22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 2002 CUMA OLAYLAR VE GORUŞ[email protected] MUMTAZ SOYSAL Gidenler ve Kalanlar HAFTA, gidenleri anmak içindir diye kalan- lara bakmadan edemeyiz. Gidenler, anılmaya ve anlatılmaya muhtaç da değiller zaten. Unutulmuyorlar ki, Muam- mer Aksoy'u. Bahriye Üçok'u, Uğur Mum- cu'yu, AhmetTaner Kışlalı'yı ve bu simge ad- ların yanına sıralanabilecek öbürlerini, Tüten- gil'leri, Dursun ları, yaşamları yaptıklarıyla ve yazdıklanyla butünleşenlerı unutabilir misiniz? Hele kendi yaşamınızda, kişiler, kurumlar, gruplar olarak onlaria aynı saflarda olmuşsa- nız, "madenler" denince Aksoy'u, "laiklik"de- nince Üçok'u, "doğru gazetecilik" denince Mumcu'yu, "Kemalizm" denince Kışlalı'yı dü- şünmeden edebilir misiniz? Bu davaların ve kavgaların hepsini birden zaman zaman kendi kişiliklerinde toplayıp anıtlaşan o insanları? Yahut, vücudunun bir bölümünü aynı dava- lara ve kavgalara vermiş bir "canlı anıf'a, Ser- ver Tanilli'ye bakıp da onları anmadan edebi- lir misiniz? O nemli olan, onlan anmaktan öteye, arkada bıraktıklan topluma onlann ışığında baka- bilmektir. özellikle de onlann aynı uğraş alan- larında çalışır görünüp de yaptıklannın tam ter- sini yapanlara. örneğin, bilimsellikleri dış düşünce kalıpla- nnı bu ülke gençliğine aktarmaktan öteye geç- meyen üniversite mensuplarına, bilgi birikim- lerini yerti ve yabancı çıkarların hizmetine ve- renlere, ulusal ekonomiyi yanlış yollara saptır- maya yönelik çabalara karşı ses çıkarmayan- lara. örneğin, laik olduğunu söyleyip sonra da la- ikliği ayakta tutan Önlemleri "laikçilik" diye ye- renlere, inanç özgürlüğü adına tarikatçılığı sa- vunanlara, aydınlanma uğruna yapılanlan tek parti zorbalığı sayanlara. örneğin, doğru gazeteciliği patron çıkarları- nı iyi savunmak, hatta kollamak biçiminde gö- renlere, haber verip vermemeyi bu amaca gö- re ayarlayanlara, araştıncılık yerine aktancılığı öne çıkaranlara, sorunlar yumağı ortada durur- ken havaiyat yığınını okuyucu ve izleyiciye su- nanlara. örneğin, Kemalizmi basit bir Atatürk tapını- şı olarak alanlara, Mustafa Kemal'in çıkışın- daki ulusal isyanın ekonomik ve sosyal boyut- larını görmeyenlere. Ortalığı onlann, bu kötü örneklerin kaplamış olması, davalardave kavgalarda havlu at- mayı gerektirir mi? Geride kalan toplum arasın- da o unutulmaz simgelerle aynı değerde yeni insanlar, ama toparlanıp ortak bir ağırlık oluş- turması gereken gençler yok mudur? Bir kuşa- ğın dağınıklığa ve ortak akıl oluşturmayışın za- yıflığına kurban gitmiş olması, doğruluğun ve haklılığın asla zafer kazanamayacağı anlamına mı gelir? Kıbns Sorununda Çözüme Doğru... Tevfik ÜISAYDEV Emekli Büyükelçi K KTC Cumhurbaş- kanı Rauf Denk- taş'uı Güney Kıb- ns lideri Klerkfcs'e yaptığı doğrudan görüşme önerisinın Rum tarafin- ca kabul edilmesi üzerine, 4 ve 29 Arahk 2001 tarihinde ger- çekleşen karşılıklı nezaket zi- yaretleri ardından taraflar arasın- da 16 Ocak günü başlayan doğ- rudan görüşmeler Kıbns soru- nunun çözümünün olumlu yön- de gelişebileceği hususunda umutlu beklentilere yol açtı. Bundan sonraki süreci iyi de- ğerlendirebılmek içın sorunu ve şimdiki durumu kısaca gözden geçirmekte yarar var. 1959-1960 Zünh, Londra ve Garanti antlaşmalanna göre Kıb- ns Cumhuriyeti eşit hakJara sa- hip Türk ve Rum toplumlann- dan oluşmaktadır. Bu dengeyi Enosis amacıyla 1963-1964, 1967-1968 ve 1974 yıllannda bozan hep Rum tarafı olmuştur. Türk yerleşım yerleri yakılmış yıkılmış, Türkler katliama uğra- mışür. Enosis amacında tam bir dayanışma sergileyen Rum tara- fı içerisinde geçmişteki tek an- laşmazlıgı Enosis'in nasıl ger- çekleştinleceğıne ılışkin yön- tem oluşturuyordu. Yunanlı Ge- neral Grivas, Enosis'i bir an ön- ce sağlamayı, buna karşılık kur- nazca davranan Makarios ise birleşmeyi ileriye bırakıp Türk- lerin zaman içerisinde eritilip Ada'nın kendiliğinden Yunanis- tan'a katılmasını amaçlıyordu. Şimdiki Rum yöneticilere ve onJan destekleyen çevrelere gö- re evvelee Makanos'un yürüt- mek istediği bupolitika, AB'ye girişten sonra daha elverişli bır ortamda geliştirilebilecek. Şunu da bilmemiz gerekiyor: Rumlar, bunca yıl sadece müza- kere eder görünerek dış dünya- ya uzlaşmacı bir imaj vermeye çalışmısur. Haksız yere uzlaşmaz olarak suçlanan Türk tarafi ise 30 yıldan fazla (1968 den bu ya- na) geçmişi olan ve değişık isim- ler altında sürdürülen Kıbns'a ilişkin görüşmeler süreci içinde yüzlerce sayfayı bulan, günün koşullarına ve gerçeklerine uyumlu öneriler sunmuş ve de- vamh olarak çözüm önerileri üretmiştir. Bunun en son kanıtı da konfederasyon önerisıdir. Kıbns sorununun çözümü yo- lunda AB ve öteki dış çevrele- rin ısrarla üzerinde durduklan husus, Türkiye'nin KKTC Cum- hurbaşkanı Denktaş'ı Rum tara- fıyla anlaşmaya zorlamasıdır. Rumlan destekleyen dış çevre- lerin, haklı davasım bıkmadan, yılmadan savunan Denktaş'ı çö- zümsüzlüğün sorumlusu olarak göstermesini doğal karşılamak gerekir. Ancak, dış çevrelerin yanı sıra bazı ıç çevrelerin de on- lan destekler nitelikte. çözüm- süzlüğün sorumlusu olarak Denktaş'ı görmesı şaşırtıcı, da- ha da önemlisi hakçıl bir çözü- mü engelleyıci bir davranıştır. Dı- şişleri Bakanımız AB Karma Komisyonu toplantısında yaptı- ğı konuşmada, içeriden kaynak- lanan ve daha çok iş çevrelerin- den gelen bu zaafımıza değine- rek ".-yanlış anlamalar nede- piyh»rfyha rlikkarti riavranmamıy gerektiğiııi r belirtmek gereksi- nimini duymuştur. Kıbns konusunda Denktaş ı öne sürerek Türk tarafının tutu- munu kınayan iç kaynaklı görüş- ler kanımca daha çok bilgi ye- tersizliğinden kaynaklanıyor. Şunun iyice bilincinde olmalı- yız: Soruna çözüm arayan, Türk tarafi; çözümsüzlüğün sorum- lusu ise Rum tarafidır. Dışandan aldığı destekle ABye nasıl ol- sa gireceğinin güveni ve soru- nun orada kendi çıkarlanna uy- gun şekilde çözüleceğinin inan- cı içerisindeki Rum tarafı soru- na "kendi isteklerini tam karşı- layabilecek" acele bir çözümü istemiyor. Yine AB Karma Ko- misyonu toplanrısında Dışişle- ri Bakanımızın isabetle belirtti- ği gibi, "Kıbns Rum kesiminin arzuladığıçözümAB tarafindan kendisine hediyeedümiştir". Bu durumda Rum tarafı neden çö- züme yanaşsın? Onlara göre şimdi yapacaklan bir anlaşma kendileri için kayıp, AB'ye gir- dikten sonra ortaya çıkacak du- rumu ise kazanç olacak, yani Ada tümüyle onlann egemenli- ğıne geçecek, sonuçta Enosis gerçekleşecektir. KKTC'nin Türkiye'ye eko- nomik yük olduğu savlanna ge- lince... 1997 yılından itibaren KKTC'ye yapılan yıllık yardnn miktan ortalama 200 miryon do- lara yaklaşmıştır. Bu rakamın büyük bölümü zorunlu harca- malara ve altyapı yatınmlarına gitmektedir. Buna karşılık, için- de "Kıbns'ı maü kütfet" olarak nitelendiren çevrelerin de yer aldığı Türkiye ekonomisine KKTC'ye yapılan dış satımdan sağlanan gelir yılda ortalama 280 miryon dolardır. Türkiye'nin KKTC'den dış alımı ise ancak 20-30 miryon dolar düzeyinde gerçekleşmektedir. ELEMAN ARANIYOR tletişünin çağımızın mesleği olduğuna inanan ve mesleğin inceliklerini konunun nzmanlanndan öğrenmek isteyen elemanlara ihtiyacımız var. îyi derecede Ingilizce bilen, araştırmayı seven, bilgisayar programlaruıdan anlayanlann yjıvıı[email protected]ın.tr'ye özgeçmışlerini göndermeleri rica olunur. Baykal'ın Önerileri... G eçen yıl, CHP Genel Başkanı Deoiz Baykal, Şeyh Edebali hayranlığını açı- ğa vurmuş ve Şeyh Edebali'nin görüş- lerini benimsedigini ve bunlan madde madde yazarak odasına astığını belırtmıştı. Bu yıl ise Denız Baykal, CHP"li beJediyele- re "Köroglu modeKnin" uygulanması gerekti- ğini bildirmiştir. 9 Aralık 2001 tarihli Cumhu- riyetgazetesinin 5. sayfasında bu konudaki ha- berde Deniz Baykal'ın CHP'li belediyelere yö- nelik beyanındâ "Köroğhı gibi zengjnden ahp faldre verin" talimatı belirtiliyor. Şeyh Edebali olayından sonra Köroğlu olayı ile gündeme gelen Şayın Baykal'a sormak ge- rekiyor: - Acaba sırada Zaloğlu Rüstem var mı? 13. yüzyılda yaşayan, Osmanlı'nın m&ıevi ku- rucusundan ve 16. yüzyıl Anadolusu'toda ya- şayan bir eşkıyadan esinlenen Sayın Baykal, CHP'nin kurucusu M. Kemal'den neden esin- lenmiyor? Sayın Baykal, Mareşal Gazi Musta- fa Kemal Atatiiirk'ün nesinden tatmin olamıyor? CHP örgütünden hiç kimse neden bu konu- larda Baykal' ı uyarmıyor? Altıoku babaannenin resmi gören, Şeyh Ede- bali ve Köroğlu'na hayranlık duyan CHP Ge- nel Başkanı 'na, artık CHP örgütünün Atatürk- çü anlayışla, çağın. çağdaşlığın yolunda olarak bütünleşelim demelerini bekliyoruz. Kamu- oyunun beklenrisi de böyle. Gözler CHP'de... Dr. Hasan tLERİAraştırmacı-Yazar Üzerinde durulması gereken bir husus da Kıbns'ın Türkiye için taşıdığı stratejık önemdir. Bölgede ülke çıkariannın da öte- sinde bölgesel sorumluluklar ta- şıyan Türkiye'nin. kıyılanna sa- dece 70 km. uzaklıkta ve Doğu Akdeniz'de birçok yönden ya- şamsal konumda bulunan bir coğrafyaya duyarh davTanması kadar doğal bir şey olamaz. 1960 yılında yaşama geçen Kıbns devletine ^cut veren ant- laşmalara göre Kıbns Cumhu- nyeti iki ayn kurucu ulustan oluşmaktadır: Türkler ve Rum- lar. Her iki taraf. devletin ege- men ortaklandu". Devletin ge- leceğini belirleme hakkı da do- ğal olarak bu iki topluma aittir. Ada'nın bu statüsü Enosis ama- cıyla Rumlarca defalarca bozul- mak istenmiş ve nihayet 1974 Temmuzu'nda Türkiye garan- törlük yetkisini kullanmak zo- runda kalmıştır. Bugün ortada Rumlann neden olduğu ve es- kiye dönülmemesini gerektıren yeni bir durum mevcuttur. Ola- sı bir çözümün bu gerçeği göz önünde bulundurması gerekir. Yani, iki ulusun, iki ayn devlet ve bölgenin varlığını kabul eden, Türkiye'nin vazgeçilemez ga- rantisinın de\amını öngören bir çözüm. Bugünkü durumun gerçek so- rumlusunun hangi taraf olduğu- nun Rum-Yunan tarafından da geç de olsa anlaşılmaya, daha doğrusu itiraf edilmeye başlan- dığının belirtileri var ortada. Ni- tekim, Cumhuriyet'in 15 Ocak tarihli sayısında çıkan bir haber- de, Yunanlı Prof. Akxis Irakü- dis'in Ta Nea gazetesinde ya- yımlanan bir yorumu aktanh- yor. Prof. Alexis Iraklidis bu yo- rumunda, 1963 yılında Makan- os'un 13 maddelik bir program- la Türkleri azınlık olarak nitelen- direrek iki toplumlu Kıbns dev- letine son verdiğini, 1963 Ara- lık-1964 Ocak'taki kanlı olayla- nn sorumlusunun Rum tarafi ol- duğunu belirtmekte ve Kıbns sorununun AB'ye girmekle çö- zümlenemeyeceği, gerçek çö- zümün Ada'nın ikiye bölunme- siyle sağlanabileceği görüşünü ileri sürmektedir. Türk tarafuıın da >ıUardır çözüm için ileri sür- düğü görüş de bu değil mıdir? Bu kez Denktaş'ın inisiyahfi üzerine başlayan doğrudan gö- rüşmelerin geçmişteki olaylan, gelişmeleri ve gerçek durumu karşılayan akılcı, sürekli banşı sağlayacak bir sonuca ulaşma- suıı diliyoruz. KÜLTÜR • S«N*T (0212) 293 «9 7» ııuııik ıırııııııı ııifiliiil CEMAIı RESİIREY KONSER SAbONU ÜBAT2002 H.ULUSLAMRA9fSnilBULBAR0K GÜNL£Rİ{29.1İ002/32JOII2) «102tI 2$15* M OMk. «eşır «r KOKSOI SAUMÜ MÜ & * y» jn butur ^ kade•nıkrmdt içrttntfi, , vneclı« &tyü3ett<r Settdrpst iwnsupön( K ja, tr a 30 lüşüîk gniDİonı %ıo mdmı/antrr PENCERE Biz Geçen Yüzyılda Küreselleşmiştik... Biz Avrupa Bırliği'ne girmeden 'GümriıkBirtiği'ne girmiştek ülkeyiz... Huyumuz kurusun!.. Osmanlı'dan mıras aldık bu huyu; eskiden de böyle değil miydik?.. 19'uncu yüzyılda "Açık Kapı" siyasetinı tam anlamında benimsemiştik... Ingiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston 1849'da bizi övüyordu: "- Ticaret ilişkilerinde Osmanlı Devleti bütün öteki devletlerden daha çokserbestmüsaadeterde bulunmakla öne çıkıyor." Açık pazar Osmanlı'da "gümrük resmi" en çok yüzde 1 ya da 1.5'tu; küreselleşmiş miydik?.. Palmerston bizim politikacılara akıl veriyordu: "- Sultanın tebaasının servet ve refahı artacak, sanayi önemli gelişme sağlayacak; bu gerçekleri gerekli kişilere anlatmaiısınız." 2002'deki hali pür meiâlimiz yeni değil; bir buçuk 'asır' önce de böyleydik. • Ya borçlanma?.. 2002'de gırtlağımıza dek borçlanmanın dalgalarında batıp çıkıyoruz; ha boğulduk, ha boğulacağız... Biz 1854 'te borçlanmayı keşfettik; daha doğrusu biz keşfetmedik, Batılı büyük kapitalist devletler Osmanlı'mn borçlanmasını öngördüler... 1881 'e geldiğimizde dibe vurmuştuk!.. "Düyunu Umumiye (Genel Borçlar) Idaresi" kuruldu; alacaklıların temsılcileri bir meclis oluşturdular; dış borçların ödenmesı için vergi gelirlerini toplayıp alacaklılara dağıtmak yolunda kurulan örgüt canımıza okuyordu; bugün de IMF temsilcileri ikıde bir gelip defterlerimizi inceden inceye teftiş etmiyor mu?.. Dış borçlanma ve yabancı denetimi usulü bızde geçen yüzyıldan kalmadır, hiç kimse bunu yenilik diye göstermeye kalkışmasın!.. • Ya bankacılık?.. Osmanlı döneminde daha 19'uncu yüzyıldayken tam küreselleşmişti... Bankacılık yabancıların elindeydi; küresel bankacılık Istanbul'da tam gaz çalışıyordu; Avrupa ile bütünleşmiştik; doğru dürüst ilk banka sayılabilecek Bank-ı Osmani'yi 1856'da Ingilizler kurdular; ardından Fransız sermayesi bankacıfık alanında girişime geçti; Alman geri kalır mı, Italyan ne güne duruyor, tüm Avrupa'nın ilgisi Istanbul'daki idi; Merkez Bankası yani para basan banka da Fransız-lngiliz ortaklığıydı... Küreselleşme bizim için geçen yüzyılın sonunda tamamlanmıştı. • Peki, sonra ne oldu?.. Onu bugün hiç sormayın, ben de söylemeyeyim, önemli olan nokta şudur: Küreselleşme bize yabancı değil!.. Geçen yüzyıldan kalma... CHan brtenleri yeni bir şeymiş gibi kimse yutturmaya kalkmasın!.. Palmerston 1849'da güzel konuşuyor, Lord'un ağzından bal akıyordu: "- Sultan 'ın tebaasının servet ve rehafı artacak, sanayi önemli gelişme sağlayacak, bu gerçekleri gerekli kişilere anlatmaiısınız!.." Bugünün Palmerstonlan da çevremizde dolaşıp fink atıyorlar!.. Türkiye'de bankacılık, sanayi, tanm, iletişim, ticaret ne varsa küreselleşecek... Yani yabancılann eline geçecek... Uğur Mumcu Sesleniyor 2002^ "BUGUN NE YAZSAM" (Tek Perdelik Müzikli Gösteri) 24 Ocak 2002 Per>embe, ANKARA Saat 20.00 - Yen Büyük Tiyatro / Opera Sahnesi 25 Ocak 2002 Cuma, DEVREK Saat 19.30 - Yer: Kültiir Merkezi 26 Ocak 2002 Cumartesi, POLATLI Saat 20.00 - Yer: 13 Eylül Kültür Merkezi 27 Ocak 2002 Pazar, ESKİŞEHİR Saat: 20.00 - Yer: Anadolu Üniversitesi Sinema Salonu 28 Ocak 2002 Pazartesi, BURSA Saat 20.00 - Yer Tayyare Kültür Merkezi 30 Ocak 2002 Çarfamba, İSTANBUL I Saat 20.00 - Yer Banş Manço Kültür Merkezi I Cumhuriyet (T.C. Külfflr Bakaniıjı'nın Katkjlanyta) ONURLUtNSAN, KORSANKİTAP OKUMAYI İÇÎNE SÎNDİREMEZ. Bilim ve Edebivat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) KalMnizf Koruvun TlTRKK.ALPVAKn 19MjyısC*J.No:eS<şl"ljtanW « ( 2 1 3 2 1 2 07 07 (pbx) Faks:(21Z)212SB35 Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZ^'(?N KONTROLÜ GENEL MUDURLÜĞİJ Türtoye Gazetecıier Cemıyetı'nin yayınladıgı gunlük Bizim Gazete Ülke sorunlanna ılışkin raporianyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyla, tarafsc haberieriyle sivıl toplumlanr gazetesı. Düzenli okumak ıçm abone olun. Tet: 0İ12.51106 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle