Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2002 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLERolay.gorus@cumhuriyet.com.tr
MUMTAZ SOYSAL
Hüzünlü Tarih Saytası
GİDERKEN. koşullarını da söyleyerek gıttiler:
Bir milyar 100 milyon dolarlık borç kaynağının
serbest bırakılması için üç şey daha yapılma-
lıymış:
Bankacılık Kurulu. elde ettiği denetım sonuç-
larına göre bankaların sermaye arttırımına git-
melerinı isteyen mektupları hemen göndere-
cek.
Türk Telekom'un özelleştirilmesi gecıkmiş-
miş; o hızlandırılacak.
Kamu IhaleYasası değiştirılerekyabancılann
Türkiye'deki kamu ihalelerine katılmalanna ge-
tirilmiş limit indırilecek.
Hükümet, heyet giderken gözleri arkada kal-
masın diye, birbiriyle ilgisiz konulan tek metin-
detoplayan bıryasatasarısını apartoparhazır-
layıp Meclıs'e gönderdi. Böylece, "Istenenleri
hemen yapanz" mesajı verildı. Ayrıca, dıştan
sermaye getirip yatırım yapacaklara "Nereden
nasıl buldun?" diye sorulmayarak kara parala-
nn aklanması kolaylaştırılacak.
Heyet'in giderayak bıraktığı bir not da kamu
işletmelerindekı fazfa işçi sayısına ilışkin. Na-
sıl yapıldığı söylenmeyen bir hesaplamaya gö-
re, "işe yaramaz" ve dolayısıyla kapıya konma-
sı gereken 40 bin ila 60 bin kişı varmış.
Hesabın nasıl yapıldığı, rakamın belırsizliğin-
den belli değil mi? Ciddi hesaplama daha ke-
sinsonuç vermeliydi. Fazlalıkolsabile, işsizsa-
yısı iki milyonu aşmış bir ülkede tek çare işçi çı-
karmak mıdır? Hizmetlerı genişletme ve yeni
çalışma alanları yaratma daha doğru olmaz mı?
Asıl dikkat çekicı olan, IMF emiıierinde kamu
yatırımlarını çoğaltıp istihdam yaratacak ve ka-
mu gelirini arttıracak hiçbir özelliğin bulunma-
yışı. Tam tersine, kâr edip gelir getiren Telekom
gibi kuruluşlar satış listesınde. Vergi gelinyle bu
çarkın dönmeyeceği de bellı: Bu yılın ilk dört ayın-
datoplanan 15,3 katrilyonluk vergi, 19,5 katril-
yonluk borç faızinı ödemeye bile yetmedi.
Devleti küçülterek güçlendirme düşüncesi-
nin nasıl boş bir slogan olduğu artık anla-
şılmış olmalıdır. Devlet güçlenmiyor; küçülme ve
eldeki kamu varlıklannı satıp savurarak yerli ya-
bancı açgözlülerin talanına sunma, getire geti-
re, zayıflık, çaresizlik, işsizlik, pahalılık ve mut-
suzluk getirdi.
Gidişe "dur" deyip stratejik planlamaya da-
yalı bir ulusal kalkınma seferberliğine geçiş za-
manı gelmiştir. Kamusalmış özelmiş diye bak-
madan, eldeki bütün olanakları bir araya geti-
rip on-on beş yıl sonrasının hedeflerine yönelik
bir toparlanma, silkiniş ve dırilış.
En yorgun, yıkık, donanımsız döneminde bi-
le ayağa kalkmayı ve "on beş milyon genç" ya-
ratmayı bilmiş bir cumhuriyetin şimdi, bunca
kaynağı, birikimi, deneyimi veyetişmiş insanı var-
ken üç-beş kıytırık yabancının kısır öğütlerine
muhtaç duruma düşmüş olması herhalde ya-
kın tarihin en hüzün verici olayıdır.
TuriznıNOVITAS
İSKOÇYA KARADENİZ
27 Ttmmuz-4 Ağustos12-18 Temmuz
Tel: (0212)251 28 08-09
c-mai): novıtas@novıi.as com u web: www novıta5 com tr
hayatş değer
katmak için.
YAZ PROGRAMLARI 02
Genel İngilızce Programlan
Şırketler ve Kuruluşlar İçin Ozel Programlar
Iş Ingılızcesı Programlan
TOEFL-IELTS-FCE Sınaviarına Hazıriık Programlan
Çocuklara Ûzel Hafta Içı Gunduz Yaz Programlan
Bıre-bır İngilızce Eğitımlen
Ev Hanımlanna Özel Hafta içi Gündüz İngilizce Programlan
Rumeli Cad. No 92 80220 Osmanbey Istanbul
Tel: (0212) 225 91 72 - 247 09 83 - 241 20 34
www.englishcentre.com
DENİZLİ 2. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo:2001 84
Da\acı Çımen Gökmen tarafından davalı Recep
Gokmen aleyhıne açilan boşanma davasında;
Llus Cad. No: 36 5 Denizlı adresınde davalı Recep
Gökmen adına çıkartılan davetiyenin gen döndügü. so-
ruşturma ıle adresı tespit edılemedığınden bu kerre du-
ruşma günü olan 27.6. 2002 günü saat 9'da bızzat ken-
dısı \eya bir vekılle temsıl ettırmesı. gelmediği \e bir
vekılle temsil ettırmedığı takdirde davanın yokluğunda
görülüp bıtırileceği da\a dılekçesı da\etıyesı teblığ ye-
nne geçmek üzere ılan olunur.
Basın:31175
Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz
Oktay SONMEZ Denizci. yazar
Kültür, bir toplumun tarihsel
olgunun uzun süreçleri içinde
yaratılmış, yaşanmış olan her
şeyin zaman süzgecinden gece-
rek biriktirdiği değerli bir tortu-
dur. Bu nedenle de yazımızın
başlığı olan "Deniz Kültü-
rü"nden söz edebilmek için ön-
ce denizlerde neler yaşadığımı-
za, neyi ne kadar yaptığımıza,
bunlann uluslararası boyutlarda-
ki önemine nesnel (objektif) bir
gözle bakmamız gerekiyor.
Tarihin, ortaçağdan. o büyü-
lü, aydınlanma dönemine geçi-
şine rastlayan çoğu kez "Keşif-
ler Dönemi" diye sözü edilen
yıllannda, kendisi de bir deniz-
ci olan Porteldz Kralı Henri ün-
lü gezgin Dias'a küçiik adı ile
seslenerek "Bartelomeo, aç yel-
kenkriıu, rüzgânn seni götür-
düğü yere kadar git" diyordu.
Kraldan bu emri alan Dias, ke-
za bilindiği gibi aynı yıl (1488)
Ümit Burnu'nu dolaşarak dün-
ya denizciliğine Hindistan'a gi-
den yolu gösterdi. Bu, yüzyıllar
boyu dünya ticaretindeki öne-
mi hiç azalmayan ünlü "tpek
Yolu"nun çok daha güneyinde
Avrupa'yı Uzakdoğu'ya deniz-
den bağlayacak yeni bir yolun
işaretiydi. Yüzyıllar boyunca
Avustralya, Çin, Hindistan gibi
ülkelerin Avrupalıya en gerek-
li yün, ipek, baharat. çay vs. gi-
bi ürünleri bu yolla geldi. Sü-
veyş'in açılmasına daha yüzyıl-
lar vardı.
1400'Iü yıllann sonlannda bir
çılgın adam yaşıyor dünyada:
KristofKolomb. Elindebirpor-
takal "Dünya ymarlakür" diye
rutturmuş. Portekiz sahillerin-
de bir yerde kayalıkların üstün-
den gün batımlannı seyrediyor.
Altın bir tepsi gibi alçalıp uf-
kun arkasında kaybolan güneşin
mutlaka daha da ötelerde bir
başka ülke ve ülkelerde gündüz-
leri yaşatacağını hayal ediyor.
Bir gemi ile hep batıya giderek
sonunda Hindistan'a ulaşacağı-
na inanıyor. Yani altına, ipeğe.
baharatın bin bir lezzetine, Do-
ğu Masallan'nın büyüsüne...
Bu rüyanın nasıl bir gerçekle
sona erdiği ve bir çağı değiştir-
diği dünyaca bilınıyor. Kolomb.
ilk seferinden aşın ihtiraslan ile
ünlü lspanya kral ve kraliçesi-
nin bekledıği altınla değil. bir-
kaç tütün ve patates fidanı ile
dönmüştü. Altın yerine ufkun
ötelerinde dünyanın o güne dek
bilinmeyen yepyeni bir parça-
sıru bulmuş. "Kral adına" dıye-
rek bayrağını dikmışti. Öldüre-
siye hırslı, zenginlik ve görke-
me adeta şehvetle tutkulu Isabel-
la-Ferdinand ikilisi Kolomb'a
"\erde alünlar. elmaslar" diye
sormadılar. Hemen bir başka se-
fer için yeni gemiler verdiler
emrine. Yeni dünyda yeni bay-
raklar diksinler, okullar, kilise-
ler açsınlar, Ispanyol kültürünü
çevren'in (ufkun) ötelerindeki,
geleceğin tümüyle îspanyolca
okuyup yazan, îspanyolca düşü-
nen Latin Amerikası'na taşısın-
lar diye... Bunu başardılar da.
Bugün ABD dahil tüm yeni dün-
yada yiyip içtikleri, müzikleri,
danslan, rengârenk sanat zengin-
lıkleri ile Ispanyol kültürü için-
de yaşayan milyonlar, koskoca
bir Latin Dünyası var. Ko-
lomb'un Portekizli. Ispanyol ya
da İtalyan oluşu konusundaki
hâlâ süregelen tarhşmalann öne-
mi yok. Amacımız denizciliğin,
gerçek denizci ülkelerin nere-
lere ulaştıklanna verilebilecek
yüzlerce örnekten birini sun-
maktı.
Dünyada bunlar olup biterken
hem de Osmanh'mn en parlak
döneminde Kahire'de seksen üç
yaşındaki bir bilgin denizci, Hint
Okyanusu Kaptan-ı Deryası boy-
nu vurularak idam ediliyordu.
"Deniderde ağarmış aksakah bir
ögle üzeri kendi kanında yıkan-
dı / O koca Piri Reis / O büyük
komutan / O ki, OsmaıüYda ilk
kez denize bilimin peneeresin-
den bakan / Fermaın Şahane ile
PDrtekizMnin ayağmı kesmekiçin
Doğu yolundan / Hint Okyanu-
su Kaptan-ı Deryalığı'na tayin
olunan." (1).
1700'lü yıllar sonrası. dünya
denizlerindeki keşifler dönemi-
nın en parlak dönemi oldu. Kap-
tan James Cook, yürütme gücü
sadece insan bilgisi, becerisi ve
rüzgâr olan gemilerle her bın
yıllar süren seferlerinde en uzak
denizlerde adsız adalann, kıyı-
lann bugün de kullanılan ilk ha-
ritalannı çiziyor, Ingiltere"nin
güneşin batmadığı bir impara-
torluk olduğunu, Pasifik'te her
bayrak diktiğı kara parçasında
ılan edıyordu.
1831 de ünlü *Bea$e"de Dar-
win. "Türlerin KökenPni yazı-
yor. kaptan Fitzroy komutasm-
daki bu gemide her bın kendı-
ni bilime ve insanlığa adamış
bir avuç insan, Güney Amenka
kıyılannın sadece haritalannın
topograryasını inceleyip harita-
lannı çizmekle kalmıyor, ana\a-
tanına binlerce mil uzaklıktaki
bu topraklann çiçeği, böcegi ile
her türlü canlısını. madenlerini
inceliyordu. Ortaçağ karanlığı-
nı gerilerde bırakmış dünya. Rö-
nesans'ın ışıklı evTeninden ge-
lecege doğru böyle bir denizci-
liğin öncülüğünde ilerledi.
"HMS Vıctory". Bildığimiz
Ingiltere adasını Büyük Britan-
ya tmparatorluğu durumuna ge-
tiren "Denizlere egemen olma"
politikasının temelinin atıldığı
Trafalgar Savaşı'ndaki durumu
ile bugün Southampton'da nh-
tıma bağlı bir ahşap gemi... Tam
243 yaşında. Ama İngilizlerona
gözü gibi bakıyor, toz kondur-
muyorlar.
Uzakdoğu seferlerinin mara-
ton koşucusu "Cutty Sark" ay-
nen öyle Greenvvich'te bir taş
havuzda her gün binlerce deniz
tutkununun görmeye geldiği 133
yaşında bir başka kültür kalıtı
(mirası). Artık İngiltere'nın de-
ğil dünya denizciliğine mal ol-
muş bir zenginlik. Boston'da
1798'de yapılmış tümüyle ah-
şap "USS ConstititHHTa girer-
ken ıskele tavasında, üzerinde
"Halen faal durumda Ameri-
kan bahriyesinin bir gemisine
girhorsunuz" diye yazılı övünç-
le asılmış bir plaket var.
1995'lerde balinacılık konu-
sunda romantize bir araştırma
olan kitaplanmdan birini yazar-
ken dünyanın değişik yerlerin-
de artık tanhe mal olmuş bir
kültür olarak kütüphaneleri, mü-
zeleri dolduran birikimi görmüş,
oralarda çalışmalar yapmıştım.
1841 yapısı bir balina gemisi, adı
"Captain Charles W. Morgan"
küçük bir nehir ağzında kurul-
muş ve şimdilerde unutulmuş
eski balinacılık limanının
"Mj'stic, Connecticut, USA" nh-
tımlanndan birinde ve yüzer hal-
de. İçini dışını iyice gezdim.
Ambarlanna indim. Yağ kayna-
tılan fınnlannı, tayfanın, kap-
tanlann yaşam yerlerini gördüm.
Her şey o kadar iyi korunmuş ki.
Babadan kalma değerli bir saat,
silah ya da benzeri bir anı gibi...
Başlannda öğretmenler, öğren-
ciler geliyor. Küçücük elleri ile
geminin hâlâ çelik gibi sert ağaç-
tan bordasına dokunuyor, gü-
vertesinde gemici şarkıları söy-
lüyorlar. Sadece büyük devlet-
lerin kıyılannda değil, Hollan-
da. Belçika ve Iskandinav ülke-
lerinin bile limanlannda sakin
köşelere çekılmış, ulusal bir
özenle korunan buna benzer bir
sürü gemi özenli korumalar al-
tında.
Deniz kültürü halkın yaşamı-
na bunlarla, yazılan, yaratılan,
korunan şeylerle girip yerleşiyor.
Eline hermikrofonu alanın "Cç
tarafi denizlerle çevrili ülkemiz-
deeee™" diye başlayan kalıplaş-
mış nutuklanyla değil. "Yavuz",
"Midiffi", "Nusret" isimli unu-
tulmaz gemiler koruyamadık-
lanmızdan birkaç örnektir. Bir
savaşın kaderini, bir ülkenin ge-
lecekteki haritasını değiştiren
bu anıt gemiler yok olmayabi-
lırdi. Sonlannın hikâyesi ve ba-
na verdiğı acının tarifi buralara
sığmaz. Gelecek yazımın konu-
su "l Ikemizde Denizcilik Kül-
türü" olacak.
Aybifanlı Çocuk: Rauf R. Denktaş..
Muhsine HELtMOGLU YAVUZ
T
rodos Dağlan'nın soğuk
sulannı, Omorfo ovala-
nna taşıyan "KarkotDe-
resi" yanındaki Aybifan Kö-
yü'nde yaşanmış güzelim ço-
cukluk günlerinin, bir Cumhur-
başkanı yetiştirmekte olduğunu
kimbilebilirdiki... Onsekizay-
lıkken yüzü bellekte yer edeme-
den yitirilmiş bir anne... Göçer-
lerken kedisi Baf'ta kaldığı için
ağlayan çok duyarlı bir çocuk...
Ve sonra, hiç dinmeyen ama
hep çoğalan bir anne özlemi,
koyu bir hüzün damgası olup
yaşamınavurulmuş. "Hayaöm"
şiirindeki şu dizeler, bu yakıcı
özlemin en güçlü tanığı değil
mi?.. u
tçim yandı acıdan ben
küskünüm hayata/Doğduğum
andan beri acı beni bırakma-
dı/Şefkat nedir bilmeden anne-
mi çekip aldıAleme diye ağlar-
ken duyanları inlettim/Öksüz
kalmış ruhumla şafaklan titret-
tim».
T>
Sonra, altı yaşındayken Istan-
bul Arnavutköy'de Feyziati Li-
sesi 'nin ilkokul kısmuıda, yirmi
üç numaralı bir yatılı okul öğ-
rencısi.
Daha sonraları Istanbul ve In-
giltere'de geçen öğrenim yılla-
n ve giderek kendisini büyük
bir davanın adanmışlanndan, en
önemlisi olarak bulma. Bu yol-
da verilen uğraşlar, zaman zaman
karşılaşılan değerbilmezlikler,
ama hep "Hak bildiği yolda \'al-
nız yürüme" yürekliliği, kendi
kuşağıyla birlikte mücadele ve
"melal" içinde geçen uzun, upu-
zun yıllar... Hani Haşim "Melâ-
li anİamayan nesle aşina değOiz''
diyor ya, işte Sayın Denktaş ve
onu çok seven, ona toz kondur-
mayan "melal" içindeki kendi
kuşağı da şımdiki "melali anla-
mayan" bu nesle hiç aşina de-
ğiller ve onlan zaman zaman
hayretle izleyip "Bizim çektik-
lerimizi bilmiyoıiar, can korku-
su içinde yaşadığmıız günleri ve
savaşı görmediler, onlara anlat-
mak gerek diyoriar."
Sonuç olarak, bir davaya adan-
mış bir ömür, belki de zaman
zaman kocaman bir "yalnızlık''
ve derin bir hüzün... İşte tüm
bunların ifadesı olan dizeler:
"Acılanm dincrdi şefkarü bir se-
nede/Her insan ce> lan olur ken-
di sıcak evinde/Fakat bu da kal-
madı. oev de söndü girnVHiç gül-
meyen benüğimi bir sonuç harap
etti."
Tüm bunlann üstüne eklenen,
dayanılmasını pek mümkün gör-
mediğim, iki de evlat acısı ve iş-
te sonuç dizeleri:
u
Alnımdaki
çizgikracınm aynasıdır/Herçiz-
ginin alünda derin bir yara var-
dır/Konuşurken hisset ki konuş-
tuğun bu insan/Acı>la yan ya-
nadır senin güldüğün zaman."
Evet, bu hüzünlü insanı, bu
adanmış yaşamı, Mümtaz Sos-
yalHoca'nın deyişiyle, çalışma
konusunda bir "Gargantua"
olan. olağanüstü iç disiplıne sa-
hip bu cumhurbaşkanını, özel-
likle Kıbnsta yaşadığun şu za-
man diliminden sonra, yüreği-
me daha bir yakın buluyorum.
"AybifannÇocuk" serîinle ko-
nuşurken "aaylayanyana" olu-
şunu hissetmemek mümkün
mü?..
TEŞEKKÜR
Canımız, yüreğimiz, babamız
MAHZUNİ
ŞERİF'in
Hakk'a yürüyüşünde
onu ve bizleri yalnız bırakmayan,
Mahzuni aşkıyla yaşayan tüm dostlara
aşk-ı niyazlanmızı sunanz.
MAHZUNİ AÎLESİ
TEŞEKKÜR
En değerli varlığımız, aile bü^'üğümüz
MAHZUNİ
ŞERLF'imizin
gerek hastalığı sırasında yakın ilgilerini ve
dualannı esirgemeyen, Hakk'a yürüyüşünde de onu
uğurlamaya gelen onbinlerce Mahzuni dostuna
gönülden teşekkürler.
Hasan, Songül, Selver, Ozan,
Yücel ve Mahzuni Özdemir.
PENCERE
Bir Türkiye Var,
Bir de Mürkiye..
Şimdi adını unuttuğum bir dil uzmanı dost vak-
tiyle ilgınç bir saptamasını dile getirmişti:
- Türkçede M ile başlayan sözcük yoktur!..
Dil uzmanı çok bilmişin savı açıkça şuydu: Ko-
nuştuğumuz dilde M harfiyle başlayan bütün söz-
cükler ille de yabancı kökenlidir:
Mütalaa, münazara, malûmat, masa, makas,
mahut, müşahede, maskara, maruzat...
Say sayabildiğince...
Şaşmış kalmıştım..
Ve sormuştum:
- Nerden çıkardın bunu?..
Uzman açıklamıştı:
- Halk ağzında iskemle-mıskemle, üzüm-mü-
züm, yemek-memek, peynir-meynir gibi deyişler
sık sık kullanılır; Türk halkı mademki üzüm-mü-
züm, karpuz-marpuz, kavun-mavun diye konuşu-
yor; öyleyse bu dilde M ile başlayan kelime olamaz!..
•
Geçmiş zaman, konuyu dil konusunda çok gü-
vendığım Sabahattin Eyuboğlu'na açmıştım; gül-
dü, bir anısını dile getirdi:
Eyuboğlu uzun süre Fransa'da kalmıştı; Türkçe-
nin bu özelliğini Fransız arkadaşlarına anlatmış...
Anlamamışlar ilk önce..
Sabahattin:
- Canım, demiş, anlamayacak ne var, bir sözcü-
ğün başına M harfini getirdin mi "pejoratif" (aşa-
ğılayıcı, küçümseyici) bir anlam kazanıyor. Bu,
Fransızcaya da uygulanabilir: Table-mable, hom-
me-momme, raisin-maisin, fromage-mromage,
femme-memme...
Fransızların çok hoşuna gitmış bu iş, başlamış-
lar Türkçedeki yöntemi uygulamaya:
- Reforme-meforme..
-Tamam!..
Fransızlar azıtmışlar:
- President-mresıdent..
- Çok güzel..
- De Gaulle-me Gaulle..
•
Nasıl müzüm üzüm değilse, madamın adamla bir
ilişkisi yoksa, memek yemek gıbı karın doyura-
mazsa, moltuka koltuk gibi yayılamazsan, artık ya-
sa da masa oldu, demokrasi yerine memokrasi
geçerli, kanun yok manun var, ekonomi mekono-
miyedönüştü...
Artık Türkiye'de banka mankadır..
Piyasa miyasadır.
Rekabet mekabettir..
Özelleştırme mözelleştirmedir..
Hukuk mukuktur..
Koalisyon moalisyondur.
Hükümet mükümettir..
Polıtikacı molıtikacıdır..
Sağcı mağcıdır..
Solcu molcudur..
Gazeteci mazetecidir..
Yazar mazardır..
•
Peki, sonuçta ne demeli?..
Memek ki, Mürkiye'nin miçine metmek miçin
melbirlıği mapan müçkâğıtçı, mamussuz, malçak,
main makımının mökünü murutmadan miflah mo-
lamayacağız!..
Cumhurbafkanı Sayın Ahmet Necdet Stıtrtn
Yülatk Himaytkrinde
ANKARA
Tarih Etkinl* Salon
GJsr Oay >VTD
MB
TANGOORKESTHAS
rffi
ORBON0WKOROSU
CANTOPOPOARE
m
UlL5*LS0FrABALH
^EB
ÇACO*ŞPIYANOR£SITAIJ
MOOBIN DN*.
T
OaUlLÛJ
ORHANAHEKALS
WAG0OA0WCESTKAS
CAW.QSaARBOSArLMAGtTARRESrrAÜ
KAZAKOCAORKESTRAS
. Kerroı
MB
JAMAAUBAKROVAPfrANORSTAU
MB
29Mays.Çaı> KUOUSSBJFOİORKBTKAS
» M F ^ İ f t f
MB
KAVAKUOERE
Sevfc-Cerap And Muı* Vakfı
BılR Sao; ve hıikh k^ılcr Mertea
Turalı Hılmı ü d II « 6 Kıt I
Tel (O3l2|G7 08 5 S - W 0 7 + t
Fıx (0312) «731 59
Bılet Sıaflar Hıfanır Her Gûnj
SHL I0O0- ia30arası
MıS Pîyan^o Idares Gifesı
GMK Bulvjr No 4
Td-(03 2(41791 M
B«« Sacjbn taar Hant Her Gûn
Saat 09 00-1700 araıı
BİLKENT
Bılken UnırenıtM. MSF
Bi.ktrt Konscr Sakjou Gı;esı
Td (03l2)266«82-290 1775
&1« Satıştan Ftar Hint; Her Gûn
S m O O - 1 1 0 0 ' 1 3 0 0 - l 7 0 0 a n s
StVDAdNArAND
MÖ2İK VAKn
SCA
MUSIC fOUNOATION
european
festıvais
association
mustc - tfteatrç - da/ıce
fiu fan Cumburiyit Gozetaı'ntn kattolanyta y&pnlarımjür
BEŞEVISR
MEB Ş»ın Saloou
B4et Satı? G^esı
Bıleı Sıtı^ın Prar Har>( Her Gun
S 0 9 0 0 7 00
B.4KIRKÖY 3. SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 2001 1036 E. 2002 443 K.
Erzıncan ili. Refahıye ilçesi. Yuvadağı C:14. H:20'de
nüfusa kayıtlı. .Musa ve Şerife kızı. 25.9.1975 doğumlu
Avten Naçar'ın rahalsızlığı sebebıyle kısıtlanmasına, ay-
nı \erde nüfusa ka>ıth tbrahım kızı, 1958 doğumlu anne-
sı Şerife Naçar'ın velavelı altına konulmasına karar veril-
mıştır. Ilan olunur. Basın: 32127