18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 2002 CUMA DIZI Kaçaklar, Ankara'da gazeteci Yavuz Gökmen'in Akay caddesindeki evinde saklandılar Mahir'eyurtdışıönerisiOĞL ZHAN MÜFTÜOĞLU 27 Mayıs'la 12 Mart arası Türkıye'nın modern tarihinin en önemli dönemlennden biridir. Sağ ve- ya sol, belli başlı bütün siyasi akımlar, bu döne- cnin çalkantılan ve mücadeleleri içerisinde şekil- lenmeye başlanuştır ve bu akımlar belirgin bir de- gişim ve yenileşme sancılan yaşıyor olsalar bile. hâlâ yaşamaya ve etkilerini kısmen de olsa sürdür- nneye devam etmektedir. 27 Mayıs hareketi bu dö- rıemin siyasal yapısını ve sonraki dönemde geli- şen gençlik hareketleriyle sol ve sağ siyasal olu- şumlan / anlayışlan büyük ölçüde etkileyen bir rol oynamıştır. Özgürlük ortamı 27 Mayıs üıtilalınin bir ürünü olarak getinlen 61 Anayasası'nın sağladığı özgürlük ortamı da dönemin atmosferini tayin edici bir bıçimde etki- lemiştir. Bu ortamda devrimcı ' sosyalist gençlik hare- ketlerinin yönelişi ağırlıklı olarak anti emper- yalizm eksenli bir yol izlemiştir. Bunun neden- leri, ıhtılal sonrasında ıhtılalın uzak- laştırdığı Amenkan yanlısı siya- sal kesimlerin iktidan yeniden ele geçirmelerine ordu çevrelerinde gelişen tepkilerle de ılgilıdir. Kıb- ns meselesinde Türkiye üzerinde- ki hegemonik rolii açığa çıkan ABD'ye karşı tepkiler. yeni Ame- rikancı iktidara olan tepkilerle bir- leşerek yeni, kalıcı ve köklü kur- tuluş yollan arayışlannın önünü açan bir rol oynamıştır. O dönemde Yön ve Devrim der- gileri çevresinde ve Doğan Avcı- oğlunun önderliğinde gelişen sı- yasi oluşum 12 Mart'a gıden süre- cin önemli bir aktörü obnuştur. Bu akımın çıkış noktası, ancak (tanhi olarak Türkiye'nin siyasi hayatın- da daima önemli rol oynamış olan) asker - sivil aydın zümre'nin öncü- lüğünde gerçekleştirilebilecek bir "devrim" yoluyla, ülkenın geri kal- mışlığına son verecek reformlann yapılabileceği tezidir. Ülkenin ya- kıntarıhınde gerçekleşen 27 Mayıs ihtilaliyle, özellıkle Ortadoğu'da (Mısır'daki Nasır rejimi gibi) ben- zer şekilde gerçekleşmiş ve Sov- yetler Birliği'nin desteklediği re- jimlerin varhğı bu tezı besleyen bir ortam yaratmıştı. Bu akım ve onun geliştirdığı "darbecilik" eğilımleri, o dönemde yeru yeni kav- ranmaya çalışılan Marksist görüşler çerçevesinde ülke sorunlanna çözüm arayışlan içindeki genç- lik hareketlerini olduğu kadar, solda yeni gurup- lann oluşmasına yol açan aynşmalarda da önem- li bir rol oynamıştır. Bu etki MDD tezini savunan kesim içinde Doğu Perinçek ve Mihri Belli gu- ruplan arasında meydana gelen aynşmalarda önem- li bir rol oynamıştır. Böylece, özellıkle Çin ve Küba devnmlerınin iz- lerinde geliştırilmeye çalışılan. emekçi sınıflara day r alı bir devrim arayışlanyla, asker sivil aydın ke- simin öncülüğünde gerçekleştinlecek sol "dar- be" arayışlan ve beklentilen. sol hareketin 12 Mar- ta kadar süren döneminde (yan yana akan ve su- lan sürekli birbirine kanşan iki ırmak gibi) birara- da bulunmuş ve birbirini etkileyerek var olmuştur. Bir toplumsal uyanış çağının öncüleriydik: derin bir yurtseverlik duygusuyla, eşitlik ve özgürlük özlemleriyle doluyduk, ülkenin geri kalmışlığına, toplumsal eşitsizliklere, halkın içinde bulunduğu yoksulluğa. ülkede var olan düzene, siyasi iktidar- • Kızıldere öncesindeki birkaç ay boyunca Mahir, Cihan ve Kızıldere'de öldürülen diğer arkadaşlarla birlikte olduk. Denizleri kurtarmak için eylemlerine yardım ettik. lara, eğıtim düzenine. ekonomik düzene, her şeye isyan edıyorduk. Her şeyin nedenini, ülkenin ve ül- ke^ yönetenlerin ABD emperyalizmine bağımlı- lığında görüyorduk. Bu ortamda anti emperyalist bir devnmci gençlik mücadelesi bir çığ gibi geliş- meye başladı. Bu Türkiye toplumsal mücadeleler tarihindekı en büyük uyanış hareketlerinden biriydi. Bunun üze- nne kısa süre içerisinde ABD'nin kontr-gerilla stratejileri doğrultusundakı müdahaleleri günde- me geldi. Faşist örgütlerin de\Teye girmesiyle ünı- versitelerde silahlı çatışmalara dönüşen olaylar de\Timci gençlik mücadelesinin silahlı mücadele bıçimlerine ve silahlı de\Tİm arayışlanna yönelme- Oral CoMor, llkay Demır, Necmi Demir, TiKjrul Eryılmcz Oğuz Etçı, Aiılla Keslcm, Eriuğnjl Kurkçu Oğuzhan Muflucğlb Muzafler OuçoğJu Ülku Sağır Teslım Töre ve Mustafo Yalpner du. 12 Mart sonrasında ilan edılen sıkıyönetim ta- rafindan aranmaya başladım. Ankarada faşizmin kasvetlı havası her tarafi sarmıştı. 27 Mayıs"tan son- ra Türkiyede yaşanan nısbeten genış özgürlük or- tamı, coşkulu ve umutlu mücadele günleri bitmiş, çoğumuz aranır durumda, yaşamlanmızı kaçak olarak sürdürmeye çalışıyorduk. Çoğunlukla bir sü- re önce ölen gazeteci Yavuz Gökmen'in Akay caddesindeki evinde ve Anıttepe" deki bu" başka arkadaşın oturduğu bir çatı katında saklanıyor- dum. Arkadaşlanm Koray, Nastıh ve Feyyaz, sı- kıyönetimce aranır durumda değillerdi. Gündüzleri akşama kadar evlerde oturur, ak- şamlan sessizce sokağa çıkar. bu arkadaşlarla bu- Cihan Alptekin (ön sırada soldan üçüncü), tstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiydL 1%9'da bir gösterisi sırasmda. lem hazırlıklan sırasında onlann saklanmalanna ve bannmalanna Koray, Nasuh ve Feyyaz'la bir- likte yardımcı olmaya çalıştık. Cihan'la Ömer, bi- zim ilişkilerimiz ve olanaİdanmız daha geniş ol- duğu ıçın, bizim arkadaşlara ait evlerde kalıyor- lardı. Cıhan bizden ısrarla kendisini Mahır'in ya- nına götürmemizi istedi. Bu daha çok Deniz'leri kurtarmak için yapılacak eylemlen birlikte plan- lama ısteğınden ıleri gelen bir talepti. Bu nedenle son haftalarda hemen hemen her zaman Mahir'le birlikte aynı yerlerde kalmalan sağlandı. Ordu içinde yapılan operasyonlar sonrasında et- rafimızdakı çember giderek daraldı. Birkaç kez, bas- kından son anda kurtulabildik. Yavoız Gökmenle- rin evinde kaldığımız bir sırada evın önünde şüp- heli bir durum fark etmem üzerine bizim oradan ayrılmamızdan hemen sonra ev basılarak Yavuz ve eşi gözaltına almmıştı. Kaldığımız yerlerde saba- ha kadar pencere önünde, ev baskınlanna giden güvenlik güçlerine ait araçların gece karanlığında- ki hareketlerini ızlıyor, ancak hava aydınlandıktan sonra uyuyorduk. Öylesine büyük bir takip altında ayakta kalabi- lecek bir örgütlülüğümüz yoktu. Durumumuz gi- derek kötüye gidiyordu. Hüdai, Kaznn. Sabahat- tinve Saffet'ı Karadeniz"deki arka- daşlann yanına gönderdik. O koşul- larda Denız'len kurtarmak için ya- pılacak bir eylemin başanya ulaş- ma şansı çok azdı ve bu arada on- lan da kaybetme ihtimalı çok daha fazlaydı. Mahir'e yurtdışına çıkma- suıı önerdim. Onlan yurtdışına çı- karma olanağı bulabilirdik. O. bü- tün ısrarlanma karşın, bunu kabu- le hiç yanaşmadı. Deniz'leri bıraka- rak gitmek istemedüer. Yapılacak ne varsa kalanlann yapması önensini de kabul etmediler. Sanınm Mart ayının dokuzu ci- vartnda Koray, nişanlısırun evinin önünde öldürüldü. (Bizlerin yerini söyletebilmek için yaralı haliyle hastaneye götürülmeyerek sorgu- landığı için kan kaybından ölmüş- tü). Ertesi gün, Mahir'leri, Bahçe- lievler'de yahıızca 13-14 yaşlann- da bir kız çocuğuyla sürekli namaz lalan yaşlı bir kadının bulunduğu bir evde bırakarak bir arkadaşla buluş- maküzere gittiğim Keçiörendeki bir evde yakalandım. Benden başka kimseyle irtibatlan yoktu. Benım sorgudabulunduğum sırada. bir sü- re orada kalmışlar, sonra, evdeki sinde rol oynadı. 15-16 Hazıran işçi direnişi, genç devrimci hareket içinde. MDD hareketinin teorik önderliğındeki darbeci görüşlerin temellerinin sar- sılmasında ve yeni,' sılahlı devnm stratejileri ara- yışlannın yoğunlaşmasında önemli bir rol oynadı. DenizTerin ve Mahir'lerin içinde yer aldığı, ön- derliğinı üstlendikleri hareketler, her şeyden önce, devrimci gençlik mücadelesinin iktidann ve faşist güçlenn saldın ve basküan karşısında sıkışıp kal- dığı üniversite duvarlannın dışındaki bir devrim- ci çıkış yolu arayışlanydı. Onlann bir başka ortak özelliği de mücadele yöntemi olarak birbirinden farklı yollan seçmiş olmalanna karşm, Türkiye solunun belkı de geleneksel zaaflannın başuıda yer alan kendi dışındaki güçlere bel bağlama şek- lindekı sağ eğilimlere karşı. kendi öz güçlenne da- yanarak girişilmiş başkaldınlar ohnalanydı. Böy- lece bir yanda (9 Mart) sol cunta denemesi, diğer yanda Deniz'lerin ve Mahir'lerin kendi hayatlan- nı ortaya koyarak gınştıklen devnmci eylemlerle Türkiye devrimci mücadele tarihinin bir dönemi sona ererken, 12 Mart' la birlikte Amerikancı fa- şist darbeler sensınin de birinci perdesı açılıyor- luşur, Ankara'nın karanlık kenar sokaklannda do- laşarak dışanda olup bitenler hakkında konuşur, giz- lilik koşullan altında yaşamımızı sürdürmek ve çahşmalanmızı devam ettırebılmek için dağılan iliş- kilenmızı toparlamaya, yeni ilışkılerkurmaya, ge- lecek için planlar yapmaya çalışırdık. Mahir'lerin büyük firan faşizmin bütün Türkiye'yi saran kas- vetli havasının ortasına bır bomba gibi düştü. He- pımız se\inçten havalara uçtuk. Feyyaz'la buluş- tuğumda bana, her gün sokakta karşılaştığı kap- kara yüzlü insanlann yüzlerinde güller açtığını an- latmıştı. Cörüş ayrılılcları THKP-C hareketinin içinde var olan görüş ay- ı Ferdane Yurtsever isimli küçük kız vasıtasıyla dı- şandaki arkadaşlarla ılişki kurup Karadeniz'e geç- mişler. Dışardan ilişki kurduklan arkadaşlan izle- yerek önce Fe>yaz'ı yakaladılar, sonra Karadeniz'de- ki ızlennı buldular. Zaten o sırada onlar, Ünye'de- ki radar üssündeki Ingilizleri rehine alarak Kızıl- dere kö> r üne gitmişler. Beni o zaman tutuklama hakimine çıkardılar. Yaşlıca bir yargıç, hakkunda tutuklama karannı ve- nrken, bana sen neden onlarla gitmedin diye sor- du. Onlara ne oldu diye sordum, bana hapishane- ye gidince öğrenirsin diye cevap verdi. Mamak'ta koğuşlara gitmeden önce, Deniz'lerin kaldığı ar- ka hücrelere giden ara bölümde mutfak tabır edı- len bır yerde bu- gün kaldım. Bu- general, yanında cezae\ı görevlileriyle bulunduğum yere geldi, ön- ce her halde ufak tefek zayıf ve işkenceden bitkin ^ nlddan fırar sonrasında hareketin ortasından M ] m e h a k ^ yQ n e r e d b a n a bolunmesıne yol açtı. tstanbul dakı orgut ılışble- nV van,nHaViiPrP «h,, m.." Hive snrrfu sonn, ba- ri daha çok Yusuf Tarla birlikte olduğu için. Ma- hir'ler gizlice Ankara'ya geldi. Kızıldere öncesin- deki birkaç ay boyunca Mahir, Cihan ve Kızılde- rede öldürülen diğer arkadaşlarla birlikte olduk. Deniz'leri kurtarmak için yapmaya çalıştıklan ey- rak yanındakilere "bu mu" diye sordu, sonra ba- na belirgin bir övünme duygusuyla Kızıldere'de ar- kadaşlanmın hepsini öldürdüklerini bildirdi. YARIN: MUSTAFA YALÇINER VE ATİLLA KESKİN ANLATIYOR BİRBAKIMA SERVER TANİLLİ Fransa'dan Dersler... Fransa'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, 21 Nisan'da, birinci turdaki sonuçlannın yol açtığı kor- ku, yalnız Fransa için değil, bütün Avrupa içindi de. Gerçekten, kimsenin hayalinden geçmeyen bir şey olmuştu: Yarış. sağ'dan Chirac ve sol'dan da Jospin arasında olacak diye bilinirken, sonuçta, Chirac yüzde 20 dolayında bir oy alırken, Jospin, ırkçı sağ'ın azgın temsilcisi Le Pen'in hamlesiyle eleniyordu. Fransa'nın çoğunluktaki Cumhuriyetçi ve de- mokrat seçmenleri için dehşet vericiydi bu; aşın sağ partilerin yükselişe geçtıği Avrupa için de... Söz konusu partilerin yükselişi süredursun, Fran- sa'nın bilinçli yurttaşlan, 5 Mayıs'ta. seçimlerin ikinci turunda, bütün güçlerini ortaya koyarak Chi- rac'ı desteklemiş, ona oyların yüzde 82'sini sağ- layarak bir tehlikeyi önlemişlerdir. Ne var ki, geçici bir zaferdir bu! • Başta da şundan: Fransa'nın bağrına, çok ön- ceki yıllardan düşen kurt, şimdi daha da semirmiş haldedir. Yüzde on sekize yakın oy yabana atıla- cak bir rakam değildir; koşullar değişmedikçe git- gide çoğalacaktır da. Le Pen de, düzenden yakınan insanlara,'7şç/- ler, köylüler, dışlanmışlar" diye seslenip çağnda bu- lunmuştur: bu çağrı daha da yoğunlaşacaktır. Bunu yaparken, bütün faşist sahtekârlar gibi adaletsizliğin kaynağı olan asıl nedenleri değil, yü- zeydeki görüntüleri -bastıra bastıra- sergilemeyi sür- dürecektir. Ağzı köpüre köpüre işaret ettiği göçmenler, dı- şardan gelen emekçiler değıldirdüzenı çıkmaza so- kanlar; küreselleşme de değildir; küreselleşmeyi kapıtalizmın kıçına takıp, geçmişin her türlü sos- yal kazanımlarına da sırt çeviren, piyasaya tapan, her şeyi metalaştıran ve paranın despotluğunu ku- ran "yeni liberalizm"dirşerrın kaynağı. Bunu. açık açık söylemeyecektir asla! "Daha insanca bir dünya"ya götürecek yolu, zaten inanmadığı için hiç göstermeyecektir. Onu gösterecek olanlar ise, başta sol'dur, sos- yalistlerdir değil mi? Siz Fransa'nın talihsizliğine bakınız: Seçimlerden önce, hükümet, Sosyalist Parti'nin ağırfığında. Ko- münistleri, Yeşiller'i ve daha başka gruplan bir ara- ya getiren bir "çoğulcu so/"a dayanıyordu. Hükümetin başındaki Lıonel Jospin, kişilik sa- hibi bir liderdi. Yapamadıklarının yanı sıra. çok şe- yi yaptı da. Büyük mali çevrelerin, giderek "Ame- nkan Imparatoriuğu'nun tavrına karşı, adım ba- şında "Fransa 'nın çıkarian "nı dile getiriyordu ki, pek önemliydi. Cumhurbaşkanlığı için seçimlere giderken, bir parça seziş, bir parça uzgörü bütün sol'u, sağ'ın lideri Chirac'a karşı Jospin'in adaylığı çevresinde harekete geçirmeli idi değil mi? Ne gezer! Bütün sol bölünmüş, kafasının dikine giden bir alay zibidi, "sidikyanş("nagırmişlerdir. Sağ ise, Chi- rac'ın çevresinde bütünleşmiş. böyte bir yanlışa düş- memiştir. Ötede Le pen olgusu vardı, onun bir hamle yapacağının da hesabı içinde olmamıştırsol. Ve olan olmuştur. Büyük bir tarıhsel fırsat kaçırılmıştır. Sol'da kazanılacak bir zafer, hazirandaki parta- mento seçimlerini de -sol yararına- etkileyebilirdi. Bugünse, sağ yararlanacaktır olanbitenden. Fransa'da sağ'ın iktidan başlıyor şımdı. Ve onunla beraber, bır "Restorasyon"\ Le Pen kurdunu daha dasemirtmeyi önleyecek hiçbir şeyi yapamayacaktır Fransa'nın sağ iktida- n. Sol, yaptığı yanlışın ayıbını taşıyacaktır hep. Ve Fransa, dışanya karşı da başı eğik durumdadır artık; bir parça sesini yükseltse, kendi sokağını basmış olan çirkefi göstereceklerdir. Sözü bize de getirerek söylemiş olalım: Fransa'nın ırkçı sağ'ı varsa bizim de fazladan dinci sağ'ımız. Ikisinin de, bulunduklan toplumlara getireceklen yok, götürecekleri var. Fransız, ırkçı sağ'ına karşı -bır noktaya kadar- önlemini alabiliyor. Bizde ise, çok azıyla partıler, din- ci sağ'la -demokratlık numaralarıyla- uzlaşma ar- kasında. Örnekleri de görüldü. Bu oyuna gelmeyecek, onunla da yetinmeyip "daha insanca bir Türkiye"y\ yaratacak olan ger- çek solculan, ne yapıp ediyorlar diye daha da dik- katle izlemez olur musunuz? üseyitıCevahir, gerçekbir mücevherdiTUGRUL ERVTUVIAZ Sessiz, sakin kocaman gözlü ınce bır delikanlı. Tıpta okurken suıavlara yeniden girip Mülkiye'ye gelmiş. Şiir de yazıyormuş. Hep solcularla dola- şıyor. Biz de solcuyuz ama bize daha çok "kan- tin takımı" diyorlar. Kımler mi? Ben, Semra, Osman, Nimet. tpek. Oktay, Sedat, Pamir, Ah- met, Işık, Ferda, Cengiz, Samiye... Yine bir gün kantinde otururken onunla masada yalmz kalıyo- ruz, o sakin görünüşlü delıkanlıyla. Siyasal'ın kan- tini açılalı bir ay olmuış. Laf olsun babında "De- mek Malazgirtlisin" diye sonıyorum. Bembe- yaz dişlerini göstererek, "Malazgirt değil, Maz- girtüyim. l^ınceli'ye bağuT *diyehafiftenhomur- damyor. Buyurun size yalnızca birkaç yıl sürecek çok yoğun bir dostluğım başlangıç cümleleri. Ale- vi dedesi bir aileden geldiğini öğrenmem uzun sürmüyor. Mezhep, sosyalizm, şiir, militanhk gi- bika\Tamlan biriikte dlüşünerneyecek kadar toyum. 20'ü yaşlanmızın çok başındayız. Rakı Içmeyl öflrendlğlmlz meyhane En iyi becerdiğimiz fc >etişkin' 1 işi kolalı vot- ka içmek. Hüseyin Cevahir sosyalistlerin ör- gütlendiği Fikir Kulübü ü>r esi. Toplantı ya da ey- lem hazırhğı olmayan birçolc gece beraberiz. Şim- di Mülkiyeliler Birliği'min karşısma gelen Rüya Res- toran favorimiz. Ayda biıkez gidecek kadar para- mız var. Ama esas mekânmiLz Mehmed Kemal'üı "Kalem"i. Yani rakı içmeyi öfrendiğimiz mey- hane. Hüseyin Cevahir bızlerle sosyalist ekip ara- smda bir tür katalizörlük yapıyor. Daha sert olan öbür ekip kimlerden rni oluş-uyor? Mahir Çayan, Oktay, Sabahattin Knrt,Riistem, Yusuf, Oğuz... Kırmızı Aydınlık' Beyaz Aydmhk aynmında biz kanrin takımnıın büyük çoğunluğu Hüseyin Ce- vahir'ın kişiliğinin etkisiyle "kırmızı" oluyoruz. Ötekiler, Şahin. Cengiz, Ömer... daha sonra Ma- ocu olarak ünlenecekler. Bir de unutmadan ekle- yeyim Hüseyin Cevahir'i çok seven. kantinle Fi- kir Kulübü arasında gidip gelen büyük kentli bir grup solcu daha var: Ziya, Halil, Yavuz, Alp, Er- dal, Ümit,Merih... Cevahir'i tanıyalı üç yıl olmuş. Bir gün bana geli- yor ve arandığını, saklan- ması gerektiğini söylüyor. Yıl 69 olmalı. Semra'yla birükte onu tatilde olan bı- rinin e\ine götürüyoruz. Biz bu işleri yapabilecek durumdayız çürîkü bir iki kez mitingde polis tara- findan yakalanmış ohnak dışında "suçu"muz yok. Cevahiro evde bir hafta ka- labilecek. Hiç sokağa çı- kamıyor. Biz gidip orada kalıyoruz. Evde bir pikap ve 45'lik plaklar var. Uçün- cü gün patlıyor: "Madem burada kapalı kaldım. Bari bana dans etmeyi öğretin." Stones'un "Sa- tisfaction"ı ve Steam'in "Kiss Him Goodye"mı dinlemeye bayılıyor. Bilmem hatırlar mısmız? Na Na Na Na Na Hey Kiss Him Goodbye. Ben de ilk ciddi Marx okumamı orada yapıyorum. Milli De- mokratık Devrimcüer'le Sosyalist DevTİmciler'in neleri savunduğunu o yıl kavnyorum. Hüseyin öğrenirken öğreten, ögretirken öğrenen bir devrim- ci. Sosyalistlerin sorgulayıcı ve eleştirel olmalan gerektiğini bize, en azından bana, Hüseyin Ceva- hir öğretiyor. Mahir Çayan'ın \e diğer bazı sos- yalist gençlik liderlennin daha otoriter havası on- da yok. Örneğin Siyasal'daki büyükboykot ve iş- gal döneminde Sosyalist Fikir Kulübü'ne üye ol- mayanlara da nöbetlerde grup başkanlığı görevi veribnesi yamlmıyorsam Cevahir'in fikriydi. De- S aklanması gerektiğini söylüyor. Cevahir'i Semra ile birlikte tatilde olan birinin evine götürüyoruz. Madem burada kapalı kaldım. Bana dans etmeyi öğretin" diyor. niz Gezmiş ve DÖB tayfasıyla bizi (yani SBF yurdunun 305 numaralı odasmda kalan solcu, hip- pi ve egzistansiyalıstlerle) tanıştıran da Hüseyin Cevahir oldu. Bir gece yatağımda başımdan aşa- ğı boca edilen bir kova suyla uyandığunda tepem- de uzun boylu bir adamı görünce şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım. Hüseyin Cevahir'in bi- ze daha sonra insan olarak bol bol öveceği Deniz Gezmiş bizle tatlı tatlı dalgasını geçiyordu: "Kal- kın lan. Siz burada hepiniz solcu solcu rahat ra- hat yaşıyorsunuz. Dekanınız bile kıvak. Bizim tstanbuİ Hukuk'ta canımız çdayor." Ylne 69'da Ankara Dil Tarih önünde büyük bir eylem yapı- lacak. Cevahir okulu bekleme görevini yine bize veriyor. Sekiz-on kişiyiz. Deniz Gezmiş de bir gün önce îstanbul'dan gebniş. Şimdi hatırlamıyo- rum ya yorgunluk ya da aranıyor olduğundan mi- tınge gitmemiş, yurtta ka- hyor. Santralabirtelefon geliyor: "Faşistler kala- bahk bir grup halinde SiyasaFa saldıracak." Okul bomboşa yakın. He- men kapılan kapatıp "sa- vunma" konumuna gi- rip deneyimli Deniz'i an- yorum. Beni o zaman çok kızdıran cevap hâlâ çok güldürür. "N'apacaksı- nız salak. Hemen ora- dan kaçıp yurda gelin." Tabii telefonun "şaka" olduğunu akşamına öğre- niyonız. 1969Cumhuri- yet Bayramı arifesinde SBF Öğrenci Demeği kapatıhyor. Çok öfkeliyiz. Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı, Demirel (evet ay- m kişi) Başbakan ve AP ezici çoğunlukla iktidar- da. Türkiye Işçi Partisi karmakanşık. Hüseyin Cevahır'le ıkincı uzun beraberliğim bu kez de onu Izmır'de Meliha Teyze'nin evinde saklarken yaşıyoruz. Onu ev halkına "Duygu" di- ye tanıtıyoruz. Cevahir'in sıkıldığını görünce Pa- mir'le birlikte onu Çeşme'ye götürüyoruz (akla bakın). Denize girmeye gittiğimiz ük gün okul- dan en az iki kişı adı artık Duygu olan Hüseyin'i "Vay Cevahir sen aranmıyor musun" diye se- lamlayınca apar topar Karşıyaka'ya dönüyoruz. Dönüşte Mehîıa Teyze'de "Hüseyincim Çeşme'yi sevdin mi" diye sorunca çok bozuluyoruz ama "gizlilik" oyunundan da vazgeçiyoruz. 1970 ya- zı olmalı. Hüseyin'i son görüşüm Bir-iki ay sonra Londra'ya gidiyorum. Hüse- yin'i son görüşümde Londra'ya gidince ona Kim II Sung ve Güney Amerika'daki gerilla savaş- lanna dair kitaplar göndermemi istiyor. Gönder- me>i sallıyorum. Yahıızca birer kez yazışıyoruz. 12 Mart 1971 Türkiye'nin üstüne kâbus gibi çö- küyor. 1 Haziran 1971. Akşam vakti Londra. Rüstem, Ahmet ve ben inanılmaz bir şey görü- yoruz. Londra'da yayınlanan Evening Standard gazetesinin manşetinde Türkiye var. Güvenlik güçleriyle çatışmaya gıren iki kent gerillasından Mahir Çayan'ın öldüğünü, Hüseyin Cevahir"in ağır yaralandığını yazıyor ama birkaç saat sonra doğ- ruyu yani ölenin Cevahir olduğunu öğreniyoruz. Hemen gidip Kim II Sung ve kent gerülası kitap- lannı satın alıyorum. Kuzey Koreli liderden zer- re kadar hoşlanmıyorum ancak Che'yi keşfedi- yorum. 25 yaşındayım, tıph bu sene üniversite- yi bitirecek oğlum Hüseyin gibi... Not: Yazıda kaybettiklerimt dışındakiler için so- yadı kullanmadım. Nemegerek. Ola ki hafizam be- ni yanılttı. Aynca, kinıi yüksek bürokrat, kimişir- ket sahibi, Jatni ünlü medyacı, kimi anne, kimi baba, kimi deprofesör oldu... Hayat sürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle