Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2000 CUMA
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Kuntshalle Baden Baden'de açılan büyük boyutlu sergi 20. yüzyıl sanatını sorguluyor
Histerinin (kgürleştiıicietkileriJNECMİSÖNMEZ
BADEN BADEN - Yeni bir yûzyılın
«eşığine girdiğimiz 2000 yılı, dûnyanın
<Iört bır yanında modem ve çağdaş sa-
matın 20. yüzyılda izlediği gelişmeleri
fcüyüteç altına alan irili ufaklı sergiler-
l e ele alınıyor. Çoğu retrospektif karak-
terli olan bu sergilemeler arasında, be-
lirli temalan irdeleyerek, farklı bır açı-
dan sanat tarihmı yenıden sorgulamayı
bedefleyen deneysel eğılunlı örnekler
d e var. Kunsthalle Baden Baden'de,
"Die verietzte Diva, Hysterie, Körper,
Technik in der Kunst des 20. Jahrhun-
derts" (încilmiş Diva, 20. Yüzyıl Sana-
tında Hısten, Vücut, Teknik) başlığı al-
tında açılan büyük boyutlu bır sergi, bu
örnekler arasında ele alınabilecek özel-
liklere sahip.
Innsbnıck, Münih ve Baden Baden
kentlerını kapsayan bır sergi turuyla iz-
leyicılere modern ve çağdaş sanatın ön-
de gelen elliden fazla ısminın çalışma-
lannı sunan bu sergi, ağırlıkJı olarak
"histeri" olgusunun cinsler arasındaki
farkJı yorumlanışını, teknik ılerlemele-
rin, modernleşmenin sanatçılar üzerin-
de yarattığı etkileri ele alıyor. Geniş bir
alaru kapsayan başlığı ve sorgulamak is-
tediğı bırbın içine girmiş temalarla, iz-
leyicilerin dikkatini yanıtlardan çok,
çözmesi gereken problemlere çeken ser-
gi içindeki açmazlara rağmen, bildik
konular üzenne tekrar düşünmeyı sağ-
layacak biryoğunluğa sahip. Çünkü gü-
nümüzde bildik anlamıyla modern sa-
nat tanhırun aşılarak, yeni kavramlar
çerçevesinde yapıtlann sorgulanılma-
sı, farklı anlamlandırma, yorumlama
olanaklan araştmlıyor. Ancak bu saye-
de düz bir tarihsellik anlayışı aşılarak
değişik bakış açılannın gündeme gel-
me imkânı var.
Sergjnjn ilginç bir gövdesi var
Antik dönemden ben tıpik bır kadın
hastalığı olarak bilüıen "iüstsri" olgu-
su, 19. yüzyılm başında gündeme ge-
len baş döndürücü endüstrileşme süre-
cıyle bırlikte bılımsel açıdan araştınl-
5e
maya, yeni tarumiamaiara sahne olmuş-
tu. Nörolog Jean-Martin Charcot tara-
fından ilk kez önyargılardan uzak ola-
rak ıncelenen "histeri", Sigmund Ere-
ud'un -StudknüberdieHysterie" baş-
lıklı araştırmasında, seksüel sorunlann
bastınlması nedenıyle gündeme gelen
bir "duygu yoğunlasması" olarak ta-
nımlanmıştı. Freud'un yorumlamala-
nyla ışıklanan ve 20. yüzyılın başında
öncü sanatçılar için giderek gizli bir ce-
kiciliğe kavuşan "histeri", dışavurum-
cular,fiitüristleT,Dadaistler ve gerçeküs-
tücüJer tarafindan erotik duygulann sı-
nır tanmmadan dışarı vurulacağı bır
stratejik alan olmuştu.
"Histerik Kadın" imgesı, böylece
önü alınamayan "seksöel taşkmnğm"
aktanldığı, bu sayede de klasık anla-
mıyla form ve mekân olgusunun terk edı-
ergi,
ağırlıklı olarak
"histeri"
olgusunun
cinsler
arasındaki farklı
yorumlanışını,
teknik
ilerlemelerin,
modernleşmenin
sanatçılar
üzerinde
yarattığı etkileri
ele alıyor.
lerek "soyutiaınannr önünü açan bir öz-
gürleşme aracı olmuştur. Baden Ba-
den "deki serginin, bu tezler etrafinda
konumlandınlan özellikleri, kronolojik
olmayan bır sergıleme sıstemiyle, resim,
fotoğraf, heykel, yerleşurme, video tek-
niklerinde gerçekleştirilmiş olan yüzden
fazla sanat yapıtryla sorgulamaya yönel-
diği için ilginç bır gövdesi var.
Neo-klasist mımari tarzıyla inşa edil-
Datça'da düzenlenen şenlikte Can Yücel şllrlerle, türkülerle. zeybeklerle anıldı
Canevi'nden Cantaşı'na yolculuk
ORALÇAUŞLAR
"Can'ı dostlan anlatryor"toplantısının ardın-
dan eski Datça köyünûn muhtan Orhan Kara-
dağh, köy kahvesinde Gûler, Güzel ve Su Yü-
cd'le zeybek oynuyor. Şiirler okunuyor, şarap-
lar içiliyor, fıkralar anlatılıyor, türküler söyleni-
yor.
Ölümünün birinci yılında Can Yücel'in dogum
günü de kutlanıyor. 18-21 Ağustos tarihleri ara-
sında Türkiye'nin dört bir yanından Can'ı seven-
ler Datça'dalar, Can Şenliği için.
Güler Yücel, "Can Şenliği'' sonrası yorgun-
luğuyla heyecanlı:
"Güzej bir çoğaima oJuyor. ŞenMkten büyük
bir enerji kazandım. Resim yapabilirim, şür ya-
zabilirim, 'Canevi'ni taınamtayabflirim. Hatta
Can'ın şarkrya dönüşenşörierinintelifhakkı için
kavga bile edebinrim."
Aslında Can Yücel'in yaşam enerjisi bütün ai-
leyi, kızlan Su ve Güzel ile oğlu Hasan'ı da sar-
mış. Su Yücel, "Cantaşı" adını verdikleri, Meb-
met Aksoy'un yaptığı anıtmezardan çok etki-
lenmiş: "MehmetAksoy'unvapöğıbüvTİkbiriş.
Geneüikle sanatçılar, birbirleıinin yoluna taş
koymaktan hoşlanuiar. Mehmet, bir sanatçı ola-
rak bir sanatçıya olağanüstü bir sevgi ve saygry-
la destek verdL Cantaşı çok güzel, çok etküeyi-
d" diyor.
Güzel ve Hasan'ın duygulan da farklı değil.
Hasan Yücel, Can Yücerin söyleyişiyle 'Yeni
Hasan', Kanada'dan koşarak gelmiş... Şair oğ-
lu, bir bilım ınsanı. "Dört gfindûr çok güzel şey-
ler yaşryorum. Yüzlerce yeni arkadaşım oldu.
Aynı şeyleri payiaşağun insanlar tanKİun. Ba-
bamla bir başka ortamda yeniden buluştum. In-
sanın yaşanunda önemH ve
güzel günler vardır, ben bu-
rada onlan yaşryorum."
Datça'daki ev ~
antaşı nın
çevresine bir
ekipde
çakıltaşından
mozaikler
yapmıştı.
Günebakanlar ve
güneşler, Can
Yücel'e selam
veriyorlardı,
tıpkı şiirlerindeki
gibi...
Eskı Datça köyünün muh-
tan Orhan Karadağlı, son yıl-
lannda Can Yücel'in iyi ar-
kadaşı olmuş. Mezan başın-
da ne kadar neşeli görünme-
ye çahşsa da gözlerinden bir
hüzün okunuyor. Muhtar Or-
han'ın gülerek anlattığı eski
Datça'daki evin alınış öykü-
sü var ki tam Can Yücel 'lik.
1986 yılmda Can Yücel, ba-
badan kalma bir yeri satar ve
Datça'da bir yer almaya ka-
rar verir. Güler Yücel, "Bir
ev almaya karar verdim dediğinde çok şaşırdım.
Biz hep ev satmaya ahşıkokhığumuz için garibi-
megM."
Ederi 32 milyon liradır. Para, Şekerbank'ın Ay-
cün şubesinden çeküecektir. Aydîn'a Can Yücel 'le
muhtar bırlikte giderler. Ikisi de içkilidir. 5 sa-
atlik yoldan gelmiş ıki perişan adamı karşısın-
da gören banka müdürü, Can Yücerden kimli-
ğini ister.
Bundan sonrasını muhtar Orhan şöyle anlat-
tı: "Can Yücel Idmliğini çıkanp müdüre verin-
ce tutumu birden değişti, önünü iMkledi, ayağa
kalko, buvrun efendim diverek bize yer göster-
dL Ben Can Yücel'i tanımazdun. Garibanın bi-
Sarhoştuk. Can Yücel, parayı bir na>1on tor-
banın içine koyup cebine ûkıştutu. Taksiye bin-
dik, her durakta birer kadeh atryorduk. Beni al-
dı bir korku, para cebinden dfişecek diye, onun
biç aknrdığı yok. Neysesonunda Datça'ya geldik,
parayı bankaya yaürdık da ra-
hadadun. Ertesi günü evin sa-
üş muamelesi tamamlandı."
Can Yücel'in eski Datça'da-
ki evinin öyküsü böyle başlamış-
tı. O günden sonra Can ve Gü-
ler Yücel bu evde yaşadılar.
Evin her yanı Can Yücel'in şi-
irleri, Güler Yücel'in tablolany-
la doluydu.
Şenlık sırasuıda Can Yücel'in
"şür pişirdiği'' bu ev, köylüler
ve konuklarca oda oda gezildi.
Can Yücel, Güler Yücel'in
1997 yüındaki sergisi için "Res-
men Resan"başlığıyla bir dave-
tiye şür yazmıştı: "Ben sensiz
Güler/Boğaziçindeakuıosız bir
vapurum / Mesela / Yüzmeyen bir Nu-
hun teknesi,/ Gökyüzünde tufan Tufan
ateş / Cehennemden bir köşe bir bucak
/ Simurglar kanat çırpryor içinde.*
1
PalamutbüküJü kadınlar
Datça Belediyesi'nin düzenlediği
ve V%cdi Sayar'ın yönetmenliğini yap-
tığı 'Can Şenliği', Datça yanmadası-
nın tümüne yayıldı. Knidos'a, Pala-
mutbükü'ne de gidildi. Şaırler, Pala-
mutbükü'nde Nostalji kahvesinde şi-
irler okudular. Kahvenin sahibi Pala-
mutbükülü Meryem mutluluk için-
deydi. Köylüleri, özellikle de köylü
kadmlan şür dinlemeleri için çağır-
mıştı. O da bir sosyalist-feminist ola-
rak kendisini Can Yücel ailesinin bir
parçası sayıyordu.
Şenlik, Can Yücel'in mezanna
Cantaşı'nın konulmasıyla noktalandı. Mimar
Mehmet Aksoy, anırmezann öyküsünü şöyle
anlattı: "Günlerce şiirlerini yeniden okudum.
Onun bflinmeziiğine yokuluk ettim. Onun sun-
na ermeye çahşnm. Can Yücel'in saf, yalanaz,
çocuksu duyarhğını >
r
ansıtmaya gayret ettim. Ana
rahmindeld çocukfigürü böyle çıkb. Işıklar için-
de bir görüntü yaratabilmek için şeffaf bir mer-
mer yapmaya çahşüm."
Cantaşı 'nın çevresine bir ekip de çakıltaşın-
dan mozaikler yapmıştı. Günebakanlar ve gü-
neşler Can Yücel'e selam veriyorlardı, tıpkı şi-
irlerindeki gibi:
Can Yücel, ayçiçeği demez günebakan derdi.
"Tören" şiirinde günebakanlan şöyle anlatmış-
tı: "Körmen Burnu'ndan dönüşte / Bir dostun
bostanından / Bir ayçiçeği kopardık, / Yanhş de-
dim, bir günebakan... / Taraçanın duvarma as-
tık önce,/ Sabah oklum oturdum karşjsuıa / Gü-
nebakan bana bakar / Ben ona_. / Güneş tann-
sui3 tören bu!... / Adana Cezaevinde de aynı şe-
yi yapmısûm, / Müdür haber almış, ahndı / Al-
dırttı günebakam başucumdan, / Adi koğuşlar-
dan mahkûmiar da / Kabfariar diye törene~."
Şimdi eski Datça'daki evinin bahçesinde Can
Yücel için, Güler Yücel'in Canevi adını verdi-
ği bir müze ev hazırlığı var.
miş Kunsthalle'nin geniş tavanlı salon-
lannda, birbinyle yakın ilişkisı olan ya-
pıtlann, zaman faktörü göze ahnmadan
yan yana getirilmesı de beürtilmesi ge-
reken olumlu bır yaklaşım. Douglas
Gordon'ın video yerleştirmesiyle, And-
reKertesz'in, ManRay'in fotoğraflan-
nın bır araya getırilmesine eklemlenen
Picasso- Bacon. Duchamp-Jacques- Hen-
ri Lartigue ve Louise Borgeois-Marie-
ne Dumas birlikteliklen, sergi yapun-
cılannın yeni sorulan, bakış açılannı
tartışmaya açma eğıümlennde samımı
olduklannı duyumsatıyordu. Çünkü ses-
sız fılmın göstenme gırmesıyle birlik-
te erotik coşkunun bir metafor olarak
özetlendiği "Histerik Kadın" imgesi,
Baö külröründeki klasık sembollerin
parçalanmasına ve o zamana dek sü-
reklı olarak halının altına süpüriilen kir-
li düşüncelerin, cinsel fantezilerin gün-
deme gelmesine olanak sağlayan bir
araç olmuştu. Gerçeküstücülerin histe-
riyi, "19. yüzyıhn en büyük şiirsel keş-
fi" (Breton) olarak tarumlamalan boşu-
na değildır Bu özgürleşme havası için-
de "Histerik Kadın" imgesi hem parça-
layan hem de parçalanılan bir obje ola-
rak öncü sanatın vazgeçilmez leitmotı-
ve'Ierinden biri konumuna yükselmış-
tir. Sergide yer alan, 1920-1950 arasın-
da tarihlenen fotograf ve kolajlar (Han-
na Höcta, Maı Emst, Gennaine Krull,
KerreMoimieı;FrandsPicabia)busap-
tayımı doğruluyordu.
'Histerik Kadın' imgesi
II. Dünya Savaşı'ndan sonra sanat or-
tamına hâkim olan soyut sanatın aşıla-
rak yeni anlatım olanaklannın sorgulan-
masında, sanatçılann "kendi vücodan-
nı" yeniden tanımlamaya yöneldikleri,
uzun süreden ben bılınen bır olgudur.
Pop art, happenıng gibi akımlann, be-
lirgin oranlarla gerçeküstücülük ve Da-
daızmden aldıklan etkileri derinleştir-
melerinde, "Histerik Kaduı" ungesine
yakınlaşmaları da söz konusudur.
1960'lardan ıtıbaren başlayan süreç, sa-
natçılann kendi gövdelerini sorgulaya-
rak, histen, teşhircilik gibi hastahk be-
lirtilerini işlerine sokmalan. çağdaş sa-
natın okumnasını, yorumlanmasını zor-
laşürdı. Sergideki cahşmalanyla bu yıl-
lardaGünterBnıs,Rudotf Schwarzkög-
ler,Arnof Rainer, Paul Thek, Peter We-
ibd, Urs Lüthi'nin klasik moral anlayı-
şını da karşılanna alarak değişik deney-
lere girdikleri görülmektedir. Fotograf,
obje, heykel teknikleriyle gerçekleşti-
nlmiş olan bu ışlerde karşılaşılan at-
mosfer, sanatçılann farklı stratejüeri ız-
leyerek vardıklan "anfaıtmı özgürlükJe-
rini" izleyicilere aktanyordu.
Feminist yaklaşım açılannın bu dö-
nemdeki sanat tartışmalanna radıkal bir
açılun getirdiği, bu sergide bir kez da-
ha ortaya çıkıyordu. VaKe Exprot'un
göğüslerinin üzerine yerleştirdiği tahta
birkonstrüksiyonla 1968'de Münih cad-
delerinde yolculan memelerini elleme-
ye davet etmesi, Martha Rosler'uı ko-
lajlannda kadın ıç çamaşın reklamlan-
nı pornografik içeriklerle donatması,
AnaMendieta'nın vücudunu doğanın bir
parçası olarak kabui ederek ruhsal çıp-
lakhğını sergılemesi, günümüzde ara-
lannda Cindy Sherman, Annette Mes-
sager gibi sergide temsil edilen sanat-
çılann yolunu açtı. Kadın sanatçılann
"Histenk Kadın" imgesıne getırdikle-
ri açılımlara ağırlık veren sergi, bu sa-
yede ilginç bir panoramayı izleyicilere
sunuyordu.
Sergi Kunsthalle Baden Baden'de 30
Ağustos'a dek izlenebilir.
YAZIODASI
SELİM İLERt
Anadoluhisarı
Yahya Kemal, tarihin geniş zamanı içinde gör-
düğü Anadoluhisan'ndan söz açarken, "Ah oyaz
bu Hisar'da kimbilir nasıl geçti?" diyor.
Ben de o zaman, ya benim yazlanm? diye so-
rar dururum. Gerçi Anadoluhisan'nda bir uçtan
bir uca bir yaz yaşamadım. Bununla birlikte geç-
miş günlerin Istanbulu'nda Anadoluhisan'na sık
giderdik. Gönülde izleri kalmış.
Küçüksu Plajı henüz kapanmamıştı. Sularia
çevrili Istanbul'da dört bir yandan denize girilir-
di. Sıcak yaz günleri bir Boğaz vapuruyla sahil sa-
hil dolaştlarak Küçüksu'ya geldiniz. Serin deniz,
güneş, nihayet akşamüstü... Plajdan çıkıldı mı, mı-
sr yiye yiye, Anadoluhisan'na yürüyüş. Vapura Ana-
doluhisan iskelesinden binilecek.
Küçüksu'nun değilse bile, Göksu'nun son za-
manlanydı. O zamanlar "çevre kiıienmesi" sözü
dillerde dolaşmazdı. Ne var ki, güzelim Goksu De-
resi'nin, bizim Kadıköyü'ndeki Kurt>ağalıdere gi-
bi kötü kötü kokmaya başladığı da ortadaydı.
Yahya Kemal, "Göksu ne kadarhayal meyal bir
kelimedir" diyor.
Yıpranan Goksu'da bu şiirli tanımlamanın son
tanıklanydık. Hırçın Boğaz denizinin hemen gö-
zü önündeki dere, hele yaz günleri, derin bir dur-
gunluğu ifade ederdi. Halide Edtp'in sızılı aşk ro-
manı Kalb Ağnsı bu deredeki bir sandal yanşıyla
başlar. Durgun sularda akıp giden sandallan ben
de gördüm.
Küçümen köprüye gelip Anadoluhisan'na tyi-
ceyaklaştığımızda, herşey, hava, renk, ışık, san-
ki biraz degışjrdi. Bızımkılere göre, Boğâz'ın bu
yakası, zaten daha az "bozulmuştu"'. Bozulmak-
la neyi kastettiklerini tam anlayamamakla birlik-
te, büyüklerime hak verirdim. Çünkü Anadoluhi-
san'nda hoppa Istanbul yerine ağırbaşlı Istan-
bul'u yakalamak mümkündü.
En çok, denize açılan, daha doğrusu, denize inen
dar sokaklara bayılırdım. Avuç içi kadar bir so-
kak, iki yanda, binbirine brtişik evler, küçük bah-
çe, derken sokağın bitiminde deniz, yalnızca de-
nize çıkan bir ara sokak. Sokak ne kadar darsa,
sonunda ulaştığınız deniz o kadar geniş.
Hele günbatımına yetişmişseniz, ışık oyunlan,
ışıktan nakışlar büsbütün büyüleyecektir...
Ben Anadolu Hisan'nı tarihin anlattıklanyla ya-
şamak istemezdım. Ne Yıldınm Beyazrt gelirdi
aklıma, ne Güzelcehisar. Ben bu hisarda, çocuk-
luğumun masallanndaki bazı esrarengiz yapılan
yakalardım.
Hisann önündeki parkı daima gölgeli, alaca
ışıklı bulurduk. Masal yapısı, hemen bu parkla
başlardı. Sonra arkada hisar, yıkık yaprak kulele-
riyie o kadar geçmiş zaman çağnşımlıydı ki, onu,
rakamlarla sınırlı bir tanhin içinde düşünmek ho-
şuma gitmezdi. Aradan onca yıl geçti, Anadolu-
hisan, park, gölgeler, aJaca ışıklar bendeki gize-
mini asla yitirmedi.
Isketeye iyice yaklaştık. Fakat vapurun gelme-
sine vatö yar. Köye doğru biraz yürürdük. Bugün
de özelligini az buçuk koruyan semt çarşısı. Evet, ,
bugün de oradan geçerken içım titrer. Işınde gü-
cünde, sâkin yaşamalarda insanlann, akşamla-
n... Bilmem neden, hep akşamlan, işte iş dönü-
şü alışveriş ettiklerine inandığım semt çarşılann-
dan biri, hem de en güzellerinden.
Biz de plaj dönüşü, yaz meyvalanndan, yaz
sebzelerinden alırdık...
Orda, hemen yakınımızda Anadoluhisarı Ca-
mii: Fatih devrinde ınşa ettirilmiş, II. Abdülhamit
tarafindan yeniden yaptırılmış. Bu, kâgir, çatısı
ahşap cami, geniş, benim çocuk gözüme o za-
manlar uçsuz bucaksız görünen bir bahçe için-
dedir. Bahçe içindeki haJiyte, şehrin gürültüsün-
den patırtısından uzak semte, camii çok yaraştı-
nr.
Gözüm hep minaresine, geometrik bezemeli şe-
refesine takılırdı.
Artık geri dönüş zamanı gelmiştir. Iskeleye ko-
şuşturmalı bir yürüyüş, vapuria aynlış...
Anadoluhisan bizi kimbilir hangi yaztara bekler...
Takvimde lz Bırakan:
"özel mülkiyet gerçek Bireyselliği ezmiş, yeri-
ne sahte bir Bireysellik dikmiştir." Oscar VVilde,
Sosyalizm ve Insan Ruhu, Fatih özgüven'in çe-
virisi, Roll, 2000.
Istanbul Devtet Tiyatposırndan
Çocuk Festivafi
• tSTANBUL (AA) - Istanbul Devlet
Tiyatrosu'nun düzenlediği çocuk festivali bugün
başhyor. 'Kamyon Tiyatro'projesi adı altmda
hayata geçirilen festivalde, Istanbul'daki bazı
ilköğretim okullanna yapılacak turnelerle,
tiyatronun çocuklara sevdirilmesine çalışıyor. tlk
ayağı Şişli'de gerçekleştinlecek olan festival,
daha sonra Ümranıye, Çatalca ve
Küçükçekmece'de çeşitli okullara düzenlenecek
tumelerle 16 Ekim'e kadar devam edecek.
K Ü L T Ü R ÇİZlK
K A M İ L M A S A R A C I