Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SVYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2002 SALI
14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Aristofanes'e bugündenbakmakAıŞEGÜL YÜKSEL
13 İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nin 'pro-
je temelınde benimsediği oyunlardan biri olan, Yü-
cö Erten'in Aristofanes"ten uyarlayıp sahnelediği. Ay-
saProdüksiyon yapımı 'Kadınlar Devleti' 7 ve 8 Ha-
zran'da Ankara seyircisiyle de buluştu. Oyun önü-
mizdeki günlerde Rumelihısan'nda, daha sonra da
Ege kentlerinin antik tiyatro mekânlannda sahnele-
necek.
Antik Yunan'ın Altın Çağı'nın Eski Komedya ya-
zan Aristofanes. aradan geçen 2400 yıla karşın, ya-
pıtlanyla dünya sahnelerine sık sık çıkmayı sürdü-
rii/or. Özellikle de Türkiyede. 'Kuşlar', 'EşekAn-
lan', 'Liastrata' ve öncelikle de 'Banş' profesyonel
ve amatör tiyatroculanmızın sürekli olarak günde-
mınde.
3unun bir nedeni Aristofanes'in, toplıımun esen-
liğinde ya da çöküşünde belirleyici etmenlerden olan
üsıyapı kurumlanna yönelttıği eleştirinin keskinliği
olmalı. Hukuk, eğitim, ahlak. evlilik. devlet yöneti-
mi konulannda -Altın Çağın noktalandıgı- kendi
toplumundaki çöküşü gözlemleyen yazar, protesto-
sunu ödünsüz birtartışmacı yaklaşımla, şenliklere çı-
kanlmasına izin verilen tüm oyunlannda, sıcağı sı-
cağına dile getirmiş. Bu konularda benzer bunalım-
lar yaşayan tüm toplumlar bağlamında evrenselleş-
miş yazdıklan. ÜLkemiz de yıllardır bu sorunlann sar-
malında...
Bir başka neden de Aristofanes tiyatrosunun, Di-
yonisos kültünün komedyaya getirdiği üretkenlik-
bolluk düşüncesi bağlamında cinselliğe sıkça gön-
derme yapan. bağbozumu törenlerinin esrikliği için-
de kaba saba şakalara yer veren, fars öğelerinin gro-
tesk boyutlarda kullanıldığı bir 'şenüksi' eğlendiri-
ciliği içermesi. Seyirlik geleneğimizin epeyce yakı-
nına düşen bir popüler tavır bu.
Üçüncü neden ise Aristofanes'in, güncel polemik
taşlamaya sık sık başvuruşuyla, çok eklemli/gevşek
yapılı bir oyun düzeneğone yaslanmasıyla. oyunlan-
nı dans ve şarkıyla örmesiyle, Haldun Taner'in ül-
kemizde popülerleştirdiği kabare tiyatrosunun 'bü-
yükbabası' oluşu.
Bilinçli bir Aristofanes incelemedsi
Öncelikle Rumelihisan'nda sahnelenmek üzere ha-
zırlanan 'Kadmlar Devlet'ni izlerken, Yücel Erten"in,
oyunu, Aristofanes'ten Türk tiyatrosuna ulaşan tüm bu
özellikleri göz önüne alarak dikkatle işlediğine tanık
oluyorsunuz. Erten, tamamı elimizde olmayan yapı-
tın metin boşluklannı doldururken, metne -Aristofa-
nes'inkiler artık hiçbir anlam iletmeyeceğine göre-
Türkiye'ye ılişkin polemik taşlamalar eklerken, şarkı
ve danslan metnin içine yerleştirirken, kemiği olma-
yan dilimizin hemen her bağlamda cinsel imlemeleri
kucaklayışını değerlendirirken, hep Aristofanes tiyat-
rosunun temel özelliklerine bağlanmış. Zeki bir yazar,
bilinçli bir Aristofanes incelemecisi olarak bir kez da-
ha çıkıyor karşımıza.
Ancak rejisör Yücel Erten'in hınzırca buluşlan da
eklenınce, sahne olayı, Aristofanes'in amaçladığı fan-
tezi eleştirel boyutu (insanlara insanca yaşamayı sağ-
layacak bir devlet yönetimi özleminin, iki karşı cinsin
birbiriyle tokuşturularak tartışılmasmı) bir oranda ge-
ri düzeyde bırakıyor. Yazar ve yönetmen Erten'in ayık-
lamaya kıyamadığı 'eğlendirici' öğelerin, sahnede yer
alan tartışmanın neredeyse önüne geçmesiyle sahne ola-
yı daha bir gevşiyor, uzuyor ve vuruculuğundan ödün
vermeye başlıyor. Sözgelimi, oyuncunun metın dışı-
na çıkarak, oyun ve roller üstüne espri üretmesi, Tür-
kiye"nin güncelindeki sanatçılara takılması gibi -do-
ğaçlama izlenimi veren- buluşlann hoşluğu, oyunun
sahnede oluştunılma aşamasında ortaya çıktığını san-
dığım bir dolu başka söz.hareket komikliğiyle bulu-
şunca, 'aynnü'. 'bütün'ü zedelemeye başlıyor.
Aynntıdaki eğlendiriciliğin öne çıkması, oyunun tar-
tımuıı da etkiliyor. Söz komiği, 'kabare tiyatrosu'nun
gerektirdiği düzeyde hızh değil, çünkü hareket komi-
ğine de eşzamanlı olarak yaslanılmış. Bu yavaşlama-
ya sahne tabanını boydan boya kaplayan şiltelerin,
oyunculann hızlı hareketine engel koymasının neden
olduğunu da düşünüyorum. Rumelihisan sahnesi için
hazırlanmış sahne tasanmınm Şinasi Sahnesi'nde ay-
nı plastik etkiyi vermediği de bir gerçek. Hareket dü-
zeni, kapalı sahnenin bomboşluğu içinde yeterlı bir gör-
sel etki yaratmıyor.
Ayrıntı' bütüne' baskın çıkıyor
Yönetmen Erten'in yazar Erten'e. yazar Erten'in de
yönetmen Erten'e yeterince söz geçirmek istemediği-
ni düşündüğüm, fazlaca 'sereserpe' bulduğum bu de-
neysel çalışmayı kotaran -çoğu genç kuşaktan- oyun-
culann gerek rollerini yorumlarken, gerekse ekip oyun-
culuğu yaparken çok sıkı bir çalışmadan geçtiğini gö-
rüyoruz. ŞebnemKöstem.Gülbin YeşiLOztemÇakman,
ŞebnemZortu, EtifOngan, Onuryay Evrentan, Emrah
Eren, Çağlar Yiğftoğullan, Korhan Başaran ve Murat
Ozan, bundan sonra yakından izlemeye çahşacağım genç
sanatçılar. Yıllann oyuncusu Emin Olcay'ın kadın kı-
hğındayken sunduğu yorumbeni çok güldürdü. Olcay"a
dikkat ederken, başka oyunculann kotardığı hoşluk-
lan kaçrrmış olabilirim. Çünkü herkes her an başka bir
hrnzırlığın peşinde. Dedim ya,'aynnü', 'bütün'e bas-
kın çıkıyor.
Yapımın tek 'star' oyuncusu olan Çetin Tekindor oyu-
na farklı bir renk getiriyor. Ünlü bir sanatçının sahne-
yi genç arkadaşlanyla bir yan- başrolde paylaşması gü-
zel. Oyunun sonunda vanlan kadın-erkek eşitliği duy-
gusunu sürdürme adına, bir de 'star' kadın oyuncu an-
yor seyircinin gözü. En azından erkek-egemen dünya-
nnı eziciliğinden vazgeçildiğinin altının daha belirgin
biçimde çizilebilmesi için. Bu bağlamda, görsel-işit-
sel düzeyde Tekindor'u dengelemek için.
Çiğdem Erken'in müziği ve sahne olayı boyunca
canlı orkestra kullanımı yapımın erdemleri arasında yer
alıyor. Keşke müzik ve dans daha yoğun, daha ön dü-
zeyde olsa, söz ve hareket komiği daha hızlandınlsa,
'eğlendirici' öğeler sıkıcı ohnaya başlamadan nokta-
lanabilse, oyunun akışkanlığı daha iyi sağlanabilse di-
ye düşünüyorum.
A
Yücel Erten'in sahneye koyduğu yaprtın tek star oyuncusu Çetin Tekindor oyuna farklı bir renk getiriyor.
.ysa Pmdüksiyon
Tivatrosu 'nun
sunduğu "Kadınlar
Devleti "yönetmen
Yücel Erten 'in yazar
Yücel Erten 'e, yazar
Yücel Erten in de
yönetmen Yücel
Erten 'efazlaca söz
geçirmek istemediğini
düşündüğüm, "sere
serpe " bir deneysel
çalışma.
iyatroca düşünmek
HALUK ŞEVKET ATASEMIN
Son üç beş yıldır kocamış ts-
tanbul şehri, hemen bütün bir
yıh kapsayan zaman dilimi üze-
rinde çeşitli şenliklere sahne
olmaktadır.
Bunlar arasında başta tiyat-
ro ve sinema sanatlan gelmek-
tedir ve bu sanatlar gitgide ya-
ratıcı ivme kazanmaktadır.
Ne var ki, toplumumuzun ge-
çirmekte olduğu ekonomik kriz,
korkanm bu yoğun sanat paza-
nnda bir sanat enflasyonuna
yol açmasın.
Bugün çoğu holding, sezin-
lediğim kadanyla adeta bir gös-
tenş çabası içüıde kendilerine
özgü bir kapalılıgı örgütlemek-
tedir.
Gerçekte böyle durumlarda
sanatlann tümü, niteliği belli
olmayan bir nicelik karmaşa-
sı içine girerler. Bu nedenle
toplumumuz sanatsal açıdan
yanıtlayamadığı sorularla yük-
lüdür.
Bütün sanatlar dramatik ya-
pılanmanın birer ürunüdür. Bu
ürünler içinde toplumsal etki-
leri güçlü olan iki sanat vardır
ki, bunlar tiyatro ve sinemadır.
Bu her iki sanatın biçimsel de
olsa birbirleriyle çeliştiği yön-
leri vardır. Örneğin sinema,
görüntüyü yansıtan beyaz per-
desinin üstünü zaman zaman
ikinci bir perde ile kapatmış,
tiyatro ise bu perdeyi bütünüy-
le kaldırarak oyunun dekoru-
nu seyircinin görünümüne aç-
mıştır.
Tlyatronun farkı...
Ve bunlann en önemlisi, si-
nemanın bir kez üretilip isten-
diği kadar tüketilmesine karşı,
tiyatro oyununun her gösterimin
de oyuna bir başka yorum, bir
başka bakış açısı getirebilme-
sidir.
Aynca sinemanın canlıyla
cansızı (seyirci ve beyazperde)
bir araya getirmesine karşılık,
tiyarronun canlıyla canlıyı (se-
yirci ile oyuncu) bir araya ge-
tirmesi çok önemli bir
Çünkü tiyatro sanatı, insan
varlığının biruzantısı, hatta ken-
disidir. Diğer bütün sanatlar bu
dramatik uzam içinde ürerniş
ve gelişmiştir. Elbette burada
salt tiyatro sanatının övgüsünü
yapacak değiliz, ama artık ye-
ni sona eren tiyatro şöleninden
alacağımız çok dersler olmalı-
dır. Bizler hâlâ evrensele ulusal-
lıktan mı vanlır, yoksa ulusal-
hğa evrenselden mi vanlır gibi
yoksul düşünce sahipleri birer
kısırdöngü ıçerisinde debelenip
durmaktayız...
Şu anda yazıyı tamamlamak
üzereyken ancak tarih açılabi-
lecek şu ilginç haberi aldım:
İstanbul Büyükşehir Belediye-
si Harbiye Muhsin Ertuğrul Ti-
yatrosu'nda yeni yapılan genel
sanat yönetmeni ve yönetim
kurulu seçimlerinden hemen
sonra, yeni yönetimin ilk icra-
atı, Şehir Tiyatrosu çatısı altın-
da on dört yıl hizmet veren Ti-
yatro Araştırma Laboratuva-
n'nın (TAL) oda ve atölyesinin
kapı kilitlerini değiştirerek ça-
lışanlannı kapı dışında bırak-
mak olmuştur...
Bu konuda şımdilık fazla ya-
zacak bir şey yok ama çok kı-
sa bir değerlendirme var. Ceha-
leti sanatla bütünlemeye çahşan,
yetersizliklerine yetersizlik ka-
tanlara merhum değerli hoca-
mız Süleyman Yefioğju' nun bir
düşüncesini hatırlatmakta yarar
var:
"Bir >urarma e\ lemi olarak
sanat, tarihsel ve kültürel sü-
rekBKgi sağlama fonksiyonunu
içermesine karşın, tarihsellik
kategorisine sığacak bir alan
değildir, tarihle hesaplaşma ey-
lemi değildir. O, belli bir zaman
ve belli bir uzam içinde bütün
varhkla hesaplaşma e\lemidir.
O, yaşayan canlı varhğın anti-
podu olan yoklukla-ölümle he-
saplaşma eylemidir_."
Dergide '33. Arles Fotoğraf Buluşması' ile ilgili özel hazırlanmış bir dosya da yer alıyor.
Sanatçılar ve portrelerle 'Geniş Açı'
Kültür Servisi - tki ayda bir yayımlanan 'Geniş Açı
Fotoğraf Sanatı Dergisi', 15 Mayıs - 15 Temmuz ta-
rihli 23. sayısıyla okura yine zengin bir içerik sunu-
yor.
Derginin bu sayısmda '33. Arles Fotoğraf Buhışma-
sı'nm tanıtımıntn yapıldığı bir dosya yer alıyor. Ser-
giler. atölye çahşmalan ve antik tiyarroda gerçekleş-
tirilen gösterilerle, buluşma. fotoğraf dünyasının sa-
yıh etkinliklerinden. Bu yıl 23 serginin yer alacağı
buluşmada sergi açan sanatçılar arasında Çek fotoğ-
rafçı Josef Koudelka. Ingiliz fotoğrafçı Martin Parr
ve Larry Sultan da var. Aynca Londra, Paris ve New
York'ta geçen iki ay içinde açılan fotoğraf sergileriy-
le ilgili değerlendirme yazılan. ve gelecek aylarda açı-
lacak sergilere ilişkin haberlere de yer veriliyor.
Mart - Nisan - Mayıs aylannda ülkemizde açılan
sergiler de sanatçılarla yapılan söyleşiler, eleştiriler
ve portre yazılanyla, derginin bu sayısmda kapsam-
lı olarak ele alınıyor. 'Sondaj' adlı serginin küratörü
Engin Özdenses'le,
Marta Daho'yla ve
Merih Akoğulla ya-
pılan söyleşilerin ya-
nı sıra, Denis Roche
ile ilgili portre yazı-
sı, Emine Ce>1an'ın
sergisi üzerine eleş-
tiri. 'Bauhaus' üzeri-
ne bir inceleme yazı-
sı da derginin bu sa-
yısıyla okura sunulu-
yor.
'Geniş Açı'nın bu
sayısmda iki özel bö-
lüme yer verilmiş.
Bölümlerden ilkinde,
geçen ocak ayında ölen fotoğrafçı IngeMorath'ın ya-
şamı ele alınıyor. Inge Morath. klasik basın fotoğ-
rafçılığırun ve Cartier -Bresson/Capa geleneğinin son
temsilcilerinden biri sayılıyordu ve Magnum fotoğ-
raf ajansı üyesiydi.
îkinci özel bölüm ise National Geographic dergi-
sine kapak olduktan sonra tüm dünyanm tanıdığı 'Af-
gan Km'nın on yedi yıl sonra bulunması ve yeniden
fotoğraflanması üzerine SteveMcCurrj'nin Lond-
ra'da yaptığı açıklamalar ve söyleşilerden derlenen
bir yazı.
Optik Zamanlar, Köşebaşı, Nostalji ve Kuram gi-
bi köşeyazılannın yanı sıra, dergi, ülkemizde gerçek-
leştirilecek fotoğraf etkinlikleriyle ilgili olarak da
okuru bilgilendirmeye devam ediyor.
YAZIODASI
SEIİM ÎLERİ
Cihat Bupak (2)
Yaşamak, ashnda biraz üzgün çıkageliyor Ci-
hat Burak'la.
Şöyle diyor Cihat Bey.
"Yakın arkadaşlanmı teker teker kaybediyo-
rum. Aliye Berger'/ çok severdim. Birgün has-
taneye ziyaretine gittim. Yatakta yatıyor. 'Şu ye-
menimı bağlayıver' dedi. Bağlayamadım. 'Birye-
meni bağlamasını beceremiyorsun' diye bana kız-
dı. İki gün sonra tekrar ziyaretine gittiğimde ya-
tağı boştu. Sordum. 'Öldü' dediler."
Bir acı, bir sonsuz ayrılık bunca an anlatılabilir.
Cihat Burak'ın tuvalindeki Aliye Berger, haya-
tım boyunca Aliye Berger'i hiç görmememe kar-
şın, Berger'in ta kendisidir. Sanki onunla konuş-
muş, dertleşmiş gibi olursunuz. Aliye Berger'in o
kadar iddiasız görkemı belirir...
Söyleşiyi okudukça, Cihat Burak'ın söyiemin-
de, sevgiyi, bağışlamayı, hoşgörüyü yaşam ilke-
si edinmiş, eski, kaybolmuş insanlan görurgibi ol-
dum. Onları özlediğimi ayırt ettım.
Aksaray'da oturan babaannemize -annemin
babaannesi- gittikçe, bir saatçinin dükkânına da
mutlaka uğrardım. Tedavi edilmeyi, sağıltılmayı
bekleyen nıce saatle dolup taşardı dükkân.
Onarıma bırakılmış saatlerle konuşan, onlan
sözden anlar birer canlı sayan saatçi, nasıl ol-
muştu da, beni dostu bılip ufacık dükkânına ça-
ğırmıştı? Belki de ben tik tak saatlerin cazibesine
kapılmıştım.
Fakat konuk gibi ağırlandığımı hatıriıyorum. Jö-
leli meyveşekerlemelerini hatırlıyorum. "Hoşgel-
din"\, "Nasılsın, iyi misin"\ hatırlıyorum...
Bana öyle geliyor ki, o saatçi de tıpkı Cihat Bu-
rakgibi konuşurdu...
Argos'u yayımladığımız sıralarda Cihat Bey'den
ille öykü istemiştim. Ashnda tanışmıyorduk. Tele-
fon etmiştım. Oykü istememe şaşırmıştı. Edebi-
yat dergilerinden böyle bir talep gelmemiş.
Sonra bürokrasiyi sarakaya alan bir öyküsünü
gönderdi. Dergiye emeği geçenlere küçük birte-
lif bedelı öduyorduk. Cihat Burak almadı. "Ben hi-
kâyecı sayı/mam. Benimkisiheves. Olmaz..." de-
di.
Anons'taki söyleşiye dönüyorum.
1946'daTunusbağı'nda sehpasını kurmuş, re-
sim yapıyormuş. Polis gelmiş, Cihat Bey'i kara-
kola götürmüş, hem de apar topar.
Karakolda kimliğini, işini sormuşlar. Mimar ol-
duğunu öğrenince büsbütün garipsemişler "Hem
mimarsın, hem resim yapıyorsun. Mimar resim
yaparmı?"
Cıhangır'de oturan Cihat Burak'ın Tunusba-
ğı'nda ne aradığı da aynca sorgulamaya değer bu-
lunur. Sonuç: "Ihbar var hakkında. Sen harita çı-
kanyormuşsun!"
Ve Cihat Bey, "Ashnda fena adama benzemi-
yordu" demiş, polis için. Öyle bir saptayım ki, yü-
rekyakıcı.
Üstelik, kimseye söz verdiği için bir oralara git-
memiş, Tunusbağı'nda resim falan yapmamış...
1940'lann Türkiyesi için ibret verici bir anı.
Cihat Burak'ın bir kuşu varmış. Ölmüş. Şimdi,
yani 1989'da, söyleşinin yapıldığı günlerde, evin-
de, sehpanın üstünde küçük, kuş biçiminde, se-
ramikten birtabutduruyormuş. Üstünde "Kanar-
yam, güzel kuşum / Ben sana vunılmuşum " ya-
zılıymış.
Bu tabutu Cihat Burak adı Kuş olan kuşu için
yapmış.
Kuş taburta mıydı?
Cihat Bey'i yitirdıkten sonra seramık tabut ne
oldu?
Cihat Burak büyük bir sanatçıydı. Onun sana-
tına bağlı olanlar için Kuş yıne yaşıyor. Hep yaşı-
yor.
Aliye Berge'le ikisini, bir arada, bir akşam ça-
yında, karşılıklı söyleşirlerken görmeyi, dinleme-
yi ne kadar çok isterdim!
Katherine Mansfield, Çehov'u özler. Çehov'la
bir akşam saati yüzbeyüz görüşemediğine içle-
nir.
Keşke hepsı şu akşam saati bana gelseler, evim
onurlansa...
Takvimde tz Bırakaıt:
"Sessizce bir türkiı söylüyonız I içimizde birya-
raya bakarak." Yannis Ritsos, Umarsız Penelo-
pe ve Başka Şiirler, Cevat Çapan'ın çevirisi, Tür-
kiye Iş Bankası Kültür Yay, 2002.
'Yolcu' Darptıane'den Geçiyor
Kükür Senisi - Bılsak Tiyatro Atölyesi. haziran
aymda Darphane'de üç oyun sergileyecek. Nâzun
Hikmefin Yolcn'su 15, 22, 29 Haziran'da saat
16.00'da sahnelenecek.
Daha önce tSMde sahnelenen, ancak mekânm
getirdiği sınırlamalarla tam rejinin
gerçekleştirilemediği oyun, Darphane'de orijinal
rejisi ile sahneleniyor. Oyunun gelirinin yansı Tarih
Vakfı'na bağışlanıyor.
Darphane. tiyatro etkinliklerinin yanı sıra
geleneksel oyunlanmızdan biri olan gölge oyunu
gösterilerine de ağırlık veriyor. Bu geleneği yaşatmak
için kurulan Karagöz E\i her cumartesi iki gösteriye
ev sahipliği yapacak. 18.00 ve 21,00'de yer alacak
gösteriler öncesinde sahnelenecek oyun ve gölge
oyunu hakkında izleyicilere bilgjler verilecek. Gösteri
ücreti lOmilyon. Bilgiiçin(0212513 5082-0212
513 2035-Darphane 02122332161 -TayfimPolat)
1 Do I Dof
Ppofiloda
• Kültür Servisi - Çocuk ve eğitim vataflanna
destek amacıyla faaliyet gösteren Speech Bubles,
I Do I Do' adlı oyunu 13 Haziran Perşembe
günü saat 20.00, 14 Haziran Cuma günü
20.00. 15 Haziran Cumartesi günü saat 15.30 ve
20.00, 16 Haziran Pazar günü saat 14.00 ve
18.30'da Profilo Alışveriş Merkezi'nde
sergilenecek. UNICEF, Save The Children ve
Habitat Intemational gibi uluslararası
kuruluşların yanı sıra Umut Çocuklan Vakfı
gibi yerel çocuk örgütlenne yardım eden ^~
Bubles, her yıl yaz aylannda müzikal bir
gösteriyle seyirci karşısına çıkıyor ve
gösteriden elde edilen gelir vakfa bağışlanıyor.
Yönetmen Tom Godfrey'nin 6 Ingiliz drama
öğretmeniyle 1992'de kurduğu gnıbun şu anda
12 ülkeden 100 üyesi bulunuyor.
(536 330 89 96)