17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2002 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞ[email protected] MUMTAZ SOYSAL Hüzünlü Tarih Saytası GİDERKEN. koşullarını da söyleyerek gıttiler: Bir milyar 100 milyon dolarlık borç kaynağının serbest bırakılması için üç şey daha yapılma- lıymış: Bankacılık Kurulu. elde ettiği denetım sonuç- larına göre bankaların sermaye arttırımına git- melerinı isteyen mektupları hemen göndere- cek. Türk Telekom'un özelleştirilmesi gecıkmiş- miş; o hızlandırılacak. Kamu IhaleYasası değiştirılerekyabancılann Türkiye'deki kamu ihalelerine katılmalanna ge- tirilmiş limit indırilecek. Hükümet, heyet giderken gözleri arkada kal- masın diye, birbiriyle ilgisiz konulan tek metin- detoplayan bıryasatasarısını apartoparhazır- layıp Meclıs'e gönderdi. Böylece, "Istenenleri hemen yapanz" mesajı verildı. Ayrıca, dıştan sermaye getirip yatırım yapacaklara "Nereden nasıl buldun?" diye sorulmayarak kara parala- nn aklanması kolaylaştırılacak. Heyet'in giderayak bıraktığı bir not da kamu işletmelerindekı fazfa işçi sayısına ilışkin. Na- sıl yapıldığı söylenmeyen bir hesaplamaya gö- re, "işe yaramaz" ve dolayısıyla kapıya konma- sı gereken 40 bin ila 60 bin kişı varmış. Hesabın nasıl yapıldığı, rakamın belırsizliğin- den belli değil mi? Ciddi hesaplama daha ke- sinsonuç vermeliydi. Fazlalıkolsabile, işsizsa- yısı iki milyonu aşmış bir ülkede tek çare işçi çı- karmak mıdır? Hizmetlerı genişletme ve yeni çalışma alanları yaratma daha doğru olmaz mı? Asıl dikkat çekicı olan, IMF emiıierinde kamu yatırımlarını çoğaltıp istihdam yaratacak ve ka- mu gelirini arttıracak hiçbir özelliğin bulunma- yışı. Tam tersine, kâr edip gelir getiren Telekom gibi kuruluşlar satış listesınde. Vergi gelinyle bu çarkın dönmeyeceği de bellı: Bu yılın ilk dört ayın- datoplanan 15,3 katrilyonluk vergi, 19,5 katril- yonluk borç faızinı ödemeye bile yetmedi. Devleti küçülterek güçlendirme düşüncesi- nin nasıl boş bir slogan olduğu artık anla- şılmış olmalıdır. Devlet güçlenmiyor; küçülme ve eldeki kamu varlıklannı satıp savurarak yerli ya- bancı açgözlülerin talanına sunma, getire geti- re, zayıflık, çaresizlik, işsizlik, pahalılık ve mut- suzluk getirdi. Gidişe "dur" deyip stratejik planlamaya da- yalı bir ulusal kalkınma seferberliğine geçiş za- manı gelmiştir. Kamusalmış özelmiş diye bak- madan, eldeki bütün olanakları bir araya geti- rip on-on beş yıl sonrasının hedeflerine yönelik bir toparlanma, silkiniş ve dırilış. En yorgun, yıkık, donanımsız döneminde bi- le ayağa kalkmayı ve "on beş milyon genç" ya- ratmayı bilmiş bir cumhuriyetin şimdi, bunca kaynağı, birikimi, deneyimi veyetişmiş insanı var- ken üç-beş kıytırık yabancının kısır öğütlerine muhtaç duruma düşmüş olması herhalde ya- kın tarihin en hüzün verici olayıdır. TuriznıNOVITAS İSKOÇYA KARADENİZ 27 Ttmmuz-4 Ağustos12-18 Temmuz Tel: (0212)251 28 08-09 c-mai): novıtas@novıi.as com u web: www novıta5 com tr hayatş değer katmak için. YAZ PROGRAMLARI 02 Genel İngilızce Programlan Şırketler ve Kuruluşlar İçin Ozel Programlar Iş Ingılızcesı Programlan TOEFL-IELTS-FCE Sınaviarına Hazıriık Programlan Çocuklara Ûzel Hafta Içı Gunduz Yaz Programlan Bıre-bır İngilızce Eğitımlen Ev Hanımlanna Özel Hafta içi Gündüz İngilizce Programlan Rumeli Cad. No 92 80220 Osmanbey Istanbul Tel: (0212) 225 91 72 - 247 09 83 - 241 20 34 www.englishcentre.com DENİZLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:2001 84 Da\acı Çımen Gökmen tarafından davalı Recep Gokmen aleyhıne açilan boşanma davasında; Llus Cad. No: 36 5 Denizlı adresınde davalı Recep Gökmen adına çıkartılan davetiyenin gen döndügü. so- ruşturma ıle adresı tespit edılemedığınden bu kerre du- ruşma günü olan 27.6. 2002 günü saat 9'da bızzat ken- dısı \eya bir vekılle temsıl ettırmesı. gelmediği \e bir vekılle temsil ettırmedığı takdirde davanın yokluğunda görülüp bıtırileceği da\a dılekçesı da\etıyesı teblığ ye- nne geçmek üzere ılan olunur. Basın:31175 Denizcilik Kültürü ve Ülkemiz Oktay SONMEZ Denizci. yazar Kültür, bir toplumun tarihsel olgunun uzun süreçleri içinde yaratılmış, yaşanmış olan her şeyin zaman süzgecinden gece- rek biriktirdiği değerli bir tortu- dur. Bu nedenle de yazımızın başlığı olan "Deniz Kültü- rü"nden söz edebilmek için ön- ce denizlerde neler yaşadığımı- za, neyi ne kadar yaptığımıza, bunlann uluslararası boyutlarda- ki önemine nesnel (objektif) bir gözle bakmamız gerekiyor. Tarihin, ortaçağdan. o büyü- lü, aydınlanma dönemine geçi- şine rastlayan çoğu kez "Keşif- ler Dönemi" diye sözü edilen yıllannda, kendisi de bir deniz- ci olan Porteldz Kralı Henri ün- lü gezgin Dias'a küçiik adı ile seslenerek "Bartelomeo, aç yel- kenkriıu, rüzgânn seni götür- düğü yere kadar git" diyordu. Kraldan bu emri alan Dias, ke- za bilindiği gibi aynı yıl (1488) Ümit Burnu'nu dolaşarak dün- ya denizciliğine Hindistan'a gi- den yolu gösterdi. Bu, yüzyıllar boyu dünya ticaretindeki öne- mi hiç azalmayan ünlü "tpek Yolu"nun çok daha güneyinde Avrupa'yı Uzakdoğu'ya deniz- den bağlayacak yeni bir yolun işaretiydi. Yüzyıllar boyunca Avustralya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin Avrupalıya en gerek- li yün, ipek, baharat. çay vs. gi- bi ürünleri bu yolla geldi. Sü- veyş'in açılmasına daha yüzyıl- lar vardı. 1400'Iü yıllann sonlannda bir çılgın adam yaşıyor dünyada: KristofKolomb. Elindebirpor- takal "Dünya ymarlakür" diye rutturmuş. Portekiz sahillerin- de bir yerde kayalıkların üstün- den gün batımlannı seyrediyor. Altın bir tepsi gibi alçalıp uf- kun arkasında kaybolan güneşin mutlaka daha da ötelerde bir başka ülke ve ülkelerde gündüz- leri yaşatacağını hayal ediyor. Bir gemi ile hep batıya giderek sonunda Hindistan'a ulaşacağı- na inanıyor. Yani altına, ipeğe. baharatın bin bir lezzetine, Do- ğu Masallan'nın büyüsüne... Bu rüyanın nasıl bir gerçekle sona erdiği ve bir çağı değiştir- diği dünyaca bilınıyor. Kolomb. ilk seferinden aşın