77 bin dolar verecek. Futbolun merkezlerinden Arjantin ise kriz ne- deniyle futbolcularına prim vereme- yecek. FIFA kupa birincisine 12 tril- yon liraya denk para ödülü verecek. Futbol zenginiklüpler Kazancı Klüp (2000 - EURO) Manchesler United JrSt Real Madnd v ' 7 Bayern Mûnih / \ \ ACMılan ( ' \ Juventus r\j » ^ . SSLazıo O J | § » Cheteea ^ 2 5 * M Barcelona < ^ J 2 » , InternazıonaJe AS Roma Areenal Bomssıa Dortmund Leeds United Fıorentına Glasgow Rangers Olympıque Marseılle TottenhamHotepur Parma üverpoo) Nevvcastle United k 184.8 163.6 144.7 141.7 > 13S.7 125.4 ^ 1 2 1 . 1 * 1 1 8 . 7 10&8 101.2 96.7 93.8 90.1 85.6 81.6 7a8 75.0 7&6 68.3 KENDtNİZJ KORUYUN - Futbol siyasi arenada da büyük etkive sahip. Bir gecede gündemi degiştiren futbol, kimi çevrelerce "beyin uyuşturan spor" olarak tanımlaıuyor. Araşnrmacı Temel Demirer, yoksulhık nedeniyle öfke biriktiren Idöelerin tribünlerde deşarj okluğunu öne sürüyor. Demirer, kimi zaman tezahüratlarla kimi zaman da kavgalarla açığa çıkan bu öfkenin yanı sıra takun tutmanm da uygar insanın bir gruba üye olma ihtiyacmı karşıladığuıı söylüyor. Demirer, bu nedenk futbol fanatiği ülkelerde siyasi partilere ya da demokratik kitle örgütierine üye insan sayısının az olduğunu belirtiyor. The Economist dergisinin bir makalesine göre futbol halkm siyasi tercihlerini de belirliyor. Dergi, ttaha Başbakam Silvio Berhısconi'nin seçimlerdeki başansını 1980-90 yıUarmda Avrupa'daki en başardı takım olan AC Milan'ın sahibi olmasına bağhyor. BtRAHANELERDE TADÎLAT Türldye'de kupapazan Milli takımının 1954 yılından bu yana ilk kez Dünya Kupası'na katıl- ması Türldye'de "futibol denince akla gelen" sek- törleri de harekete ge- çirdi. Futbol heyecanını fırsat bilen firmalar, birbiri ardına çekilen reklam filmleri, spon- sorluk harcamalan, top- lu maç izlenecek yerler- de yapılan tadilatlar ve büyük ekran televizyon satışlannın patlamasıy- la bir "Kupa Pazan" oluşturdu. Milli takıma sponsor olan Pepsi, Efes Pilsen, Adidas ve Türkiye tş Bankası ile yan spon- sorlardan Shell, Sarar ve Mercedes Benz 2004 yılına kadar milli takı- ma 12 milyon dolar kaynak aktaracak. Fir- malar arasında Türk Milli Takımı'nı sahip- lenmek için yürütülen rekabet rekJam filmleri- nin ardı ardına davalara konu olmasına da ne- den oldu. Coca Cola, Milli Takım sponsoru olmadığı halde takım oyuncularından Rüş- tü'yü reklarrunda kulla- nınca sponsor şirketle- rin haklannı ihlal et- mekJe suçlandı. Futbol Federasyonu harekete geçerek mahkeme kara- nyla filmin yayınını durdurdu. Filli Bo- ya'nın reklamlarda "Miüi Boya" olmasına da rakip boya firmalan tepki gösterdi. Boyacı- lar RekJam Özdenetim Kurulu'na başvurarak rekJamın kaldınlmasını istedi. Kupanın en büyük et- kisi ise birahanelerde göriildü. Sayısı 30'u bu- lan marka birahanesi açan iki bira devi Efes Pilsen ve Carlsberg, müşterileri olan biraha- nelere de tadilatlar için kaynak aktardı. îstan- bul'da özellikle merke- zi yerlerde bulunan bi- rahaneler, yapılan deği- şiklikler ile bayan müş- terilere de cazip gelecek bir görünüme kavuştu- ruldu. Dünya Kupası, maçlann toplu izlenebi- leceği yerleri de büyük ekran televizyonlara yöneltti. lç piyasa sa- tışlan geçen yıla göre yüzde 10-20 arasında artan Arçelik, büyük ekran televizyon satış- lannın diğer elektronik eşya üreticileriyle eş oranda artış kaydettiği- ni bildirdi. DÜNYA EKONOMİSÎNE BAKIŞ /ERGIN YILDIZOĞLU LONDRA erginyC" tr.net 11 Eylül'den sonra ulus devletin egemenliğini zayıflatan süreç hızlan- dı. Ancak ironik olan şu ki, bu zayıf- lama bizi, serbest piyasa ayetullah- larının iddialarının aksine "Westp- halia Anlaşmasr (ulus devletlerin birbirlerinin meşruiyetini tanımayı ve içişlerine karışmamayı kabul ettikle- ri anlaşma-1648) düzeninin ötesine değil, daha gerısine, adeta orman kanununıjn geçerli olduğu bir orta- ma sürüklüyor. Ironi bir tane değil ki: Bır taraftan piyasa ilişkileri ve ser- maye, yeni teknolojinin ilk anda aç- tığı özgürlükler alanının sömürgeleş- tirilmesini neredeyse tamamlamak üzere, diğertaraftan, siyasi iktidarlar buteknolojiyi giderek artan biretkin- liktetoplumun geri kalanını denetle- mek için kullanıyorlar. Bu sırada fa- şizm gelişmiş ülkelerde yeniden ba- şını kaldınyor Ulusal egemenllğln yenl yorumu New Yok Tımes'tan Willam Sap- hire aktardı, eskı ABD Devlet Bakan- lanndan George Shultz Virginia'da dıplomatlardan oluşan bır dınleyicı topluluğuna şöyle demiş: "Kendi öz savunma hakkımız çerçevesinde, bir ülkenin sınıriarı içindeki terö- rist tehdidi önceden müdahaleyle engelleme, salt 'sıcak takip' değil 'sıcak önceden engelleme' hakkı- mızısaklıtutuyoruz." (30/05). Wil- lıan Saphire, 11 Eylül'den sonra ulus de.letlerin "yeni bir ulusal egemen- lik kavramını benimsediklerini" vu-gulayarak devam ediyor: "Biryö- netici organ kendi sınıriarı içinde terorizmi engelleyemiyorsa tero- rizmir) kurbanlannın devleti, sınır- lan aşarak gereken durdurma iş- lemini yapabilir." Safire, ABD'nın Af- ga-ıstan müdahalesıni (Taleban, El Kade'yi durduramadığı için), Şa- ron'un Filistin'de izlediği politikayı, Arafat da intihar eylemcilerinı dur- du-amadığı için) örnek gösteriyor. Serbest Piyasa/Siyasi Gericilik Her iki örnekte de başarının tartış- malı, insan yaşamı açısından maliye- tin çok yüksek olması bir yana, belli ki ortada yeni bir durum var. Bu du- rum da orman kanunundan farklı değil. Güçlü devletler artık istedikle- rı devletlerin içine, "sıcakengelleme" için giripçıkabileceklerve "uluslara- rası topluluk" (!) da bunu meşru/ola- ğan kabul edecek. Bush hükümetinin Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu'nu yo- rumlarken, ABD'nin artık uygun gördüğü "coğrafya- lara", oradakı siyasi irade- yi tanımayarak, "değişik derinliklerde girıp çıkma- ya" karar verdiğıni vurgula- mıştık. Değindığimız ıkinci ilginç kavram da "rejim de- ğiştlrme" idı. ABD ordusu, Başkan'ın gerekli gördüğü yerlerde bu işi üstlenecek- ti. Bu "rejim değişikliği" girişiminın ılk orneğını Af- ganistan'dagördük. Pakıs- tan'da da kısmi bir rejim değişikliği yaşandı. Askerı dıktatör Müşerref'in rejimi- nin içeriği ve ımaji değışti- rildi. Pakistan devleti ani- den, yıllardır besleyip bü- yüttügü Müslüman radikal- lere karşı oldugunu keşfet- ti. Bir diğer, ama başarısız rejim de- ğişikliği gırişimı de Venezüella'da ya- şandı. Lübnanh yazarSaad Mehio. Daily Star gazetesindeki yorumunda (31/05), bu "rejim değişikliği"'taktıği- nın şimdı Filistin yonetimıni hedef al- dığını yazıyor. Daha da kaygı verici olan şu ki, Mehio bu "rejim değişık- liği" takt\ğ\n\n, diğer Arap devletleri- ne de uygulanacağını, ABD'nin eski Israil Büyukelçisi Martin Inyk'ın "11 Eylül'den sonra, Arap devletlerin- de, ekonomik, siyasi ve kültürel reform, ABD için bir ulusal güven- lik sorunu haline geldi" sözlerinı de aktararak ikna edici bir biçimde sa- vunuyor. Bu sürecin altından ABD'nin tek başına kalkması mümkün değil. Bu noktada devreye, NATO'nunteroriz- me karşı savaş bağlamında, gerek- tiği anda gereken yere müdahale edebilecek bir yönde yeniden yapı- landırılması projesi giriyor. Blreysel özgürlükler ml dedlnlz... Kapitalizm zaten şizofrenik bir sis- temdi. Küreselleşme sürecı bu şizofre- niyi daha da ağırlaştırdı: Bir taraftan sözde bıreyın özgürlük alanları genışli- yor, diğer taraftan bu özgürlükleri kul- lanmanın olanakları daralryor Ancak 11 Eylül'den sonra gelışen durum çok da- ha vahim. Bir taraftan "öaf/"nın topye- kûn bir saldırı altında oldugunu bazen açık bazen ima yoluyla ileri süren bir söylem geliştı.. diğer taraftan, Batı uy- garlığinın en temel kazanımlan, birey hakları, özel yaşamının mahremiyeti il- kelerı teker teker imha ediliyor. Geçen hafta bu süreç yeniden ivme kazandı: 11 Eylül saldınsını engellemek bir yana, becerıksızliğiyle (!?) engelleme çabalannı engelle- diğı ortaya çıkan FBI'ın cami- lerı ve diğer dini binalan, siya- si partileri, toplantıları, inter- nettrafığıni izlemeye ilişkin "iç casusuluk" yetkileri büyük öl- çüde arttırıldı. New York Ti- mes'a göre yeni yasa, FBI'a, şüphelendiği ınsanlar üzerin- de neredeyse sınırsız soruş- turma yetkisı verıyor, böylece vatandaşlık haklannı büyük ölçüdezedelıyor (31/05). ABD liberal medyası suçu muha- fazakâr başsavcı Ashcrofl'a atadursun, Avrupa'da da benzer bir uygulamanın gün- deme gelmesi, bir iki gerici si- yasetçinin iradesiyle açıklana- mayacak bırtehdit karşısında olduğumuzu düşündürüyor. Geçen hafta, Avrupa güven- likgüçlerinin telefon, internet, e-posta izleme yetkileri arttı- rıldı; polıse bireylerin tüm hareketlerini izleme, ilişkilerinı saptama, telefon ko- nuşmalarını, ekonomik etkinliklerini vb. dosyalama, böylece bireysel yaşamın mahremiyetini hiçe sayarak veri topla- ma hakkı verildi. Terörle mücadele amacıyla alınıyor- muş gibı görunen bu tedbirler, teroriz- min tarifinın de hâlâ muğlak tutulma- ya devam edılmesinın de katkısıyla gerçekte, bir New York Times yazarı- nın ifadesiyle, vatandaşların devlete karşı kendilerıni koruma ve devleti sor- gulama, hatta muhalefet etme kapasi- telerini zayıflatmayı hedef alıyor. Ulus- lararası Af örgütü'nün son raporu da dünyanın her yerinde hükümetlerin, muhaliflerini ezmek için 11 Eylül'ü ba- hane ettiklerini, baskı ve şiddetin kü- resel çapta arttığını yazıyordu. Daha denetleyici ve baskıcı bir dev- letin kurumları biçimlenirken, özellikle Avrupa'da faşıst özelliklertaşıyan siya- si partilerin güçlenmeye, hatta hükü- met ortağı olmaya başladığı görülüyor. Zamanında III. Yol'un, gerılerken mu- hafazakâr ve aşırı sağcı siyasi akımla- rın güçlenmesine uygun bir ortam ya- ratacağını yazmıştım. Ancak, bu ka- dar yaygın bir faşizan yükselişi bu ka- dar erken beklemiyordum. Şimdi, bu yükseliş karşısında, merkez partilerin- de gördüğümüz oportünizm, benı iyi- ce kötümserliğe sürüklüyor. Bu bağ- lamda, MargaretThatcher'ın eski da- nışmanlarından Prof. John Gray'in NevvStatesman'daki "Laptop faşist- leri" yazısı ilginçti. Gray'e göre Avru- pa'nın aşın sağ partilerini saft geri- ci diye önemsemezlik etmeyelim. Bunlar ilk anda sanıldığından çok daha tehlikeliler.. çünkü aynı Nazi- ler gibi modernitenin olanaklannı kullanıyorlar (27/05). Bu sırada mer- kez partileri de akılları sıra bu faşizan partileri kullanmaya çalışıyor, oy kay- betmemek için bu yabancı düşmanlı- ğı trenine biniyorlar; örneğin "Tüm Av- rupa 'nın sınırlannı koruyacak ortakbir sınırpolisi kurma projesini Seville top- lantısının gündemine alıyorlar" (Le Fi- garo 31/05). En gelişmiş ülkelerin sermayelerine dünya ekonomisinı açan "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" dokt- rini, en gelişmiş ülkenin ordularına dünyayı açan "bırakınız istediği ye- re girsin, istediği rejimi değiştirsin" doktrinıyle, faşizan egilimlerle destek- leniyor. Çünkü serbest piyasa projesi- nin tahribatının neden olduğu ulusal ve sınıfsal muhalefetleri bastırmak ge- rekiyor. Sürecin buraya geleceğı de başından belliydi. ANKARAPAZARI YAKLP KEPENEK 'Beklentr İyimserliği Yılın ilk beş ayı tamamlandı. Ancak ekonominin bu yıl nasıl bir gelişme gostereceği henüz belirginleşe- miyor; bu konuda değişik görüşler sergileniyor. Sis- ler ortasında, hükümet, ekonominin canlanmasını yabancı sermaye yatırımlarının gelişine bağlıyor. Yılın ilk dört aylık ortalama kapasite kullanımı oranları. geçen yılın aynı dönemine göre arttı, yüzde 68,9'dan yüzde 74,0'e yükseldi. Kamuoyun- da, ekonomik büyümenin yüzde 3.33 aşacağı ve de ekonomi düzeliyor türünden iyimser görüşler, esas olarak, kapasite kullanım oranlarının bu artışına da- yanıyor. Ancak, yılın ilk çeyreğinin dış ticaret, işgücü ve bütçe verileri, bu iyimserliği hiç beslem/yor. Ocak-Mart 2002 döneminde dış ticaret geçen yıl- ki eğilimini sürdürüyor. Ilk çeyrekte, dışsatım, geçen yıla göre yüzde 5,9 artmış; dışalım da yüzde 10,2 azalmıştır. Üretim amacıyla satın alınan sermaye malları (makine ve teçhizat) ve ara malları dışalımı bu yıl geçen yıla göre, sırasıyla yuzde 27,5 ve yüz- de 4,4 oranında azalmıştır. Bu durum üretımsizlığin geçen yıla göre daha da ağırlaştığını kanıtlıyor. Dı- şalım verileri, ekonominin, henüz sabit sermaye yatırımlarına yönelmediğinin bir göstergesidır. Bır başka gösterge, işgücü piyasasıdır. Ülke- mizde toplam istihdam edilenler sayısının bu yılın ilk üç ayında 18 milyon 467 bin kişi olduğu açık- landı. Geçen yılın ilk üç ayında toplam çalışan 19 milyon 222 bin olduğuna göre, bu yılın istihdamı geçen yıla göre 755 bin kişi azalmıştır. Kayıtlı ış- sız sayısı 2 milyon 462 bine; işsizlik oranı da yüz- de 11,8'e çıkmıştır. İşsizlik oranı kentlerde 14,7'ye, eğitilmiş gençler (lise, lise dengi ve yuksekokul ve üniversıte bitirenler) arasında da geçen yıla göre yüzde 23,7'den yüzde 29,4'e yükselmiştir. İşgücü verileri de iyimserliğe olanak vermıyor. Bütçe uygulaması da anlayana yaşamsal uyarı veriyor. Geçen yıl, ilk üç ayda bütçe gelırleri 10,56 katrilyon liraydı ve bunun yüzde 45.5'ı yani 4,8 kat- rilyonu faiz ödemesiydi. Bu yıl durum içler acısıdır. Ilk üç ayda, bütçe gelirleri 15 katrilyon 27 trilyon liradır; bütçeden yapılan faiz ödemeleri ise 16,54 katrilyondur; faiz ödemeleri bütçe gelirlerinin yüz- de 110,6'sına çıkmıştır. Bütçe gelirlerinin tamamı ar- tı yüzde 10,6 fazlası faize gidiyor; böyle olunca da geriye kamu hizmeti diye bır şey kalmıyor. • • • Hükümetçe son haftalarda sürdürülen çabalar bir kez daha kanıtlıyor ki, ekonomınin canlanması. ta- mamıyla doğrudan yabancı sermaye yatırımla- rından bekliyor. lyımserlığin somut dayanağı, ya- bancı sermayedir. Türkiye'ye, yıllardır, tüm beklentilere karşın yatı- rımcı yabancı sermaye gelmiyor; yıllık ortalama 7- 800 milyon dolar dolayında kalıyordu. Çelışkiye ba- kın, ekonominin, tarihinin en ağır bunalımını yaşadı- ğı 2001 'de, yabancı sermaye girışi, önceki yıllann or- talamasının dört katı kadar fazladır. Ancak, bu sayı- sal büyüklüğün bırde niteliğine bakın: "...üçüncü GSM satış gelirinin tahsil edilmesi, TMSF bünyesindeki bir bankanın yabancı bır ban- kaya satılması ve bir otomotiv üreticisinin ortaklık payını yabancı ortağına satmasından öfürü yurti- çine yapılan doğrudan yabancı sermaye yatınmla- n, öncekiyıllara göre büyük ölçüde artarak 3,3 mil- yardolar olarak gerçekleşmiştır". (vurgu\arben\m; TC Merkez Bankası Yıllık Rapor2001, s.58). Geçen yıl yabancı sermaye yerli varlıkları satın al- maya gelmiştir. Ekonominin mal ve hizmet üretiminin artışı, yanı büyümesi için yabancı sermaye gerekebilır. Ancak, ülke ekonomisinin düzlüğe çıkması, ilke olarak, tek başına, yabancı sermaye ile olmaz. Türkiye, eko- nominin geleceğini bu beklentiye bırakamaz. Kaldı ki yabancı sermaye, yalnızca "artıkgel" de- mekle gelmiyor. Yabancı yatırımcı, kârını ençok- laştıracak somut isteklerinin yanında, özellikle eko- nomik ve siyasal istikrar arar; rüşvetsiz bir bürok- ratık ortam ister; çok daha önemlı olarak, hüküme- tin geleceğe yönelik somut ekonomik hedefle- rinin belli olmasına, yani kapsamlı ve uzun dönem- li bir gelişme stratejisınin olup olmadığına bakar. Türkiye bu koşullardan çok uzaktır. Bu nedenle ül- keye yabancı yatınm gelmiyor; tersine, yerli yatırım- cı kaçıyor. Eğer bu koşullar sağlanmazsa, yabancı yatırımcı, elde ucuza satacak bir şey kalmayınca. artık gel- mez. Türkiye, Latin Amerika ülkelerınin düştüğü bu büyük tuzağa hızla sürükleniyor. [email protected] Üyelik formları bakanlıkta 870 bin memur sendika ANKARA (AA)-Ça- lışma ve Sosyal Güven- lik Bakanlığı'na teslim edilen üyelik formlanna göre, sendika üyeligi kapsamındaki 1 milyon 600 bin kamu çalışanın- dan 870 bıni memur sen- dikalanna üye oldu. 4688 sayılı Kamu Gö- revlileri Sendika Yasası uyannca, kamuda örgüt- lü bulunan memur sen- dikalan, üyelik formlan- nı 31 Mayıs'a kadar Ça- lışma ve Sosyal Güven- lik Bakanlığı'na teslim ettiler. Bakanlığa teslim edi- len üyelik formlanna göre, Türkiye Kamu- Sen'in 430 bin, Kamu Emekçileri Sendikalan Konfederasyonu'nun 350 bin, Memur Sendi- kalan Konfederasyo- nu'nun (Memur-Sen) ise 90 bin üyesi bulunuyor. Halen kamuda çalışan yakJaşık 2 milyon 200 kamu görevlisinden 1 milyon 600 bininin me- mur sendıkalanna üye uyesı olabilmelerine ımkân ta- nınıyor. 4688 sayılı yasa uyannca, 11 hizmet ko- lundaki yetkili sendika, en çok üyeye sahip kon- federasyonun gözeti- minde, ilgili devlet ba- kanının başkanlığında- ki, Başbakanlık, Maliye Bakanlıgı ve Hazine müsteşarlan ve diğer yetkililerden oluşan hü- kümet tarafi ile 15 Ağus- tos tarihinde ilk kez top- lu görüşmelere başlaya- cak. Sendika yetkilileri ile hükümet yetkilileri ara- sında sürdürülen toplu görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması duru- munda, taraflardan biri- nin talebi üzerine, toplu görüşme "Uzlaşörma Kurulu"na gönderile- cek. Uzlaştırma Kurulu, uzlaşma sağlanan ve sağlanamayan maddele- ri bir rutanak halinde Ba- kanlar Kurulu'na gönde- recek. Toplu görüşmede son karan BakanJar Ku- rulu verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle