Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T *JBAT2002PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKlNCt
Beypazan'na, Çanakkale'ye, Muğla'ya, Alanya'-ya, Afyon'a, Yalvaç'a teşekkürler...
Tarihe saygılı belediyeler
elaıtcı
• 3u yılın ilk "Anadolu
buluşması"nı Antakya'da yapan Tarihi
Kertler Birliği. üye belediyeler
arasında kültür mirasını koruma
çalıjmalannı özendirmek için
başlattığı2001 yılı ödül
programmdaki ilk teşekkürünü 6
belediyeye törenle sundu...
Tarihsel ve kültürel mırasa sahip çıkan bir
"belediye" anlayışının yurt düzeyinde ve iş-
birliği içinde yaygınlaşması amacıyla iki yıldır
örgütlenen "Tarihi KentierBirtiği'' anlamlı bır
ödül programı başlattı...
26 Ocak 2002 Cumartesi günü Antakya'da
yapılan ödül törenine tçişleri Bakanı Rüştü
Kâzım Yücelen de katıldı... Böylece, Tarihi
Kentler Birliği'nin 2000 yılındaki kuruluşuna
büyük destek veren önceki Bakan Sadettin
Tantan'ın başlattığı "kûltûrel değerlere sahip
çıkan İçişJeri BakanhğT kimliğinın artLk bir
"gekneğe" dönüşebileceği mesajı da Antak-
ya'da venlmiş oldu...
Dahası, yıne Yücelen'in, bu kentteki "tari-
hi meclis binasının" restore edilerek yeniden
kültüre ve kamuya kazandınlması yönünde
herkesi göreve çağırması da ev sahibi Antak-
ya'ya bir ''müjde" gibiydi...
Kuruluşundan bu yana başkanlığını Bursa
Büyükşehir Belediye Başkani Erdoğan Bilen-
ser'in yaptığı Tarihi Kentler Bırlığı'nın şimdi-
lik 80'e yakın üyesi var...
Çünkü Birlik Meclisi her isteyen belediye-
nin değil, tarihi dokusunu ve mirasını bütü-
nüyle koruma konusunda istekli ve etkın olma-
ya "mecKs kararlarryla" söz veren belediyele-
rin başvurulannı değerlendirmeye ahyor...
Bu özelliklerini kanıtlayan çalışmalanyla
"üyeükleri uygun görüknlere" de her yıl yine-
lenecek olan "koruma ve yaşatma projelerini
özendirme ödüllerine" örnek çalışmalanyla
"aday" olmalan tavsiye ediliyor...
Işte böylesi bir süreçte "2001 ödûDeri" ıçin
aday gösterilen belediye çalışmalannı, önce
Tarihi Kentler Birliği'nin mimarhk, şehircilik,
arkeoloji, sanat tarihi, hukuk ve kent yönetimi
bilimi alanlanndaki uzmanlardan oluşan "Da-
nışma Kıırulu" inceledi... Kurulun değerlen-
dirmeleri ışığında da sonuçlar Birlik Encüme-
ni'nce karara bağlanarak ödül töreni Antakya
buluşmasının programına almdı.
Yücelen'in katılımıyla tçişleri Bakanlığı'nın
da "künlikK kent çabası takdirinT alan 6 bele-
diye arasından "özendirme ödüDeri" için seçi-
len 3 belediyenin çalışmalan özetle şöyle:
Beypazan'nda seferberfik
Belediye yönetimi, kentteki özgün dokuyu
oluşturan 300'den fazla geleneksel evin "tü-
münü" içerecek şekilde sürdürdüğü toplu ba-
kım ve onanm çahşmalanndaki "kararh" ve
"sürekti" tutumu nedeniyle kutlanıyor..
Bu "bütüncül" koruma çabasıyla, sadece
yöresel mimarinin yaşatılması değil. kentin bu
evlerle dokunan "tarihselkfanHğinm
n
de bozul-
madan gelecek kuşaklara aktanlması hedefle-
nerek tüm kentlerimize "örnek" bir belediye-
cilik anlayışını sergilediği belirtilen Beypaza-
n için Belediye Başkanı Mansur Yavaş şu bil-
gilen de veriyor: "Halkın, belediyenin ve bir
miktar da devletin kıt olanaklaruu seferber
edince, özel sektör de ilgi gösterip çok önemli
katküarda buhınmaya başladı ve sonunda yü-
lardır bakımsız kalan eski evierimizi heyecanh
bir kampanya ik onanp, boyasını ve bakunla-
nnı yaparak bu sonucu elde ettik_."
Ankara'ya yaklaşık bir saat mesafedeki Bey-
pazan, işte bu başansıyla artık "Anadolu kent
kûltürü ve mimarisini tanryarak tatü yapmak
isteyenkrin" de yollannı gözlüyor...
Çanakkale ve Muğia'da zafer.»
Kentin tarihsel çekirdeğini oluşturan Çimen-
HkKalesiçevresindeki yerleşimin önce "kent-
sel SİT" olarak belirlenmesi ve hemen ardın-
dan "koruma amaçh imar plannun" yapılma-
sı sürecinde, belediyenin sıvil katılımcılarla
birlikte gösterdiği duyarlı ve "teşvikedici" tu-
tumlan, sonunda bu ödülün de hak edilmesini
sağlayan yeni çabalara öncülük etti...
Unlü türkümüzdeki "Aynah Çarşı''nın resto-
rasyonu; Sançay çevresindeki Fatih Sultan
Mehmet döneminden beri burada yaşayan ve
şimdıki Çanakkale'nin aynı yerde kuruluşunu
gerçekleştiren "Romanlann" kentsel ortam-
lannda peyzaj düzenlemeleri; kentsel SÎT'te
yayalaştırmalar ve bu SlT'i bezeyen yapılarda
başlatılan restorasyonlar...
Işte bütün bu çabalanyla Tarihi Kentler Bir-
liği'nin yine "özendirme ödülünü" alan Çanak-
kale Belediyesi adına Başkan tsmafl Ozay da
şunlara dikkat çekiyor: "Hemen tüm kararlan-
mızı ve uygulamalanmızı kentimizin sKü ve gö-
nüllü gnıplanyla birlikte yaşama geçirmenin
önemini de kanıtlamış oluyoruz... Çünkü tarihi
kortnabflmekiçin paradan önce o parayıda doğ-
ru hircatacak kent kültürü gerekiyor. Bunun
kaynağı ise elbette ki sivfl tophun dıryarnhğL_"
Muğla ise Türkıye'de geleneksel yapılann tek
BETONLAŞMA YERİNE "UYGARLAŞMA" - Burası Beypazan- Yıl ise 2001™ Tûrkiye
kcntleri betonlaşarak kimriklerini vitirirken, bu kent eski dokusunu "onanm kampanyasry-
la" kişOikh' bir çağdaşhğın uv garlık örnegini sergiliyoru.
TARÎHI KENTLER BÎRLÎĞÎ
Duyarlılık
ödülleriTarihi Kentler Birliği'nin 2001 yılındaki ko-
ruma çabalanna teşekkür ettiği 6 belediyeden
"Duyarhhk Ödülü" verilen 3 belediyenin öv-
güye değer çalışmalan da özetle şunlar:
ALANYA: Kent merkezindeki çevre düzen-
lemeleri ile yayalaştırma ve rekreasyon amaç-
lı projeler, tarihi dokusunu yitirmenin gerili-
mini yaşayan Alanya'ya yeniden "kent kün-
Mği ve kültürünü kazandırma" çabasının
önemlı örnekleri olarak takdir ediliyor...
AFYON: Gelişme bölgelerindeki yoğun ve
yüksek yapılaşmamn arkasında "gözden ırak"
kalan ve tarihi Kale'nin eteklerinde yıllardır
"ilgisiz" bırakılan eski evlerin, bu kente "Af-
yonkarahisar" kimliğini veren eski merkez
dokuyla birlikte "kentsel Sİ1" kapsamına alı-
narak ve bir planlama bütünselliği içinde ko-
runması için başlatılan çalışmalar kutlanıyor..
YAIAAÇ: Isparta'nın bu tarihi ilçesindeki
arkeolojik mirası korumada populer bir duyar-
lılığı yıllardır sürdüren belediye, bu kez de
kentin özgün mahalle kültüründeki sosyal yar-
dımlaşma ve ortak üretim dayanışmasının
sımgesi "geleneksel nrmlan" yaşatacak pro-
jeierryte ödül aldı...
Antakya'daki ödül töreninde işte bu 6 bele-
diye alkışlanırken, ödüllere konu olan proje-
ler de sergılenerek aynntılan anlatıldı... Bu
coşkulu sunuşlan izleme olanağını bulama-
yanlar için önerimiz, kısa zamanda yollannı
Beypazan'na, Çanakkale'ye, Muğja'ya, Alan-
ya'ya. Afyon'a ve Yalvaç'a düşürerek, koru-
ma çabalanna kentlerinde tanık olup ellennı
de orada sıkmalan...
tek korunmalanyla yetinilmeyip "SİT" statüsü-
ne bağlı bir planlamayla "kentsel doku bürün-
seüiği içinde" yaşatıhnasının "öncü" ve başan-
lı kentı... Buyöndeki 25 yıllıkçabasını şimdi de
"tek yapı restorasyonlanndaki'' yine belediye-
nin "örnek" girişimleriyle sürdürüyor...
Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün, önce-
ki dönemlerde başlatılan koruma projelerine
yenilerini eklerken, özellikle OzbeklerEvi'nin
restorasyonuyla Tarihi Kentler Birliği'nin
2001 yılı özendirme ödülünü kentine de ka-
zandırdı. Başkan diyor ki: "Belediyede sadece
kentsel SİT'in korunmasına ve tarihi mirası ya-
şatmada halkayanhmcıteknik hizmerJerin sür-
dürühnesine hizmet edecek bir yeni birimin de
işte bu yapıda çahşmasını hedeffiyoruz_"
Başkanın bu dileği gerçekleştiğinde, eski
kent dokusunda yaşayan Muğlalüar, imar ve
onanmla ilgili konularda belediyeye gitmek
için artık "komşu" oldukJan, bir tarihi evin
kapısını çalacaklar...
Leyla Gamsız'ın 'retrospektif sergisi, Istanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde
Gösterişten ıızak, içtenliğin ta kendisi
KAYAÖZSEZGtN
Bir noktayı öncelikle
vurgulamakta yarar var:
Resim sanahmız, birtakım
çıkar ve yatınm hesaplan-
nın henüz gündemde yeri-
ni almadığı bir dönemin
içinden geçerek bugünlere
ulaştı. Bu durum, piyasa
olgusunun biçimlenme sü-
recini olumsuz yönde et-
kilemiş olsa bile, sanatçı-
yı yapıt üretmeye yönlen-
diren nedenlerle sanatçılık
misyonu arasındaki ilişki-
nin dolaysız bir temel üze-
rinde ve antıcı ("purifi-
er") bir bağlamda olgun-
laşmasına katkıda bulun-
muştur. Eski kuşaklann,
aradan geçen zamanı ne-
redeyse sıftrlayan ve bu-
gün üretilmişçesine taze
görünen yapıtlan, uzun
aralıklarla sergilendiğinde
ya da beklenmedik bır or-
tamda karşımıza çıktığın-
da, bizi etkiliyor ve heye-
canlandınyorsa, bunun ne-
denini o noktada aramak-
tan başka ne yapabiliriz?
AKM'de düzenlenen retrospektif sergısınde sanatçmın
1940'lardan günümüze uzanan yapıtlan yeralıvor.
Sanatın özünde bir
"kurgu" mekanizması
saklı olsa bile, onun oluşu-
muna yol açan ve sanatçı-
yı yapıt üretmeye zorlayan
nedenlerin, kurguyla bir
ilişkisi yoktur aslında;
böyle bir lcurgu söz konu-
su olmamah. Işin yapısuı-
dan ve özünden kaynakla-
nan ayncalıklı düzeni, bu-
nu gerektirir çünkü. Yapıt,
üretilmesini zorunlu ya-
pan nedenler var olduğu
için üretilir; yapıtın, bu
aşamadan sonraki serüve-
ni, bir bakıma sanatçıdan,
onun asıl sahibinden ba-
ğımsız bir ortamda şekille-
nir. Alıcısına nasıl ve han-
gi koşullarda ulaşacağının,
önceden belirlenmiş bır
yolu yordamı yoktur.
Resim sanatımızın ha-
yattaki en yaşlı kuşağın-
dan Leyla Gamsız'ın
(Sarptürk), 194O'lı yıllar-
dan günümüze uzanan ya-
pıtlanyla, Antik Sanat Ga-
lerisi tarafından Istanbul
Atatürk Kültür Merke-
zi'nde düzenlenen ve kap-
samlı bir kitap eşliğinde
sunulan retrospektif nite-
likli sergisi, aynı kuşağın
başka sanatçılannda da -a-
ma tümünde değil kuşku-
suz- tanık olduğumuz bu
yaşanmış ve yaşıyor olma-
nın gizlerini düşündürüyor
bize. Bu açıdan
düşününce de
söz konusu gi-
zin, sanatın
özünde saklı
bulunan, her
sanatçı tarafin-
dan da keşfi
mümkün olmayan o ta-
nımlanamaz ilişkiyi, bir
kez daha ortaya serdiği so-
nucuna vanyorsunuz ister
istemez.
Leyla Gamsız, 1950'li
yıllara kadar, yoğun sayı-
labilecek bır dernekleşme
ve dayanışma olgusunun
içinden geldi. Bir arada ça-
lıştıklan atelyeden mezun
olma aşamasına gelen ve
hocalan Bedri Rahmi
Eyuboğhı'nun belli bir so-
runsallık çerçevesinde
kendılerine telkin etmeye
çalıştığı ilkelerin ışığında
bir yol arayışı içinde bulu-
nan bir avuç sanatçı
("On"lar Grubu) 29 Ma-
yıs 1946'da, Akademi'nin
yemekhanesinde ilk toplu
sergilerini açtıklannda,
onlann arasında Leyla
Gamsız da yer almaktaydı.
O dönemin sınırlı koşul-
lar içeren ortamında, inan-
dığı şeyleri resim yüzeyle-
rine aktarmak ve sanat dı-
şında bir başka uğraşı be-
nimsememekten öte ne
• Leyla Gamsız'ın kapsamlı bir sergi
çatısı altında toplanan resimleri gözden
geçirildiğinde, bu tür retrospektif sergilerin
çağdaş sanatımızı tanımak için firsat
yarattığı kuşku götürmeyecektir.
olabilirdi genç bir sanatçı
adayının kafasında? Savaş
sonrasmın bunalımlı ve
umutsuzluk tüten bu orta-
mı, hiçbir beklentiye hak-
lıhk vermezken kendi adı-
nı taşıyan apartmanın "fld
buçuk odahk" dairesinde,
arkadaşlarını toplayan bu
sanat gönüllüsü, onunla da
kalmamış, Eşref Üren'in
deyimiyle "sivrUipserpiB-
veren" bir sanatçı imajını,
1952'de Fransızlann bur-
suyla gittığı Fransa'da,
Lhote ve Leger'den aldık-
lanyla pekiştireceği resim-
lerle ortaya serebilmiştir.
194O'lı yıllann resimlerin-
de, o dönem için cesur sa-
yılacak birtakım deneme-
ler, renkçilikle biçimciliği
bağdaştıran arayışlar yok
değildir, ama gerçek çıkı-
şı 1960'lardadır.
Bir bölümü T. Iş Banka-
sı'ndan ve müzelerden. a-
ma daha çok da özel ko-
leksiyonlardan derlenerek
bir araya getirilen, portre
ve manzara konulan çev-
resinde olu-
şan resimle-
rin o dönem-
de, hatta daha
sonra bile,
yeterince de-
ğerlendiril-
memiş ohna-
sı, bir rastlanü değildi el-
bet; ama üretimin kesinti-
siz sürmüş olması, inanç-
lılığın belgesi olarak alı-
nabılir daha çok da...
194O'lı yıllan izleyen dö-
nemde, Türk resmine
damgasını vuran olgu, bi-
raz da kendi içine kapalı
olmanın getirdiği, figürü
derece derece silmeye yö-
nelik renkçi bir tutumdu.
Leyla Gamsız, bu tutumun
sürdürücüsü olmakla be-
raber, daha sonraki çalış-
malanna da rahatlıkla yay-
maktan kaçınmadığı yü-
zeydeki dokusal eleman-
lann yan-soyut analizleri
çerçevesinde, şiirsel bir
yumuşaklığı kararlı bir an-
layışla ve kendine özgü sa-
yılabilecek bir boyama
tekniğiyle kalıcı kıknayı
başaracaktır.
'Resim' olma süreci
Resim, Leyla Gamsız
için -kendi deyimiyle-
"yaşam kadar önemö" ve
vazgeçilmez ohnasaydı,
bu çizgiyı tutturması zor
olurdu. "tstif, renk ve bi-
çimde sadeKğe ulaşmak"
olarak özetledıği tutumu
açısından babldığında, bi-
raz da o dönemin beklen-
tilerini aşmayı amaçlayan,
genel beğeniyi bir ölçüde
sarsmayı da ihmal etme-
yen bu tutumun arkastnda,
resmin "resün" olma sü-
recini öne çıkarmaya çah-
şan ve bütün soylu sanat-
çılar için tereddütsüz söz
konusu olan "sanatçı ku-
maşT, kendini her an his-
settirir.
Leyla Gamsız'ın da ara-
lannda bulunduğu bu ku-
şağın sanatçılan, Bedri
Rahmi Atelyesi'nin "ilk
mahsuFüdür. Bu "mah-
suPün başka atelyelere
oranla bereketli olmasın-
da, sanatın bir "sentez" ol-
duğuna ilişkin kanılan
paylaşan ve yaşamlan bo-
yunca bu inançlarından
ödün vermeyen sanatçıla-
nn -elbet rastlantıyla de-
ğil- bir araya gelmelerinin
payı olmuşrur kuşkusuz.
Ciddi bir çalışma sonucu,
kapsamlı bir sergi çansı al-
tında toplanan resimleri
teker teker gözden geçiril-
diğinde, bu tür retrospek-
tif sergilerin önemli bir
boşluğu doldurduğu ve
çağdaş sanatımız konu-
sunda etraflı bilgi edinmek
isteyenler için beklenme-
yen bir firsat yarattığı kuş-
ku götürmeyecektir.
(Sergi, 21 Şubat'a ka-
dar görülebilir).
ODAKNOKTASI
AHMETCEMAL
Yaşadığımn Ahlakını
Savunabilmek...
Yaşadıklarının ahlakını savunamayanlar, benim
diyebilecekleri bir hayatı değil, ama ancak elden
düşme hayatlardan oluşma bir tür yamalı bohça-
yı yaşaıiar. Çünkü üzerinde düşünülmemiş bir ha-
yat, nasıl yaşanmaya değer bir hayat değilse, ken-
di ahlakını türetememiş, kendi değerierini oluştu-
ramamış, hep "Ne derter?" kompleksleri içersin-
de tükenip gitmiş bir hayat da insan onuruyla bağ-
daşır bir hayat olamaz.
Böyle hayatların sahipleri, hep ucuz yaşamış
olanlar arasından çıkar. Bunlar, pahalı yaşamanın
koşul kıldığı yürekliliği hiçbir zaman göze alama-
dıklanndan, pazar artıklanndan farksız ucuz yaşan-
tılarla, rollerle ve acınası düzmece kimliklerle yeti-
nirler. Geçen haftaki yazımda gündem sürüle-
n'nden söz ederken şöyle demiştim: "...onlar, çok
kısa zamanda kendi yalanlarına herkesten önce
kendilerini inandırma konusunda, belki de ancak
Tanrı vergisi diye adlandırılabilecek bir yeteneğe
sahiptirier..." Bu, hep ucuz yaşamayı seçenler ıçin
de geçerlidir. Böyleleri, genelde yaşadıklarının ah-
lakını savunma yürekliliğini göstermek, asıl hep bir
şeyler pahasına direnmenin, yaşamayı yaşamak
kıldığının bilincine varmak yerine, en küçük bir dar-
boğazla, toplumsal tepki bile denemeyecek en
küçük bir sürü kıpırtısıyla birlikte tüm yaşamış ve
yaşamakta olduklarını, üstelik olası tüm değerle-
riyle, kişileriyle vb. birlikte yadsımaktan bir an bi-
le çekınmezler.
Ne adınadır peki bu acınası ödleklik? Elbette ki
kendilerini şu ya da bu yoldan sürüye beğendir-
me, sürüden aynldıklan izlenimi asla yaratmamak
adına! Ve üstelik en tuhafı, bu ödlekler arasında dü-
şünürlüğe, bilim adamlığına, yazarlığa ya da sa-
natçılığa, yani en onurlu ve en pahalı, ölümsüzlü-
ğe en açık hayatlan koşul kılan uğraşlara soyunan-
lar da vardır.
Ama elbette ki bu alanlardan hiçbirinde nokta
kadar bile iz bırakmaksızın, sanki mitolojilerdeki
gölgelerülkesinde yrtip giderler. Zaten aslında yer-
yüzü hayatlannda da birer gölgeden öte olama-
mış\ardır. Üstelik bu yazgılan, içlerinde doğuştan
herhangi bir yetenek ya da yaratıcılık olsa bile de-
ğişmez, çünkü yaşamak ve düşünmek bağlamın-
daki ucuzluk ve korkaklık, hiçbir yaratıcılığa ola-
nak tanımaz. Gelgelelim düşünürlüğe, sanatçılığa
vb. soyunan sürü üyeleri için bu, önemli değildir.
Çünkü, dendiği gibi, onlann en büyük yetenekle-
ri, yalanlanna ve düzmeceliklerine kendi kendile-
rini inandırma yeteneğidir. Bu yüzden sözde yap-
tıklannın, yarartıklannın, savunduklannın, sergile-
diklerinin değerli olduğuna kendilerini inandırma-
lan hiç güç değildir. Yaşamak bağlamında hiçbir
ucuzluktan pahalı hayatların çıkamayacağını, ken-
di yaşadıklarının ahlakını savunmaktan korkanla-
nn.örneğin sanat alanında hiçbir şeyin savunucu-
luğunu yapamayacaklannı, yapsalarda asla inan-
dırıcı olamayacaklannı; ressamsalar resimlerinin,
tiyatrocuysalar oyunlannın, konulan ne denli pa-
halı olursa olsun, hep tiksindirici bir ucuzluğun ve
ödlekliğin damgasını taşıyacağını asla bilemezler.
Bir yandan içinde yaşadıklan sürünün hertabusu
uğruna en büyük değerieri feda etmekten, bir za-
manlar yaşadıklan en soylu ilişkilere kara çalmak-
tan çekinmezken, öte yandan büyüklüğe, dahası
ölümsüzlüğe bile erişebileceklerine içtenlikle ina-
nıriar! Zaten "büyüklük" ve "ölümsüzlük" gibi söz-
cükler de en çok böylelerinin ağzından çıktığında
kirienir.
Bu kişiler, yaşadıklannın ahlakını savunmak bir
yana, kendi aralannda en büyük tutarsızlıklan ya-
şarlar. Sürü olmanın dışında bir hayat tarzı tanıma-
dıklarından, daha dün birbirierine bir daha yüz yü-
ze bakmayı olanaksız kılması gereken şeyler söy-
lemiş veya yapmışken, bugün onları kol kola gir-
miş, banşık ve üstelik kendileri gibi olmayanlan
yargılamak peşindeki sürücükler olarak görebilir-
siniz.
Doğaldır da. Çünkü yaşadıklarının ahlakını sa-
vunmaktan aciz korkaklardan, kendi ahlaklannı
savunmalan da beklenemez!
e-posta: ahmetcemal(â superonline.com
acem20(n hotmail.com
Türkiye, Havana Kitap Fuapı'nda
• ANKARA (AA) - Küba'nın başkenti
Havana'da düzenlenen Havana Uluslararası
Kitap Fuan'na Türkiye ilk kez katılıyor. 7-17
Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan
fuarda, Türkiye'yi, Kültür Bakanlığı,
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,
Milli Eğitim Bakanlığı, Basm Yayın Genel
Müdürlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, Iş
Bankası ve Akbank Yayınlan temsil edecek.
Geçen yıl 200 bin okurun ziyaret ettiği fuara
kahlımımızın Türkiye ve yaymcıhğrmızın
tanınmı açısından büyük önem taşıdığı belirrildi.
Kübalı yazar Miguel Barnet adına düzenlenen
fuann bu yılki onur konuğu ise Fransa.
Diyarbakır'da tiyatro kursu
• DİYARBAKIR (Cumhurijet) - Dıyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü
tarafından 'Tiyatro Eğitimi Kursu' açıldı. 107
başvurunun yapıldığı sınavda 30 kişi başanlı
oldu. Kentteki gençleri sosyal aktivitelere
katmak için bu kursu başlattıklannı söyleyen
tiyatro yönetmeni Metin Boran, kursu
başanyla bitiren gençlere Büyükşehir
Belediyesi ve Milli Eğitim Müdürlüğü
tarafından sertifika verdiklerini belirtti.
Tiyatronun paylaşma ve iletişim sanatı
olduğuna dikkat çeken yönetmen
Metin Boran, gençlerin kursa önce bir
çekinceyle geldiklerini, ancak 4 ay süren eğitim
süresinin sonlanna doğru kendilerine
güvenlerinin arttığını belirtti.
National Geographic'te şubat
Kültür Servisi - Avrupa'run aktif
yanardağlanndan Etna, geçen yaz 24 saat
boyunca son on yılın en önemh doğa
olaylanndan birini sergiledi. National
GeogTaphic yazar ve fotoğrafçılan da bu olayı
izlediler. Yazar ve fotoğrafçılann kaleminden ve
objektifinden Etna'nın etkileyici öyküsü, lav
nehirleri ve ateş pınarlan derginin şubat
sayısmda okuyucuya sunuluyor.