Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 HAZİRAN 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyetcom.tr 15
Hnkukçuydu, avcıydı, şairdi, o şirin ve dingin adam bir Türkçe ustasıydı
Raîf Iıalıai*asg<eleKAŞİF TÖRE AĞANOĞLU
Bu yazıyı sağlığında yazacaktun.
Son gördüğümde ise ne konuşuyor
ne ayılabiliyordu.
Altmışlı yıllann ortalan... Istan-
bul Üniversitesi'nin ünlü havuzlu
orta bahçesi... Mavranın bini bir pa-
ra olduğu dönemler... Bozkurtya da
AhmetGüryüz'den biri tanıştırdı...
Amma ne tanışma... Bugüne dek
karşılaşmasak da karşılaştığunızda
kaldığı yerden devam eden koca bir
dostluk...
1961 Anayasası'nın ilk üniversi-
te öğrencileri... Raif baba bizim es-
kimiz... Üniversite mahfillerinde
Sevgili
avcımızm
ardındafu
• Ufak tefek bir adam, ay yuvarlağı bir alın, kahvemsi saçlar, ela gözler, şaraptan kıpkır-
mızı minicik burun, altında sürekli oynadığı pos bıyıklar. Ama yakışıklı...
• Rasgele'leri bilen bilir... Bu kadar az sözcükle bu kadar çok şeyi kim anlattı ki!
Hukukçuydu, kimsenin teliften haberi yokken, o savaşım veriyordu... Avcıydı, yıllar önce
adını koyduğu teneke uygarlığına nasıl yenildiğimizin sporcusuydu...
varoluşçuluğun, özgürlüğün yolla-
nnıntartışıldığıgünler... 1961 Ana-
yasası özgürlüğünde liseyi bitirip
üniversiteye gelenler başka şeyler
söylüyorlar, Marksizm, sosyalizm...
O dönemleri birlikte yaşadık. Son-
ra avukatlık. Bizim acemi, Raif ba-
banın dingin tavnyla Atalay Han'da-
ki bûrosu...
Ufak tefek bir adam, ay yuvarla-
ğı bir alın, kahvemsi saçlar, ela göz-
ler, şaraptan kıpkırmızı minicik bu-
run, altında sürekli oynadığı pos bı-
yıklar. Ama yakışıklı...
12 Mart cuntası, Madanoğlu da-
vası saruğı. Tahliye akşamı, eşi Mü-
beccel'ın anneannesının evi...Rakı-
ya hasreti, hepimizin zom oluşu... (*)
Şairdi, o şirin ve dingin adam bir
Türkçe ustasıydı. Rasgele'leri bi-
len bilir... Bu kadar az sözcükle bu
kadar çok şeyi kim anlattı ki!
Hukukçuydu, kimsenin teliften
haberi yokken, o savaşım veriyor-
du...
Avcıydı, yıllar önce adını koydu-
ğu teneke uygarlığına nasıl yenildi-
ğimizin sporcusuydu...
Babaydı, iki pınl pınl çocuk, ilk
çocuğum olduğunda lohusa Mü-
beccel'i Süleymaniye'ye bırakıp iki
baba olarak tüyüşümüz...
Arnavuttu; zeytinyağlı pırasaya
kırmızı pul biber dökmeyi, birçok
şey gibi ondan öğrendim...
Raif baba; artık tekrar görüşeme-
yeceğiz, sen ışıklı bir yola, biz te-
neke uygarlığında kalacağız...
Hani gidiyorsun gitmesine de biz
bu aynlığa nasıl dayanacağız...
(*) Sabahlara dek Ruhi Su dinle-
diğimiz, devrimin geleceğini bekle-
diğimiz, hem sofrada hem sokakta
beraber olduğumuz ve benden bü-
yük ohnasına karşın, 'abi' demedi-
ğim, koca bir insan...
OKTAYEKİNCİ
Kimi çevreciler, avcıla-
n sevmezler. Onlan hayvan
düşmanı, dolayısıyla çev-
re düşmanı görürler...
Bunlar arasında fikirle-
rini değiştirenler ise belki
de sadece Raif Ertem'le
tanışma ayncalığına kavu-
şanlardır.
Çünkü karşılannda bir
avcı değil, aynı zamanda
doğaya ve yaşama dünya-
nın en sevdah insanını da
bulmuş olurlar... Tabii, en
az insan kadac hayvan ya-
şamını da...
Raif Ertem, kendisiyle
önce tartışmaya kalkışıp,
ardından nayranlıkla drn-
lemeye başlayan çevrecüe-
re derdi ki:
"- Yeryüzûnün gelmiş
geçmiş en adaleüi, en dü-
rüst,en üçkâğrtsz,en insan-
cıl ve en hayvancıl kanunu
doğa kanunudur, orman
kanunudur. Yeter ki insan
bunlan. kendi icat ettiğj o
tarafgir, çıkar koUayan,iyi-
likleri cezalandınp körü-
lükleriödüflendiren kanun-
lara benzetmeye kaUaşma-
sın."
Aynı zamanda hukukçu
olan Raif Ertem, bu sözle-
rin ardından şunu eklerdi:
"- Sizhiç, hayvanlar ara-
sında aynm yapan, bazda-
nm koÛayıp bazılannı göz-
den çıkartan bir doğa ka-
nunu gördünüz mü?.. Av-
cılarda bu kanuna ırvduk-
lan sürece doğal yaşamın
bir parçası olurlar, çevre-
ciUk bir yana, çevreyle bû-
tünkşiı1erJn
Peki, doğa kanunlanm
önemsemeyen, doğadaki
sevgiyi, dostluğu, denge-
yi ve adaleti kendi kanun-
lanna yansıtmayan top-
lumlann varacağı yer ne-
dir?
Raif Ertem, bunun da
yanıtını çok kısa ve özlü
olarak şöyle vermişti:
"- Teneke UygarhkT
Bir kısım yazılannı der-
lediği 'Doğal Yaşamdan
Teneke Uygarnğa' adlı ki-
tabında bakın ne diyordu:
"- Konfor tutkusu, ya-
nşma,ustûstebmdtfen ev-
ler apartman oldu. Dört
duvar arasnıa sdaşb. Ulaş-
mak, kavuşmak için tene-
ke uygarlığına tutsak dûş-
tü.(...) Doğadan tamamen
kopan, kente gömülen in-
san muthı mu?"
Kuzey Ege'nin en duy-
gulu insanlanndan biri olan
Raif Ertem, Istanbul'da da
Çatalca'ya yüreğinden
bağlıydı. Erguvanlann aç-
tığını, onun yüzünü kapla-
yan coşkudan anlardık. He-
le bir de "Akşam şöyle bir
orurahm" dedığınde bilir-
dik kı doğada işler yolun-
da gidiyor, siyasette ve top-
lumda ise durum yine ber-
bat...
Şimdi artık sevgili avcı-
mızın bu mesaj lanndan da
yoksun yaşayacağız. O ise
bütün bir ömür boyu aşk-
la izlediği doğa kanununa
uymayı yeğledi. Belki de
son kez bir 'Rasgele' de
kendisi için söyledi...
Ne diyelim? Raif Ertem
bu. Karar verdi mi kalkar
gider.. Peşinden bakaka-
lırsın. Sonra da ne yaptığı-
nı öğrenmek için o hafta-
ki yazısını okursun. Bir
gün artık hiç okuyamaya-
cağm günlerin de gelece-
ğini akla bile düşürme-
den...
Raif Ertem'e çok şey
borçluyuz. Borcumuzu
ödemek için ise ne yapa-
cağımızı yine 'Teneke Uy-
garhk' kitabından öğreni-
yoruz.
"Ülkemiziteneke uygar-
hğma tutsak edenlerden,
sürdûrenlerdenbir gün he-
sap sorulacak; bekleyin,
göreceksiniz»''
Avcımız ne yazık ki bek-
lemedi.. Zaten, "görecek-
smiz" diyerek, görevi biz-
lere bırakacağını da belirt-
memiş miydi? Huzur için-
de yatsın.
Küçük
dev
adamSONMEZTARGAN
"Bizim kuşağın en duyarh, en namuslu, en yiğit insanlanndan biriydL"
'Duyarlı bir yoldaştı'
BOZKURT NUHOĞLU
Raif çok değerli bir arkadaşımızdı. Kendisi
bizim kuşağın en duyarh, en namuslu, en yiğit
insanlanndan biriydi. Sorunlann çözömünde
ve değerlendirilmesinde önsezisiyle
hepimızden daha farklı ve fevkalade bir
insandı, daha duyarh bir insandı, daha duyarh
bir yoldaştı. Ülke, değerli bir yurtseverini
kaybettiği için büyük bir üzüntü içindeyim.
Raif Ertem gibı yurtseverlere gelecekte büyük
ihtiyaç var. Öyle duyarh kişilerin gençlik
içinde yetişmesini düiyorum. Demokrat Parti
iktidanna karşı verilen demokratik üniversite
mücadelesüıin örgütleyicisi, yöneticisi ve
sözcüsüydü. Liseden sınıf arkadaşım ohnasına
karşın benim de ağabeyimdi.
Aydınlanmamda, bağımsız ve özgür
düşünmemde büyük katkılan vardı.
. AHMET CÜRYÜZ KETENCİ
Raif Ertem'i 196O'lı yıllardan bu yana
tanırım. Gençlik yıllarımız birlikte geçti.
Düşünce dünyamız aynı, kavgamız aynıydı.
Tam bağımsız-demokratik Türkiye ıdeali
onun değişmez, değiştirilemez çizgisiydi.
12 Mart'ta mapushaneye de bu büyük
ideali için girmişti. En bariz özelliği,
koşullar ne olursa olsun düşüncesinden ve
çizgisinden asla taviz vermemesiydi.
insan ilişkilerinde sevecen, paylaşmasını
bilen, alabildiğine hoşgörülü, çelebi bir
dostumuzdu. Raif Ertem Egeliydi.
Zeybeği severdi ve oynardı.
Ne var ki dizleri sadece zeybek oyununda
yere değerdi. Raif hiç kimsenin önünde diz
çökmedi, eğilmedi, bükühnedi. Ruhun şad
olsun Raif.
Doğayla iç içe geçmiş iki uğraş: Dağcıhk
ve avcılık. Yıllarca dağcıhk sporu yapmış bi-
ri olarak avcıhğa hiç sıcak bakamamıştım, ta
ki Raif Ertem'i tanıyıp avcılık sohbetlerinin
yakından bir dinleyicisı olana dek. Gerçi ya-
zılannın sürekli okuyucusuydum ama avcı-
lık konusunda hep mesafeli duruyordum. O
bu mesafeyi her karşılaşmamızda biraz daha
daraltıyordu.
Çatalca Belediyesi'nın "Erguvan Festiva-
li" olarak bılınen etkinliklerinden biriydi sa-
nınm. Belediye Başkanı Fırat Aykut, şenliğe
katılan aydın ve sanatçılara bir akşam yeme-
ği vermişti. Yemekte Ataol Behramoğhı, Ta-
lat Tıırban, Emin Karaca, Öner Yağcı ve adı-
nı bugün anımsayamadığım çok sayıda davet-
li vardı. Uzun yemek masasının benden uzak-
ta diğer bir köşesinde Raif Ertem buzlu rakı-
sını yudumluyordu. Bir ara eliyle işaret ede-
rek "Getbakahm dağo" diyerek beni yanına
çağırdı. (Bana hep dağcı diyerek hitap eder-
di.)
Yerimden kalkarak yanına iliştim, "Sen av-
cıhktan pek hoşlanmryorsun, ama et yeroek-
ten de geri durmuyorsun" diyerek bana takıl-
dı. Arkasından da "Bfl bakaiım dağcüarta av-
cılar arasındaki faıia" diye sordu. Sonra yi-
ne kendi yanıtladı: "Biz sflahbyız, siz külah-
lısınız."
Raif Ertem'le 68'liler Birliği Vakfı'nın ge-
leneksel yemeklerinde, etkinliklerinde sıkça
birlikte olurduk. O, yüreğindeki 68'lilik ru-
hunu hiç yitirmeyen, ne zaman o günlere iliş-
kin bir konu geçse gözlerinin içi umut ve coş-
kuyla dolan bir kişiliğin de son temsilcilerin-
den biriydi.
Ölümünden kısa bir süre önce Asmalımes-
cit'teki Yakup Restoran'da kalabalık bir top-
lulukla yemek yerken karşılaştım son kez.
Aralannda Ahmet Ketenci'nin de bulundugu
toplulukla veda yemeği yiyordu sanki. Sağ-
lıksızlığı her durumuyla kendini duyuran yor-
gun ve bitkin bedenine karşın gözleri bütün
canhhğını koruyordu.
Sanldım, öptüm. Elim avuçlannın içindey-
di, ancak gözlerinin içine bakamıyordum.
Eriyip gitmesine dayanamıyordum.
Ne zaman Cumhuriyet Gazetesi Idare Mü-
dürü Hüsevin Gûrer'in yanına gitsem, kori-
dorun solundaki Raif Ertem'in odasına yüzü-
mü çevirmeden edemezdim. Son günlerde
hep masasmı boş, sandalyesini hüzünlü birbek-
leyiş içinde bulurdum.
Artık yerinde hiç bulamayacağımız bu kü-
çük dev adamı. acılı yüreğimizdeki en sıcak
yere oturtarak elveda mı demeliyiz yoksa hoş-
geldin mi?
Acısı içinde ne diyeceğimi bilemiyorum.
PEN, 'Edebiyat Treni' etkinliğininperde arkasını açıklamahzorunda Bırakıldı.l.
Edebiyat Treni'ne yalan dolanla mı I)iııilıııeliycli?
ALPAYKABACAU
Tüzüğüne göre amaçlanndan
biri de "Yazarlar \e sanatçılar
arasında ırk, renk, dfl,TÖnre st
yasal görüş ayrüıklanndan ba-
ğunsız olarak dostluk ve işbiıü-
ği duygulannı güçlendirmek"
olan PEN'in hıçbır üyesıne toz
kondurmak istemeyiz. Ancak,
yıUardır sürdüregeldiği PEN yö-
netimıni ele geçirme savaşunın-
daki başansızhğının ve "Ede-
bryatTreni''ne binememe olası-
hğuıın yarathğı öfkenin kurba-
nı olan Bayan Sezer Duru'nun,
2 Haziran günlü Cumburiyet'te
yayımlanan yazısına yanıt ver-
mek zorundayız.
Edebiyat Treni etkınliğinin
Türkiye katıhmcısı PEN, Bayan
Duru'yu eşgüdümle görevlendir-
mişti. Bayan Duru, birtakım
önemli gelişmeleri PEN'e duyur-
madığı gibi, Cumhuriyet'teki
yazılannda (29.5.1999 ve
^7.6TT999) gerçekdışı söylem-
lere yer verdi: "PEN Yönetim
Kuruhı'nun kendisini de seçtiği-
ni", Cumhuriyet ve Hürriyet ga-
zetelerının sponsor olduklannı
öne sürdü. O tarihlerde topla-
nan PEN Genel Kurulu'na Ede-
biyat Treni katıhmcısı olarak
PEN'in seçtiği Turgay Fişekçi
ile Mahir Oztaş'ı da listesine
alarak girdiyse de çoğunluk oy-
lannı sağlayamadı. Ama hem
koordinatörlüğü bırakmadı hem
de eşgüdümle ilgili görevlerini
savsakladı. 29.5.1999 günlü ya-
zısındabelirginleşen tutumu ne-
deniyle, PEN'in toplumdaki say-
gınlığına söz getirebilecek spon-
sorlar bulunmasından kaygılanı-
lıyordu, bu nedenle kendisine
ve katılımcılara bir uyan yazısı
gönderildi. Bir cümlesini aktar-
dığı C*yazılarıniçerikyönünden
denetlenmeyeceği açıknr" yo-
lundaki son cümlesini ahnadığı)
bu yazı PEN' ı suçlamak (!) için
kullamlmaktadır.
1999'un yaz ve güz aylann-
da bilgi vermek üzere yönetim
kurulu toplantılanna çağnlan
Bayan Duru, toplantılara gel-
medi; 20 Ekim 1999'da Kaş'tan
gönderdığı faksta "Bu konuda
benimyapabfleceğinı bir şejyok"
dedi. Sonunda, görevlendiril-
mesindeki yöntem uygulanarak
(yönetim kurulu karanyla) gö-
revden alındı ve Suat Karantay
görevlendirildi. Bundan sonra
eler oldu...
Katıhmcılar, kendilennı seç-
miş ve o güne kadar gerekenle-
ri yapagelmiş olan PEN yöneti-
minin etkinlikle ilgili sözleşme-
yi üıizalamayarak kendilerini,
PEN'i ve ülkeyi güç durumda bı-
raktığı yolunda gerçek dışı ya-
zılı beyanda bulundular
(11.4.2000) Berhn'dekimerkez-
den gelen etkinhk yöneticisinin
ve PEN başkanımn katılımıyla
düzenlenen toplanüda (3.5.2000)
bunun doğru ohnadığı tarafı-
mızdan anlatıldı. Yine de PEN'in
etkinlik dışında tutuhnasını is-
tediler. Bu haksız istem ıcabul
görmedi.
Butoplannda,Yapı Kredi Kül-
tür Sanat Yaymcılık'ın (YKY),
Berlin'deki merkeze Edebiyat
Treni'nin Türkiye katıhmcısı ve
sponsoru ohnayı kabul ettiği yo-
lunda bir mektup gönderdiği de
öne sürüldü. Sonradan işin ıçyü-
zü anlaşıldı. YKY, programın
sona ermesinin ardından oluştu-
Tiilacak kilabı basmayı ÛslleHrrüy
ve Bayan Duru'ya buna ilişkin
bir yazı vermişti. Yazı, Berlin'e
"yeni bir ultısal katüımcı bulun-
dugu" sanısı yaratacak şekılde
ve "sözleşmeyi imzalamavan"
(!) PEN'in dışlanmasmı sağla-
mak amacıyla gönderihnişti. Bu
dolan açığa çıkınca, YKY pro-
jeye vereceği kitap desteğini ge-
ri cektiğini Berlin'e bildirdi. Ba-
yan Duru'nun yazısındaki söy-
lemle, "ADah'tan kasaba zihni-
yeth k çahşmayan kurum veku-
ruluşlanmızdan'' biri olduğunu
kanıtladı. Yahıızca bu olgu bi-
le, Bayan Duru'nun nasıl bir tu-
tum içinde olduğunu ortaya koy-
maya yeter de artar!
Sözü edilen toplantmın he-
men ardından katıhmcılar, hiç
kuşkusuz yine Bayan Duru'nun
yöntendirmesiyle durumu yeni^
den değerlendirdiklerini ve
PEN'i "partner olarakkabul et-
mediklerini" bildırdiler. Başka
bır deyışle Edebiyat Treni'nin
koordinatör ve katılımcılan, el-
lerinden gelen her şeyi yaparak
kendilerini görevlendirmiş ve
seçmiş olan PEN'e açıkça cep-
he ahmşlardı!
Türkçede, bu tutumla ilgili ne
sıfatlar, ne sözler var... Sevindi-
rici olan şu: PEN'in böylesi tu-
tum ve davramşlar içine gire-
cek başka üyesi yok!..
PEN Yazarlan Derneği Baş-
kanı
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Uluslararası ;
SNahSEdanma Günü'nün
Düşündürdükleri ••
"Silahlar doğanın yûreğini anyor durmadan <*-
Bu kan kokusunun ürettiği sonılan benden sor.. ?ı
Egemen çevreter, Uluslararası Silahsızlanma Gü-
nü olarak kabul edilen 17 Haziran'dan önce de de-
magoji silahını kullanmayı sürdürdüler.
Teknolojiyi ölümün buyruğuna veren onlar de-,
ğilmiş gibi..
II. Dünya Savaşı'nın son günlerinde atılan atom,
bombalanyla, Hiroşima ve Nagazaki'de öldürüien
210 bin kişinin anısına 6 Ağustos 1997'de yapılan
toplantıda Nagazaki Belediye Başkanı Takaşi Hi-
raoka, gerçeği, Pentagon sırtlanlannın suratlan-'
na şu satırlarla vurmuştu:
"ABD, bir taraftan nükleer silah stoklannı azal-
tacağına söz veriyor, diğer taraftan inatla nükleer
deneme programlannı sürdürüyor."
Yalnız ABD mi? Yalnız nükleer silahlar mı?
Ya Rusya'sı, Ingiltere'si, Fransa'sı hangi amaç-
larta üretiyorlar bunca ölüm kusan silahı? Kimler
için pazartama koşullan yaratıyoriar?
Her gün yalnızca Afrika'dan gelen ölüm haber-^
leri yanıtlıyor bu sorulan.
Montaigne, eski zaman savaşlannırt "ne su-
dan, ne boş nedenlerie" çıktığına dikkatimizi çe-
kerken şöyle yazmış:
"Pahs'in zamparalığı yüzünden koca Asya sa-
vaşlaha bitti tükendi. Bir tek adamın tutkusu, bir
kırgınlık, bir keyif, bir kan koca kıskançlığı, ringa
balığı satan iki kadının birbirini tınvıklamasına değ-
mez. Öylesine nedenler bütün o büyük hengâme-
nin canı, ilk hazzı olabiliyor."
Düşün ve edebiyatımızın ilk savaş karşıtlanndan
biri olan Tevfik Fikret "Tarihi Kadîm" şiirinde sa-
vaşlan egemenlerin kahramanlık tutkusuna bağ-
lama eğilimi gösterir. Cihangirler, kan yiyen leş kar-
gaları; savaş düpedüz cinayettir şairimizin gözün-
de.
Kahramanlık esası kan vahşet
Beldeler çiğne, ordular mahvet
Kes, kopar, kır, sûrükle, ez, yak, yık
Ne "amanrbil, ne "an!"işit, ne "yazık.."
Savaş karşıtı duyarlılıklar dünya edebiyatında
pek çok başyapıtın sayfalanna yansımıştır. Andre
Malraux da kişiliğini etkilediğını özellıkle belirttiği
I. Dünya Savaşı'nı yaratan "sosyo ekonomik ko-
şullar" üzerinde fazla durmadan vahşetin derinli-
ğini anlatarak uyarmayaçalışırokurunu.. "Avrupa
toplumlan, çukuhara doldunjlmuş ölüleriyle sayı-
lan milyonlan bulan gözleri kör edilmiş, kolu ba-
cağı kesilmiş, gazla zehirlenmiş insanlanyla, şaş-
kına dönmüş kurbanlanyla, altüst olmuş degerie-
riyle, çökmüş ekonomileriyle, çatırdayan anıtlany-
la karşı karşıyaydı."
' II. Dünya Savaşı'nda vahşete dönüşen tekno-
lojik gelişme savaş sonrasında da neden doyma-
dı insan kanına?..
Ekonomileri silah endüstrisine dayalı ülkeler ye-
ni tüketim alanlan yaratarak satış olanaklan sağ-
ladıklan için.
Bizden sonrakiler de öğrendi artık:
XX. yüzyılın künyesindeki insanlık dışı eylemle-
rin sorumlusu emperyal güçler.
II. Dünya Savaşı sonrasında doğanlar da gör-
dü.
Ölerek çoğalan emperyalizme karşı savaşmayı
gerekli gören uygar insanlanmızın yenilmezliğini.
Ölüme meydan okuyan sanat.
Tek insandan kalabalığa doğru.. Sözcükleri si-
lah gibi kullanma bilincine doğru..
Uluslararası Silahsızlanma Günü'nde Nâzım'ın
dizeleri dünyanın tüm banşseverlerine armağan ol-
sun..
"Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider
Sizi de bir ana doğurmadı mı
Analara kıymayın efendiler..
Bulutlar adam öldürmesin.
Koşuyor altı yaşında bir oğlan
Uçurtması geçiyor ağaçlardan
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman
Çocuklara kıymayın efendiler, >
Bulutlar adam öldürmesin."
Jim Carrey korku filminde 1
oynamaktan vazgeçti
• Külrür Servisi - Beyazperdenın komik adamı
Jim Carrey, tarzımn tamamen dışına çıkacağı -ji
'Phone BooüY adlı korku filminde rol almaktan î
vazgeçti. Joel Schumacher'in yöneteceği fılmde,
Carrey"in oynayacağı karakteri tam olarak
kavramadığı için yapunda yer almaktan kaçındığı
ve ekibi zor durumda bıraktığı beürtildi. m
Carrey rol almasa bile fihnin çekimlerine . ^
bu yaz New York'ta başlayacağım belirten
Schumacher, düşük bütçeli yapunı bir kaç haftada
bitirmeyi planlıyor. Carrey'in yerine kimin rol
alacağı belli olmayan filmde, yolda giderken _,
çalan ankesörlü telefona yanıt veren ve -5
kapatırsa öldürüleceği tehdidini alan bir
adamın gerilim dolu öyküsü anlatılıyor.
İtalyan oyuncu Alberto Sordi
80. yaşım kutiadı
IROMA (AFr> ttalyaıı koınedyeıı Albeıto
Sordi, 80. yaşını Sonsuz Şehir Roma'nın bir
günlük başkanı olarak kutiadı. Sordi, Rus başkan
Vladimır Putin'm ardından kent ziyaretçi
defterini imzaladı. ttalyan Başbakanı
Carlo Azegho Ciampi, Sordi'yi arayarak 10
dakikalık bir telefon konuşması yaptı.
Konuşmasmda, Sordi'nin tüm insancılhğı
yanında hatalan, zayıflığı ve cimriliğiyle tipik bir
Italyanı temsil ettiğını söyledi.
Sordi'yle ilk kez karşı karşıya gelen italyan
Başbakanı Carlo Azegho ise "Italya her yıl bir
başbakan değiştirir, ama Sordi'nin yerini alacak
yoktur" dedi. Sordi, 13 yaşında Oliver Hardy'yi
taklit ederek smema kariyerine başladı. 1938'den
bu yana, aralannda ünlü italyan yönetmen
Fellmi'nin de bulundugu pek çok yönetmenle
100'den fazla film yaptı.