ihtiraslan ile ünlü lspanya kral ve kraliçesi- nin bekledıği altınla değil. bir- kaç tütün ve patates fidanı ile dönmüştü. Altın yerine ufkun ötelerinde dünyanın o güne dek bilinmeyen yepyeni bir parça- sıru bulmuş. "Kral adına" dıye- rek bayrağını dikmışti. Öldüre- siye hırslı, zenginlik ve görke- me adeta şehvetle tutkulu Isabel- la-Ferdinand ikilisi Kolomb'a "\erde alünlar. elmaslar" diye sormadılar. Hemen bir başka se- fer için yeni gemiler verdiler emrine. Yeni dünyda yeni bay- raklar diksinler, okullar, kilise- ler açsınlar, Ispanyol kültürünü çevren'in (ufkun) ötelerindeki, geleceğin tümüyle îspanyolca okuyup yazan, îspanyolca düşü- nen Latin Amerikası'na taşısın- lar diye... Bunu başardılar da. Bugün ABD dahil tüm yeni dün- yada yiyip içtikleri, müzikleri, danslan, rengârenk sanat zengin- lıkleri ile Ispanyol kültürü için- de yaşayan milyonlar, koskoca bir Latin Dünyası var. Ko- lomb'un Portekizli. Ispanyol ya da İtalyan oluşu konusundaki hâlâ süregelen tarhşmalann öne- mi yok. Amacımız denizciliğin, gerçek denizci ülkelerin nere- lere ulaştıklanna verilebilecek yüzlerce örnekten birini sun- maktı. Dünyada bunlar olup biterken hem de Osmanh'mn en parlak döneminde Kahire'de seksen üç yaşındaki bir bilgin denizci, Hint Okyanusu Kaptan-ı Deryası boy- nu vurularak idam ediliyordu. "Deniderde ağarmış aksakah bir ögle üzeri kendi kanında yıkan- dı / O koca Piri Reis / O büyük komutan / O ki, OsmaıüYda ilk kez denize bilimin peneeresin- den bakan / Fermaın Şahane ile PDrtekizMnin ayağmı kesmekiçin Doğu yolundan / Hint Okyanu- su Kaptan-ı Deryalığı'na tayin olunan." (1). 1700'lü yıllar sonrası. dünya denizlerindeki keşifler dönemi- nın en parlak dönemi oldu. Kap- tan James Cook, yürütme gücü sadece insan bilgisi, becerisi ve rüzgâr olan gemilerle her bın yıllar süren seferlerinde en uzak denizlerde adsız adalann, kıyı- lann bugün de kullanılan ilk ha- ritalannı çiziyor, Ingiltere"nin güneşin batmadığı bir impara- torluk olduğunu, Pasifik'te her bayrak diktiğı kara parçasında ılan edıyordu. 1831 de ünlü *Bea$e"de Dar- win. "Türlerin KökenPni yazı- yor. kaptan Fitzroy komutasm- daki bu gemide her bın kendı- ni bilime ve insanlığa adamış bir avuç insan, Güney Amenka kıyılannın sadece haritalannın topograryasını inceleyip harita- lannı çizmekle kalmıyor, ana\a- tanına binlerce mil uzaklıktaki bu topraklann çiçeği, böcegi ile her türlü canlısını. madenlerini inceliyordu. Ortaçağ karanlığı- nı gerilerde bırakmış dünya. Rö- nesans'ın ışıklı evTeninden ge- lecege doğru böyle bir denizci- liğin öncülüğünde ilerledi. "HMS Vıctory". Bildığimiz Ingiltere adasını Büyük Britan- ya tmparatorluğu durumuna ge- tiren "Denizlere egemen olma" politikasının temelinin atıldığı Trafalgar Savaşı'ndaki durumu ile bugün Southampton'da nh- tıma bağlı bir ahşap gemi... Tam 243 yaşında. Ama İngilizlerona gözü gibi bakıyor, toz kondur- muyorlar. Uzakdoğu seferlerinin mara- ton koşucusu "Cutty Sark" ay- nen öyle Greenvvich'te bir taş havuzda her gün binlerce deniz tutkununun görmeye geldiği 133 yaşında bir başka kültür kalıtı (mirası). Artık İngiltere'nın de- ğil dünya denizciliğine mal ol- muş bir zenginlik. Boston'da 1798'de yapılmış tümüyle ah- şap "USS ConstititHHTa girer- ken ıskele tavasında, üzerinde "Halen faal durumda Ameri- kan bahriyesinin bir gemisine girhorsunuz" diye yazılı övünç- le asılmış bir plaket var. 1995'lerde balinacılık konu- sunda romantize bir araştırma olan kitaplanmdan birini yazar- ken dünyanın değişik yerlerin- de artık tanhe mal olmuş bir kültür olarak kütüphaneleri, mü- zeleri dolduran birikimi görmüş, oralarda çalışmalar yapmıştım. 1841 yapısı bir balina gemisi, adı "Captain Charles W. Morgan" küçük bir nehir ağzında kurul- muş ve şimdilerde unutulmuş eski balinacılık limanının "Mj'stic, Connecticut, USA" nh- tımlanndan birinde ve yüzer hal- de. İçini dışını iyice gezdim. Ambarlanna indim. Yağ kayna- tılan fınnlannı, tayfanın, kap- tanlann yaşam yerlerini gördüm. Her şey o kadar iyi korunmuş ki. Babadan kalma değerli bir saat, silah ya da benzeri bir anı gibi... Başlannda öğretmenler, öğren- ciler geliyor. Küçücük elleri ile geminin hâlâ çelik gibi sert ağaç- tan bordasına dokunuyor, gü- vertesinde gemici şarkıları söy- lüyorlar. Sadece büyük devlet- lerin kıyılannda değil, Hollan- da. Belçika ve Iskandinav ülke- lerinin bile limanlannda sakin köşelere çekılmış, ulusal bir özenle korunan buna benzer bir sürü gemi özenli korumalar al- tında. Deniz kültürü halkın yaşamı- na bunlarla, yazılan, yaratılan, korunan şeylerle girip yerleşiyor. Eline hermikrofonu alanın "Cç tarafi denizlerle çevrili ülkemiz- deeee™" diye başlayan kalıplaş- mış nutuklanyla değil. "Yavuz", "Midiffi", "Nusret" isimli unu- tulmaz gemiler koruyamadık- lanmızdan birkaç örnektir. Bir savaşın kaderini, bir ülkenin ge- lecekteki haritasını değiştiren bu anıt gemiler yok olmayabi- lırdi. Sonlannın hikâyesi ve ba- na verdiğı acının tarifi buralara sığmaz. Gelecek yazımın konu- su "l Ikemizde Denizcilik Kül- türü" olacak. Aybifanlı Çocuk: Rauf R. Denktaş.. Muhsine HELtMOGLU YAVUZ T rodos Dağlan'nın soğuk sulannı, Omorfo ovala- nna taşıyan "KarkotDe- resi" yanındaki Aybifan Kö- yü'nde yaşanmış güzelim ço- cukluk günlerinin, bir Cumhur- başkanı yetiştirmekte olduğunu kimbilebilirdiki... Onsekizay- lıkken yüzü bellekte yer edeme- den yitirilmiş bir anne... Göçer- lerken kedisi Baf'ta kaldığı için ağlayan çok duyarlı bir çocuk... Ve sonra, hiç dinmeyen ama hep çoğalan bir anne özlemi, koyu bir hüzün damgası olup yaşamınavurulmuş. "Hayaöm" şiirindeki şu dizeler, bu yakıcı özlemin en güçlü tanığı değil mi?.. u tçim yandı acıdan ben küskünüm hayata/Doğduğum andan beri acı beni bırakma- dı/Şefkat nedir bilmeden anne- mi çekip aldıAleme diye ağlar- ken duyanları inlettim/Öksüz kalmış ruhumla şafaklan titret- tim». T> Sonra, altı yaşındayken Istan- bul Arnavutköy'de Feyziati Li- sesi 'nin ilkokul kısmuıda, yirmi üç numaralı bir yatılı okul öğ- rencısi. Daha sonraları Istanbul ve In- giltere'de geçen öğrenim yılla- n ve giderek kendisini büyük bir davanın adanmışlanndan, en önemlisi olarak bulma. Bu yol- da verilen uğraşlar, zaman zaman karşılaşılan değerbilmezlikler, ama hep "Hak bildiği yolda \'al- nız yürüme" yürekliliği, kendi kuşağıyla birlikte mücadele ve "melal" içinde geçen uzun, upu- zun yıllar... Hani Haşim "Melâ- li anİamayan nesle aşina değOiz'' diyor ya, işte Sayın Denktaş ve onu çok seven, ona toz kondur- mayan "melal" içindeki kendi kuşağı da şımdiki "melali anla- mayan" bu nesle hiç aşina de- ğiller ve onlan zaman zaman hayretle izleyip "Bizim çektik- lerimizi bilmiyoıiar, can korku- su içinde yaşadığmıız günleri ve savaşı görmediler, onlara anlat- mak gerek diyoriar." Sonuç olarak, bir davaya adan- mış bir ömür, belki de zaman zaman kocaman bir "yalnızlık'' ve derin bir hüzün... İşte tüm bunların ifadesı olan dizeler: "Acılanm dincrdi şefkarü bir se- nede/Her insan ce> lan olur ken- di sıcak evinde/Fakat bu da kal- madı. oev de söndü girnVHiç gül- meyen benüğimi bir sonuç harap etti." Tüm bunlann üstüne eklenen, dayanılmasını pek mümkün gör- mediğim, iki de evlat acısı ve iş- te sonuç dizeleri: u Alnımdaki çizgikracınm aynasıdır/Herçiz- ginin alünda derin bir yara var- dır/Konuşurken hisset ki konuş- tuğun bu insan/Acı>la yan ya- nadır senin güldüğün zaman." Evet, bu hüzünlü insanı, bu adanmış yaşamı, Mümtaz Sos- yalHoca'nın deyişiyle, çalışma konusunda bir "Gargantua" olan. olağanüstü iç disiplıne sa- hip bu cumhurbaşkanını, özel- likle Kıbnsta yaşadığun şu za- man diliminden sonra, yüreği- me daha bir yakın buluyorum. "AybifannÇocuk" serîinle ko- nuşurken "aaylayanyana" olu- şunu hissetmemek mümkün mü?.. TEŞEKKÜR Canımız, yüreğimiz, babamız MAHZUNİ ŞERİF'in Hakk'a yürüyüşünde onu ve bizleri yalnız bırakmayan, Mahzuni aşkıyla yaşayan tüm dostlara aşk-ı niyazlanmızı sunanz. MAHZUNİ AÎLESİ TEŞEKKÜR En değerli varlığımız, aile bü^'üğümüz MAHZUNİ ŞERLF'imizin gerek hastalığı sırasında yakın ilgilerini ve dualannı esirgemeyen, Hakk'a yürüyüşünde de onu uğurlamaya gelen onbinlerce Mahzuni dostuna gönülden teşekkürler. Hasan, Songül, Selver, Ozan, Yücel ve Mahzuni Özdemir. PENCERE Bir Türkiye Var, Bir de Mürkiye.. Şimdi adını unuttuğum bir dil uzmanı dost vak- tiyle ilgınç bir saptamasını dile getirmişti: - Türkçede M ile başlayan sözcük yoktur!.. Dil uzmanı çok bilmişin savı açıkça şuydu: Ko- nuştuğumuz dilde M harfiyle başlayan bütün söz- cükler ille de yabancı kökenlidir: Mütalaa, münazara, malûmat, masa, makas, mahut, müşahede, maskara, maruzat... Say sayabildiğince... Şaşmış kalmıştım.. Ve sormuştum: - Nerden çıkardın bunu?.. Uzman açıklamıştı: - Halk ağzında iskemle-mıskemle, üzüm-mü- züm, yemek-memek, peynir-meynir gibi deyişler sık sık kullanılır; Türk halkı mademki üzüm-mü- züm, karpuz-marpuz, kavun-mavun diye konuşu- yor; öyleyse bu dilde M ile başlayan kelime olamaz!.. • Geçmiş zaman, konuyu dil konusunda çok gü- vendığım Sabahattin Eyuboğlu'na açmıştım; gül- dü, bir anısını dile getirdi: Eyuboğlu uzun süre Fransa'da kalmıştı; Türkçe- nin bu özelliğini Fransız arkadaşlarına anlatmış... Anlamamışlar ilk önce.. Sabahattin: - Canım, demiş, anlamayacak ne var, bir sözcü- ğün başına M harfini getirdin mi "pejoratif" (aşa- ğılayıcı, küçümseyici) bir anlam kazanıyor. Bu, Fransızcaya da uygulanabilir: Table-mable, hom- me-momme, raisin-maisin, fromage-mromage, femme-memme... Fransızların çok hoşuna gitmış bu iş, başlamış- lar Türkçedeki yöntemi uygulamaya: - Reforme-meforme.. -Tamam!.. Fransızlar azıtmışlar: - President-mresıdent.. - Çok güzel.. - De Gaulle-me Gaulle.. • Nasıl müzüm üzüm değilse, madamın adamla bir ilişkisi yoksa, memek yemek gıbı karın doyura- mazsa, moltuka koltuk gibi yayılamazsan, artık ya- sa da masa oldu, demokrasi yerine memokrasi geçerli, kanun yok manun var, ekonomi mekono- miyedönüştü... Artık Türkiye'de banka mankadır.. Piyasa miyasadır. Rekabet mekabettir.. Özelleştırme mözelleştirmedir.. Hukuk mukuktur.. Koalisyon moalisyondur. Hükümet mükümettir.. Polıtikacı molıtikacıdır.. Sağcı mağcıdır.. Solcu molcudur.. Gazeteci mazetecidir.. Yazar mazardır.. • Peki, sonuçta ne demeli?.. Memek ki, Mürkiye'nin miçine metmek miçin melbirlıği mapan müçkâğıtçı, mamussuz, malçak, main makımının mökünü murutmadan miflah mo- lamayacağız!.. Cumhurbafkanı Sayın Ahmet Necdet Stıtrtn Yülatk Himaytkrinde ANKARA Tarih Etkinl* Salon GJsr Oay >VTD MB TANGOORKESTHAS rffi ORBON0WKOROSU CANTOPOPOARE m UlL5*LS0FrABALH ^EB ÇACO*ŞPIYANOR£SITAIJ MOOBIN DN*. T OaUlLÛJ ORHANAHEKALS WAG0OA0WCESTKAS CAW.QSaARBOSArLMAGtTARRESrrAÜ KAZAKOCAORKESTRAS . Kerroı MB JAMAAUBAKROVAPfrANORSTAU MB 29Mays.Çaı> KUOUSSBJFOİORKBTKAS » M F ^ İ f t f MB KAVAKUOERE Sevfc-Cerap And Muı* Vakfı BılR Sao; ve hıikh k^ılcr Mertea Turalı Hılmı ü d II « 6 Kıt I Tel (O3l2|G7 08 5 S - W 0 7 + t Fıx (0312) «731 59 Bılet Sıaflar Hıfanır Her Gûnj SHL I0O0- ia30arası MıS Pîyan^o Idares Gifesı GMK Bulvjr No 4 Td-(03 2(41791 M B«« Sacjbn taar Hant Her Gûn Saat 09 00-1700 araıı BİLKENT Bılken UnırenıtM. MSF Bi.ktrt Konscr Sakjou Gı;esı Td (03l2)266«82-290 1775 &1« Satıştan Ftar Hint; Her Gûn S m O O - 1 1 0 0 ' 1 3 0 0 - l 7 0 0 a n s StVDAdNArAND MÖ2İK VAKn SCA MUSIC fOUNOATION european festıvais association mustc - tfteatrç - da/ıce fiu fan Cumburiyit Gozetaı'ntn kattolanyta y&pnlarımjür BEŞEVISR MEB Ş»ın Saloou B4et Satı? G^esı Bıleı Sıtı^ın Prar Har>( Her Gun S 0 9 0 0 7 00 B.4KIRKÖY 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 2001 1036 E. 2002 443 K. Erzıncan ili. Refahıye ilçesi. Yuvadağı C:14. H:20'de nüfusa kayıtlı. .Musa ve Şerife kızı. 25.9.1975 doğumlu Avten Naçar'ın rahalsızlığı sebebıyle kısıtlanmasına, ay- nı \erde nüfusa ka>ıth tbrahım kızı, 1958 doğumlu anne- sı Şerife Naçar'ın velavelı altına konulmasına karar veril- mıştır. Ilan olunur. Basın: 32127
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle