28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
: Z 7 Ş U B A ~ 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 = Taw,3*otdetr, m tiojmkontrotiMmiB itak müsMta! Bektrorak posta: darezsorn«ctBnhımyetcom.tr Tet: 0.212,512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ölüm cezası tartışılıyormuş... "Sallandıracaksın iki kişrvi. tartısma bitecek!" Amerita'dan ekonoTiden sonımlu DevletBakanı olarak gelen Cemal Derviş, bir süre önce Amerila'nın Irak'a 'önelik bir saldırısını değertendirirken 'Eğer savaşa katıhrsak, ekonomik yönden pek fazla etkilenrneyiz, çünkü geridebu kayıplanmızı karşıla/acak ekonomik marjımız var" bıyurmuşlardı... Yurttaî H. Cankutan, mektubunda soruyor "Hedefteki ülkenin insanı olarak bilmek istiyorum... Içine Türkiye'nin de çekileceği bir savaşın senaryDİarı konuşLİurken parasal kazanç ve kayıplar dışınds fazla bir bilgi verilmi/or... Hangi konum ve görevde olursa olsun bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının dolar üzerincen canının değeri <onusunda acaba Derviş'in bir bilgisi var mı? Derviş'i bilmerr ama ben ülke savunması dışında bir savaşa. 'kazanç'ı kaç dolar olursa olsun hayır diyorum." ıze çok onemlı bir soru: Yılın uç yuz altmış beş günü biriikte yaşayan yani evli ya da sev- gili olan insanlar, uzunca bir tatil zamanı gel- diğinde ayrılıp farklı mekânlarda dinlenmeli mi? Başka bir soru daha: Kısa süreli bu ayrıhk biriikte yaşayanlann sevgi eksikliğinin veya başka biriyle git- me arzusunun işareti olarak kabul edilebilir mi? Soruları anlamsız bulabilirsiniz ama konu, memle- ketin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında oldukça ciddi ve araştınlması gereken bir boyut ta- şıyor... Çünkü bu konu bütün boyutlarıyla medyanın gün- demine girdı; kamuoyuna mal edildi... Durup düşününce... Tatilde eşinizi bırakıyorsunuz, başınızı alıp uzaklara gıdıyorsunuz... Amacınız çok masum, hatta bencilce... Saat farklarını aşarak çok uzak bir ülkeye kapağı atıyor, kimseye bağlı olmadan canınızın istediğini yapıyorsunuz... Otel odasına ka- panıp gün boyu televizyon seyrediyorsunuz... Cad- • • Tatilin ozu delerde bomboş yürüyorsunuz... Kitapçı dükkânın- dasaatler geçiriyorsunuz... Hepyalnız... Tek başına... Kendinizle baş başa... Ne mutlu size... Şimdi de heryönüyle bataktaki bir ülkenin gazete- cisi olduğunuzu düşünün... Öyle sıradan bir gazete- ci de değil... Kamuoyunun vitrinine çıkmış etkili ve yetkili bir kalemsinız... Belki büyük birgazetenin ge- nel yayın müdürü... Kafanızı kemiren bu sorunun as- lında memleketin de bir sorunu olduğunun bilincin- desiniz ve yılın üç yüz altmış beş günü biriikte yaşa- yanlann tatil zamanı geldiğinde kısa süreli bir aynlık yaşaması konusunu kafa patlatıp kamuoyu ile pay- laşıyorsunuz... Çünkü sorumluluktaşıyorsunuz... Işte bu aşamada yine sorumluluğunuzun bilincin- de olarak bambaşka bir sorunla karşılaşıyorsunuz... Acaba eşiniz, ayrı çıktığınız tatilde kendisine ihanet edeceğinizi düşünebilir mi? Hayır... Böyle birsorun yok... Eşiniz, tek başına ta- til önerinizisaygıylakarşılayacaktır... Çünkü eşiniz si- ze güveniyor. Eşiniz biliyor ki, kendisini başka biriyle aldatmanız için uzak dıyarlara gitmeniz gerekmez... işyerinizdeki odanızda bile becerebilirsiniz bu işi... Orneğin, her zaman olduğu gibı sekreteriniz rutin bir iş için odaya girer; bir süredir kesişmekte olan göz bebekleriniz örtüşüverir... Işte o an kapıyı arkadan ki- litlemesini söylersinız... Yeter ki, eşiniz alışverişten eve dönerken işyerine uğrayıp odanın kapısını zorlamasın... Aslında bunun da önemi yok... Zaman en güzel ilaçtır... Sekreterinizi köşe yazarı yaparsınız, ıtibar kazanır; çıkar ilişkısine dayanan bırliktelığinizi de eşinızin gön- lünü yüklü bir faturayla aldıktan sonra istediğiniz yal- nızlığı istediğiniz gibi yaşar, hatta yazarsınız bile... SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatb erdincutkuv; yahoo.com Solcu başına düşen Gayri Safi Parti sayısı artıyor. Bu gıdişle seçimlerde SOL, SOLDA SIFIR kalacak! Salkım Hamm'ın özelleştirmesi Çeşmeferibot limanı ihalesine giren Türkiye Denızcilık Vakfı ve ortaklarının, limanın kapasıtesini genişletme öneri- sini dikkate almayan Ozelleştirme Ida- resı'nın ortakların yüzbınlerce dolariık banka teminatını nakte çevirdiğini yaz- mıştık. Olayın tarihi 12 Aralık 2001 'di... Anımsayacaksanız... O günlerde Türkiye'de Salkım Hamm'ın Taneleri filminin TRT'de gösterimiyle başlayan tartışmalar gündemdeydi... Olayın baş kahramanı "Salkım Ha- nım"ın yazan ve aynı zamanda hem TRT'den hem de Ozelleştirme Idare- si'nden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'ydu... Bakın şimdi nereden nereye geçe- ceğiz... Karakoyunlu'nun Salkım Hanım yü- zünden siyasette zor günler ya- şadığı sırada belgeleriyle en büyük eleştiri Cumhuriyet'ten gelmişti... Ka- rakoyunlu, görevini suiistimal ettiğine ılişkin suçlamalanmıza hâlâ yanıt vere- medi... Işte tam o sırada da Çeşme li- manı ozelleştirme ihalesine çağnlan ve limanının kapasitesini arttırmayı öneren grubun toplam 350 bin dolarlık banka teminat mektubu hemangi bir gerekçe bildirilmeden Karakoyunlu'nun sorum- luluğundaki ozelleştirme Idaresi tara- fından nakte çevrilerek yakıldı... Acaba... 350 bin doları yakma kara- rında 2 bin 200 üyelı Türkiye Denizci- ler Vakfı'nın liman ihalesindeki ortak- lanndan birinin Cumhuriyet gazetesi- nin kurduğu holdingin de ortağı olma- sı bir etken miydi? ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKİNCİ Dansı bizim kumsallara... Doğayı ve ekolojiyi gözet- meyen arazi kullanımlanyla yok ettığimiz değerlerden biri de "kumsaflanmız"... Bunlann "geri kazandabile- ceği" ise akla bile gelmediğin- den, imar planlannda da bu alanlar hiç değilse "kıyı doigu- suyla yeşil aJan ekJe edflebile- cekrekreasyon kuşaklan" ola- rak değerlendirilmeye çalışılı- yor... Ne var kj planlardaki bu "iyi nıyeüer" bile çoğu yerde yine "kötü niyetHlere" yanyor... Ay- nı dolgu alanlan bu kez de ad- lan "halka açık günübirlik te- sisler" olan ahşveriş merkezle- ri, eğlence tesisleri, hatta "pla- za" denen iş ve ofis binalan gibi yeni rant tesisleriyle dol- duruluyor... Türkiye işte bu durumday- ken, diğer bazı ülkelerde ve özellikle tspanyada ve İtal- ya'da, 1980'lerden bu yana tam tersi bir "hummah faali- yet" var... Kıyı kentleri, "yok olan kumsallann yeniden geri kaza- nılması" projelerini geliştiri- yorlar... gözlemlerinin bir bölümünü Cumhuriyet/Bilim Teknik'in (CBT) son sayısında okuduk. (23.2.2002-s. 779) Yaklaşık bir yılda edindiği birikimleri özetleyen Özlem Ünal'ın, yine bizim açımızdan çok önemli bir vurgulaması da bu projelerin "ügüi tüm disip- linJerin kanhmı ve profesyonel düzeyde ortak değeriendinne- . leriyİe" yaşama geçınlmesi. Yani, değişik nedenlerle yok olmuş kumsallann yeniden ya- ratılmasından sorumlu tek bir "uzman" yok. "uzmanlar ara- sında uzmanca birliktelik" var... Böyle olunca da her bir pro- je alanı için o yere özgü fark- lılıklara göre gerekli teknolo- jik. ekonomik ve çevresel fak- törlerin tümü gözerilerek "en uygun yöntemin" seçilmesi ve uygulanması kararlan da yine "uzmanhklann ortak birikim- leriyle" veriliyor. . Yasalar da yenilenhor Özlem Ünal'ın CBT'deki makalesinde yer alamayan önemli bir gözlemi daha var... Fenerbahçe'dekı deruz doıgusuna "kaçak" yapılan Piramit- Vurgun ekonomisinin yasa dışı simgesi olarak "korunuyor"... Bu çalışmalarda görev üstle- nerek bir süredir ttalya'da bu- lunan arkadaşunız Ozlem Ü- nal diyor ki; "Çevre biüncinin yani sıra kumsallann özellikle turizm çekiciliği açısından eko- nomiye büyük katkı sağlavan bir doğal kaynak olarak değer- lendirilmesi bilinci de çok önemlL.'' Bizde ise bu tür "sürdürüle- bflir'' bir toplumsal ekonomik bilinç yerine, kısa sürede kişi- sel rant elde etmeye dönük bir "vurgun ekonomisi" kültürü egemen olduğundan, kumsal- lan geri kazanmak yerine kumsalsız kalan kıyılardan "\eni inşaat alanı kazanmak" hırsı imar politikalanna da sü- rekliyönveriyor... Uzmanhklar dayanışması DEÜ öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Ozlem Ünal'ın, Ro- ma-Anziobölgesindeki "kum- sallann canlandırdmasr pro- jelerine plancı-uzman olarak katılmasıyla elde ettiği bilgi ve Ciddi paralar, büyük emek- ler ve yoğun bilimsel-teknik olanaklar seferber edilerek sürdürülen bu çalışmalar so- nucunda "kenderdeplajlanna yeniden kavuşunca". bu tahri- batm bir daha yaşanmaması için ilgili yasalarda da değişik- lik yapılıyor ve "korumacı ya- salar" daha da güçlendirili- yor... Çe\xeye öncelik veren imar politikalan geüştiriliyor. Kum- sallann erozyon ve firnna ha- sarlanna karşı da korunmasını hedefleyen projeler başlatılı- yor... Böylece denız kentlerinde yaşayanlar, "kı>ı insanı" olma ayncalığının ne olduğunu da dedelerinden dinlemekle yetin- meyip bızzat duyumsamanın "ujgarnğma" ka\Tişuyorlar... Ne diyelım?.. Dansı bizde- ki yok ettiğimiz kumsallann ve bizim kıyı insanlanmızın başına... Oekinci(rt cumhuriyet.com.tr KtM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicakn turk.net ÇÎZGİLtK KÂMtL MASARACl -c HARBt SEMİH POROY semihporoyfnyahoo.com KEDİ LEVO APTÜÜKA aptulikai'i studyoimge.com. /<ABÜLÜ' DİNİ BAV&AMLARI AMI-AOIK TARİHTE BUGUN MÜMTAZARIKAN 27Şubat B£STEClUE BflJM ADAML 1B87'0£ BUGUN, ÜNLÛ KU£ B£STECİ£İ AL£K£ANP£IZ BOÜODIM, S4- YAÇINOA ĞU3Û. 19. YÜ2YILDA, RUS UUJSAL MÜZf&NiN GÜCl£HMESİNDE ÖNEMLİ KDL "Prtnt g ünlû pöloıttç dansı - OYNAYAN VE "8EÇLEG BUN ÛYESİ OLAN BO8ODIN, 6EKCEKTe, MÛZİKLE 8OŞ 2AMAULA1ZINOA UĞRAÇMAfCTMYOI. BOROtHN, DO*^OR VE ÖZELLJAU^ PE KİMYACI OlA/SAM BAŞARILI BİR K/ŞİYDİ. ALDEH/7l£&N ARAŞT/RA*t_ SlHDA "ALDOCÜ KEŞFETMİÇ giR B/ÜM AOAMIYDI. BİR "PAZAG SÜMÛ /VkJZJKÇİ£İ"/VİN BESTECJUĞE fiÇ- LA ZAMAAJ AYIKAMAD/& OÜÇÛNÜUÛRS^,SoeOO/M'mi AZ YAP1T VCfZMİÇ OLMASl PO6AL KARÇllAHAgİÜR. Yİ- NE DS, ÛZEKlNOE 18 YH- ÇAUÇTlSl "p/t£NS ÜSTÜN 8İR OP£6A VE'ûRmASm^TEPLEKİH TKA VAPin BİLE ONUN YETEME&İHİ GÖStB&4E£TEI»R. PANO DENİZ KAVLKÇUOGLU Komşudan Gözlemler 1964 yılında Tübingen'de okurken kısa bir sü- re oda arkadaşım olan Yunan öğrenci Perikles'in kendi ulusundan başlıca şikâyetlerinden biri de Yunanlıların yaygaracı, kavgacı yanlarıydı. Ger- çekten de o yıllarda Yunanlılar en ufak tartışma- ları bile kavgaya dönüştürmek için ellerinden ge- leni yapariar, uzlaşmamayı, çözümsüzlüğü "ma- rifet" sayarlardı. Yunan gazeteleri verdikleri en önemsiz olayları bile en iri puntolarla, yarım say- falık manşetlerle duyururlar, milletvekilleri parla- mentoda ikide bir yumruklaşırlardı. Perikles, Ati- na'dan her gazete geldiğinde öfkelenir, "Bizimki- ler gene kavga anyor!" derdi. Ona göre Yunan toplumunda "özgüven duygusu" yeterti ölçüde gelişmemiştı. Egemen güçler bu duygunun geliş- memesi için her yola başvuruyorlar, bu arada da toplumun belli kesimlerinde var olan "Türk kor- kusunu" sürekli besliyoriardı. "Düşman"\ ne ka- dar korkunç gösterebilirierse, kendi hareket alan- lan da o kadar genişliyordu. "Korkunun egemen olduğu yerde demokrasi de, özgüriük de yeşermez, bunlann olmadığı yer- de de özgüven gelişmez" diyordu Perikles. • * • Yunanistan'da asken diktatörlüğün yıkıldığı gün Yunan meslektaşım Basilius Barios, elinde bir demet çiçekle gelmişti işyerine. Onunla Nürn- berg'de, AEG'nin merkez binasında aynı ofıste dort yıldır biriikte çahşıyorduk. Başarılı bir ekono- mist, iyi bir gözlemciydi. Hepimize birer çiçek ver- miş, "Eğer darbeciler yargılanıp cezaya çarptın- lırsa, 1974 yılı Yunan halkı için yeni birmilat ola- caktır..." demiştı. Barios'unumduklangerçekleş- mış, ülke yönetimine el koyan darbeci albaylar yargılanmışlar ve özgürlüklerine bir daha kavuş- mamak üzere küçük bir adaya hapsedilmışlerdi. Barlos'a göre Yunan halkı "gerçek demokrasi" ile ilk kez 1974 yılında tanışmış, demokrasinin asıl sahibinin kendisi olduğunun farkına darbeci al- baylar yargılanırken varmıştı. Yedı yıl süren dikta- törlüğün tek yaran, topluma "özgüriük" kavramı- nı yeniden değeriendirme ve bunu somut bir ol- gu olarak içselleştirme olanağını vermiş olmasıy- dı. Yunan toplumu, kendi istenci dışında üzerin- de bir iktidar kuran darbecileri yargılayıp cezalan- dırarak özgürleşmiş, demokratikleşmiş, sıvilleş- miş, böylece Yunan arkadaşım Perikles'in yıllar önce sözünü ettiği "ulusal özgüven"\n gelişim yollannı açmıştı. • • • Yunanistan yeniden Avnjpa Konseyi'ne alınmış, NATO ile dondurulan ılişkileri yeniden noımale dönmüş ve Avrupa Birliği'ne üye olmuştu. Ne var ki eski dönemin elverişli koşullanndan beslenme- ye alışmış kimi siyasal odaklar yaygaracılığı, şir- retliği, özellikle de "Türkkorkusunu" pompalama- yı sürdürmüşlerdi. Türkiye'deki aynlıkçı teröre açıkça destek vermişler, Türkiye'nin zaranna ola- bileceğini düşündükleri her olaya, her kişiye pa- yandalık yapmışlardı. Fakat Yunan toplumunun özgüven duygusu geliştiği oranda bunlann gücü de azalıyor, marjinalleşiyorlardı. Bunlan bana geçen yıl Aleksandrapolis'te (De- deağaç) otelinde kaldığım Yorgo adında eski bir Almanya gurbetçisi anlatmıştı. Yorgo on sekiz yıl Stuttgart'ta çalışmış, birikimleriyle Dedeağaç'ın kıyı şeridindekı o oteli satın almıştı. Haftada bir Ke- şan'a aJışvenşe gidiyor, ayda bir de Istanbul 'da ar- kadaşlarıyla buluşup rakı içiyordu. Söz arabasın- dan açılmıştı Yorgo'nun... Onunki de Dedeağaç'ta gördüğüm başka otomobiller gibi görece küçük, ekonomik bir modeldi. Ben, "Yahu burada hiç büyük otomobil, Mercedes, BMW, cip falan yok mu"diyesorunca gülmüş, "Eskiden vardı..."de- mışti. "Ama şimdi eskiden daha vahıklıyız biz..." Söz buradan gelmişti "özgüven" konusuna... Yunanistan 30 yıl içinde kişi başına ulusal geli- rini ikı bin dolardan on iki bin dolara yükseltmiş- ti. Biz ise iki bin dolarda kalmıştık... Yaygaracılı- ğın, şirretliğin, kavgacılığın "ulusal özgüven"\e, "ulusal özgüven"'\n de afıye, cakaya, gösterişe gereksinim bırakmayacak kadar bir toplumsal varsıllıkla da ilintisi olmalıydı... e-posta:dkavukcuoglu •/ superonline.com Faks: 0 212 723 84 97 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: 1/ Geminin 1 hangi devlete ait olduğunu 2 gösteren bay- 3 rak. 2/ Hıristi- yan ermişleri- ne verilen san... Taşa tu- tarak öldür- me. 3/ Beyaz ya da pembe renkte çiçek- ler açan zehirli bir ağaççık. 4/ Dervişle- rin giydiği eski ve ya- „ malı hırka... Sabunu, atı ve saçı vardır. 5/ "Mustafa — " : Res- samımız... îlave... Kuzu sesi. 6/ Değir- men taşı ya da teste- re gibi şeylere diş aç- mak. II Vilayet... 9 Gündüz yapılan sinema ya da tiyatro gösterisi. 8/ Birtüryabanmersini... Istanköy Adası'nın bir baş- ka adı. 9/Cinsel güçsüzlük... Bir cetvel türü. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Ağaç direkJer üzerine çakıhnış çıtalara sıva vu- rularak yapılan duvar ya da tavan. 2/ "başlar — doğarken saltanatı sultaniyegâhm" (Attilâ tl- han)... Yanıcı, renksiz ve az kokulu bir gaz. 3/ Dövülmüş pirincin şekerli suda haşlanmasıyla yapılan tatlı... Sodyumun simgesi. 47 Bir renk... " — Onat": Mimanmız. 5/ însan türünün belli başlı ve sürekli çeşitlerinden her biri... Ipucu. 6/ Kekemelik, pepemelik. 7/Iri birhıyar türü... Dar, uzun ve hafif bir yanş kayığı. 8/ Cemaate namaz kıldıran kimse... Kısa yazı. 9/ Kemiklerin yuvar- lakucu... Duvarcılann doğrultubulmaktakuUan- dıklan çekül ipi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle