27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ARALIK 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET kultur(flcumhuriyet.com.tr SAYFA 13 Zeki Demirkubuz bütün filmlerinin aslında 'karanhk üstüne öyküler'den oluştuğunu düşünüyor Kötülerin vicdanı daha güçlü BURCUGÜNÜŞEN ÎYÎLÎK ADINA YAPILAN KÖTÜLÜK"İyilik bir erdem oluşundan dolayı savunulabilir. Ama kötülük asla savunulabilir bir kavram değil. Hem gerçeklik, hem olgu, hem dc duygu olarak içimizde olmasına rağmen iyilik adına da yapılan bir şey aynı zamanda. tşte bu yani beni çok ilgilendiriyor, bu yii/dcn bütün filmlerimi aşağı yukan bunun üzerine kurdum. tyilik bir crdcnı olarak sunulabiliyorken kötülük iyilikle gerekçelendirilerek savunulabiliyor." anlatmak için şöyle bir karakter yazdım" gıbı bir şey çıkar; ki bence bu karakter yaznıaya haksızlık olur. ' Yabancı'da Mersault Arap'ı öldürür. Ve romanın ana noktasıdır bu. Neden romanı tam olarak uyarlamayı düşünmedini/? Musa'ya neden cinavet işletmediniz? DEMİRKUBUZ Romanın en cazip yeri diyelim ona. Ama ana noktası değil. Bence 'Yabancf romanının ana noktası hıssızliktır. Ve hissizlik ki anlam düzeyinde fılmime taşıdığım tek şeydir bu karşısında insanlığın kurduğu bütün düzenin, bütün değerlenn nasıl çatırdadığı ve çöktüğüdür. Yani kendini suçlu hisseden bir insan karşısında o koca kutsadığımız adalet mekanizmasının nasıl anlamını yitirdiği ya da ıhanet gıbı bir duygunun buna kayıtsız kalan bir ruh hali karşısında nasıl hıçlendıgi,yok olduğu... Bir anlamda acılarımızdan kurtulmanın yolu gıbı. Romanı ılk okuduğumda böyle bir heyecana kapılmıştım. Ben bunun peşindeydim. Yoksa romanı uyarlamazdım. Birincisi bılinen bir roman /aten. Sonra, romanın ikıncı bölumü, cinayetten ESİNTÎLER ZEYNEP ORAL Sanatçıya Saygı Geçen hafta içinde, yıllarını, emeklerini, çabalarını, kısadan söylemek gerekırse, tüm yaşamlarını tiyatroya, tiyatro sanatına adamış iki tiyatro ınsanına sevgi ve saygı geceleri düzenlendi. 10 Aralık akşamı, Işık Lisesi'ndeki törende, "Fevziye Mektepleri Vakfı", Sanata ve Sanatçıya Saygı teması çerçevesinde, Haldun Dormen'e bir plaket sunuyor. Dormen Tiyatrosu'na emeği geçmiş sanatçıların katılımıyla gerçekleşen toplantıda duygulu anlar yaşanıyor, yıliarca Dormen Tiyatrosu'nda dekor tasarımları yapmış Osman Şengezer'ın hazırladığı sergide, Haldun Dormen'in çevresinde bir sevgi yumağı oluşuyordu. 11 Aralık akşamı ise Atatürk Kültür Merkezi'nde, Kültür Bakanhğı himayesinde Lale Oraloğlu'nun 50. Sanat Yılı kutlanıyordu. Sanatçının kızı Alev Oraloğlu'nun dialar eşliğınde sunduğu özlü ve esprili yaşamöyküsünün ardından, çok geniş bir sanatçı kadrosu skeçler, şarkılar, oyunlardan bölümlerle sahnede yer alırken, Lale Oraloğlu da hâlâ yıllara meydan okuduğunu gftzler önüne seriyordu. Ne Haldun Dormen'in ne de Lale Oraloğlu'nun tiyatroya adanmış yaşamlarını ve çabalarını, bu köşeye sığdırmak olanaksız. Olsa olsa bir iki satırbaşını vurgulayabılirim. Haldun Dormen, Amerika'da Yale Üniversitesi'nde tiyatro eğitimıni tamamlayıp Türkiye'y© döndüğü yıl 1954'ten beri sürdürdüğü mesleğinde yalnız bir oyuncu ya da yönetmen ya da tiyatro patronu olarak sivrilmedi. O, kurduğu Dormen Tiyatrosu'yla bir OKUL oluşturdu. Sahnelerimize sayısız oyuncu, tiyatro insanı kazandırdı. Bugünün birçok "büyüğü" Dormen Okulu'ndayetişti, kendini geliştırdi, ünlendi. Altan Erbulak, Nisa Serezli, Ayfer Feray, GülrizSururi, Erol Keskin, Izzet Günay, Erol Günaydın, Metin Serezli, Nevra Serezli yalnızca birkaçı. Çalışma disiplinini, tiyatronun saygınlığını hep ön planda tutarak gençlere sonsuz olanaklar sağladı, Haldun Dormen. Yalnız tiyatroyla değil, yazılarıyla, anılarıyla, hazırladığı programlarla, konuşmalarıyla da bu misyonu sürdürdü, bugün de sürdürmekte... Lale Oraloğlu, Istanbul Belediye Konservatuvarı'ndaki eğitımınden sonra 1951'de Küçük Sahne'de başladı tiyatro yaşamına. Oda Tiyatrosu, Karaca Tiyatrosu gibi çeşitli topluluklara katıldıktan sonra 1961'de kendi topluluğunu kurdu. Sinema ve tiyatro oyunculuğunu uzun bir süre bir arada yürüttü. 50 yıl boyunca, "Hamlet", "Matmazel Jüli", "Pygmalion", "Kralın Kısrağı", "Kötü Tohum", "Lady Chaterley'in Aşkı", "Gülyabani", "Ezilenler", "Lysistrata" ve daha nice oyunda alkışladık onu. Lale Oraloğlu tiyatro sanatının çileli yolunu seçmişti. Kendini Anadolu turnelerine adadı. Üstelik Anadolu'da turneye çıkmanın başlı başına bir serüven, neredeyse Don Kişot'luk olduğu dönemlerde ve koşullarda oyunlarını kasaba kasaba, kent kent dolaştırdı... 70'li yıllarda Doğu Beyazıt'ta, oyunun dekoru için satın aldığı çay takımı yüzünden, kaçakçılıkla suçlanıp altı ay hapis yattığını nasıl unutabilirim. (Bugünün birgenci şu son satın okuyorsa hiçbir şey anlamayabilir... Ama işte öyle günlerdi)... Ya da "Kadınlar llh Derse" (Lysistrata) oyunu yasaklanınca, sahnede açlık grevine girdiğini nasıl unutabilirim... Sanata adanmış yaşamlar, çileli yaşamlar... Karşılığını ödeyebilmemiz mümkün mü hiç!. Zeki Demirkubuz'un Karanhk Üstüne Öyküler'inden şimdiye kadar' Yazgı' ve 'İtiraf'ı seyrettik. Bunu 'Hicran' ızleyecek. Aslında bütün filmlerinin 'karannk üstüne öyküler' olduğunu düşünen yönetmen, bir üçleme için böyle bir başlık attığına sonradan pişman oldu. Ve bir üçleme fikrinden vazgeçebileceğini söyledi. Yani Demirkubuz film çekmeyi sürdürdükçe 'Karannk Üstüne Öyküler'in de devamı gelecek. Demirkubuz'la kötülük, iyilik, karanhk, 'Yazgı' ve bu filmi çekmekte esinlendiği Camus'nün'YabancT romanı üzerine konuştuk. Kötülük ve iyilik. Biri diğeri olmadan anlamsızlaşan iki kavram. Sizce safbir kötülük var ııııdır? ZEKİ DEMİRKUBUZKötülük var tabii. tnsanlann hayat bilgisini özetlersek kötülüğün daha net bir şey olduğunu görürüz. İyilik daha görece, daha muğlak bir kavram, ama kötülük net. Mesela öldürmek. Zaten insanlığın ilk ideolojık tarifleri olan felsefeye, dinlere baktığınız zaman bunu net olarak görüyorsunuz. On Emir'in ilki 'Asla öldürmeyeceksin'dir. tnsanın kendi doğasıyla sezebıldiği, dışardan ya da kendınden gelen birçok şeye net bir biçimde kötülük diyebiliyoruz. lşte benim ilgimi çeken nokta da bu. Yazgı'nın finalinde, çocuk öldürme olayıyla tartışmaya çalıştıgım sahnede olduğu gibi. İyilik bir erdem oluşundan dolayı savunulabilir. Ama kötülük asla savunulabilir bir kavram değil. Hem gerçeklik, hem olgu, hem de duygu olarak içimizde olmasına rağmen iyilik adına da yapılan bir şey aytıı zamanda. lşte bu yanı beni çok ilgilendiriyor, bu yüzden bütün filmlerimi aşağı yukan bunun üzerine kurdum. tyilik bir erdem olarak sunulabiliyorken kötülük iyilikle gerekçelendırilerek savunulabiliyor. sonrası, bence sorunludur; Camus açısından sorunludur. En etkili romanlardan birı olmasına karşın çok da beğenmem o bölümü aslında. Çünkü oraya kadar kurduğu o nedensizliği bir neden arama eylemine dönüştürmüştür. O da romanı bence zedeler. Camus'de olan bir şey bu. Yanı Dostoyevski'deki karanlığın içine ginp orda kaybolma cesareti yok Camus'de aslında. Filmde de katilin kinı olduğu sonunda ortaya çıkıyor. Yani hikâye bağlamyor; orada da bir neden bulunuyor cinayet için. DEMİRKUBUZ Tamam, ama onun için değıldi o. Bir katili göstermek adına değil, vıcdan denilen mesele üzerine bunu o şekılde sunmak zorunda kaldım. Mesela buna en yakın olan 'Üçüncü Sayfa'dır. Orda da dalga geçmişimdir 'Katil kinı' merakıyla. Hatta şöyle düşünmüştüm: Öyle bir şey yaratayım ki katil olsun, ama insanlar ona asla katil gibi bakmasın, sevsinler, acısınlar diye gizli gizli dalga da geçmişimdir. ' Yazgı'da o adamın itiraf mektubundaki diyaloglar beni etkilemişti. "İşlediğinı bir suçun beni özlemini duyduğum bir hayata kavuşturmasuu o zaman bile adaletli bulmamıştım" cümlesi vardır. Yani bir yandan insanlığın körülüğe duyduğu ilgı var, ama vicdan da var bir taraftan. Ki kötülerde daha güçlüdür vicdan. Çünkü suç işleme bilinci daha açıktır. Ve sahip olduğu hayat bilgisini daha çok sınamak zorunda kalmıştır. Însanların öldürme merakı Filnılerinizdeki karakterler kişilikleriyle ön planda. Vesizde Macaryönctnıen Bela Tarr gibi insan öykülerinin hep aynı olduğunu düşünüyorsunuz... DEMİRKUBUZEn başından beri. Insanın genel hikâyesi aynıdır. Ama her insan o hikâyeyi farklı yaşar. Zaten her şey bilinirken, her şey anlatılmışken hâlâ insanlan sanat yapmaya iten dürtüler var. Kişisel olarak bunu nasıl yaşadığımızla ilgili bir farklılaşma var. Bu yüzden bu cazibe sürüyor. Eğer böyle olmasaydı postmodern düşünce hakh çıkardı. Yani her şey daha önce söylendi, her şey daha önce yapıldı, artık öğrenecek ne var düşüncesi... Oysa öyle değil. Insanlık, diyelim ki On Emir'in ilkine, 'öldürmeyeceksin' bilgisine binlerce yıl önce ulaşmış. Ama hâlâ ölüme karşı, öldürmeye karşı büyük bir ilgi var. Eğer insanlık . böyle genel bilgiler üzerinden ilerleseydi, bugün kimse öldürmezdi. Ama bunlann kişiliklerdeki karşıhğı böyle değil işte. Herkes bunu yaşıyor. öldürmenin kötü olduğunu bilmesıne rağmen öldürmeye merak duyuyor. Günah işlemenin kötü olduğunu söylemesinc rağmen günah işliyor. öyle olunca bu dediğimiz bilgiler de aslında çok fazla işe yaramıyor. Zaten benim bu öykülere 'karanhk' başhğı koymamdaki sebep buydu. Büyük bir çelişki gibi görünüyor, ama bence değil. Bunun ne olduğunu anlamaya çalıştıgım zaman, insanın doğasından kaynaklanan büyük bir karanlık olduğunu gördüm ben. Dostoyevsld'nin, Nietzsche'nin, Marquis de Sade'ın bir parça girmeye yanaştığı, ama hemen hemen herkesin içinde yitip gittiği derin bir karanhk... İnsanlar karanlık yönlerine neden fazla İlgi duymuyorlar? DEMİRKUBUZ Toplumsal bir hayatı kabul etmek bunu engeller bence. Çünkü bu tip şeyler için daha derin bir merak duygusu gereİcir. tnsanın hayatını heba etme derecesinde bir şüphe gerekir; ki dikkat edelim, bugün insanlığın sahip olduğu bütün hayat bilgisı, bu merak ve şüphe üzerine kuruludur. Ama şu da bir gerçektir ki bunlar hiçbir zaman genel düzeyde, yani toplumsal düzeyde olmamıştır. Ancak toplumuna yabancı olmayı, hatta ona düşman olmayı ve bunun gerektirdiği çileyi, yalnızlığı göze alabilen insanlar bu karanhğa bakma cesareti göstermişlerdir. Ve bu karanlığı en azından yaşadıklan toplumlara göre daha iyi görebilmişlerdir. Ama benim insanlıktan eskiden beri hep bir umudum oldu. Aslında herkes iyiliği, ideal olanı istiyor. Eskiden bunun bir bilgi ve eğitim sorunu olduğunu düşünürdüm, ama şunu kabul ettim ki insan böyledir. Bir an önce sahip olduğu özgürlüklerin, bütün insan olma nimetlerinın (bu yükü taşımak ağır geldiği için) vekâletini verecek bir kurum arar. tnsan olma olgusuna neredeyse karşı çıkma cesareti bulanlar bundan biraz kurtulur. Ve onlar da "halk düşmanT, "yabancT vb. olur. 'Olmak istediğim Idşilik' Bu yüzden mi Musa cinayct işlemedigi halde kendini savunnıuyor? Ya da bu, insanlığın içinde bulunduğu durumdan ötürü duyulan bir suçluluk duygusu mu? DEMİRKUBUZ Şimdi böyle bir şey dersek bu karakter için, o zaman yapmacık bir şey olur, ki asla böyle değil. Birincisi ruh hali. En basit açıklaması bu. Bazı insanlar böyledir. Ya da bazı insanlar demeyelim, bütün ınsanlarda bu vardır. Çünkü insan tek bir şeyden oluşmaz. însan çok değişik ruh hallerinin bir bileşkesidir. Musa, bu ruh hali çok ön planda olan bir çocuk. Bu asla düşünülmüş, planlanmış, kurgulanmış bir karakter değil. Mesela benim olmak istediğim kişilik. Ben böyle değilim, ama hayatla ilgili sorunlar yaşadığım zaman, canım acıdığı zaman böyle bir kişiliğe özlem duyuyorum. Çünkü insan acı çektiği zaman doğal olarak acıdan kurtulmak ister. Ama böyle her şeyi kabullenebilmek; suçlamak, hak aramak, şunu bunu yapmak değil de her şeye 'evet ben bunu hak ettün' demek, aslında bizi acı çekmekten kurtaran bir şey. însanların bu yanını zaman zaman kendimde de görüyorum. O yüzden insanlığın bir ruh halini daha fazla ön planda taşıyan bir karakter demek lazım buna. Yoksa dediğiniz gibi bir tarife girersek "Ben belirtt meseleleri ••• Sevgisiz bir toplumda, sanata saygısız bir toplumda, sanatçıya verdiğimiz, daha doğrusu sanatçılardan esirgediğimiz değer, şu günlerde her şeyden çok kurcalıyor kafamı... Bir sanat yapıtı, bir film aracılığıyla, yönetmeni, senaristi, yazarı linç etmeye kalkmamız size doğal mı geliyor? Yeryüzünü ve yaşamı siyah ya da beyaz, bizden ya da düşman, iyi ya da kötü, milliyetçi ya da vatan haini diye iki takıma ayırıp, karşı olduğumuza nefretle saldırmak, ne bireylere ne de topluma hiç mı hiçbir şey kazandırmıyor. Nefret, gözleri kör edip bağnazlık çukurunda debelenmeye, saldırı, yıkımlara yol açsa da, sonuçta, geriye yapılan iş kalıyor. Işi "sanat" olanlardan sevgi ve saygıyı esirgemeyen bir topluma dönüşebilmemiz dileğiyle... eposta: Zeynepvı zeyneporal.com Faks:(0 212)25716 50 'Dünya İnsan Hakları Günü' BOL ÖDÜLLÜ FİLM Serdar Orçin ve Zeynep Tokuş'un başrollerinl paylaşüğı 'Yazgı', 38. Antalya Film Festivali'nden ve 13. Ankara Film Festivali'nden dörder ödülle döndü. • ŞANLIURFA (AA) Şanhurfa'da, 'Dünya insan Haklan Günü' nedeniyle okullar arasında düzenlenen şiır, kompozisyon ve resim yanşmaları sonuçlandı. Şanlıurfa Valisi Muzaffer Dilek,ödül kaazanan öğrencileri makamında kabul ederek yasal haklannı kullanırken başkasının haklanna da saygılı olmalannı istedi. Vali Dilek daha sonra, şiir dalında dereceye giren Nazlı Yıldınm, Emine Ergen, îsmet Bağış, kompozisyon dalında dereceye giren Sümeyra Yetkin, Zeliha Çakar, Edibe Tenekeci ile resim dalında dereceye giren Cuma Sarmış, ömer Ufuk Behlül ve Seda Sağır'a ödüllerini verdi. Yeni bir edebiyat ve Sorun yasada değil yönetmelikte düşün dergisi: eski Kültür Servisi Artık yeni bir "Ayhk Edebiyat ve Düşün Dergimiz" var. Yeni dedik ama adı 'eski'. Geçen ay çıkmaya başlayan' eski'nin genel yayın damşmanı Demirtaş Ceyhun, genel yayın yönetmeni ise Seyyit Nezir. Dergi, kasım sayısında tüm aydınları 'eski' saflarına çağıran bir bildiriyle işe başladı: "Yalnızca Sıcak Savaşa Değil, Soğuk Savaşa da Hayır". Derginin aralık sayısında DemirtaşCeyhun,SaitMaden, Nalan Barbarosoğlu, Üstün Akmen, ö n e r Yağcı, Zühtü Bayar, Eflatun Nuri, Jale Sancak, Seyyit Nezir, Yüksel Pazarkaya, Veysel Atayman, Haldun Çubukçu, Osnıan Çakmakçı, Nihat Ateş ve derginin öteki yazarlan, yazı ve öyküleriyle, soğuk savaşla gelen 'Asinıetrik Dünya Keşmekeşi'ni anlatıyor. Sait Maden, Ahmet Günbaş, SafaFersalve Nihat Ziyalan'ın şiirlerinin yer aldığı derginin Gençük Yapraklan ndaysa Ahmet Hamdi Tanpmar şıırleriyle anılır, Fatoş İlhan fanzinlerin 'Karanhkta Dans'ını anlahrken, gençler de 'Duvar Gazetesi'nde kendilerini tanıtıyor... 'Dergilerde Şiir': Kasım ayı şiirlerinden bir demet... 'Satranç Oynayahm'da gehştiricı teknikler... MuammerKetencoğlu'ndan müzık sayfası... Enis BaturAttilâ İlhan tartışmasının merkez ve merkezkaç ilişkisi bağlamında anlamı ve niteliği... Haluk Şahin' in alfabemize q, X, w harflerinin katılması ve OralÇahşlar'ın 'ABveFutbol' üzerine görüşleri konusunda polemikler ve 'eskici'den 'eski'ye mektuplarsa dergideki öbür yazılar. Kültür Servisi Bilım ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Bırliğı (BESAM) Başkanı Alpay Kabacalı, bandrolle ilgili haberimiz üzerine Cumhuriyet'e yaptığı açıklamada, 8 Kasım'da yayımlanan "Bandrol Uygulamasuıa İlişkin Usul vc Esasbr Hakkında Yönetmelik"in yasaya aykırı hükümleri bulunduğunu, sorunun yasadan değil bu yönetmelikten kaynaklandığını savundu. Kabacalı açıklamasında şöyle dedi: "Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 21 Şubat2001 tarihliyasayladeğiştirilmiş, yayınlara uygulanacak bandrolle ilgili esaslar bu yasanın 81. ve 41. nıaddelerinde belirlenmiştir. Bu maddeler incelendiğinde, bandrol kullanınuyla ilgili olarak sansürc yol açacak bir düzenlemeye gidilmediği anlaşılacaktır. Hak sahipleri, sürckli olarak bandrolden yakuiacaklan yerde yasanın uygulanmasına yönelik girişimlerde bulunurlarsa, bu maddeler korsan yayıncıhğı da önleyebttir. Korsanlik, bu yasaya göre (başka ülkelerin hukuk sistemlerinde olduğu gibi) 'takıbı şıkâyete bağlı suç'tur, dolayısıyla hak sahiplerinin haklannı aramalan zorunludur. Yasadan değil, 8 Kasım 2001 günü yayımlanan 'Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmehk'ten kaynaklanan birtakun sorunlar vardır. Kültür Bakanhğı yetkilileri birligimi/in kendilerine iletilen görüşlerini dikkate alıp yönetmelik taslağında gcreken duzeltmeleri yapsalardı, böyle sorunlar çıkmayacak ve yasaya aykın maddeler taşıyan bir yönetmelik yürürlüğe girmeyecekti. En büyük sorun, yasanın yürürlüğe girnıesinden önce yayımlanmış olan kitaplann bandrollenmesinde yaşanacakür. 81. maddeye göre, 'Bir esere bandrol alınabilmesi için bandrol talebinde bulu Alpay Kabacalı bandrol uygulamasına ilişkin bir açıklama yaptı: nanın yasal hak sahibi olduğunu gösterirbirtaahhütnameyi doldurması zorunludur'. Kitapçılara bandrol vcrUmesi, bu maddeye aykın olur. Üstelik, korsan kitabı da yasaOaşünr. Kitapçüar, kendilerine vükümlülük getirebilecek, yasaya aykın bu maddeye karşı seslerini yükseranekte hakhdıriar. öte yandan, yönetmelik (bizce yanhş olarak) alb ayuk bir geçiş süresi tanımışür. Bunu bilen ya da bümesi gereken ilgUUerin böyle bir süre tanındığından habersiz görünmeleri ve bandrol uygulamamaktan söz etmeleri iyi niyet beürtisi değildir. Bakanhktan 'eğitim' verihnesi isteminin dile getirilmesi üzerine söyleyecek söz bulanuyonım. Okuduğu yönetmeUği anlaması gerekenler bunu söylerse, vann gerisini siz düşünün! Türkiye'nin dört bh yanında her bakanlığın dershaneler kurması gerekir!.." BUGÜN • ST. ANTUAN KÎLİSESÎ'nde saat 20.00'de Vlyana Üniversitesi Korosu ile Avusturya Kültür Ofisi ve ALEV tarafından yeni kurulan koro bir konser gerçekleştirecek. (0 212 236 15 81) • ATATÜRK KtTAPLIĞI'nda saat 19.00'da Sercan Gürler ile Cahit Erdoğan'ın konuşmacı olarak katılacaklan 'Rock Bey ile Caz Hanım'ın Uçan Çocugu: Embriyo' konu başhkh '33 Devir Dinleti' yer ahyor. (0 212 249 09 45) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 16.00'da Gölge Tiyatrosu'nun 'Sırlar ve Işıklar' adlı oyunu sanatseverlerle buluşuyor. (0 212 244 44 95) • BARIŞ MAISÇO KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde saat 20.30'da Avcüar Belediye Tiyatrosu'nun 'Kaç Baba Kaç, Tut Baba lut' adh oyunu sahnelenecek. (0 212 509 90 19)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle