Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 EKİM 2002 CUMARTESİ
+
CUMHURİYET SAYFA
kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
^f* W Jacques-HenriLartigue'in fotoğraflan, Fransız Kültür Merkezi'nde
Oüzel Dönem'in tanığıICAYA ÖZSEZGLN
Toplumu, her zaman uyanık, sonrasız de-
vingen bir varlık olarak tanımlamıştı Benja-
min. Insanlann birbirine kenetlenip dağıldı-
ğı, ortak beğenileri paylaştığı, sonra da ken-
di köşelerine çekilerek benzersiz klanlar
oluşturduklan. kişisel dünyalarının derinlik-
lerinde kendilerine farklı uğraşlar buldukla-
n bu canlı organizmaya tarihsel süreçler ve
yaşanmışhklar açısmdan bakıldığında, her
şey birden devingenliğini yitiriyor sanki,
bambaşka bir çevre açılıyor önümüze. O çev-
rede daha önce yaşamış olanlar, başka bir
gezegenin canlı yaratıklan izlenimi yaratı-
yorlar. Sanal bir dünyaya bakıyormuşçasına
yabancı hissediyonız kendımizi o insanlann
karşısında.
En son iletişim ve sanat türleri olarak, si-
nematografik görüntünün ve fotoğrafin böy-
le bir etkileme gücü var. Geride kalmış dö-
nemleri ve yaşamlan belgele-
yen fotoğraf karelerine uzun
süre gözünüzü ayırmadan
baktığınızda, dünyasal özdeş-
likler bir anda siliniverir; uzak-
ta kalmış yitik insanlann imge-
leri, büyüsel bir evrenin tanık-
lan olmak gibi gerçek-dışı iş-
levlere bürünürler. Görüntünün
her noktası, yaşamın odağına
kılitlenir. Hofmannsthal'ın de-
yimiyle, sırf yaşamdan oluşma
bir peyzaj kucaklamıştır sizi ar-
tık.
Yaşam sahnelerl...
1900'lü yıllann başlanna kadar gelen fo-
toğrafin ilk yaratıcılan için söz konusudur bu
söylediklerim. Bunun doğruluğunu görmek
için, yolunuzu şu günlerde Fransız Külrür
Merkezi'nin sergi salonunda yer alan Jacqu-
es-Henri Larrigue "Fotoğraflar" sergisine
çevirmeniz gerekiyor. Yaygın deyimle "Bel-
le Epoque" un, yani 19. yüzyıl sonu ve 20.
yüzyıl başlannın Fransa'sında, henüz büyük
dünya felaketlerinin gündemde olmadığı o
huzur ve mutluluk ortamında yaşam, doğal
ki bugünkünden epeyce farkhdır. İlk uçuş
denemeleri "aeroplane"ler, araba ve moto-
siklet yanşlan, planör uçuşunu izleyen me-
raklılar, ilk Rolls Royce gezileri, 1913 tenis
şampiyonası,Nice'te 1925 fırtınası, 1924 Pa-
ris Olimpiyatlan, "Mardi Gras'Mar, Casino
de Paris eğlenceleri, Boulogne ormanında
R.etrospektif nitelikli
serginin fotoğraf kareleri
gözden geçirildiğinde,
Lartigue'i Lartigue yapan
etkenlerin, çağdaşlannm
pek çoğunda
gözlemlediğimiz
"tanıklık" işlevinden ve
fotoğrafçılık uğraşını,
sorumluluk bilinci
çerçevesinde algılama
güdüsünden kaynaklandığı
hemen görülebilecektir.
akşam sefalan... Bütün bu görüntüler, bir fo-
toğraf tutkusunun ve sokak röportajcısının ti-
tizlikle tespit ettiği yaşam sahneleridir.
Ama Henri Lartigue, gözünü Biarritz, De-
auville, Orleans gibi yörelere çevirmeden
önce, fotoğraf kariyerini oluşturmaya en ya-
kın çevresinden, aiîe bireylerinden başlamış.
Zaten ilk ününü de bu yakın çekim fotoğraf-
lanyla yapmış. Babası da amatör bir fotoğ-
rafçı; Lartigue'e karanlık oda tekniklerini o
öğretmiş, sonra da eline ilk fotoğraf makine-
sini o vermiş. Lartigue'in ilk işi, babasının
Courbevoie'daki büyük malikânesinde, kar-
deşleri ve yeğenleriyle oynadığı oyunlan, ev-
de yapılmış su bisikletlerini, kayak arabala-
nnı çekmek olmuş (sergide, bu tür fotoğraf-
lar oldukça önemli bir yer tutuyor). 1904'te,
daha on yaşındayken Fransa'da yapılan ilk
planör uçuşunu, daha sonra da Gordon Ben-
net Kupası yanşlannı çekmiş.
Jacques-Henri Lartigue'in Paris'e yerleş-
tiği 1911 'den sonra çektiği fotoğraflar, hem
teknik, hem konusal açıdan daha kapsamlı
çahşmalann ürünleri. Bu dönemin, aynı za-
manda Stieglitz ile başlayan fotoğrafı sanat-
laştırma deneyimleriyle de örtüştüğünü
unutmamak gerekiyor. Farklı kameralar (ku-
tu, stüdyo tipi, panoramik.) deneyerek, sa-
vaş öncesi Avrupa sının kent yaşamını bel-
geliyor fotoğraflannda. Bir ara, ilk fotoğraf
çahşmalanyla başlamış olan resme ilgisi ye-
niden canlanıyorsa da fotoğraf ağır basıyor.
Çocukluk döneminde çektiği fotoğraflardan
kırk kadannı, uzun bir aradan sonra, New Y-
ork Modern Sanat Müzesi'nde sergileyip bu
fotoğraflan içeren bir de kitap yayımladığın-
da, ünü Fransa'nın smırlannı aşıyor.
'Ev ev, sokak sokak' gözlemlemek
V. Giscard d'Estaing, yedi yıl süren baş-
kanlık döneminde, Lartigue'i fotoğrafçısı
olarak seçmişti. Kuşkusuz Lartigue'i kendi
döneminin Doisneau, Brassai, Cartier-
Bresson gibi başka sokak fotoğrafçılan dü-
zeyine çıkaran ve ona fotoğraf tarihinde seç-
kin bir yer sağlayan etkenler, bu olayla ilin-
tili değil. Istanbul'da Jacques-Henri Larti-
gue Dostlan Derneği tarafından düzenlenen,
Kültür ve iletişim Bakanlığı, Mimarlık ve
Milli Miras Müdürlüğü'nün desteğiyle ger-
çekleştirilen retrospektif nitelikli serginin fo-
toğraf kareleri gözden geçirildiğinde, Larti-
gue'i Lartigue yapan etkenlerin, çağdaşlan-
nm pek çoğunda gözlemlediğimiz "ranık-
lık" işlevinden ve fotoğrafçılık uğraşını, so-
rumluluk bilinci çerçevesinde algılama gü-
düsünden kaynaklandığı hemen görülebile-
cektir. Örneğin 1920'lerde görüntülediği
Londra sokaklan, daha önce çektiği Paris ve
yöresinin fotoğraflan gibi, kent yaşamımn
çekici atmosferine kapılan bir gözlemcinin,
bu atmosferi bir gözlemci tavnyla olduğu
kadar, çağdaş yaşam grafiğinin göstergesi
olarak da yorumlama çabasıyla açıklanması
gereken aynntılan gizliyor kendi içinde.
Yaygın formül, Lartigue'in fotoğraflann-
da da egemenliğini sürdürüyor: Bir kentin
portresini fotoğraflarken, onu en incelikli
noktalanndan yakalamak, yani "ev ev, so-
kak sokak" gözlemlemek, yaşamı tutanağa
geçirmek.
(Jacques-Henri Lartigue sergisi, 26 Ekim 'e
kadar görülebilir.)
Ustayla geceyansı
buluşması
Kültür Servisi - Istanbul
Kültür ve Sanat Vakfı'nca
ilki düzenlenen ve dün baş-
layan fılmekimi, Istanbul'u
sinemanın büyüsüyle sar-
maya devam ediyor. 20 fil-
min 24 Ekim'e dek Beyoğ-
lu Emek Sineması'nda sine-
maseverlerle bu-
luşacağı etkinlik-
te. geçen yıla
damgasını vuran
bazı filmler ile
geçen altı ay için-
de dünya festival-
lerinde gösterilen
filmlerin ve önü-
müzdeki günlerde
Türkiye'de vizyo-
nagirecek filmle-
rin ilk gösterimleri yapıla-
cak.
Etkınlik boyunca filmle-
rin gala mekânı Emek Sine-
ması olacak. Emek Sinema-
sı' nda bugün 24.00 'te sunu-
lacak tek filmlik gece yan-
sı galasında Fransız sinema-
sının sıradışı filmlere imza
atan yönetmeni Gaspar
Noe'nin bu yıl Cannes'da
büyük yankı uyandıran 'Ir-
reversible'ı ('Dönüş Yok')
gösterilecek.
Noe, Umut Sanat Ürünle-
ri tarafından Türkiye'de
gösterime soku-
lacak olan fil-
mindeki olaylan,
filmin adını ya-
lanlarcasına, ge-
çen yılın unutul-
maz 'Memen-
to'sunda olduğu
gibi, ters krono-
lojik sırayla su-
nuyor. Kahrama-
nı 'Marcus'un
hayatındaki sorunlu bir ge-
ceyi anlatan 'Irreversible',
bir gay bardaki şiddet ola-
yıyla başhyor ve geri gide-
rek bu olayın nasıl, niçin
meydana geldiğini sarsıcı
görüntülerle açıklıyor.
(0 212 334 07 51)
Binbir kadın özneli masal
Nuray Çiftçi çizgiyle yazıyı gerçek ve düş ekseninde bir araya getiriyor
GAMZE AKDEMİR
Nuray Çiftçi'nin farklı kesimlerden or-
talama benzer sorunlan, sezileri, tepkile-
ri paylaşan ve her biri ayn öykülerin pe-
şinde sürüklenen kadın tiplemelerinden
oluşturduğu 'binbir kadın masalları'.
Sel Yayıncılık'tan çıktı.
Yaşama bakışıyla da örtüşen empati
kurma çabasının bir yansıması olarak ta-
nımladığı kitabında Çiftçi, karakterlerin i-
ki yüzünü de işlemeye önem vermiş. Ve
görünenin ardındakine bakarak asıl öykü-
yü orada geliştirmeye, karakterlerin ne gi-
bi sorunlarla, gerçeklerle kuşatılmış ola-
bileceğini kurgulamaya çaba göstermiş.
"Eğer o öyküde ele alınan kadının
bir erkekle ilişkisi anlatüıyorsa o ilişki-
ye kesinlikle objektif yaklaşıyorum"
sözleriyle de vurguladığı gibi tarafsız, ka-
dıru sadece kadın olarak değil, insan ola-
rak alan bir bakışı benimsemiş bu neden-
le. Kurgu aşamasında ise karakterleriyle
aynı sevinçlere, üzüntülere, kaygılara ya
da imkânlara sahip olduğunu varsayarak
nasıl davranacağını tartmış hep.
Yaşayan, devinen öyküler
îlkokulun son yıllanndan bu yana çiz-
gi roman tarzında çalışmalar yapmaya
başlayan, çok küçük yaşlardan beri çizgiy-
le yazıyı bir arada götüren sanatçı, çiz-
giyle profesyonel olarak yol almışlığı da-
ha fazla olsa da yazıyı da aynı derecede
önemsiyor. Amaçladığı gerçekçi portreler
olsa da yalnızca gözlemle yetinmemiş el-
bette. Bu portrelerin bir masal perisi ku-
sursuzluğunda olmaması gerektiğinin bi-
linciyle "yazı çizi işlerinde her ikisi de
iç içe yüriir" diyerek. düş gücünü de göz
ardı etmemiş. Bazı öykülerde mizah ile
duyguyu, bazılanndamantık ile duyguyu
eşleştirirken bazılannda da hedefleneni,
hayal edileni harmanlamış.
Kimisinde çizginin hikâyeyi, kunisin-
de hikâyenin çizgiyi getirdiği öykülerini
hep umut kokan esenlik dilekleriyle nok-
talamış Çiftçi. Noktalamış dediğimiz, bi-
rer sayfaya sığıştırmış dolu dolu. Her bir
öykü, sayfa içinde bitmiş gibi algılansa da
bitmiyor aslında. Yaşamaya devam edi-
yor. Okuyanı fikirler yürütmeye, kendin-
ce kurgulamaya, sonlandırmaya, kimisi-
ne mutlu, kimisine hüzünlü kaderler biç-
meye kışkırtıyor çünkü. Zaten Nuray
inbir Kadın
Masallan'ndaki
her bir öykü,
okuyanı fikirler
yürütmeye,
kendince
kurgulamaya,
sonlandırmaya,
kimisine mutlu,
kimisine hüzünlü
kaderler biçmeye
kışkırtıyor.
Çiftçi'nin istediği de bu. Yaşayan, devi-
nen öyküler.
Çeşitli kadın portreleri
Okuyan nasıl algılamalıydı? Neler du-
yumsamalıydı? Insanlar kendileriyle he-
saplaşmaya mı gitmeliydi ya da 'Ben de
bunu yaşadım?' mı demeliydi? Bu nok-
tada okuyuculann öncelikle kendinden bir
şeyler bulması, çok farklı karakterlerin
söz edildiği sayfalarda ise onlarla herhan-
gi bir öykü kitabındaki herhangi bir kah-
ramanla olduğu gibi ilgilenebilmelerini
ummuş Nuray Çiftçi. Bu bağlamda du-
yumsadığı daha duyarlı insanlann 'binbir
kadın masallan'na sanki daha yakın du-
rabileceği.
Kadın ekseninde hiçbir açının atlanma-
dığı kitapta ailevi sorumluluklar ve na-
mus ikilenünde kıstınlarak kariyerlerin-
den vazgeçmeye zorlanan. 80'li yıllardan
sonra içine düşülen boşlukta rurunmaya
çalışan kadmlann bocalaması var. Çift-
çi'nin kadın-erkek-toplum ilişkilerine çi-
zilen çerçeve ekseninde "Tam bir geçiş
dönenıiydi. İ zerine daha çok yazılıp çi-
zilmesi gerekli bir dönemdi" sözlenyle
vurguladığı 90'h yıllann kokusu var. Mut-
luluğu başkasına bağh olmakta arayanlar
olduğu gibi, daldan dala konan serseri
ruhlu kadınlar da var. Mücadele gücünü
yitiren, yitirmeyen kadınlar var. Çok duy-
gusal, mantıklı, öfkeli, kıskanç, terk eden,
terk edilen, hüzünlü, yırtıcı ya da pasif
kadınlar var.
Kitabında okuyucunun dünyasına di-
daktik olmadan, yaşamın kıyısından kö-
şesinden ya da tam ortasından her şeyin
öncesinde insan olan kadın portreleri ta-
şısa da bu tarz öyküleri sürdürmesi duru-
munda "Bir sonraki çahşmamda sade-
ce kadınlan değil erkekleri ya da ço-
cuklan da özne alabilirim " diyor Nuray
Çiftçi. Çünkü öznesi ne olursa olsun, o-
nun için önemli olan, her şeyı yazıp çiz-
mek istemesi.
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
İşkence Suçundaki
Payımız!
Hiç unutmadım: O çocuklann gözlerini, o çocukla-
nn seslerıni hiç ama hıç unutmadım. Parçalanmış, li-
me lime olmuş, her bir parçası dipsız kuyulann en di-
bıne saplanmış o bakışlar, o sesler Manisalı gençle-
rindı. Ben onlara çocuk diyordum. Çünkü içlerinde en
küçüğün yaşı 14'tü, çoğununki 17... Sanki kendileri
yoktu sesleri ve bakışları vardı... İçine düştükleri deh-
şeti anımsıyor musunuz... Içlerinden birı duruşmada
ışkenceyi anlatırken, daha doğrusu anlatamazken,
öyle utanmıştı kı, yaşadıklannı hâkım amcanın kula-
ğınafisıldamak zorunda kalmıştı... Onu kucağıma alıp,
"küçüğüm, sen değil, bunu sana yapanlarutansın" de-
meye...
Tamam genyedönmeyeceğim... Yüzyıllar önce de-
ğil, 6 yıl önce yaşanan o dehşete, yeniden dönmeye-
ceğim...
Manisa'da izlediğim duruşmalarda o çocuklann an-
neleri babaları, ablalannı da unutmadım. Çocuklan-
na kanat geren, adalet için savaş veren, acılannı öf-
keyle bileyen aileleri hiç unutmadım... Ve de işkence-
ci savıyla yargılanan polislerin meydan okuyan tavır-
larını da...
Bildiri dağıttılar, slogan attılar, duvara yazı yazdıla/'
diyeyakalanmıştı o çocuklar... örgüt üyeliğinden yar-
gılandılar.. Beraatettiler... Gözaltında gördüklen işken-
ce nedeniyle polislere dava açıldı... Polislere delil ye-
tersızliğinden iki kez beraat kararı verildı... Karar iki
kez Yargıtay'dan döndü... Üçüncü yargılamada po-
lisler hapis cezası aldı. Karar, polısler son duruşma-
da savunma hakkı kullanmadı diye bozuldu. Ve bir-
kaç gün önce tüm gazetelerde okudunuz, polisler
(44. duruşmada!) yeniden hapse mahkûm edildi...
Bütün bu olay neredeyse 7 (yazıyla yedi) koca yıl
surdü. Olay bitmiş değil. Polısler temyize başvuracak.
Ve dava "zamanaşımına" uğrayabilir. Bu süre 2003
Haziranı'nda doluyor... Işte çocuklann avukatlan şim-
dı bunu önlemeye çalışıyor...
Gecıkmiş adalet zaten ne kadar adıl olabihr ki!
Ayrıca şimdi AB'nın gözü bu davada ve AB ilerle-
me raporunda da örnek gosterildıği için mı, işlerın
hızlanacağınavetutaıiılığakavuşacağınainanıyoruz?
Yanıtımız evet ya da hayır olsun, bence her ikisi de u-
tanç verici. AB bizi zorlamadan işkenceyı cezalandı-
ramaz mıydık, lanetleyemez miydik!
Şimdı yedi yıl öncesine dönüyorum:
Manisalı çocuklara yapılan işkencelenn televizyon
ekranlanndan evlerimıze girdıği günleri duşunüyo-
rum...
O günlerde, Yüce Divan'a gitmemek için sözlerin-
den dönen, yalan söyleyen, komisyonlarda aklanmak
için çıkar ittrfakları kuran hükümet yöneticileri neden
işkenceyi lanetlemediler? Bir kez olsun kamuoyunun
önüne çıkıp neden işkence yapanların cezalandınla-
cağını haykırmadılar?
"Failimeçhulcinayetlerin"faillerini "kahraman" ilan
etmiş insanlar, bunları "devlet hizmetinde" kullandı-
ğını açıklamış liderier neden işkence konusunda tek
laf etmediler? Neden hep sustular? Kendi çocuklan
da işkence görseydi, yine susacaklar mıydı?
Ya o anlı şanlı büyük medyamız? Neden tüm gaze-
teler aralarında anlaşıp işkenceye karşı kampanya
açmadılar, tüm köşeleri tüm sayfalan buna ayırmadı-
lar? Ülke yöneticileriyle içli dışlı ilişkilerini neden bu
konunun hizmetine sokmadılar? Televole kültürsüz-
lüğünü misyon edinmiş televizyon kanallan, sistema-
tik ve yaygın işkenceyi lanetlemek için bir gün olsun
tüm ekranlan karartmadılar?
AB zorluyor diye değil, insan olduğumuzu anımsa-
mak için gerekliydi bu.
Bakıyorum da şimdiye dek susan gazeteler bile, bir-
kaç gündür Manisa haberlenni yayına sokuyor. ön-
ceki suskunluklanndan utanmıyorlar mı?
Yıllar boyu, bu insanlık ayıbına, bu ınsanlık utancı-
na karşı duranlar "vatan haini" diye bellendi ülkemiz-
de...
Şimdi herkes, evet herkes suçlulann telaşı içinde...
İşkenceyi yapan kadar, işkenceyi yaptıran da suç-
ludur. İşkenceye izin veren de suçludur. İşkenceye göz
yuman, işkenceyi yok sayan da suçludur. Emniyet
müdürlerinden, içişleri bakanlanna, başbakanlanna,
güç ve iktidar odaklarından suskun kalmayı seçenle-
re kadar uzayan bir suçlular listesi var önümüzde.
Hepsinin bu suçta payı var.
Ulkemin adının işkence suçuyia bir arada kullanıl-
masına yol açanlara lanet olsun!
e-posta:zeynep a zeyneporal.com
faks:(0212)25716 50
Osmanlı Haremi başkentte
• ANKARA (AA) - Osmanh dönemi, harem ve
saray entrikalannı işleyen ilk bale olan 'Harem'
bugün başkent seyircisiyle buluşacak. Reji ve
koreografisini Merih Çimenciler'in üstlendiği
yapıtın dekor ve kostümleri Alexandre
Vassiliev'e, ışık düzeni ise Tahsin Çetin'e ait.
Yapıt, yazgılan başkalan tarafından be.lirlenen
genç kadmlann yaşadığı haremi, saraydaki
iktidar mücadelesini ve entrikalan anlatıyor.
Hacı Arif Bey'den Hamamizade îsmail Dede
Efendi'ye kadar Osmanh usul müziğinin
üstatlannın besteleriyle süslenen yapıtta,
TRT Orkestrası ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası sanatçılan da kanun, kudüm gibi
sazlarla bale sanatçılanna eşlik ediyor.
BUGÜN
• İZMİR tSMET tNÖNÜ SANAT
MERKEZİ'nde 11.00'de IZDSO'dan 'Prof.
Hikmet Şimşek'i Anma Konseri'.
(0 232 489 09 26)
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZt'nde 17. OO'de Prodüksiyon
Tiyatrosu'ndan 'Tek Kişilik Şehir' adlı
oyun. (0 212 252 35 00)
• İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde
14.00'te 'C'era un cinese in coma' adlı
filmin ve 16.00'da 'Sacred Arias' adlı
Andrea Bocelli'nin operasının gösterimi.
(0 212 292 98 48)
FİLMEKİMİ'NDE BUGÜN
• EMEK SÎNEMASI'nda 10.30'da 'Swing',
13.30'da 'Martının Kahkahası', 16. OO'da
'Atanarjuat', 19.00'da 'Gelinin Oğlu',
21.30'da 'Kan Borcu' ve 24.00'te 'Dönüş
Yok' adlı filmlerin gösterimi.
(0 212 334 07 00)