19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2001 ÇARŞAMBA 12 'Ölüm Uykudaydı' Barış Manço Kültür Merkezi'nde Kültür Servisi Son giinlerde çıktığı turnelerde engellemelerle gündcme gelen 'Ölüm Uykudaydı' yann ve cuma giinü 20.30, cumartesi 15.30'da Barış Manço Kültür Merkezi'nde sahnelenecek. Bizim Tiyatro'nun 20. yılında sahnelediği oyun, geçen sezon hem yurtiçi hem de yurtdışı turneleriyle ilgiyle izlenmiş, Diyarbakır, Zonguldak ve Bursa'da 'TCK'nin 576,119,426/1,159,169, 311,312.' maddelerince suçlanmıştı. Oyun geçen ay da Merzifon ve Kırşehir'de yasaklannuştı. Zafer Diper'in salıneleyip tek başına sunduğu bu çalışmada, temel gücünü, insanı 'insanlık dışı' bir konunıa getirene dek 'aşağtlamak'tan alan işkencc olgusunun, bilindıği kadar da bilınmeyen boyutları yansıtıhyor. Istanbul'daki üç gösterimin ardından oyun, 22 ili kapsayan Anadolu turnesine çıkmayı umuyor. (0216 418 95 49) KULTUR [email protected] TUNCEL KURTİZ'DEN PERFORMANS 'Savaşa Karşı Sanat' başlıklı serginin önceki gün gerçekleşen açılışında Tuncel Kurtiz 'Nâzun Hiknıct1 adlı kitaptan bir bölüm okuyarak savaşı, savaşın acunasızkğını ve çocuklann yüreklerinde açtığı yaralan anlatan bir pcrformans gerçekleştirdi (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Orhan Pamuk Fransa'da ilk onda Kültür Servisi Fransa'nın edebiyat dergisi 'Lire', 2001 yılının en iyi 20 kitabını aralık ayı sayismda açıkladı. Roman, deneme, anı gibi pek çok kategonde değerlendirme yapan dergi, Orhan Pamuk'un 'Benim Adım Kırmızı' adlı kitabına listenin 9. sırasında yer verdi. Böylelikle Pamuk, John Le Carre'nin son on yılda yazdığı en iyi kitabı olarak nitelendirilen 'Sabırta Bahçevan'ın (The Constant Gardener) önünde yer aldı. Lire Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Pierre Assouline, Pamuk'un kitabının ilk onda yer almasmın bir tesadüf olmadığını, tüm ekibi büyüleyen bu romancının yetennce tanınmadığı Fransa'da Pamuk'u tanıtmak için meşaleyi taşımaya karar verdiklerini belirtti. DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Güz Bahçesi Güz yalnızca sararan yapraklar mevsimi değildir. Doğada neredeyse ılkbahara benzer bir değişimin türlü görünümlerle ortaya çıktığı cümbüşlü bir dönemdir. Sararan ya da kızıllaşarak dökülmeye hazırianan yaprakların yanında, ılık havalardan heyecana kapılan dallarda yeni filizlenen taze, yeşil yapraklara da rastlanır güz bahçelerinde. Doğanın yeniden doğmaya ne denli yatkın olduğunu gösterir bu yeni filizler. Hem güz ayları yalnız bozum mevsimi değildir. Güney illerimizde portakal, mandalina, greyfurt, limon, muz bahçelerinde ürün ancak kışa doğru olgunlaşır. Bu ağaçlar ne yapraklarını dökerler ne de meyvelerini. Toplayan olmazsa, koyu yeşıl yaprakların arasında turuncu fenerler gibi portakallar bir yıl öylece dururlar. Hatta gelecek yılın meyveleri olganlaştığında ikiyılın meyvesini aynı daldagörebilirsiniz. Birdeüreticilerin yaptıkları bir şaşırtmaca vardır. Bu türleri birbirlerine aşılarlar: Portakal ağacının bir dalına greyfrut aşılarsınız, aynı ağacın kimi dallarında portakal, kimı dallarında greyfurt meyvesi olur. Güz bahçelerinin çıçek açan tek ağacı ise yenidünya da denen malta erığidır. Bu çiçekler o denli yavaş meyveye dönüşürler ki, sararıp olgunlaşmaları nisanı, mayısı bulur. Ürünlertoplanıp, bahçelersessizliğe büründüğünde de gezmeli oraları, yağmur sonrası toprağın ve çürüyen otların kokuları içinde. Güz bahçelerinin böyle ziyaretçiler için de verecekleri vardır: Dalında unutulmuş, kabukları kurumaya başlamış bir nardan şarabi birolgunluğun tadı yayılır damağınıza. Sararan asma yaprakları arasında unutulmuş küçük bir salkım üzüm de şıra tadı bırakacaktır ağzımızda. Kırlangıçlar için söylenmiştir, "şırayı içer, leyleğı geçer" sözü. Demek leylekler bağbozumlarını beklemeden yola koyuluyorlar. Yazın sararan otların ilk yağmurlarla yeniden yeşermesi güz bahçelerinin belki de en güzel yanıdır. Bu çimenlerin arasında son tomurcukları patlayan kadife çiçekleri, kına çiçeklerı, kasımpatılar ve açmaktan yorulmayan sardunyalar eşlik eder gezenlere. Ayvanın çiçek açması nasıl yazın gelmekte olduğunun habercisiyse güz aylarında bol verim vermesi de sert bir kışın habercisidir. Ayva bir güz meyvesi olarak ortaya döküldüğünde yanında balkabağı da vardır. Güz bahçelerinin bir başka meyvesi muşmulaya giderek daha az rastlanıyor ama olgun bir muşmulanın tadı da başka hiçbir yeryüzü meyvesine benzemez. Karadeniz'den Akdenız'e dek bütün ılıman bölgelerimizde yetişen cennet elması, ağacıyla da meyvesiyle de güz bahçelerine güzellik katar. Koyu yeşil yaprakların arasında önce elma gibi yeşil, olgunlaştıkça koyu bir turuncuya dönüşen meyvesini seyretmek de yemek kadar güzeldır. Güz bahçelerinde coşku ve hüzün kardeştir. Yaşadıklarımız kimi yıllar coşkulu kılar bizleri, kimi yıllar hüzünlü. Çoğu yıllann güz mevsimi yitiklerle anılır, 1938'in 10 Kasım'ı, Ruhi Su'yu, Metin Eloğlu'nu yitirdiğimiz 1985 güzü, bütün ülkenin bir hapishaneye dönüştüğü 1980 güzü gibi. Bu yılın güzü de Memet Baydur'la anılacak. Aydın olmanın boş bılgiler satmaya dönüştüğü günümüzde, yazdıklarıyla ülkesınden ve çağından sorumlu bir aydın örneği olan Memet Baydur'la. Bir de doğanın sunduğu bunca cömertliğin içinde, ekmek bulamaz duruma düşmuş insanlarımızın yaşadığı akıl almaz yoksulluklarla... Savaşın acımasız yüzü Kültür Servisi II Eylül ABD'deki saldınlardansonratüm dünyada uyanan çeşitli tepkilere, Karşı Sanat Çalışmalan da beş günlük bir sergi ile katılıyor. "Savaşa Karşı Sanat" başlıklı sergi 8 Aralık'a dek Beyoğlu'ndaki Karşı Sanat Çalışmalan'nda izlenebılır. Önceki gün gerçekleşen açılışta Tunccl Kurtiz 'Nâzun Hiknıct' adlı kitaptan bir bölüm okuyarak savaşı, savaşın acımasızlığını ve çocuklann yüreklerinde açtığı yaralan anlatan bir performans gerçekleştirdi. Sergide Mehmet Güleryüz'ün 'Kosova' konulu çalışması, Yavuz Tanyeli'nın savaşın trajedisini tanımladığı 'Kandahar' adlı resmi, BayramCümüş'ün 'tldzKuleleriyle Bir New York' resminin yanı sıra, Selahattin Yıldınm'ın portreleri, Özgür KorknıazgiL, Arzu Başaran, Extramücadele ve Antonto Cosentino'nun kompozisyonları yer alıyor. C'oşkun Aral' ın da fotoğraflanyla katıldığı sergi yalnızca beş gün sürecek. Serginin bir diğer özelliği de Afgan fotoğraf sanatçısı Fazal Skeikh'in Arif Aşçı'nın koleksiyonundan derlenen işlerinin ilk kez gün yüzüne çıkması. Enis Batur'un son kitabı çok yanıtlı sorularla örülmüş bir roman denemesi 'Elma'nın izinde kadına doğru ÖZLEMALTUNOK I lalil Bey'in Courbet'ye ısmarladığı 'Dünyanın Başladığı Yer' tablosunun ekseninde dönüyor, Enis Batur'un son kitabı 'Elma'. Sağlam bahanelere sığınılarak yazılan 'Örgü Teknikleri Üzerine Bir Roman Denemesi' altbaşlıklı kitap, sahip olduğu zengin roman malzemesiyle çok renkli, çok düğümlü bir yumağa dönüşüyor. Okuyucuya sunulan farklı örgü modelleri, farİdı düzlemlerde, örgüye hep yeniden başlayarak, örmek kadar sökmenin de mümkün olduğu bir çok katmanlılık ve değişik örgü teknikleriyle çoğalıyor. öğrencilerle yapılan konuşmalar, yorumlar, yabancılık, ötekilik kavramları, elma kuramıyla Âdem ile Havva'dan bugüne uzanan elma imgeleri... ' Yazmak, diyor Adam, zaten açnıak, açılmak degil ki: T'opu topu aralanmak' diyorsunuz 'Aeı Bilgi'de. 'Acı Bilgi' ile başlayan roman denemesi çalışmalan, romana yeni kapılar 'aralamak' çabasını mı içeriyor? ENİS BATUR Güneşli bir havada, içinde bulunduğunuz odanın perdelerini açarsanız, ortalık ışığa boğulur. Perdeyi araladığınızda, ışık ile gölge arasında daha çetrefil ilişkiler doğar. Aralamak fiili yazar açısından önem taşımaya başladığı an, okuraçısından içeri sızmak fiilı ağırlık kazanacak demektir. Aralık kapı, pencere belli belirsiz kışkırtır, hem istek doğurur, keşif dürtüsünü harekete geçirir, hem ürpertir, tedirgin eder. Ben şiirimde, denemelerimdc, anlatı cksenli metinlerimde bu ilişki biçimini yeğledim öteden beri. Çağrımın yanı başında mesafede tutma eğilimi bekler. Temel bir paradoks. Roman'dan önce nesir kavramına dikkat kesilmek, zorlanan sınırlar ile oturmuş kalıplar arasındaki çekişmeyi gözlemlemeye çalışmak gerekiyor. Romantiklerden başlayan, modernlerle gelişen bir arayış çizgisi, bir ifade hesaplaşması geleneği oluştuğu biliniyor. Biz bu gelişmelerin neresinde duruyoruz? Edebiyat ortamımız, olabildiği kadarıyla eleştirimiz arayıştan her vakıt şüphelenmış, çıkış yolunu genellikle etiketleyerek dışlamakta bulmuştur. Onlara kalsa, yerli bir şiir, yerli bir nesir, yerli bir düşünce ile özgün olunabilir ancak. Borges'i (Arjantin), Kawabata'yı (Japonya), Barthelme'yi (Amerika), Calvino'yu (Italya) buluşturan evrensel bağlanu kavramadan açılmak da, aralamak da bugün olanaksızdır oysa. Her alanda böyle bu. Roman yazısının elbette bir evrensel ticari boyutu da var, eğlendirme sektörüne eklemlenen formülleri var. Biz de daha çok onunla tanışıyor, tanıştırılıyoruz. Geçen yüzyıldan beri: Balzac'ı değil Walter Scott'ı, Flaubert'i değil Zola'yı görünür kılıyordıı koşullar. Bugün de Arno Schmitt'i, John Barth'ı, Roubaud'yu göremiyoruz. Dünya ronıanı diye bize ne belletiliyorsa, onun paradigmalanna aşina olmamız doğal gelmiyormu sizc? Bu durumda 'Elma'yı sahiden de roman sayamayız. rülmüş metni sökmek gerekiyor önce, sonra da yeniden bir başka biçimde onu örmesi, kurması bekleniyor okurun. Kitaplanmda üretici bir ilişki vaat ettim baştan beri. Edilgin okur tipiyle alışveriş kurmak, ilgimi hiçbir zaman çekmedi.' cari işlem olarak romana uygulayacak kişı gerçekten de satış rekorları kırabılirdı. Çok yalın bir açıklama olacak, ama buradaki sorun, eninde sonunda yazar olarak nasıl ve nerede durmak istcdiğinize sıkı sıkıya bağlı aslında. Yazı yoluyla bir dünya kurmaksa gerçek tasanız, hedefiniz hiçbir biçimde 'müşteri' kiınliğini taşıyamaz, tarn tersine, okııduğunu, okurken, okudukça kafasında bir bakıma yeniden yazan bir 'partöner' türünü seçersiniz. Okumak yazmak ıkilisi, benim gözümde hep ciddi bir üretkenlik formu oluşturdu. Biliyorsunuz, ben 'okumak' fiilini yalnızca yazı için, kitaplar için kullanmıyorıım, hayat için de ona başvuruyorum. Bir açıdan bakıldığında büyük bir kütüphanedir hayat, içindeki ciltlerin hepsini okumaya kimsenin gücii yetmez, ama usul usul farklı alfabeleri sökmeye uğraşır, soğan mürekkebiy le basılmış kitaplara rastlar, biribirine göndermeler yapan metinlerin ortasında bir kaybolur, bir yolumuzu buluruz. Okumak, yazmak tütkuların en yapışkanı belki de. nı kitabı yazmanın birden fazla yolu olabilir de. Size en doğru görünen güzergâh hangisi, bunu tartarsınız. Bir proje olarak 'Elma'nın kapsama alanı genişti, 'bir resim üzerine deneme' kurmayı seçecek olsaydım, kafamdaki çerçeveyi küçültmek zorunda kalacaktım, beni örmeye yönelten elimdekiler oldu. Anlatmak, denemek, anlatmayı denemek, bu üç işlemi iç içe geçiren bir yazı kurmak fikri epeydir çeliyor beni, başka kitaplanma da sıçrayacak bir yaklaşım biçimi. HaUI Paşa, Courbet, Dostoyevskiy... 'Elma' erkekler ekseninde dönse de aslında kadına yazılmış bir kitap diyebilir miyiz? BATUR Kadına doğru, diyelim mı? Tanrı düşüncesinin, erkeklerin kafasında, kadın'dan doğmuş olmayı reddetmek için geliştiği bile söylenebilir. Açık örtük, her erkeğin hayatında, en yenik kılıcı bilginin hiçbir zaman doğuramayacağını öğren mesi olduğuna inanıyorum. Yeryüzünün, toplumsal yaşamın kilidi burada aranmah. 11 Eylül olaylanna bakın, 'taraFlann arasında tek bir kadın göremezsiniz. Bu sonsuz iktidar talebi, baştan uca, eril dünyanın merkezine büyük bir ur olarak yerleşmiştir. 'Eüna'nın ana tabakası bu dram üstüne kurulu: Kadına doğru giden erkek hangi alt edilmez isteğin ve alt edilmez korkunun kölesidir? Resimmiş, elmaymış, boşversenize, hepsi birer bahane! 'Elma Kuramı' aslında 'Dünyanın Başladığı Yer'den 'Kitabın Başladığı Yer'e dönen bir başlangıçson sunmuyor mu okuyucuya? BATUR Evet, bir döngünün kitabı sayabiliriz 'Elma'yı. O eğlenceli kuramın en rahatsız edici yanının, bilim felsefecilerinin ölçüleriyle bakılacak olursa, hem kanıtlanmasının hem de tersinin kanıtlanamayacak olmasının bir arada oluşuyla belirdiğini söyleyebiliriz. Başlangıç ile son birleştiğüıe göre, hangisi hangisinden doğmuş, çıkarmak artık olanaksız. Kitabın başladığı yer, hayat'ın başladığı yere bağlanıyorsa, bitiş noktalan da buluşacak demektir. 'Elma'nın doğum ve ölüm üzerine bir roman denemesi olduğu söylenemez mi? 'Büttin ilişldler tehlikeüdir' Bu 'roman denemesi' örülürken sunulan katmanlı yapı, kuramın ya da kitabın tekrar tekrar örülebilecegi bir düzeneği de sunuyor, yeni düğümler, yeni örgü teknikleriyle» Sökmeyi beraberinde getiren çoğul bir yaklaşımdan bahsedebilir miyiz? BATUR Bir kitabın, yazarının elinden çıkması, yeni doğanın uterustan çıkışını andıran bir durum. Şimdi, her okunuşunda okuru tarafından yazılacak bir metinsel gerçekliktir önümüzdeki. Yazann burada belirleyici yanı, bir defa daha tekrarlayacağım, nasıl bir okur tanımını hedef aldığında aranmalı. Bazı kapılann üzerinde 'giriş serbest' yazar, bazılanndaysa 'işiolnıayangiremez'. Benim yazı seçimlerim, tasarımdan üsluba, kurgudan göndermeler ağına, bu ikinci kapı türünün geçerli olduğu bir durum yaratıyor. Gerçekten de 'iş'i olmayanın içeri girmemesi en uygun çözüm yolu. Nedir peki, 'iş'ten anladığımız? Örülmüş metni sökmek gerekiyor önce, sonra da yeniden bir başka biçimde onu örmesi, kurması bekJeniyor okurun. Kitaplanmda üretici bir ilişki vaat ettim baştan beri. Edilgin okur tipiyle alışveriş kurmak, ilgimi hiçbir zaman çekmedi. Etkin okurun nüfusu düşüktür, gelgelelim diyalog koyu ve derin olur, gerçekleştiğinde. Çoğul yaklaşım dediniz, her etkin okur kendi katkısını getirir okuduğu kitaba, bu da metnin genişlemesini, büyümesini, artmasını sağlar. 'Gerçek ve kurmaca' ya da 'görsellik ve kurmaca', hangi ikiliyi ilişkilendirnıek daha zor? BATURGerçekkurmaca ilişkisinde bölgeler iç içe geçebiliyor. lnsan bazen gerçeği inandırıcı bulmaz. Buna karşıhk, iyi kurulmuş bir kurmaca gerçekmiş gibi algılanabilir. 'Euna'da her şeyi iç içe geçirdiğimi belirtmeliyim. Görsel olan oysa karşımızdadır, 'katı', yerinden oynamazmış gibi görünen bir hali vardır. Bir resme durmadan bakın, kıpırdamaya, hareket etmeye başlar. Aslına bakarsınız, bütün ilişldler tehlikeli ilişkilerdir. • Kültür Servisi Marmara Ünıversitesı Güzel Sanatlar Fakültesi'nde bugündeıı itibaren 1968 Mayıs ayında l'ransa'nın karşı laştığı ayaklanmalann tarihsel kanıtlan olan afişler sergileniyor. Sanatçı Ferruh Doğan'ın o yıllarda kendi koleksiyonuna kazandırdığı 29 afişten oluşan '1968 Pans Öğrenci Hareketleri Afiş Sergisi' fakültede gerçekleştirilecek etkinlikler kapsamındaki 11 serginin ilki olacak. Öğrenci ve işçi sınıfı sloganlarını bütünleştiren afişler ayaklanma sürecinde sanat atölyclerinde serigraf tekniği ile tek renkli olarak 3. hamur kâğıda basılmış. Çizgisel bir gözüpeklik ve keskin bir anlayışla sloganların resimlendiği afişler, bir kuşağın sorun ve umutlannı simgelerken çok önemli bir toplumsal hareketin sanat boyutunu belgeliyorlar. iktidar Hâlâ O'dur' afişlerde Bir döngünün kitabı Yazı türü olarak romanuı geçici olduğuna iııaıııyorsuııuz. Kitabın altbaşlığı 'Örgü Teknikleri Üzerine Bir Roman Denemesi', 'Bir Resinı Üzerine Deneme' de olabilecekken caâp olan 'kurmak', 'yeniden kurgulamak' mı? BATUR Sait Faik'in " Yazmasam çıldıracaktun" sözü, pek çok yazı adamtnın durumunu açıklar. Bir konu, bir sorun gelip kendinı sıze dayattığında, apaçıklığı ya da karmaşasıyla üstünüze çöktüğünde, benıbeyaz kâğıtların önünde bir siire nasıl düğümü çözeceğınızı düşünürsünüz. Her kıtap projesıni temel bir cebir denklemi olarak ele almak gerekir. Hem heyecan veren hem de tedirgin eden bir siireç bu Sonuçta, ay BUGÜN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da CiuseppeLa Licata'nın konseri yer alacak. (0 212 232 98 30) • BÜ ALBERT LONG HALL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.30'da Ayşedeniz Gökçin'in konscn izlenebılir. (0 212 358 15 40) • SALtH ZEKİKOLAT KÜLIÜR EVİ'nde saat 14.00'tc Türksen Başer Kafaoğlu'nun katıldığı 'Çevre SOS Veriyor' başlıklı söyleşi izlenebilir. (0216 449 18 84) •BABYLON'da saat 21.30'da LaçoTayfa'nın konseri dinlenebilir. (0 212 292 73 68) • DULCtNEA ODA'da 17J019J0 saatleri arasında Ali Akay'ın 'Yerleşim' konulu söyleşisi gerçekleşecek. (0 212 245 10 71) Genç kalemler Cumhuriyet'te... YALNIZLIĞIM Çığlıklar geldi; Dağlardan! Yalnızlığım... *\ Güzelim benim; Vefalım... K ÜLT ÜR # Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C I BENİM DÜNYAM Bir dünya isterim ben Orası tek vücut olmalı Irk tanıyıp din ayrılmamalı Sen ben diye kimse kayrılmamalı Düşenler tutup kaldırılmalı Hep bana diyenler durdurulmah Öyle adalet kurulmalı ki Kurtla kuzu bir oynamalı Bir dünya isterim ben Benim dünyam böyle olmalı H. ESAT YAVUZTÜRK SEN Sen elimde bir kırçiçeğiydin Bumumun dibinde Seni koklayamadım Sen gözlerimin önünde Berrak pırıl pırıl bir akdenizdin Sıcak gözlerine dalamadım Derin sımsıcak yüreğinin Kapılarını açmıştın bana Yüreğinin sultanı olamadım Sen bembeyaz bir güvercindin Ama şehir güvercini Hım hım deyip kanatlarını çırpıp uçtun. AYDINALTUNÖZ \ \ Üşümüşsün? S \ i Y Isıtayım... \^\ \ Saçlarını, tarayıp; Y / A Toplayayım... Tütkuların en yapışkanı Halil Bey, Courbet, Dostoyevskiy üçlüsünden satış rekorları kıracak bir roman da çıkabilirdi. Bıınıı yapınamav ı nasıl başardınız? BATUR Şık bir soru, bakalım şık bir yanıt getirebilecek miyim?! 'Eüna'nın malzemesini, bir yazın türü olarak romana değil de bir ti V^ ^ ) A Ah yalnızlığım; N^vA \\ Benim! > ^ \ / Güzel Dostum... gSİ ALİKAYA MADENLİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle