19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ARALIK 2001 CUMA 12 J V . U l ^ i l . U J t V kultur(Wcumhuriyet.com.tr Yüzyılın kadını: Mariene Çoğu insana görc Mariene Dietrich, ünlülüğünü birkaç filmde oynamasına bağlıyor. O, bazılarına göre bu dünyanın gelmış geçmiş en güzel kadını. Bugiine kadar onun yüzü hâlâ Mona Lisa'nınki kadar gizemli ve esrarengız. Ama hâlâ bır belirsizlik sürüyor, elde ettiği ünü, güzelliğinden çok güçlü kışılığıne mi bağlı? Ashnda biz Mariene'i anarken ona modern ikonun bir göstergesi olarak bakıyoruz: O yüz, o bakjş, o maske; tabii bunlann içinde kişiliğini de gerçekten unutmamak lazım. Bugün yaşasaydı 100 yaşında olacaktı ve hâlâ insanların onu umursamasının nedeni, nasıl bir kişiliğe sahip olduğuna bağlı. Bu nedenle ilk önce başansızlıklanna bir göz gezdırelım. Prusyalı süvari sınıfı subay bır babadan 1901 'de dünyaya geldi, orta sırufın biraz üstüne ait bir ailedendi, Müzisyen olmak istiyordu, fakat bileğinden sakatlanınca oyuncu olma arayışlanna girdi. 1924'te Rudi Sieber ile evlendi, bir yıl sonra bir kızları oldu. Biraz oynadı, biraz şarkı söyledi, dans etti; çok güzeldi, fakat fazla kiloluydu ve Berlin'de ona ikinci sınıf bir sanatçı olarak bakıyorlardı. Oynadığı filmler henüz izleyicilerini büyülemiyordu. 1929 yılında (ki yaşı sinema yapmak için bayağı yaşlı olmaya başlamıştı) Avusturya kökenli Amerikan realizatör Jozef von Sternberg, 'Dcr Blaue Engel' (The Blue Angel) filmini yapmak için gelir. Filmin konusu; bir kabare yıldızırun, katı bir öğretmen olan bir erkeği cazibesi altına alışını ve rezil etmesıni anlatır. Dün, beyazperdenin buğulu bakışlı 'Mavi Melek mm 100. doğum yıldönümüydü r YAZIODASI SELtM tLERÎ ProustveYakupKadrid) Roza Hakmen'ın çıdamı ve emeğiyle Marcel Proust'un büyük eseri A /a recherche du temps perdu dilimize bütunüyle kazandırıldı. Roza Hakmen Kayıp Zaman Izinde başlığını yeğledi. Proust'un bızdeki macerası epey eskilere uzanıyor. Geçmişi, 'mazı cenneti'ni özlemle andığı var sayılan bir yazar olduğu için Abdülhak Şinasi Hisar, Proust'a benzetılmış. Mustafa Şekip Tunç, Cumhuriyet gazetesinin 20 Şubat 1944 tarıhlı sayısında Hısar'la ünlü Fransız romancısını karşılaştırıyor, yitik zamanları yeniden yaşatarak büyük ılgı toplamış Marcel Proust gibi Boğaziçi Mehtaplan yazarının da ülkemizde hayranlık uyandırdığını söylüyor. Oysa A la recherche du temps perdu o tarihlerde bizde büsbütün adsız sansız bir eser. Yakup Kadri'nın girişımi okura ya henüz ulaşmış, ya da ulaşır gibi olmuş. Abdülhak Şinası adı Proust'u gündeme getiren önemli bir etken. Kendisinı ıkide birde onunla karşılaştıranlara Abdülhak Şinasi gerçi itiraz ediyor, ama bu kıyaslamadan bir türlü kurtulamıyor. Fahım Bey ve Biz romancısı, birtakım 'hikâye'ier ardında olduğunu, geçmişi sadece dile getırmek istediğinı, geçmiş zamanın bir 'uzay zaman 'da zaten hâlâ yaşanmakta olduğunu, sonsuz bir zaman olduğunu söylüyor. Boylece geçmiş zamanın yeniden 'yaratılmasına' ihtiyaç duymadığını belirtiyor... O aralar adı anılan Proust da, eseri Türkçe'de okunmayan bır yazar olarak kalıyor. Kimi çabalar yıllar içinde belirecektir: Yakup Kadrı'ninki, Tahsin Yücel'in Swan'ın BirAşkı çevirisi, Bertan Onaran'ın Seçmeler emeği anımsanabilir. Yakup Kadri, A la recherce du temps perdu için Geçmiş Zaman Peşinde diyor. Geçmiş Zaman Peşinde dizisinden Swan 'ların Semtinden'\ dilimize kazandıran usta yazarımız, romanın ikinci cildinın çevırısinı Nasuhi Baydar'a bırakmıştır. Svvan'ların Semtinden, ikı çevirmenin birbiriyle neredeyse çelıştığı bır çevıriyle sona ermiş; A la recherce du temps perdu'nün öteki eserlerine uzun yıllar uzak durulmuştur. Yakup Kadri'nin emeğini bugün de şaşırarak saptıyoruz. MıllîEğıtım Bakanlığı Yayınları'nın özveriyle sürdürüldüğü o yıllarda, Yakup Kadri, çevirısini, Türk okuruna Proust'u yorumlayan incelikli bir yazıyla sunmuştur. Bakanlığın o dönemde yayımladığı kıtapların önsözleri çoğu kez ansiklopedik bilgiden öteyegitmezken, Yakup Kadri Geçmiş Zaman Peşinde'yi ve yazarını yetkın bır romancı sezgisiyle dile getirir. Hep O Şarkı romancısına göre Proust modern romanın en önde gelen kurucularındandır. Kendisine kadar bir 'bilinci' yaratmaya ve yazıya geçirmeye çalışan romancılardan çok ayrı olarak, Proust, bilincin, dahadoğrusu 'özbilincin' alabildiğine aydınlanması uğruna çaba harcamış; özbilincinde billurlaştırabildiklerini eseri için ıçeriksel bir malzeme bilmıştir. Ne var kı, bununla yetınmeyerek, yetkin bir öz bütünlüğü sağlamak tutkusuyla, Proust biçimsel arayışa yonelmiş; Geçmiş Zaman Peşinde'nin o içten 'söyleşi' anlatımını nihayet yakalamıştır. Gerçekten de A la recherce du temps perdu'de, eserden esere yoğunlaşan bır söyleşi havası eser. Romancı, okuruyla sanki soyleşmektedir. Biryerden sonra yazılanı adeta 'dinlemeye' koyuluruz. Yakup Kadri bu aşamaya ulaşmak için Proust'un nice zamana dayalı anlatım denemelerinden geçtiğini söyler... Takvimde h Bırakan: "Zaten bütün arzularımın hatırası, hazlarımın hatırası kadar, Albertıne 'le ve ıstırapla yüklüydü." Marcel Proust, Albertine Kayıp, Roza Hakmen'in çevirisı, Yapı Kredi Yayınları, 2001. lecek bir tutkunun göstergeleri. Fakat 'The Blue Angel'ı beğenmiş seyircilen bu filmler soğutur, kötü gişe sonuçları Sterberg'in Amerika'daki kariyennı sona erdirir ve Dietrich'e adeta 'Box Ofis Zehri' lakabının verilmesine yol açar. 1935 yılında beraberlikleri sona erer ve Dietrich bir kenara atılır. Stüdyolaronunla ilgilenmeye çalışır, fakat Dietrich kurnaz bir oyuncu değildır. Çok az filmi iş yapar ve çöküş başlar. 40 yaşına gelmiştir ve bu, güzeller için tehlikeli bir yaştır. tronik fatalist ve ulaşılmaz Sternberg, Dietrich'i casting'e çağınr. lnsanlar Dietrich'i onun keşfettiğini söyler, ama gerçekten yalnızca Sternberg, Dietrich'te kimsenin o zamana kadar göremediği, kendini birkaç gece için bir erkeğe verebilen, fakat aynı zamanda ironik, fatalist ve ulaşılmaz, mitsel kadın yüzünü ortaya çıkarır. Ve tabii kı •ert, cesur, pratik bir kadındı. Sevgilisi tarafından bir ikon haline getirilmeden ölümüne kadar, Mariene Dietrich hep kendisi gibi kaldı. Ve onun yüzü hâlâ Mona Lisa'nınki kadar gizemli ve esrarengiz. ona âşık olmaktan da kendini alamaz. Hcr açıdan onun fötoğrafını çeker. Ona kılo kaybetmesinde yardımcı olur. Makyajını değiştirir. tş te bu öğretilen döneın geçer ve 'Dietrich' ortaya çıkar. Sternberg onu Amerika'ya, Paramount şirketine götürür ve hep beraber, 'Maroceo', 'Dishonnered', 'Shangai Express', 'Blonde Venus\ 'The Scarlet Express\ 'The Devil is A VVoman' filmlerini çekerler. Bugün bu fılmler klasikler arasında ve muhteşemler. Aynı zamanda bu filmler bir yönetmen ile bir oyuncu arasında yaşanabı Nazüerden ncfret ederdi Garbo 1941 'de sinema dünyasından çekilmiştir ve Dietrich'ten çok daha ünlü bır stardır. Fakat bu durumdan kurtuluşu çok garip bir şekilde gelişir: Savaş. Dietrich Almanya'yı çok sever, ama Nazüerden nefret eder. Üniformayı giyer ve 1944'ten sonra, Avrupa'daki orduları eğlendirmeye gider. Filmlerindeki şarkılan söyler, güzel bacaklarını gösterir ve ön cephelere askerleri eğlendirmek için gidecek kadar cesurdur. Savaştan sonra başka filmlerde oynama fırsatı bulur; Hitchcock'un 'StageFright'ı, Fritz Lang'ın 'Rancho Notorious'u, BiIh/VVilder'ın 'VVirness for Procution'ı ve Orson NVells'in 'Touch of Evil'indeki şu ünlü küçük sahne. Fakat bu filmler de yetmez Dietrich'i zirvede tutmaya. Son olarak Berlin kabaresini Las Vegas'a getirir. Aynı eski şarkılan söyler, bacakları erkekleri etkiler. Ve artık 'GazT Mariene Dietrich'tir. Bu 1975'e kadar devam eder ve artık hiçbır makyaj veya ışıklandırma, yaşını gizlemeye yetmez. Bu noktada çekilir ve hiçbir kameraya görünmez. Paris'te ölümünü bekler adeta. Bu bekleyiş belki onun için çok uzun bile sürer. Ama sert, cesur, pratik bir kadındır ve sevgilisi tarafından bir ikon haline getirilmesinden ölümüne kadar, Dietrich kendisi gibi kalır. (The Independent 'tan çeviren Yılmaz Güney) Nevzat Sayın'ın ahşap gemi iskeletlerini görüntülediği çalışmalan Galeri Artist'te yer alıyor Görüngübilim açısından imge AYŞEGÜLGÜÇHAN Erken 19. yüzyılda üç boyutlu dünyayı iki boyutlu düzlcm üzerine sabitleyen fotografi, LoırisJacques Mande Daguerre tarafından sunulduğunda yaşanan mucize bir yandan sanatın kendi işlevini ve varlık nedenini sorgulamasınayol açarken, diğer yandan belgesel değeriyle var olan bir teknolojidir. En erken teknik olan Daguerrotype, çoğaltılamayışıyla ve bir kereye mahsus oluşuyla da resimle yanşan bir formdur ve çoğaltılabilirliği sağlayan Calotype'ın bulunuşuna dcğin de yüksek sanatın rakibi konumunu sürdürür.(l) 20. yüzyıl başlannda belgesel yönünün yanı sıra anlamsal yönünün kabul göriişü, fotografinin bir ifade formu olarak sanatsal platformda varlığını meşrulaştıran bir olgu olarak kabul edilmektedir. ManRay'in "Ingres Kemam" adlı çalışması fotografik ımgeye yüklenebilecek anlamlann hem kolajı, hem de manifestosu olarak belleklerdedir. Fotografik imgenin anlamlandınlması üzenne düşünme olanağı sağlayan ve 11 Aralık 2001 tarihinde Galeri Arstist'te açılan Nevzat Sayın sergisi, aynı zamanda, 20. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak sanatın biçim ağırlıklı olmaktan anlanı üzerine kurgulanmış biçime doğru yönlenışi konusunda da anlamlı bir etkinlik olarak gündeme geliyor. Ahşap gemi iskeletlerinin görüntü F O T O Ğ R A F L A R A L I M L A M A G E R E K T İ R İ Y O R Ahşap gemi iskeletlerinin gürüntülendiği 16 adet büyük boyutlu renkli fotoğrafa eşlik cden metin, çalışmalann salt imge olarak değerlendirilmcmcsi gcrektiği yolunda bir ipucu olarak düşünülebiUr. lendiğı 16 adet büyük boyutlu renkli fotoğrafa eşlik eden metin, çalışmalann salt imge olarak değerlendirilmemesi gerektiği yolunda bir ipucu olarak düşünülebilir. Rorschach testindeki mürekkcp lckelerinin anlamlandınlmasının üçüncü kişiler tarafından kavranma güçlüğü ile fotografik imgenin öznel kavranışı arasında koşutluk kuran sanatçı, fotoğrafların var olan fiziksel gerçekliğin simülasyonu olmasının ötesinde bir alımlama gerektirdiğini imlıyor. "Duyularla değU, duygularia algüanabilir ve anlamlaiKİınîahflir,cddsibeiirsucrMiimgeler" ıfadesı, izleyicinin yaklaşımı üzerine bir talep olarak alınabilir. Sanatçının ılkinı Ankara Siyah Beyaz Galeri'de gerçekleştirdiği kişisel sergisinde yer alan fotoğraflanyla tematik açıdan ılışkıh olduğunu düşündüren çalışmalarını değerlendırırken Sayın'ın nıimar kimlığını ve yapılanyla sergılediği fotografik ımgeler arasındaki ilintiyi göz ardı etmenın olanaksız olduğu ayrımsanır. lam(landırma)lan üzerine kurgulayabilir: Nef / tapınma /deniz yolculuğu / scrüven / deniz üzerinde (geçici) konut. Konut anlambiriminc ulaşıldığında Sayın'ın tasanmlannın, özellikle de bir fabnka tasanmının kendiliğınden devTeye gırmemesi olanaksız gıbı görünür: Bu yapı sanatçının yapılarında aynmsanan gemi imgesinin en belirgin biçimde görüldüğü örneklerden biridir ve Le Corbusier'dcn bu yana mımarlann belki de ayırdına varmaksızın kullandığı gemi imgesinin olasılıkla yapının yaşam serüvenini, Gaston Bachclard'ın deyişiyle söylemek gerekirse, öz varlığın topografyasını(2) eğretileyen bir olgu olmasından kaynaklandığı noktasına ulaşılabilir. Yine Bachelard'ı anımsayarak, güçlü bir gerçekliğe bağlayan imgeye gerçek dışı nitelikler kazandırmanın izleyici/okuru şiirin imgelem dünyasına götürdüğünün(3) ve abartılmış bir perspektif aracılığıyla güçlü gerceklikle olan katı teması kesilmek istenmış olan şıirsel imgelerin, sanatçının da talep ettiği gibi, salt duygularla algılanabilir ve anlamlandırılabihr olduğunun alh çizilebilir. (0 212 227 68 52) (1) H H Armıson Marla F Prather, A Hıstory o]Modern An. Londra l'humes and Hudson Ed., 1998, ss. 2943. (2) Gaston Bachelard, Mekâmn f'oetikası. Çev.. Aykut Derman. tstanbul Kesıt Yay., 1996, s 27 Yapının yaşam serüveni Imgelenn tümünün de gemi strüktürü oluşu gerçeğinden hareket eden bir izleyici, strüktürün her tür yapı öğesini ayakta tutan birim olduğu noktasını yakalayarak "gemi"yi tcmel anlam bınmı olarak alıp, kendi anlamını bu birimın ikonografıden fenomenolojiye uzanan yan an Osmanlı Döneminde Bursa • Kültür Servisi Bursa 'nın 1854'ten Cumhuriyctin başlangıç yıllanna kadar olan döneminı yansıtan fotoğraf koleksiyonu, Bursa Tayyare Kültür Merkezı'nde bugün açılıyor. 19 Ocak'a dek sürecek olan sergı, Remzi Kitabevi'nden çıkan 'Osmanlı Döneminde Bursa' adlı kitapta yer alan 293 fotoğrafın arasından seçilen 100'ün üzerinde fotoğraftan oluşuyor. Kitaplar ve fotoğraflar eşzamanlı olarak sanatseverlerin ılgisıne sunuluyor. Sunatnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü tarafından düzcnlcncn sergide Fransa'dakı Albert Kahn Mü/esi'nden temin edılen, Bursa'nın 1913 tarıhli ilk renkli fotoğrafı da yer almakta. Uludağ Ünıversitesi öğretim Görevlisı Doç. Dr. Neslihan Türkün Dostoğlu, AKMED Sanat Danışmanı Ahmet Abut'un 21 yıl Avrupa'da yaptığı araştırmalar sonucu SunaInan Korac Koleksiyonu'na kazandırdığı fotoğraflar üzerine yaptığı ıncelemelerin de ışığında Bursa'nın kentsel ve mımari gelişimıni 'Osmanlı Döneminde Bursa' adlı kitabı için kaleıne alınış. 'Sersem Kocanm Kurnaz Karısı' yeniden sahnede Kültür Servisi Haldun Taner'in 'Scrsem Kucanın Kurnaz Kansı' adlı oyunu, tstanbul BüytikşehirBeJediyesiŞehirTiyatrolan tarafindan yeniden sahnelenmeye başlanıyor. MeHh Kibar'ın müziklerini yaptığı, ılk kez Orhan Alkaya'nın yönetiminde 'şarküVcalgüT olarak yorumlanan oyun, 920 Ocak'ta İlsküdar MusahipzadeCelal Sahnesinde, 3031 Ocak'ta Haldun Taner Sahnesi'nde oynanacak. Haldun Taner, bu ölümsüz eserinde, Ermenı oyunculann yaşannlannı, kendilerine özgü ağdalı, abartılı oyunculuklannı, Türk dilini zaman zaman bozan şivelerini, onların aralannda çırpınıp duran Türk Tiyatro sevdalılarını biraz da komik tarafından yakalayarak anlatıyor. Oyunda rol alan oyunculardan Savaş Oinçel, Tomas Fasulyeciyan tıplemesiyle 'Afife 2000 Yıhn En Başann Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu Ödülü'ne, Ezgim Kılınç ise Virjinya Zagakyan rolüyle 'Afife 2000 Yıhn En Başanlı Yardımcı Kadın Oyuncusu Ödülü'ne layık görülmüştü. Genç kalemler Cumhurîyet'te.. BİZ YOKTUK Seslerimizi bekledi Günün en son ışıkları Ve kıyıdaki sandallar, Içimizin kıpırtılarında Sallandılar. Beklenmedik bir şey yoktu Beklentilerimizde, ^ Biz zaten kayıptık <endi içlerimizde. bşile mavi ^Maviye yeşil diyemezdik, |)(iklerimizi, hislerimizi ezden gelemezdik. ktuk belki sandallar, n en son ışıklarıydı iğimiz dalgalar. EK KAUNDEMİR SON HECE kırık notların, uzun süren kışlann gecelerinden çay tiryakiliği kaldı bana susarak dayandığımız günlerden kelimelerin gücü dostum bir de bakışlarındaki anlamın aydınlık yalnızlığını hiçbir yalnızlıkta kavuşulamayan rahatlığını aradığım oluyor kimi yeni ilişkilerin satırlarından böylesi daha iyidir belki kuşkusuz daha iyidir böylesi içeriği parçalanmış, tanımı değişmiş değerler üzerinden yeniden kurulamayacak bir birlikteliği ele geçirilemeyecek geçmişi unutmak öylece ya da unutmamak hiçbir zaman bir kıvılcım ki her şeydir bazen bir enkazdır fakat artık tutuşacak olan CAFER YILDIRIM Kibar ve Olcay bmir'de • İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) Izmir Devlet Senfoni Orkestrası tarafından dün akşam Kültürpark Amerikan Pavyonu'nda düzenlenen yeni yıla ö/el büyük halk konsennde, Zuhal Olcay solist olarak katıldı. İZDSO Müzık Dırektörü Devlet Sanatçısı Rengım Gökmen'ın yönettiğı konsere, Olcay'ın yanı sıra Şebnem Ozsaran, Tuncay Kayış, Cem Güngör, Ekin Eti ve Bedü Durham katılacak. Türkiye'nin önemli müzik adamlanndan Melih Kibar da katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle